Suudi Arabistan, geçtiğimiz iki üç hafta içerisinde kendisini hedef alan virüs saldırısının arkasında İran’ın parmak izlerinin bulunduğunu iddia ediyor. Ancak bu iddia, biraz mantıksız duruyor ve arkasında başka görünmez eller olabileceğini işaret ediyor. Bu oyunda perde arkasında bir başka görünmez oyuncu olabileceği kimsenin görmezden gelemeyeceği bir ihtimal olarak duruyor. Bu “sahte bayrak” saldırısının arkasındaki görünmez el, çok makul şüpheli İsrail de olabilir.
Bloomberg’in haberine göre devlet destekli bazı hackerlar, geçtiğimiz iki hafta boyunca Suudi Arabistan’ı hedef alan “bir dizi yıkıcı saldırı” gerçekleştirdi. Hackerlar, ülkedeki havaalanlarını yöneten ajansı hedef alarak verilerini sildi ve yıkıcı bir zarar sebep oldu. Ayrıca 5 ayrı yer daha hedef alındı. Suudi Sivil Havacılık Genel İdaresi’nde binlerce bilgisayar kullanılamaz hale geldi, kritik veriler silindi ve ajansın çalışmaları birkaç gün boyunca durmak zorunda kaldı.
Bazı ABD merkezli İnternet güvenliği şirketlerinin iddiasına göre bu saldırılar, hackerlar tarafından “Shamoon” adı verilen ve İran hükümeti ile bağlantılı olan bir virüs tarafından gerçekleştirildi.
Bu saldırıları iki teori ile açıklamak mümkün.
Birincisi; bu saldırılar, İran ile Suudi Arabistan ve yoldaşı ABD arasındaki gerilimin tırmanmasını isteyen bir başka yabancı ülkenin yanıltıcı “sahte bayrak” harekâtı olabilir. Kimse bu müdahalede İsrail’in parmağı olmayacağını söyleyemez; çünkü İsrail bu saldırıdan sonra bu durumdan oldukça faydalandı.
İlgili haber >> İsrail onay verdi casus yazılım Araplara satıldı
Washington’da bulunan Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi direktörlerinden birisine göre “bu saldırıyı kim gerçekleştirdiyse, nükleer anlaşma [İran ve dünya devletleri arasındaki] açısından sonuçlarını gayet iyi biliyor.”
Oyundaki Diğer Devletler
Bu arada, İsrail’in bir hackleme operasyonları geçmişine sahip olduğunu da hatırlamak gerekiyor. 2010 yılında İsrailliler, Amerikalılarla işbirliği yaparak Stuxnet virüsünü kullanarak İran’ın nükleer zenginleştirme tesislerine saldırmışlardı.
İlgili haber >> Stuxnet’in perde arkası: Hedef alınan İranlı şirketler
İkincisi; Suudilerin yaptığı soruşturmaların ilk sonuçlarına göre – ki elbette önyargılı olabilir – “dijital deliller” saldırıların İran’dan kaynaklandığını işaret ediyor.
Ancak İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, uluslararası ilişkilerde yumuşama arayan bir isim. Yaptırımların kaldırılmasının getirdiği faydalara güveniyor; ancak İran’ı uluslararası ekonomik belirsizliğin içinden çıkarmak için, yabancı yatırımı çekmek için ve ülkeyi yutan ciddi ekonomik gerilemeyi sonlandırmak için barışçıl bir ortama ihtiyaç duyuyor.
İran ve dünya devletleri arasında nükleer bir anlaşmaya varılması, Ruhani’yi ve İran’ın şu anki bir bütün olarak ılımlı duruşunu güçlendirdi. İran hükümetindeki radikal unsurlar, bu ılımlı başarının altını kazmak amacıyla, Ruhani yönetimine karşı bir dış politika krizi çıkarmak için art niyetli bir adım atmış olabilirler. Ruhani ve yönetimini bir dış politika krizi ile boğuşturarak, bu ılımlı yönetimin ekonomiyi yeniden canlandırma şansını, dolayısıyla Ruhani’nin Mayıs ayındaki seçimlerde yeniden seçilme şansını yitirmesine neden olabilirler.
Shamoon virüsü, 2012 yılında Suudi petrol şirketi Aramco’yu perişan eden virüsle aynı. Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı tarafından yazılan ve muhbir Edward Snowden tarafından ifşa edilen Nisan 2013 tarihli bir gizli belgede bu virüsle ilgili doğrudan İran işaret ediliyordu.
İlgili haber>> Shamoon’un ilk ortaya çıktığı saldırı: Aramco
Bu açıdan, geçmişte benzer siber saldırılara maruz kalmış olan İran’ın, maruz kaldığı saldırılardan çok şey öğrenmiş olduğu görülüyor.
Zira geçmişte İran’ın dış politikasın sabote etmeye yönelik çok sayıda benzer saldırı olmuştu.
Örneğin 2001 yılında İran ve ABD arasında Afganistan konusunda bir uzlaşma sağlamak için perde arkasında görüşmeler başlamıştı. Bu görüşmeler o dönemde İran Devrimi’nden sonra iki ülke arasındaki en sıcak yakınlaşma olarak değerlendiriliyordu, iki devlet Afganistan’daki Taliban rejimini devirmek için adeta işbirliği yapıyordu.
Ancak ilişkilerin bu kadar yumuşadığı bir dönemde Karine A olayı yaşandı. 4 Temmuz 2002’de İsrail, İran’ı Filistin Bölgesi’ne kaçak silah göndermekle suçladı. İsrail askerleri, Karine A isimli bir gemiye el koymuş, iddiaya göre de bu gemide İran’ın Filistin Bölgesi’ne gönderdiği silahlar bulunuyordu. İran iddiaları reddetti.
Ancak bu Karine A hadisesinin zamanlaması, İran-ABD ilişkilerindeki yakınlaşmanın çözülmesini arayan birisi için bundan daha harika bir döneme denk gelemezdi.
İran ve ABD yakınlaşması bir anda yıkıldı ve birkaç hafta sonra ABD Başkanı George W. Bush, İran’ı “şer eksenlerinden biri” olarak ilan etti. İki ülke ilişkileri arasındaki uçurum yeniden derinleşmeye başladı. Washington Post, Karine A hadisesini ABD Dışişleri Bakanlığı’nın İran ile yakınlaşma girişimine vurulmuş büyük bir darbe olarak niteledi.
Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz
[wysija_form id=”2″]