1937’de, George Orwell’in İspanya’da faşistlerle savaşırken gırtlağından vurulduğu yılda Julian Chen, Şangay’da doğdu.
Müzik öğretmeni ve kimyager olan ailesi onu Hristiyan misyonerler tarafından işletilen bir okula yazdırdı ve tıpkı Orwell gibi Julian da ‘’dil’’ sevdasına tutuldu. Evde Şanghayca konuşurken İngilizce, Rusça ve Mandarince üzerine çalıştı. Daha sonra Fransızca, Almanca ve Japonca eğitimi aldı. Mao Zedong’un iktidara geldiği ve Orwell’in 1984’ü yayınladığı 1949’da Çin’de dil öğrenmek tehlikeli bir hale geldi. 50’li yılların sonundaki tasfiyelerde aydınlar suçlandı, tutukluların çalışmaya zorlandığı çalışma kamplarına gönderildi ve hatta idam edildi. O zamana dek Pekin Üniversitesi’nde öğrenci olan Chen, Pekin’deki bir cam fabrikasına sürüldü.
Chen’in işi, kömür ve kül dolu vagonları fabrikanın fırınına taşımaktı. İş arkadaşlarını dinlerken zihnini hep açık tuttu. Geceleri işçi yurdunda çalışarak Pekin lehçesi için bir çeşit dilbilimsel çalışma derledi. 60’lı yıllarda kitabını bitirdi. Yakın bir süre sonra Komünist Parti aparatçikleri kitaba el koydu.
Kolay Erişim
ÇİN DEVLETİ YÜKSEK LİSANS İÇİN ABD’YE GÖNDERDİ
Mao’nun ölümünden sonra, Çinli parti liderleri ekonominin gelişmesi için aydınlara ihtiyaç duyulduğunu fark edince, Chen’in şansı döndü. 1979’da okula geri döndü. 42 yaşındayken yurt dışına çıkma hakkı kazanan ilk lisansüstü öğrenci grubunda yer aldı. Amerika Birleşik Devletleri’ne taşındı. Columbia Üniversitesi’nde fizik doktorası yaptı. O zamanlar Amerika, Çin’den daha fazla fırsat sunuyordu. Chen de diğer arkadaşları gibi eğitiminden sonra Amerika’da kaldı. International Business Machines (IBM) şirketinde fizik bilimi araştırmaları üzerine bir iş buldu. IBM, dünyanın ilk konuşma tanıma yazılımlarından bazılarını geliştirmişti. 1994’te şirket, bu yazılımı Mandarinceye uyarlamak için gönüllü insanları aramaya başladı. Bu Chen’in alanı olmasa da memnuniyetle gönüllü oldu.
Chen, Çince konuşma tanıma yazılımının ofis çalışanları için bir dikte aracından çok daha fazlasını sunabileceğini fark etti: Konuşma tanıma yazılımının anadilindeki iletişimi tamamen dönüştürdüğüne inanıyordu. Bilgisayar çağında yazılı bir dil olarak Çince, uzun zamandır büyük bir zorluk yaratmıştı. 50.000’den fazla Çince karakteri bir Q klavyeye girmenin herhangi bir yolu yoktu. 1980’lere gelindiğinde, ilk kişisel bilgisayarlar Çin’e geldikçe, programcılar birkaç geçici çözüm bulmuşlardı. En yaygın yöntem, Çinli öğrencilerin okulda Mandarince öğrenmeleri için Çince karakterlerin Latin alfabesi olarak yazılıp okunabilmesini sağlayan pinyin sistemiydi. Ancak bu sistem de yetersiz kalıyordu.
Dikte modunu geliştirmek için, Chen Mandarinceyi, fenomenler diye nitelendirdiği en küçük öğelerine ayırdı. Ardından Chen, New York’ta yaşayan Çinli 54 konuşucuyu topladı ve People’s Daily gazetesinden bir makale okumalarını isteyip seslerini kaydetti. IBM’in Pekin’deki araştırma laboratuvarı daha önceden sahip olduğu 300 konuşmacı sesini ilaveten ekledi. 1996 Ekim’inde Chen sistemi test ettikten sonra, bir teknoloji konferansında ViaVoice olarak isimlendirdiği yazılımın neticelerini sunmak için Çin’e gitti.
Chen, şatafatlı duvar kağıtlarıyla bezenmiş ağzına kadar dolu bir odada o günün gazetesini yüksek sesle okudu. Sözleri, kısa bir gecikmeyle, önündeki geniş ekranda belirdi. Bitirdikten sonra, gözlerini dikip ona bakan ağzı açık kalmış insanları görmek için etrafına bakındı. Bir araştırmacı elini kaldırdı ve denemek istediğini söyledi. Chen mikrofonu ona uzattı, sonrasında kalabalığı bir uğultu sardı. ViaVoice onu da anlamıştı.
ViaVoice, üstünde “Bilgisayar Mandarin dilini anlıyor! Ellerinizi serbest bırakarak fikirlerinizi hayata geçirebileceksiniz” yazısı okunan bir kutuyla Çin’de 1997 yılında ilk resmi tanıtımını yaptı. Aynı yıl Başkan Jiang Zemin cihazı uygulamalı olarak tanıttı. Çok geçmeden IBM’in rakipleri de dahil olmak üzere Çin’deki bütün bilgisayar üreticileri tüm aygıtlarında yazılımın ön kurulumunu yapmaya başlamıştı. Bilgisayarla özgürce konuşma çağı hala çok uzaktaydı, ayrıca ViaVoice’ın sınırları da belliydi. Buna rağmen yazılım, Çince metin girme derdini kolaylaştırmıştı, bununla birlikte Çin’in profesyonel zümresinin gözdesi haline gelmişti. Chen bunu “türünün tek örneğiydi” diyerek anımsıyor.
Ancak Çin’de kalan bazı bilim insanları için, Amerikan şirketi için çalışan bir araştırmacının Çin metin girmeyi kolaylaştırmada attığı ilk adım, kendilerini kötü hissetmelerine neden oldu. Çin, Chen’in yaptıklarıyla rekabet etme ihtiyacı hissetti.
LİU QİNGFENG VE iFLYTEK’İN İLK ADIMLARI
IBM’nin başarılarından dolayı harekete geçenler arasında, Hefei’deki Çin Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde (University of Science and Technology) konuşma tanıma laboratuvarında doktora öğrencisi olan 26 yaşındaki Liu Qingfeng de vardı. 1999’da hala USTC’deyken Liu, ismi iFlytek olan ses programlama şirketi kurdu. Amacı sadece IBM ve diğer yabancı firmalarla rekabet etmek değil aynı zamanda Çin’e hak ettiği şerefi geri kazandıracak ürünler yaratmaktı.
Liu, işinin genel konseptini daha sonradan, Microsoft Research Asia’nın kurucularından olan, Kai-Fu Lee’ye anlatırken Lee, Liu’yu dev Amerikan ses tanıma şirketlerini yakalamanın imkansız olduğu konusunda uyardı. BM, Microsoft, BellSouth, Dragon ve Nuance Communications gibi Amerika’daki birçok şirket, halihazırda Çinli rakiplerinin çok ilerisindeydi.
Liu, Lee’nin uyarılarını dinlemedi. Ses arayüzü teknolojisi kalabalık, albenisiz bir detay olsa bile, Liu’nun azmi, teknolojiye ahlaki bir önem getirdi. iFlytek’in çıkış hikayesini anlatırken “Ses, bir ulusun kültürünün temeli ve sembolüdür. Birçok kişi [yabancı şirketlerin] bizi alt ettiğini düşündü” diye de ekledi. Ekibinden bazı kişilerin, şirketin emlak işine girerek çeşitlenmesini istemesine karşı cevabı netti: Ses programlama işine inanmayanlara kapı orada. Nuance, müşterilerin çağrı merkezlerini otomatik sisteme geçirmesiyle sağlıklı bir iş başlatıyordu. Bu sistemde santral operatörleri, sesle aktive edilen telefon menülerine çevriliyordu (Ödeme yapmak için “ödeme” demek gibi). iFlytek de aynı tür işi, haberleşme şirketi Huawei için yaparak iş dünyasına atıldı.
APPLE’IN SİRİ’Sİ VS. iFLYTEK’İN INPUT’U
iFlytek, 2008 yılında halka açıldı ve 2010 yılında önemli bir tüketici ürünü olan iFlytek Input uygulamasını piyasaya sürdü. Aynı yıl Apple’ın iPhone’u, SRI International tarafından geliştirilen ve Apple tarafından satın alınan Siri’yi kullanmaya başladı. Ancak Siri, soruları cevaplayabilen konuşan bir “kişisel asistan” iken , iFlytek Input, insanların telefonlarında e-posta , web araması ve Çin’de fazlaca kullanılan WeChat uygulaması gibi birçok yere metin yazabilmesini sağlamaya odaklandı.
İnsan konuşmasıyla etkileşimler konusunda eğitilmiş herhangi bir teknoloji gibi, Input da en başta net veriler elde etmedi. Uygulamanın teknik gelişimini denetleyen USTC’de bir bilim insanı olan Jun Du, “Bu ürünün ilk sürümünde kullanıcı deneyimi o kadar iyi değildi” dedi. Ancak, gerçek kullanıcıların uygulama ile etkileşimlerinden gelen veriler akmaya başladığında, Input’un konuşmadan metne transkripsiyonundaki doğruluğu önemli ölçüde iyileşti.
Siri ve Input gelişmiş sesli etkileşim teknolojilerinin nispeten ilk örnekleriydi. İlk önce Microsoft’un Cortana’sı sonra Amazon’un Alexa’sı ve en son olarak da Google Asisstant geldi. Fakat 2012’de iFlytek ilk nesil sanal asistanın Yudian’ı piyasaya sürerken, şirket yapay zekâsını farklı bir zorlukla eğitmek üzereydi: kullanıcıların gerçek zamanlı çeviriyle farklı lehçelerin ve dillerin konuşucularını anlamaya yardım etmeyi sağlama. Input’un sonraki versiyonları insanların yüz yüze olan diyaloglarını ve Çince’nin 23 farklı lehçesini ve 4 yabancı dili çevirmesine olanak verdi. Çin’in geniş nüfusu ile birleştiğinde, çeviriye yapılan vurgu şirketin çok büyük oranda veri toplamasına izin verdi.
Amerikalılar Alexa veya Google Assistant’ı belirli istekler için kullanabilir ancak Çinliler Input’u bütün konuşmalarda gezinmek için kullanıyor. iFlytek’in Input’unun veri gizliliği sözleşmesi kullanıcıların izni olmadan ‘’milli güvenlik’’ için kişilerin bilgilerini toplamasına olanak tanır. ‘’Batı’da kullanıcı gizliliği sorunları vardır’’ diyen Du, Çin’de kullanıcılarla bazı sözleşmeler imzaladıklarını ve böylece onların verilerini kullanabildiklerini ekliyor.
Julian Chen’in, ses programlama teknolojisinin Çin’deki insanların bilgisayarlarla etkileşimlerinde devrim yaratacağını sezişinden 20 yıl sonra, ortaya çıkan bu etki gerçekten de inanılmaz. 2017’deki rakamsal verilere göre, WeChat kullanıcıları her gün 6 milyar sesli metin gönderiyor.
Liu, ses programlama teknolojisinin bir gün toplumun her alanına entegre olacağına dair öngörüsünü bir röportajında şöyle dile getiriyor ‘’Bir gün su ve elektrik gibi her yerde bu olacak.’’
iFLYTEK’İN TRASLATOR’I
Geçen sonbaharda bir gün, iFlytek tarafından üretilen anlık çeviri cihazı olan Translator’ın son modelini Al Cheng adıyla anabileceğim biriyle test ettim. Cheng, eşiyle beraber güney Çin’in kalabalık bir şehrinde yaşıyor. Cheng Mandarin , Kanton ve Hakka sanatı ve kültürü hakkında uzun uzun konuşmayı seven biri olsa da İngilizce bilmiyor. Amerika’da iken çoğu zaman mutsuz bir sessizliğe gömülüyor. Yani Cheng, tam olarak Translator’a ihtiyacı olan biri diyebilirim.
Cheng ile bir sabah alışveriş merkezinin avlusunda tanıştım. Ona Translator’ın fiyatının 400 dolar civarında olduğunu söylerken kuşkulanarak ‘’Çok pahalı’’ dedi. Ardından Caribou’nun dışında oturup cihazla uğraşmaya başlayınca kuşkuları yerini hayranlığa bıraktı. Cihazı, telefonundaki Baidu çeviri uygulamasının yanında tuttuk ve meydan okuması için çeşitli dillerdeki konuşma cümlelerini sırayla söyledik. Cheng Mandarince aksanıyla ‘’mingnisuda’’ dese de Translator onun Minnesota demek istediğini algıladı. Cheng ismimi ‘’Mala’’ diye telaffuz etse de cihaz doğrusunu bildi. İngilizce konuştuğumda, ‘’Üzgün/kederli hissediyorum’’ ‘’I’m feeling blue’’ metaforunu iki çeviri uygulaması da anlayabilecekken sadece Translator ‘’yatağın ters tarafından uyandım’’ ‘’I got up on the wrong side of the bed’’ cümlesiyle çevirdi. En sihirli an ise Cheng’in 8. Yüzyıl şairi Zhang Jiuling’den bir çift mısra okuduğunda geldi. Baidu uygulaması ‘’ Denizde, ay ve ay şu anda’’ şeklinde anlamsız bir biçimde mısraları çevirse de Translator doğru ve gayet şiirsel bir çeviri sundu :
‘’Aydın ay denizin üstünden parlarken
Paylaşırsın benimle bu anı uzaklardan’’
TUVALETLERDE “YAPAY ZEKA İLE DÜNYAYI GÜÇLENDİRİN” YAZIYOR
iFlytek’in çeviri amacı iş adamlarına, seyahat eden insanlara veya kentli elitlere yardım etmenin ötesindedir. iFlytek, kırsal kesimlerde yaşayan ancak Mandarin dilini konuşamayan insanlar ve etnik azınlıklar için birçok ürün geliştiriyordu. Aynı zamanda lehçelerin kullanımını sürekli olarak restore ediyorlardı. 2017 yılında buna Lehçe Koruma Plan’ı dediler. Bununla bir haber bülteninde karşılaştığımda, Orwellyen ismini anımsayıp bayağı bir gülmüştüm. Çin Komünist Partisi yıllarını dile, isim isim fiil fiil saldırmakla geçirdi. Tehlikeli gördüğü ifadeleri sansürledi, lehçeleri ve azınlık dillerinin altını oydu, ideolojik saçmalıklarla Mandarin dilini tarumar etti. Teknoloji şirketleri ise dil üzerindeki bu saldırıya yardım ettiler.
Bir iFlytek sözcüsü, bir e-postada şirketin lehçeler üzerindeki çalışma amacının ‘’iletişim yollarını koruma’’ olduğunu söyledi. iFlytek özel ilgisini, Pekin tarafından zulmedilmek için seçilen etnik azınlıklar tarafından konuşulan Uygurca ve Tibetçeye adadı. China Daily’nin haberine göre Lehçe Koruma Planı’nın bir reklamında yöneticiler, iFlytek Input kullanıcılarını iPhone kazanma şansı karşılığında kendi anadillerini konuşurlarken kaydetmeleri konusunda teşvik ettiler.
iFlytek’in kampüsü Hefei şehir merkezinin çok dışında, donuk renkli apartmanlarla kaplı bir yerde bulunmakta. Şirketin 11 bin çalışanının neredeyse yarısı 31 dönümlük bir korunan bir arazide çalışıyor. Geri kalanı ise Çin’in dört bir yanında çalışıyor. Diğer Silikon Vadisi teknoloji şirketleri gibi iFlytek de çalışanlarına gıda, eğlence ve başka olanaklar sağlıyor. Kampüsün her yerinde, örneğin duvarlarda, metalarda hatta alaturka tuvaletlerde bile ‘’ Yapay zekayla dünyayı güçlendirin!’’ sloganı yer alıyor. Geçen bahar oraya vardığımda Xi Jinping’in fotoğrafıyla karşılandım.
Bir sözcü beni bir kafeye sohbet etmek üzere götürdü. iFlytek’in internet sitesinde medya ilişkileriyle iletişime geçebileceğiniz bir kanal yok ve ben bu görüşmeyi müşteri hizmetleriyle birkaç saat görüştükten sonra ancak ayarlayabilmiştim. Tabii birçok olumsuz dönüşün ardından, bir temsilci bana acıdı da şu an benim görüşme isteğimi kabul eden sözcüyle iletişime geçmemi sağladı. Sözcüyle konuşurken ve bana iFlytek ürünlerini açıklarken daha çok hepsinin kolaylık ve eğlence için olduğunu söylüyordu.
ÇİN’DE ‘EĞLENCE’ KAVRAMI VE ÖTESİ
Özellikle dil söz konusu olduğunda ‘’eğlence’’ Çin’de bir yıkım aracı anlamına gelir. 2000’li yılların başında, internet sansürlemeleri dolayısıyla bazı kelimeler yasaklandığından bilgisayar kullanıcıları yasaklı sözcükleri eş sesli sözcüklerle değiştirip ifade etmek için bir hayli zaman harcadılar. Hu Jintao’nun yönetimi esnasında popüler olan MaoSpeak bir kavram olan ‘’uyumlu toplum’’ kavramıyla dalga geçmek için kabuklularla ilgili bir şaka yaptılar.
İnternetteki gizli alayların yaygınlaşmasından dolayı alarma geçen merkezi hükümet eş sesli kelimeleri ve diğer kelime oyunlarını yasaklamaya kadar gitti. Bunun sonucunda muhalif kesim daha farklı bilgi yayma şekillerine yöneldi. ‘’İnsan hakları aktivisti Dechen Pemba ‘’Aktivistler için video çekmek daha kolay, ucuz, dikkat çekici ve ayrıca yaygınlaşmak için daha verimli olmasından dolayı bir fırsat olarak göründü’’ dedi. Ancak Komünist Parti konuşma teknolojileri için uzmanlaşma arayışına girdi. Bu arayışa paralel olarak iFlytek büyüyordu.
2009 yılında Çin Halk Cumhuriyeti Kamu Güvenliği Bakanlığı başkanı Meng Jianzhu, Hefei’ye gitti ve iFlytek’in ana merkezini ziyaret etti. Merkezi hükümetin web sitesinde yayınlanan bir rapora göre, orada “önleme ve kontrol sistemleri” oluşturmak için “kamu güvenliği organlarının teknoloji şirketleriyle yakın iş birliği içinde olma” ihtiyacından bahsetti. Çin Komünist Partisi, son on yılda gözetim yeteneklerini artırdığı için milyonlarca kamera taktı, elektronik kimlik kartları hizmeti başlattı ve teknoloji odaklı “akıllı” şehirler kurdu. İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre iFlytek’in teknolojisi, hükümetin ses sinyallerini bu dijital gözetim ağına entegre etmesine yardımcı oldu.
Çin Komünist Partisi için konuşmaları dinlemek sansürden daha fazlası gibi görünüyor. Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü’nde analist olarak görev yapan Samantha Hoffman ‘’Video veya ses verilerinin toplanması insanların kimliklerini, iletişim ağlarını ayrıca insanların nasıl konuştuğunu, neleri önemsediğini ve eğilimlerini tespit etmeye yardımcı oluyor’’ diyor.
iFlytek, kopyalanan veya yeniden gönderilen dosyaları tanımlamak için büyük boyutlardaki ses ve videolar arasında geçiş yapabilen bir sistemin patentini almıştı. Patentte yer alan açıklamaya göre, iFlytek’in ortaya çıkardığı sistem “bilgi güvenliğini sağlayan ve kamuoyunun takip edilmesinde yardımcı olan” bir sistemdir. iFlytek bu açıklamaya yönelik “Ses ve video verilerinin analiz edilmesiyle popüler şarkıları tanımlama, spam arayanları algılama vb. dahil olmak üzere bir dizi potansiyel uygulamaya sahip olunabileceğini” söyledi.
iFlytek güvenlik işlerine de olanak sağlıyor. 2012 yılında Kamu Güvenliği Bakanlığı akıllı ses teknolojisine odaklanmış iFlytek’ten bir makine satın aldı. Bakanlık, iFlytek’in merkezi olan Anhui eyaletini, konuşmacıların sesiyle tanımlanmasını sağlayacak konuşma kataloğu ile bir ses düzeni veritabanı derlemek için pilot yerlerden biri olarak seçti.
Bu proje, (Adli) Akıllı Ses Stüdyosu adlı hoparlör, mikrofon ve masaüstü kulesi içeren ve iş istasyonu özelliği taşıyan bir iFlytek ürününe dayanıyor. 2016 yılında yapılan yerel bir ihalede yaklaşık 1.700$’a satılan bu birim, insanları seslerinin kendilerine has özelliklerinden yola çıkarak tanımaya dayalıdır. iFlytek’in 2013 senesinde yüklediği bir tanıtım bülteninde ses tanımlamayı, “uzaktan çalıştırılabilen tek biyometrik tanımlama yöntemi” olarak betimlemişti, aynı bültende firma ayrıca “savunma alanında, ses tanımlama teknolojisinin bir telefon görüşmesinde önemli bir konuşmacı olup olmadığını tespit edip, daha sonrasında konuşmanın içeriğinin izini takip edebilir” de demişti. Tanıtım belgesine göre, iş istasyonu bir ses parçacığını alarak 200 tane hoparlörün çıkardığı seslerle karşılaştırır ve iki saniyeden az bir sürede konuşan kişiyi teşhis edebilir.
iFYLTEK ÇİN HÜKÜMETİNE YARDIM EDİYOR
2017’de, İnsan Hakları İzleme Örgütü iFlytek’in hükümet işleriyle alakalı detaylı bir rapor yayınladı. Bu örgütle çalışan bir araştırmacı olan Maya Wang, şirketin araçlarının partinin ‘’dijital totaliter bir devlet inşa etme’’ planının önemli bir parçası olduğunu söylüyor. Buna rağmen şirket bu suçlamaları ‘’temelsiz ve saçma’’ olarak nitelendiriyor. Wang ‘’iFlytek’in biyometrik ses teknolojisi ’bireylerin izlenmesini ve tanımlanmasını’ mümkün hale getiriyor’’ diyor. Aynı doğrultuda Çin dilini geliştirmek ve iletişimi kolaylaştırmak için harcanan asil çabalar yerini birbirlerinden ayırt etmeden bunları kontrol etmeye bırakıyor.
iFlytek’in çalışması partinin yönetimini tehdit eden bölgelerde şüphe uyandırdı. Odak noktalarından biri, insanların uzun zamandır egemenlik için savaştığı batı Çin’in kültürel olarak farklı kısmı olan Tibet idi. iFlytek, Lhasa’da bulunan Tibet Üniversitesi’nde konuşma ve bilgi teknolojisine odaklanan bir laboratuvarı kurdu. Şirket, laboratuvarın amacının “azınlık lehçelerinin korunması, daha iyi anlaşılması ve Tibet kültürünün korunmasına yardımcı olmak” olduğunu söylüyor. Şirket ayrıca Tibet Budizm’inde uğurlu bir sembol olan “deniz kabuğu” anlamına gelen Dungkar adlı bir Tibetçe veri girişi uygulaması yapıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre iFlytek’in geliştirdiği teknoloji, Çin’in Kuzeybatısında yer alan ve nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslüman Uygur azınlıkların oluşturduğu Xinjiang bölgesinin gözetlenmesine olanak sağlıyordu. Son yıllarda Çin hükümeti bir milyondan fazla insanı kamplarda göz altında tutarak ve geri kalanını fabrikalarda zorla çalıştırarak Uygurlara karşı tutumunu sertleştirdi. Bölge sakinlerinin cep telefonlarına bakıcı (gözetmen) aplikasyonları indirtildi, güvenlik kontrol noktalarında biyometrik verileri alındı ve kendi evlerinde kültür müfettişleri ağırlamaları zorunlu tutuldu. Resmi belgelerde, bu müfettişler ironi amacı güdülmeksizin “Big brothers” ve “Big sisters” olarak adlandırıldı.
Kısıtlamalar, bir zamanlar turistler için önemli bir yer olan ve şu anda en az bir düzine toplama kampına sahip, İpek Yolu üzerindeki antik bir şehir olan Kaşgar’da daha yoğun. 2016’da Kaşgar polisi, iFlytek yan kuruluşuyla 25 sesli posta terminali satın almak için sözleşme imzaladı. Satın alma anlaşmasına göre fotoğraflar, parmak izleri ve DNA örneklerini de içeren biyometrik dosyalar için konuşma örnekleri kullanılacaktı. Aynı yan kuruluş Kaşgar Üniversitesi’ne, “çok kozmopolit” bir ortamda “güvenli ve istikrarlı bir şekilde çalışmasını” sağlamak için kampüsündeki büyük verileri entegre etmesine yardımcı oldu.
Mayıs 2016’da iFlytek Xinjiang’daki cezaevlerini işleten kurumla bir stratejik iş birliği anlaşması imzaladı. Ancak iFlytek teknolojisinin bu bağlamda nasıl kullanıldığı gri bir konu. Çinli bir platform olan Sohu’daki bir yazıda, iFlytek’in çalışmaları ‘’cezaevlerindeki güvenliği ve istikrarı sağlamak’’ olarak lanse edildi.
Geçen yaz bir grup Amerikalı akademisyen iFlytek’in önde gelen bir üyesiyle buluştular ve onu şirketin Xinjiang’daki çalışmaları hakkında bilgi vermeye zorladılar. Orada bulunan bir güvenlik analisti ‘’ Üyenin çalışmaları ‘Dil konuşma yeteneklerini onlara sağlama yoluyla hükümetin, Uygurları daha iyi bir şekilde anlamalarına yardımcı oluyoruz’ diyerek nitelendirdiğini’’ bana anlattı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden Wang, ‘iFlytek’in yaptığı ‘hem yararlı hem ticari hem de gözetim uygulamalarının’ onları sorunlu yapan asıl şey’ olduğunu belirtiyor. ‘Sadece ticari uygulamalarından değil aynı zamanda savunma ve gözetleme uygulamalarından topladıkları birçok örnekle yapay zeka sistemlerini en iyi şekilde eğitiyorlar’ diyerek ekliyor Wang.
iFLYTEK VE MIT ORTAKLIĞI
Son yıllarda, iFlytek, uluslararası genişleme aşamasına geçerek Kanada, Yeni Zelanda ve ABD’deki üniversitelerle araştırma ortaklıkları kurdu. Laboratuvar direktörü Daniela Rus, MIT’in CSAIL ile anlaşması vesilesiyle, ortaklığın “hem insan hem de yapay zekanın güçlü yanlarını daha iyi kullanmanın yollarını bularak, 21. yüzyılın en büyük zorluklarına odaklanacağını” söyledi. Ortaklığın eleştirmenleri, iFlytek’in, MIT markasının prestijine karşılık gizli bir şekilde bir miktar para verdiği gibi alaycı görüşlere sahipler.
Geçen yaz, basında çıkan haberlerde seks suçlusu olan Jeffrey Epstein ve Suudi Arabistan devletinin, MIT’deki diğer laboratuvarları finanse ettiği ortaya çıktıktan sonra, öğrenciler ve çalışanlar bir dizi protesto düzenledi ve CSAIL’in Çinli teknoloji şirketleri ile yaptığı anlaşmaların güvenilirliği sorgulandı. MIT’de Bilişimsel Psikodilbilim Laboratuvar’ı başkanı Roger Levy ‘’Çin’deki gözetleme hareketleri hakkındaki endişeler oldukça gerçek’’ diyor. Levy ‘’MIT bunu ciddiye alıyor çünkü ne zaman başka bir kurumla anlaşma yapmaya kalksak bunun için bir çeşit güvenilirlik veriyoruz’’ diyerek ekliyor.
Ekim ayında, Ticaret Bakanlığı iFlytek’i, ABD hükümetinin ihracat kısıtlamasına tabi tuttuğu şirketler listesine ekledi. Buna karşılık Liu Qingfeng, iFlytek’in internet sitesi üzerinden Çince bir mektup yayınladı. Mektupta ‘’Devrimci şehitler kanlarını akıtmasaydı, bugün burada modern Çin olmazdı’’ , ‘’ Modern Çin’in gelişimi ve başarıları olmadan, iFlytek endüstri sahnesinde yer alamazdı… Yapay zeka ile güzel bir dünya inşa etmeye olan inancımızı ve hızımızı durdurabilecek hiçbir güç yok!’’ ifadeleri yer alıyor. Ertesi gün, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo konuşmasında, Xinjiang bölgesindeki kısıtlamalara dokundurma yaparak ‘’George Orwell’in 1984 kitabındaki sayfalar orada canlı canlı yaşanıyor’’ dedi.
Geçtiğimiz sonbaharda, e-postayla gönderilen sorulara yanıt olarak bir CSAIL sözcüsü, iFlytek’in Varlık Listesi’ne eklenmesi hakkında MIT tarafından bir inceleme başlatıldığını, ancak geçici olarak CSAIL’in ortaklığa devam edeceğini söyledi. Nisan ayında, WIRED’in daha fazla soruşturma göndermesinin ardından MIT, Şubat ayında ilişkiyi sonlandırdığını açıkladı. Lundgard’ın fonu hakkında bir sözcü, “Enstitü, araştırma yapmak için mevcut fon ile araştırmacıların bireysel tercihleri arasında bir denge kurmalıdır” dedi.
BİG BROTHER İÇSELLEŞTİRİLDİ
Şangay’daki bir arkadaşıma iFlytek’in yaptığı çalışmadan bahsettiğimde, çalışmaların kendisine Çinli bilim kurgu yazarı Ma Boyong’un “Sessizlik Şehri” hikayesini hatırlattığını söyledi. Hikaye, konuşmaların sıkı bir şekilde kontrol edildiği gelecekteki bir toplum üzerine kurulu. İnsanlar sansürleri atlatmak için her yeni yasağa uyum sağlamak, eş anlamlılara ve argolara yönelmek konusunda yeterince zekidirler ve yetkililer zamanla, konuşmayı gerçekten kontrol etmenin tek yolunun, listede olmayan tüm terimleri yasaklayan, Sağlıklı Kelimeler Listesi yayınlamak olduğunu fark ederler ve metni olduğu kadar sesi de kontrol altına alırlar. Kahraman evden ne zaman çıksa onaylanan kelimeler listesinden kaçtığında bir uyarı veren ‘Listener’ adlı bir cihaz giymek zorundadır. Onaylanmış konuşma alanı her geçen gün azalmaktadır.
En sonunda hikayenin kahramanı, kablolardan perdelerle çevrelenmiş bir dairede, üyelerin istediklerini söyledikleri, diledikleri gibi seks yaptıkları ve 1984 üzerine çalıştıkları, gizli bir Talking Club’ın varlığını keşfediyor. Yeniden yaşadığını hissediyor ve konuşmaya olan özlemini bastırdığını fark ediyor. Umut veren bu kısa karşılaşma, yetkililer kablo perdeler aracılığıyla sinyalleri kesebilecek radar çanakları geliştirdiklerinde tuzla buz oldu. Hikayenin sonunda, sağlıklı kelimeler kalmadı ve kahraman, düşünceli bir şekilde şehirde sessizce yürüdü. “Neyse ki, teknolojiyle zihni korumak henüz mümkün değildi” diye yazıyor kitabın yazarı Ma.
Çin teftiş kurulu, akademisyen Jathan Sadowski’nin “Potemkin Yapay Zekâsı” olarak adlandırdığı -son derece güçlü görünen ama o kadar güçlü olmayan- teknolojiyi ara sıra sistemlerine dahil etmiştir. Fakat teknolojinin tanıtıldığı gibi hatasız olup olmaması pratikte çok küçük bir fark yaratır. İnsanlar, kaydedilmiş birkaç saniyelik ses yüzünden devletin yerlerini tespit edeceği izlenimine kapıldığında kendilerine oto sansür uygulamaya başlarlar. “Big Brother” içselleştirilmiştir.
İHTİYAÇLARINIZI ANLIYOR VE HİSLERİNİZE TERCÜMAN OLUYOR
Bu konuyu geçtiğimiz nisan ayında yaptığım Şangay ziyaretinde düşündüm. Bir gün Şangay Oto Şovu’na katılmak için şehrin batı kenarındaki devasa Ulusal Gösteri ve Kongre Merkezi’ne metroyla gittim. iFlytek de sergi sahiplerinden biriydi ve stantlarına gittiğimde büyük bir ekranda video oynatıldığını gördüm. Şık bir genç adamın, kırmızı bir sedanın direksiyonun arkasına geçişini gösteriyordu. Bir ses “Merhaba Peter!” dedi ve ön panodaki bir ekran, adamın fotoğrafını gösterdi. Peter sanki hayatı boyunca arabasının kendisini tanımasını bekliyormuş gibi mutlu oldu.
Xing Xiaoling isimli bir satış temsilcisi kendim için otomatik asistanıyla deneme yapmam için beni küçük bir istasyona götürdü. Kulaklıkları taktık. ‘’Flying Fish, Merhaba’’ dedi ve ekran uyandı.
Xing ‘’Bir şarkı dinlemek istiyorum’’ dedi ve çok tatlı bir şarkı çalmaya başladı. Daha sonra Xing bana birkaç basit ses ipuçlarıyla Pekin’e nasıl uçak bileti satın alabileceğimi gösterdi. Xing, Flying Fish’in her zaman kullanılmaya hazır olduğunu ekledi.
iFlytek’in sanal asistanına genelde ‘’Çin’in Siri’si’’ deniyor ancak Xing bu karşılaştırmanın şirkete zarar verdiğini düşünüyor. ‘’Siri’ye her zaman ‘Merhaba Siri’ demek zorundasınız ve bu baya mekanik’’ diyor Xing. Amerika Birleşik Devletleri’nde Apple gibi şirketler, cihazlarının insanları sürekli dinlediği algısına karşı çetin mücadeleler verdiler. Xing Flying Fish hakkında ise Çin’de bunun bu bir satış amacı olduğundan bahsedip ‘’Sadece bir kez uyandırmanız gerek ardından o hep uyanık olacak’’ diyor.
Kayıt cihazımla konuşmayı kaydettim ve Xing konuşurken notlar aldım. Gözümü ekrana kaydırdığımda konuşmayı kayıtlayan tek kişinin ben olmadığımı fark ettim. Geleceğin akıllı interaktif otomatik sistemi bütün sözlerimizi kaydetmişti.
*Mara Hvistendahl’in wired.com için yazdığı bu yazı Siber Bülten’e patreon üzerinden destek olan kişiler sayesinde Türkçe’ye kazandırılmıştır.
Destek olmak için: https://www.patreon.com/siberbulten
Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz