ABD’li siyaset bilimci Joseph Samuel Nye, “Nuclear Lessons for Cyber Security” başlıklı makalesinde nükleer alan ve siber uzay arasında, bir önceki yazımızda irdelenen tüm benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koyduktan sonra nükleer tarihten alınacak tecrübeyle, siber uzayın geleceğine ilişkin çıkarımlarda bulunmaktadır.
Nye, nükleer çağın başında bu güce sahip devletlerin kabul etmediği işbirliğini daha sonra kabul etmesine benzer bir sürecin siber uzayda da gerçekleşeceğini savunmaktadır. Bu bağlamda, meydana gelen olayların bu süreci oluşturduğu ve hızlandırdığını örnek gösteren Nye, nükleer alanda II. Berlin Krizi ve Küba Füze Krizi’nin doğurduğu etkiyi siber uzayda Estonya ve Gürcistan’a yapılan DDOS saldırıları ile İran’a yapılan STUXNET saldırısının oluşturacağını düşünmektedir. Yapılan saldırılar ve gelecekte gerçekleşecek saldırılar devletleri işbirliğine itecektir. Bu sürecin ardından gerçekleştirilecek uluslararası işbirliği ve oluşturulacak düzenlemeler siber uzayı daha güvenli bir yer haline getirecektir. Nye, tespit/isnat konusunda ortaya konulan tüm argümanlara rağmen siber caydırıcılığın mümkün olduğunu iddia etmektedir. Savunmanın daha güçlü hale getirilmesi, aktif savunmanın sağlanması, kimliği önemsenmeksizin saldırgana doğrudan karşı saldırı gibi önlemlerle caydırıcılık sağlanabilecektir. Lupovici’ye benzer şekilde Nye da çalışmasında özellikle siber uzayın devlet dışı aktörlere verdiği güce vurgu yapmaktadır. Bu aktörlere karşı caydırıcılığın daha zor sağlanacağı ve böyle durumlarda önleyici tutumun ve insan temelli istihbaratın önemli olacağını belirtmektedir.
UĞUR ERMİŞ’İN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN
Nye, “Cyber Power” adlı çalışmasında “Nuclear Lessons for Cyber Security” makalesinde kısaca değindiği, siber uzaydaki aktörler ve aktörlerin konumlarını ayrıntılı olarak irdelemektir. Bilindiği üzere 1648 Westphalia Barış Antlaşmaları’yla uluslararası sistemde aktörler yeniden tanımlanmıştır. Westphalian dönemde, feodal lordların, prenslerin, dini otoritenin ve imparatorların gücü paylaştığı uluslararası sistem değişmiş ve merkezi devletlerin yegane aktör olduğu sistem ortaya çıkmıştır. Bu süreçte güç kazanan merkezi devletler kendi içerisinde bulunan diğer aktörleri ortadan kaldırmışlardır. Ulusal kiliseler kurularak devletin içişlerine müdahale etmek isteyen Katolik Kilisesi engellenmiştir. 1848 Devrimleri diğer adıyla uluslar baharı sonrası ise merkezi devletler/imparatorluklar ulus devletler şeklinde bölünmüştür. I. Dünya Savaşı sonrası genel kabul gören ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesi ile daha da güç kazanan ulus devletler, günümüzde yaklaşık 200 devletten oluşan uluslararası sistemin temelini teşkil etmektedir.
Siber uzayın ortaya çıkışı sonrası ve özellikle siber uzayın kullanımında son 20 senede yaşanan artış ise ulus devletlerin tek meşru otorite olarak kabul edildiği sistemi tehdit etmektedir. Siber uzayın sanal katmanında sınırların olmayışı ve bu durumdan kaynaklı egemenlik alanlarının belirsizliği, devlet dışı aktörlerin güç kazanmasına neden olmuştur. Bu durumu güç yayılımı (power diffusion) olarak kavramsallaştıran Nye, devletlerin kara, deniz ve hava boyutlarında olduğu gibi siber uzayda da bir güç olarak var olmalarına karşın, siber uzayın doğasının devletlerin tek aktör olarak bu alanda hâkim olmalarına izin vermeyeceğini belirtmiştir. Bu bağlamda siber uzayda güç, büyük devletlerden diğer devletlere ve daha da önemlisi devlet dışı aktörlere yayılmaktadır. Ortaya çıkan yeni sistem ise pre-westphalian sistemin çok aktörlü yapısı ile benzerlik göstermektedir.
Nye’ın ortaya koyduğu bu görüşe katılmakla birlikte her ne kadar siber uzayın doğası, aktör yapısı itibariyle pre-westphalian dönemle benzerlik gösterse de bu alanda aktörlerin birbirleriyle ilişki kurarken dayandığı kapasiteler farklılık göstermektedir. Daha öncede belirttiğimiz gibi siber uzayda en fazla varlığa sahip olan devletler saldırıya en açık olanlardır. Orta Çağ’da askeri anlamda en güçlü olan aktör, diğer aktörler üzerinde egemenlik kurarken, siber uzayda güçlü olan aktörün diğer aktörler üzerinde egemenlik kurması mümkün değildir. Aksine, siber uzayda güçlü olan devletin siber uzayda varlığı olmayan ama ofansif kabiliyet geliştirmiş bir aktör karşısında konvansiyonel karşılık vermesi dışında bir seçeneği yokken, ofansif kabiliyet geliştiren aktör, siber uzayda devlete büyük zarar verebilir.
HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ
[wysija_form id=”2″]