Etiket arşivi: Vahit Güntay

Coronavirüs günlerinde sosyal alandan siber alana İtalya’nın kâbusu devam ediyor

Coronavirüs (COVID-19) salgını; ekonomik, sosyal ve politik sistemlere verilen zararlara ek olarak elbette sağlık alanında da büyük bir deprem etkisi yarattı. Bahsedilen tüm sistemleri birbirine bağlayan siber alan da nasibini aldı virüsten. Çünkü bu tehdit nedeniyle, büyük ölçekte tüm çalışanlar evlerine kapandı ve eğitim uzaktan yapılmaya çalışıldı. Sağlık sistemine daha çok yük bindi, insanlar evlerinden çalışmaya alışmakta ve tüm bu aktörler arasında uzaktan iletişim ve dijital araçlara güven tartışmaların odağı haline geldi. Siber saldırılara ve açıklara davetiye hazırlayan bu gelişmelerle ilgili daha önce bir olay incelemesi yapmıştım. Benzer şekilde siber alandaki bu olaylar aktifleşmeye devam ederken verilerin gizliliği, bütünlüğü ve kullanılabilirliği tehlikeye girmiş vaziyette.

Virüsün derinden etkilediği ülkelerin başında kuşkusuz İtalya da yer alıyor. Günlük hayatta karşılaştığımız birçok sorun çoğu zaman başka faktörlerle de ilişkili. Virüsün devirmeye çalıştığı İtalya’da kriz siber alana da sıçradı doğal olarak. Cynet de, coronavirüsün bilgi güvenliği üzerinde önemli bir etkisinin olduğunu ortaya koyma adına İtalya’daki gelişmeleri mercek altına aldı. Cynet bu konuyla ilgili doyurucu bazı istatistikleri ortaya koyuyor. Görünen o ki saldırganlar bu krizleri aktif olarak kullanmakta. Benzer istatistiklerde de iki ana eğilim dikkat çekicidir. Bunlar kötü amaçlı e-posta saldırıları ve kullanıcıların kimlik bilgilerine yapılan saldırılar olarak karşımıza çıkıyor.

Virüsün etkisinin artmasının ardından İtalya’da ve benzer durumdaki birçok ülkede çalışanlara operasyonlara evlerinden devam etmesi talimatı verilmiştir. Çalışanlar resmi kanallar olması itibariyle e-posta iletişimine ağırlık vermektedir. Cynet ilgili çalışmada, e-postaların %21’inin kötü amaçlı web sitelerine veya makrolara yönlendirme gibi gelişmiş özellikte ekler içerdiğini ortaya koymuştur. İstatistiklere göre İtalya’daki durum diğer birçok ülkeden daha kötü durumda. Çalışanların kontrolsüz bir şekilde yoğunluğu eve taşıması, siber güvenliğe ilişkin denetimlerinin yapılamayışı, genel anlamda belirsizlik saldırganların sosyal mühendislik, kimlik avı ve zararlı e-postaları kullanması için ideal koşulu oluşturmaktadır.

Aşağıdaki grafikte de bir örnek olması açısından Cynet’in raporuna yansıyan Phishing (Oltalama) saldırılarına ilişkin değişim verilmiştir. Sırasıyla İsrail, Japonya, Benelux ülkeleri, Fransa, Almanya, İtalya, Birleşik Krallık ve ABD’ye ilişkin verilerdeki değişim ilk sütunda 2019’daki aylık ortalamaları, ikinci sütunda ise 15 Şubat-15 Mart 2020 arasındaki değişimi göstermektedir. Görüldüğü üzere İtalya’daki saldırılar neredeyse 3 kat artmıştır.

SOSYAL GÜVENLİK SİTELERİ DE SALDIRILARDAN NASİBİNİ ALIYOR

Bireysel anlamda çalışanların ve eğitimin siber saldırılar ile sekteye uğratılması İtalya’nın başını bugünlerde ağrıtan gelişmelerden sadece birkaçıdır. Sosyal güvenlik alanında faaliyetlerini sürdüren web sitelerine saldırılar da dikkat çekici bir şekilde artış göstermiş durumda. INPS (Istituto Nazionale della Previdenza Sociale-İtalya’da bir tür refah ajansı olarak faaliyet göstermekte) yetkilisi Pasquale Tridico yardım ajansının yapacağı 600 Euroluk yardım için 339.000 başvuru olduğunu fakat siber saldırıların siteye erişimi zorlaştırdığını belirtmekte. Başvuru bilgilerine dahi ulaşmakta çoğu zaman zorlandıklarını belirten İtalyan yetkililer saldırıların yoğunluğu ve verilerin niteliğinden dolayı web sitelerini kapatmak zorunda olduklarını kaydetmişlerdir.

Siber saldırılar özellikle coronavirüsün zirveye çıktığı bugünlerde, krizin etkisiyle sosyal ve sağlık hizmetlerinin zaaflarını kullanma eğilimindedir. Daha önce, kendisini en iyisi olarak gören bilgisayar korsanlarının Dünya Sağlık Örgütü’nü hedef aldığını biliyorduk. Mart 2020 içerisinde, Avrupa’nın bazı bölgelerindeki sağlık çalışanlarının, virüs ile ilgili bilgilerinin gizlenmesinde bir sisteme bulaşan ancak gerçekte dosyaları şifreleyen kötü amaçlı bir yazılımla hedef alındığı da ortaya çıkmıştı. Şimdi ise, hackerların İtalyan hükümetini sosyal güvenlik web sitelerine erişim ile ilgili tehdit ettiği ve para talep ettikleri ortaya çıkmıştır. Gelişmeleri ayrıntılı olarak araştırmak için Ulusal Güvenlik Hizmetleri’nden bir siber güvenlik uzmanları ekibi devreye girmiş ve suçluların yargılanması öngörülmüştür.

AŞI ÇALIŞMALARI SALDIRGANLARIN HEDEFİNDE

ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu tarafından yayınlanan rapora göre de fidye yazılımlar ile ilgili Kaliforniya merkezli bir biyoteknoloji firmasının coronavirüsle savaşta kullanılacak aşı üzerinde çalışırken saldırıya uğradığı ve fidye talep edildiği kamuoyuyla paylaşılmıştır. 10x Genomics adlı firmadan yaklaşık 1 terabayt bilgi ve kod çalındığı bildirilmiştir. Şirket böyle bir sorunla karşı karşıya kalmıştır fakat virüs ile ilgili operasyonlarına da devam etmiştir. İtalya’da olduğu gibi krizler siber saldırıların önünü açmakta ve odak noktası olabilecek siber saldırıları arka plana itmektedir. Çünkü öncelikli alan insan sağlığı ve virüsün seyri olduğu için merkezdeki sorun algısı farklıdır. Benzer örneklerde, İtalya ve ABD’de olduğu gibi siber alandaki uzmanların da önemi gözler önüne serilmiştir ve olayların etkisinin araştırılmasında önem kazanmışlardır.

 Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Siber Politikalarda (Cyberpolitics) devletlerin çıkmazı

Siber güvenlik perspektifi ve alana ilişkin çalışmalar, uluslararası ilişkiler temelinde yeni bir boyutu ortaya çıkarmıştır. Farklı yaklaşımlarla tartışılan boyut, siber saldırı ve savunma teknikleriyle gelecek açısından bir vizyon oluşturmaktadır. Teorik bir zemine de oturtulmaya çalışılan siber güvenlik ve devletlerin bu yöndeki algıları politik alanda geliştirilmeye oldukça müsait gözükmektedir. Sunulan veriler de bu durumun devletlere ilişkin yönünü gözler önüne sermiştir.

İlgili TED >> ABD Ordusu sivil hacker çalıştıracak

Siber güvenlik çalışmalarının uluslararası güvenlik perspektifine kattıkları yanında, uygulama alanına ilişkin yaptığı katkı önemli gözükmektedir. Uluslararası ilişkiler ve güvenlik ile ilgili temel yaklaşımlarda, Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte, büyük güçlerin çatışma alanlarının azalacağı gibi bir tutumun siber alanın ele alındığı bütünlük içerisinde anlamsız olduğu ortaya konulmuştur.

11 Eylül olaylarının yeni tehditleri beraberinde getirdiği yaklaşımda, hem siber güvenlik anlayışındaki hem de siber alandaki çeşitlilik benzer çalışmaların da konseptini oluşturmuştur. Siber alandaki savunma ve saldırı çeşitliliği güçlü ülkelerin her an tetikte olmaları gerektiğini göstermiştir. Birçok devlet için ise Soğuk Savaş’ın bitimi, güvenlik sorunları bağlamında çözümleri zor paradoksları oluşturmuştur. Siber kapasiteye dayandırılan unsurlar için ekonomik çıkar ve düşmanı zarara uğratma gibi arayışlar kendini hissettirmeye başlamıştır.

İlgili haber >> ABD, İsrail drone’larını Kıbrıs’tan izlemiş

Siber güvenlik kavramının dahil olduğu uluslararası güvenlik temelinde, nükleer caydırıcılığın hala ulusal güvenlik konusunda en büyük tehlike olduğu ortadadır. Nükleer, kimyasal ve biyolojik kitle imha silahlarının yaygın olduğu sorunlarla birlikte, farklı sorunların devletleri meşgul ettiği süreçte güvenlik yaklaşımı ve yaklaşımın çeşitlendiği siber alandaki tehditsel durum her geçen gün artmakta ve bu durum politik girişimlerin rasyonelliğinin tartışılmasını gerekli kılmaktadır. Farklı alanlarda olduğu gibi devletler güvenlik temelindeki tehlikeleri bertaraf etmek için rasyonel olduklarını zannettikleri birçok konuda, çoğu zaman ittifak arayışlarına girmektedir. Tartışmaları da alevlendiren husus, uluslararası alanda ortak güvenlik oluşturulacaksa, bu anlayışın samimiyeti ve tarafsızlığı yönündeki atıflar olmaktadır. Ortak bir uluslararası aklın ortaya çıkamamasındaki temel nedenler zaten karmaşıkken siber güvenlik gibi bir konunun alana dahil olması kartları çeşitlendirmiştir.

Sürecin geldiği boyut farklı şekilleriyle anılırken güvenlik temelinin birçok noktasıyla Soğuk Savaş ile ilişkilendirilmesi, dönüşümü devletler bazında kısır bir noktaya sıkıştırmaktadır. Süreç kendi içerisinde, teknolojik gelişmelerle ortaya çıkan farklı imgeleri özgün bir şekilde alana ilişkin olarak üretmiştir. Bu sürecin hissedildiği nokta 11 Eylül olmuş, fakat dinamikler kendini özgün nitelikleriyle kurgulamıştır. Siber güvenliğin geldiği noktada devletlerin illegal yapılarla iş birliği içerisinde olması ve güvenlik algısının şaşırtıcı alt başlıklar halinde çeşitlenmesinde bu neden etkili olmuştur.

İlgili haber >> Siber alanda devletler terör gruplarından daha kolay caydırılabilir

Uluslararası ilişkiler adına farklı teorik yaklaşımlar ve bu yaklaşımların uluslararası düzenin başdöndürücü bir şekilde artan başlıklarına ilişkin yorumları kendi içerisinde tutarsızlaşmaya başlamıştır. Devletlerin uluslararası sistemde dış politika toplamı olarak ele alınmadığı gerçeği, kendi geleceğini garanti altına almakla sorumlu devlet yaklaşımıyla çok yönlü bir sorunsala dönüşmüştür. Sistemin kurallarını belirleyebilme yetisinden çıkan devletler çıkar mücadelesini kaotik bir sürece sürüklemiştir.

Uluslararası alandaki ilişkilerin sadece çatışmacı bir ortamda ilerlemediği günümüzde, siber alanda yaşanan atılım hegemonun dikte ettiği bir üretim ve tüketim algısını beraberinde getirmiştir. Bu algı, aktörler düzeyindeki karmaşık ilişkiyi uluslararası ilişkiler boyutuna, siber güvenlik düzeyine çatışmacı boyutta taşımıştır. Siber alanının çatışmacı boyutunu açıklamaya ilişkin oluşturulacak uluslararası politikada, inşacı yaklaşım daha rasyonel bir perspektif sunmaktadır. Bireysel ve toplumsal beklentiler, dalgalanmalar siber güvenlik alanındaki strateji düzeyinde çoğu zaman belirleyici olabilmektedir.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

[wysija_form id=”2″]

Ponemon Enstitüsü Siber Güvenlik Çalışmaları Hakkında Neler Diyor?

Değişen ve gelişen dünyanın ortaya çıkarmış olduğu girişimler ve yenilikler, teknolojik olarak uluslararası aktörlerin saldırı ve savaş stratejilerini de etkilemiştir. Bu durum an itibariyle o kadar gelişmiştir ki,  siber saldırıların zamana ve mekana göre bir kapasitesi olmuştur. Tartışılan ve tam olarak adının koyulamadığı boyut ise, yaşanılanların tek taraflı bir saldırı olduğu mu yoksa savaş kavramıyla beraber anılan bir unsur olduğu mudur. Uluslararası ilişkiler dahilinde bir zemine oturtulan siber güvenlik ve beraberinde getirdiği algısal düzey siber uzayı çatışma alanı haline dönüştürerek teorik bir zemin hazırlamıştır.

Uluslararası ilişkiler alanında, siber güvenlik ile etkileşimde teorik çalışmaların oluşturulması adına, ABD’de özel sektör bünyesindeki destek ve konuya ilişkin çalışmalar kayda değerdir. Bilgi teknolojileri ve bu alanın getirmiş olduğu yeniliklerle birlikte yoğrulan devletlerin kurumsal bazda yapmış oldukları çalışmalar ve üniversitelerin bu konudaki çalışmalara olan destekleri karar alıcılara çoğu zaman raporlar halinde sunulmaktadır. Bu türden gelişmeler, uluslararası ilişkiler teorilerinin siber güvenlik zemininde gelişimini mümkün kılmaktadır. Uluslararası ilişkilerin teorik boyutunda ABD’deki atılımın temelinde bu unsur önemli bir yere sahiptir.

VAHİT GÜNTAY’IN DİĞER KÖŞE YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN

Uluslararası ilişkiler adına, uluslararası aktörlerin de etkilendiği ve çalışmanın konusunu oluşturan siber güvenlik akademik ve profesyonel düzlemde, farklı alanlarda da gelişimini sürdürmüştür. ABD’de faaliyet gösteren Ponemon Enstitüsü’nün raporlarında siber güvenlik alanında yapılan çalışmaların boyutu son yıllar itibariyle gözler önüne serilmiştir. Aşağıdaki grafikte görüleceği üzere, siber güvenliğin çalışılmasına ilişkin genel araştırma alanlarında, teknik başlıklarda bir baskınlık göze çarpmaktadır. Uluslararası ilişkiler boyutundaki çalışmalar interdisipliner boyutta ele alınmakta ve konunun doğru anlaşılması adına teknik boyuttan asla kopulmamaktadır. Özellikle bilişim suçlarına ilişkin artış göz önünde alındığında siber güvenliğin hukuk çalışmaları boyutundaki eksiklik dikkat çekicidir. İncelenen raporlarda University of Washington, US Military Academy West Point, West Chester University of Pennsylvania, University of Pittsburgh, George Mason University akademik yetkinlikleri en iyi okullar olarak değerlendirilerek çalışma düzeyinde baz alınmıştır. Ponemon Enstitüsü tarafından yayınlanan “Siber Güvenlik Alanında En İyi Okullar” adlı raporda toplam 183 siber güvenlik programı incelenmiştir.

ABD’de Siber Güvenlik Çalışmalarının Yayıldığı Akademik Departmanlar

Ponemon Enstitüsü tarafından ortaya konulan aynı çalışmada, aşağıda verilen oranlarda siber güvenlik çalışmalarının  derecelerine göre dağılımı bu alanda uzmanlaşmanın oransal olarak oldukça ilerlediğini göstermektedir. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerinin artış içerisinde olduğunu ve uluslararası alanda bu çalışmaların bir eğilime dönüştüğünü vurgulamakta fayda vardır. ABD gibi ülkelerde teorik alana katkı sağlayan yaklaşımlar bu uzmanlık derecelerinin artmasıyla ciddi bir atılım gerçekleştirmiştir. Siber güvenlik ve interdisipliner çalışmaların buluştuğu noktalarda sertifika ve uzmanlık programları da hızla artış göstermektedir.

ABD Siber Güvenlik Alanında Verilen Uzmanlık Derecelerinin Dağılımı

AB ve NATO gibi örgütlerin de ajandalarında yer alan sertifika ve uzmanlık programları, siber güvenlik alanında sadece teknik konulara yönelmemektedir. Uluslararası ilişkiler alanında, siber alanda risk yönetimi ve karar alıcıların yönlendirilmesi anlamında yer alan uzmanlık programları dikkat çekici bir şekilde artış göstermektedir. Özellikle bölgesel düzeyde siber sorunların yer aldığı bu türden programlarda, uluslararası ilişkilerin temel disiplinel çerçevesinde yapılan çalışmalar, teorik alana da katkı sağlamaktadır.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

Güç dengesi yaklaşımıyla siber ittifaklar mümkün mü?

Savaşlar arasında bir ayrım yapmak ne kadar mümkündür? Eğer bir ayrım yapılacaksa anlamlı olup olmadığını anlamak için farklı savaşların farklı sonuçları ve etkileri olup olmadığını da deneysel olarak incelememiz gerekecektir. Özellikle günümüz çalışmalarına baktığımızda birçok araştırmacının da bu konuda zorlandığını ve teorik olarak, tipolojik anlamda[1] bir sınıflandırmadan kaçındığını görmekteyiz. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de özellikle küresel anlamda savaşlar ile devletler-arası savaşların niteliğinin baş döndürücü şekilde değişmesidir.

Küresel savaşlar kamu harcamalarında ve vergi yükünde uzun vadeli artışlara yol açmaktadır ve konvansiyonel, nükleer caydırıcılık oluşturma adına atılan adımlar salt askeri amaçlar gözetildiği zaman ciddi bir ekonomik güce ihtiyaç duymaktadır. Bu düzlemde bakıldığı zaman daha az maliyetli ve daha etkili silahlara, ortak çıkarların uzun vadeli sonuçlar doğurabileceği ittifak arayışlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durumun getirmiş olduğu yaklaşım ve kaygılar yakın geçmişte siber savaşları ve terörizmi karşımıza çıkarmıştır.

VAHİT GÜNTAY’IN DİĞER MAKALELERİNE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN

İşte tam bu noktada siber savaşın daha kavramsal bir zemine oturtulduğu ve küresel anlamdaki etkisinin çok daha uygun taktiksel niteliklerle sonuç doğurduğu bir ortam ufukta belirmeye başlamıştır. Gücün yoğunlaştığı nokta ise doğal olarak siber mücadelenin yaşandığı kaotik bir ortamla daha karmaşık bir hal almaktadır. Güç dengesi[2] ve güç üstünlüğü gibi modeller arasındaki mantıksal çelişkiler bu durumu ispatlar niteliktedir. Özellikle devletlerin güç elde etme konusunda başarı sağlaması, bunun baskın hale getirilmesi anlamında saldırgan bir niteliğe de bürünmektedir.[3] ABD’nin siber gücün elde edilmesi konusundaki başarısı ve ABD Siber Savunma Komutanlığı’nın çok yönlü düzlemdeki atakları bu konuda tipik bir örnektir. Bu komutanlığın Amerika’daki askeri ve sivil ağları saldırılara karşı koruması ve kendi siber saldırı stratejilerini geliştirerek farklı ülkelerdeki grup ya da gruplarla işbirliği içinde çalışması, ittifak oluşturması bu durumun önemli örneklerindendir. ABD içerisinde siber bir ordu haline gelen bu komutanlığın 2020 başlarına kadar 135 farklı ekip içinde yaklaşık 7 bin kişilik askeri ve sivil teknik personele ulaşması beklenmektedir ve güç dengesi açısından farklı ülkeleri birbirlerine yakınlaştıracaktır.

Savaş mantığı içinde devletlerin özellikle baskın bu tip güçlere karşı oluşturacakları siber ittifaklar eğer çıkarların çarpıştığı noktada kesişirse, siber terörizm dediğimiz olgu siber savaşla birlikte yeni bir sorunsalı ortaya çıkaracaktır. Dengeyi sürdürmek için birbirine yakınlaşacak devletler veya gruplar gücün nispeten dağınık ve ittifakların esnek olduğu yapılanmada uluslararası sistem içerisinde kendine yer bulmaya çalışacaktır. Herhangi bir devletin atmış olduğu bir adıma karşı farklı devletlerin benzer yapılanmalara gitmesi ve askeri, taktiksel unsurlarla karşı karşıya gelmeleri, ittifak sistemleri içinde yakınlaşmaları beraberinde getirecektir. Görünmeyen siber saldırılar caydırıcılık oluşturma adına, saldıran aktörlerin itiraflarıyla gövde gösterisine dönüşecektir.

Güç dengesi yaklaşımıyla oluşacak kutuplaşmalarda tıpkı konvansiyonel unsurların görsel şova dönüştüğü zamanlarda, siber saldırı kapasitelerine ve unsurlarına da vurgu yapılacaktır. Caydırıcı olma ve etkili olabilme adına ise kurulan siber ordulara karşı güç dengesinin gözetilmesi kaçınılmaz durmaktadır. Güç dengesinin, zorlayıcı tehditler ile kolay bir zafer elde etmenin çekiciliğini ortadan kaldıracağı düşünülebilir. Özellikle yakın gelecekte siber bir güç haline gelecek ve siber savaş kavramını tüm unsurlarıyla hissettirecek bir aktör tam anlamıyla bu başlık altında konuşulmaya başlanacaktır; diğer taraftan tek başına güç dengesinin veya göreli eşitliğin, taraflardan birinin diğerine saldırmasını önleyeceğine dair rasyonel bir gerekçe de yoktur. Güç dengesi bu mantık altında, siber mücadele açısından kolay bir zafer olmayacağı anlamına gelmektedir ve insan doğasındaki savaş ve saldırı güdüsü güç üstünlüğünü oluşturma adına siber mücadeleyi de yakın dönemde baskın hale getirecektir. Savaş tipolojileri içerisinde davranışsal yaklaşım, zaman ve mekandan bağımsız olarak savaşı açıklamaya çalışırken günümüzdeki siber saldırıları ve savaşları ne derece tahmin etti bilinmez ama teorik olarak böyle bir gelişmenin ciddi bir arenayı karşımıza çıkardığını, en azından hissettiğini tespit etmek, buraya not edilmesi gereken unsurlardan birisidir.

 

[1] Vurgulanan tipoloji kavramı savaş tipolojileri açısından farklı yaklaşımlara işaret etmektedir. Savaşların sınıflandırılması açısından yapılan çalışmaların çerçevesi yakın geçmişe dayanmaktadır ve konunun çalışılmasında ciddi felsefi tartışmalar da yer almaktadır.

[2] Güç dengesi olarak belirtilen kavram dünya politikasındaki güç mücadelesini süreklilik boyutuyla ele alır. Siber mücadeleye ilişkin uluslararası sistemin geldiği boyut özellikle süreklilik açısından bu durumla örtüşmektedir. Tehdit olgusu siber saldırılarla birlikte, bu tür kavramlar açısından çalışmaları daha da net şekillendirecektir.

[3] Uluslararası ilişkiler çalışmaları açısından devletlerin güç mücadelesi içerisinde temel aktör olarak ele alınması olağandır. Fakat devlet-dışı aktörlerin de siber saldırılar açısından mağdur olduğu noktalar vardır. Bu aktörlerin nasıl tasnifleneceği ve siber mücadele açısından nasıl bir gruplandırma oluşturacağı başlı başına bir tartışma konusudur. Farklı şirketlerin ve illegal oluşumların da iç içe girdiği siber alan, mücadelenin boyutunu ve karmaşıklığını gözler önüne sermektedir.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUN

[wysija_form id=”2″]

“Beşinci savaş ortamının” hukuku olur mu?

“Savaş” kavramının algısal düzeyi, tarih boyunca fiziki unsurların çarpışması olarak karşımıza çıkmıştır. Artık kara, deniz, hava ve uzay ortamının yanında siber uzayda yapılan savaşlar dikkat çekici boyutlarda ele alınıyor ve etkilediği yön siyasi, kültürel ve ekonomik unsurlarla da daha çetin bir hal alıyor. Beşinci bir savaş ortamı olarak görülen bu düzey uluslararası güvenlik alanındaki çalışmalara da yeni bir konsept eklemektedir.

Uluslararası ilişkiler cephesinde ise “Jus Ad Bellum”, belirli bir durumda belirli bir nedenle savaşa başvurmanın gerekli olup olmadığını sorgulamaktadır. Bu kavramsal ilkeyle beraber savaşın haklılığına ilişkin parametreler ele alınırken, geçmişten günümüze tartışılan “Haklı Savaş (Just War)” gibi kavramlar yasal ve askeri nitelikteki unsurlara, pratikteki boyuta atıflar yapmamızı sağlıyor. Hal böyle olunca savaşanların hukuku veya hukuksal durumu gibi tartışma başlıkları egemenlerin çarpıştığı uluslararası alanda beşinci savaş ortamı olan siber savaşların da bir hukuku olur mu ya da olmalı mı gibi soruları karşımıza çıkarıyor.

VAHİT GÜNTAY’IN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN

Özellikle uluslararası anlamda, hukuksal olarak siber alana ilişkin temel sorunlardan bir tanesi bu beşinci boyut içindeki yargılama yetkisi sorunudur. Devletler özelinde sahip olunan yetkisel özellikler ve gücün baskınlaştırılmaya çalışıldığı ortam, yasa dışı gruplarla işbirliğini de karşımıza çıkarmaktadır ve hukuksal olarak ele alınabilecek boyut kısır bir döngüye dönüşebilmektedir. En temel sorunların başında yargısal anlamda devletlerin ya da diğer uluslararası aktörlerin suçun aidiyeti anlamında taraf gösterilmesiyle beraber yaşanılan belirsizlik gelmektedir. Beşinci savaş ortamına dönüşen siber uzay alanının küresel yapısı hakkında şu husus net bir şekilde söylenmelidir ki, silahlar dünyanın herhangi bir ucundan diğer ucuna saldırı ve suç işleme boyutunda doğrultulabilmektedir ve anlık olarak gerçekleşmektedir. Harekat boyutunun anlık etki doğurması ve hatta daha sonrasında bu boyutun yönüne ilişkin belki de izlerinin kalmaması hukuksal olarak ispatı zor duruma dönüştürmektedir. Hukuksal bir sonuç doğuracaksa da müeyyide kısmında sorunlar başgösterecektir.

Diğer önemli hususlardan birisi de suç oluşturabilecek, uluslararası arenada devletleri zora sokacak gelişmelerin sorun teşkil ettiği noktada, failin ve mağdurun farklı sınırlarda bulunması sorunudur. Hatta bilindiği gibi siber alandaki savaşın boyutu küresel bir alana etki edebilir, hukuksal durumu tüm dünyayı etkileyebilir ve trajikomiktir ki mağdur tüm küresel alan olabilmektedir. Hukuk kime, nereye göre ve nasıl işletilecektir. Uluslararası arenada savaş boyutu olarak ele alınan siber savaşlar ile ilgili gelişmelerde failler nerede nasıl gözaltında tutulacak ve hangi normlarla yargılanacaktır. Bu türden ilginç sorular alanın geleceği ve kapsayıcılığı açısından ortak bir bütün oluşturmayı ve kararların uygulanabilmesi açısından fiziki unsurların devreye sokulmasını da gerekli kılabilecektir.

Temel olarak bakacak olursak; siber suçların mücadelesi hususundaki temel sorunların başında siber uzay diye bahsettiğimiz alanın bir sınırının olmaması gelmektedir. Uluslararası hukukun temelinde yatan sorunlardan birisi zaten güven ve samimiyet ikilemi iken bir de böyle bir sınırsızlığın mevcut olması bu duruma ilişkin karamsarlığı ikiye katlamaktadır. Siber savaşlara ilişkin hukuksal sorunsalda, siber saldırı unsurlarının klasik konvansiyonel savaşlara destek olarak uygulanabilmesi ve klasik anlamda savaş suçlarına ilişkin gelişmelerin boyutunu arttırabilecek nitelikte olması, daha büyük bir problematik çerçeveyi karşımıza çıkarmaktadır. Özellikle uluslararası aktörler arasındaki güç mücadelesinde kritik altyapılara ilişkin saldırılar ve dengelerin değiştirilmesine yönelik adımlar da hukuksal anlamda tartışmalı alanın çerçevesini genişletmektedir.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]