Etiket arşivi: Vahit Güntay

Tırmanma (Escalation) sorununun artık yeni bir düzlemi var: Siber çağ

Uluslararası ilişkilerde halihazırda “Atom Çağı” için bahsedilen ve stratejik bir terim olarak var olan tırmanma (escalation) atom silahlarının ve türevlerinin, sahip olduğu kapasitenin önüne geçilemediği ve hızlanmasının önünde bir engelin olmadığı durumu ifade etmektedir. Çeşitli kaynaklarda karşı tarafın hareketlerinin izlenerek askeri imkanların hesaplı bir şekilde arttırılması, cepheye sevkiyatın fazlalaştırılması, savaş durumunda yer alan ülke sayısının artması ve savaşın yayılması gibi durumları ifade etmek için de tam olarak bu kavram karşımıza sık sık çıkmaktadır.

Uluslararası politika çalılşmalarında tırmanma kavramı bir politika ve gidişat çeşidi olarak; tırmanma politikası (escalation policy) olarak da yer edinmiştir ve sınırlı bir çatışmanın giderek yoğunlaşması durumunda topyekün bir bir savaşın ortaya çıkışında dizginleyici bir durumu ifade etmek için de ele alınmaktadır. İfade edilen bu durum alt yoğunluktaki mücadelelerde farklı seviyelerdeki tırmanma durumlarında uzlaşmaya varılabilmektedir.

VAHİT GÜNTAY’IN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN

Tırmanmanın tam olarak 21. yüzyıldaki düzlemi siber çağ olarak adlandıracağımız siber mücadelenin yaşanmaya başladığı yeni dönemdir ve devletler özelinde farklı birimlerin, orduların, nitelikli insanlara ihtiyaç duyulmasının ve istihbaratın bu yöne kaymasının başka bir izahı da yoktur. “Cyberdeterrence and Cyberwar” adlı eserinde, sahip olduğu yoğunluğa göre gücün baskınlığını ortaya koymaya çalışan Martin Libicki; “Siber Etkiyi” diplomatik ve ekonomik yaptırım gücünden daha da üst sıralara yerleştirirken, nükleer etki ve konvansiyonel etkinin yanında önemli bir tırmanma politikası unsuru olduğunu gözler önüne sermiştir.

Farklı birçok çalışmada da işaret edilen ve artık teorik bir boyutu da olan siber güvenlik, uluslararası ilişkiler içindeki çalışma alanında, tırmanma politikasının ve kavramının bizzat güncel boyutu haline gelmiştir. Bunun en önemli göstergesi, pratik olarak devletlerin de artık bir caydırma mekanizması olarak kullandığı siber güvenliğe ilişkin söylemler ve atılan adımlardır. Çin Halk Cumhuriyeti 2011 yılında “Mavi Ordu” isimli siber savaş biriminin varlığını açıklarken vermek istediği mesaj savaş ve çekişme alanına ilişkindi. ABD yine siber yapılanmalar yerine siber ordular oluşturduğunu ve bu konuda sağlam duracağını defalarca vurguladı. USCYBERCOM, National Security Agency, Department of Homeland Security, Federal Bureau of Investigation gibi kurumlar tırmanmanın kurumsal nitelikte ve pratik boyuttaki önemli merkezleridir. Rusya’nın yakın dönemde yürüttüğü politikalar ve sahip olduğu kapasite tırmanma politikaları içinde önemli bir durağı oluşturmaktadır. Yine halihazırda Rusya Federal Güvenlik Servisi önemli birimlerden biridir pratikteki bir gerçekliği oluşturmaktadır. Tırmanmanın diğer önemli aktörlerinden biri olan İngiltere yine siber güvenlik alanında bütçesiyle de bu boyutun önemli bir unsurudur ve Office of Cyber Security and Information Assurance ve Cyber Security Operations Center gibi kurumlar pratikteki güçlü örneklerdir. Bu ve benzeri yapılanmalar, ülkelerin söylemleri ve atılan adımlar adına tırmanma kavramının yeni bir çağda gerçekleştiğinin en önemli ispatlarıdır.

Tırmanma ve caydırma kavramlarının kesiştiği uluslararası ilişkiler çalışmaları içerisindeki siber güvenlik aktörlerin sahip oldukları saldırı kapasiteleri ve saldırılarla da evrimini sürdürmektedir. Bu konuyla ilgili en güzel tespitlerden birisi de ABD’de uzun yıllar siber güvenlik alanında önemli görevler almış Richard Clark’tan geliyor ve “Cyber War: The Next Threat to National Security and What to do About It?” adlı eserinde bu durumu şu şekilde ifade ediyor:

“…Bu ortamda ‘tırmanma baskınlığı’ dediğimiz kavram da önem kazanmaktadır. Bu stratejide, taraflardan biri şunu söyler: ‘Biz artık daha sonra büyüme olasılığı olan küçük çapta çarpışmalarla ilgilenmiyoruz. Savaşacaksak, büyük çapta savaşalım, zarar çok olsun.’ Bu tehdidi savurduktan sonra da, savaşı tamamen ve hemen durdurmazsa, karşı tarafa büyük ölçüde zarar verileceği mesajı iletilir.”

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

Siber Dengesizlik mi yoksa Güç Asimetrisi mi?

Uzay boşluğunun görünmeyen dalgaları arasındaki mücadelede makro savaş teorileri açısından bakacak olursak, güç sahibi olmak isteyen her aktörün en azından yeterli gücün(!) sahibi olunması açısından siber araçları da kullandığı bir gerçektir. Bu gerçekliğin savaş ve mücadele arzusunu daha da arttırdığı ya da dengeyi oluşturduğu yaklaşımları ise tartışma konusudur. Güç dengesi açısından devletlerin ittifaklarını sağlamlaştırması kimi teorisyenlere göre barışın bir yoludur. Yayılma ve baskı kurma ile ilgili durum böylece engellenecektir görüşü de diyebiliriz başka bir ifadeyle.

VAHİT GÜNTAY’IN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN

Teorik olarak farklı ittifakların birbirini dengelediği zamanlarda barış sürecinin ya da durağanlığın yaşandığı zamanlarla ilgili de örnekler verebiliriz. 1648 Westphalia Barışı ve Fransız İhtilali’nin 1800 yılların başında neden olduğu savaşlar arasındaki dönemde, yine 1815-1914 arası I. Dünya Savaşı sürecine kadar geçen dönemde kısmi bir durağanlıktan söz edebiliriz. Dengeler bozulduğunda savaşlar şiddetlenmiştir.

Peki bu dengeler arasındaki durumu yakın zaman açısından yorumlarsak ve siber mücadeleyi de işin içine dahil edersek durağanlık ve denge nasıl sağlanacaktır ya da sağlanması mümkündür. Asimetrik şartlar altında savaşın daha da muhtemel olduğu farklı örneklerle daha da somutlaşabilir. Siber mücadele açısından karşımıza çıkan durum güç dengesinin temel parametrelerinden çıkartılıp, güç hiyerarşisi kavramıyla açıklanabilir. Uluslararası alanda diğer aktörler açısından da aynı tespit geçerlidir. Gücün siber açıdan asimetrik oluşu, bu aktörleri hiyerarşik bir sıraya yerleştirmektedir.

Tarihi örnekler içinde güç hiyerarşisi geçiş dönemleri bazında bozulmaktadır ve savaşın sonucunda nisbi güç ortaya çıktığında barış gelmektedir. Peki siber mücadelede ve asimetrisinde bu gerçekleşebilecek midir? Eğer gerçekleşmeyecekse neden “Siber Savaş” kavramı kullanılmaktadır? Ya da bu savaş sonsuza kadar mı sürecektir? Bu gibi sorular kavramsal açıdan da tehlike doğurmaktadır çünkü savaş kavramının ifade ettiği durum bellidir ve daha önce bir çok uzman tarafından açıklanmaya çalışılmıştır. O zaman bilinen “Güç Asimetrisi” yerini siber anlamda tam da bu kavramla bütünleşen bir boşluğa bırakmaktadır.

Benzeri soruları siber dengesizlik açıdan savaşın bir sonucu olan barışın nasıl geleceği, ya da gelmesinin muhtemelliği üzerinde yoğunlaştırmak daha da gerçekçi olabilecektir. Yani siber mücadele açısından bir savaşın var olduğu hususu ve ardından hiçbir siber aracın kullanılmadan böyle bir mücadelenin son bulacağı yaklaşımından bahsetmek mümkün olabilecek midir? Savaşın doğal bir sonucudur barış göreceli de olsa. O zaman beyinlerdeki savaş algısı siber dengesizlik açıdan bir “imaj” ya da “algı” mıdır?

Devlet destekli siber saldırıların “Siber Savaş” olarak okunması güç asimetrisi açısından bizleri yanılgıya düşürebilecektir. Siber Savaş Komutanlıklarının kurulması siber dengesizlik açısından savaş ve hiyerarşi boyutunu elbette oluşturacaktır; fakat cephe, taraf, ittifak gibi kavramları manipüle edecektir. Siber mücadelenin yaşandığı mücadele alanında görünen o ki denge kısa vadede imkansız görünmektedir. Savaş ise hala bu dengesizlik içerisinde asimetrik açıdan siber mücadeleyi açıklayacak net bir kavram değildir.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

Siber güvenlik yeni bir zorlayıcı diplomasi aracı olabilir mi?

Güvenlik kavramı devlet olarak örgütlenen bir toplumun düzen ve güvenirlik içinde olması durumunu ifade etmektedir. Uluslararası güvenlik ise, bu durumun birden fazla uluslararası aktör arasındaki uyumundan ve çatışmasından doğmaktadır. Bu çatışmanın boyutu, tek taraflı bir saldırıdan oluşabileceği gibi çok taraflı bir uyumsuzluk sonrası karşılıklı müdahalelerin ortaya çıkmasıyla derinleşebilir. Tarihsel süreç uluslararası aktörlerin kendi kimliklerini kazanmasıyla müdahaleleri genelde askeri unsurlarıyla karşımıza çıkarmıştır. Fakat günümüz imkanları ve stratejileri askeri unsurların yıkıcı özelliklerini inanılmaz boyutlara taşımıştır. Bu durumu göze almak istemeyen aktörler, birbirlerini caydırmada ve etkilemede farklı saldırı ve savaş tekniklerini geliştirmeye de başlamıştır. Bu değişim aslında önemli bir teorisyen olan Kenneth Waltz’un 1954’te vurguladığı verileri destekler niteliktedir. “Man, State and the War” adlı eserinde savaşın nedenleri ve gelişimi ile ilgili görüş ayrılıklarını ortaya koymaya çalışan Waltz, filozoflar arasındaki görüş ayrılıklarının aslında belirleyici olmadığını, sadece zamanın ve uygulamanın değiştiğine dikkat çekmektedir. Aslında kendi zamanından örneklerle yola çıkan Waltz, farklı teorilerin farklı yaklaşımları beraberinde getirdiğini, eğer ortada bir çatışma varsa bunun niteliğinin değişebileceğini vurgulamaktadır.

Waltz’un tespitini önemsememek veya uluslararası sistem içerisinde caydırıcılık kavramı dahilindeki değişimi bu merkezde analiz etmemek herhalde böyle bir tespite de haksızlık olurdu. Uluslararası aktörler içerisindeki merkezi unsur olan devletlerin caydırıcı olma arzuları temelindeki farklı yaklaşımlar günümüzdeki gelişmelerle birlikte “Siber Güvenlik”, “Siber Politikalar”, “Siber Terörizm”, “Siber Savaş”, “Siber Caydırıcılık” gibi tüm kavramlarla da örtüşmektedir. Hal böyleyken aslında caydırıcı olamama durumunda dahi en azından temelde bazı tedbirlerin alınması bir istek veya girişim olarak gündemi meşgul eder niteliktedir.

İLGİLİ YAZI >> SİBER CAYDIRICILIK TEORİSİ KOLAY PRATİĞİ ZOR

Aslında bilimsel çalışmalara da konu olan “Siber politikalar” ya da “Cyberpolitics” kavramı bu gündemin nasıl ve neden ortaya çıktığı ile ilgilidir ve eğer diplomatik bir kart olacaksa zorlayıcı diplomasi[2] içerisinde yer alabilecek bir unsur olarak düşünülebileceği ile ilintilidir. Zorlayıcı diplomasinin askeri olmaktan çok diplomatik bir girişim olarak düşünülmesi siber politikalar açısından da belirleyici olabilir ve teorik alanın ötesine de geçmeyi bilimsel çalışmalar açısından geçerli kılabilir. Siber saldırıların veya taktiklerin zorlayıcı diplomasi aracı olarak ele alınması caydırıcılık kabiliyeti[3] ve bu kavramın politik olarak hangi devlete ne ifade ettiğiyle de alakalıdır. Özünde konvansiyonel bir nitelik taşımayan ve askeri olmayan bir strateji olarak gelişim gösteren siber saldırılar artık devletlerin savunma ve saldırı stratejilerinde yer alan ve askeri kurumların içerisinde örgütlenmelere giden bir niteliğe bürünmüştür. Diplomatik bir kart olarak karşımıza çıkışı da bu türden gelişmelerle birlikte gündeme gelmiştir.

 

 

 

 

Tablo 1’deki caydırma konseptiyle birlikte zorlayıcı diplomasi aracı olarak ele alınabilecek siber saldırı kapasitesi, zorlayıcı diplomasi içerisinde rakibin amacını gerçekleştirmeden önce durmaya ikna etme konusunda nasıl bir etkiye sahip olabilecektir ya da böyle bir kart devletlerin elinde bir seçenek olarak yer alabilecek midir? Siber güvenlik dediğimiz unsurun siber politikalar olarak çalışılmasının ve tartışılmasının sebebi de özünde bununla ilgilidir.

Sonuç olarak; yapılan çalışmalarda siber saldırılar ve oluşan siber caydırıcılığın teori ve pratikte birbiriyle uyuşmazlık içinde olduğunu da ayrıca vurgulamakta fayda var. Bunun en önemli sebebi de özellikle multidisipliner bir özellik gösteren uluslararası ilişkiler içerisine çatışma boyutu kapsamında dahil oluşundan kaynaklanmaktadır. Zorlayıcı diplomasi unsuru olarak ele alınırken de daha geniş bir analize ve çalışma sürecine ihtiyaç duymasının ana sebebi budur. Herşeyden önce daha önce de vurguladığımız gibi siber saldırıların salt askeri bir boyutu yoktur. Diplomatik olarak hangi boyuttan ele alırsak alalım teori sorunsalı uzun vadede uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde farklı şekillerde kendini gösterecektir. Günümüzdeki tartışmaların ve çalışmaların içerisindeki komplo teorileri veya olabilirlik yönündeki tahminler, analizler bunun en önemli ispatıdır.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

[1] “Zorlayıcı diplomasi” en genel hatlarıyla kuvvet kullanma tehdidinden yararlanarak karşı tarafın gerçekleştirmiş olduğu fiili bir ihlali ya da zorlamayı durdurması veya geri adım atması yönündeki girişimleri ifade eder.

[3] Caydırıcı olma durumunun karşı tarafın eylemini ilk aşamada önlemeyi amaçladığını unutmamamız gerekmektedir. Örneğin; Rusya’nın çevre ülkelerden birine karşı siber bir müdahelede bulunma seçeneğine karşı, ya da ABD’nin yine ilgi alanı olan bir bölgeye karşı uygulayacağı siber saldırıya karşı karşı tarafın bunu önlemeye ilişkin kapasitesi büyük olasılıkla kayıp verdikten sonra ortaya çıkacaktır. Bu da olsa olsa maruz kalınan zararın kayıplarının en aza indirilmesi ile ilgili olacaktır.