Uluslararası ilişkiler teorisyenleri 20. Yüzyılın başından itibaren gücün ne olduğunu, ne kadar gücün yeterli olduğu, güç edinmenin amacını sorgulamışlardır. Özellikle realistler güç üzerinde çalışmalar yaparken, klasik realistler devletlerin temel amacının güç edinmek olduğunu iddia etmiş, neorealistler ise gücü güvenliği sağlamanın aracı olarak görmüşlerdir. Literatürde gücün hesaplanmasına yönelik matematiksel formülleri de içeren birçok çalışma olmasına rağmen üzerinde mutabakat sağlanan bir tanım bulunmamaktadır. Buna karşın güce ilişkin verilen tanımların ortaklaştığı noktalar üzerinden, gücün bir başka aktör üzerindeki etki kapasitesi olduğu söylenebilir.
Ortaya konulan tanımdan da anlaşılacağı üzere güç mutlak değil görelidir. Bir aktör diğer bir aktör karşısında güçlüyken farklı bir aktörle kıyaslandığında güçsüz olabilir. Güç, 20. Yüzyılın büyük bir kısmında sadece askeri güç (hard power) olarak kabul edilirken, Joseph Nye’ın kavramsallaştırması sonrasında askeri gücün yanında yumuşak gücün (soft power) varlığı da kabul edilmiştir. 21. Yüzyılda ise askeri güç ile yumuşak gücün ortak kullanılmasıyla ortak çıkan smart power (henüz kavramın Türkçesi üzerinde mutabakat bulunmamaktadır) güç türleri arasındaki yerini almıştır.
Gücün tanımlanması ve hesaplanmasındaki problemlere rağmen dört boyutta (kara, hava, deniz, uzay) gelişen pratikler ve tarihsel referanslar bu alanlarda karşı karşıya gelen aktörler arasında kıyaslama yapmayı kolaylaştırmaktadır. İnsanın yaratıcısı olduğu beşinci boyut olarak kabul edilen siber uzayda ise güç ve güçlü olmak çok daha zor belirlenebilir hale gelmiştir. Bu durumun en temel sebebi siber uzayın doğasının ortaya çıkardığı çelişkili yapıdır. Bu yapı diğer dört boyutun aksine bu alanda üretimde bulunanı ve alanı yoğun olarak kullananı aynı zamanda saldırıya en açık hale getirmektedir. Kara boyutu ile siber uzayı karşılaştırmalı olarak örneklendirmemiz gerekirse, kara araçları (tank, zpt [zırhlı piyade taşıyıcı], zma [zırhlı muharebe aracı]) üreten bir devlet, ürettiği her bir araçla saldırı kabiliyeti kadar savunma kabiliyetini de kuvvetlendirirken, siber uzayın yoğun olarak kullanan (ağlanmış), yazılım üreten, bu yazılımları üçüncü ülkelere ihraç eden bir devlet her ne kadar saldırı kabiliyetini geliştirse de ağlanmışlığın getirdiği kullanım yoğunluğu nedeniyle savunmasını da kırılgan hale getirmektedir. Bu durumun en büyük nedeni diğer dört boyutta geliştirilen saldırı kapasitesi ile rakibin saldırı kapasitesini ortadan kaldırmak mümkünken, siber uzayda bunun çok mümkün olmamasıdır. Kritik altyapıların mekanik sistemlerle kontrol edildiği, ağlanmışlığın oldukça az olduğu bir devlete yapılacak bir siber saldırı hiçbir anlam ifade etmeyebilir. Bu duruma karşın klasik boyutlu güm mantığıyla zayıf olarak tanımlanan bir devlet konvansiyonel silahlara yapacağı yatırımdan çok daha az bir bütçeyle ve yetişmiş insan gücüyle siber silah geliştirip ağlanmış bir devlete çok pahalıya mal olacak saldırılar düzenleyebilir. İronik olarak saldırıya uğrayan devlet, ödemek zorunda kalacağı bedele karşın saldırının faili olan devletin kim olduğunu hiçbir zaman tespit edemeyebilir.
Askeri gücün aksine yumuşak güç açısından bakıldığında ise ağlanmış devletler ve yazılım üreten devletler diğer devletler üzerinde en fazla etkiye sahip olanlardır. Bu devletlerde üretilen sosyal ağlar, video paylaşım platformlarının, siber uzayda ortaya çıkardığı etkileşim diğer toplumları ve dolayısıyla devletleri etkilemektedir. 2010 yılında başlayan ve Ortadoğu’da büyük değişimlere yolan açan Arap Baharı üzerindeki sosyal medyanın etkisi düşünüldüğünde siber uzayın yumuşak güç olarak etkisi çok daha net olarak anlaşılmaktadır. Bu devletlerde devrilen iktidarların siber uzayı tüm engelleme çabalarına rağmen, çeşitli yöntemlerle (Twitter’ın SMS ile Twit atılmasını sağlaması) siber uzaya ulaşım sağlanmıştır.
Yukarıda genel ve soyut olarak incelenen örneklerde askeri güç ve yumuşak gücün siber uzayla ilişkisi göstermektedir ki siber uzayda ağlanan devletlerin askeri anlamda savunulması zor hale gelmektedir. Buna karşın bu devletlerin yumuşak güçleri ise artmaktadır. Siber uzayda bir bütün olarak güçlü olmanın yegane yolu ise smart power’ı oluşturabilecek şekilde yapılanmaktır. Bu sebeple devletler aşırı ağlanmaktan maliyet etkinliğine rağmen çekinmeli ya da acil durumlarda siber uzaydan bağımsız olarak devletin işlevselliğini sağlayacak ikincil yapılara sahip olmalıdır. Fakat tüm risklere rağmen toplumu dijital bilgi üreticisi haline getirerek çok değerli olan yumuşak güç kapasiteside geliştirilmelidir.