Etiket arşivi: siber güvenlik

İsrail’in siber güvenliği Unna’ya emanet

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İsrail Ulusal Siber Bürosu’nun başından, geçtiğimiz yıl sonunda ayrılan Başkan Eviatar Matania’nın yerini alacak kişiyi belirledi. İsrail’in siber savunma birimini yönetecek yeni isim Yigal Unna oldu. Daha önce İsrail istihbarat örgütü Shin Bet’in siber ve teknoloji bölümünü yöneten Unna, aynı zamanda İstihbarat Kolordusu’nda görevli idi.

Bu birimlerde siber ihtisasını diğer istihbarat araçlarıyla birleştirme noktasında deneyim kazanan Yigal Unna, aynı zamanda sahada operasyon tecrübesine de sahip.

Haziran 2017’de Unna, Ulusal Siber Güvenlik Bürosu bünyesindeki bir birime yönetici olarak atanmıştı. Netanyahu, Unna’nın siber güvenlik alanının her alanında müthiş bir deneyime sahip bir isim olduğunu ifade ederek, “Eminim Unna, karmaşık siber güvenlik zorlukları ile mücadele noktasında zengin tecrübesini buraya taşıyacaktır” dedi.

Geçtiğimiz aralık ayının başlarına Netenyahu, Ulusal Siber Güvenlik Başkanlığı ile Siber Bürosu birimlerini tek çatı altında toplamaya karar vermişti.

Unna’dan önce Ulusal Siber Bürosu Başkanı Metania ulusal siber stratejisini yaratma ve geniş sivil koordinasyon yetkisi kurma fikrine odaklanırken, Ulusal Siber Güvenlik Başkanlığı’nın 2016’dan beri başında bulunan Buki Carmeli’nin görevi ise gerçek operasyonel siber savunma üzerine çalışmaktı.

Bu iki birim işbirliği halinde daha önceleri Shin Bet tarafından yürütülen birçok siber görevi üstleniyordu. Sivil otoriteler ulusal yapıyı siber saldırılardan koruma görevini Shin Bet’ten almasına rağmen diğer birçok merci isthbarat örgütü bünyesinde kalmaya devam etti.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz

Çin’den siber tehditlere karşı sivil-asker işbirliğini güçlendirecek hamle

Çin 2017’nin son günlerinde ülkenin ilk siber güvenlik inovasyon merkezinin açılışını yaptı. Ulusal sivil-asker entegrasyon stratejisi kapsamında hayata geçirilen merkezin açılışının, Pekin yönetiminin ulusal siber savunma gücünün artırılması yönünde çağrı yaptığı bir dönemde gerçekleşmesi dikkat çekti. Henüz çok yeni olan merkezin temel amacının orduya gelecekte olası siber savaşları kazanması noktasında destek sağlamak olduğu belirtiliyor.

Sivil-Asker Entegrasyonu’nu Geliştirme Komisyonu ve diğer askeri mercilerin direktifi ile kurulan merkezin operasyonlarını Çin’in önde gelen siber güvenlik şirketlerinden 360 Enterprise Security Group üstleniyor. 360 Enterprise Security Group Başkanı Wu Yunkun’a göre merkez askeri ile ilişkili internet hizmetleri için siber savunma sistemleri kurmaya odaklanacak. İlk etapta asker kullanıcılara tehdit içeren bilgilerin paylaşımını mümkün kılacak bir mekanizma kurulumu için çalışılıyor.

İlgili haber–Çinli siber saldırganlar ünlü Amerikan şirketlerini hacklemiş

Sözkonusu inovasyon merkezi, siber savunma inovasyonu yatırımları, araştırma ekipleri, ordu ve özel müteşebbisler için bir fon kurulmasını istiyor.

Çin uzun bir süredir siber savunmaya özel bir önem veriyor. Çin Siber Güvenlik Yönetimi’nin (CAC) 2016 yılının aralık ayında yayınladığı bir belgede Çin dünyanın en büyük siber güç ünvanını elde etmesini 2035’e kadar mümkün kılacak bir siber güvenlik stratejisi geliştirme vaadinde bulunmuştu. Bu belgenin yayınlanmasından üç ay sonra Çin Dışişleri Bakanlığı ve CAC tarafından yayınlanan uluslararası strateji belgesinde, ulusal siber savunma sisteminin, Çin ordusunun modernizasyonunun en önemli kısmı olduğu belirtilmişti.

360 Enterprise Security Group Yöneticisi Qi Xiangdong, siber savunma konusunda öncü olan ABD ve Çin gibi ülkelerin, siber güvenlik şirketlerinin bir ülkenin ulusal savunmasında ne derece önemli bir unsur olduğunu ortaya koyduğunu ifade etti.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz

Siber güvenlik yasa tasarısı ne kadar yeterli olabilir?

Devletlerin kalkınması ve ekonomik refahın sağlanmasında ulusal güvenliğin öneminden dolayı, artık güvenlik denince akla sadece askeri çözümler ve önlemler gelmemekte, siber alana dair tedbirler de ön plana çıkmaktadır. Özellikle kamu güvenliğinde siber güvenliğin sağlanmasına yönelik tedbirler günümüz dünyasında daha fazla önem arzetmektedir.

Bu kapsamda bizler de güvenlik politikalarında karar alıcılara mümkün olduğunca fikir, öneri ve tavsiyelerde bulunmalıyız. Özellikle ülkemizin siber güvenlik stratejilerinin gözden geçirilerek, birçok devletin milli güvenlik belgelerinde ön sıralarda yer verdiği siber güvenlik alanında kapsam, hedefler, öncelikler, organizasyon yapısı, kaynak tahsisi, Ar-Ge (Araştırma ve Geliştirme) koordinasyonu, kamu-özel sektör iş birliği, eğitim gibi başlıklarda çözümler sunulması gerektiğini düşünüyorum.

Bu noktada Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın hazırladığı “Siber Güvenlik Yasa Tasarısı”nın ayrıntılarını tartışmanın olumlu olacağına inanıyorum. Tasarıya göre Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi (USOM) ile SOME’lerin işlevinin yasa ile daha da artırılması öngörülürken, etkin denetim, sır saklama yükümlülüğü, siber olaylara müdahale ekiplerinin görevleri, operasyon merkezleriyle Kamu-Net uygulamalarına ilişkin usul ve esasları barındırmakta ve siber saldırılara karşı güvenlik açıklarını kapatmayan şirketlere de çeşitli yaptırımlar uygulanacağı belirtilmektedir.[1] Peki bu yasa tasarısı, TBMM tarafından kanunlaştırıldığında, günümüz siber dünyasında gerçekleşen olayları ve saldırganları göz önüne aldığımızda ne kadar yeterli ve geçerli olabilir?

İlk olarak, organizasyon ve yapılanma açısından bir değerlendirme yapalım. Türkiye’de siber güvenliğe dair bu kurumlar, siber güvenliğin asayiş ve hukuki boyutuna odaklanmış ve siber savaş boyutunu Türk ordusuna bırakmışlardır. Bunun ana istisnasını Türkiye’nin siber güvenlik mimarisinin kurumsallaştırılması sürecinin her boyutunda, güvenilir yerli yazılım ve donanımların geliştirilmesi için çalışmakta ve dolayısıyla ordu ile yakın ilişki içerisinde faaliyet göstermeye devam eden araştırma kurumları oluşturmuştur.

TSK, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı(UDH), Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı, AFAD ülkemizde siber güvenlik politikalarını uygulamak, yönetmek ve takip etmekten sorumlu kurumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Peki bu kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon ne derece sağlanmaktadır? Kendilerine verilen vazifelere ilave olarak siber güvenlik konularında ne kadar başarılı olabilirler? Elbette ilgili kurum çalışanları ve yöneticileri mümkün olduğunca gayretli çalışmaktadırlar. Fakat bu faaliyetlerin icrası, tehditlerin değerlendirilmesi, ülkenin bilgi güvenliği politikalarının tayin edilmesi ve uygulanması ile ulusal bilgi güvenliği politikalarında yapılması önerilen değişikliklerin değerlendirilmesinden de sorumlu olacak bir Ulusal Bilgi Güvenliği Kurumu’nun kurulması değerlendirilebilecek gündem maddeleri arasında yer alabilir.

İkinci olarak, özellikle siber dünyada güvenliğin ilk olarak farkındalıkla başlayacağına inananlardan olduğumu belirtmek isterim. Çünkü siber saldırıları gerçekleştirenler yeni yöntemler ve araçlar geliştirmektedir. Buna ilave olarak çeşitli aktörlerin yoğun faaliyetleri ile mücadele etmek zorunda kalan Türkiye’nin, artan düzeyde bir siber suç dalgasına maruz kaldığı anlaşılmaktadır.[2] Bu kapsamda kamu kurumlarımızın, özellikle Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı(UDH), Milli Eğitim Bakanlığı(MEB) ve İçişleri Bakanlığının, internetin güvenli kullanımı alanında en iyi uygulama kuralları konusunda farkındalığa yönelik eğitim, seminer, konferans vb. etkinlikleri arttırmaları gerekmektedir. Ayrıca, bu konuların yasa taslağına dahil edilmek suretiyle düzenli ve yaptırım içeren kurallarla belirtilerek ele alınması halinde fayda sağlayacağı düşünülmektedir.

Üçüncü olarak, bazı meselelerin siyasallaştırılması Türkiye’nin siber alandaki kabiliyetlerini geliştirme arzusunu zorlaştıran bir etken olmuştur. Önemli taslak yasaların çıkarılamaması ve çeşitli kurumlarda beşeri sermayenin ciddi boyutta kaybedilmesi buna örnek teşkil etmektedir. Yasa taslağı içeriğinde siyasi hedeflerden ziyade bilimsel ve teknolojik açıdan birlik-beraberlik sağlayarak ulusal güvenlik çıkarları ön planda tutulmalıdır. Aksi takdirde, bunların neticesinde Türkiye, siber güvenlik alanındaki hazırlıkları itibariyle, belli başlı müttefikleri ve hatta hasım devletlerin gerisinde kalmaya devam etmeye mahkumdur. Özellikle siber güvenliğe yönelik teknolojiler dışardan hizmet alarak değil kendi sınırlarımız içerisinde ve kendi insan gücümüzle geliştirilmelidir aksi takdirde ülke sınırlarımız düşmana teslim edilmiş olmaktadır.

Netice olarak, siber uzay genişleyip geliştikçe ülkemizde vatandaşlarımızın bu alana bağımlılığı artmaktadır. Dünyanında çoğu ülkesinin siber uzaya taşınmasıyla konu küresel bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Bizlerin de dünyada olup bitenden haberdar olup, ulusal çıkarlarımız ile çatışan bir durum söz konusu olduğunda duruma müdahale etme refleksi ile hareket etmemiz zorunlu hale gelmiştir. Bu kapsamda devletimizin çeşitli mekanizma ve kademelerinde görev yapan karar alıcıların yukarıda belirtilen hususları dikkate almalarının ulusal güvenlik ve ülkemizin siber güvenliği açısından faydalı olacağı değerlendirilmektedir.

[1] http://www.milliyet.com.tr/zorunluluk-geliyor-tum-sirketler-ekonomi-2522944/

[2] Hakan Hekim ve Oğuzhan Başıbüyük, “Siber Suçlar ve Türkiye’nin Siber Güvenlik Politikaları”, Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, 2013, s.135 – 158

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz

NATO’nun ilk kadın siber güvenlik direktörü: Merle Maigre

1 Eylül 2017’den itibaren resmen Talinn merkezli NATO CCD COE direktörlüğü görevini Sven Sakkov’dan devralan Merle Maigre, merkezin güvenlik camiasında kazandığı saygınlık göz önünde bulundurulduğunda iyi analiz edilmesi gereken bir siber lider olarak önem kazanıyor. Sakkov’un veda konuşmasında dikkat çeken bir nokta var; “dijital yaşam tarzımız, siber güvenlik ve savunma el ele gitmesi gereken konular, eğer savunmaya yatırım yapmazsanız, diğerlerinin kalıcı olmasını bekleyemezsiniz” diyor. Savunma özelindeki bu vurgu, kariyeri boyunca savunma odaklı çalışan Maigre’nin uzmanlık alanına bir gönderme niteliği taşıyor.

İlgili yazı >> NATO’nun ilk sivil siber güvenlik direktörü: Sven Sakkov

2012 yılından bu yana Estonya Cumhurbaşkanı’nın güvenlik danışmanlığı görevini yürüten yeni direktörün, öncesinde de Brüksel’de NATO Genel Sekreteri General Anders Fogh Rasmussen’e politika danışmanlığı yaptığı biliniyor. Direktörün akademik geçmişi, bize tam bir sosyal bilimci olduğunu söylüyor: Tartu Üniversitesi’nde Tarih okuduğu dönemde üç yıl süreyle Amerika’daki Middlebury College’da uluslararası çalışmalar yürüten Maigre, King’s College London’da Savaş Çalışmaları alanında yüksek lisans sahibi. Ancak Maigre’in özgeçmişi ve bugüne kadarki kariyeri, siber güvenlik çerçevesinde çalışmamış olduğunu hemen hissettiriyor.

Kanımca Merle Maigre’in bu göreve seçilmesinin ardında, sahip olduğu geniş uluslararası ilişkiler kontak ağı, NATO’nun siyasi işleyişini iyi anlayıp, yönetebiliyor olması ve en önemlisi Rusya karşıtı, Batı yanlısı söylemleri yatıyor. Okuma imkânı bulduğum siyasi analizlerinde kabaca fark edilen bu tutum, özellikle Rusya’nın Ukrayna ve Estonya üzerinde uyguladığı hibrid savaş yöntemlerinden bahsettiği bir yazısında büsbütün gözleniyor. Rus ordusunun hibrid savaş kapsamında enerji ablukası, bilgi savaşı, finansal yaptırım ve siber saldırılardan sıklıkla yararlandığını belirten Maigre, Rusya’nın tüm bu unsurları neredeyse mükemmele yakın bir koordinasyonla uyguluyor olmasını oldukça etkileyici ve bir o kadar da korkutucu buluyor.

İlgili yazı >> Hibrid savaş ve siber uzay 

Yazılarında öne çıkan “liberal demokrasi” ve Batı değerleri yanlısı kimliğe rağmen, Avrupa’nın bu koordine hibrid saldırılar karşısında akut bir zafiyete sahip olmasını açıkça eleştirebiliyor. Avrupa’nın aşina olduğu, baskı, etkileme ve istikrarsızlaşma için Rusya tarafından uygulanan hibrid yöntemlere yenilerinin eklendiğini savunan Maigre, yeni unsurların birleşimiyle ortaya çıkan iki büyük tehdidi, “sürpriz etkisi” ve beraberinde gelen “muğlaklık” olarak betimliyor. Böyle zamanlarda NATO ve AB gibi çok uluslu organizasyonların yaşadığı akıl tutulması sonucu net bir duruş ve eylem ortaya koyamaması, sanırım Maigre’in bahsettiği “akut zafiyet” kapsamında daha bir anlam kazanıyor.

SİBER LİDERLER DİZİSİNİN TÜM YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN

Büyük resme baktığımızda yeni direktörün kariyeri, uluslararası siyasetçi kimliği ve Rus karşıtlığı, bir önceki yönetici Sakkov’un kariyeriyle bir hayli benzerlik gösteriyor. Bu arada bir dip not vermek gerekirse: Sven Sakkov’u değerlendirdiğim 2015 tarihli yazıdaki öngörülerimin, bu yıl Talinn Manual 2.0’ın yayınlanması ve CCD COE’nin ev sahipliğindeki en geniş ve en karmaşık teknik siber savunma egzersizinin Sakkov yönetiminde gerçekleşmesiyle doğrulandığını söyleyebilirim.

Bu kapsamda Maigre dönemine yönelik hislerim bana merkezin icraatlarında, Sakkov’un inşa ettiği uluslararası hukuk ve diplomasi ekseninden, savunma ve güvenlik eksenine bir kayma olacağını söylüyor. Merle Maigre, bu tabloda Rusya kaynaklı tehdit algısı yüksek, Batılı kimliği gelişmiş ve hem teknik, hem güvenlik camiasına kendini kanıtlaması beklenen bir kadın yönetici olarak karşımıza çıkıyor. Sakkov’a kıyasla daha katı bir tutum takınabileceğini düşündüğüm yeni direktör önderliğinde  siber güvenliğin siyasi ve askeri açılımlarına daha fazla vurgu yapan, yeri geldiğinde proaktif politikalar geliştirip, uygulayabilecek bir CCD COE görebiliriz.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz

Savunma devini siber güvenlik yatırımı kurtardı

Amerikan dev savunma şirketi Raytheon son dönemde yaptığı cesur hamleleriyle dikkat çekiyor. ABD Savunma Bakanlığı’na iş yapan en büyük yüklenici şirketlerden biri olan Raytheon, geçtiğimiz ay sonunda bir Apache helikopterine monte edilen lazer silahını başarıyla denemişti. Bu deneme, savaş teknolojilerinde bundan sonra görülecek evrimin işaretlerinden biri olarak değerlendirildi.

Ancak 80 ükeye silah satan Raytheon’un en çarpıcı hamlesi bu değil. Şirket, Fifth Domain (Beşinci Alan –ilk dördü kara, hava, deniz ve uzay) olarak adlandırılan siber savaş alanındaki rekabetçi adımlarıyla da dikkat çekiyor. Pekçok savunma şirketi siber güvenlik yatırımlarından vazgeçerken, Raytheon ise birkaç yıl içinde bu alandaki yatırımlarını ikiye katladı. Bazılarının kumar olarak gördüğü bu kararın arkasında şirketin CEO’su  Tom Kennedy’nin kararlı tutumu var.

10’U AŞKIN SİBER ŞİRKET SATIN ALINDI

Güvenlikle ilgili haber ve analizler yayınlayan Cipher Brief internet sitesine nadir mülakatlarından birini veren Kennedy,  bunun 10 yıl aşkın bir süre önce başlayan bir süreç olduğuna işaret ediyor. Siber saldırıların artış göserdiğine 10 yıl önce yönetim olarak dikkat çektiklerini belirten Kennedy,  şirketini de hedef alan hackerlara karşı zaaflarının bir kısmını kendi içlerinde çözüdüklerini, kalan boşlukları ise şirket satın alarak hallettikerini söylüyor. Raytheon, son 10 yılda çoğunluğu siber güvenlik alanında faaliyet gösteren, özgün aplikasyonları olan 14 şirketi satın aldı.

İlgili haber >> Siber güvenliğe 2020’de 101 milyar dolar harcanacak

Bu satın alma stratejisi, Obama yönetiminin savunma harcamalarını kısıtlama kararının ardından savunma şirketlerinin gelirlerinde düşüşün olduğu 2011’de Raytheon’un ayakta kalmasını sağladı. Birçok CEO yeni tekonolojilere kaynak artırmayı düşünmezken, bir ticaret mühendisi olan  Kennedy ise sektörde daralma yaşandığı bir dönemde böyle riskli bir karar alırken hissedarlara, “Bakın biz siber güvenlikle ilgili tüm bu yeterliliğe sahibiz. Bunu piyasaya sürmek için bir yol yok mu?” diye sorduğunu aktarıyor.

SİBER ŞİRKETLE SÜPER GELİR: YILDA 600 MİLYON DOLAR

Şirketin tüm siber kapasitesine rağmen siber güvenlik ürünleri satacak piyasa kanalları yoktu. Bunun üzerine bu alanda faaliyet gösteren Websense adlı şirketi aldılar.

Raytheon’ın siber güvenlik piyasasındaki yükselişi de işte böyle başladı. Kennedy, bu stratejinin meyvelerini topladıklarını,“Bazı teknoloji ürünlerimizi Websense ile birleştirdik ve Ocak 2016’da Forcepoint adlı bir şirket kurduk. Yılda 600 milyon dolar gelir elde eden bir siber güvenlik ürünleri şirketi meydana getirdik.” sözleriyle özetliyor.

İlgili haber >> Şirketler ulusal siber caydırıcılığın bir parçası haline geldi

Amerikalı CEO’nun telaffuz ettiği bu rakam, neye ne zaman ihtiyaç duyacağını bilmeyen müşterilerin olduğu ve zaten çok sayıda şirketin bulunduğu siber piyasada önemli bir başarı.

SİBER GÜVENLİK ŞİRKETİ, SAVUNMA ŞİRKETİNDEN DAHA DEĞERLİ

Kennedy siber güvenliğin nasıl büyük bir piyasa olduğunu da şu sözlere dile getiriyor: “Ticari siber güvenlik şirketlerinin piyasa değeri, savunma şirketlerinin piyasa değerinden önemli derecede yüksek. Yani, belirli bir yıldaki toplam gelirimizi alırsanız – bizim piyasa değerimizin ne olduğuna bakacak olursak-  bu temel olarak hisse sayısı çarpı hisse senedi bedelidir- bu da yaklaşık 1,8, 1,9’dur. Dolayısıyla 1.9’u gelirle çarparsanız bizim piyasa değerimizi bulursunuz. Bir ticari siber güvenlik şirketin gelir isek, geliri 6 veya 10 ile çarparsınız Çok daha yüksek bir değer kazanırlar.”.

Bazılarının kumar olarak gördüğü siber yatırımlarının arkasında 95 yıllık bir ticarî aklın olduğunu ifade eden Kennedy, savunma şemsiyesi altında bu alanda iş yapmaları halinde şirketi öldürmüş olacaklarını ifade ederken, “Çünkü siz savunmada satmaya alışıksınız —biz 80 ülkeye satıyoruz, dolayısıyla savunma alanında 80 müşterimiz var. Ancak karlı bir ticaret şirketi oluşturmak için 20 bin artı müşteriye satış yapmam lazım. Tamamen farklı satış gücü, tamamen farklı satış biçimi. Tamamıyla farklı pazarlama biçimi.” diye konuşuyor. Bir zamanlar siber hırsları olan diğer savunma şirketleri bu alandan çekilirken, Raytheon’ın bu konuda istikrarlı büyümesinin arkasıındaki sebep de belki bu pazarlama yöntemi.

Raytheon CEO’su Tom Kennedy mülakatından diğer satır başlası ise şöyle:

FÜZE SAVUNMA SİSTEMİNE BÜYÜK TALEP VAR

“Avrupa’ya gidiyorsunuz ve şu anda bütün ülkeler, Rusya’dan endişe ediyorlar ve bu yüzden kendilerini korumaya çalışıyorlar. Polonya füze savunması istiyor. Romanya, füze savunma sistemi bakıyor. O yüzden, o bölgede füze savunması için büyük bir bastırılmış talep var. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya (MENA) giderseniz, 2015 yılının sonundan beri Suudi Arabistan’da ve Yemen bölgesinde 100’ün üstünde SCUD füzesinin fırlatıldığını görürsünüz. Bunların yüzde 100’ü Patriot sistemi tarafından vuruldu. Dolayısıyla bu komşu ülkeler bundan endişeleniyorlar. Kendilerine savunma yeteneği istiyorlar ve o bölgedeki diğer ülkelerle ilgili endişeleri var. Bu nedenle, MENA bölgesinde füze savunması için büyük bir talep var.”

ABD’NİN HİPERSONİK KAYGISI

“Hipersonik silahlar bir diğer konu. Burada en büyük endişe hem Çin hem de Rusya’nın hipersonik silahlara sahip olması. İsyanlar ve terörle mücadele nedeniyle millet olarak başımızı yaklaşık 20 yıldır bu konuda eğdik. Elbette bu konuları çalışmamız gerekiyordu. Ancak bu dönemde iki dengimiz teknolojilerini geliştirmeye devam etti ve hipersonik alana girdiler. Bu, çok kaygılanmamız ve onlara karşılık vermek için ilerleme kaydetmemiz gereken bir alan.”

ÇİN VE RUSYA DENİZALTI FİLOSUNU GELİŞTİRDİ

“Son 10-15 yılda, hem Çin hem de Rusya, denizaltı filosunu önemli ölçüde geliştirdi. Bu önemli bir endişe kaynağı olan yeni bir alandır. Denizaltıları çok sessiz, tespit edilmeleri zor. Bu nedenle tüm okyanuslardaki deniz ticaretinin güvenliğini sağlama konusunda hâlâ nasıl emin olabiliyorsunuz? Dolayısıyla bu, destek vermek için agresif  bir şekilde çalıştığımız bir alan.”

RAYTHEON’IN LAZER VURUŞU

“Yönlendirilmiş elektromanyetik enerji, yüksek enerjili lazerler…Burada büyük alan var. Birkaç cephede o bölgede yeni teknolojiler geliştirmeye yoğun yatırım yaptık. Elektromanyetik darbeyle, yüksek enerjili lazerlerle havadan dronları vurma yeteneğini gösterdik. Bu yeni bir teknoloji alanı.”

ÇİN, ABD UYDUSUNU VURURSA…

“Büyük endişe kaynağı olan bir diğer alan ise uzaydaki varlıklarımızın hayatta kalmasıdır. Çin’in ASATS ile ne yaptığını görüyoruz – uydusavar yetenekler – ve Rusya’nın da aynı yetenekleri sergilediğini görüyoruz. Peki tüm uzay varlıklarımıza ne olacak? Uzaya çok bağımlıyız: iletişim, GPS. Bu devreden çıkarılırsa ne olur? Bu varlıkları korumak için ne yapıyoruz?”

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz!