Etiket arşivi: Google

Hayat Eve Sığar uygulamasındaki veriler kolluk kuvvetleriyle paylaşılıyor

Dünya genelinde Türkiye dahil birçok ülke, koronavirüsle mücadele için akıllı cep telefonlarına yüklenmek üzere temas takip uygulamaları geliştirdi.

Çin, Singapur, Güney Kore, Tayvan’ın öncülük ettiği Asya ülkelerinde başlayan uygulama artık Avrupa ülkelerinin de gündeminde.

Covid-19 salgınının kontrol altına alınabilmesi için geliştirilen bu cep telefonu uygulamaları, bireylerin özel verilerine erişim sağladığı için mahremiyet, kişisel veri güvenliği ve insan hakları açısından ihlallere yol açabileceği kaygıları da dile getiriliyor.

Üstelik verilerin nerede toplanacağı, ne kadar süreyle tutulacağı ve amacından saptırılmadan kullanılması için alınacak güvenlik önlemlerine ilişkin küresel bir uzlaşı olmadığı için suiistimale de açık olabileceği ifade ediliyor.

MERKEZİ VE MERKEZİ OLMAYAN TAKİP UYGULAMALARI

Ülkelere göre bazı değişiklikler gösterse de genel olarak ortak özellikleri cep telefonundaki Bluetooth teknolojisini kullanıyor olmaları.

İki cihaz arasındaki veri aktarımıyla bireylerin verileri toplanıp eşleştiriliyor ve hastalık riski haritası ortaya çıkıyor. Risk tespit edilmesi durumunda da alınması gereken önlemler konusunda bireyler uyarılıyor.

Bu kaygılar da özellikle iki tip uygulamalar çerçevesinde tartışılıyor: Merkezi ve merkezi olmayan temas takip uygulamaları.

Mahremiyet ve kişisel veri güvenliği hakkı savunucuları merkezi olmayan sistemlerin kullanılması tavsiyesinde bulunuyor.

Merkezi sistemde veriler hükümet kurumlarının erişimine açılıyor ve risk ölçümü için bireylerden alınan veriler bu merkezde eşleştiriliyor. Merkezi olmayan sistemde ise hükümetlerin veriye erişimleri kısıtlı oluyor ve eşleştirmeler bireyin kendi cihazı içinde yapılıyor. Dolayısıyla bireyin verileri üzerinde kontrol hakkı daha fazla oluyor.

Merkezi olmayan bu yöntemi destekleyenler arasında ortak model geliştiren Google ve Apple ile DP3T adlı uluslararası konsorsiyum var.

TÜRKİYE’DEKİ UYGULAMANIN MERKEZİ

Türkiye’deki ‘Hayat Eve Sığar’ uygulaması verilerin hükümet kurumlarının doğrudan erişimine ve kontrolüne açan merkezi bir sistem kullanıyor. İngiltere’nin Wight Adası’nda test aşamasında olan uygulaması da merkezi. Ama İngiltere’nin veri mahremiyeti kaygıları nedeniyle, paralel olarak merkezi olmayan Google ve Apple ile uyumlu bir uygulama da geliştirdiği bildiriliyor. Norveç ve Fransa da şimdilik kendi üretimleri olan uygulamayı kullanıma açmaya hazırlanıyor.

Merkezi olmayan yöntemi benimseyeler arasında da Almanya, İtalya, İrlanda, Avusturya ve İsviçre var. İspanya ise şimdilik kararsız.

Mahremiyet hakkından dolayı merkezi olmayan yöntemleri savunan ve geliştiren DP3T grubu üyelerinden, Hollanda Delft Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Seda Gürses kişisel verilerin teknik olarak korunması konusunda uzman.

BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Dr. Gürses merkezi ve merkezi olmayan sistemler arasındaki farkı şöyle anlatıyor:

“Merkezi sistemde, Covid-19 testi pozitif çıkan bir kişinin verilerini telefon topluyor ve merkeze iletiyor. Bu merkez bireyin kiminle temasta olduğuna merkezi bir altyapıda bakabiliyor.

“Dolayısıyla veriler merkezi bir otoriteye görünür oluyor. Bunun getirdiği zararları karşılaştırınca, yapılmaması gerektiğini düşünüyoruz.

“O yüzden merkezi olmayan bu tasarımı oluşturduk. Ama birey, bu sistemle kiminle iletişimde olduğuna kendi cihazından bakabiliyor. Merkeze telefon rehberi gitmiyor.”

Merkezi olmayan yöntemleri destekleyen Google ve Apple da ortak teknoloji geliştirdi. Apple, iOS işletim sisteminin geliştiricisi, Google da Android. Bu iki şirket, API olarak bilinen uygulama programı ara yüzünü Mayıs sonundan önce ilan etmeyi planlıyor.

 

HAYAT EVE SIĞAR UYGULAMASI HANGİ VERİLERE ERİŞİYOR?

Benzer bir durum yine merkezi temas takip uygulaması benimseyen Türkiye’deki Hayat Eve Sığar uygulaması için de geçerli.

Her ne kadar bazı verilerin gizli tutulacağı söylense de, toplanan verinin miktarı çok olursa, bireylerin anonimleşmesinin de o kadar olacağı düşünülüyor.

Uluslararası insan hakları örgütleri ve dijital veri güvenliği savunucuları merkezi otoritelerin bireylerden toplayacağı verilerin kısıtlı ve yalnızca spesifik olarak amacına uygun toplanması tavsiyesinde bulunuyor.

Covid-19 takibi için de insanlar arası mesafe önemli olduğu için yalnızca Bluetooth özelliği yeterli görülüyor. Ama Türkiye’deki uygulama Küresel Konumlama Sistemi’den (GPS) kameraya kadar birçok veriye erişim sağlıyor.

Hayat Eve Sığar uygulamasını indirirken kullanıcıdan alınan izinler ve erişimler şöyle: GPS ve ağ tabanlı konum bilgilerine erişim, telefon rehberi, kamerada resim çekme ve görüntü kaydetme, kablosuz bağlantılar, tam ağ erişimi, Google hizmet yapılandırmasını okuma, Bluetooth ayarları, internetten veri alma.

Bunlara ek olarak hali hazırda kayıtlı olan e-devlet kimlik bilgileri, e-nabız sistemi ve Mernis (nüfus ve vatandaşlık işleri) verilerine de erişim sağlanıyor. Hayat Eve Sığar uygulaması Türkiye’de faaliyet gösteren üç GSM operatörüyle çalıştığı için cep telefonunun kayıtlı olduğu operatörle paylaşılan tüm veriler yine bu uygulama aracılığıyla devlet sistemlerine doğrudan erişim veriyor.

‘NE KADAR VERİ O KADAR RİSK’

Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Ali Taha Koç, 6 Mayıs’ta ‘Dijital Gündem’ adlı internet sitesinin düzenlediği video konferansında Türkiye’de geliştirilen Hayat Eve Sığar uygulamasını 6 Mayıs itibariyle yaklaşık 5 milyon kişinin indirdiğini söylemiş, veri toplanmasının ‘halkın faydasına olacağını’ şu sözlerle dile getirmişti:

“Kamu olarak ne kadar fazla veri toplanırsa risk analizini daha doğru yapabileceğimizi söyleyebilirim (…) Her gün yeni özellikler ekliyoruz. Yakında bir barkod uygulaması getireceğiz. Bu sayede Covid-198 pozitif tanısı olduğunda bu özellik sayesinde girilen yerler ve zamanları takip edilecek. Salgının yayılmasını önleme açısından kişi bazlı takip çok önemli.”

Ama yalnızca bireylerin mesafeleri ve fiziksel temasları üzerinden ölçüm yapılan risk hesaplamalarında bölgesel haritaların çıkarılmasının ne kadar faydalı olacağına dair de soru işaretleri var. Dolayısıyla fazla veri toplanmasının da bireysel hakları ihlal edebileceği eleştirisi yapılıyor.

Alternatif Bilişim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Faruk Çayır’a göre “merkezi sistemde toplanan verilerin güvenliğinin sağlanması zor” dolayısıyla “Ne kadar çok veri kaydederseniz, o kadar çok risk almış olursunuz” diyor.

Verilerin anonimliği konusunda da endişeleri dile getiriyor:

“Diğer veriler bir yana, konum verilerinin tamamen anonim hale dönüştürülmesi bile çok zor. Konum verileriyle birlikte 3 ya da 4 veriyi birleştirdiğinizde rahatlıkla kişileri tanımlanabilir hale getirebilirsiniz. Tek bir konum verisinin bile kaydedilmesi tehlikeliyken, ‘Biz ne kadar çok veri toplarsak o kadar iyidir’ anlayışı yanlıştır ve güvenliğinin ne kadar sağlanabileceğini de tartışmalı hale getirir.”

Konum verilerini kullanan özel uygulamalar da son yıllarda güvenlik açısından tartışma yaratmıştı. Her ne kadar bazı uygulamalarda bireyin kendi onayıyla bu özellik erişime açılsa da, gizlilik sözleşmesine rağmen kimlerin eline geçebileceği belirsiz.

Strava adlı cep telefonunda kullanılan spor uygulamasının, 2018’de Suriye’deki ABD askerlerinin konumlarının ‘ısı haritasında’ gösterdiği ortaya çıkmıştı. Askerlerin üslerinin açığa çıkmasıyla Beyaz Saray ve Pentagon akıllı cep telefonu ile akıllı saatlerin kullanımını yasakladı.

Suriye’deki Türk askeri üslerin konumları Strava ile açığa çıktı

BİLGİLER KOLLUK KUVVETLERİYLE PAYLAŞILIYOR

Türkiye’deki Hayat Eve Sığar uygulaması da GPS’e erişim sağlıyor. Böylece ısı haritasıyla hangi bölgede Covid-19’un yoğun olarak görüldüğü anlaşılabiliyor. Sosyal forumlarda bu uygulamayı faydalı gören olduğu kadar, neden gerek görüldüğünü sorgulayanlar da var.

Hayat Eve Sığar uygulamasının aydınlatma metninde de kişisel verilerin işlenme amaçları ayrıntılı yer alıyor.

Metnin 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 10. maddesi uyarınca hazırlandığı belirtiliyor.

Uygulama merkezi olduğu için, metnin başında “Bu uygulamada işlenen kişisel verileriniz bakımından veri sorumlusu T.C. Sağlık Bakanlığı’dır” deniyor. Merkezi olmayan sistemleri savunanlar ise veri sorumlusunun bireyin kendisi olması gerektiğini ifade ediyor.

Uygulamada ‘sağlığı koruma’ amacıyla elde edilen kimlik, iletişim, konum verilerinin de kolluk kuvvetleri ile paylaşıldığı belirtiliyor.

Dolayısıyla sağlık takibi de kolluk kuvvetleri ve emniyetin kontrolüne veriliyor. Bu kurumlar, merkezi sistem uygulandığı için, bireylerin telefon rehberlerini de merkezi sistem sunucusunda toplayıp temas takip eşleştirmesini bu merkezde yapıyor. Yine mahremiyet hakkı savunucuları bu eşleştirmenin bireyin kendi telefonunda, kendi rehberinde yapılması gerektiği görüşünde. Teknik olarak bunu sağlayan da DP3T konsorsiyumun geliştirdiği model ve Apple ile Google teknolojisi.

KAMU YETKİLİLERİNE GÜVENİ AZALTIR

Bu tip gözetim ve takip uygulamaların insan hakları ve ifade özgürlüğü ihlallerine de yol açtığı kaygısı var.

Alternatif Bilişim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Faruk Çayır “Olağanüstü önlemler, olağanüstü yetkiler verilmiş olsa dahi insan hakları hukuku hala geçerli. Temel anlamda devletler halk sağlığı kriziyle mücadele ediyor ama gizlilik ve ifade özgürlüğü gibi temel hakları da göz ardı etmemeleri gerekiyor” diyor.

Bu tip krizlerde devlete güvenin de önemli olabileceğini belirten Çayır’a göre “insan hakları, gizlilik ve ifade özgürlüğüne saygı gösteren uygulamaların geliştirilmesi, insanların devlete daha fazla güven duymasını sağlar ve insanlar bu özgürlük haklarıyla pandemiyle daha fazla etkin mücadele edilmesine yardımcı olur.”

Belçika merkezli Avrupa Dijital Haklar grubu da temas takip uygulamalarıyla insan haklarının tehdit edilmemesi uyarısında bulundu.

Grup, ortak tavsiye mektubunda teknolojinin hayat kurtarmada belirgin bir rol oynamasının önemli olduğunu vurguladı ama şu uyarıyı da yaptı:

“Cep telefonu konum verilerine erişim gibi devletin gözetim güçlerini artıracak uygulamalar mahremiyeti, ifade özgürlüğünü ve dernekleşme özgürlüğünü tehdit, hakları ihlal eder ve kamu yetkililerine güveni azaltır, bu da kamu sağlığına yönelik çabaları baltalar. Bu tip önlemleri ayrımcılık riski taşıyor ve halihazırda ötekileştirilen topluluklara orantısız bir zarar veriyor.”

Avrupa Komisyonu da yayımladığı araç kutusunda uygulamaların Avrupa Birliği veri korunması mahremiyet kurallarına uyumlu olması gerektiğini belirtti.

DEZAVANTAJLI KESİMLER DAHA ÇOK ETKİLENECEK

Dünya genelinde Covid-19’dan en çok etkilenenlerin toplumun daha dezavantajlı kesimlerinden ve daha yoksul kesimlerinden olduğuna ilişkin tartışmalar sürüyor. İngiltere’de siyah, Asyalı ve etnik gruplar, ABD’de siyahlar, İsveç’te Somalili göçmenler ve dünya genelinde dar gelirli gruplar… Her ne kadar bu orantısızlığın nedenleri henüz bilimsel araştırmalarla kanıtlamış olmasa da temas takip uygulamalarının da yine bu grupları etkileyeceği düşünülüyor.

The Atlantic dergisinde Kaveh Waddell, “Amerika’da en çok gözetim sisteminde tutulanlar düşük gelirli toplumlar” yazmıştı. Merkezileşen sosyal hizmetlerden faydalananların daha çok dar gelirli kesimler olduğu göz önünde bulundurulduğunda verileri de en çok toplananlar yine bu gruplar oluyor.

Avukat Faruk Çayır da ayrımcılık riskine ilişkin şu yorumu yapıyor:

“Cinsiyet, dil, din, ırk, bu tarz veriler işleniyor. Bu veriler ciddi bir ayrımcılık riski taşır. Ötekileştirilmiş topluluklara ilişkin orantısız bir şekilde zarar verebilir bu bilgilerin toplanması çünkü ne şekilde kullanılacağına ilişkin elimizde veri yok.”

Çayır, Türkiye’de Covid-19’un yaşlılar, kargo çalışanları, inşaat işçileri gibi toplumun bazı kesimleriyle ilişkilendirilmeleri nedeniyle toplanan bu verilerle yeni bir sosyal yapı yaratılıp ayrımcılık yapılabileceği kaygısını dile getiriyor.

Temas takip altyapılarının pandemi süresince kullanılacağı açıklanmasına rağmen geleceğe ilişkin de soru işaretleri doğuruyor.

TAKİP SİSTEMLERİ YENİ BİR SOSYAL YAPI OLUŞTURABİLİR Mİ?

Delft Teknik Üniversitesi’nden Dr. Seda Gürses bazı dijital uygulamaların ‘itibar ölçümlerine’ atıf yapıp bu temas takip sistemlerinin de ‘yeni bir sosyal yapı oluşturabileceğini’ ifade ediyor:

“Şimdiye kadar ‘itibar ölçümleri’ vardı. Mesela Uber’e bindiğinizde karşınızdaki kişiye puan veriyordunuz. Şimdi iletişimde olduğunuz, temasta olduğunuz kişiler üzerinden de bir puan oluşacak. Bu yeni bir pazar olarak şirketler tarafından da görülebilir ve devletler tarafından toplumsal kontrol için de kullanılabilir.”

Bazı araştırmacıların iki birey yan yana geldiğinde ‘telefonlara uyarıcı sinyal gitmesi’ gibi uygulamalar hakkında da çalışmalar yürüttüğünü söyleyen Dr. Gürses teknolojinin kullanılma şekilleriyle yeni bir toplum yaratabileceğini söylüyor:

“Böyle bir gerçeklik olmayabilir ama insanlar ister istemez sokağa çıktıklarında biraz daha mesafeli duracaklar. Sosyallik biraz daha garip olacak. Bu şimdiki uygulamalarda öngörülen şeyler değil ama bu alt yapı, yani Bluetooth üzerinden kim kime yakın gösteren alt yapı ve bunun üzerinden oluşturulan bir risk puanlamasının tuhaf bir sosyal yapılaşma yaratma olasılığı var. O puanlama sistemi kötüye kullanılabilir.”

GÜVENLİK ÖZGÜRLÜK DENGESİNDE ‘ÖLÜM’ FAKTÖRÜ

İnsan hakları, sosyallik, mahremiyet ve veri güvenliği kaygılarına rağmen, birçok kişi de “İşin ucunda ölüm varsa kamu sağlığı varsa ifade özgürlüğü, kişisel veri güvenliği ikincil kalır” diyebiliyor. Türkiye’de de e-devlet üzerinden hali hazırda birçok verinin merkezi sistemde kayıtlı olması nedeniyle temas takip uygulamalarının ‘meşru ve herhangi bir risk taşımayan bir sistem’ olduğunu düşünenler de var.

Dr. Gürses’in buna cevabı şöyle:

“Birincisi, daha önce insanların temasları üzerinden bu kadar rafine bilgiler veren bir sistemimiz olmadı.

“İkincisi bu temasın ölçümünü normalleştiren bir uygulamadan bahsediyoruz. Normalde insanlar Bluetooth’ları kapalı geziyorlardı. Ama eğer gerçekten toplumun büyük bir kısmı Bluetooth’u açarsa, o zaman yakın teması ölçecek yeni uygulamaların da önünü açmış olacağız. İnsanlar arası ilişkileri ölçüme açmış olacağız.”

Bu uygulamalarla insanların birbirlerine olan güven ilişkilerinin de sorgulanmaya açılabileceğini ifade eden Dr. Gürses risklere dikkat çekiyor:

“Bilinçli olarak suiistimale yol açmayacak bir tasarı kurmaya çalışıyorlar ama, suiistimal edilmesi de çok olası bir sistem.

“Sadece bilgi üzerinden değil, halkların veya insanların birbirlerine olan güvenini etkileyecek bir şey de yapıyorlar. ‘Aa sen de yok mu, niye yüklemedin?’ diyecek insanlar birbirlerine.”

Veri güvenliği savunucularına göre bu sosyal yapıyla da henüz insan hakları ihlalleri, ifade özgürlüğü, mahremiyet ve kişisel veri güvenliğine ilişkin uluslararası bir uzlaşı sağlanamayan uygulamalar aracılığıyla ‘insanların kendi rızalarıyla’ verilerini merkezi devlet yapılarıyla paylaşmaları sağlanacak.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

KAYNAK: BBC TÜRKÇE

Google ve Apple’ın ortak projesi kullanıcı gizliliğini sağlamaya odaklanacak

Dünya koronavirüsün yayılmasını daraltmak ve etkilerini en aza indirmek için yoğun çaba sarf ederken, teknoloji şirketleri de üstlerine düşeni yerine getirmeye çalışıyor.  Apple ve Google devletlerin ve sağlık kuruluşlarının virüsün yayılmasını azaltmasına yardımcı olmak için kullanıcı gizliliğini ve güvenliği işin merkezine alan ortak bir projede çalıştıklarını duyurdu

Yapılan açıklamada acil ihtiyaç göz önüne alındığında bu çözümün, kullanıcı gizliliği konusunda ciddi bir koruma sağlanarak iki aşamada uygulanması planlandığı belirtildi. İlk olarak Mayıs ayında iki şirkette, kamu salığı yetkililerine ait uygulamalar kullanarak Android ve iOS cihazları arasında birlikte kullanılabilirlik sağlayan uygulamalar yayınlayacak. Bu resmi uygulamalar, kullanıcıların kendi uygulama mağazalarından indirebilmeleri için hazır olacak.

Facebook ve Bing’den Türkçe koronavirüs bilgilendirme hizmetleri

 

GELECEK AYLARDA İŞBİRLİĞİ GENİŞLEYECEK

İkinci olarak, gelecek aylarda Apple ve Google, bu işlevi temel platformlara entegre ederek daha geniş kapsamlı bir Bluetooh tabanlı temas takip platformu sağlamak için çalışacaklar. Açıklamada, bu aşamanın APIden daha güçlü bir çözüm olduğu ve katılmayı seçmeleri halinde daha fazla bireye katılma imkanı tanıdığı belirtilirken; gizlilik, şeffaflık ve kişilerin izninin son derece önem teşkil ettiği ifade edildi.

Huawei, İstanbul Üniversitesi’nde Ağ Akademisi kurdu

 

KORONAVİRÜSE KARŞI TEKNOLOJİ

Ayrıca, çalışmaları hakkındaki bilgilerin, diğerleri tarafından analiz edilmesi için açıkça yayınlanacağının belirtildiği açıklamada şu ifadelere yer verildi: Apple ve Google’daki herkes, dünyanın en acil sorunlarından birini çözmek adına birlikte çalışmak için daha önemli bir an olmadığına inanıyor. Geliştiriciler, hükümetler ve kamu sağlığı yetkilileri ile yakın işbirliği yoluyla, dünyadaki ülkelerin koronavirüsün yayılmasını yavaşlatmasına ve günlük yaşama geri dönüşü hızlandırmasına yardımcı olmak için teknolojinin gücünden yararlanmayı umuyoruz.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Kim bu haberi sevmedi: İnternet altyapısı olmayan Kuzey Kore’ye DarkHotel saldırısı

Küresel çapta siber saldırıların arkasında olduğu düşünülen Kuzey Kore’de vaktini bilgisayar başında harcayanların sayısı oldukça az. Bunu yapabilen şanslı insan sayısı az da olsa var. Fakat onlar da son birkaç yıldır çok çeşitli hackleme tekniklerine sahip bilgisayar korsanlarının hedefi haline gelmiş durumda. Oldukça tecrübeli olduğu düşünülen saldırganların Güney Kore bağlantılı olduğu düşünülüyor.

Google’ın tehdit analiz grubundan siber güvenlik araştırmacıları geçtiğimiz perşembe günü, adı bilinmeyen bir grup siber saldırganın Kuzey Korelileri ve Kuzey Kore üzerine çalışan profesyonelleri hedef almak için 2019 yılında en az beş “sıfırıncı gün güvenlik açığını ya da yazılımdaki saldırıya müsait gizli kusurları istismar ettiğini açığa çıkardı. Saldırıların Internet Explorer, Chrome ve Windows’taki güvenlik açıklarından faydalandığı ve bunu yaparken zararlı ek taşıyan ya da zararlı sitelere yönlendiren sahte e-postaları kullandığı belirtiliyor.

Siber saldırganların aynı zamanda ‘Watering Hole’ adı verilen saldırı yöntemini de kullandıkları iddia ediliyor. Bu saldırı yönteminde kullanıcılar hacklenmiş belli web sitelerini ziyaret ettiklerinde bilgisayarlarına zararlı yazılımlar yükleniyor. Hackerlar bunu güvenlik açığı bulunan sitelere bu açıktan faydalanarak zararlı kodlar yerleştirmek suretiyle yapıyorlar. Böylece bu siteyi ziyaret eden bilgisayarlar güvenliği sağlanmamış ise, bu zararlı kodlardan etkileniyor.

Kuzey Kore’li hackerlar ‘Bankshot’ ile Türk bankalarını hedef aldı

DarkHotel, Güney Kore hükümeti için mi çalışıyor?

Google, saldırılardan kimin sorumlu olduğuna ilişkin yorum yapmaktan çekinirken, Rus güvenlik şirketi Kaspersky WIRED’a yaptığı açıklamada Google tarafından elde edilen bulguları DarkHotel adlı geçmişte Kuzey Korelileri hacklediği bilinen ve Güney Kore hükümeti için çalıştığından şüphelenilen bir grupla ilişkilendirdi.

Güney Korelilerin Kuzeyli hısımlarına yönelik casusluk faaliyetleri beklenmeyen bir durum değil. Ancak ülkenin bir yıl içinde tek bir casusluk faaliyetinde 5 adet ‘sıfır gün açığı saldırısı kullanma’ kabiliyeti şaşırtıcı bir deneyime ve kaynaklara sahip olduğuna işaret ediyor. Google’dan araştırmacı Toni Gidwani konuyla ilgili blog yazsısında nispeten kısa bir zaman diliminde aynı tarafın bu kadar çok sıfırıncı gün açığından faydalanmasının nadir bir durum olduğunu kaydetti.

 

Kaspersky zararlı yazılımı tanıyor

Google’ın sıfırıncı gün açıkları ile Kuzey Korelilere saldırı arasında bağlantı kurmasının ardından Kaspersky biri Windows biri Internet Explorer olmak üzere güvenlik açıklarından ikisini özellikle DarkHotel ile ilişkilendirdiği güvenlik açıklarıyla eşleştirdi. Güvenlik firması daha önce DarkHotel adıyla bilinen kötü amaçlı yazılımın, müşterilerinin bilgisayarlarına yerleştirilmesi için bu hataların kullanıldığına şahit olmuştu. Kaspersky’nin Küresel Araştırma & Analiz Ekibi başkanı Costin Raiu (kendisi Stuxnet’in ayrıntılarını ortaya çıkartan ekipteydi), Google’ın tüm sıfırıncı gün saldırılarını tek bir siber saldırgan grubu ile ilişkilendirmesinden ötürü bunların DarkHotel ile bağlantılı olduğunu düşündüklerini açıkladı. Raiu, DarkHotel’in casusluk yoluyla Kuzey Kore ve Çinli kurbanları uzun süredir hacklediğinin bilindiğine dikkat çekerek ekledi: “İlgilendikleri şey belgeler, e-postalar ve özel bilgileri elde etmek”

DarkHotel hackerlarının 2007 yılından beri aktif olduğu düşünülüyor ancak Kaspersky grubun adını ilk kez 2014 yılında belirli otel müşterilerine yönelik bir saldırı gerçekleştirmek için otelin kablosuz ağlarının gizliliğini ihlal ettiğini ortaya çıkardıklarında anmıştı.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

 

Rekabet Kurumunun Google’a kestiği rekor ceza KVKK cezasının 100 katı

Rekabet Kurumu ile Google arasında uzun süredir devam eden görüşmeler sonucunda, Kurum Google’a online yapılacak alışverişlerde piyasadaki hâkimiyetini kullanarak diğer firmaların ‘faaliyetlerini zorlaştırmak ve pazardaki rekabeti bozmak’ suçlamalarıyla 98 milyon 354 bin lira para cezası verdi.

Bu rakam bu zamana kadar Türkiye’nin vermiş olduğu en yüksek ceza olarak değerlendiriliyor. Kişisel Verileri Koruma Kurumunun kestiği cezalar ile karşılaştırıldığında, Rekabet Kurumunun Google’a kestiği ceza kişisel veriler için verilebilecek para cezasının neredeyse 100 katına denk geliyor. KVKK kanununa göre Kurum yasaya uygun davranmayanlara en fazla 1 milyon TL’lik ceza kesebiliyor.

Teknoloji devinin 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesini ihlal ettiğine, genel arama pazarındaki hâkim durumunu kötüye kullanarak rakiplerinin faaliyetlerini zorlaştırdığına kanaat getirildi.
Yetkililere göre Google’ın arama sonuçlarını pazarda dengeyi sağlayacak şekilde yeniden dizayn etmesi gerekiyor.

AB DE ANDROİD İÇİN BENZER BİR CEZA KESMİŞTİ

Şirketin 60 gün boyunca verilen kararı temyize götürme hakkı var. Google’dan henüz net bir açıklama yapılmasa da şirketin kararı temyize götürmesine keisn gözüyle bakılıyor.

2018 yılında da Avrupa Birliği, işletim sistemi pazarındaki hakimiyetini kötüye kullandığı için şirkete 4.3 milyar avro para cezası vermişti.

Ankara’dan veri yerelleştirmede önemli adım: Google sunucularını Türkiye’ye taşıyor

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Çinli telefon üreticileri Google’a karşı güçlerini birleştiriyor

ABD Başkanı Donald Trump’ın Çinli teknoloji şirketlerine karşı izlediği politikalar beklenmeyen sonuçlar doğurmaya başladı. 5G altyapı ihalelerine ZTE ve Huawei gibi Çinli firmaların girmesini yasaklayan ve ABD’li teknoloji şirketlerine de Çinlilere mal ve hizmet satımını yasaklayan ABD’ye karşı Çinli şirketlerin karşı atakları gelmeye devam ediyor.

Huawei telefonlarda Google’un geliştirdiği Android işletim sisteminin kullanılamama ihtimaline karşı kendi işletim sistemini geliştirmeye başlayan Huawei’nin bu hamlesinin ardından şimdi de kollektif bir adım geldi.

ABD’li teknoloji devi Google’ın bilişim dünyasındaki hakim pazarını kırabilmek için Çin’in 4 büyük bilişim markası ortaklaşa platform kurma kararı aldı. Huawei, Xiaomi, Oppo ve Vivo’dan oluşan 4’lü ittifak, akıllı telefon pazarının yüzde 40’ını elinde bulundurduğu için Google’a ve Google Play’e çok ciddi rakip olacak.

ABD’nin uyguladığı yaptırımlar çerçevesinde kara listeye alınan ve bu kapsamda yeni telefonları için Google’dan Android lisansını alamayan Çinli Huawei’nin öncülüğünde bir araya gelen Xiaomi, Oppo ve Vivo, Global Developer Service Alliance (GDSA – Küresel Geliştirici Hizmet Birliği) çatısı altında güçlerini birleştiriyor.

Huawei’den ‘yerli milli’ işletim sistemi: HarmonyOS

 

GOOGLE SERVİSLERİ ÇİN’DE YASAKLI

Çin’de servisleri yasaklanan Google geçtiğimiz yıl uygulama mağazası Play Store’dan 8.8 milyar dolar gelir elde etti. Şirket mağazada satılan film, kitap ve uygulama içeriklerinden de yüzde 30 komisyon alıyor. GDSA’nın bazı uygulama geliştiricileri de kendi saflarına çekmek için çeşitli adımlar atabileceği belirtiliyor.

Heyecanlı bir başlangıca rağmen Çinli şirketlerin daha önce böyle bir tecrübesi bulunmuyor. Hangi şirketin ne kadar yatırım yapacağı kendi aralarındaki rekabeti bir yana ne kadar bırakabileceği gibi konuların ilerleyen dönemde sorun çıkartabileceği belirtiliyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz