Rusya’nın ABD seçimlerine siber saldırılar ile müdahale ettiği iddiası kesinlik kazanmaya başladı. Amerikalı yetkililer, Rus hükümetine bağlı bilgisayar korsanlarının Clinton’ın seçim kampanyasını yürüten Demokratik Ulusal Komite’nin (DNC) bilgisayarlarına sızarak Trump’a karşı yürütülen kampanyalara dair bilgiler edindiğini açıkladı. Demokrat ve cumhuriyetçi senatörlerin ortak bir komisyon kurarak bu olayı incelemesi saldırıların ulusal bir tehdit olarak algılandığını gösteriyor. Son olarak 35 Rus diplomatın ‘istenmeyen adam’ ilan edilerek sınır dışı edilmesi ise meselenin ciddiyetini gözler önüne serdi. Bu yazıda bu saldırıların uluslararası hukukta ne tür bir ihlal olarak tanımlanabileceği ve ABD’nin Rusya’ya karşı ne tür tedbirlere başvurabileceği sorularının cevaplarını arayacağız.
İlgili yazı >> ABD İranlı hackerları gerçekten yakalayabilir mi?
Öncelikle söz konusu siber saldırılara karşı ABD’nin ‘meşru müdafaa hakkı’nın (self-defense) doğmadığını açıkça söyleyebiliriz. BM Sözleşmesi’nin 51. maddesi gereğince bu hakkın doğabilmesi için bir devletin ‘silahlı saldırı’ya (armed attack) uğraması gerekmektedir. NATO’nun hazırladığı siber savaş hukukunu düzenleyen Tallinn Kılavuzu’nda da ifade edildiği üzere, ancak ölüm, yaralama veya ciddi fiziksel yıkıma sebebiyet veren siber saldırılar bu kapsamda değerlendirilmektedir. DNC saldırılarının böyle bir amacı ve sonucunun olmadığı açıktır.
İlgili yazı >> Uluslararası hukuk açısından Türkiye siber saldırılara karşı ne yapabilir?
Ölçü ve etkileri bakımından ‘silahlı saldırı’ seviyesine varmayan ancak belli bir fiziksel zarara sebep olan siber saldırılar ise ‘kuvvet kullanımı’ (use of force) olarak değerlendirilebilir. Bunlar, casusluk faaliyetleri veya geçici sistem aksaklıkları düzeyini aşan eylemlerdir (örneğin Stuxnet). Bu sebeple, Moskova’nın Clinton’ın seçim kampanyasına dair bilgi toplama amacıyla yaptığı bu sızıntılar ‘kuvvet kullanımı’ olarak da değerlendirilemeyecektir.
Ancak bu şekilde fiziksel zarara sebebiyet vermemiş olsa da bir ülkenin siber altyapısına yönelik eylemler uluslararası hukukta yasaklanmıştır. Her şeyden önce DNC saldırılarının seçimlere müdahale etmek suretiyle bir ülkenin iç işlerine karışmak olduğu söylenebilir. Uluslararası teamül hukukunca kabul edilen ‘müdahale etmeme prensibi’ (principle of non-intervention), bir ülkenin başka bir ülkenin iç işlerine karışmasını yasaklamaktadır. Bu müdahalenin cebir (coercion) içermesi gerekmektedir. Yani, saldırıya maruz kalan devletin bu saldırıları engellemek için olağandışı tedbirler almak zorunda kalmış olma şartı aranmaktadır. Siber anlamda cebrin tanımı halen tartışmalı olsa da cebir şartı somut olaylara özgü değerlendirilmelidir. DNC saldırıları açısından ise, her ne kadar saldırıların kapsamının daha da aydınlatılması gerekse de, cebrin söz konusu olduğu ve Rusya’nın müdahale etmeme ilkesini ihlal ettiği söylenebilir. Bu tartışmanın ötesinde, ABD’nin egemenliği kapsamında bulunan siber altyapısına yapılan bu saldırı, bir ülkenin egemenlik hakkına tecavüz olarak da nitelendirilebilir. Bazı yazarların salt casusluk faaliyetlerinin egemenlik hakkına tecavüz oluşturmayacağı görüşünü de not etmekte fayda var.
İlgili yazı >> ABD backdoor istedi, Apple reddetti peki şimdi ne olacak?
Nihayetinde DNC saldırılarının silahlı saldırı ve kuvvet kullanımı olarak nitelendirilemeyeceği ancak müdahale etmeme ilkesinin ihlal edildiği ve ABD’nin egemenlik hakkına bir tecavüzün söz konusu olduğu sonucuna varabiliriz. Meşru müdafaa hakkının doğmadığı bu durumda uluslararası hukuk, devletlere ‘karşı önlemlere’ (countermeasures) başvurma imkanı tanımıştır. Karşı önlemler, bir devletin kendisine yönelen uluslararası haksız bir fiile karşı alabileceği tedbirleri içermektedir. Bu karşı önlemlerin kendisi, normal şartlarda hukuka aykırı değerlendirilse de tedbir amacıyla icra edildiği için meşruiyet kazanmaktadır. Yine de bu önlemlerin ‘kuvvet kullanımı’ seviyesine varmaması ve sadece söz konusu haksız fiili sona erdirmeye yönelik olması gerekmektedir.
Yani ABD hükümeti Rusya’nın saldırılarını engellemeye yönelik karşı saldırılar yapabilmekle beraber bu saldırılar fiziksel zarara sebebiyet verecek düzeyde olmamalıdır. Ancak görülüyor ki, Obama hükümeti saldırılara karşı ciddi bir reaksiyon gösterse de bunları uluslararası hukuka aykırı eylemler olarak nitelendirmemiştir. Saldırıları sadece devletler arası davranış kurallarına (international norms of behavior) aykırı olarak nitelendirmiş ve diplomatları sınır dışı etmekle yetinmiştir. Zaten diplomatların sınır dışı edilmesi, uluslararası hukuk kapsamında bir karşı önlem olarak nitelendirilemez.
Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz
[wysija_form id=”2″]