Aralık ayı başında TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde düzenlenen “Turing’ten Geleceğe Yapay Zeka” konferansı yoğun bir katılımla gerçekleşti. Sektörel ve akademik birçok alandan katılımcının bulunduğu organizasyonda yapay zekanın tarihsel serüveninden, şu anki durumuna ve farklı alanlardaki uygulamalarına dair pek çok husus konuşuldu. Konferans üç oturumdan oluşup her oturumda üçer konuşmacı bulunmaktaydı.
İlk oturumun başkanlığını Prof. Dr. Cüneyt Güzeliş’in yaptığı program, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tülay Yıldırım’ın açılış konuşması ile başladı. Yıldırım, ana tema olan “Turing”in anısına düzenlenen bir konferans olduğunu belirttikten sonra geçmişten geleceğe yapay zekâ teknolojisinde ne tür gelişmeler yaşandığından bahsetti. Yapay zekâ üzerine dönen tartışmaların, insanlar tarafından yapılan zekâ gerektiren işlerin makinelere yaptırılıp yaptırılamayacağı üzerine olduğundan söz etti. Yıldırım sözlerine daha sonra şu şekilde devam etti: “Doğadaki farklı davranışların da modellenip yapay zekânın konusu olabileceğini görmüş oluyoruz. Gerçekten insana benzeyen muhakeme yapabilen sistemler oluşturmak istiyoruz. Günümüzde gittikçe popüler olan bu yapılar sosyolojik ve hukuki soruları da beraberinde getiriyor. Hem işlemsel hem fiziksel süreçleri birlikte gördüğümüz varlıklar bunlar. Yapay zekâ çok keyifli bir alan ancak disiplinler arası bir alan olduğu için farklı disiplinler bir araya gelmek zorunda. Çok başarılı çalışmaların yapılacağı bir gerçek.”
Konuşmasının devamında popüler robot çeşitlerinden ve çalışma prensiplerinden de bahseden Yıldırım, konferans hakkında bir giriş yapmak istediğinden bahsedip, keyifli bir gün geçirme dileklerini sunarak konuşmasını tamamladı.
Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cem Say, yapay zekâ evrimi üzerine birinci oturumun ilk konuşmasını gerçekleştirdi. Konuşmasına Leibniz’den bahsederek başlayan Say, insan zekası gerektiren işlemleri hesap makinesine yaptırdıktan sonra “neden diğer düşünsel işleri de makineye yaptırmayalım” ile ilgili fikir yürütmeye başlandığından söz etti. Konuşmasının devamında ise Say şunları söyledi: “O dönemlerde düşüncelerimizi makineye aktarabilmek için bir tür dil aktarımı gereği üzerinde durulmuş. Bence yapay zekâ projesinin ışığı böyle ortaya çıkmıştır.”
Say, akabinde tarihi önemi olan Turing’ten bahsederek konuşmasına devam etti. Eski moda yapay zekaya değinerek şunları ekledi: “Eski moda yapay zekada çözüm olma ihtimali olan metinleri sistematik olarak bilgisayara ürettiriyoruz ve daha başarılı olanları elde tutuyoruz. Başarılı bir sonuç elde edene kadar bunu sürdürüyoruz. Yeni moda yapay zekâ çalışmalarında ise insan beynini model almaya çalışıyoruz ve bunun pek çok örneği artık hayatımızda.” Say devamında, günün birinde dünya enerjisini saçma sapan yerlere harcamazsa gelişmiş yapay zekalara sahip olabiliriz diyerek konuşmasını bitirdi.
Sayın Say’ın konuşmasının ardından ODTÜ’den Prof. Dr. Fatoş T. Yarman Vural, yapay zekâ, doğal zeka ve ortak zeka başlık konuşmasını yaptı. Yapay zekanın tarihsel gelişimine değinen Vural, konuşmasına zekanın tanımıyla başladı ve sözlerine şöyle devam etti: “Değişik zeka türleri var, bizim yapay zeka dediğimiz şeyin ötesinde çok farklı zekalar var. Bu zeka türleri birbirleri ile girift bir ilişki içinde. Bu girift ilişkiler de bizi zeki varlıklar haline getiriyor.”
Hayvanlarda ve bitkilerdeki zeka yapılarına değinen Vural, insanın nasıl bir düşünme sistemi olduğunu anlattı. Konuşmasının sonlarına doğru ise yapay zekanın çalışma prensiplerine değinen Vural, evrensel zekadan da bahsederek şunları dile getirdi: “Evrenin yapısının damar damar, kendi içinde topaklanarak çok büyük bir ağ tarzında olduğunu görüyoruz ve ilginç bir şekilde benzer bir yapı insan beyninde de mevcut. Sonuç olarak zeka evrenin karakterinde dağınık olarak her yerde var.”
ODTÜ’den Doç. Dr. Aziz Zambak oturumun son konuşmasını yaptı. Zambak, özellikle yapay zeka araştırmalarında matematiğin önemine değindi. Bir yapay zekanın, insan zekasına ulaşabilmesi ve hatta onu geçebilmesi için çevremizdeki her şeyin matematikselleştirilebilmesi gerektiğini vurguladı. Bunun ise ancak mevcut matematik yapısını geliştirebilmemiz ile mümkün olduğunu söyledi. Zambak, “Yapay zekada neyi matematikselleştirilip neyin matematikselleştirilemeyeceğimizi anlamamız önemli. ASECA Modellemesi ile neleri matematikselleştiremeyeceğimizi görebiliriz. Bunlar, asynchronous, semantics, emergence,complexity, autopoiesis,” dedi. Birçok yapay zeka örneğiyle matematiksel sorunlardan bahseden Zambak, matematiği ne kadar geliştirirsek o kadar zeki yapılar oluşturabileceğimize değinerek konuşmasını sonlandırdı.
İkinci oturumun başkanlığını Prof. Dr. Murat Aşkar yaparken, ilk konuşmacı ODTÜ’den Prof. Dr. Uğur Halıcı oldu. Halıcı, ODTÜ tarafında geliştirilen yapay zeka sistemlerinden bahsedip özellikle derin öğrenme noktasında gelinen noktaları anlattı. ODTÜ bu anlamda Türkiye’yi uluslararası alanda özellikle Google ve MIT’nin de bulunduğu platformlarda temsil etme başarısına sahip olmuş. Halıcı, derin öğrenme konusunda oldukça kapsamlı ve teknik detayları olan bir konuşma gerçekleştirdi.
Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. H. Levent Akın ise yapay zeka ve robot kavramlarının farkından bahsederek konuşmasına başladı. Eski Yunan’dan günümüze robotların tarihsel gelişiminden bahsedip, günümüzdeki robot teknolojisine ait örnekleri gösteren Halıcı, “DARPA otomobilleri otonom araçlar bakımından ilk örneklerdir. Çöllerde yapılan testleri başarılı geçtikten sonra şehirlerde de bunların kullanılabileceği fikri oluştu. Yine yapılan testlerle burada başarı sağlanmasına rağmen ne yazık ki otonom araçlar hala istenilen noktaya gelemedi. Ama birkaç yıl içinde bu araçları görmeye başlayacağız. DARPA daha sonra insansı yapılara sahip robotların geliştirilmesini hedefledi. DARPA bu amaçla Atlas robotu geliştirdi. İnsanlarla etkileşim de önemli bir alan haline geldi. 2015’te Pepper adlı insanların duygularını anlayabilecek ve kendi duygularını gösterebilecek bir robot geliştirildi. Yavaş yavaş bu robot çeşitli yerlerde kullanılmaya başlandı. Mesela Japonya’da telefon satan mağazalarda bunları görebilirsiniz,” dedi. Akın, yapay zeka sayesinde robot teknolojisinin de bir sıçrama yaşadığına söyledi.
İkinci oturumun son konuşmacısı ise İYTE’ den Prof. Dr. Acar Savacı oldu. Savacı, bilişsel süreçlerin modellenmesinde bir sinir hücresinin davranışlarından sinir hücreleri topluluklarının dinamiklerine hızlı bir bakış konulu teknik bilgiler içeren konuşmasını yaptı. Savacı, biyokimyasal süreçlerin matematikle nasıl tarif edildiğini, o matematik dilini anlayan elektronik yapıların nasıl oluşturulduğunu ve bugün ne noktada olduğumuzu anlattı. Savacı, “Burada ana konu bir sinir hücresinin zarında oluşan aktivasyonun matematiksel olarak modellenmesini çıkarmak ve ondan hareket ederek nöronlar arasındaki iletişimin nasıl olduğunu belirlemek ve de bundan esinlenerek yapay sinir ağlarının nasıl çıktığını ortaya koymaktır,” dedi. Klasik yapay sinir ağlarından sonra ateşlemeli sinir ağları üzerinde duran Savacı, özellikle mühendislerin ilgisini çeken harika bir konuşma gerçekleştirdi.
Üçüncü oturumda ise oturum başkanlığını Mahir Ulutaş yaptı. İlk konuşmacı yine ODTÜ’den Prof. Dr. Ahmet İnam idi. Felsefi açıdan yapay zekâyı değerlendiren İnam, insanın sahip olduğu değerler ile yapay zekâyı karşılatırdı. İnsandaki “can” olgusuna vurgu yaptıktan sonra bu teknolojinin hayatımızla olan ilgisine değinerek şunları söyledi: “Teknoloji ile dünyayı değiştirmeye çalışırken aslında biz kendimizi, bakış açımızı da değiştiriyoruz. Bilim insanı sınırları bilir, neyi bildiğinin, ne kadar bildiğinin, neden bildiğinin ve şimdi nerelerde olduğunun farkındadır. İnsan biraz da kendini anlamlandıran, kendine değer biçen bir varlıktır. Her şeyden önemlisi insan değer yaşayan bir varlıktır. Yapay zekâda anlatılan problemlerden daha fazlası olan, başka türlü bilen ve anlama olanağına sahip bir varlıktır.” İnam konuşmasının genelinde, her şeyi algoritmaya dökebileceğimiz düşüncesini eleştirdi.
İkinci ve son konuşmacı olarak ise E3TAM’dan Sedat Sami Ömeroğlu, teknolojinin geçmişten günümüze gelişimini örneklerle açıkladı. Teknik birçok konuya da değindikten sonra gelecekte bizi neler beklediğini de anlattı.
“Bugünün dünyasında bile internet ağına bağlı milyonlarca bilgisayarın oluşturduğu hiper üstü bir bilgisayar gücüne sahibiz,” diyen Ömeroğlu şöyle devam etti: Nano teknolojinin de gelişimiyle sağlık sektöründe bu teknolojilerin kullanılması gerçek zamanlı sonuçlar almada önemli bir etki yaratacak. Devamında yapay zekanın somut örneklerine de değinip konuşmanın sonunda robot Sophia hakkında konuştu. Geçmişte ekoloji hakim iken şu an ego denilen insan hakimiyeti söz konusu, gelecekte ise hiper egonun yani robotların hakimiyetinden bahsedeceğiz diyen Ömeroğlu, Michelangelo’nun tanrının ademi yaratma tablosunu örnek göstererek, şu an bizim robotları yarattığımız bir dünyada yaşadığımızı, gelecekte ise robotların yaratan tarafta olacağını belirterek konuşmasını sona erdirdi.
Genel olarak baktığımda, gerek teknik gerekse felsefi ve güncel konuların konuşulduğu verimli bir gündü. İzmir’de gerçekleştirilen bu harika konferans farklı çalışma alanlarından yaklaşık 1500 kişiyi bir araya getirdi. Gelecek yıllarda ülkemizde bu alanın canlandırılması adına bu tarz programlara ağırlık verilmesini umuyorum. Konferansın tamamına şu bağlantılardan ulaşabilirsiniz:
Birinci oturum: https://www.youtube.com/watch?v=7j4g7YIb1Ww
İkinci oturum: https://www.youtube.com/watch?v=_Y1S0p9tJ5g
Üçüncü oturum: https://www.youtube.com/watch?v=gwkJjtsnqiQ
Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz