Bir şeyleri bilmek ve yapmak çok farklıdır aslında. Çoğu zaman yaptıklarımız bizim için kazanılmış refleksler olmanın ötesine geçemez, sanıyorum bu yüzdendir ki “monoton” sıfatını çokça kullanmaya başladık artık. Bununla birlikte, bilmek ve yapmak arasındaki dengeyi sağlayarak bir sentez yapmanın, günümüz çağını yakalayabilmenin anahtarı olduğuna inanıyorum. Yani düşünebilmeyi ve refleks gösterebilmeyi aynı anda yapmak, “harekete geçmek”. 17 yaşındaki bir genci, beni öğrenmeye iten şey de bu oldu; harekete geçme isteği. Cisco Networking Academy ile de bu sayede tanıştım.
Bilgisayar kullanmanın ayrıcalık olduğu zamanlardan olmazsa olmaz haline geldiği zamanlara geçiş çok hızlı gerçekleşti, tıpkı İngilizce ve zamanında ayrıcalık olan diğer yetkinlikler gibi. Günümüzde ise bilgisayar, daha genel ifade edecek olursak teknik bilgi birikimi bir ayrıcalık halinde. Peki yakın gelecekte de böyle mi olacak? Gerek donanımsal gerek yazılımsal becerilere duyulan ihtiyaç giderek artıyor. Öğrenme sürecinin başlamasını sağlayan temel neden, bir şeye karşı duyulan ihtiyaçtır. Bu durumda teknik bilgiye duyulan ihtiyaç arttıkça, öğrenme sürecine giren insanlar da paralel şekilde artacaktır.
Örnek vermek gerekirse, 2 yıl öncesi ile şu anı kıyasladığımızda yazılımla uğraşan insan sayısında inanılmaz bir artış var. 2 yıl önce yazılım kelimesi bile bizleri heyecanlandırmaya yeterken, şimdilerde 7 yaşındaki çocuklara yazılım ve algoritma dersi veren okullar, liseli hackerlar, liseli yazılım start-upları gibi kavramlar oldukça normal ve yaygın hale geldi. Teknolojinin hızı arttıkça, devirler arası geçiş sıklığı ve hızı da artıyor. Teknik becerinin ayrıcalık değil temel yetkinlik olduğu çağ hızla yaklaşıyor. Bu sürecin başlıca yapıtaşlarından biri elbette ki bilgisayarlar. Peki ne kadar tanıyoruz bilgisayarları? Bu kadar çok kullandığımız, yanımızdan eksik etmediğimiz bu mühendislik harikalarını gerçekte ne kadar kullanabiliyoruz? Yoksa bilgisayar kullanmak da bir refleks haline mi geldi artık bizim için? Bu soruları kendime sormaya başladığımda, uzun zamandır hayıflandığım teknik bilgi yetersizliğimin sebebini fark etmiş oldum.
Cisco Networking Academy; gerek eğitim içeriği gerek verdiği belgelerin uluslararası geçerliliği açısından herkes tarafından dünyanın en saygın bilişim eğitimleri arasında gösteriliyor. IT Essentials ve CCNA1 eğitimlerimi tamamladıktan sonra gerçekten de bilgisayar ve “network” hakkında kısa sürede oldukça kapsamlı ve işlevsel bilgiler edinmiş halde buldum kendimi. Bu eğitimi benim için daha da ileriye taşıyan çok önemli bir faktör de, tecrübelerinden ve bilgilerinden yararlandığım, bana sonsuz destek olan pek çok ağabey ve abla ile birlikte geçen bir süreç olmasıydı. Bu bir şeyi daha anımsamamı sağladı. Nasıl ki bilgisayarları insan zihnine benzetiyorsak ve yapay zekâ gibi gelişmeler bu benzetmenin ışığında gerçekleşiyorsa; networklerin gelişimine ışık tutacak olan benzetme de birbirimizle paylaşabilme yetimize, yani iletişim kurma becerilerimize dayanıyor. Cihazlar arası etkileşim ve etkileşim kanalları, IoT, IoE gibi gelişmeler aslında “iletişim” kavramına eşdeğer.
Bu noktada sormak istediğim bir başka soru ise; teknik bilgi yakın gelecekte bir zorunluluk olacaksa, bizler yakın geleceğin başrolleri olacak olan gençleri ne kadar iyi hazırlıyoruz? Eğitimdeki çoğu kişi ya üniversite mezunu ya da üniversitede son yıllarını geçirmekte olan insanlardı. Her ne kadar günümüz gençleri için teknolojinin içine doğuyorlar dense de, gençlere teknolojiyi öğretiyor muyuz yeteri kadar? Bu sefer kaçırırsak yakalamamızın imkansıza yaklaşacağı bir tren geçiyor önümüzden, teknoloji ve bilişim. Sanıyorum ki bu trene yeni vagonlar eklemenin yegane yolu, biz gençlere reflekslerimizi harekete dönüştürebilmeyi öğretecek, bizlere önderlik edecek ve imkanlar sağlayacak olan lokomotif yetişkinlerimizden başkası değil.
Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz