Bir araştırmacı ve/veya editörün yaşayabileceği en büyük mesleki tatminlerden biri ortaya çıkardığı işin ses getirmesidir. Bir sanatçı için alkış ne demekse, okuyuculardan gelen aklı başında tepkiler de bir yazar ve haberci için aynı anlamı taşır.
İkinci yayın yılını bu ayın başında geride bırakan siberbulten.com‘da şimdiye kadar 800’ü aşkın içerik ürettik. Bu içeriklerin çok büyük bir kısmı başka Türkçe kaynaklarda bulunamayan stratejik siber güvenlik haberleri. Bunun yanı sıra liseli bir girişimci olan Berk Sürücü’den, PwC Bilgi ve Siber Güvenlik ekibinin başında bulunan Adil Burak Sadıç’a kadar geniş bir yelpazeden yazarın katkılarıyla tam 112 makale yayınlamışız (okuduğunuz 113. oluyor). Bu vesileyle yazarlarımıza ve yapıcı kritikleriyle bize yol gösteren okuyucularımıza teşekkürlerimi sunuyorum.
Kısa bir Z raporundan sonra, bunları neden anlattığımı sorabilirsiniz.
Yayınladığımız yüzlerce haber içerisinde en fazla ses getiren, okuyuculardan tepki aldığımız konuların başında siber güvenlik eğitimi bulunuyor. Örneğin İsrail’de siber güvenliğin lise müfredatına girdiğine ilişkin haberimiz, üniversitelerde açılan siber güvenlik bölümlerine lise öğrencilerinin ilgisinin nasıl çekileceğini irdeleyen başka bir haber ve 2014’de yazdığım ‘Siber güvenlik dersleri açacağız ama nasıl?’ yazısı çok okunanlar arasında yer aldığı gibi okuyucuların da fikir beyan ettiği içerikler olarak öne çıkıyor. Diğer bir deyişle lise ve üniversite seviyesinde siber güvenlik (akademik) eğitimi, okuyucu kitlemizce daha fazla ilgi duyulan ve yetkililerin adım atması beklenilen bir konu.
Birçok okurumuz, lise öğrencilerinin ilgisinin siber güvenliğe yönlendirilmesi hakkındaki haberin Türkiye ile ilgili olmadığı eleştirisini getirdi. Bu noktada, Siber Bülten’in misyonlarından biri dünyada yaşanan siber güvenlik politikalarını Türkiye okuyucusunun ilgisine sunmak olduğunu burada hatırlatmam gerekiyor. Yani diğer devletlerin bu konularda izlediği politikaları araştırıp, bulup yazıyoruz. Keşke Türkiye’de de bu tür politikalar oluşturulsa bize de onların haberlerini yazmak, üstüne düşünüp analizini çıkarmak düşseydi…
Bu konuda değinilmesi gereken bir başka nokta ise, Türkiye’de lisans seviyesinde siber güvenlik bölümünün bulunmaması. Yani lise öğrencilerinin ilgisini çekse dahi, siber güvenlik ancak yüksek lisans seviyesinde çalışılacak bir konu olarak ele alınıyor; şimdilik. Ders verme şansı yakaladığım Şehir ve Bahçeşehir Üniversiteleri, siber güvenlik yüksek lisansı bulunun üniversitelerden ikisi. ABD’de ise lisans seviyesinde siber güvenlik bölümleri bulunduğu için (özellikle Pace Üniversitesi uzun yıllardır bu konuda ciddi çalışmalar yapıyor) adamlar liselilerin ilgisini nasıl çekeriz diye kıvranıyorlar.
Türkiye’de siber güvenlik bir lisans bölümü olabilir mi? Olursa buradan yetişen insanlara nasıl istihdam sağlanır? Müfredat nasıl belirlenir? Hoca nasıl bulunur? gibi uzun sorular listesi ileride uzmanlarca tartışılacaktır. Fakat naçizane bir fikir olarak böyle bir bölümün mezunlarının istihdam alanı olarak tüm dünyayı hedeflemesi Türkiye’ye orta-uzun vadede stratejik manevra alanı kazandıracağını düşünüyorum.
Okurlarımızın ilgisini çekmeyi başaran bir diğer eğitim haberi İsrail’de siber güvenliğin lise müfredatına girmesi ile ilgili. Bu haberimize gelen birkaç tepkiye de burada yer vermek istiyorum.
Benzer tepkiler ve bana gelen e-postalardan anladığım kadarıyla okuyucularımızın büyük bir kısmı siber güvenliği bilişim ile ilgili meselelerde ileriki seviyelerde ele alınması gereken bir konu olarak görüyor.
Yani ‘önce kod yazmayı bilmeli, ondan sonra siber güvenliğe başlamalı’ veya ‘önce sistemler ve ağlar ile ilgili temel bilgiye sahip olmalı daha sonra siber güvenlik çalışmalı’ gibi öneriler geliyor. Ancak unutmamak gerek ki, lise seviyesinden bahsediyorsak herkesin sistem yöneticisi olmasına gerek yok. Lisede de birçok siber saldırıyı önleyebilecek temel bilinç öğrencilere kazandırılabilir. STK’ların, şirketlerin ve gönüllülerin bu konuda yapabileceği bir çok şey var.
Yazarın diğer yazılarına ulaşmak için tıklayınız
Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, Türkiye’de 13 bin civarında bilişim öğretmeni bulunuyor. MEB ise 2768 bilişim öğretmeni açığı olduğunu geçen yıl eylül atamalarında açıkladı. Aradaki fark bu kadar açıkken bilişim öğretmelerine verilecek bir siber güvenlik formasyonu, Türkiye’de bu işin önünü açabilir( mi?).
Bu kısa nottan sonra hazır konu İsrail’de siber güvenlik eğitimine gelmişken, bu konuyla ilgili birkaç notu da paylaşmakta yarar görüyorum:
- Siber güvenlik ile ilgili temel bir eğitim İsrail’deki tüm liselerde müfredata girmişken, bilgisayar bilimlerinde yetenekli 16-18 yaş arasındaki öğrencilerin katılabileceği özel bir program 2012’den bu yana uygulanıyor. Başarılı bulunan öğrenciler İsrail Ordusu’nun teknik liselerinde eğitimlerine devam ediyor. Amaç istisnai yetenekleri ordunun siber birimleri için yetiştirip işe almak.
- Milyonlarca dolar yatırılarak dizayn edilen 5 yıllık başka bir programda İsrail Ordusu, öğrencilere kendi bilgisayar ve sistemlerini açarak açıklık bulmaları için eğitim veriyor. Bir yıl süren eğitimler ilk ‘siber müdafaa’ ekiplerini 2012 yılında mezun verdi. Dikkatli okuyucularımız hatırlayacaktır, Pentagon benzer bir yarışmayı ancak bu sene düzenledi.
- İsrail ilkokullarında bilgisayar bilimi öğretmenlerinin sayısı 1000 (Economist dergisine göre İsrail bu rakamda dünya birincisi -2014-) ve hükümet liselerde verilen bilgisayar bilimi derslerine katılımı teşvik için yeni yollara başvuruyor.
Yazının başında özetlediğim Siber Bülten çalışmalarının ana motivasyonu yarınlara yönelik bir umut. Gelecekte Türkiye’nin siber dünyada geri kalmaması için çorbada bir iki kaşık tuz. Yani umutluyum, ama umudun bir kötü yanı var ki, bazen insanları realiteden uzaklaştırıyor.
Yarın çok geç olabilir.
Haftalık Siber Bülten raporuna abone olmak için formu doldurunuz
[wysija_form id=”2″]