“If cyber is going to be a fundamental component of the world we’re living in, then over time we need get to the idea of norms of behavior, deterrents and response thresholds.” -Michael S. Rogers
Micheal Rogers 2014 yılında ABD Siber Komutanlığının kurucusu Keith Alexander’dan NSA, CSS ve ABD Siber Komutanlık başkanlığı görevlerini devralırken birçok risk ile karşı karşıya kaldığını biliyordu. Dinleme skandalı ve Snowden sızıntıları nedeniyle ABD hükümetinin hem yerel hem küresel anlamda itibar kaybetmesi ve ciddi eleştiriler altında kalması masasında bulduğu sorunların başında geliyordu. Bir yandan dünya ABD’nin kendi müttefiklerini bile dinlediği gerçeğiyle sarsılırken, diğer taraftan ABD vatandaşlarının kendi hükümetleri tarafından izlendiğinin ortaya çıkması dinleme operasyonlarının merkezindeki NSA’i eleştirilerin odağı haline getirti.
Bu baskıların yanı sıra Rogers’ın karşısındaki mücadele alanlarından biri de kişiseldi. Alexander gibi başarılı bir siber liderin arkasından bu görevi devralmak, üstelik bu hengameli zamanda, başlı başına büyük bir zorluk.
İLGİLİ HABER >>> ROGERS’IN CYCON PERFORMANSI: DÜNYAYI DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI
Rogers’ın hayatına bakılırsa bu kadar geniş çaplı olmasa da zorluklara yabancı olmadığı anlaşılıyor. Doğma büyüme bir Chicago’lu olan Amiral Rogers çok istemesine rağmen Deniz Harp Okulu’na girmeye hak kazanamamış. Fakat 1981 yılında mezun olduğu Auburn Üniversitesi Deniz Yedek Subay Hazırlık Eğitim Teşkilatı, ona en gelişmiş deniz araçlarını kullanabilmesi konusunda ciddi bir eğitim vermiş.
Böylece 33 yıllık Deniz Kuvvetleri kariyeri başlayan Rogers, 1986 yılında ordunun içindeki yeniden yapılanma nedeniyle şimdiki adıyla bilgi harbi (information warfare) olarak anılan kriptoloji biriminde çalışmak üzere görevlendirilmiş. Bu görev süresince sinyal istihbaratı ve siber harp (cyber warfare) konularında uzmanlaşma şansı bulan Amiral, hem saldırı hem de savunma odaklı siber operasyonlar üzerine oldukça deneyim kazanmış. 2007 yılında Pasifik Komutanlığı’na üst düzey istihbarat yöneticisi olarak atandıktan iki yıl sonra Müşterek Karargah’ın (US Joint Staff) istihbarat direktörlüğüne yükselmiş. Buradaki görevi boyunca Amerika ve NATO’nun Libya operasyonlarına taktiksel boyutta önemli destekler veren Rogers’ın bu katkıları mükafatsız kalmamış olacak ki, 2011 yılında ABD Deniz Kuvvetleri’ne bağlı 10ncu Filo’nun (Siber Komutanlık Filosu olarak da biliniyor) başına geçmiş. 2014 yılında Keith Alexander’ın yerine geleceği söylentilerini takiben, Obama’nın açıklamasıyla kesinleşen yeni görevinde Rogers, hem yurtiçinde hem de yurtdışında ciddi kan kaybeden NSA’a duyulan güveni tazeleme gibi büyük ve kapsamlı bir sorumluluğun da altına girmiş.
Keith Alexander’ın ulusal güvenlik ve istihbarat çabalarına gelmiş geçmiş en büyük darbeyi indirdiğine inandığı Snowden skandalı karşısında takındığı ‘cool’ tutumla dikkat çeken Rogers, bu sızıntılardan kaynaklanan her türlü hasarı elinden geldiğince çabuk gidereceği mesajını göreve geldiği ilk günden bu yana sıklıkla veriyor. Ancak kendisine yöneltilen eleştirilerin temelinde kişisel gizlilik ve yasadışı dinlemeler konusunda tam olarak hangi noktada durduğunun anlaşılaması yatıyor.
NSA’in yürüttüğü aktivitelerle ilgili olarak ‘yasal çerçeve’ kavramına sıklıkla vurgu yapan ve bu nedenle de tepki çeken Rogers’ın, son dönemde başlattığı en önemli tartışma, teknoloji şirketlerine akıllı telefonlar ve diğer dijital cihazlardaki şifreli bilgilere Amerikan hükümetinin dilediği zaman ulaşabileceği ‘arka kapılar’ (backdoors) açma zorunluluğu yüklenebilir mi, yüklenemez mi özelinde ilerliyor. Rogers, arka kapıların ulusal istihbarat stratejisi kapsamında hayati olduğunu ve ne vatandaşların mahremiyetine ne de Amerika merkezli teknoloji şirketlerinin uluslararası pazardaki değerine zarar vereceğini söylemekle kalmıyor, bir adım daha ileri giderek bu kapılara arka kapı denmesinin olumsuz bir algı yarattığını, yasal düzenlemelerle bu kavramın ön kapıya (front door) çevrilmemesi için hiç bir engel görmediğini de belirtiyor.
SİBER LİDERLER DİZİSİNİN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
Yahoo, Apple, Microsoft gibi teknoloji devlerinin üst düzey bilgi güvenlikçileri, bu kapıların yalnız Amerika’ya açılması gibi ayrıcalıklı bir durumun mümkün ve mantık çerçevesinde olmayacağını ve bu kapılarla birlikte yeni güvenlik açıklarının oluşacağını vurgulasa da, Rogers teklifinde oldukça ısrarlı gözüküyor. Bu ısrarının arkasında Snowden belgelerine yönelik farklı yaklaşımıının yattığı düşünülüyor. Dünya kamuoyu, ABD istihbaratının çok sayıda ülkeyi dinlediğinin Snowden belgeleriyle ortaya çıktığını savunurken, Rogers’ın başını çektiği azınlık ise bu belgelerin terör örgütlerinin karşı istihbarat kapasitesini artırdığını ileri sürüyor. Bu tezden yola çıkan Rogers, Amerika’nın büyük bir siber saldırıyla karşı karşıya kalacağına kesin gözüyle bakıyor. Amiral son model cihazlarla gelen gelişmiş şifrelemenin özellikle teröre karşı koyma faaliyetleri açısından büyük sorun teşkil ettiğini, tam da bu nedenle hassas istihbarat toplama faaliyetlerinin önündeki yasal engellerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini belirtse de, şimdilik sessiz kalmayı seçen Obama’nın son sözü konunun akıbetini belirleyecek gibi gözüküyor.
HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ
[wysija_form id=”2″]