Politzer “Felsefenin Temel İlkeleri” adlı eserinde felsefe ile ilgili şöyle bir tanım yapıyor:
“Felsefe çok kez şöyle görünür: gerçeklikle ilgisi olmayan bir fikir oyunu; birkaç bilgicin ayrıcalığında olan karanlık bir oyun; ve alınteriyle yaşayan insanlara pek de yararı olmayan herhalde tehlikeli bir oyun.”
Ve de devam ediyor:
“…Bütün bu düşünceler, son tahlilde, bir dünya anlayışından, bir felsefeden doğuyor: Toplum dokunulmazdır, onu olduğu gibi kabul etmek gerekir yani ya sömürüye katlanacaksın, ya da toplum içinde dirseklerinle ite ite kendine ufak bir yer açacaksın.”
Dünyada toplumların ve devletlerin iç içe geçmişliği düşünülürse, fikir oyununun artık sadece kağıt üzerinde ve askeri stratejilerle yapılmadığı ortada. Diğer taraftan bireylerin artık dikkate bile alınmadığı bir sofrada, toplumlar ve siber uzayın başat aktörleri devletler. Devletler ya kendine ite ite siber uzayda bir yer edinecek ya da uzun vadede tamamiyle yok olacaklar. Sanal gerçeklik içindeki mücadele ise diğer taraftan artık devletlerin mücadele alanını oluşturan siber uzayda gerçekleşecek. Siber uzayda olmak ya da olmamak.
Teknolojik altyapıların ve bilginin yönettiği dünyadaki mücadele artık bu aleme çoktan kaymış durumda. Sürekli gündemde olan siber saldırılar, istihbarat operasyonları ve bu ortamda birbirini yok etme gibi mücadele çerçevesi aslında Hobbes’un Leviathanı’na da ciddi göndermeler yapmakta.
Bu noktada Hobbes’tan yıllar önce Leviathan adlı eserindeki en can alıcı tespit şöyle geliyor:
“…Tek karar verici sürekli olmalıdır. İnsanların bütün hayatları boyunca sürmesini arzu ettikleri güvenlik için, bir çarpışma veya bir savaşta olduğu gibi, belirli bir süreyle tek bir karar verici tarafından sevk ve idare edilmeleri yeterli değildir. Çünkü, ortak bir düşmana karşı birleşmiş gayretleriyle zafere ulaşsalar bile; daha sonra, ortak bir düşmanları olmadığı veya bazılarınca düşman kabul edilen birisi başka bazılarınca dost sayıldığı vakit, farklı çıkarları nedeniyle dağılacaklar ve kendi aralarında savaş edeceklerdir.”
Savaşma ve mücadele arzusu konvansiyonel boyutlardan nükleer boyutları aştı. Hatta bu boyut an itibariyle dolup taşmıştır. Siber boyuttaki mücadele Hobbes’un vurguladığı ve mücadele alanı içerisindeki değişen çıkar mücadelesi alanının önemli bir kısmını oluşturur hale gelmiştir. Hal böyle olunca artık karar vericiler çok ayaklı bir hale gelmiştir. Siber uzayda devletler, uluslararası kuruluşlar ve çıkar grupları nasıl ve niçin, nerede birliktelik içindeler kestirilmesi imkansız bir hal aldı. Hal böyle olunca çıkar çatışmalarının şiddeti, siber saldırıların yönü ve teknolojik gelişmelerin boyutu barutun ateşli silahlara çevrilmesi gibi en özelde bireyleri tehdit eden bir şekilde gelişti. Tehdit ve caydırma bir yana, Hobbes’un yıllar önce yine vurguladığı gibi Leviathan içinde insan canını hedef alan bir noktaya doğru da evrimini sürdürmektedir.
Elbette savaş hep var olmuştur ve var olacaktır da. Hegel savaşın toplum açısından olumlu yönlerinden birinin de devletin iç bütünlüğünü sağlamada önemli bir olgu düşünür. Yeni Leviathan olma kapasitesindeki siber uzayda da iç bütünlük ve çıkarlar anlamında savaşlar devam edecektir. Fakat Hobbes’un bu konudaki akıl sahibi olmayan yaratıkların haksızlık ile zarar arasındaki ayrımın yapılmadan ihtiraslar uğruna bilgeliğin yönlendirdiği bir Leviathan’ın hep bir savaş ve mücadele alanını tetikleyeceği yönündeki tespiti mücadele alanının ve araçlarının değişim halinde olacağını gözler önüne sermektedir ve tespitinin haklılığını ortaya koymaktadır.
İnsanların emrine sunulan siber uzaydaki araçlar tıpkı geçmişte yine insanoğluna sunulan araçlar gibi güzel kapıları araladığı kadar savaşları, kayıpları da beraberinde getirecektir. İnsanın doğasında var olan mücadelede hukuk yetersiz kalacak, siber uzayın bilinmezliğinde yaşanılan mücadelede kimi devletler yok olmaya mahkum olacaktır…