Etiket arşivi: siber lider

Tayvan’ın pandemiyi hackleyen Dijital Bakanı: Audrey Tang

2020 yılının Şubat ayının başlarında, Tayvan’da maske tedarik problemi yaşanıyordu. Yazılım mühendisi olan Howard Wu sosyal medya hesabındaki mesajlarda Covid-19 sebebiyle stres seviyesindeki artışı gözlemledi. Tayvan’ın en popüler mesaj uygulaması olan LINE’da insanlar hangi yerel mağazalarda maske stokunun olup olmadığını bildiren anlık mesajlar alıyordu. Yalnız başlayan bir günün ortasında Wu’nun aklına parlak bir fikir gedi. Mesajlaşma uygulamasından gelen kaynağı belirsiz mesajları koordine etmek için Google Haritalar’ı kullanarak içerisinde maske stoku bulunan marketleri ‘’yeşil’’ stoku biten mağazaları ‘’kırmızı’’ olarak gösteren internet sitesi hazırladı.

O zamanlar Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) küresel bir pandemi kararını vermesine daha 1 ay kadar zaman vardı. Ancak Aralık ayı sonlarına doğru Wuhan’daki vakalara dair bilgiler sosyal medya üzerinden yayılmaya başlamıştı. Tayvan ise Covid-19’a karşı dünyanın en başarılı seferberliklerinden birini organize etmek için tüm kurumlarıyla çalışıyordu. Şubat ayında Wuhan’da her gün düzinelerce ölüm bildirilirken Tayvan yüksek alarma geçmişti ve Wu’nun maske haritası popülerleşmeye başlamıştı.

GOOGLE’DAN GELEN SÜRPRİZ FATURA

Fakat ortada bir aldatmaca vardı. Bir geliştirici Google Haritalar’ı bir web uygulamasına entegre ettiğinde, haritanın kullanıcılar tarafından erişildiği her 1000. sefer için Google birkaç dolar ücret kesiyordu. Site yayına açıldıktan sonraki ilk günün öğlesinde, Wu 2000 dolarlık bir fatura aldı. Ertesi gün toplam miktar 26.000 dolara fırlamıştı. Wu, sivil teknoloji sektörüyle popüler olmuş halka açık olan ve hackerların iş birliği yaptığı HackMd’ye gönderdiği bir belgede şöyle diyordu: “Bu şekilde devam etmek kabul edilebilir değil.”

TAYVAN’IN DİJİTAL BAKANI AUDREY TANG WU’DAN ESİNLENDİ

Tayvan’ın dijital bakanı Audrey Tbag, Tang Wu’nun haritasına atlayan binlerce insandan biriydi. Gülerek “Faturalarına katkıda bulundum sonra da işe gittim” diyor.

Tang, açık veriye, açık yönetime ve sivil toplum-hükümet iş birliğine inanan teknoloji  insanı. Wu’nun maske uygulaması Tang’a düşüncelerini uygulaması konusunda bir yol sundu. Maske haritasının viral olmasının ertesi günü Tang, ülkenin maske sistemini iyileştirmenin yollarını aramak için Tayvan başbakanıyla bir araya geldi. Tang’ın önerisi, Tayvan’ın Ulusal Sağlık Sigortası’na  (NHI) bağlı eczanelerin stoklarını hükümetin düzenlemesiydi. Böylece gerçek zamanlı olarak NHI’ın veri tabanında hangi eczanelerde stok olup olmadığına hızlı bir biçimde erişilebilecekti. Tayvan vatandaşlarının daha doğru ve kapsamlı verilere kolayca ulaşabilmesi için NHI’ın tüm verilerini halka açmasını önerdi.

Öneri kabul edilmişti. Daha sonra Tang, yeni izleme sisteminin haberini Tayvan’ın sivil teknoloji korsanlarının uğrak bir kanalına gönderdi. Onları verileri almaya ve istedikleri gibi geliştirmeye davet etti. Böylece Tang için bu portal, sistemin gittikçe yayılmasına ve geliştirilmesine olanak sağlamış olacak ve herkesin katılımını sağlayacaktı.

TAYVAN VE TANG TEKNOLOJİNİN KULLANIMI KONUSUNDA FARKLI BİR NOKTADA

Tayvan ve Audrey Tang, internet ve dijital teknolojinin yükselişiyle oluşan ABD ve Çin’deki gibi teknolojik olarak gözetlemeci ve sansürcü uygulamalarının tam tersi olarak daha açık, hesap verilebilir, dijital araçların daha efektif ve insanların yeteneklerini sergilemeleri için bir alan olarak görmesiyle tüm dünyada farklı bir yere sahip.

Gelecek Enstitüsü’nden Nick Monaco “Tang açıkçası ilham veriyor. Tayvan bu araçların insanlığa hizmet etmek için kullanılabileceğini herkese gösterdi” diyor.

O halde karşımıza şu soru çıkıyor ; Tayvan’ın modeli başka ülkelerde de başarılı olabilir mi yoksa bu başarıyı sağlamak Tayvan’ın kendi kültürüne mi özgü?

HARİKA ÇOCUK AUDREY TANG

Tang 1981’de doğuştan kalp kusuru ile doğdu ve doktorlar öfkesini ve duygularını kontrol altında tutmanın zorunlu olduğunu söylüyordu. En eski anılarından biri, kalp atışını sabit tutmak için tasarlanmış Taoist meditasyon ve nefes alma tekniklerini uygulamak olduğunu söylüyor. İlkokula başlayan Tang, Tayvan’daki devlet okulunun yaşam, sağlık sorunları ile mücadele eden utangaç bir çocuk için gelişime uygun olmadığını söylüyor. Tang düzenli olarak zorbalığa uğradığını ve alay edildiğini ekliyor. Tayvan basını tarafından düzenli olarak 180 IQ ile harika bir çocuk olarak adlandırılan Tang, 8 yaşında bilgisayar programlamaya adım atıyor, 12 yaşına geldiğinde ise bir programlama dili olan Perl’de kod yazmaya başlıyor. 15 yaşına geldiğinde ise 10 Perl korsanından oluşan bir ekibin önderi olarak kendi işletmesini kuruyor. Perl Vakfı’nın eski müdürü Allison Randal, Tang için “İnsanların daha iyi işler yapmasına, birbirlerini destekleyen, sağlıklı topluluklar inşa etmek için daha iyi olmaya çabalamasıyla herkese ilham verdiğini” söylüyor.

2005 yılında cinsiyet değiştirmenin ona “kırılganlık” verdiğini ancak toplum baskısına uğramadığını anlatıyor. Tayvan basını da trans kimliğinden dolayı Tang ile gurur duyan haberler yapıyor. Bu arada bir not olarak eklemek de fayda var: Tayvan (Asya ülkelerinde bir ilk olarak) 2019 yılında aynı cinsiyetten evlilikleri yasallaştırdı.

YENİ BİR DİJİTAL ÇAĞIN İLK ADIMLARI

Tang, 2014 yılında sivil katılım üzerine odaklanmaya başlıyor. Ayçiçeği İşgali’nde protestoculara teknik destek sağlıyor. 2016 yılında Demokratik İlerici Parti hükümetinin seçilmesinden önce Kuomintang veya KMT olarak da bilinen Milliyetçi Parti’nin dijital bakanı Jaclyn Tsai, Tang’dan Uber’in nasıl düzenlenebileceğiyle alakalı yardım istiyor. Bu durum Tang için açık kaynaklı yazılım araçlarıyla sivil toplumun “kolektif istihbaratı” dediği şeye oturan vTaiwan’ın yaratılmasına yol açıyor.

2016 yılında Demokratik İlerici Parti yönetimi Tang’ı hükümetin dijital bakanı olarak atıyor. Bu olay en genç kabine üyesi olarak internet üzerinden gelişen Tayvanlı bir neslin hükümet arenasında somutlaşması olarak görülüyor. Tang’ın özgür ve açık kaynak kodlu yazılım hareketlerini toplumun ilerici bir şekilde yeniden örgütlenmesi fikrini oturtması için bir fırsat oluyor. Tang yeni bir dijital çağ başlatma konusunda bir adım daha atıyor.

Tayvan’ın Covid-19’un olağanüstü başarılı bir şekilde yönetmesinin ardından Tayvan’ın uluslararası profili yükseliyor.

Akıllara ise şu soru düşüyor: Tayvan’ın sırrı neydi ve başarısını nasıl çoğaltabiliriz?

Audrey Tang’ın yaklaşımına yakından bakıldığında ortaya net temalar çıkıyor. Açıklığı ve şeffaflığı teşvik etmek hem karşılıklı güveni hem de hükümet ile halk arasında uyumlu bir sürecin işlemesini sağlıyor.

Böylece sorulması gereken soru güveni tesis etmek için dijital araçların nasıl kullanılacağı oluyor.

Tang, Tayvan’da işleyen karşılıklı güvenin Ayçiçeği İşgali ruhuyla alakalı olduğunu ve Ayçiçeği İşgali hükümet ile hark arasındaki güveni yeniden tesis ettiğini düşünüyor. Tang’a göre Ayçiçeği İşgali hükümet ile halk arasında yeni bir ilişki başlatıyor.

AYÇİÇEĞİ İŞGALİ

Ayçiçeği İşgali, Çin’le uzun süredir devam eden gerilimlerle beraber kimliğini oturtamayan Tayvan’da, hükümetin Çin’le yürürlüğe koymak istediği 21 ticaret anlaşmasıyla ortaya çıkıyor. Çin’in Tayvan üzerinde daha fazla tahakkümü anlamına gelen bu anlaşmalar insanları tedirgin ediyor. Ülkede basın ve ifade özgürlüğü gittikçe kısıtlanıyor. Hükümet muhalif sesleri bastırıyor. Gençlerin gelecekleriyle ilgili ciddi endişeye düşmesiyle, 2014’ün Mart ayında gençler, Tayvan meclisini şeffaflık, özgürlük ve demokrasi talepleriyle işgal ediyor.

“Parlamento işgalinden sonra kimse ölmedi. Buna katılan herkes bir şeyleri değiştirmeye kaba da olsa çoğu konuda fikir birliği üretmeye daha istekli olduğunu gördü. Bunu fark ettik ve daha sonra yönetimi yeni siyasi yetkilerle, yeni toplumsal normlarla ve insanların beklentilerine uyacak şekilde yeniden inşa ettik. Bir anlamda, işgalin ortaya çıkardığı enerjinin bir ürünüyüz” diyor Tang.

TOPLUMDA KOLEKTİF BİLİNÇ OTURUYOR

Tang maske uygulamasının, Tayvan’da gelişen kolektif bilinçle hareket eden bir proje olduğunu düşünüyor. Hükümet, insanların NHI verilerine erişmeyi kötüye kullanmayacağına güveniyor ve bu insanlar bu güveni Howard Wu’nun ilk denemesinin çok ötesine geçen daha kapsayıcı özellikler eklemek (örneğin sağırlar için ses yardımı özelliği) gibi şeyler yaparak hükümetle iş birliği içine giriyor. “Bu tür katılımcı mekanizma bir kural haline gelirse, o zaman toplumsal yaşamda bir değişiklik göreceksiniz ve insanları bir şeyleri kendi yararına kullanmaktansa diğerleriyle nasıl iş birliği yapacaklarını düşünmeye başlarlar” diye ekliyor Tayvanlı bakan.

Bugün ABD gibi kutuplaşmış bir toplumda böyle bir toplum biçiminin olup olmadığını sorgulayabiliriz. Ama bir şey çok net ortada; sivil teknoloji uygulamalarının işe yaraması için “katılmaya istekli ve iş birliğini yaşamının bir parçası haline getiren” vatandaş kitlesine ihtiyacınız var.

MEI-CHUN LEE

UC Davis’te bir antropoloji öğrencisi olan Mei-Chun Lee, Tayvan’ın hacker toplulukları üzerine tezini yazmakta. Ayrıca Tayvan’ın sivil teknoloji sektöründe örgütlü bir yapıya sahip olan “g0v” topluluğunun emektarlarından biri.

Tayvan’da internetin gelişimiyle birlikte sosyal meselelere değinmek isteyenlerin açık kaynak programcıları topluluğu olduğunu söylüyor. Topluluğun öne çıkan özelliklerinden birini “Tayvan’daki sivil bilgisayar korsanları ellerini kirletmeye isteklidir böylelikle Tayvan’da hem hükümetle iş birliği yapmak hem de hükümete direnmek çok harika oluyor” diye anlatıyor.

AÇIK KAYNAK KULLANIMI YAYGINLAŞIYOR

g0v topluluğu, Tayvan’daki açık kaynak kullanmanın, demokrasinin ve internetin kesiştiği en parlak nokta olarak duruyor. Tayvan hükümetinin şeffaflığından memnun olmadıkları için 2012 yılında bir grup programcı tarafından kurulan g0v, kendisini “kamu yararına teknolojiyi kullanmayı amaçlayan ve sivil bilgileri koordine etmek için kolay erişim sağlamayı amaçlayan topluluk” olarak tanımlıyor.

Ayçiçeği İşgali’ni takip eden yıllarda g0v üyeleri kendilerini hükümet süreçlerini halka daha şeffaf bir şekilde anlatmaya adıyorlar. Örneğin Budget.g0v.tw, Tayvan hükümetinin resmi bütçe bakanlığı internet sitesinin bağımsız bir sürümüdür.

g0v’den çıkarılan sivil teknoloji aktivizminin bir başka örneği de gönüllü denetmenleri birliği olan Co-Facts oluyor. Tayvan’ı bağımsız bir ulus olarak kabul etmeyen Çin’le on yıllardır süren gerilim nedeniyle, dünyanın geri kalan hükümetlerinden daha fazla dezenformasyona maruz kalan Tayvan’da Co-Facts dezenformasyonuna karşı mücadele veriyor.

KALABALIKLARI BİRBİRİNE BAĞLAYAN ARAÇLAR vTaiwan, Pol.is ve Join

vTaiwan ise Audrey Tang’ın “katılım alanı” oluşturmadaki ilk ayağı oluyor. vTaiwan bugüne kadar birçok düzenlemede hükümet için konuşlandırılmış. Tamamen devlet tarafından yönetilen ve aynı zamanda Tang tarafından denetlenen Join adında benzer bir girişim ise 23 milyonluk bir ülkede 10,5 milyon ziyaretçi kaydetmiş.

Join ve vTaiwan, tartışmalı konular üzerinde fikri birliği geliştirmek için en iyi mekanizma olarak tanımlanan açık kaynaklı bir yazılım programı olan Pol.is üzerine kurulmuş. Kuruculardan Colin Megill “Pol.is, kalabalıkları birbirine bağlayan bir araç” diyor. Megill, bölünmeden ziyade uzlaşma alanlarını bulmak için “yeni yöntemlerin” uygulanabileceğine inanlardan biri ve Pol.is’in “gündem belirleme gücünü halka geri verdiğini” söylüyor.

Pol.is, geleneksel internet ortamında beslenen kutuplaşmaya karşı bir panzehir olarak düşünülüyor. Tang’ın Pol.is’te en sevdiği özellik ise Pol.is’te cevap düğmesinin olmaması. Yapabileceğiniz tek şey belirli bir konuyla ilgili bir beyanı kabul etmek veya katılmamak. Örneğin, Tayvan’da referanduma gidilmeli mi gidilmemeli mi?

Cevap butonlarının, yanıltma haber yayarak toplumsal tahribat yaratmaya yönelik çaba sarf eden trollere bir davetiye olduğunu söyleyen Tang, katılım yalnızca onay ve onaylamama ile kısıtlanırsa trollerin ilgilerinin kaybolacağını ekliyor. Tang Pol.is’in başarısının “kaba görüş birliği” yaratmasıyla alakalı olduğunu söylüyor.

 KABA FİKİR BİRLİĞİNİN ÖNEMİ

Tang “kaba fikir birliğinin o kadar da güçlü olmadığını, programcıların bir kod yazıp daha sonra tartışmayı bırakabileceği bir şey” olduğunu düşünüyor. Ancak bu tür kaba fikir birliği Tayvan normlarının şekillendirilmesinde anahtar olduğu, insanların toplumsal olarak birlikte yaşaması için ortak konularda anlaşmasını sağladığı için önemli olduğuna inanıyor. Herkesin her zaman aynı tarafta olmasına gerek olmadığını da ekliyor.

Gelecek Enstitüsü’nden Nick Monaco “Vatandaşların önderliğinde sivil toplumun, demokratikleşmeye teknolojiyle entegre olması açısından Tayvan’ı en canlı sivil teknoloji sektörü” olarak tanımlıyor.

Peki bu tam olarak nasıl oldu?

TAYVAN’DA DEMOKRASİ İNTERNET İLE BİRLİKTE GELDİ

1987’de Tayvan’da sıkıyönetimin sona ermesi, dünyanın en büyük bilişim merkezi IBM’nin kişisel bilgisayarlar konusunda hızla yayılması Tayvan’ın bilgisayar konusunda gittikçe gelişmesiyle kabaca aynı döneme denk geliyor.

Benzer şekilde, serbestçe tartışılan ilk cumhurbaşkanlığı seçimi, 1996’da (aynı yıl Tang ortaokuldan ayrıldı), internetin ana akım bir fenomen olarak ortaya çıkmasına denk geliyor. Tayvan’da kamu yararına çalışan çok fazla sivil bilgisayar korsanının olmasını Tang “Tayvan’da demokrasi ve internetin birlikte gelişmesiyle alakalı’’ diyerek açıklıyor. “Bizim için internetten önce demokrasi yoktu, Demokrasi internet ile birlikte geldi.”

“Demokrasinin kendisi bir teknolojidir” diyen Tang, 1991’den 2005’e kadar anayasanın yedi değişiklik geçirdiğini ve bunun kendilerine “anayasanın bile bir sosyal teknoloji olduğunu” gösterdiğini söyleyen Tang böylelikle aynı bilgisayar kodları gibi anayasayı da farklı şekillerde yeniden yazabiliriz düşüncesini ön plana çıkardığını söylüyor.

ASIL İTİCİ GÜÇ ÇİN KORKUSU

Chiang Kai-shek liderliğindeki Milliyetçi KMT hükümetinin Çin İç Savaşı’nı komünistlere kaybetmesinden bu yana Çin ve Tayvan arasındaki gerginlikler devam etti. On yıllar boyunca hem Tayvan’ın KMT’si hem de Çin’in ÇKP’si kendilerini her iki devletin yasal yöneticisi olarak görüyordu.

Tayvan siyasetini inceleyen Stanford’dan Kharis Templeman’a göre, Tayvan’ın kendini görme biçiminde önemli bir değişiklik, son on yıllarda gelişti. “1996’dan beri herkes, Tayvan merkezli bir eğitim müfredatı altında eğitim gördü, Çin’in bir parçası olmayan yeni bir eğitim” diyor. “Çin’den kaynaklanan tehdide karşı hayatlarını savaşmak, mücadele etmek için harcaması gereken bir şey olarak gören birçok genç var’’ diyerek ekliyor.

Asıl itici gücün, Mei Chun Lee’nin Tayvan’ın ‘en hırslı komşusu’ dediği Çin korkusu olduğu fikri ön plana çıkıyor. Audrey Tang ve Mei-chun Lee’nin nesli için Çin’in Tayvan’ın fiili bağımsızlığına karşı gittikçe artan düşmanlığı hem net bir eyleme hem de teknolojinin nasıl kullanılmaması gerektiğine dair sürekli bir hatırlatma olduğunda hemfikir. Tang “Siyasi tartışmalarımızın çoğu Çin’in olmamasına bağl” diyor.

TANG’A YÖNELİK ELEŞTİRİLER

Tang’ın dijital bakan olarak atanması hükümetin Ayçiçeği İşgalcileriyle olan uyumunun bir sembolü olarak görülüyor. Yönetimde önemli bir yüz olarak görünen Tang için Templeman “Eğer yönetim sivil toplumla etkileşime girmeye hazır olmasaydı Tang bu pozisyonda olmazdı” diyor. Tang bir lider gibi davranmayı reddettikçe zaman zaman g0v üyelerini hayal kırıklığına uğratıyor. Tang’ın insanları ortak noktalarda buluşturma fikrini hoş bir şey olarak görse de insanların Tang’dan emir vermesini istediklerini söyleyen Lee hükümetin bazı işlerini gerçek anlamda kamuya açmadığını ve Tang’ın bu konuda harekete geçmesini istese de Tang’ı hükümet içerisindeki şeffaflığın önemli bir değeri olarak görüyor.

Tang’ın sivil toplumla kurduğu bağın çok doğru olduğunu söyleyen Waligora tek taraflı emir vermek bu bağlamda insanlara hitap etmeyeceğini düşünüyor.

İNSANLARA KATILABİLECEKLERİ ALANLAR YARATMAYA BAŞLAYIN

Tayvan’daki insan yararına kullanılan teknolojinin başka ülkelerde uygulanılabilir olup olmadığı konusunda Tang, insanlara şu cümlelerle tavsiye veriyor; “Benim öncelikli önerim, her işe küçük küçük başlamak ve kimseye bir şey tembihlememek. Uzun konuşmalar yapmayın ve insanlara katılabilecekleri alanlar yaratmaya başlayın.”

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

 

İsrail’de yeni siber başkan, yeni dönem: “Winter is coming!”

“Active defense is not to wait for the problem to hit you … We are trying to make the hackers’ nightmares come true.” -Yigal Unna, 2017[1]

Geçmişte kaleme aldığım ve seride en dikkat çeken siber liderlerden biri haline gelen Eviatar Matania ile başlayan İsrail siber güvenliğindeki 6 yıllık serüvenin geçtiğimiz yılsonunda sona ereceğini öğrenmiştik.

Bu süreçte konuyla ilgililerin takip ettiği bir başka konu, İsrail Başbakanı Netenyahu’nun, Buki Carmeli’nin yönettiği National Cyber Authority (NSCA-Ulusal Siber Güvenlik Başkanlığı) ile Matania’nın başkanlığını yaptığı National Cyber Bureau (INCB-Ulusal Siber Dairesi) birimlerini tek çatı altında toplama kararıydı.

İsrail’in siber güvenliğine büyük oranda etki etmiş bu iki birimi kısaca tanıtmak gerekirse, NCSA’ın gerçek operasyonel siber savunmaya odaklandığını, INCB’nin ise gücünü geniş sivil koordinasyon yetkisinden alan bir ulusal siber strateji yaratma çerçevesinde hareket ettiğini söyleyebiliriz. Yeni dönemde artık tek çatı altında çalışacak bu iki birimin çıktılarıyla ilgili öngörülerime değinmeden önce, yazımızın konusu olan Yigal Unna’yı biraz daha yakından tanımamız gerekiyor.

İlk bakışta, 46 yaşındaki yeni siber güvenlik şefi Yigal Unna’nın bulunduğu noktaya İsrail istihbarat örgütü Shin Bet’in Signal Intelligence Cyber Division (Sinyal İstihbaratı Siber Birimi) yöneticiliğinden ve yakın dönemde şefliğini yaptığı Cyber Technology Unit’ten geçerek geldiği görülüyor. Yönettiği bu birimlerde sahip olduğu istihbarat altyapısını teknoloji ve siber tabanlı farklı istihbarat araçlarıyla birleştirme yetisini kazanan Unna, sahada operasyon yürütme tecrübesine de fazlasıyla sahip biri olarak tanımlanıyor.

Eğitimi ve deneyimleri ağırlıkla istihbarat alanına yoğunlaşan Unna’nın sinyal istihbaratı toplamaktan (SIGINT) ve kod çözmeden sorumlu İstihbarat Kolordusu birimi olan Unit 8200’in mezunlarından biri olduğu hemen göze çarpıyor. Matania ve Carmelli’nin devrettiği otoriteyle bütün sivil siber sorunları yönetecek olan Unna’nın geçmişi düşünüldüğünde, İsrail siber savunma birimlerinin ve kapasitesinin yoğun şekilde Shin Bet çevresinin etkisinde olacağı hissediliyor.

Yeni titriyle Ocak sonunda Tel Aviv’de düzenlenen CyberTech konferansında ilk defa sunum yapan Unna, sunumunda siber saldırıların sistematik olarak arttığını ve daha karanlık zamanların bizi beklediğini aktarırken, “Winter is coming” (kış yaklaşıyor) göndermesini de kullanıyor.[2] Ayrıca Unna, siber alandaki kötü niyetli aktörlerle (malicious actor) mücadelede yapay zekâyla zenginleştirilecek istihbarat yöntemlerinin, saldırıların erken tespitine imkân sağlayacağını savunuyor.

Shin Bet çıkışlı Unna’nın söylemlerinde ve karakterinde devlet güvenliği vurgusunun baskın olduğunu söylemek, bu çıkarımdan hareketle aktif siber savunma kültürünü görevi boyunca gururla sürdüreceğini söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.

Son olarak, 2019’da seçime gidecek olan İsrail’in, Unna önderliğinde geçireceği bu dönemde İran veya Rusya çıkışlı olması beklenen sahte haberler, ulusal/uluslararası basında yürütülecek siyasi/ekonomik karalama kampanyaları ve kamuoyunun fikrini etkileyebilecek ya da devlet kurumlarının güvenirliğini zedeleyecek her türlü siber tehditle baş etmeye ekstra efor sarf edeceğini düşünüyorum.

[1] https://www.reuters.com/article/us-cyber-summit-unna/israel-eyes-measures-to-prevent-election-cyber-sabotage-idUSKBN1CU1PJ

[2] http://www.cyberdefence24.pl/wojna-informacyjna-wiadomosci/yigal-unna-winter-is-coming-potrzeba-miedzynarodowej-cyber-koalicji-cybertech-2018

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Siber Güvenliğin Medyatik Blogger’ı: Brian Krebs

Krebs’in çalışma odasından bir fotoğraf

En meşhur güvenlik bloglarından biri olan ve aylık ziyaretçi sayısı 3.5 milyonu bulan krebsonsecurity.com’un sahibi 43 yaşındaki Brian Krebs, tam anlamıyla bir siber lider olmasa da, haberleriyle siber güvenlik dünyasına yön veren bir isim.

Sitesinin ‘özgeçmiş’ kısmında 1995’ten bu yana The Washington Post, The New York Times gibi oldukça tanınmış mecralarda 1.500’ü aşkın habere, 8 baş sayfa içeriğine imza attığını söyleyen Krebs, bu bilgilerin hemen ardından kendine has üslubuyla ‘ama gerçekten özgeçmişimi öğrenmek istemiyordunuz, değil mi?’ diye soruyor. Ardından bilgisayar güvenliği ile tanışma hikâyesini anlatmaya başlıyor.

George Mason Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünden 1994 yılında mezun olan Krebs, okuduğu dönemlerde biraz programlama ile ilgilenmiş olsa da, teknik bir altyapıya kesinlikle sahip değil. Güvenlik alanıyla tamamen tesadüfen tanıştığını söyleyen Krebs’in bu merakı, 2001 yılında kendi ev ağı Çinli bir hacking grubunun saldırısına uğradığında başlamış. Bu olayın akabinde kendi eski HP sisteminde Red Hat Linux (6.2) ile denemeler yapmaya yeltenen Krebs’in çalıştığı bilgisayar, bu sefer de Lion Worm isimli bir zararlı yazılım tarafından alt ediliyor. Üst üste yaşanan iki ‘talihsizliğin’ ardından bilgisayar ve İnternet güvenliğine merak salan Krebs, bu alandaki bilgilerinin büyük kısmını dünya üzerindeki en zeki ‘geek’lerle iletişime geçerek edindiğini söylüyor.

Siber Liderler dizisindeki tüm yazılara ulaşmak için tıklayınız

Brian Krebs şu an medyatik bir blogger olsa da, aslında başarı ve ününün ardındaki sır hislerine güvenen bir araştırmacı gazeteci olması. Yazıların konusu, organize siber suç örgütleri, siber casusluk, İnternet üzerinden dolandırıcılık ve daha pek çok konuda çeşitlilik gösteriyor. 2008-2011 yıllarında üzerinde çalıştığı en önemli yazı dizilerinden birinde kuzey Kaliforniya çıkışlı yer sağlayıcı (hosting server) Atrivo’nun kapanmasına neden olan Krebs, Atrivo’nun en büyük müşterilerinden biri olan alan adı yazmanı (domain registrar) EstDomains’in başkanı Vladimir Tšaštšin’in yakın zamanda kredi kart dolandırıcılığı, belgede sahtecilik ve para aklama suçlarından hüküm giydiğini de ortaya çıkarmış. Bu haberi takiben Tšaštšin hakkında önce ICANN harekete geçerek EstDomains’i kapatırken, Estonya Hükümeti de Tšaštšin’in de arasında bulunduğu beş kişiyi DNS Değiştiren bir Trojan yardımıyla gerçekleştirilen oldukça büyük çaplı bir tıklama dolandırıcılığından (click fraud) yakalamış. 2010 yılında henüz adının Stuxnet olduğu bilinmeyen bir zararlı yazılım ile ilgili ilk haber yapan kişi olma sıfatını taşıyan Brian Krebs, yayınladığı her uzun soluklu yazı serisinde birilerini derinden rahatsız ediyor. Bu ‘birileri’ bazen azılı siber suç örgütleri bazen de ucu ulus devletlere kadar uzanabilen amansız hacker grupları olabiliyor.

Stuxnet’in perde arkası: Hedef alınan İranlı şirketler

Bu kadar göz önünde bir güvenlik araştırmacısı olmanın bedelini tam da bu nedenle fazlasıyla ödemiş biri Brian Krebs. Uğraştığı kişiler tarafından pek çok kere kimliği çalınan,  kapısına postayla eroin gönderilip, SWAT ekiplerine haber verilen Krebs, duruma hayli alıştığını söylese de, yaşadığı en travmatik olay geçtiğimiz yıl gerçekleşti. Bahsettiğim olay 2016’da, Krebs tarafından ortaya çıkarılan İsrail menşeli Çevrimiçi Saldırma Servisi ‘vDOS’un kurucuları olduğuna inanılan iki kişinin tutuklanmasının ardından yaşandı. İnternet tarihinin en büyük DDOS saldırılarından biri olan, zararlı trafik hızı 665 Gbps’a kadar ulaşan ve sonradan Mirai botnetinin kullanıldığını öğrendiğimiz saldırı, o ana dek siteye karşılıksız hizmet sunan Akamai’nin çekilmesiyle başarıya ulaşarak sitenin 3 gün boyunca kapalı kalmasına yol açtı.

AIoT saldırıları: Dün Krebs, bugün DYN, yarın?

Olayı gazetecilik hakkının elinden alınması ve susturulmak olarak nitelendiren Krebs, bu yeni trendi, ‘sansürün demokratikleşmesi’ olarak adlandırıyor. Giderek gücü daha da artan bu araçlar ve hatta ‘silahlar’ sayesinde devlet sansürünün ‘mavi kalemi ve makasına’ ihtiyaç duyulmadan karşıt fikirlere sahip birini susturmak herhangi biri tarafından mümkün hale geliyor. Krebs’in yaşadığından ders çıkararak, sayısı milyarlara, trilyonlara ulaşan savunmasız İnternet’e bağlı cihazların varlığı düşünüldüğünde, bu cihazların güvenlik açıklıklarıyla beslenen büyük bot ağlarının ileride asimetrik bir savaş unsuru olarak kullanabileceğini bir an önce görmemiz gerekiyor.

 

Beyaz Saray’ın ilk CISO’su:Gregory Touhill

Pozisyonun Beyaz Saray tarafından ilan edilmesinden tam sekiz ay sonra, geçtiğimiz Eylül ayında Amerikan hükümetinin ilk  Bilgi güvenliğinden sorumlu başkanı (CISO) görevini üstelenecek isim belli oldu: Hava Kuvvetleri’nden emekli Tuğgeneral Gregory Touhill.

İlgili haber >> ABD devletin başına CISO atadı

Bu pozisyonun önceliği hackerlara karşı savunma yöntemlerini güçlendirmek olarak belirlenmiş, yani Touhill’in başlıca görevleri arasında hükümet ağlarını ve kritik altyapıları siber tehditlerden korumak yer alıyor. Obama’nın görevde kaldığı sürece boyunca gerçekleşen gerek özel sektörün gerekse hükümetin derin yaralar almasına neden olan yüksek profilli siber saldırılar ve bilgi sızıntıları sonucunda siber güvenlik meselesinin ciddi bir güvenlik meselesi haline adım adım dönüşmesine hepimiz şahit olduk.

İlgili haber >> ABD şokta: 21 milyon kişiyi etkileyen siber saldırı

Obama’nın Kongre’ye sunduğu, hükümet özelinde siber güvenliğe harcanacak $19 milyar bütçe teklifinin, göreve getirdiği sayısız yüksek mevkili siber güvenlik profesyonelinin Donald Trump’ın başkanlık döneminde akıbeti ne olacak, hala bilinmiyor. Bilinmeyenler arasında 2017 Ocak’ta görevine devam edip etmeyeceği kesinleşecek olan Touhill de yer alıyor. İlk CISO olarak atanması ve Trump yönetiminde kalıcı olup olmayacağının tartışılması, General’i daha yakından incelemeyi şart kılıyor.

İlgili haber >> Trump’a siber güvenlik önerisi: 100 bin hacker işe al

Touhill mevcut görevine DHS bünyesinde (Anayurt Güvenliği Departmanı) siber güvenlik ve iletişimden sorumlu müsteşar yardımcısı vekili olarak devam ediyor. 2014 yılında bu makama gelen Touhill’in Obama döneminde hazırlanan Ulusal Siber Güvenlik Aksiyon Planı’na büyük katkılar sunduğu, önceki yazılarımda profillerini inceleme fırsatı bulduğum Beyaz Saray CIO’su Tony Scott ve Obama’nın özel siber güvenlik danışmanı Michael Daniel ile yakın ilişkileri olduğu biliniyor. Emekli General’in Linkedin profili askeri çıkışlı olmasına rağmen diplomatik misyondan akademiye, özel sektörden politikaya uzanan geniş yelpazeli bir kariyeri olduğunu kanıtlıyor.

İlgili yazı >> Siber Liderler dizisinin diğer yazıları için tıklayınız

Penn State University’de siyaset bilimi okuyan Touhill, ikinci yüksek lisans derecesini kazandığı Hava Harp Akademisi’ni takiben orduya girmiş. 2005 yılından sonra kariyer basamaklarını hızla çıkarak ordu içinde yükselen Touhill, 2009’da Kuveyt’te Askeri Ataşe olarak görev yapmış. 2013’de ordudan ayrılıp, özgeçmişinden anlaşıldığı kadarıyla bir süre aile şirketleri olan Touhill Technology Management şirketinde çalışmışsa da, DHS’ten teklifi aldığında özel sektörle yollarını ayırıp politikaya atılmaktan çekinmemiş.

Özel sektör ve devletteki üst düzey güvenlik yetkilileri, mevcut kadroda yerini alan CISO’nun kritik bir ekleme olacağını özellikle belirtiyor. Buna ek olarak, halen görevdeki güvenlik yöneticilerinin (security chiefs) geliştireceği yeni strateji ve polikalara yön vermesine, onların sesinin tepedeki federal politika çemberlerinde daha çok duyulmasını sağlayacağına inanılan Touhill, çizdiği güçlü profil ve uzmanlığıyla şüphesiz dikkat çekiyor. Ancak yine de Amerika’da her yönetim değişikliğinde üst düzey ulusal güvenlik pozisyonlarında yaprak dökümü yaşandığını unutmamak gerekiyor. Symantec’in düzenlediği sempozyumda konuşan Touhill, görevde kalması durumunda hükümetin tüm birimlerinde CIO’nun ve güvenlik uzmanlarının dahi haberi dışında konuşlandırılmış gölge IT-sistemler ve cihazlara odaklanacağını söylüyor. Trump yönetimiyle şahsi ilişkilerini bilmediğimiz Touhill kalır mı, gider mi, kalırsa varlığıyla ses getirip farklılık yaratır mı sorularıyla önümüzdeki dönemde kesinliğe kavuşacak.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

[wysija_form id=”2″]

 

 

 

Teknolojinin Güvenlik Gurusu: Bruce Schneier

Teknoloji ve güvenliğin kesişiminde, engin bilgisi ve birden fazla konuya yayılan ilgisiyle dikkat çeken, Counterpane şirketinin kurucusu, 250.000’in üzerinde kişiye ulaşan bir güvenlik bloggerı, teknoloji güvenliği gurusu, popüler Blowfish şifreleme algoritmasının yanında 14 kitap yazan ve IBM’e ait Resilient şirketinin CTO’su Bruce Schneier tabiri caizse bilgi güvenliği dünyasının Chuck Norris’i. Hatta adına açılmış Bruce Schneier Facts isimli bir sitede, hayranlarının ona atfettiği ‘süper kahraman vari’ özelliklerle karşılaşmak bile mümkün.*

TED KONUŞMASI: SCHNEİER: SANAL TEHDİTLER GERÇEKTEN SANAL MI?

Neden güvenlik sorusu karşısında çok da ilgi çekici bir hikayesi olmadığını savunsa da, Schneier aslında fizik altyapılı ve güvenliğe doğuştan ilgisi olduğunu savunan bir bilim adamı olarak başlamış kariyerine. Başvurduğu diğer tüm güvenlik şirketleri mühendislik diploması olmadığı için onu geri çevirirken, ABD Donanması kriptolog olarak işe girmesine yeşil ışık yakmış. 1990’a kadar devlet için kriptoloji üzerine çalışan Schneier, 1990’da AT&T Bell Labs’ta işe girmiş ancak özel sektörün o dönemdeki daralma dalgasından nasibini alıp, 1991’de işten çıkarılmış. Aynı yıl, güvenlik aşkından yılmayıp 2006’da büyük iletişim şirketlerinden biri olan BT tarafından satın alınacak olan Counterpane isimli şirketi kurmuş.

SİBER LİDERLER SERİSİNİN DİĞER YAZILARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ

Güvenliğe beslediği aşkın, bir şeylerin nasıl çalıştığına duyduğu meraktan ziyade, çalışan şeylerin nasıl bozulabileceğine karşı duyduğu heycandan kaynaklandığı söyleyen Schneier’e göre tüm güvenlik uzmanları bir bakıma suçlu çünkü hepsinin beyni sürekli olarak korunaklı sistemleri alt etme yolları arıyor. Schneier’in ilgisi yalnızca teknoloji güvenliğiyle sınırlı değil, geniş kitlelere ulaşan Schneier on Security isimli blogunda havaalanı güvenliği, terorizm, politika, seçimlerden tutun da doğal afetlere kadar pek çok farklı konu üzerine yazılar yayınlıyor.** Bu yazıların çoğu The Guardian ya da The NY Times gibi prestijli kaynaklarda yayınlanıyor. Kendisini ‘meta insan’ olarak tanımlayan Schneier, güvenlikle ilgili temel bilgilerini teknoloji güvenliği ve insanın kesistiği hemen her konuda genelleme yapmak için kullandığını iddia ediyor. Hatta oldukça mütevazi bir dille, kariyerinin sonsuz genellemeler üzerine kurulduğunu söylüyor.

HACKERLARIN BİLİNMEYEN ÖZELLİKLERİNİ KEŞFEDİN: EFSANE HACKERLAR

Kendi bu anlatım şeklini çok da sevmediğini belirtse de, yarattığı “world-sized web” tabiri (dünya boyutunda web), son yıllarda RSA konferanslarında Nesnelerin İnterneti’nden (IoT) bahsedilirken sıklıkla kullanılan bir terime dönüşmüş.  Schneier bu terimi dağıtık bilgisayarlar, sensörler, kameralar, bulut sistemleri,  mobil cihazlar ve otomatik bilgi işleme ünitelerden oluşan, hayatımızdaki tüm objeleri giderek daha da birbirine bağlayan bir dünyayı tanımlamak için kullanıyor. Elbette bu tabir edilen çok parçalı, çok sistemli ve oldukça karmaşık dünya, Schneier gibi idealist bir adam için büyük güvenlik açıklıkları barındırıyor. Ona göre çözüm, kilit sistemleri birbirine bağlamaktansa, dağıtıklaştırıp, lokalize sistemler yaratmaktan geçiyor. Bunu başarmak için de ilerki dönemde akademisyenlerle devletin daha yakın çalışması gerektiğini savunan guru, devletin eninde sonunda bilgi güvenliği ve siber güvenlik alanlarında daha fazla kontrolü eline alması gerekeceğine inanıyor.

*En beğendiğim iki yorum: “Bruce Schneier knows Alice and Bob’s shared secret” ve “Bruce Schneier is always the man in the middle” oldu. (https://www.schneierfacts.com/ )

** Siteye göz atmak isteyenler için: https://www.schneier.com/

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz