Etiket arşivi: komplo teorileri

Bilgi Üniversitesinden “Hakikat Sonrası Çağda İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri” Konferansı

Bilgi Üniversitesinden "Hakikat Sonrası Çağda İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri" Konferansıİstanbul Bilgi Üniversitesi, 19 Şubat’ta “Hakikat Sonrası Çağda İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri” adlı Lisansüstü Öğrenci Konferansı düzenleyecek.  Konferans için son başvuru tarihi 3 Ocak.

Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezinden yapılan duyuruda şu ifadelere yer verildi:

“Yanlış bilgilerin yayılımı yeni bir olgu değil. Ancak günümüzde dijital araçların çeşitlenmesi ve haber alma ve üretme pratiklerinde yaşanan değişim yanlış bilginin yayılımını hızlandırıyor. Deprem, iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve aşı gibi bilgi ihtiyacının arttığı alanlarda ise yanlış bilgiler “salgına” dönüşerek bireylerin hayatlarını tehdit eden bir olgu haline geliyor. 

KOVID-19 pandemisiyle gündeme gelen infodemi kriz anlarında insanların yanlış bilgilerin yaygınlığı nedeniyle güvenilir ve doğru bilgiye erişememeleri ve bu yanlış bilgilerin çok hızlı bir şekilde yayılması olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde tıpkı koronavirüs gibi hızla yayılan yanlış bilgiler virüse karşı alınan önlemleri de etkileyerek hayatımızda bir tehdit oluşturdu. Bu nedenle, yanlış bilgilerin nasıl yayıldığını anlamak ve bunları engellemeye yönelik müdahale yöntemleri oluşturmak oldukça önemli.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak, Konferans Bilim Kurulu üyelerinin katkılarıyla bu yıl ilk kez Hakikat Sonrası Çağda İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri Lisansüstü Öğrenci Konferansı’nı düzenleyerek içinde bulunduğumuz dönemde yanlış bilgilerin nasıl ve neden yayıldığını ve yanlış bilgilerin toplumsal etkilerini beraber tartışmayı amaçlıyoruz. Bu konferansta yeni medya, infodemi, bilgi düzensizliği, hakikat sonrası dönem, komplo teorileri, aşı karşıtlığı, iklim inkarcılığı gibi alanlarda çalışmalar yürüten yüksek lisans ve doktora öğrencilerini hem birbirleriyle hem de farklı disiplinlerde çalışan deneyimli akademisyenlerle buluşturarak bir tartışma zemini oluşturmayı hedefliyoruz. 

Konferansın bilim kurulunda, Sinan Alper, Özgür Arun, Selim Badur, Mutlu Binark, Emre Erdoğan, Yasemin İnceoğlu, Suncem Koçer Çamurdan, Burak Özçetin, Emel Parlar Dal, Erkan Saka, Bilge Şenyüz, Emre Toros, Aslı Tunç ve Pınar Uyan Semerci bulunuyor.

Başvuru için en fazla 500 sözcükten oluşan tebliğ özetleri, kısa özgeçmiş bilgisiyle birlikte 3 Ocak 2022 tarihine kadar infodemikonferansi@bilgi.edu.tr adresine gönderilmesi gerekiyor.

Türkçe olarak gerçekleştirilecek konferansta sunum için kabul edilen tebliğ sahiplerine 17 Ocak 2022 tarihinde bilgilendirme yapılacak. Tebliğ metinleri için son teslim tarihi 9 Şubat 2022. Detaylı bilgi almak için  https://goc.bilgi.edu.tr/ adresi ziyaret edilebilir.

Konferans üniversitenin hem santralistanbul Kampüsü’nde hem de çevrimiçi ortamda aynı anda gerçekleştirilecek.

Antisemitik komplo teorileri Telegram’da cirit atıyor

Telegram uygulamasında antisemitik komplo teorilerini konu edinen kanalların ve takipçi sayılarının endişe verici bir hızla arttığı ortaya çıktı.

Son birkaç ayda popülaritesi hızla artan Telegram, Temmuz ayında aylık 550 milyon aktif kullanıcıya ulaşarak dünyanın en çok kullanılan beşinci mesajlaşma uygulaması oldu. Söz konusu uygulama sansüre karşı gösterdiği direnç ve Belarus’tan Myanmar’a kadar protestocuların örgütlenmesinde oynadığı rol nedeniyle de rağbet görüyor.

Diğer yandan, ırkçılık karşıtı grup Hope Not Hate, Telegram’ın özgürlükçü tutumunun olumsuz bir tarafı olduğunu ileri sürüyor. Hope Not Hate, internette en ağır antisemitik komplo teorilerinin Telegram’da kendine kolaylıkla yer bulabildiğini ifade ediyor.

Hope Not Hate’in antisemitizmin sanal ortamlarda yayılmasına dair geçen hafta yayınlanan raporu, Telegram’ın antisemit ve aşırılık yanlıları için “güvenli bölge” sağlamada önde gelen internet platformları arasında yer aldığını öne sürüyor.

TELEGRAM ANTİSEMİTİK GRUPLARA MÜDAHALE ETMİYOR

Rapor, antisemitik komplo ve içeriklerle dolu birkaç kanalın bu yıl keskin bir şekilde büyüdüğüne ve Telegram yönetiminin bu kanallara herhangi bir müdahalede bulunmadığına işaret ediyor. Rapora göre, bu kanallardan biri olan ve Yeni Dünya Düzeni komplo teorisinin savunuculuğunu yapan Dismantling the Cabal, bugüne kadar 90 binden fazla takipçi kazandı. GhostEzra adlı bir antisemitik kanal ise 333 bin takipçiye ulaştı.

Hope Not Hate’in raporunda paylaştığı bilgiler arasında, 2019 yılının Mart ayında Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde iki camiye saldıran ve 51 kişiyi katleden terörist tarafından kaleme alınan ırkçı, antisemitik açıklamanın en az 120 Telegram grubu ve kanalı tarafından paylaşıldığı da yer alıyor. Telegram’ın söz konusu içerikler hakkında herhangi bir işlem yapmaması dikkat çekiyor.

Latin Amerikalılar yalan habere inanmaya daha meyilli

Hope Not Hate bünyesindeki araştırmacılardan biri olan Patrik Hermansson, “Bu eylemsizliği Telegram’ın İslamcı radikallik ve terörizmle nasıl başa çıktığıyla karşılaştırırsanız, gece ile gündüz arasındaki gibi bir farkla karşılaşırsınız.” diyor.

Telegram 2019’da, Europol operasyonunun bir parçası olarak IŞİD bağlantılı 43.000’den fazla bot ve kanalı kaldırdı. Hermansson, Telegram’da paylaşılan bazı antisemitik içeriklerin de terör savunuculuğu anlamına geldiğini ve buna göre muamele görmesi gerektiğini iddia ediyor.

KOVİD-19 KOMPLO TEORİLERİNE RAĞBETİ ARTIRDI

Hope Not Hate, pandemi sonrası hayatımıza giren karantina ve sosyal mesafe benzeri önlemlerle birlikte komplo teorilerinin daha fazla rağbet gördüğünü açıklıyor. Belirsizlik ve izolasyon dönemleri, her türlü düzen ve elit karşıtı anlatılara güç veriyor.

Birçok komplo teorisi yaşanan tüm kötülüklerden küçük bir grup insanı sorumlu tutarken bunlar arasında Yahudilerin de önemli bir yer tuttuğu biliniyor. Bu nedenle, henüz sona ermemiş olan pandemi de Telegram ve benzeri platformlarda antisemitik içeriklerin artışını beraberinde getiriyor.

Hermansson’a göre, Telegram’ı antisemitizm için ideal platform yapan etkenler arasında kullanıcılarına sağladığı anonimlik ve uygulamanın yapısı başta geliyor. Hermansson, Telegram’ın “moderasyon eksikliği”nin de antisemitizm için müsait ortamı oluşturduğunu düşünüyor.

Latin Amerikalılar yalan habere inanmaya daha meyilli

Araştırma şirketi Nielsen tarafından yayımlanan bir raporda, Latin Amerikalı kitleye hitap ettiği bilinen web sitelerinin ön yargılı veya komplo teorilerinin hâkim olduğu içeriklere daha fazla sahip olduğu belirtildi.

ABD’de yaşayan Latin topluluklar hakkında yayınlanan yeni Nielsen raporuna göre, Latin izleyicilerin genel nüfusa kıyasla sahte haberleri ve yanlış bilgileri çevrimiçi alma, tüketme ve paylaşma olasılıkları daha yüksek.

Araştırma şirketi, geçtiğimiz yıl boyunca kitlesinin en az yüzde 20’sini Latin izleyicilerin oluşturduğu bazı İspanyolca siteler de dahil olmak üzere, siyasi yelpazedeki en iyi 100 ABD haber sitesinin bir alt kümesini inceledi. Bu süre zarfında, Latinlere sunulan içeriğin yüzde 28’inde karışık, aşırı önyargılı, komplo teorisi veya “sözde bilim” olarak adlandırılan içerikler yer aldı. 

Nielsen’in Kıdemli Başkan Yardımcısı Stacie de Armas, NBC News’a yaptığı açıklamada “Bu büyük bir rakam” diyor ve ekliyor: “Bu, hitap ettikleri kitlelerde daha yüksek bir Latin yüzdesine sahip olan web sitelerinin, yukarıda belirtilen kategorilere giren içeriği daha fazla sunma potansiyeline sahip olduğu anlamına geliyor. Yani esasen, eğer beyazsanız, bu tür bir içeriği görme şansınız bir Hispanikten daha düşük.”

ÖZEL MESAJLAŞMA PLATFORMLARINDA VERİ DOĞRULAMA MEKANİZMALARI ÇALIŞMIYOR

Nielsen’e göre, 18-34 yaş arasındaki genç Hispaniklerin WhatsApp ve Telegram’ı kullanma olasılığı, genel nüfusun bu iki mecrayı kullanma olasılığından iki kat daha fazla. Raporda, “Dezenformasyon, sosyal medya ve mesajlaşma platformlarına daha fazla güvenmeleri nedeniyle özellikle savunmasız durumda olan Hispanikler için bir tehdit oluşturuyor.” dendi.

De Armas, “Bu ağlarda bilgi paylaşıldığında, geleneksel sosyal medyaya kıyasla şifreli, özel mesajlaşma uygulamalarında oldukları için veri doğrulaması yapma fırsatı bulamıyorlar. Ve bunun sıkıntısını halkımız çekiyor. Bunu aşıya ilişkin yaşanan tereddütlerde ve dezenformasyonda gördük.” ifadelerini kullandı.

Nielsen’in raporu, Latinlerin şifreli sosyal mesajlaşma platformları kadar Instagram ve Discord gibi diğer platformların da “güven ve samimiyet sunmaları nedeniyle” aktif birer kullanıcıları olduğunu ortaya koyuyor.

Dünya çapında insanlar tarafından ücretsiz iletişim kurmak için kullanılan WhatsApp, Latin Amerika’daki akrabalarıyla iletişim halinde olmak isteyen ABD’li Latinler arasında da oldukça popüler. De Armas, “Bu şifreli mesajlaşma araçlarının önemini hafife aldık” demeyi ihmal etmiyor.  Ancak bu dijital tüketim davranışı, doğru bilgiye erişim söz konusu olduğunda Latin topluluklarını özellikle savunmasız bir noktaya sokuyor.

Pandemide yalan haberler davranışlarımızı gerçekten etkiliyor mu?

Nielsen’e göre Hispanikler, 18-34 yaş arasındaki Latinlerin yüzde 30’unun kullandığı bir platform olan Twitter da dahil olmak üzere hemen hemen tüm sosyal medya uygulamaları ve mesajlaşma platformlarında daha fazla zaman harcıyor.

DİYASPORADAKİ TOPLULUKLAR ÖZELLİKLE SAVUNMASIZ

Nielsen’in araştırmayı birlikte yürüttüğü Adverif.ai, Nielsen’in İsraildeki farklı türdeki sahte haber içeriklerini işaretlemek için tarama faaliyetinde bulunan teknoloji kuluçka merkezlerinden biri. 

Dijital ve sosyal medya platformları bilgiyi tüketiciler için daha erişilebilir hale getirirken, yanıltıcı başlıkların viral doğasını da güçlendiriyor ve haber kaynaklarının doğru bir şekilde incelenmesinin önünü kesiyor. Bu durum, özellikle Latin Amerika ve diğer diaspora topluluklarında yaygın olarak kullanılan sosyal medya ve grup sohbet platformlarında, dezenformasyon ve sahte haberlerin çevrimiçi olarak yaygınlaşmasına alan sağlamış oldu.  

TEYİT ALGORİTMALARININ VE INFLUENCERLER’IN ÖNEMİ ORTAYA ÇIKTI

De Armas, Latin izleyicilere ne kadar fazla bu tür bir içerik sunulursa, Hispanik toplulukların en fazla zaman harcadığı dijital platformlar arasında yer alan WhatsApp ve Telegram gibi şifreli platformların yanı sıra çevrimiçi olarak tüketilmesi ve paylaşılması olasılığının da o kadar yüksek olduğunu söyledi.

Bu durum, titiz bir şekilde işleyen “veri doğrulama” algoritmalarının öneminin yanı sıra, güvenilir influencerler’ın dezenformasyonun önüne geçme noktasındaki değerinin altını çizmekte.

Sosyal medyanın popülarite algoritması mezenformasyona yol açıyor

Nielsen ve Adverif.ai sosyal medyadaki dezenformasyonla mücadele etmek için oluşturdukları dijital bir araç üzerinde çalışıyorlar. @Factcheck_this tool, Uluslararası Veri Doğrulama Ağının bir parçası olan dünya çapında 100’den fazla kuruluştan veri doğrulamalarını otomatik olarak alıyor.

De Armas, söz konusu aracın Fransa ve ABD’de bir sunum sırasında Twitter’da test edildiğini söyledi. “Bu gerçekten heyecan verici çünkü tüketicileri yalnızca içeriği kontrol etmekle kalmayıp medya okuryazarlıklarını ilerletme yeteneği ile donatmanın kolektif sorumluluğumuz olduğunu kabul etmiş olduk.” dedi.

Dezenformasyon yapanların cüzdanla imtihanı

Slovakya’da dezenformasyon yapan komplo siteleri mantar gibi çoğalırken, fact-checker’lar (bilgi doğrulayıcıları, teyitçiler) yanlış bilgi yayan bu dedikoduculara misilleme yapmaktan geri durmuyor. Üstelik onları en can alıcı yerlerinden vuruyorlar: “Cüzdanlarından”

Slovakça ve Çek dilinde yayın yapan sorunu web sitelerinin bir listesini tutan çeşitli bağımsız fact-checker’lar tarafından oluşturulan veri tabanı Konspiratori.sk’nin elde ettiği bilgilere göre komploların en büyük müttefiki olan bu reklamlar, aynı zamanda bu sitelerin en zayıf noktaları olabiliyor. 

Veri tabanı şu anda 200 siteyi listeye almış durumda. PR ajansları bu siteleri müşterilerine şikayet ediyor müşteriler de daha sonra reklamlarının bahsi geçen şüpheli web sitelerinde görünmesini engelliyor.

Bir düşünce kuruluşu olan GLOBSEC’ten Analist Katarina Klingova, bunun dezenformasyona karşı savaşmanın ilginç bir yolu olduğunu söylüyor: “Yalanları yayan aktörleri en savunmasız oldukları yerden vuruyorsunuz yani cüzdanlarından.”

Ülke, Kovid-19 pandemisinin yaklaşan üçüncü dalgasına hazırlık yaparken, halk hala aşılara şüpheyle yaklaşıyor ve yetkililere güvenmekte zorluk çekiyor. Aşı karşıtları protestolar düzenleyip Bratislava meydanlarını doldururken, aşılama kampanyası her geçen gün taraftar kaybediyor. 

SLOVAKLARIN SADECE YÜZDE 40’I AŞI OLDU

Avrupa Komisyonu’na göre, AB’de yetişkinlerinin yaklaşık yüzde 70’i en az bir doz aşı olurken; Slovakya’da bu oran yüzde 40 civarında seyrediyor. Bu da Slovakya’yı Avrupa’da insanların en az aşılandığı ülkelerden biri haline getiriyor.

Birçokları için bu şaşırtıcı değil. Nitekim gözlemciler, “her şeyi sorgula” şeklindeki tuhaf bir zihniyetin Slovaklar arasında karşılık bulduğuna dikkat çekiyor. Bu slogan aslında komplo teorileri üreten bir web sitesine ait. New York Times tarafından “modern propagandanın karmaşıklığında bir vaka çalışması” olarak tanımlanan bu site eski adıyla Russia Today olarak bilinen RT’den başkası değil. 

Klingova’ya göre Slovakya’da politikacılardan çeşitli yayınlara kadar aktif olarak dezenformasyon yayan pek çok farklı aktör bulunmakta. Klingova’nın araştırmasına göre, Slovaklar Orta ve Doğu Avrupa’da komplo teorilerine inanma eğilimli ülkelerin başında geliyor ve bu nedenle hem finansal hem de politik kazanç elde etmek isteyen “yalancılar” için Slovaklar kolay bir av haline gelmiş durumda. Ancak bağımsız fact-checker’lar dezenformasyon yayıcıların ceplerinde delikler açmanın bir yolunu buldu.

PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR

GLOBSEC Trends 2021 raporunda, “Slovakların yaklaşık üçte biri pandeminin gizli güçler/seçkinler tarafından nüfusu kontrol etmek için gerçekleştirilen planlı bir operasyon olduğuna inanmaya devam ettiği için binlerce aşı depolarda bekliyor.” ifadesi yer aldı. Klingova’ya göre bu devam eden bir eğilim ve birçok Orta Avrupalı her türlü komplo teorisine inanıyor. Ankete katılan Orta Avrupalıların yaklaşık yüzde 37’si Kovid-19’a yakalanan kişilere ilişkin resmi rakamların şişirildiğini ve yetkililerin yalan söylediğini düşünüyor.

Ana akım medya ve halk sağlığı yetkililerine şüpheyle yaklaşan Slovaklar Kovid-19’a dair verilen resmi istatistiklere güvenmemek suretiyle Orta Avrupa ortalamasını oldukça üzerinde yer alıyor ve yüzde 46 ile Romanya’ dan sonra ikinci sırada bulunuyor. Pandemi ile ilgili verilere şüpheyle yaklaşan Slovakların payı, geçen sonbaharla bu yılın ilkbaharı arasında yüzde 10 arttı. Bu rakam, hem uzmanlar hem de gazeteciler tarafından endişe verici bir eğilim olarak değerlendiriliyor.

DEZENFORMASYON YAYAN İKİ BİNDEN FAZLA FACEBOOK SAYFASI VAR 

Bu artışın arkasında, tartışmalı konularda ‘tek gerçeği’ söylediğini iddia eden çok sayıda online alternatif medya kuruluşu olması yatıyor. Bratislava’daki Comenius Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde yardımcı doçent olan Jan Hacek, ise sadece Çekya ve Slovakya’da 200’den fazla web sitesi olduğunu iddia ediyor. 2018’de, Çek-Slovak çevrimiçi ortamda bu şekilde 120 web sitesi bulunuyordu.

Bilgi güvenliği uzmanı Tomas Krissak’a göre, bugün Slovakça dilinde yayın yapan ve yalan ve aldatıcı bilgilerle dolu 2 binden fazla Facebook sayfası bulunmakta. Krissak, buna binlerce üyeli özel, kapalı ve gizli gruplar da eklenince sorunun daha karmaşık ve geniş kapsamlı hale geldiğini belirtiyor.

Aşıya karşı çıkan bu gruplardan biri yakın zamanda Facebook tarafından kapatıldı. Öte yandan, yaklaşık 34 bin üyesinin bir kısmı, benzer bir amaca sahip yeni gruplara katıldı. İnsanlar merak ediyor ve otomatik olarak nefret içerikli yayınlara tıklıyorlar, bu da paranın otomatik olarak dezenformasyon satıcılarının cüzdanlarına aktığı anlamına geliyor.

GLOBSEC raporuna göre, durum o kadar kontrolden çıkmış vaziyette ki dezenformasyona prim veren bazı kullanıcılar bile sosyal medya kuruluşlarının ve onları yöneten kuralların daha sıkı düzenlenmesi gerektiğini düşünüyor. 

Klingova’ya göre dezenformasyon kamusal söylemin bir parçası haline geldi. Birçok politikacı, Slovakların komplo teorilerine itibar ettiğini fark etti ve bu yüzden insanları cezbetmek ve siyasi hayran kitlelerini oluşturmak için komplo teorilerine daha fazla oranda yer veriyorlar.

Krissak’ın tahminine göre, Slovak politikacıların ve partilerin yarısından fazlası komplocu bir dünya görüşünü paylaşan seçmenlerle puan kazanmaya çalışıyor. Krissak, “Bu, seçmenlerin yaklaşık üçte birini temsil ediyor.” diyor.

REKLAM VEREN İÇERİĞE DİKKAT ETMİYOR

Ancak yalanı yayanlar için para, politik hesaplamalardan bile daha önemli bir motivasyon kaynağı. Klingova, dezenformasyon yayan web sitelerini etkisiz hale getirmeyi amaçlayan Global Dezenformasyon Endeksi tarafından yapılan ve bu tür sitelerin 20 bininin yıllık reklam gelirinin 250 milyon Euro olarak değerlendiren bir araştırmaya dikkat çekiyor.

“Reklamlar ve dezenformasyonun yayılması gerçekten müthiş bir piyasa. Dezenformasyon, insanlar arasında yankı uyandıran ve alıcısı olan olumsuz duyguları uyandırmayı amaç haline getirmiş genellikle nefret dolu bir tıklamadır.” diyor Klingova.

Krissak’ın görüşüne göre, aldatıcı ve sahte haberler sitede büyük bir trafik oluşturuyor ve bu da reklam verenler için oldukça cazip. Krissak ekliyor: “Reklam verenler web sitelerindeki içeriği umursamıyorlar hatta kendileri de genellikle benzer aldatmacalardan (mucizevi şifa yöntemleri veya ilaç reklamları gibi) yararlanıyorlar.” 

Dezenformasyon babayla kızı ayırdı

YouTube’da dezenformasyon ve komplo teorileriyle dolu videolara kendini kaptıran kullanıcıların sosyal ilişkileri tamiri zor yaralar alabiliyor. Bu videolar yüzünden arası açılan Renee Ekwoge ve babası bunlardan sadece biri.

Her ay milyarlarca insanın ziyaret ettiği dünyanın en büyük video paylaşım sitesi Youtube’de yayınlanan dezenformasyon ve komplo teorileri, milyonlarca insanı gerçek hayattan koparıp başka birisine dönüştürebiliyor.

Yanlış bilginin kasıtlı olarak yayılmasını hedefleyen dezenformasyon videoları; Kovid-19, ölüm ve vaka sayılarının aslında nasıl da şişirildiği, Suriye iç savaşında yaşananlar, 11 Eylül saldırısını ‘gerçekte’ kimin düzenlediği, hatta dünyanın düz olduğu gibi çeşitli konuları işleyebiliyor. Ekrandan hücum eden bilgilere inanan bu internet kullanıcıları, başka kimsenin göremediği büyük resmi kendilerinin gördüğünden eminler.

ABD’de yaşayan 39 yaşındaki Renee Ekwoge de babasını bu komplo teorilerine kurban vermiş. Renee Ekwoge babasıyla en son ne konuştuklarını hatırlamadığını söylüyor. Yeni bir işe girmek üzere 1000 mil öteye taşınmasının ardından artık düzenli olarak görüşmediklerini dile getiriyor.

Savcılardan Facebook ve Twitter’a aşı uyarısı: Dezenformasyona karşı daha çok çaba göstermelisiniz

Renee eski günlere olan özlemini şöyle ifade ediyor: “Babamı son gördüğümde evimi boyuyordu. Bana geldi ve tüm hafta sonu evi boyamama yardım etti. Saçma videolar olmadan da zaman geçirebildiğimiz güzel günlerden biriydi.”

“BABAMIN VÜCUDU ELE GEÇİRİLMİŞ GİBİ”

Renee, yanıltıcı videoların babasını zamanla değiştirdiğinden ve bu videolara bağımlı olduktan sonra babasının başka bir şey hakkında konuşmaz olduğundan yakınıyor. İlk başlarda kibarca konuyu değiştirmeyi denediğini söyleyen Renee, bunun bir süre işe yarar gibi görünse de babasının bu videoları izlemeye devam ettiğini söylüyor.

Talihsiz kadın daha sonra babasını bu videolardan uzak tutmak için bazı girişimlerde bulunmasına karşılık sadece daha fazla videoyla cevap alabilmiş. Yaşadığı hayal kırıklığını “Vücudu ele geçirilmiş gibi. Yüzüne baktığında babama benziyor ancak o sevgi dolu ve kibar adam gitmiş, yerine diyaloğa kapalı alaycı ve kaba biri gelmiş.” sözleriyle anlatıyor.

Babasının 11 Eylül saldırısıyla ilgili bazı videoları izlemesiyle başlayan macera, dünyanın düz olduğu ve bunu kabul etmeyenlerin zihinlerinin kontrol altında olduğunu iddia etmesine kadar varmış.

“YOUTUBE YANILTICI BİLGİNİN YAYILMASINA ARACILIK EDİYOR”

Sanal ortamda milyarlarca insanın uğrak yeri olan YouTube, dezenformasyon içerikli videolara karşı önlem alma konusunda yetersiz kalmakla eleştiriliyor. Washington Üniversitesi’nde dezenformasyon konusunda araştırma görevlisi olarak çalışan Kate Starbird, YouTube’nin yanlış ve yanıltıcı bilginin yayılmasına aracılık ettiğini söylüyor.

YouTube’un Twitter’e kıyasla araştırmacılar için data paylaşımı konusunda da oldukça ketum davrandığını belirten Starbird, “YouTube’de cidden karanlıkta yolumuzu bulmaya çalışıyormuşuz gibi hissediyoruz. Platform, verilerini paylaşmama kararı aldı.” ifadelerini kullanıyor. 

Zoom, veri ihlali ve veri gizliliği açısından ne kadar güvenli?

2019 yılında “daha güvenilir içeriklerin ortaya çıkmasını ve arama sonuçlarında belirgin bir şekilde etiketlenmesini sağlamak” üzere algoritmasını değiştiren YouTube, Ekim 2020’den Aralık 2020’ye kadar “spam, yanıltıcı bilgiler veya dolandırıcılık” içeren 1,4 milyon videoyu yayından kaldırdığını açıkladı. Ancak bu platforma her dakika 10 saate yakın içerik girildiği düşünüldüğünde bu rakamların yeterliliği tartışma konusu.