Etiket arşivi: komplo teorileri

ABD’deki kongre baskınını fırsata mı çevirdiler? : “Rusya, İran ve Çin medyası olayı manipüle ediyor”

ABD’de tüm dünyayı şaşkınlığa uğratan Kongre binası ayaklanmasının yankıları sürerken Rusya, İran ve Çin, medya desteğini arkasına alarak ABD’deki bu bölünmeden faydalanmanın yollarını arıyor.

CyberScoop internet sitesinin yeni yayınlanan bir ABD istihbarat analizine dayandırdığı haberde FBI ve İç Güvenlik Bakanlığı tarafından kaleme alınan 14 Ocak tarihli bir istihbarat raporu yer aldı. Rapora göre ABD’nin ezeli rakipleri Çin, Rusya ve İran, Trump yanlısı çetenin Kongre Binasını kuşatmasından faydalanma noktasında hiç zaman kaybetmeden harekete geçtiği tespiti yer aldı. 

RUSYA: BASKINI SOLCU GRUPLAR ORGANİZE ETTİ

Rapora göre Rus devlet medyası Donald Trump’ın Temsilciler Meclisi tarafından ikinci kere azledilmesi konusuna odaklanırken 6 Ocak’ta kongre binasında  gerçekleşen şiddet ve kaos ortamını adeta diline doladı. Aynı raporda bir Rus “vekili” solcu gruplardan oluşan “Antifa”nın  Kongre Binası baskınından sorumlu olduğunu öne sürdüğü belirtildi. Bazı Cumhuriyetçi milletvekilleri de benzer asılsız komplo teorisini öne sürmüşlerdi. 

ÇİN: ABD ÇÖKMEK ÜZERE OLAN BİR GÜÇ

İstihbarat analizine göre İran devlet medyası da Trump’ın görevden alınması çağrılarına odaklanırken ayaklanmayı başkanın kışkırttığını iddia etti. Bu arada Çin medyası da kongre baskınını ABD’nin demokratik yönetimini karalamak için kullanan bir başka ülke. “Ortak tehdit değerlendirmesi” başlıklı analize göre Çin medyası ABD’yi “çökmek üzere olan bir güç” sözleri ile nitelendiriyor ve Kongre binasında yaşananların Çin’in Hong Kong’daki demokrasi yanlısı göstericilere yönelik baskısını haklı kıldığını öne sürüyor.

https://siberbulten.com/disinformation/online-dezenformasyon-ulkeler-arasi-guc-mucadelesinin-bir-parcasi-haline-geldi/

YEMİN TÖRENİNDE CİDDİ BİR DIŞ TEHDİT YOK

Federal bürolar, Biden’ın 20 Ocak’taki yemin törenine yönelik tehditleri analiz eden 14 Ocak tarihli raporu eyalet ve yerel kolluk kuvvetlerine dağıttı.

CNN’de yayımlanan analizde, yabancı aktörlerden gelecek olası şiddet eylemleri ve güvenlik tehditlerine dair hiçbir kanıt bulunmadı belirtiliyor. Aksine Trump’ın seçimin kendisinden çalındığına dair asılsız  iddialarına inanan ülke içindeki şiddet yanlısı aşırı gruplar (DVE’ler). ABD için kısa vadede en büyük tehdit olduğuna dair endişeler dile getirildi. Raporda “Özellikle göreve gelmeye hazırlanan yeni yönetimin yasadışı olduğuna inananlar başta olmak üzere, DVE’lerin başkanlık yemin töreni ve bağlantılı diğer gelişmelere yönelik en olası tehdit unsuru olduğu konusunu değerlendiriyoruz.” ifadeleri yer aldı. 

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Yeni aşılarla ilgili tartışmalar bitmiyor: Biz bu dezenformasyon filmini daha önce görmüştük

2021 yılında yalan haber 2020’dekine çok benzeyecek… Hatta 2019’dakine de… Ve daha öncekilere…

İşte sizlere Nieman Lab’ın bu sene için en spesifik öngörülerinden biri: 2021 yılının ilk aylarında bir sosyal medya kullanıcısı piyasaya yeni sürülen Moderna aşısının prospektüsüne ve aşının dozlarına bakıp bunların resmini paylaşacak ve ne kadar şoke olduğunu beyan edecek çünkü o da ne?! Aşının doğurganlık üzerindeki yan etkileri test edilmemiş! Bu çok garip değil mi? Bunun syncytin-1 proteini ile bir alakası olmasın? Neyi gizliyor olabilirler? Yoksa bu prospektüs aslında tarihin en büyük kısırlaştırma operasyonunu örtbas mı ediyor?

Aşı karşıtlarının kullandığı ve artık kendine has bir adı da olan bu tekniğin (prospektüs argümanı) net olarak çürütülmesi saatler alır. Yeniden paylaşım sayıları binleri bulurken bir bilgi teyidi uzmanı zaman cetvelinin bu argümana uymadığını, yeni ilaçlarla alakalı etik sınırlamaların  ve deneylerin zaten doğurganlıkla alakalı çok az bilgi verdiğini; ilandaki dilin basmakalıp olup bu ilaca özel olmadığını ve prospektüslerin zaten yalnızca genel bilgi amaçlı olup tüm araştırma sonuçlarını içermeyeceğini sabırla yazar.

ÇÜRÜTÜLDÜKÇE TÜKENMEYEN İDDİALAR

Orijinal iddia artık defalarca çürütüldüğünde sosyal platformlar paylaşımın yanına yalnızca bir not eklerler. Bu notta bu olayın fi tarihinden kalma bir dezenformasyonun varyasyonu olduğunu, kandırma amaçlı yazıldığını, iddianın bir dayanağı olmamasına rağmen temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp paylaşıldığını yazmaz. Notta tek yazan bu iddianın “ihtilaflı olduğu”dur ve bir teyit sayfasına link verilir. Sonra aynı oranda tahmin edilebilir başka bir konuya geçeriz.

Bu yeni konu da, mesela, aşı dozunun radyo frekansı ile tanımlama yapan bir cihaz ile belirlendiği, ya da alakasız bir yaş grubu için Birleşik Krallık’taki rahatsız edici sonuçlar çıktığı ile ilgilidir. Bunlar olmazsa “raslantısal şekilde bir araya gelmiş” kriz aktörleri gerçeği yansıtmayan yan etkilerden bahseder. Artık bu iddialar, sanki çok yenilermiş gibi yeni çürütmeler gerektirecek ve yeni tartışmalara sebep olacak. Ve biz de her iddia çok nimettenmiş gibi onları tekrar tekrar tartışacağız.

ABD, İranlı dezenformasyon sitelerini tespit edip ele geçirdi

Kamuoyu dezenformasyonunun bilinmeyen insanlar tarafından yapılan çok yaratıcı ve asla tahmin edilemeyecek saldırılar olduğunu zannederken durum aslında hiç de öyle değil. Aslında ortalıkta dolaşan bu haberler gayet tahmin edilebilir çünkü her zaman aynı hikayeler ve aynı teknikler söz konusu… Hep aynı insanlar, az sayıda aynı ünlü kişiler aynı hikayelerin biraz farklılaştırılmış hallerini paylaşırlar. Şimdi yakın gelecekte akacak olan Kovid-19 aşısı ile bağlantılı dezenformasyon iddialarını neredeyse tahmin edebiliyoruz. Bu iddiaların neden yanlış olduklarını ya da yalanlandıklarını da biliyoruz. Bunları bilmemizin sebebi zaten aynılarını daha önce başka bağlamlarda görmüş olmamız…

ALDATICI AKTÖRLER AÇIĞA ÇIKARILMALI

Yine de her seferinde her bir iddia tarihçesi, içeriği, taktiği ve onu paylaşanların kimler olduğunun hiç önemi yokmuşcasına yepyeniymiş gibi ilgi görüyor. Sosyal medya platformlarından ve internet kullanıcılarından bu iddialarla alakalı değerlendirmede bulunmaları isteniyor ama bunu yaparken asıl sorular gözden kaçıyor; mesela, bu iddialarda bulunan ya da bunları genişletenler daha önce de yanlış bilgilendirmede bulundular mı? Buna benzer iddialar daha önce de dezenformasyon amacıyla kullanıldı mı? Öğrencilerden iddiaları kendi tercihlerine göre değerlendirmeleri bekleniyor. Platformlar, bu aldatıcı iddialar aslında daha önce defalarca gördüklerimizin biraz farklıları olsa da tarihsel ya da sosyal bağlam vermekten çekiniyor.

Bu sorunun tam çözümü net olmasa da bu sene eğitimcisinden sosyal medya platformuna ve onların kullanıcılarına kadar herkesin en azından bu tip iddialar ve onları ileri sürenler konusunda bu tip tahminlerden faydalanabileceği bir gerçek. Önden çürütmeler hazırlanmalı, bu işleri yapan aktörler açığa çıkarılmalı, tekrarlanan yalanlara artık ilk büyük tepkileri vermenin anlamsızlığının farkına varılmalı. Yeni iddiaları hemen aşırı şekilde ciddiye alıp dibine kadar araştırmaktansa, eski iddialara bakarak iddianın tarihçesi ve iddia edenin itibarına yönelen bir eğitim olmalı.

Yanlış bilginin şaşırtıcı ve yepyeni olmaması moral bozucu olabilir ama bu da tahmin edilebilirliği artırıp proaktif bir yöntemi mümkün kılmakta. Ve böylelikle belki de, küçük bir ihtimalle de olsa, gelecek daha az depresif ve daha çok tahmin edilebilir olabilir.

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

 

 

Pandemi bir gün bitecek, peki ya komplo teorileri?

Tam zamanını bilemesek de Kovid-19 salgınının bir gün sona ereceğini biliyoruz. Bildiğimiz bir şey daha varsa, o da o gün geldiğinde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı.

Salgın tüm dünyada maddi-manevi birçok kalıcı hasara sebep oldu ve olmaya devam ediyor. Verdiği zararlardan biri de komplo teorilerine itibar eden kesimin giderek ağırlık kazanması. Virüsün ortaya çıkmasından, yayılmasına ve tedavi sürecine en nihayetinde de aşı çalışmalarına kadar salgının hemen her aşaması komplo teorilerinden nasibini alıyor. Bu da gündelik hayatlarımızdaki her türlü alışkanlıklarımıza yansıyor. En çok da sohbetlerimize, gündelik konuşmalarımıza… Farkında olmasak da bu süreç yeni bir dilin oluşmasına sebep oldu ve artık her birimiz bu yeni dile ayak uydurmak zorundayız. Niemanlab.org sitesinde Ben Collins imzasıyla yayınlanan bir yazı tam da bu konuya değiniyor. Hemen her gün karşılaştığımız komplo teorisyenleri ile nasıl bir dil üzerinden iletişime geçmek gerekiyor? 

60 YAŞINDAKİ ÇANTACI NASIL KOMPLO AĞININ PARÇASI OLDU?

Collins yazıya çok çarpıcı bir örnekle başlıyor. Bahsettiği kişi Ruby Freeman adında kendi halinde bir Amerikalı. Tabii ki QAnon topluluğu yüzünden başına gelenlerden önce… QAnon, ABD Başkanı Donald Trump’ın, çok güçlü politik bağları bulunan elit bir kesimin oluşturduğu ve pedofili ağlarıyla ilişkili gizli bir örgütle mücadele ettiğini ileri süren komplo teorisi topluluğu. Ruby Freeman’in bu topluluğun hedefi haline nasıl gelebildiği konusu ise çok da şaşırtıcı değil. Zira komplo teorilerinin inanılmaz hızla yayıldığı bir çağda yaşıyoruz. Gerçekte Freeman, bir alışveriş merkezinin ortasında bayan aksesuarları, cüzdan vs. satan büfelerden birini işletiyor. Ayrıca geçen ay Georgia eyaletinde oy pusulalarının sayılması işinde görev almış biri. 60 yaşındaki Freeman’in küçük işletmesinin adı “Lady Ruby’s Unique Treasures”. Fakat dükkanın Instagram hesabına girince çantalar ve cüzdanlar hakkındaki yorumlardan ziyade Freeman’e yapılan hakaretlere şahit oluyorsunuz. Zira 4chan ve diğer aşırı sağcı bloglarda, kendisi hakkında ‘Cumhuriyetçi oyları bizzat çalan kişi’ olarak bahsediliyor. Oyları nasıl çaldığı bilgisi net değil. Ancak QAnon topluluğunun emin olduğu şey, alışveriş merkezinde çanta satan 60 yaşındaki kadının küresel bir komplo ağının bir parçası olduğu.  

 

Zoom, veri ihlali ve veri gizliliği açısından ne kadar güvenli?

KOMPLO TEORİSTLERİNİ İKNA ETMEK MÜMKÜN MÜ?

Komplo teorisyenlerinin birçoğu gibi Ruby olayına inananları da aksine ikna etmek hiç kolay bir şey değil. Ruby de bu durumda yapılacak olan tek şeyi yapmış ve kendisini bütün sosyal ağlardan çekmiş. Peki bu insanlar her geçen gün hayatımızda daha yoğun bir biçimde yer alacağına göre ortak bir iletişim dili kurmak gerekmiyor mu? Her ne kadar imkansız görünse de Collins “Bunun bir yolu olmalı!” diyerek sorunun cevabının peşine düşüyor. Nitekim er ya da geç normal hayata dönecek ve sosyalleşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz. Collins’in kaleme aldığı yazıda dile getirdiği üzere “Kovid salgınından önce çocuğunuzun antrenmanı sırasında NBA muhabbeti yaptığınız diğer bir babanın salgın sonrasında içinde bol bol ‘küresel güçler’, ‘lobiler’ ‘siyasi aktörler’ gibi kelimelerin geçtiği sohbet konuları açtığına şahit olmanız oldukça mümkün. Ya da pandemiden önce gittiğiniz restoranda salgın sonrası dostlarınızla gerçekleştirdiğiniz ilk buluşmada annenizin aşı yaptırdığını söylemeniz üzerine masadaki altı kişiden bir veya ikisinin, hatta üçünün “Peki ya çipten endişelenmiyor musun?” sorusuna muhatap kalmanız da çok olası. Büyük ihtimalle ‘Facebookta her yazanın doğru olmayabileceği” gibi oldukça makul görünen savunmanız geri püskürtülecek. Çok güvenilir ve politik olmayan bir yakını ya da takip ettiği bir Instagram influencer’inden duyduklarını belirterek asıl onlar sizi ikna etmeye çalışacak. 

Komplo teorisi topluluğu QAnon, salgın döneminde de zihinleri bulandırıyor

PSİKOLOGLARA VE TEKNOLOJİ UZMANLARINA KULAK VERİLMELİ

Yeri gelecek çok kızacak, bu komplo teorilerinin altında antisemitik yaklaşım olduğunu anlatmaya çalışacaksınız. Fakat ne fayda? Aklına, sezgilerine çok güvendiğiniz arkadaşlarınızın bile benzer şeyleri dile getirdiği fark ettiğinizde olayın vahametini anlayacaksınız. Kötü niyetli birileri iyi niyetli birilerini kullanarak, oldukça zararsız sosyal medya gruplarına sızarak ve teorilerini yayarak bu dev komplo değirmenine su taşıyor. Olan da Ruby Freeman gibi sıradan vatandaşlara oluyor. 

Peki çözüm ne? Collins’e göre sosyal ağların bu umutsuzluğu ve bilinmeyene yönelik korkuyu nasıl beslediğini açıklayabilecek psikologlara, eskiden bu tür komplolara inanıp şimdilerde kendini bu bataktan kurtaran kişilere ve teknoloji uzmanlarına kulak vermek gerekiyor. Ve elbette bu küresel komplo teorilerinin dünya tarihinin en karanlık, en kanlı soykırımlarına nasıl yol açtığını açıklamaları için tarihçilere ihtiyaç var. Collins özetle “2020 yılında içine düştüğümüz buhrandan çıkmanın tek yolu bu idi. Bu yüzden bu komplolara inanları suçlamayıp yolculuklarını ciddiye almak gerekiyor.” 

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

 

 

Dezenformasyonun ana karargahı: Facebook grupları

Kovid-19 salgını, ‘infodemi’ olarak adlandırılabilecek yeni bir kavramın oluşmasına yol açtı. Nitekim önü alınmaz bir şekilde yayılan tek virüs, koronavirüs değil. Virüsle birlikte tüm dünyayı saran bir başka salgın daha var: “Dezenformasyon”

Yaşanan süreç, özellikle ABD’nin dezenformasyon konusunda ne kadar savunmasız olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Binlerce Amerikalı aşıların mikroçip içerdiğine dair komplo teorilerine itibar ediyor, saç kurutma makinelerinin iyileştirici gücünü merak ediyor. Peki bütün bunlar nereden geliyor? Wired.com sitesinde konunun uzmanı iki araştırmacı bu sorunun peşine düştü. Nina Jankowicz ve Cindy Otis’e göre Facebook grupları dezenformasyonun yayılmasında çok önemli bir mecra ve bu gruplar benzer fikirlere sahip üyelere büyük miktarda yanlış bilgi pompalaması yapıyor. Facebook’un aile ve arkadaş gibi küçük topluluklara ‘mahremiyet ve gizlilik’ sağlaması, dezenformasyonu önemli bir araç olarak kullanan aktörlerin işini kolaylaştırıyor. 

KOMPLO TEORİSTLERİ KÜÇÜK GRUPLARA SAĞLANAN MAHREMİYETİ İSTİSMAR EDİYOR 

Son birkaç senedir Facebook kullanıcıları markalardan ve medya kuruluşlarından ziyade, daha çok arkadaş ve aile üyelerinden içerik görme imkanı buluyor.  2016’daki seçimlerden sonra platformun ‘gizliliğe geçiş’ hamlesi ile gruplar ‘belli ortak noktalar etrafında bir araya gelen topluluklar’ olarak lanse edilmişti. Mark Zuckerberg, 2019’daki blog yazısında pek çok insanın bire bir veya sadece birkaç arkadaşıyla iletişim kurmanın samimiyetini daha çok tercih ettiğini belirtmiş, “İnsanlar, paylaştıkları şeylerin kalıcı bir şekilde kaydedilmesi konusunda daha dikkatli.” diye yazmıştı.

ABD, İranlı dezenformasyon sitelerini tespit edip ele geçirdi

Ancak araştırmalar farklı bir duruma işaret ediyor. Araştırmalara göre, “mahremiyet ve topluluk” özelliği genellikle yabancı ve yerli kötü niyetli aktörler tarafından yalan bilgi ve komploları yaymak adına istismar ediliyor. Siyasi anlamda kutuplaşmayı körüklemek isteyenler için gruplar oldukça önemli bir işlev görmekte. Bu gruplar, konuya ve hatta konuma göre düzenlenmiş potansiyel hedeflerin adeta bir listesini sunuyor; kötü niyetli aktörler sızmayı düşündükleri izleyicilerin ilgi alanlarına göre düzenlenmiş sahte profiller oluşturabiliyor. Bu durumun en net örneği 2018 yılında yaşanmış, ABD Senatosu için bağımsız aday olan Shiva Ayyadurai’nin yakınları, grupları kendilerine olan online desteği artırmak için astroturf kampanyalarının bir parçası olarak kullanmıştı. Astroturf, kuruluşların vakıf, sivil toplum örgütü gibi kurumları taklit ederek kendi amaçlarına uygun başlattıkları propaganda ve kampanyalara denmekte. Şimdilerde Ayyadurai, sağlık dezenformasyonunun en tehlikeli aktörlerinden biri ve aşıya karşı ağza alınmayacak sözler sarf ettiği gönderiler milyonlar tarafından paylaşılıyor. 

OBAMAGATE DE FACEBOOK GRUPLARINDA YAYILDI

Gruplar siyasi dezenformasyon için de yoğun bir şekilde kullanılmaya devam ediyor. “Obamagate” komplo teorisi ise bunun en net örneği. ABD’nin görevi devretmeye hazırlanan başkanı Donald Trump‘ı bitirmek için perde arkasında operasyon yürütüldüğüne ve bunun en önemli aktörünün Obama olduğu iddiasının da Facebook grupları arasında körüklendiği belirtiliyor. Konuyla ilgili memler ve aşırı sağcı web sitelerinde yayınlanan içerikler, geçtiğimiz birkaç ay içinde Facebook’ta milyonlarca kez paylaşıldı. Ve bunu bir avuç insan tarafından yönetilen gruplar ve sayfalarda faaliyet gösteren kullanıcılar mümkün kıldı. 3 milyondan fazla beğeniye sahip, en az dokuz sayfa ve 71 bin üyeli iki grup, komplo teorilerini destekleyen beş “haber” sitesine trafik çekmede kullanıldı. Mayıs ayında, bu beş web sitesi Obamagate’i anlatan 50’den fazla gönderi yayınladı ve bunlar daha sonra Trump taraftarı gruplar ve sayfalarda paylaşıldı. 

Wall Street Journal tarafından yakın zamanda gerçekleştirilen bir araştırma, Facebook’un 2016’dan beri grupların kutuplaştırıcı eğilimlerinin farkında olduğunu ortaya koyuyor. Sosyal medya devinin Kovid-19 ile ilgili yanlış bilgileri engellemeye yönelik son çabalarına rağmen, ‘Gruplar’ özelliği yalan haberler için bir taşıyıcı işlevi görmeye devam ediyor. Örneğin Facebook’ta ‘Alternatif Sağlık Bilimleri Haberleri’ grubuna katılmanız halinde sosyal medya platformu, ilgi alanlarınıza bağlı olarak, “Sheep No More” (Artık Koyun değiliz) adlı bir gruba katılmanızı tavsiye edebilir. Burası komplo teorilerinin sıklıkla paylaşıldığı bir mecra. George Floyd’un ölümünün ardından protestolar ülke geneline yayılırken, bu grupların üyeleri Floyd ve olaya karışan polisin bir senaryoyu canlandırdıklarını ve “krizin aktörleri” olduğunu iddia etmişti. Son dönemde Facebook, belirli gruplara ilişkin öneriler sunmayı bıraksa da bu gruplar kullanıcılara son etkileşimlerine ve etkinliklerine göre içerik önerilen ‘Keşfet’ sekmesinde oldukça yoğun bir şekilde yer alıyor. 

ŞEFFAFLIK SAĞLANMALI

Wired.com araştırmacıları bu sorunları azaltmak için Facebook’un, grupların kime ait olduğu, yönetimi ve üyeliği konusunda şeffaflığı kökten artırmalı. Hesapların mahremiyeti söz konusu olsa da kullanıcıların tükettikleri bilgilerin kaynağına ulaşmak için birtakım araçlara ihtiyacı var. Birincisi, Facebook’un sitede grupların ve sayfaların nasıl kategorize edildiğini daha dikkatli bir şekilde incelemesi gerekiyor. Mevcut sistemde, bir sayfanın sahibi kendi kategorisini (mutfak, eğlence vb.) seçebiliyor ve bu daha sonra topluluğun arama sonuçlarında ve ana sayfasında görünüyor. Öte yandan, çoğu grup ‘Genel’ olarak sınıflandırılıyor ve bu da ne kullanıcıların ne de Facebook’un araştırma ekiplerinin sayfanın amacını doğru bir şekilde anlamasına yardımcı oluyor. Her iki durumda da sayfa sahipleri yanıltıcı olabiliyor. Özellikle kutuplaştırıcı veya politik içerik paylaşan büyük bir sayfanın incelemeden kaçmak için kendi kategorisini ‘Kişisel Blog’ olarak belirlemesi mümkün. Bu tür tanımlayıcılar daha spesifik olmalı ve daha tutarlı uygulanmalı. Bu, özellikle on binlerce üyesi veya takipçisi olan gruplar veya sayfalar için önemli. 

BÜYÜK GRUPLAR, AİLE VE ARKADAŞ GRUPLARIYLA AYNI KEFEYE KONULMAMALI

Facebook’un kendi araştırması da algoritmik olarak önerilen grupların ve ‘İlgili Sayfalar’ önerilerinin kullanıcıları komplolara daha da yönlendirdiğini ortaya koymakta. Bu özelliğin tamamen ortadan kaldırılması gerekiyor. Zira kullanıcılar grupları kendileri aramak zorunda kalsa, hangi gruba katıldıkları konusunda biraz daha dikkatli olabilirler. Ayrıca çok büyük gruplar, yemek tarifleri ve bebek fotoğraflarının paylaşıldığı aile gruplarıyla aynı kefeye konulmamalı. Aile ve arkadaş grubuna sağlanan mahremiyetin düzeyi büyük topluluklara sağlanan ile aynı olmamalı. Bir grubun belirli bir üye sayısını aştığında otomatik olarak herkese açık olarak ayarlanması, sorunun çözümü olabilir. Bu şekilde, bu gruplar, Facebook’un araştırmacılarI ve gazeteciler tarafından gözlemlenebilir hale gelebilir.

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz