Etiket arşivi: Vladimir Putin

Rusların, ABD’yi nasıl hacklediğinin özeti: Oltalama, X-Tunnel ve X-Agent

Her zaman söylenir bilgi güvenliğinin en zayıf halkası insandır diye…

Son zamanlarda kripto para borsalarında yaşanan hırsızlıkların da arkasında da kullanıcıların veya idari pozisyondakilerin hataları yüzünden giriş bilgileri alınmasıyla hırsızlıklar yaşandı.

İnsan hatalarının büyük bir zaafiyete yol açtığı bir başka olay da, tartışmalı ABD 2016 seçimleri. Ruslar nasıl oldu da ABD seçimlerine bu kadar etkili bir şekilde damga vurdu diye sorsanız, “kullanıcı hatası” derim.

Bu sonuca ise Özel Savcı Robert Mueller’in iddianamesini okumam ile vardım. Yirmi dokuz sayfalık iddianamede Rus hackerlerin hareketleri, izlerini saklamak için neler yaptıkları ve bunlardan öte nasıl oldu da Clinton Kampanyası ve Demokrat Parti sistemlerine sızabildikleri sorusuna ayrıntılı bir şekilde örneklerle cevap veriliyor.

Bu iddianame, ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki Helsinki görüşmesi öncesi ortaya çıkmış ve bayağı da bir toz kaldırmıştı.

Mueller’in iddianamesine göre Rusya Genelkurmay Ana İstihbarat Müdürlüğü’ne bağlı Unit 26165 ile 74455, ABD seçimlerini etkilemek için Mart 2016’da harekete geçiyor. İlk hedefleri Clinton Kampanyası, ardından da Demokrat Ulusal Kongresi (DNC) ve Demokratik Kongre Kampanyası Komitesi’ne (DCCC) oluyor.

İLK ADIM: OLTALAMA

John Podesta

Rusların hem kampanya sistemine hem de Demokratların sistemine girmesi ise oltalama yöntemi sayesinde oluyor. Sahte e-postalar üzerinden gelen linklere tıklayan üst düzey isimlerin e-posta şifreleri ele geçiriliyor. İddianameye göre, 19 Mart 2016 tarihinde Clinton Kampanyasını yöneten John Podesta’ya giden bir e-posta ile süreç başlıyor.

Google’dan gelen bir güvenlik uyarısı gibi duran bu oltama e-postadaki link, Rusların oluşturduğu bir internet sitesine bağlantı veriyordu. Linkin tıklanmasıyla girilen web sitesinde şifre değiştirilmesinin gerektiği ikazıyla karşılaşan kullanıcı, talimatları takip ederek şifre değişikliğini yaptı. 21 Mart 2016 tarihinde Rus hackerler artık Clinton kampanyasının beyni olan Podesta’nın e-posta içeriklerine ulaşmış durumdaydı. Rus hackerler, Podesta’daki başarılarını Clinton Kampanyasındaki diğer isimler üzerinde de denemeye başlayarak aynı e-postayı üst düzey isimlere göndermeye başladılar. Bu şekilde iki kişinin daha e-postaların ulaşmayı başardılar.

Rus hackerler, 6 Nisan tarihinde ele geçirdikleri üst düzey bir kişinin ismiyle e-posta adresi açıp Clinton Kampanyasında görev alan otuz farklı kişiye gönderdikleri e-postada bir excel dosyası gibi gözüken eklenti yine Rusların oluşturduğu web sitesine link veriyor. Mueller’in iddianamesine göre, Rusların bu hackleme çabaları 2016’in yaz ayları boyunca sürdü.

Rus hackerler, Clinton Kampanyası’na karşı saldırı geçtiği tarihlerde Demokratik Kongre Kampanyası Komitesi’ne (DCCC) ve Demokratik Ulusal Kongresi’ne (DNC) karşı da saldırıya geçti. Rus hackerlerin 15 Mart 2016 tarihi itibariyle DNC’in bilgisayarlarını araştırmaya ve bununla ilgili teknik bilgi bulmaya çalıştıkları ortaya çıkarken 7 Nisan tarihinde de benzer bir araştırmayı DCCC için gerçekleştirdikleri görülüyor.

Ruslar, araştırmaları neticesinde Nisan 2016 tarihinde DCCC’in bilgisayar ağını hacklemeyi başardı. Hacklemenin ardından sisteme kötü niyetli yazılımlar yükleyip bilgi çalmaya başladılar.

ARİZONA’DA SERVER KİRALAMIŞLAR

Ruslar, 6 Nisan tarihinde bir oltalama e-postası atıp başarı göstermesiyle DCCC’nin giriş bilgilerini  elde etmeyi başardı. Bu adımın ardından Rusların, Haziran ayına kadar 10 kadar DCCC bilgisayarına kendi versiyonlarını ürettikleri X-Agent’i yükledikleri, bu program sayesinde Arizona’da kiraladıkları bilgisayarlara veri çekmeye başladıkları belirlendi.

Bu program ile hackledikleri bilgisayarların kullanıcıların ekran görüntülerini alıp klavyede hangi tuşları kullandıklarını kayıt etmeye başladılar. Mueller’in iddianamesine göre, bir kurbanının bilgisayar faaliyetlerini sekiz saat boyunca takip edip kayıt altına almışlar. Bu sürede ekstra bir güvenlik olarak başka bir server daha kiralayıp takibi zorlaştırmaya çalışmışlar.

Rusların DNC’yi hacklemeleri ise DCCC’deki başarılarının ardından geldi. DNC bilgisayar ağına kötü niyetli yazılımlar yükleyen Ruslar, bu şekilde bilgisayar ağında gezinip veri çalmaya başladılar. DNC ağına girmeye yetkili DCCC’deki insanları özellikle takip eden Ruslar, bunların bilgisayar ekranlarının fotoğraflarını çekip tuş takımlarını takip etmeye başladılar. İddianameye göre, Ruslar, Haziran 2016’da otuz kadar DNC bilgisayarına giriş sağladılar. Bu hackleme neticesinde binlerce Demokratik Parti çalışanının bilgisayar ekranlarını kayıt altına alarak tuş takımlarını izlediler.

İddianamede bilgilerin nasıl çalındığına ve bilgisayar ağının dışına aktarıldığına ilişkin ayrıntıları bilgiler de bulunuyor. Bilgisayar ağındaki dosyaları zipleyen Ruslar, ABD’nin Illinois eyaletinde kiraladıkları bir bilgisayar ağına “X-Tunnel” programı ile aktarmışlar.

Ruslar, DNC ve DCCC bilgisayar ağındaki izlerini de bu giriş-çıkışları kayıt altında tutan veri dosyasından silmeyi başarmış. Bu çabalarına karşın Demokratlar, Mayıs 2016 tarihinde bilgisayarlarına bir şeylerin ters gittiğini fark edip bir şirket ile anlaşarak ne olduğunu anlamaya çalışmış.

İddianamede ismi belirtilmeyen bu şirket hemen kolları sıvayarak hackerleri sistem dışına atmak için çaba göstermiş. Şirketin bu çabasına rağmen Rusların Linux tabanlı X-Agent programı Ekim 2016 tarihine kadar sistemde aktif olarak kalmış. Şirketin bir şekilde Rusların kötü niyetli yazılımlarının önünü kesmesiyle Ruslar, bu sefer Demokratların kullandığı bulut sistemine saldırmış ve buraya erişim sağlamış.

Bu bilgilerin çalınmasının ardından bunların basın ve kamuoyu ile nasıl paylaşacağı sorunu ortaya çıkıyor. Bu sırada Demokratlar, sistemlerinin resmen hacklendiği ilan edip Moskova’yı suçlaması ile Ruslar bu krizi fırsata dönüştürüyor. Bir Romen hacker kimliği oluşturan Ruslar, bu kişinin ortaya çıkıp Demokratları kendisinin hacklediğini ilan etmesini sağlıyor. Bu kişi üzerinden de bilgileri kamuoyu ile paylaşmayı sürdürüyor. Bu sırada Wikileaks üzerinde de paylaşımlar yapılıyor.

Özel Savcı Mueller’in iddianamesini okurken benim ilgimi çeken nokta Rusların, ABD sistemlerini nasıl hacklediği üzerinde oldu. İddianameyi okudukça veri ve siber güvenlikte insan unsurunun ne kadar önemli olduğunu bir kere daha görmüş oldum. Bir kullanıcı hatası ile bir ülkenin kaderi etkilendi. Belki de bu dünyanın geleceği de…

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

‘Herkese eşit mesafedeyiz’ diyen Kaspersky, hep ABD’nin tekerine çomak sokmuş

Batı ülkelerinde giderek tartışmalı haline gelen Rusya merkezli anti virüs şirketi Kaspersky’nin 2018 Güvenlik Analistleri Zirvesi (SAS) Meksika’nın Cancun şehrinde yapıldı. Şirketin, “Amerikalılara karşı değiliz ancak siber tehditlerin peşindeyiz” mesajı verdiği zirvede, ABD’nin El Kaide ve IŞİD’e karşı sürdürdüğü belirtilen bir casusluk operasyonu da deşifre oldu.

Mart ayı başında düzenlenen zirveye katılan 320 kişi arasında Motherboard sitesinden Lorenzo Franceschi-Bicchierai de vardı. Zirveyle ilgili izlenimlerini aktaran yazar, Kasperky kurucusuyla yaptığı yazılı röportajdan parçalar da aktardı. Daha çok İsrail, Avrupa, Amerika ve Rusya’dan katılımcıların ilgi gösterdiği zirvede, İngiliz ve Amerikan gizli servisleri için de çalışmış bazı hackerler de yer aldı.

Kaspersky ile Amerika ve müttefikleri arasındaki kriz; Rusya’nın ABD’deki başkanlık seçimlerine müdahale ettiğine yönelik iddialarla başlamış ve Amerikan hükümetinin Kaspersky Lab yazılımlarının devlet kurumlarında kullanılmasını yasaklamasıyla devam etmişti. ABD’den sonra İngiltere ve Hollanda hükümetleri de benzer adımlar attı.

Daha sonra bu trend, özel şirketlere sıçradı. Hatta Twitter, Kaspersky’ye kendi platformu üzerinden reklam yasağı getirdi. Kasperksy yazılımı sayesinde, Rusların bir ABD gizli servis elemanının bilgisayarından çok gizli bilgiler çaldığı yönündeki haberler de bu şirketin Rus istihbaratına çalıştığı iddialarına güç kazandırdı.

Güveni yeniden kazanmaya çalışan şirket ise ABD, Avrupa, Japonya, Singapur ve Avustralya’daki müşterilerinin bilgilerini Rusya’da değil, İsviçre’deki bir veri merkezinde tutacağını açıkladı.

İlgili haber>> Kaspersky, alt yapısını İsviçre’ye taşıyor

Tartışmalara rağmen, Kaspersky özellikle hükümetler tarafından geliştirilen zararlı yazılımların tespit edilmesinde oldukça başarılı. Peki, bunu gerçekten işlerine odaklandıkları için mi yapıyorlar yoksa Rusya’ya hasım ülkelerin operasyonlarına çomak sokmak için mi? Ve SAS konferansı da zararlı yazılımlara karşı bir beyin fırtınasını mı amaçlıyor yoksa Amerikan istihbaratının çok gizli bilgilerini ifşa etmeyi mi? Lorenzo Franceschi-Bicchierai, işte bu soruların cevaplarını bulabilmek için Cancun’a gittiğini belirtiyor. Ve tabii şirketin kurucusu ve CEO’su Yevgeni Valentinoviç Kaspersky’den bir röportaj almak için…

SADECE İŞİNE ODAKLANAN BİR ŞİRKET Mİ?

Kaspersky, yüz yüze bir röportaj teklifine olumlu cevap vermese de sorularını daha sonra yazılı olarak cevaplandırmayı kabul etmiş. Röportajda şirketinin geleceği hakkında endişeli olmadığını belirten Kaspersky, geçtiğimiz yılki mali sonuçların “pozitif” olduğunu, ABD ve Batı ülkelerindeki faaliyetlerinin de sürdüğünü vurguluyor.

Kaspersky, Amerikan hükümetiyle aralarındaki soruna ise fazla değinmek istemiyor. Kaspersky Lab araştırmacılarından Vitaly Kamluk ise “Bizim Amerikan hükümetiyle sorunumuz yok, onların bizimle bazı sorunları var” ifadelerini kullanıyor.

Kaspersky Lab’ın Global Araştırma ve Analiz Ekibi’nin (GReAT) ekibinin başındaki isim olan Costin Raiu da tüm hackerlerin peşinde olduklarını ve bunlara, ister ABD ister Rusya olsun, devletlere bağlı olarak çalışan hackerlerin da dâhil olduğunu vurguluyor. Raiu, “Zararlı yazılımla ilgili kötü adamların peşine düşmekte kararlı” olduklarını da kaydediyor.

Çalışanların ortaya koyduğu bu kararlılık, şirketin en tepesi tarafından da destekleniyor. Yevgeni Kaspersky, “Araştırma yaparken tek bir kuralımız var – tüm zararlı yazılımları tespit eder ve açıklarız; dili, menşei ve amacı bizim için önemli değil. İyi zararlı yazılım diye bir şey olmaz. Asla!” ifadelerini kullanıyor.

Rusya hükümeti ile derin ve tehlikeli bağlara sahip oldukları iddiasını reddeden Kaspersky, bunların dedikodular ve temelsiz suçlamalardan ibaret olduğunu ve “yanlış bir şey yaptıklarına dair tek bir kanıt sunulmadığını” söylüyor.

AMERİKAN GİZLİ SERVİSLERİNİN İPLİĞİ YİNE PAZARDA

Rus şirketi, üç yıl önceki SAS zirvesinde, İran’ın nükleer santrallerine yönelik Stuxnet saldırısının ardında Equation Group adlı bir grubun olduğunu açıklamıştı. Birkaç yıl sonra bu grubun Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı ile bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı.

Bu yılki SAS zirvesinde de yine bir Amerikan siber casusluk operasyonu ifşa edilmiş oldu. Kaspersky’nin açıklamasına göre, Slingshot adı verilen zararlı yazılım, özellikle Ortadoğu’daki internet kafelerdeki router’ları hedef alıyordu. Zirve sırasında bu konu üzerinde fazla durulmadı ve Slingshot’un arkasında kim olduğu belirtilmedi. Ancak bu açıklamayla, ABD’nin Ortadoğu’daki El Kaide ve IŞİD gibi bazı terör gruplarına yönelik yürüttüğü operasyonun ifşa olduğu ve istihbarata bağlı hacker’ların tüm altyapıyı yok etmek zorunda kaldığı iddia edildi.

Kaspersky, bu açıklamayı yapmadan önce Slingshot’un tespit edildiğine dair Amerikan hükümetine herhangi bir uyarıda bulunmamıştı. Konuyla ilgili soruya cevap veren Yevgeny Kaspersky, “Slingshot’un arkasındaki saldırganların kimler olduğunu bilmiyoruz. Ayrıca zararlı yazılımı yazanların milliyetine ve niyetine göre de hareket etmeyiz – yaptığımız şey tüm tehditleri rapor etmek” ifadelerini kullandı. Kaspersky, daha önce herhangi bir hükümete benzer açıklamalardan önce uyarı yapıp yapmadıkları sorusunu ise cevaplamadı.

İlgili haber>> Kaspersky, Amerikalıların IŞİD operasyonuna darbe indirdi

Haberde, Kaspersky şirketi Slingshot’un bir Amerikan operasyonu olduğunu bilmediğini savunsa da SAS konferansı sırasına katılan bağımsız gözlemcilerin ve şirket çalışanlarının bu yönde ipuçları verdiğine dikkat çekiliyor. Kaspersky’nin, Slingshot’a karşı anti virüs yazılımı geliştirmesinin kendileri için bir sorumluluk olduğunu kabul eden yazar, bu yazılımın kamuoyuna açıklanmasında ise art niyet olabileceğini ima ediyor.

Global Araştırma ve Analiz Ekibi’nin Başkanı Costin Raiu ise “Şirketlerin hangi konuları araştırıp hangilerini araştırmayacağı konusunda kendilerini sınırlandırması halinde bunun bir soruna yola açacağını düşünüyorum. Biz ne bulursak yayınlarız. Sonucuna bakmayız,” şeklinde konuşuyor. Fakat, şirketin özel müşterileri için yaptığı araştırmaları kamuoyuna açıklamadığı biliniyor.

HACKER AVCILARI

Diğer yandan, şirketin 40 küsur kişilik GReAT ekibinin uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkardığı önemli siber tehditleri ifşa etmesini haklı görenler de var. Çünkü şirket, son 10 yılda kazandığı haklı şöhreti, zararlı yazılım avcısı olan bu ekibin tehditleri tespit etmesine borçlu.

Stuxnet’i ilk tespit eden şirket olamasa da Kaspersky, aynı grup tarafından Ortadoğu’yu hedef alan yeni virüsleri ilk keşfeden olmuştu. GReAT ayrıca Rus casusluk operasyonlarını gerçekleştiren Red October ve yine Rusya ile bağlantılı Sofacy ve Cozy Duke gruplarının Rus casusları olduklarına inanılan Fancy and Cozy Bear grubunun kullandığı kod adları olduğunu ifşa etmişti.

Hangi ülkeden olduğu açıklanmayan bir hükümet yetkilisi de siteye verdiği demeçte, GReAT grubunun devletler ya da önemli hacker oluşumlarından gelen tehditleri önlemede rakipsiz olduğunu söylüyor. Diğer siber güvenlik şirketlerini ‘ikinci sınıf’ olarak nitelendiren kaynak, “Dünyanın en popüler anti virüs programı olan Symantec bile bunlarla başa çıkamıyor.” ifadelerini kullanıyor

YİNE “HACKER AVCILARI”

Kaspersky’nin PR makinesi SAS zirvelerinde fazla mesai yapıyor. Yazarın aktardığına göre, bir düzine basın danışmanı konferans salonları ile partiler arasında mekik dokurken, otel çalışanları da litrelerce tekilayı bardaklara boşaltmakla meşgul. Yazar, bu zirve için tüm masraflarını Motherboard sitesinin karşıladığını ancak Kaspersky’nin bu zirveler için gazetecilere karşı cömert davrandığını belirtiyor.

Yüksek profilli hackerlerin da katıldığı konferans katılımcılardan bazılarının istihbarat servisinden oldukları kulağına çalınan yazar, su gibi akan bedava içkiye dikkat çekiyor. İstihbaratçıların bu konferanstaki rolünün ise hem yeni elemanlar kazanmak hem de veri çalmak olduğuna yönelik yorumları aktarıyor. Votka ile sarhoş edip önemli bilgiler almak da klasik numaralardan.

Bazı uzmanlara göre SAS konferansının amacı, Rus istihbaratının önemsediği hackerlerle yakınlaşmak ve benzer uluslararası konferanslara nispetle düşük sayılabilecek katılımcı sayısı ile bu işi diğer servislere göre ‘varilde balık avlamak’ kadar kolay başarıyorlar.

Yevgeni Kaspersky ise tüm bu iddiaları şu sözlerle reddediyor: “Bunlar kulağa James Bond filmi gibi geliyor! Bazı insanlar böyle çılgınca şeylere inanıyorlar.”

SAS katılımcılarından bazıları da “Rus hükümeti benim verilerimi ele geçirmek istese bunu için bir Kaspersky konferansına ihtiyaç duymaz” diyerek iddiaların temelsiz olduğunu ifade ediyor.

Yazar Meksika’ya gelmeden önce içkisine ilaç atılabileceği ve odasına birilerinin girebileceği konusunda bazı dostlarının uyardığını aktarıyor. Ancak bu iddiaları doğrulayacak bir şeyle karşılaşmadığını da ekliyor.

DOST MUSUN DÜŞMAN MISIN?

Yazar, Kaspersky’nin sadece bir Rus şirketi olduğu için Batılı ülkelerde haksız eleştirilere hedef olduğunu iddai edip şirketin sadece Batılı hackerlerin değil, dünya genelinde hükümetlerin hackleme operasyonlarını ortaya çıkardığını savunuyor. Kaspersky’nin Batılı rakiplerinin, kendi hükümetlerinin ipliğini pazara çıkarma noktasında istekli olmadığına dikkat çekiyor. Yazar, Kaspersky bünyesindeki GReAT grubunun bu anlamda rakipsiz olduğuna yönelik yorumlara vurgu yapıyor.

Yazar, makaleyi şu sözlerle sonlandırıyor: “Amerikan hükümetinin, Kaspersky Lab’a güvenmenizi istemediği ortada.  Onlara güvenmeye karar verirseniz, riski size ait.”

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Rusya ile Rumların e-posta anlaşması, Putin muhaliflerini vurdu

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yurtdışındaki muhaliflerin izini sürme noktasında elinden geleni ardına koymamakta kararlı. Putin, bu kararlılığıyla Batı demokrasilerinden kendine güçlü müttefikler bile bulmuş.

Atlanticcouncil.org’da konuyla ilgili bir yazı kaleme alan Maxim Eristavi, son haftalarda Avrupalı devlet adamları ile Rus yetkililer arasında gizli bilgilerin değiş-tokuşu anlaşmasına kurban giden Rus muhaliflerin hikâyelerini anlattı. Eristavi’ye göre kasım ayında Güney Kıbrıslı bir savcının e-postalarının sızdırılması, yükselen bir trendi ortaya koydu: “Kremlin, kendisine yönelik eleştirilerin izini sürme noktasında Batı devlerindeki kolluk kuvvetlerinde görev yapan müttefiklerinden yardım alıyor.”

Önde gelen genç Rus muhalif Nikita Kulachenkov’un 2016 yılında Güney Kıbrıslı yetkililer tarafından gözaltına alınması büyük gündem oluşturmuştu. O zamanlar bilinmeyen ise gözaltına sebep olan şeyin  Güney Kıbrıs ile Rusyalı yetkililer arasındaki e-posta değiş tokuşu olduğu idi.

İlgili haber>> Ruslar elektronik savaşa hazırlanıyor

Putin’in en büyük rakibi durumundaki Alexey Navalny’nin desteklediği adli tıp uzmanı aktivist Kulachenkov, 2014’te Rusya’dan kaçmaya zorlanmış ve AB üyesi olan Litvanya’dan siyasi iltica hakkı elde etmişti.  Rus yetkililer yokluğunda Kulachenkov’u mahkûm etmiş ve Interpol’den kendisini tutuklama talebinde bulunmuştu.

Kulachenkov, AB üyesi bir ülkeden iltica hakkı elde ettiği düşüncesiyle başka bir AB ülkesine seyahat etmekten endişe duymuyordu. Ancak ailesini görmek için gittiği Güney Kıbrıs’a iner inmez ellerinin kelepçelenmesi ile düşüncelerinin doğru olmadığını anladı. Kulachenkov bu küçük AB ülkesinde sonraki üç haftayı parmaklıklar ardında geçirdi. Güney Kıbrıs, Doğu Avrupalı ve Rusyalı oligarkların kara para aklama üssü olarak biliniyor.

Rum Başsavcı Vekili Eleni Loizidou, Kulachenkov’un Rusya’ya iade edilmesi için bir yerel mahkemede mücadele ediyordu. Loizidou, daha sonra basına sızan özel yazışmalarında yerel mahkemedeki meslektaşlarından Kulachenkov’un iadesinin yollarını araştırmalarını istiyordu. Bir dönem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde hâkim olmaya çok yaklaşan Loizidou, Rus yetkilileri tutuklu hakkında bilgilendirmiş ve Ruslar gerekli evrakları gönderir göndermez tutukluyu iade etmeye hazır olduklarını söylemişti.

RUSLAR, INTERPOL’U SIKIŞTIRIYOR

Olayın uluslararası bir ilgi ile karşılaşması üzerine Rum yetkililer, Kulachenkov’un gitmesine müsaade etmişti. Fakat olay Avrupa Birliği’nin, Rusyalı muhalifler için güvenli bir merkez olup olmadığı sorusunu yeniden gündeme getirmişti. Kulachenkov şöyle anlatıyor: “Rus yetkililere yakın olduklarından şüphelendiklerim hariç, AB içinde seyahat etmeye devam ediyorum.”

Avrupa Birliği’nde siyasi iltica hakkı elde etmesine rağmen Kuachenkov hayatının geri kalan kısmında yeni bir ülkeye her gittiğinde kaygılı olacağını ifade ediyor.

Leonid Nevzlin, kamuoyuna sızan belgelerde adına rastlanan bir diğer Rusyalı muhalif. Kulachenkov’un kaderini yaşamaktan kıl payı kurtulmuş ve bunu avukatlarının tavsiyelerine uymaya borçlu.

Nevzlin 2000’lerin başında devletin ele geçirdiği Rus enerji holdinginin müşterek sahiplerinden biriydi. Ortağı Mikhail Khodorkovsky, siyasi suçtan dolayı 10 yıl hapse mahkum edilmişti. Nevzlin vergi kaçakçılığı, hırsızlık, cinayet ve cinayete teşebbüs suçlamalarının arasında Rusya’dan kaçıp İsrail vatandaşlığı elde etti.

Moskova Interpol’den ısrarla yakalama emri çıkartılmasını istemiş ancak istek siyasi olduğu gerekçesiyle reddedilmişti. O günden sonra yeni bir ülkeye her girişinden önce Nevzlin’in avukatları yerel kolluk güçleri ile iletişime geçerek Rusya’ya iadenin önüne geçmeye çalışıyor.

Aynı prosedürü 2017 yılında Güney Kıbrıs’ta da uygulayan avukatlar, yetkililere Nevzlin hakkında Rusya’da siyasi gerekçelerle yapılan suçlamalar ve Nevzlin’in güvenli geçişine onay veren ülkelerin bulunduğu uzun bir liste hakkında bilgi vermişti. Ancak Güney Kıbrıs’ın tanınmış savcısı Loizidou’nun kamuoyuna sızan e-postaları, savcının Nevzlin’in avukatları tarafından paylaşılan gizli bilgileri vakit kaybetmeden Rus yetkililere ilettiğini gösteriyordu. Nevzlin bunun üzerine Güney Kıbrıs ziyaretini ertelemişti.

Nevzlin, Maxim Eristavi yaptığı açıklamada kendisi gibi Rus muhalifler için durumun Kremlin’in yabancı kolluk kuvvetleri üzerindeki etki gücünü artırdıkça daha da kötüleştiğini söylüyor.

Rusya’ya yakın olduğu bilinen ülkelere gitme riskine girmeyeceğini anlatan Nevzlin, “Şu anda bu ülkelerin sayısı çok. Gelişmiş demokrasiler de buna dahil. İsviçre gibi ülkeler mesela” diyor. Nevzlin tam bu noktada Kremlin’in isteği üzerine banka hesaplarını donduran İsviçreli yetkililerle verdiği hukuk mücadelesinden bahsediyor.

Bir zamanlar dünyanın en güçlü petrol şirketlerinden olan Yukos’un eski avukatlarından Alexey Obolenets kendisi de İsrail’e kaçmış biri olarak şimdilerde birçok Rus muhalife yardım ediyor.

Kulachenkov ve Nevzlin’den ayrı olarak Güney Kıbrıslı yetkililerle bağlantılı birbirinin aynısı üç vaka anlatıyor. Sızdırılan yazışmaların içeriği 1951 tarihli Mülteci Sözleşmesi, 1957 tarihli ‘Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ve bazı Interpol yasalarına aykırı durumlar teşkil ediyor.

Siyasi sığınma talep eden Rusların avukatı olarak görev yapan Obolenets, müvekkillerinin davalarına ilişkin gizli bilgilerin düzenli olarak Rus yetkililerin eline geçmesinden şikayet ediyor. Bu yüzden müvekkillerini sığınma ya da AB’de oturma müsaadesi aldıklarında kendileri ve aileleri hakkındaki kişisel bilgilerin kolluk kuvvetleri ve bazı AB ülkeleri ile Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Belarus gibi otoriter rejimlere ait gizli servis elemanları arasında paylaşılabileceği konusunda uyardığını anlatıyor.

Maxim Eristavi’ye göre son yıllarda muhalifler için Ukrayna ve Gürcistan gibi geleneksel olarak güvenli olan bölgelerde bile bozulma başladı. Azeri Muhalif gazeteci Afgan Mukhtarli Gürcistan’daki Azeri özel güçler tarafından kaçırılmış ve Bakü’deki işkencecilere geri gönderilmişti. Diğer bir Azeri muhalif Fikret Huseynli ise AB pasaportu olmasına rağmen Azerbaycan’ın talebi üzerine 6 aydan fazla bir süre boyunca Ukraynalı yetkililer tarafından rehin tutulmuştu. Ukrayna’daki Azeri diasporasının temsilcileri Kiev’den Bakü’ye yapılan siyasi gerekçeli iadelerin artık rutin haline geldiğini ifade ediyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Ruslar elektronik savaşa hazırlanıyor

ABD Başkanı Donald Trump’ın, “Akıllı füzeler geliyor, hazır ol Rusya” şeklindeki tweet’i, gözleri iki nükleer gücün bir topyekun savaşa girmesi durumunda olabileceklere çevirdi. Yeni savaş doktrinlerinde elektronik sistemlerin büyük bir rol oynayacağı kesin. Rusların stratejisiyle ilgili ipuçlarını ise Rus Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov, geçtiğimiz ay katıldığı bir toplantıda verdi.

Defenseone sitesinden Partick Tucker’in haberine göre, Genelkurmay Askeri Akademisi üyelerine konuşan Gerasimov, muhtemel bir savaşta, düşmanın ekonomik gücünü ve hükümete ait fakat askeri olmayan tesisleri de meşru hedef olarak göreceklerini söyledi. Ruslar, bu hedefleri savaş başlar başlamaz imha etmeyi planlıyor. Doktrine enformasyon savaşı ve uzay savaşları da dahil.

Rusların amacı, söz konusu operasyonu düşman henüz benzer bir hareketi başlatmadan gerçekleştirmek. Bunun için keşif ile saldırı sistemlerini birleştirecek bir yapay zekaya yatırım yapıyorlar. Gerasimov, keşifle saldırı arasında geçen süreyi 2,5 kat azaltmayı, hedef isabet oranını da 2 kat geliştirmeyi planlıyor. Gerasimov’a göre,  “Gelecekte, gelişmiş hipersonik sistemlere sahip yüksek isabet oranına sahip silahlar, stratejik caydırıcılığın önemli bir kısmını nükleer olmayan silahlara kaydıracak.”

Siteye konuşan Donanma Analizleri Merkezi analisti Sam Bendett, halen sınırları yakınında olan düşük yoğunluklu ve kısa süreli savaşları göze almakta olan Rusya, düşmanı sınırlarına çeken bu uygulamayı terk ediyor ve yeni teknolojiyle düşmanı kendi topraklarında vurmayı ve savaşı Rus sınırlarından uzakta tutmayı hedefliyor. Bendett’e göre bu ancak insansız elektronik savaş sistemleriyle mümkün olabilir ve böyle bir operasyonun başarısı ise Rusya’nın askeri ve endüstriyel olarak gereken kaynaklara sahip olması ve bunları etkin şekilde yönetebilmesine bağlı.

Rusların hedefleri büyük ancak askeri bütçeleri, Amerikalılara kıyasla çok düşük. ABD’nin askeri bütçesi geçtiğimiz yıl 700 milyar dolardı. Ruslarınki ise 46 milyar dolar civarında. Gayri safi milli hasılanın yaklaşık yüzde 3’üne denk gelen bu miktarın da azaltılması hedefleniyor. Sınırlı askeri bütçesi ve nispeten zayıf ekonomisi sebebiyle yıpratma savaşını kaldırması zor görünen Rusya’nın, bu yüzden de yüksek teknolojiyle hızlı ve kısa sürede sonuç alabilecek uzay savaşları ve askeri robotlara yönelmesi bekleniyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Putin’in ‘hackleme’ manevrası

2016 ABD başkanlık seçimlerini Donald Trump lehine manipüle ettikleri iddiasını şimdiye dek hep yalanlayan Rusya Devlet Balkanı Vladimir Putin, aybaşında düzenlediği basında toplatısında bu resmi söylemden farklı bir çıkış yaptı. Putin, Rusya’nın ABD seçimlerinin hacklenmesinde hiçbir rolü olmadığı yönündeki pozisyonu terk ederek, “vatansever görüşlü” Rus hackerların geçen yılki seçimlere yönelik siber saldırılarda rol almış olabileceklerini söyledi.

Hackerları ‘sanatçılara’ benzeten Putin, ‘bir sabah kalktıklarında devletler arasındaki ilişkilere dair bazı haberleri okuduktan sonra, ‘eğer vatansever fikirlilerse’ Rusya aleyhine olduğunu düşündiklere bir şeye karşı mücadelede kendi katkılarını yapmaya başlayabileceklerini ifade etti.  Putin’in bu cümlede Rusya’ya karşı Trump’a göre daha az müsamahalı olacağını ortaya koyan Demokrat başkan adayı Hillary Clinton’a atıfta bulunduğu düşünülüyor. Amerikan istihbaratı, Rus hackerların Clinton ile Trump arasında geçen başkanlık yarışına müdahale ettiklerini, Demokrat Parti’nin bilgisayarlarından gizli bilgileri çalıp yayınlanmasını sağlayarak  Clinton’ı seçmen nezdinde zor durumda bıraktıklarını iddia etmişti.

TRUMP’IN ELİ DE RAHATLAYACAK

Putin’in açıklamaları elbette seçim kampanyasına yönelik siber saldırının arkasında Rusya’nın bulunduğunu itiraf anlamına gelmiyor. Ancak bu sözler ve tutum değişikliği, hem Moskova’nın hem de Kremlin ile ilişkileri sebebiyle soruşturma geçiren Trump yönetimine manevra alanı açma imkanı sağlıyor.

ÖNLEYİCİ SAVUNMA HATTI

New York Times gazetesinin konuyla ilgili haberine göre Rusya’nın ya da da en azından Rusların Demokrat Parti’yi hacklediğine dair açık delillerin gün ışığına çıkmasından endişe eden Putin, şimdiden önleyici savunma hattı kuruyor. Aynen inkarı artık çok zor olduğunda 2014’te Ukrayna’da, 2015 sonlarında da Suriye’de Rus askeri varlığının ilanında olduğu gibi.

İlgili haber>> Rusya’nın siber saldırıları, KGB’den miras bir anlayış

Ukrayna’daki iç savaşta Kremlin ilk etapta Rus askerlerinin komşu ülkede muhaliflerin safında savaştığını yalanlayarak, söz konusu kişiler için ‘Rus tatilciler’ demişti. Suriye’deki kanlı iç savaşta da Esed yönetimine askeri destek verdiğini redderek bu ülkede sadece ‘Rus insani yardım görevlileri’ bulunduğunu ileri sürmüştü. Ancak her iki olayda da Rusya daha sonraları askeri müdahaleyi itiraf etmişti.

İlgili haber >> ABD’den sonra Almanya seçimleri de hackerların hedefinde

Putin, söz konusu basın toplantısında devlet düzeyinde seçimleri Trump lehine manipüle ettikleri iddiasını yalanlarken, şahısların kendi iradeleriyle böyle bir girişimde bulunmuş olabileceklerini kaydetti. Ancak söz konusu Rusya olunca devlet eylemi ile özel eylem genellikle bulanıklaşıyor. Moskova, Rusya’nın yurtdışındaki etkisine dair planlamalarda, açıkça sorumlu tutulmamak için devlet bürokrasisinde yer almayan kişileri kullanabiliyor. Rusya siber savaş programını gizli bir şekilde yürütse de Moskova’nın siber suçluları,  daha kolej çağında olanlar dahil yetenekli-istekli kişileri siber ordusuna kattığına yönelik iddialar var.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz
[wysija_form id=”2″]