Etiket arşivi: stratejik siber güvenlik

Siber güvenlik stratejisi 2019’un kurbanı olmasın!

Türkiye’de siber güvenliğin stratejik bir mesele olarak ele alınmaya 2010 yılında başladığını söylesek heralde yanılmış olmayız. KKK (Koridor-Karargah-Köşk) üçgeninde siber alan bir muharebe sahası olarak değerlendirilmeye başlamış; TSK’nın vizyoner bir doktrin hazırlayarak gerekli adımları atacağına dair beklentiler yükselmişti. Siber alanda güçlü ve aktif bir Türkiye için gerekli kurumsal düzenlemelerin oluşması adına stratejik seviyede bazı gerekliliklerin yerine getirilmesi için düğmeye basılmıştı.

BM Silahsızlanma Araştırma Enstitüsü’nün 2011’de yayınladığı rapora göre, siber alanı askeri doktrinlerine entegre ettiğini ilan eden ülkelerin sayısı bir yılda 23’den 47’e çıkmış; 2010 yılında ülkemizin güvenlik doktrinini şekillendiren ‘Kırmızı Kitap’a siber tehditlerin eklenmesiyle Türkiye de bu 47 ülke arasındaki yerini almıştı. Tabi, İran’ın nükleer programını hedef alan Stuxnet operasyonunun (Stuxnet’e sadece bir zararlı yazılım demeye dilim varmıyor) aynı yıl ortaya çıkmasının da bu ilgi artışında payını es geçmemek lazım.

Aradan geçen yıllarda Türkiye’de siber güvenlik adına önemli gelişmeler yaşandı. Ankara, iki strateji belgesi yayınladı ve daha da önemlisi Genelkurmay Başkanlığına bağlı Siber Savunma Komutanlığı kuruldu. Fakat tüm bu adımlara rağmen -sadece Türkiye için değil, diğer ülkeler için de- gidilmesi gereken daha çok yol olduğu herkesin kabul ettiği bir gerçek.

Objektifi biraz genişletip 2010’dan bu yana Türkiye’de nelerin yaşandığına baktığımızda, son 7-8 senelik zaman diliminde normal kabul edilmeyen, olağanüstü durumları tecrübe ettiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz. Sert güç mücadelelerinden, yönetim değişikliklerine; darbe teşebbüsünden Irak ve Suriye başta olmak üzere içinde bulunduğumuz coğrafyanın kendine has yapısından kaynaklanan gelişmelere kadar bir çok alanda çeşitli badireler atlattık. Gündem maddeleri kronometrede saniyeleri gösteren rakamlar gibi hızla birbirini takip etti. Daha birkaç ay önce Irak Kürtlerinin bağımsızlık referandumunu konuşan uzmanlarımız, şimdi Afrin operasyonu hakkında televizyonlarda görüşlerini paylaşıyor. Gündemin hızı, karar vericilerin çalışmalarını da, düşünce kuruluşlarının ilgi alanlarını da, mahalle kahvelerindeki sohbetleri de aynı şekilde etkiliyor.

Hızlı gündem değişimlerinin önemli yan etkilerinden biri, konular üzerinde odaklanıp fikir ve proje üretmeye izin vermemesi. Tüm odağımızı güncel meselelere sabitlemek, parkurun biraz dışına çıkıp soluklanmanın, ‘Dünyada neler oluyor?’ sorusunun peşine düşmenin ve bugünü konuşmak yerine geleceği tasarlamanın yollarını maalesef kapatıyor. Bunun ilacı tamamen olmasa da biraz olsun gündemden uzaklaşmak ya da kendi gündemimizi oluşturmak olmalı.

İki hafta önce Speaker Agency’nin düzenlediği Digital Transformation Talks’da çok değerli konuşmacıların, Endüstri 4.0, blok zincir ve siber güvenlik konuları hakkındaki fikirlerini dinleme şansı buldum.

Gönlünü ve aklını Endüstri 4.0’a adamış olan Dr. Ali Rıza Ersoy, 32 yıllık Siemens tecrübesini her anlamda hissettirdiği konuşmasında çok önemli bir bilgi verdi: Almanya 2013 yılında sanayisini Endüstri 3.0’dan 30 yıl içerisinde 4.0’a nasıl taşıyacağına dair stratejisini açıklamış. Gelişmelerin baş döndürücü bir hızla ilerlediği günümüzde, ’30 yıl sonra neden Endüstri 5.0’ı konuşmuyorlar?’ sorusu sizin de aklınıza gelebilir. Fakat eminim günümüzde oldukça genişleyen stratejilerin esneme payını hesaba katmışlardır. (Bu durumun bir sonucu olarak ulusal siber güvenlik stratejilerinin 4-5 yıllık hazırlandığını da buraya not edelim.)

Ersoy, bundan önceki sanayi devrimlerine geç kalan ülkemizin Endüstri 4.0 için ancak 4-5 sene geç kaldığını söyleyerek, yakın zamanda Endüstri 4.0 stratejisinin açıklanması için hazırlıklar yapıldığını ‘ancak araya Suriye olaylarının’ girdiğini söyledi. Yani yine ‘gündem’ yapılması gereken diğer tüm işleri bir tarafa itti; şımarık bir çocuk gibi tüm ilgiyi üzerine çekti.

Kahve arasında ‘gündemin işgal ettiği zihinler’ ile ilgili yakınmalarımı dinleyen Ersoy, çare olarak günlük siyasetle araya belirli bir mesafe konulması gerektiğine işaret etti. Endüstri 4.0 stratejisi Suriye olaylarına takılıyorsa, ‘Siber güvenlik eylem planında yer alan maddelerin hayata geçirilmesi de sınır komşumuz ile yaşanan son gelişmelerden olumsuz etkilenmiş midir?’ diye sormadan edemiyor insan.

Aslında daha da önemlisi, siber güvenlik gibi milli güvenliği etkileyen stratejik bir mesele gündeme karşı dayanıklı bir zırhın arkasına kendisini korumaya alabilecek mi?

 

Gelecek sene Türkiye’nin önünde iki önemli seçim var. Ülkemiz önemli bir virajdan geçecek. Ama aynı zamanda 2019 iki yıl önce hazırlanan siber güvenlik stratejimizinde son senesi olacak. UDHB’nin yayınladığı 2016-2019 Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi’nin genel bir değerlendirilmesinin yapılarak kamuoyuyla paylaşılması, bir sonraki strateji belgesi için hazırlıkların yapılması, stratejinin eylem planındaki adımlardan hangilerinin gerçekleştiğinin açıklanması siber alanı bir muharebe alanı olarak kabul etmiş diğer ülkelerin ‘stratejilerinin son zamanlarında’ attıkları adımlardan sadece bazıları.

 

Seçime giden aylar ülkemizde gündemden uzak kalmanın neredeyse imkansız olduğu zaman dilimleri… Bir yandan ‘seçimlerin hacklenmesine’ karşı çeşitli tedbirleri almak mecburiyetinde olan Türkiye, aynı zamanda bir sonraki 4 yıllık ulusal siber güvenlik stratejisini de hazırlayıp açıklamak zorunda. Aksi bir tutum siber alanda caydırıcılık peşinde koşarken gardımızın düşmesine neden olabilir. Sadece siber güvenlik camiası için değil, aynı zamanda Türkiye’nin geleceği adına hepimizin sorması gereken soru şu: ‘Siber güvenlik stratejisi seçim gündemine kurban mı gidecek?’

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Siber Bülten 2018 Öngörü Anketi sonuçları açıklandı

Bu yıl ikincisi düzenlenen yıllık Siber Bülten öngörü anketinin sonuçlarını açıklıyoruz. Üçü çoktan seçmeli olmak üzere 4 sorudan oluşan anketimize yanıt veren 600’den fazla abonemize teşekkür ederiz.

 

2018 yılında hangi siber tehditlerin öne çıkacağını düşünüyorsunuz?

 

 

 

 

 

 

 

 

Türkiye’nin siber güvenlik stratejisindeki adımlardan hangisinin 2018’de kesinlikle hayata geçirileceğine inanıyorsunuz?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Size göre 2017 yılında gerçekleşen olaylardan hangisi stratejik olarak daha uzun süre etkili olacaktır?

 

 

 

 

 

 

 

Geride bıraktığımız yılda Türkiye’de siber güvenlik adına atılan en önemli adım sizce nedir? (Öne çıkan yanıtlar)

SSM’nin Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması

Ulusal siber güvenlik tatbikatları

Snowden’ın Türkiye’deki bir etkinliğe katılması

BTK’nın CTF ile personel seçmesi

 

 

Trump’dan devrim gibi karar: Her bakanlık kendi siber güvenliğinden sorumlu olacak

Donald Trump’ın ilk bütçe teklifine göre, federal hükümet ve ABD kritik altyapılarını korumak için siber güvenliğe 1.5 milyar dolar yatırım yapılacak. Pastadaki büyük pay sahibiyse kamu güvenliğinden sorumlu Anayurt Güvenliği Bakanlığı

Önce Amerika: Amerika’yı Yeniden Harika Yapmak için Bütçe Taslağı’ (America First: A Budget Blueprint to Make America Great Again) sloganıyla ilan edilen bütçe planlaması, Anayurt Güvenliği Bakanlığı ve diğer kamu kurumlarıyla özel sektör arasında daha çok istihbarat paylaşımını amaçlıyor. Bundan sonra her bakanlığın kendi siber güvenliği açısından hesap verebilir olacağını ifade eden danışman Tom Bossert’e göre birimler-üstü bir stratejik açılımla var olan güvenlik sistemlerinin artırılması ve birimler arası bilgi teknolojileri idaresinin ele alınıp siber saldırılara karşılık verebilecek duruma gelinmesi beklenecek.

İlgili haber >> İkinci Stuxnet’in hedefi K. Kore füze sistemi mi?

Obama’nın görevlendirdiği ABD Savunma Bilim Kurulu’nun yayımladığı analiz çokça tartışılmıştı. Soruşturmanın kilit konusu olan Kuzey Kore ve ABD elektrik santrallerine yaptığı siber saldırılar, yeni bütçe planlaması içerisinde de yer alıyor: Trump yönetimi, ekonominin bel kemiğini oluşturan kritik altyapıların korunması için sıkı tedbirler alınacağının garantisini veriyor.

İlgili haber >> ABD’de kamu ağlarını EINSTEIN monitor edecek

Çok sayıda güvenlik açığıyla gündeme gelen ABD yönetimine karşı yapılan siber saldırılarda 2015’teki kamu personeli kimliklerinin ifşa edilmesi başı çekiyor. Okların Çin’i gösterdiği bu saldırının ardından, ‘failin saptandığı’ başka bir olay gelişti: Demokrat Parti sızıntısı! Parti içi mailleri ve dolayısıyla seçim kampanyasını hedef alan saldırıya dair istihbarat biriminin yayımladığı rapor kesin olarak Kremlin’i sorumlu tuttuğu halde Rusya’nın suçlanmasına ‘siyasi cadı avı’ diyerek tepki gösteren Trump, nihayetinde dış müdahaleyi kabul ederek Çin’i sorumlu tuttuğunu belli etmişti.

ABD’nin siber tehditlere karşı başarısız kaldığını başkanlık kampanyası süresince her fırsatta dile getiren Trump, ülkesinin ulusal savunma kabiliyetlerini artıracağının sözünü verip, kendi tabiriyle ‘ABD’yi diğer ülkelerin oyuncağı olmaktan’ kurtaracağını ifade ediyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

[wysija_form id=”2″]

İsrail’in siber beyni Matania: Siber güvenlik yeni sınırları keşfetmemizi sağlayacak

Başbakan Benjamin Netanyahu tarafından İsrail’in ulusal siber stratejisine öncülük etmek için seçilen Eviatar Matania 4 yıldan az bir sürede ulusal siber ihtiyaçları ve hedefleri desteklemek amacıyla bakanlıklar ve İsrail savunma kurumları arasında koordinasyonu sağlayan 2 farklı organizasyon kurdu ; Ulusal Siber Büro ve Ulusal Siber Güvenlik Kurumu.

SİBER LİDERLER > iSRAİL SİBER GÜCÜNÜN ARKASINDAKİ İSİM: EVIATAR MATANIA

Netanyahu’ya bağlı olarak çalışan Matania’nın konumu İsrail’in yakın zamanda şifrelenen siber ihracat lisanslama politikası gibi bakanlıklar arası müzakereleri yürütmede büyük kolaylık sağlıyor. Bu durum sektörün büyük oranda işine yaramasının  yanı sıra İsrail’in küresel bir siber güç konumunu korumasına yardımcı oldu.

Matania, Tel Aviv’in kuzeyinde NCD (National Cyber Directorate) ana merkezi olarak hizmet veren ofisinde ulusal siber stratejisini tartışmak ve siber alanın neden İsrail in yeni sınırlara doğru genişlemesine izin verdiğine inandığını görüşmek üzere İsrail Büro Şefi Barbara OPaLL-Roma ile biraraya geldi.

-Siber sektörü sanayi devrimi yada öncesinde gerçekleşen tarım devrimi gibi medeniyeti değiştirebilecek bir olguya benzetiyorsunuz. Lütfen açıklar mısınız?

Siber sektörü sadece bir alan olarak değil daha geniş bir fenomen olarak görüyoruz. Ve bu öyle sıradan bir olgu değil, devrimci bir şey; mesela tarım devriminden önce tamamen doğaya bağımlıydık aynı şekilde sanayi devriminden önce de insan gücüne bağımlıydık. Şimdi ise bir dizi gelişmenin ardından siber sektör bizleri fiziksel dünyanın kısıtlamalarından kurtarıyor.

Doğru şekilde güvenlik tedbirleri alındığı takdirde bu sektör bizim gibi küçük bir ülkeyi ekonomik olarak zenginleştirecek ve yeni sınırları keşfetmemizi sağlayacaktır.

Yani plan nedir?

Öncelikle, ulusal siber güvenlik stratejisini formüle ederken şunu farkettik; farklı düşünmeli ve farklı sorular sormalıyız. Bu alandaki stratejiyi belirlerken sorulan çoğu soru siber tehdide odaklanma eğiliminde. Düşman kim? Önümüzdeki iki üç yıl içinde ne gibi yeni teknolojiler ortaya çıkacak? Kritik altyapıyı nasıl savunabiliriz? Bütün bu sorular oldukça önemli fakat hiçbiri bizi yeni stratejiye yönlendirmedi. Ulusal güvenlik stratejisinin kullandığı egemenlik, yargı ve tehdit kavramlarına odaklanarak bu stratejiyi oluşturamazdık.

Peki bu durumdan çıkardığınız sonuç ne oldu?

Sanal alem bilgisayarlı sistemlerin ve ağların birbirine bağlanabilirliği ile çalışan sınırsız bir alan olduğu için , ülkemizin dijital sınırlarını kurumların oluşturduğunu farkettik.

Sanal alemdeki iyi yada kötü iletişimi ayırt edebilecek herhangi bir teknoloji ya da operasyonel çözüm olmadığı için kurumların görevlerini yerine getirmesine izin veren ağlar ve operasyon yönetimleri için bütünsel bir yaklaşım hazırlamamız gerektiği  sonucuna vardık.

-Tamam, peki nasıl bir strateji oluşturdunuz?

Bizim kapsamlı stratejimiz sağlamlık ,esneklik ve savunma olarak adlandırdığımız üç farklı sanal güvenlik katmanından oluşuyor.  Eğer ilk iki katı doğru şekilde inşa ederseniz , tehditlerin %95 ‘lik kısmını engellemiş olursunuz. Ama ortada hala organizasyonları tehdit eden yüzde 5’lik bir kısım var. Bu gibi saldırılarla başedebilmek için milli güvenlik kapasitesini kullandığımız milli savunma katmanının devreye girdiği zamandır.

-O zaman ilk katmanla başlayalım.

Sağlamlık, bir kuruluşun operasyonlarını sürdürebilmek için yapması gereken tek şeydir.  Bu tabaka saldırıya uğramış olup olmadığınızı gözetmeksizin düzenlemeler, organizasyonel süreçler, risk değerlendirmesi, teknik önlemler, insan prosedürleri, kurumsal normlar gibi alanlarda özel sektörle çalışmayı gerektirir. Örneğin bunu insan vücudu açısından düşünün. Çoğu zaman aslında hasta değil sağlıklıyızdır fakat yinede ellerimizi yıkar ya da başkalarından virüs bulaşmasını engellemek için bir bağışıklık sistemimiz vardır.

Bu tabakada devlet teşvik, bilinç ve rehberlikle birlikte temiz su, soğutma için elektrik ve temel altyapı sağlar.  Fakat devletin temel sağlığı korumak için sunabileceklerinden faydalanmak kuruluşların kendi sorumluluğudur.

-Peki ikinci katman?

Sıradaki katman, esneklik. Bu ikinci katman iyilik/esenlik haline hemen dönüşebilmek için gerekli olan organizasyonu sağalayan vaka güdümlü bir katman. Bu saldırı yada güvenlik açığı ortaya çıktığında, bir şekilde ortaya çıkan bu hastalıklı durumu kontrol altına alabilmek ve sistemi normal işleyişine mümkün olduğunca çabuk döndürebilmek için sistemli bir güç sağlar – hastaneler,sağlık bakım kurumları, hastalık kontrol merkezi.

Bu katman bilgi paylaşımını, saldırıların analiz edilmesini, nedenlerin analiz edilmesini ve bir kurtarma planını içerir. Yine bu kısım, özel sektör tarafından yürütülen kapsamlı çalışmaların ötesinde, yanlızca hükümetlerin sağlayabileceği ulusal bir iyileştirme insiyatifidir.

-Yani bu ulusal Siber Olaylara Müdahele Merkezi’nin (CERT) devreye girdiği nokta mı?

Esneklik katmanının merkezini oluşturan CERT ağ devamlılığını mümkün olduğunca sürdürürken siber saldırıyı tespit eder, müdahale eder ve normal işleyişe geri dönüşü sağlar. Sadece esneklik katmanı bazında çalışmaz tabii ki. Ulusal Siber Güvenlik Kurumu’muz kritik altyapı koruma ve CERT işlemleri de dahil olmak üzere ulusal siber savunma operasyonlarından sorumludur. Yetkili kişi bir saldırı olduğunu gördüğü zaman atağın bir suç örgütünden , terör grubundan ya da belirli bir ülkeden geliyor olmasıyla ilgilenmez, büyük bir olaya karşı hareket etmeye odaklanır. Diğer yandan,ulusal güvenlik kurumlarımız ve istihbarat topluluğu ise saldırganlarla ne yapılacağı konusuna odaklanır.

-Başbakan Netanyahu  Demir Kubbe ve siber saldırılar karşılaştırmasını yaparken siz stratejinizi açıklamak için sağlık örneğini kullandınız.

Demir Kubbe (Irone Dome) ile anlatılan yanlızca saldıran füze ve roketleri durdurma yeteneği değil.  Pasif ve aktif savunma kalkanları mevcut. Yani eğer bu benzetmeyi kullanırsak sağlamlık, pasif savunmanın ilk katmanını oluşturur, barınaklar, Cephe Savunma Kumandanlığı güvenlik düzenlemeleri ve benzeri anlamına gelir. Sonra ikinci tabaka, esneklik, aktif savunmadan oluşur; atakları tespit etmenize izin veren, analiz eden ve ağınızı korumak için hareket eden gerçek önleyicilerdir. Bu tam bir benzetme değil belki ama ise yarıyor.

Ayrıca unutmayın ki ordunun ve istihbarat kurumlarının sorumluluğunda olan başka bir katman daha var.

-Siber Saldırı operasyonlarının anlamı nedir?

Belirli saldırıları tespit etmek ve saldırıların devamını önlemek için çalışıyoruz. Fakat bazen sürekli savunma yapmak mümkün olmuyor. Çoğu zaman saldırganın kim olduğunu bilme lüksümüz yok. Saldırılara odaklanmamızın nedeni bu. Saldırganın kimliğini belirlemek ve onunla başa çıkmak ise başka bir konu… ve bu İsrail Savunma Kuvvetleri ve istihbarat servislerinin görevi. Benim askeri istihbaratım olduğu kadar istihbarat kurumlarıyla da bağlantılarım var. Birlikte oldukça yakın çalışıyoruz, ayrıldığımız nokta ise saldırılar ve saldırganlar.

İLGİLİ YAZI >> İSRAİL İLE YENİ DÖNEMDE BİR SİBER İTTİFAK ÇIKAR MI?

-Organizasyonunuzun büyüklüğü ve bütçenizin boyutu nedir?

Şu anda düzinelerce çalışanımız var fakat bu rakam yakında yüzlerce olacak. Bütçemiz misyonumuza yeterli bir hale gelecek. Çok yıllık bir planımız var ve size şunu söyleyebilirim ki bütçemiz yüz milyonlarca Shekel’den oluşuyor; bunlar direk olarak NCD’ye giden fonlar. Siber harcamalarından sermaye artırmak için ana bilim ofisi, ekonomi bakanlığı, bilim, eğitim ve diğer devlet organlarıyla, eşleşen bütçe düzenlemelerimiz var.  Ve tabiki güvenlik alanında çok daha fazla yatırım var.

-Kuruluşunuz Başbakanlık ofisine bağlı olmasaydı, NCD yönetimli maliyetin paylaşımı ve bakanlıklararası insiyatifler gibi kazanımlarınız olmayabilirdi, değil mi?

Evet, bu yüzden tüm bu oluşumun başbakanlık ofisi çatısı altında olması çok mantıklı. Eğer tüm dünyada görüldüğü gibi siber otorite içişlerine bağlı olsaydı, suç ve düzenlemeler gibi konulara odaklanmak zorunda kalınırdı. Yine eğer ulusal güvenlik çatısı altında bulunsaydı güç kullanma eğilimi görülebilirdi. Başbakanlık ofisine bağlı olmak, siber suçlardan siber savaşlara kadar oluşabilecek tehditlerle beraber, bu yeni sahada sahip olunması gereken ekonomik ve sosyal kazanımları da içeren kapsamlı bir ulusal spektrumu ifade etmektedir.

-Son olarak Netanyahu’nun İsrail’in dünyanın en iyi siber güçlerinden biri olduğu iddaasını desteklemek için, ihracat ve yatırımlara yönelik bazı verileri paylaşabilirmisiniz?

2015 yılında İsrail’in siber çözümler ve ürünlerinin ihracatı yaklaşık olarak 4 milyar dolardı. Bu rakam Amerika’dan sonra ikinci ve tüm Avrupa’nın toplamından daha fazla olduğuna inanıyorum. Dünyanın en büyük siber firmalarının çoğu, bizim burada geliştirmeke olduğumuz bu yeni siber merkezde, kendi harekatlarını kurmaktalar.

İLGİLİ HABER >> İSRAİL SİBER İHRACATINI BİR YILDA 2 KAT ARTIRDI

2014’te dünyanın siber alandaki özel yatırımlarının %10’u İsrail’e girdi. Düşünün ki 8 milyon nüfusuyla dünya nüfusunun % 0.1’i olan İsrail olarak yatırımların % 10’unu topladık. Ve 2015 yılında % 20’ye yaklaşan küresel yatırım oranımızla bu rakamı neredeyse ikiye katladık.

 HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN DOLDURUN

[wysija_form id=”2″]

İsrail’le yeni dönemde bir siber ittifak çıkar mı?

Türkiye’nin önde gelen uluslararası ilişkiler uzmanlarından Brookings Institute uzmanı Kemal Kirişçi, Suriye ve İsrail ile dış politikada yeni bir sayfanın açıldığı dönemi “İsrail anlaşmasını diplomatlar kotardı, avantajından işadamları yararlanacak. Rusya’yla ilişkilerin toparlanmasını işadamları kotardı, şimdi avantajından diplomatlar yararlanacak.” şeklinde değerlendirmiş.

Bölgesel ve küresel etkileri olacak iki siyasi adımı iki cümleyle anlatmak tabi ki Kirişçi hocaya özgü bir maharet; fakat biz de onun talebesi olarak, bu gelişmelerin siber alana yönelik etkilerini masaya yatırmaya çalışalım dedik.

Rusya ve İsrail krizlerinin siber alana yansımaları

Rusya ve İsrail’in bölgedeki en büyük iki siber güç olduğu rahatlıkla öne sürülebilir. Dünya çapında ses getiren operasyonları yürüten hacker gruplarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanan Rusya’nın Türkiye’de siber istihbarat operasyonları yaptığı global kurumların raporlarına yansımıştı.

RUS HACKERLER HÜRRİYET VE BAŞBAKANLIĞI HEDEF ALMIŞ

Dünyadaki siber güvenlik pazarında ciddi bir yeri olan İsrail ise, Stuxnet saldırısıyla İran’ın en mahrem nükleer tesislerine nasıl bir zarar verebileceğini göstererek caydırıcılığını perçinlemişti. Ünlü siber güvenlik uzmanı Kenneth Geers de Siber Bülten’e verdiği röportajda Türkiye için en önemli siber tehdidin İsrail olduğunu vurgulamıştı.

Rusya ve İsrail ile ilişkilerin gerilmesinden sonra bu ülkelerin siber alanda Türkiye ile ilgili politikaları incelendiğinde iki farklı durumun ortaya çıktığı görülüyor. Geçtiğimiz yıl kasım ayında Türkiye’nin bir Rus savaş uçağını düşürmesi ile başlayan kriz çok kısa bir süre sonra siber alana yansımış, olayın gerçekleşmesinden tam bir ay sonra Türkiye’nin önemli 3 bankasına yapılan siber saldırıdan yüzbinlerce müşteri etkilenmişti. Bu siber saldırılardan sonra Rusya kaynaklı bu kadar ses getiren başka bir operasyon duymadık. Fakat krizden önce ve sonra devam edegelen – özellikle Ankara’nın Suriye politikasını öğrenmeye yönelik- siber istihbarat operasyonların devam ettiği bir gerçek.

SİZCE RUS HACKERLAR ŞİMDİ NE YAPIYORDUR?

2010 yılında yaşanan Mavi Marmara saldırısından sonra zaten iyi gitmeyen Türkiye – İsrail ilişkileri diplomatik anlamda en geri seviyeye çekilmiş ve iki tarafın başbakanı birbirlerine yönelik ciddi suçlamalarda bulunmuştu. 2013 yılında İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, ABD Başkanı Obama’nın devreye girmesiyle Türkiye’den özür dilemesine kadar geçen 3 yılda İsrail ile birlikte çalışan -varsa- hacker gruplarından Türkiye’ye yönelik kamuoyunun bildiği bir saldırı gerçekleşmedi. Genel olarak bakıldığında İsrail’in bu tür ikinci seviye siber saldırıları düzenlemek gibi bir stratejik tercihi bulunmuyor. Buna karşın hacktivist gruplar İsrail’in kritik kurumlarına yönelik her sene saldırılar düzenliyor. Fakat stratejik seviyede siber dünyayı bir muharebe alanı olarak gördüğü ve rakip devletlerin sistemlerine ciddi zarara sebep olabilecek saldırılar gerçekleştirmesi İsrail’i bu konuda potansiyel bir güç olarak algılanmasına yol açıyor.

Rusya: Hala bir siber tehdit

Kriz zamanlarını geride bıraktığımıza göre, okuduklarımızdan görüştüklerimizden geleceğe yönelik öngörülerde bulunma cüretini gösterebiliriz.

Rusya kaynaklı halkın direkt zarar göreceği ve medyanın ilgisini büyük ölçüde çekecek ciddi saldırıların gelme ihtimalinin düştüğü ileri sürülebilir. Lakin, uçak krizinden gördüğümüz gibi, bir anlık bir olayın iki ülke arasında çıkardığı krizin siber alana yansıması çok kısa zaman alıyor. Türkiye’deki banka müşterilerinin bu krizden ciddi anlamda olumsuz etkilenmesi diplomatik ilişki – siber alan yönetişiminin ne kadar iç içe olduğunu hem devlet yetkililerine hem de özel sektör yöneticilerine göstermiş olması gerekiyor.

Benzer bir muhtemel krizde medya gruplarından, enerji dağıtım şebekelerine kadar geniş bir sektörel alanda siber saldırılara karşı alarm durumuna geçilmesi bir zorunluluk olarak karşımızda duruyor. Bu tür tedbirlerin alınmaması durumunda bir başka uluslararası krizde -İran ya da Suriye olabilir- Türkiye’nin siber alandaki menfaatleri de yadsınamaz şekilde etkilenecektir.

SURİYE ELEKTRONİK ORDUSU İLE İLGİLİ BİLMEMİZ GEREKEN 10 ŞEY

Özellikle Suriye ile bir sıcak kriz durumunda Rus siber kuvvetlerinin de yeninden hedefi olacağımızı buraya not etmekte fayda var. Bu arada 4 yıl önce Suriye hava sahası içerisinde düşürülen Türk uçağının neden düştüğüne yönelik tatmin edici bir açıklama olmadığını ve uçağın düştüğü bölgenin yakınında bulunan Lazkiye’de bir Rus üssü olduğunu da hatırlatalım. Tabi unutulmaması gereken başka bir nokta da Rus mühendislerin halen Türkiye’de Akkuyu nükleer güç tesisini inşa ediyor olması gerçeği. Akkuyu meselesini siber perspektiften incelerken Stuxnet örneğini sık sık akla getirmek gerekebilir.

İsrail’le savunma ittifakı: Eski bir askeri gelenek

İsrail cephesine baktığımızda ise, Rusya kadar agresif hareket etmeyen fakat siber güvenlik piyasasındaki ticari ağırlığını stratejik bir silah olarak uluslararası ilişkilerde kullanan Tel Aviv yönetimi ile Ankara’nın siber politikalarda bundan sonra ne yapacağı ciddi bir soru.

Bu soruyu ciddileştiren nedenlerin başında Türkiye – İsrail ilişkilerinin temel eksenini savunma sektöründeki işbirliğinin oluşturması geliyor. Bu zamana kadar Türkiye coğrafi konumunu İsrail tarafından askeri avantajlar için kullanılmasına müsade etmişti. İsrail ise hem istihbarat paylaşımı hem de son teknoloji silahları Türkiye’ye satarak Ankara’nın bölgesel caydırıcılığına katkı sağlamıştı. 2010’dan sonra İsrail’in hava tatbikatı yapmak için (önceden bu tatbikatlar Konya’da yapılıyordu) Yunanistan’a başvurması ile Türkiye’nin İsrail’den aldığı İHA’ların modernizasyonunu yapamaması bahsettiğimiz iki konunun güncel örnekleri.

Krizin aşılmasından sonraki dönemde iki ülkenin savunma sanayindeki muhtemel yakınlaşması siber güvenliği kapsayacak şekilde genişler mi bilinmez; fakat ortaya konulması gereken bir gerçek var: Krize rağmen İsrail siber güvenlik ürünleri 2010 yılından bu yana giderek artan bir şekilde Türk kamu kurumları başta olmak üzere birçok farklı platformda kullanılmaya devam etti. Ankara’da İsrail ve siber güvenlik dediğinizde size ilk verilen cevap ‘Checkpoint’ oluyor.

Aslında Türkiye’de yaşanan, İsrail’in küresel siber güvenlik piyasasındaki ağırlığını artırma çabalarının bir sonucu. Tahminler dünyadaki toplam siber ihracatın yüzde 10’unun İsrailli şirketlere ait olduğunu gösteriyor. Artık kriz aşıldığına göre, Türkiye’deki ağları korumak için İsrailli firmalar için çalışan daha fazla satış temsilcisini bürokrasinin koridorlarında görmeye hazırlanabiliriz.

İSRAİL SİBER İHRACATINI İKİ KAT ARTIRDI

Stratejik olarak ise, bir kırılma yaşanmasa da böyle bir yakınlaşmanın sivil ve askeri bürokrasi açısından çatışma potansiyeli taşıyabileceğine dair izlenimler mevcut. Hem siber güvenlik meselelerini hem de İsrail Türkiye ilişkilerini yakından takip eden bir uzman görüşmemizde İsrail’in Türkiye ile siber güvenlikte stratejik seviyede bir işbirliği geliştirmesinin mümkün görmediğini iletti. Bunun nedenini de İsrail’in Türkiye’ye güvenmemesi olarak açıkladı.

İki tarafın da birbirine güven duymaması için haklı sebepleri var. Fakat Türkiye’de siyasi arenada manevra alanını genişletmekte olan askerler, İsrail ile yakın çalışma geleneğine sahip. PKK ile mücadelede istihbarat paylaşımı sağlanması ve buna İsrail’in Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumlarına dair topladığı siber istihbaratı Ankara’ya iletilmesinin eklenmesi, Türk tarafında -en azından asker, bürokraside- işbirliğini siber alanı alacak şekilde genişletme niyetini doğurabilir. IŞİD’in Türkiye’deki kanlı saldırılarına devam etmesi ve Ankara’nın iç istihbarat toplamak için siber araçlara daha çok başvurmak istemesi bu niyeti kabartabilir.

İsrailliler ne kadar işbirliğini kabul ederler bilmek zor. Fakat böyle bir siber ittifaka Türkiye bürokrasisinin sivil tarafından itirazlar yükseleceğini tahmin etmek o kadar da zor değil. Stratejik bakanlıklarda karar alma sürecinde etkili isimlerin, askerlerin de bulunduğu toplantılarda siber güvenlik dünyasının bazı isimlerini sadece Yahudi olduğu için hedef göstermesi, İsrail’le siber ittifak noktasında savunma elitleri arasında asker-sivil fikri çatışmasını öngörmek için bizlere malzeme sunuyor.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]