Etiket arşivi: siber güvenlik ve uluslararası ilişkiler

Karşı siber saldırı artık “yeni normal”

Devlet destekli siber saldırıların yoğunlaştığı ve hatta ülkelerin içişlerinde siyasi sonuçlara yol açtığı bir dönemde karşı siber saldırıların üzerinde yoğunlaşan bir tartışma ortaya çıktı.

Birleşmiş Millletler Anlaşması’nda savunma hakkı saklı tutulmasına rağmen bunun siber dünyada nasıl bir karşılığı olduğu sorusu kafa karıştırıyor. Saygın düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi’nden görev yapan Doç. Dr. Patrick Lin, karşı siber saldırıların “yeni normal” olduğunu hatta bunun ahlaki olduğunu da savunan bir yazı kaleme aldı.

İLGİLİ HABER >> İNGİLTERE ÇİN’E ÖZENDİ, ÜLKEYİ GÜVENLİK DUVARIYLA ÇEVİRECEK

Lin, “Diyelim iki düşman ülkenin unsurları kutuplar gibi tartışmalı veya hak iddia edilmeyen bir bölgede karşı karşıya geldi. Milliyetçilik yükseldi, açıklamalar yapıldı ve silahlar ateşlendi. Bazıları da öldü. Bu bir savaş başlangıcı mı?” diye sordu.

Bu gelişmelerin, Birleşmiş Milletler anlaşmasının çiğnenmesi anlamına gelebileceğini belirten Lin, “Silaha silahla karşılık vermek çatışmayı tabii ki kötüleştirir ve iki ülkeyi savaşa itebilir. Bu en kötü ihtimale karşı önlem almalıyız. Ama karşı siber saldırı böyle bir risk yaratıyor mu?” dedi.

Siber dünyanın fiziksel ve suni bir dünya arasında gidip geldiğini savunan Doç. Dr. Lin, siber çatışmaların bir ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit edip etmediğinin soru işareti olduğunu kaydetti. Lin, siber saldırı durumunda devletin olmasa bile kişilerin kendi savunma hakları olduğunu da söyledi.

Sınır bölgelerinde de sorunlar çıktığından bahseden Lin, “Sınırların da hukuk çerçevesinde yönetilmesi daha iyi olurdu ama bu sınırların doğasında var. Bu, çatışmalarda ‘gri bölgeler’ olabileceği fikrini destekliyor aslında: Saldırgan çatışma ama savaş da değil” dedi.

Doç Dr. Lin, siber dünyanın sınırlarının ve kurallarının net olmadığını belirterek, “Bunlar çözülene kadar siber çatışmalara, sınır çatışması gibi algılayabiliriz. En azından ülke sınırları içinde fiziksel bir zarara yol açmıyorlar. Siber saldırı ve karşı saldırılar silahlı çatışma veya savaş kadar ciddi değil” dedi.

Lin, karşı siber saldırıları yasaklayan bir kanun çıkana ve yetkililerin sistemleri ciddi bir şekilde savunacağı ana kadar karşı siber saldırıların “yeni normal” olabileceğini söyledi. Lin, “Siber sınırlarda yaşamanın doğal bir sonucu” dedi.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

İsrail’le yeni dönemde bir siber ittifak çıkar mı?

Türkiye’nin önde gelen uluslararası ilişkiler uzmanlarından Brookings Institute uzmanı Kemal Kirişçi, Suriye ve İsrail ile dış politikada yeni bir sayfanın açıldığı dönemi “İsrail anlaşmasını diplomatlar kotardı, avantajından işadamları yararlanacak. Rusya’yla ilişkilerin toparlanmasını işadamları kotardı, şimdi avantajından diplomatlar yararlanacak.” şeklinde değerlendirmiş.

Bölgesel ve küresel etkileri olacak iki siyasi adımı iki cümleyle anlatmak tabi ki Kirişçi hocaya özgü bir maharet; fakat biz de onun talebesi olarak, bu gelişmelerin siber alana yönelik etkilerini masaya yatırmaya çalışalım dedik.

Rusya ve İsrail krizlerinin siber alana yansımaları

Rusya ve İsrail’in bölgedeki en büyük iki siber güç olduğu rahatlıkla öne sürülebilir. Dünya çapında ses getiren operasyonları yürüten hacker gruplarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanan Rusya’nın Türkiye’de siber istihbarat operasyonları yaptığı global kurumların raporlarına yansımıştı.

RUS HACKERLER HÜRRİYET VE BAŞBAKANLIĞI HEDEF ALMIŞ

Dünyadaki siber güvenlik pazarında ciddi bir yeri olan İsrail ise, Stuxnet saldırısıyla İran’ın en mahrem nükleer tesislerine nasıl bir zarar verebileceğini göstererek caydırıcılığını perçinlemişti. Ünlü siber güvenlik uzmanı Kenneth Geers de Siber Bülten’e verdiği röportajda Türkiye için en önemli siber tehdidin İsrail olduğunu vurgulamıştı.

Rusya ve İsrail ile ilişkilerin gerilmesinden sonra bu ülkelerin siber alanda Türkiye ile ilgili politikaları incelendiğinde iki farklı durumun ortaya çıktığı görülüyor. Geçtiğimiz yıl kasım ayında Türkiye’nin bir Rus savaş uçağını düşürmesi ile başlayan kriz çok kısa bir süre sonra siber alana yansımış, olayın gerçekleşmesinden tam bir ay sonra Türkiye’nin önemli 3 bankasına yapılan siber saldırıdan yüzbinlerce müşteri etkilenmişti. Bu siber saldırılardan sonra Rusya kaynaklı bu kadar ses getiren başka bir operasyon duymadık. Fakat krizden önce ve sonra devam edegelen – özellikle Ankara’nın Suriye politikasını öğrenmeye yönelik- siber istihbarat operasyonların devam ettiği bir gerçek.

SİZCE RUS HACKERLAR ŞİMDİ NE YAPIYORDUR?

2010 yılında yaşanan Mavi Marmara saldırısından sonra zaten iyi gitmeyen Türkiye – İsrail ilişkileri diplomatik anlamda en geri seviyeye çekilmiş ve iki tarafın başbakanı birbirlerine yönelik ciddi suçlamalarda bulunmuştu. 2013 yılında İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, ABD Başkanı Obama’nın devreye girmesiyle Türkiye’den özür dilemesine kadar geçen 3 yılda İsrail ile birlikte çalışan -varsa- hacker gruplarından Türkiye’ye yönelik kamuoyunun bildiği bir saldırı gerçekleşmedi. Genel olarak bakıldığında İsrail’in bu tür ikinci seviye siber saldırıları düzenlemek gibi bir stratejik tercihi bulunmuyor. Buna karşın hacktivist gruplar İsrail’in kritik kurumlarına yönelik her sene saldırılar düzenliyor. Fakat stratejik seviyede siber dünyayı bir muharebe alanı olarak gördüğü ve rakip devletlerin sistemlerine ciddi zarara sebep olabilecek saldırılar gerçekleştirmesi İsrail’i bu konuda potansiyel bir güç olarak algılanmasına yol açıyor.

Rusya: Hala bir siber tehdit

Kriz zamanlarını geride bıraktığımıza göre, okuduklarımızdan görüştüklerimizden geleceğe yönelik öngörülerde bulunma cüretini gösterebiliriz.

Rusya kaynaklı halkın direkt zarar göreceği ve medyanın ilgisini büyük ölçüde çekecek ciddi saldırıların gelme ihtimalinin düştüğü ileri sürülebilir. Lakin, uçak krizinden gördüğümüz gibi, bir anlık bir olayın iki ülke arasında çıkardığı krizin siber alana yansıması çok kısa zaman alıyor. Türkiye’deki banka müşterilerinin bu krizden ciddi anlamda olumsuz etkilenmesi diplomatik ilişki – siber alan yönetişiminin ne kadar iç içe olduğunu hem devlet yetkililerine hem de özel sektör yöneticilerine göstermiş olması gerekiyor.

Benzer bir muhtemel krizde medya gruplarından, enerji dağıtım şebekelerine kadar geniş bir sektörel alanda siber saldırılara karşı alarm durumuna geçilmesi bir zorunluluk olarak karşımızda duruyor. Bu tür tedbirlerin alınmaması durumunda bir başka uluslararası krizde -İran ya da Suriye olabilir- Türkiye’nin siber alandaki menfaatleri de yadsınamaz şekilde etkilenecektir.

SURİYE ELEKTRONİK ORDUSU İLE İLGİLİ BİLMEMİZ GEREKEN 10 ŞEY

Özellikle Suriye ile bir sıcak kriz durumunda Rus siber kuvvetlerinin de yeninden hedefi olacağımızı buraya not etmekte fayda var. Bu arada 4 yıl önce Suriye hava sahası içerisinde düşürülen Türk uçağının neden düştüğüne yönelik tatmin edici bir açıklama olmadığını ve uçağın düştüğü bölgenin yakınında bulunan Lazkiye’de bir Rus üssü olduğunu da hatırlatalım. Tabi unutulmaması gereken başka bir nokta da Rus mühendislerin halen Türkiye’de Akkuyu nükleer güç tesisini inşa ediyor olması gerçeği. Akkuyu meselesini siber perspektiften incelerken Stuxnet örneğini sık sık akla getirmek gerekebilir.

İsrail’le savunma ittifakı: Eski bir askeri gelenek

İsrail cephesine baktığımızda ise, Rusya kadar agresif hareket etmeyen fakat siber güvenlik piyasasındaki ticari ağırlığını stratejik bir silah olarak uluslararası ilişkilerde kullanan Tel Aviv yönetimi ile Ankara’nın siber politikalarda bundan sonra ne yapacağı ciddi bir soru.

Bu soruyu ciddileştiren nedenlerin başında Türkiye – İsrail ilişkilerinin temel eksenini savunma sektöründeki işbirliğinin oluşturması geliyor. Bu zamana kadar Türkiye coğrafi konumunu İsrail tarafından askeri avantajlar için kullanılmasına müsade etmişti. İsrail ise hem istihbarat paylaşımı hem de son teknoloji silahları Türkiye’ye satarak Ankara’nın bölgesel caydırıcılığına katkı sağlamıştı. 2010’dan sonra İsrail’in hava tatbikatı yapmak için (önceden bu tatbikatlar Konya’da yapılıyordu) Yunanistan’a başvurması ile Türkiye’nin İsrail’den aldığı İHA’ların modernizasyonunu yapamaması bahsettiğimiz iki konunun güncel örnekleri.

Krizin aşılmasından sonraki dönemde iki ülkenin savunma sanayindeki muhtemel yakınlaşması siber güvenliği kapsayacak şekilde genişler mi bilinmez; fakat ortaya konulması gereken bir gerçek var: Krize rağmen İsrail siber güvenlik ürünleri 2010 yılından bu yana giderek artan bir şekilde Türk kamu kurumları başta olmak üzere birçok farklı platformda kullanılmaya devam etti. Ankara’da İsrail ve siber güvenlik dediğinizde size ilk verilen cevap ‘Checkpoint’ oluyor.

Aslında Türkiye’de yaşanan, İsrail’in küresel siber güvenlik piyasasındaki ağırlığını artırma çabalarının bir sonucu. Tahminler dünyadaki toplam siber ihracatın yüzde 10’unun İsrailli şirketlere ait olduğunu gösteriyor. Artık kriz aşıldığına göre, Türkiye’deki ağları korumak için İsrailli firmalar için çalışan daha fazla satış temsilcisini bürokrasinin koridorlarında görmeye hazırlanabiliriz.

İSRAİL SİBER İHRACATINI İKİ KAT ARTIRDI

Stratejik olarak ise, bir kırılma yaşanmasa da böyle bir yakınlaşmanın sivil ve askeri bürokrasi açısından çatışma potansiyeli taşıyabileceğine dair izlenimler mevcut. Hem siber güvenlik meselelerini hem de İsrail Türkiye ilişkilerini yakından takip eden bir uzman görüşmemizde İsrail’in Türkiye ile siber güvenlikte stratejik seviyede bir işbirliği geliştirmesinin mümkün görmediğini iletti. Bunun nedenini de İsrail’in Türkiye’ye güvenmemesi olarak açıkladı.

İki tarafın da birbirine güven duymaması için haklı sebepleri var. Fakat Türkiye’de siyasi arenada manevra alanını genişletmekte olan askerler, İsrail ile yakın çalışma geleneğine sahip. PKK ile mücadelede istihbarat paylaşımı sağlanması ve buna İsrail’in Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumlarına dair topladığı siber istihbaratı Ankara’ya iletilmesinin eklenmesi, Türk tarafında -en azından asker, bürokraside- işbirliğini siber alanı alacak şekilde genişletme niyetini doğurabilir. IŞİD’in Türkiye’deki kanlı saldırılarına devam etmesi ve Ankara’nın iç istihbarat toplamak için siber araçlara daha çok başvurmak istemesi bu niyeti kabartabilir.

İsrailliler ne kadar işbirliğini kabul ederler bilmek zor. Fakat böyle bir siber ittifaka Türkiye bürokrasisinin sivil tarafından itirazlar yükseleceğini tahmin etmek o kadar da zor değil. Stratejik bakanlıklarda karar alma sürecinde etkili isimlerin, askerlerin de bulunduğu toplantılarda siber güvenlik dünyasının bazı isimlerini sadece Yahudi olduğu için hedef göstermesi, İsrail’le siber ittifak noktasında savunma elitleri arasında asker-sivil fikri çatışmasını öngörmek için bizlere malzeme sunuyor.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

İran İsrail siber savaşının kurbanı: Sands Kumarhaneleri

Bir hacker neden saldırır? Sırf para kazanmak için mi? Kendi hırslarını tatmin edip kabiliyetlerini test etmek için mi? Yoksa sahip olduğu kimliğini ve aidiyetini dış dünyaya yansıtabilmek için mi?

Siber saldırıları anlamlandırıp gruplandırmak için tercih edilen yöntemlerden birisi, saldırıların hedefini esas almaktır. Örneğin; ekonomik kazanç elde etme çabası ile siyasi bir amaç güderek yapılan siber saldırıları birbirinden farklı değerlendirmek gerekir. Çünkü bunlara karşı alınacak önlemlerin ve kullanılacak yöntemlerin doğası farklı olacaktır.

Ancak bazı durumlarda saldırıların ekonomik motivasyonlarla mı yoksa siyasi dürtülerle mi gerçekleştirildiğini ayırt etmek zor oluyor. Las Vegas’ın en büyük kumarhane işletmelerinden biri olan Las Vegas Sands Corp’a yönelik 2014 yılında gerçekleştirilen saldırılar bunun örneklerinden.

Sands kumarhaneleri başta Las Vegas, Singapur ve Pekin şubeleriyle devasa bir para imparatorluğu. Küçük risklerle büyük paralar kazanmak isteyen herkes için cazibe merkezi. Dolayısıyla ilk bakışta hackerların hedefi olması çok doğal. Diğer taraftan Sands’in sistemlerinin çoğunun dijital olması da şirket altyapılarını siber saldırılara elverişli hâle getiriyor.

Ancak eski bir yöneticinin paylaştığı bilgilere göre  iki sene öncesine kadar bünyesinde 25.000 bilgisayarın işlem gördüğü şirket, siber güvenliğini sadece beş kişilik bir ekiple sağlamaya çalışıyordu.

Hackerlar, Las Vegas Sands’i hedef almadan önce İsrail Bethlehem’de bulunan daha küçük bir şubenin sistemlerinde Ocak 2014 tarihinden itibaren deneme ve istihbarat saldırıları yapmaya başladılar. Buradaki saldırılar görevli personel tarafından fark edilse de olağan karşılandı. Ancak hackerlar bu saldırılardan şirketle ilgili çok önemli bilgilere ulaşmayı başardı.

Şirketin üst düzey mühendislerinden birisi, Bethlehem’e geldiği sırada şirket hesabına giriş yapmıştı. Hackerların sisteme bulaştırdığı zararlı yazılım sayesinde burada kullanılan sistem şifresi ele geçirildi. Hackerlar daha sonra buradan aldıkları bilgiyi Las Vegas Sands serverlarına erişebilmek için kullanacaktı.

Las Vegas Sands sistemine giriş yapan hackerlar, asıl bombayı buraya yerleştirdiler. Yazdıkları 150 satırlık bir kodla bilgisayarlarda ve veritabanlarında bulunan bilgileri yok etmeye başladılar. Verilen hasar o kadar büyük bir boyuta ulaştı ki, bilgileri kurtarmaya çalışmaktansa yeniden bir sistem inşa etmek daha kolay olacaktı.

Sheldon Adelson

Peki, neden Sands şirketi hedef seçilmişti? Saldırganların asıl hefedi şirketin en büyük hissedarı ve yönetim kurulu başkanı Sheldon Adelson’dı. 27,4 milyar dolarlık servetiyle Adelson, dünyanın en zengin 22. insanı. Amerika’da, İsrail devletinin en sıkı savunucularından olarak biliniyor.

Adelson, Ekim 2013’te Yeshiva Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada İran’ın nükleer programını sert sözlerle eleştirmişti. Hatta gerekirse İranlıların görebileceği boş bir çöle nükleer başlıklı füzelerle saldırı yapılması gerektiğini savunmuştu. Bu sayede İran’ın caydırılabileceğini düşünüyordu.

İran’ın dinî lideri Ali Hameney’in tepkisi gecikmedi. Fars Haber Ajansı üzerinden yaptığı açıklamayla Amerika’nın bu tür insanların çenesini kapatması gerektiğini söyleyerek Adelson’ı hedef gösterdi.

Bu boyutta organize ve hesaplanmış bir siber saldırıyı İran’da devletin haberi olmadan yapabilmek pek mümkün değil. Özellikle devletin internet üzerinde sıkı kontrolü ve denetimi olduğu İran’da saldırıyı yapan hackerların siyasi güdülerle harekete geçtiği ve bir oranda devletten destek aldıkları söylenebilir.

Bugün gelinen noktada siber saldırıların hangi motivasyonlarla yapıldığını tespit edebilmek pek kolay olmuyor. Her olayı kendi şartları ve bağlamı içerisinde ayrı ayrı değerlendirmek bizi daha sağlıklı sonuçlara götürecek.

Las Vegas Sands ekonomik gücüyle hackerların doğal hedefiydi. Sistemlerindeki zafiyetler de bu noktada tetikleyici olmuştu. Ancak daha detaylı bir vaka analizi yaptığımızda İranlı hackerlar tarafından düzenlenen siber saldırıların ekonomik değil siyasi hedeflerle gerçekleştirildiğini görüyoruz. Bu tip bir değerlendirme, alınacak siber savunma önlemleri açısından bizi daha sağlıklı sonuçlara götürecektir.

 

 

İngiltere ve ABD ortak siber tim kuruyor

Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere yeni oluşturdukları internet suçlarıyla mücadele ortaklığı kapsamında birbirlerine karşı “siber savaş oyunları” planlıyor.

İngiltere’de Başbakanlık ofisinden yapılan açıklamaya göre, ilk olarak bu yıl henüz açıklanmayan bir tarihte finans sektörünü hedef alan bir saldırı tatbikatı hayata geçirilecek.

İki ülke arasındaki bu türden ilk anlaşma İngiltere Başbakanı David Cameron ile ABD Başkanı Barack Obama arasında görüşmeler sürerken açıklandı.

‘Siber hücreler’

Anlaşma kapsamında Atlas okyanusunun iki yakasındaki istihbarat ajanları “siber hücreler” halinde işbirliği yapacaklar.

Başbakanlık, Britanya ve ABD iç istihbarat örgütleri MI5 ile FBI arasında oluşturulan bu ortaklığın, İngiltere için bir ilk olduğunu da duyurdu.

Oluşturulacak siber hücreler arası işbirliği ile iki ülke arasında tehditler konusundaki bilgi akışının geliştirilmesi hedefleniyor.

İnternet korsanlığının oluşturduğu tehdit daha yakınlarda, Sony Pictures bilgisayarlarına sızılması ve ardından ABD ordusuna ait Merkez Komutanlığı (Central Command) CentCom twitter hesabının heklenerek IŞİD propagandası konulması ile gündemin ön sıralarına geçmişti.

Dün iki günlük bir ziyaret için Washington’a giden İngiltere Başbakanı David Cameron, siber saldırıları “çağımızın büyük tehditlerinden biri” diye tanımladı.

Başbakanlıktan yapılan açıklamada ilk siber savaş tatbikatının İngiltere Merkez Bankası ve ticari bankalarını da kapsayacağı, Londra Borsası ile ABD’de Wall Street borsasını hedef alacağı kaydedildi.

Bunu “ulusal altyapının hayati unsurlarını sınayan yeni tatbikatlar” izleyecek.

Plan, gelecek nesil ajanların bu tehditlere karşı eğitimi için fonlar ayrılmasını da içeriyor.

‘Tehdit büyüyor’

İngiltere’de 2013 yılında hazırlanan resmi bir raporda yeterli sayıda yetişmiş eleman bulunmamasının siber suçlarla mücadeleyi sekteye uğrattığı sonucuna varılmıştı.

ABD Başkanı Obama siber tehditlerin “acil ve giderek büyüyen” bir tehlike olduğunu söylemiş ve bu konudaki önlemleri içeren yeni yasal düzenlemeler önermişti.

İngiltere başbakanının ABD temasları sırasında Google ve Facebook’un şifreli mesajlara güvenlik görevlilerinin erişimine izin vermesi konusunu da Başkan Obama ile konuşması bekleniyor.

Fakat BBC’nin teknoloji muhabiri, bu tür girişimlerin sadece insan hak ve özgürlükleri alanında çalışan grupları değil, İngiltere’nin ticari ilişkilerine zarar vereceğini söyleyen teknoloji sektöründeki belli başlı firmaları da kaygılandırdığını söylüyor.

Muhabirimiz ayrıca internet korsanlarının ya da suç-terör örgütlerinin sadece iyi bilinen sosyal ağları değil yerel ve daha küçük internet sitelerini de etkili bir şekilde kullanabildiğine dikkat çekiyor.

Kaynak: BBC Türkçe

Sony’nin hacklenme hikayesi  : Saçma bir komedi siber terörü nasıl tetikledi?

Kuzey Kore’nin Sony Pictures’i eleştirel komedi filmi yapımından dolayı suçlamasından altı hafta sonra ilginç bir tablo ortaya çıktı. Aslında komik bir eğlence hikayesi tam bir siber terör krizine dönüştü.

 

Başlıca sinema zincirleri Kuzey Kore yönetimini kızdıran Interview filminin prömiyerini  yapmaktan vazgeçmesi, yapımcıyı filmin gösterimini iptal etmeye zorladı. İki başrol oyuncusunun (Seth Rogen ve James Franco) Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’a suikast düzenlemek üzere bir göreve gönderilmesini konu alan komedi uluslararası bir krize sebep oldu. Ayrıca hackerlar sinema severleri 11 Eylül tarzı bir saldırıyla tehdit etmeye başladı.

 

Tüm bu karmaşık olaylar zincirini MicroScope okuyucları için derledik:

 

22-24 Kasım

 

Tıpkı bir Hollwood filmi sayfasındaki gibi Sony çalışanlarının ekranlarında kurukafalar  belirdi. İlerleyen günlerde Sony’nin dahili ağları karmaşık bir saldırıyla bozuldu. Sony çalışanlarına gelen mesajda: “Biz sizi uyardık. Bu sadece başlangıç. Taleplerimiz karşılanana kadar devam edeceğiz. Gizli ve çok gizli dosyalarınızı içeren tüm internet bilgilerinizi ele geçirdik. Eğer bize itaat etmezseniz aşağıda gösterilen bilgileri tüm dünyaya yayacağız.” Yazılıydı.

 

Bu olayı takip eden günlerde kendilerini “Barışın Koruyucuları” (BK) olarak tanımlayan grup saldırının sorumluluğunu üstlendi. BK, 100 TB’tan fazla olan gizli Sony verilerinin çalındığı iddia etti.

 

Kuzey Kore’nin gösterime girecek Interview’e misilleme yapmak için saldırıların arkasında olabileceği iddialarının gündeme gelmesiyle spekülasyonlar arttı.  Kuzey Kore temsilcisi bu iddiayı reddetti fakat saldırıları “doğru bir iş” olarak tanımlayarak hackerları tebrik etti.

 

27-29 Kasım 

 

Sony Pictures’in en az beş yeni filmi resmi olarak gösterime girmeden dosya paylaşım sitelerinde yayıldı. Annie, Mr Turner, Still Alice,  To Write Love on Her Arms and Fury adlı filmler  yüz milyonlarca kişi tarafından illegal yolla indirildi. Böylece Hollywood film stüdyoları milyon dolarlık zarara uğradı.

 

Aralarında 17 yöneticinin de bulunduğu 6000 ‘den fazla işçinin maaşları tüm dünyadaki medya kuruluşları tarafından basına sızdırıldı ve yayınlandı.

Gittikçe kötüleşen duruma rağmen filmin yıldızları Seth Rogan ve James Franco hackerlar ile alay etmeye devam etti. Sony FBI’nın siber saldırıyı araştırmasını ve çalınan verileri yayınlayan medya organlarıyla irtibat kurmasını talep etti.

 

1-11 Aralık

 

Üst düzey yöneticiler arasında geçen konuşmalar sızdı, Sony’nin itibarını daha da azaldı. Sony Pictures Entertainment eş başkanı Amy Pascal ve yapımcı Scott Rudin arasında geçen e-mail görüşmesinde ikili yaklaşmakta olan bağış toplama etkinliği hakkında Başkan Barack Obama’ya ne sorabilecekleri üzerine konuştular.

 

Pascal, Quentin Tarantino’nun kölelik hakkındaki filmine işaret ederek Rudin’e “Ona Django’dan hoşlanıp hoşlanmadığını sormalı mıyım?” der. Rudin de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki köle ticareti ile ilgili bir filmi hatırlatarak  “12 yıl” diye cevap verir. Sohbet Hollwood yıldızlarından Angelina Jolie, Leonardo  Di Caprio ve Adam Sandler için utanç verici sonuçları olacak açıklamaların sızmasıyla devam ediyor.

 

Barış Elçileri, Sony çalışanlarına bir mail yollar. Sony çalışanlarından mail dilekçesini imzalamalarını ister. Eğer bu dilekçeye uymazlarsa onları ailelerine zarar vermekle tehdit ederler. Mailin tamamı şu şekilde:

 

Ben sizi üzen Barış Elçileri’nin başkanıyım.

 

Dünya çapında bir organizasyon olan Sony Pictures’i ortadan kaldırmak bizim ekibimiz  için oldukça küçük bir iş. Ve bizim şimdiye kadar yaptıklarımız gelecekte yapmayı planladıklarımızın yalnızca küçük bir kısmı. Eğer bu krizin bir süre sonra biteceğini düşünürseniz bu sizin hatanız olur. Bütün umudunuz bitecek ve Sony Pictures çökecek. Bu durum sadece Sony Pictures’ın hatası. Sonuç ne olursa olsun sorumlusu Sony Pictures’tir. Sony Pictures başlangıçtan beri kimse için iyi olan bir şeye tutunmadı. Şimdi ondan bizi uçurmasını beklemek aptalca. Sony Pictures yalnızca işe yaramaz bir çaba sergiler. Sizin yanınızda olan bizim tarafımızdır.

 

Dünyanın birçok yerinde hayal gücünün ötesinde şeyler olacak. Böyle zamanlarda bizim adamlarımız gereken yerlerde harekete geçecekler. Eğer size bir zarar gelmesini istemiyorsanız lütfen şirketin yanlışlarına itiraz etmek için imzalayın. Eğer yapmazsanız yalnızca siz değil aileniz de tehlikede olacak.

 

Kimse bizi durduramaz.  Fakat bizi durdurmak için tek yol isteklerimizi yerine getirmek. Eğer bizi durdurmak istiyorsanız şirketinizin akıllıca davranmasını sağlayın. 

 

15 Aralık

 

Barış elçileri daha büyük miktarda verinin sızdırılacağı tehdidiyle bir “Noel hediyesi” hazırladıklarını belirttiler.

 

“Bu hediye size şüphesiz daha büyük bir zevk verecek ve Sony Pictures’ı da en kötü duruma getirecek.” diyen hackerlar eğer çalışanlar isterlerse onların bilgilerini ortadan kaldırabileceklerini ekledi.

 

16-18 Aralık

 

Hackerlar 9/11 saldırısını hatırlatarak sinemaseverleri uyardılar. Filmi gösteren sinemalardan uzak durmalarını belirtiler. Açıklamanın tamamı şöyle:

 

Uyarı:

Birçok yerde ve zamanda size Interview’ın prömiyerinin de dahil olmak üzere gösterime girdiği yerlerde teörde eğlence arayanların nasıl acı bir kadere mahkum edeceğini göstereceğiz.

 

Yakında Sony Pictures Entertainment’in yaptığı filmin ne kadar berbat olduğunu bütün dünya görecek.

 

Dünya korkuyla dolacak.

 

11 Eylül 2001’i hatırlayın.

 

19 Aralık

FBI resmi açıklamayla saldırının arkasında Kuzey Kore olduğunu bildirdi.