Etiket arşivi: NATO

Moskova’ya karşı Londra siber kırmızı alarmda

Saf değiştiren eski bir Rus ajanının İngiltere’de zehirlenmesinin ardından Moskova ile Londra arasında gerginleşen ilişkiler siber alanda da kendini gösterdi. Rusların muhtemel siber saldırısına karşı İngiliz enerji şirketlerinin patronlarına ‘hazırlıklı olun’ mesajının verildiği öne sürüldü.

Times gazetesinin haberine göre İngiliz Ulusal Siber Güvenlik Merkezi geçtiğimiz hafta elektrik, gaz ve su şebekelerini yöneten şirketler ile Sellafield nükleer santraline, enerji kesintilerine karşı savunmalarını nasıl güçlendireceğine dair bir yazı gönderdi. Uyarıda, Kremlin’in talimatıyla düzenlenecek bir siber saldırıya hazır olunması istendi.

İki ülkenin 23 diplomatı karşılıklı olarak sınır dışı etmesinden sonra Başbakan Theresa May, bundan sonra atacakları adımlara karar vereceklerini söylemiş ve İngiliz vatandaşlarının hayatının ve İngiltere’nin tehdit edilmesine asla tolerans göstermeyeceklerini vurgulamıştı.

İlgili haber>> İngiltere ve ABD’den siber ittifak

Politico’nun haberine göre, Londra’nın seçenekleri arasında Ruslara karşı elektronik bir savaş başlatmak var. İngiliz İstihbarat ve Güvenlik Komisyonu’nun Aralık ayında yayınladığı rapora göre, Londra siber kapasitesini son bir yılda iki katına çıkardı.

Terör örgütü IŞİD’e karşı siber yeteneklerini kullanan İngiltere’nin bu alanda ABD ve Rusya’nın ardından üçüncü sırada geldiği fakat şu ana kadar “sopasını sakladığı” iddia ediliyor. Ayrıca NATO’nun da Ruslara karşı İngiltere’ye yardıma hazır olduğuna dair açıklamasını not etmekte fayda var. Fakat Rusların böyle bir hamleye karşılık vermesine de kesin gözüyle bakılıyor.

Ruslar tarafından enerji sistemlerine siber saldırı ihtimali, İngilizlerin en büyük müttefiki ABD’yi de endişelendiriyor. Washington yönetimi de geçtiğimiz hafta enerji şirketlerine benzer bir uyarı göndermişti.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurun

NATO’nun elektrikleri kesilmesin diye çalışan merkez: ENSEC COE

Baltıkların yüz ölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından en büyük ülkelerinden biri olan Litvanya’nın başkenti Vilnius’a NATO Enerji Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi’nde (NATO ENSEC COE- Energy Security Center of Excellence) misafir araştırmacı olarak çalışmak için yerleşeli yaklaşık üç hafta oldu. İstanbul’dan gelen bir “misafir” olarak, soğuk havaya, “tenha” cadde ve sokaklara alışmak epey zaman alıyor. Soğuk havanın getirdiği olumsuzlukların yanı sıra, oldukça profesyonel bir basketbol anlayışı ve henüz keşfedemediğim birçok doğal güzellik var. Bunun yanında, “dondurucu soğuğu” ile meşhur olan Litvanya’da siber güvenlik çalışmaları da bir o kadar dikkat çekici.

“Baltıklarda Dijitalleşme Serüveni”

 Deneyimlediğim kadarıyla, ülkedeki en gelişmiş altyapılardan biri (özellikle Bankacılık ve servis sektörlerine kıyasla) hem hızı hem de kapsama alanı itibari ile “internet” ve dijital dünya. Bunun yanı sıra, ülkenin genç nüfusunda bilişim teknolojilerine karşı da yoğun bir ilgi söz konusu. Hal böyle olunca da bilgi güvenliği ve siber güvenlik konuları oldukça ön plana çıkmış durumda. Her ne kadar siber güvenlik dendiğinde, akla ilk gelen ülke, Baltıkların diğer incisi Estonya olsa da Litvanya’da da bu alandaki çalışmalar da göz ardı edilemeyecek seviyede.

Kritik Altyapılar için siber güvenlik endişesi

 Rusya Federasyonu ile “çetrefilli” ve gelgitli ilişkileri olan Baltık ülkeleri için jeopolitik ve etnik tansiyonların yanında bir diğer hassas konu da “enerji ve kritik altyapı güvenliği”. Özellikle, ülkenin tamamında büyük bir krize sebep olmuş 2007’deki Estonya saldırıları ve Ukrayna’yı tam da yılbaşında bir anda karanlığa gömen siber saldırıların ardından, her iki ülke de kritik altyapıların siber güvenliği konusuna büyük bir önem veriyor. Bu çerçevede, çalıştığım merkez olan ENSEC COE’nin ana çalışma konularından biri enerji güvenliğinin jeopolitik ve askeri anlamlarının yanı sıra, “enerji sektöründe siber güvenlik” olarak öne çıkıyor.

İşbirliği ve kapasiteyi arttırmak

 Siber terörün geleceği ve enerji altyapılar üzerindeki olası etkisi, siber risk ve tehdit değerlendirmeleri, petrol ve boru hatlarına yönelik siber tehditler gibi konuları çalışma alanları arasına katan Merkez, bu çerçevede, NATO, NATO üye ülkeleri, Türkiye’nin de içinde bulunduğu sponsor ve partner ülkelerin enerji sektöründe siber güvenlik kapasitelerini geliştirmeleri için öncülük ediyor ve projeler yürütüyor. Bölgesel enerji güvenliği & işbirliği için kapasite geliştirme ve Table-Top-Exercise (TTX) olarak da adlandırılan senaryo bazlı ve gerçek zamanlı çalışmalar uluslararası çapta katılımın olduğu ilgi gören projeler arasında. Bu noktada, hatırlatılabilecek bir diğer unsur da Merkez’in özellikle akademi, endüstri ve benzer alanda çalışmalar yürüten kurumlarla iş birliği ve ortaklıklara açık olması. Enerji güvenliği & enerji sektöründe siber güvenlik alanında çalışan uzmanlar da değişim ya da staj gibi olanaklarla dönemsel olarak istihdam edilme fırsatı bulabiliyor.

Enerji sektöründe siber tehdit

Enerji sektöründe siber güvenlik kaygıları son gelişmeler göz önüne alındığında oldukça anlamlı. Nitekim, enerji güvenliği, – ucuz ve erişilebilir enerji temelli- konvansiyonel tanım ve anlamından uzaklaşırken, sektörün dijitalleşmesi hem tehdit hem de fırsatları beraberinde getiriyor. Uzmanlara göre, önümüzdeki 10 yıl içerisinde enerji sektörü ve sektörün içinde bulunduğu dinamikler tamamen kabuk değiştirecek. Bloomberg Finans’ın verilerine göre, 2025 yılında, enerji sektöründe dijitalleşme pazarının 25 milyar doları bulması bekleniyor.

Söz konusu dijitalleşmenin tüketicilere ve hizmet alıcılara hem kullanım hem de maliyet anlamında büyük avantajlar sağlayacağı oldukça açık. Dijitalleşme dalgası fırsatlar kadar tehditleri de bünyesinde barındırdığından güvenlik önlemlerinin de sektördeki gelişmelerle eş zamanlı olarak ilerlemesi gerekliliği oldukça anlamlı görünüyor. Nitekim, uzmanlara göre, bugüne kadar herhangi bir örneği yaşanmamış olsa da terörist gruplar tarafından siber silahların kullanılma kapasitesinin geliştirilmesi an meselesi. Bu noktada, konu bazlı uzmanlaşmış kişilerin yetiştirilmesinin yanı sıra, özel sektörün ve kamu kurumlarının sahip oldukları geniş bilgi birikimi ve kapasiteyi işbirliği içerisinde kullanarak bütüncül yaklaşımlar geliştirmesi oldukça kritik bir önem taşıyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Ulusal siber güvenlik tatbikatı: Uzun bir yola açılan dönüm noktası

Gelecek yıllarda Türkiye’de siber güvenliğin gelişimi hakkında kapsamlı bir akademik çalışma yapılacak olursa, 29 Kasım günü Ankara’da gerçekleşen Ulusal Siber Güvenlik Tatbikatı bir dönüm noktası olarak bu çalışmada yerini alacaktır diye düşünüyorum.

Her ne kadar ulusal çaptaki beşinci tatbikat olarak kayıtlara geçse de son tatbikatın ‘dönüm noktası’ olarak nitelenmesine sebep olacak birçok farklı özellik bulunuyor.

Otuzdan fazla kamu kurumundaki SOME (Siber Olaylara Müdahale Ekibi) görevlilerinin (yaklaşık 150 kişi) katıldığı tatbikatta, UDHB Bakanı Ahmet Arslan’ın açılışa katılarak konuşma yapmasının neden olduğu geniş medya ilgisi başlı başına bir farkındalık etkisi oluşturdu.

Dünyadaki diğer örneklere bakıldığında daha üst seviyede bu tür işlerin ele alındığını da not etmekte fayda var. İngiltere başbakanının, ABD başkanıyla yaptığı görüşmede iki ülkede faaliyet gösteren bankaların ortak siber tatbikat düzenleme kararı alması veya İsrail başbakanının uluslarası siber güvenlik konferansının açılış konuşmasını bizzat yapması ülke dışından verilebilecek iki örnek olarak karşımızda duruyor. Hem siber güvenliğin stratejik bir konu olarak değerlendirildiğinin göstergesi hem de ulusal farkındalık açısından bu tür hareketlerin algı açısından önemli olduğu kanısındayım.

Tatbikatın belki de en önemli ve benim açımdan en heyecan verici tarafı özel sektörün ilk kez elini taşın altına koyması ve UDHB’nin düzenlediği böylesine kritik bir etkinliğin organizasyonu ve icrasında etkili olması.

Daha önce de dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Siber dünyanın getirdiği risk ve tehditleri devletlerin sadece kendi kaynaklarıyla göğüslemeye çalışmaları neticesi olmayan bir çabadan ibaret kalacak. Bu yüzden özel sektör ne kadar işin içine girerse o kadar verimli ve başarılı bir çalışma ortaya konur. Ulusal siber güvenlik stratejisinin eylem planında yer alan ‘ulusal tatbikat’ hedefini sektörün önemli ismi Barikat ile gerçekleştirilmesi gelecek adına umut verici ve kesinlikle geliştirilmesi zorunlu bir adım. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bırakın ulusal tatbikatları, uluslararası tatbikatlar da (NATO vb.) bile artık özel sektör damgası görünür şekilde kendini belli ediyor.

İlgili yazı >> Siber güvenlik stratejisinin 17. Maddesi dile gelse de konuşsa…

Tatbikatın bir başka özelliği ise ilk kez simülasyon ortamında kamu kurumlarına gerçek saldırılar yapılması oldu. Saldırıların izlenebildiği Barikat ürünü SİPER ile katılımcılar ve gözlemciler hangi kuruma saldırı olduğunu gerçek zamanlı olarak takip edebildiler. Katılma ve izleme şansı bulduğum birden fazla uluslararası siber güvenlik tatbikatından fiziksel tatbikat ortamı açısından eksiği değil fazlası olduğunu söyleyebilirim.

Tatbikatların amacı gerçek saldırılara karşı mümkün olduğu kadar refleks geliştirmek. Dolayısıyla gerçek bir siber saldırıdaki psikolojik baskı aynen yansıtılamayabilir ama bir katılımcının da şakayla karışık yakındığı gibi, otel salonunda sigara içilmemesi gibi faktörlerin dahi tatbikat stresini artırdığını söyleyebiliriz.

İlk etabı 6 Kasım’da başlayan tatbikata katılan kurumların sorumlu personelin saldırıyı tespit edip, engelleyerek raporlaması bekleniyor. Kurumların tatbikatta sergiledikleri performansı konuyla ilgili herkesin merak ettiğini düşünüyorum ama bir açıklama yapılacağını sanmıyorum. Umarım sonuçlarla ilgili en azından genel veriler isim verilmeden kamuoyu ile paylaşılır.

Siber güvenlik gizliliği, medya şeffaflığı

Türkiye’de gizlilik ve siber güvenlik ilişkisinde net bir duruş belirleyememiş olmanın yetkililerde gerilime neden olduğu da 29 Kasım gözlemlerimiz arasında. Siber Bülten ekibinin temasta bulunduğu hemen herkes ‘aman bunları yazmayın’ tedirginliğini yansıtmaktan çekinmedi. Kamu yetkililerinin kendilerine göre haklı endişeleri olabilir lakin ne özel sektör ile iş birliği yapmak ne de bu kadar kapsamlı bir etkinliğin bir parçası olmak saklanması gereken bir şey olmamalı. Olayın ulusal caydırıcılık ile de yakından ilişkisini kaçırmamak gerekiyor.

Bu tür fotoğrafların medyada yer almasındansa,

İlgili yazı >> Bir fotoğrafın etki gücü ve siber caydırıcılık

Tatbikatta çekilen aşağıdaki gibi fotoğrafların sosyal medyaya yansıması daha etkili olur diye düşünüyorum.

 

Firewall’unuzu soracak muhabir nasıl yetişecek?

Apple ile FBI arasındaki iPhone kilidini kırma çekişmesi devam ederken online olarak izlediğim bir basın toplantısında ABD’li gazetecilerin soruşturmayı yöneten savcıya sorduğu teknik altyapısı sağlam soruları hayret ve hayranlıkla takip etmiştim. Benzer sorular sorabilecek gazetecilerin yetişmesi için medya ile siber güvenlik sektörü arasında yoğun bir iş birliği geliştirilmesinin kritik olduğunu düşünüyorum. Ancak o zaman ‘kalitesiz güvenlik ürünleri satıyorlar’ gibi eleştirilerin kamuoyunda yankı bulması veya ‘teknik bilgiden yoksun haber yazıyorlar’ gibi haklı şikayetlerin azaltılması sağlanabilir. Dolayısıyla tatbikat ile ilgili sağlam bir basın brifinginin olmamasının bu açıdan kaçırılmış bir fırsat olarak görüyorum.

UDHB ve Barikat siber tatbikat konusunda çıtayı yükseltti. Gelecek dönem için artık daha yüksek beklentilere sahibiz. Bu tür etkinlikler aynı zamanda kamu kuruluşlarının SOME’leri arasında bir ‘networking’ fırsatına çevirmek için bulunmaz fırsat. Kurumların karışık oturma planında yerleştirildiği bir akşam yemeği ya da resepsiyonun bireysel ilişkileri sıkılaştıracağı ve bu sayede bilgi paylaşımı mekanizmalarının bireysel düzeydeki temellerinin atılacağı muhakkak.

Tatbikatın yan faydalarını artıracak bir husus olarak gözlemcilerin tatbikatın daha fazla içinde yer almasını sağlamak da sayılabilir. Tatbikat katılımcılarına herhangi bir sorunla karşılaştıklarında yardım eden yeşil takımın aynı şekilde gözlemcilere yönelik de ‘sürekli bilgilendirme’ yapması o grubun da daha angaje olmasını sağlayabilirdi.

Özellikle kritik altyapı tesislerini işleten özel sektör temsilcilerinin bu tür bir ulusal tatbikatta katılımcı olarak bulunması etkinliğin ‘ulusal’ olma niteliğini arttıracağını gözden kaçırmamak gerek. Ayrıca gelecek dönemde dünya standartlarındaki bu tür çalışmaların bölgesel ve uluslararası iş birlikleri çerçevesinde daha da genişletilmesi, Türkiye’nin siber diplomasi ayağına da güç katacağı bir gerçektir.

İletişim için: minhac@siberbulten.com

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Ankara’da ‘Godfather of Cyberdefence’ rüzgarı

27 Kasım’da Sheraton Hotel Ankara’da gerçekleşen, ilk gününe katılma şansı bulduğum 3. Cyber Warfare and Security Conference (ICWC), iki yılın ardından oldukça güçlü bir içerikle karşımıza çıktı. Bu etkinliğin benim açımdan büyük bir önemi vardı: Siber Liderler serisini ilk yazmaya başladığım dönemde, başarılarıyla NATO’da isminden sıklıkla söz ettiren Süleyman Anıl’ın profilini incelediğim yazımda Türkiye’deki üst düzey etkinliklere katılımının sürekli olarak sağlanmasını en büyük temennim olarak iletmiştim. Şayet bu zamana kadar hiçbir ulusal etkinlikte söz almayan Anıl’ı, ilk defa ICWC bünyesinde konuşmacı olarak görmek, üstüne bir de tanışıp, konuşmak, benim için oldukça değerliydi. Konferans süresince sohbet etme imkanı bulduğum, Anıl’ın yerine gelen Christian-Marc Lifländer ve Tuğamiral Önder Çelebi[1] sayesinde, siber alanda söz sahibi üç lider ile bizzat tanışmış oldum.

ICWC’nin bu anlamda, normal hayatınızda denk gelmenizin çok da kolay olmayacağı Türk ve yabancı yöneticiler, direktörler, generaller, amiraller veya profesörler ile karşılıklı fikir alışverişinde bulunabileceğiniz, serbest bir ortam yaratmayı başardığı açıkça görülüyor. Önümüzdeki dönemde ICWC üzerindeki mevcut NATO vurgusu devam eder mi kestiremesem de, bir sonraki etkinliğin açılış konuşmasında savaş çalışmalarını siber alana başarıyla entegre eden Thomas Rid veya uluslararası çatışma uzmanlığını, siber alan ile harmanlayan Nazli Choucri gibi akademiden çıkan ancak politikaları ve siber güvenlik literatürünü derinden etkileyen isimler görmek, eminim ki konferansın kalitesini daha da artıracaktır.

2015 yılında katıldığım 2. ICWC sonrası kaleme aldığım yazımda sunumların içeriğine dair dile getirdiğim yapıcı eleştirilerim, bu etkinlikte tamamen giderilmişti. Etkinliğin bu kapsamda başarısını, TÜBİTAK ve SSM’nin bu konuda uzun bir süredir gösterdiği özveri, etkinliği planlayan Defence Turkey ekibinin vizyonu, akademinin etkinliğe gösterdiği yakın ilgi ve elbette NATO’dan gelen üst düzey katılımcıların varlığı belirledi demek sanırım yanlış olmayacaktır. Aslında NATO’nun beş önemli katılımcı göndererek bu etkinliğe verdiği destek, NATO ile ilişkilerimizin sınandığı bir dönemde kritik önem taşımaktaydı.

İlk konuşanlardan biri olan, SSM Müsteşar Yardımcısı Mustafa Şeker, bu etkinliğin hedefini, teknoloji ve inovasyon odaklı ama ihracat temelli bir kümelenme oluşturma ekseninde değerlendirerek, uzun soluklu bir yol haritasının varlığını hissetmemizi sağladı. Açılış konuşmasını (keynote speech) yapan, NATO Altyapı Servisleri Direktörü Dr. Gregory B. Edwards, siber tehditlerin gerçekliğini vurgularken, birliğin önündeki en büyük engelin, güçlerini birleştirmek[2] olduğunu söyledi. Çok fazla bilgisayarın, düğümün, sunucunun olduğu bir ekosistemde çalışmanın güvenlik açısından yarattığı sorunlara değinen Edwards, NATO’nun bu kapsamda proaktif bir yaklaşımla güncellemeye çalıştığı üç önemli unsura değindi: ortak altyapı, siber güvenlik ve operasyonlarSunumunda NATO’nun politikaları arasında siber savaşçılar (cyber warriors) yetiştirmek olduğunu söyleyen Edwards, insan gücüne bir sermaye olarak yatırım yapılması gerektiğini kaydetti.

“Cybersecurity and Defence Policies of Nations” isimli Mustafa Şeker moderatörlüğündeki ilk oturumda söz alan NATO’da görevli Tuğamiral Çelebi, siber saldırıların hibrid savaşın önemli bir unsuru haline geldiğine, karmaşıklaşan tehditler karşısında “birleşmiş siber operasyonlara”[3] ihtiyaç duyduğumuza dikkat çekti. Çelebi, bu yükü eşit şekilde paylaşmaya hazır olmamız gerektiğini özellikle vurguladı. Aynı panelde konuşan, Süleyman Anıl’ın emekliliğiyle boşalan koltuğu doldurup, NATO Siber Savunma biriminin başına gelen Christian-Marc Lifländer, NATO’nun siber kapasitesinin artmasında en büyük rolün, üye uluslara düştüğünü iletti.

Üyelerin ulusal altyapılarını ve ağlarını savunmaya yönelik kapasitelerini artırmasıyla, birliğin savunma kapasitesinin ciddi şekilde gelişeceğini belirtti. Takiben söz alan Anıl, konuşmasına biriminde lakabının “godfather of cyberdefense” olduğunu paylaşarak başladı. Onun da sunumunun odağında Gürcistan, Estonya, Ukrayna ve Ortadoğu’da gözlemlendiğini kaydettiği hibrid savaşlar vardı. Anıl, bu olaylarda siber bileşenlerin büyük bir rolü olduğunu söylerken,  Hibrid savaşın günümüzde Siber Operasyonlar, Elektronik Harp, Sinyal İstihbaratı ve Psikolojik Operasyonlar ile birleştiğini de savundu.

Oğuz Babüroğlu moderatörlüğünde gerçekleşen, “Cybersecurity Clusters: Collaborations to Strengthen the Cybersecurity Ecosystem” isimli ikinci oturumda ilk söz alan, İspanya Siber güvenlik Kümelenmesi koordinatörü Javier Tobal, inovasyon aktiviteleri sonucu Avrupa Komisyonu H2020 programına bağlı “www.cyberwatching.eu” sitesinin doğduğunu aktardı.  STM Genel Müdür Yardımcısı Ömer Korkut, konuşmasında Türkiye’den tek üyenin kendileri olduğu European Organization for Security (EOS) hakkında bilgi verdi.

Biznet adına konuşan Hakan Terzioğlu, benzer şekilde tercih ettikleri Hollanda menşeili bir kümelenme olan The Hague Security Delta’dan (HSD) bahsetti. Kümelenme konusundaki somut öneri ve fikirleriyle, panelin en dikkat çeken konuşmacısı, SAHA İstanbul (Savunma, Havacılık ve Uzay Kümelenmesi) Derneği Genel Sekreteri İlhami Keleş’ti. Misyonlarının mevcut potansiyeli kullanarak yüksek teknolojik ürün geliştirmek olduğunu söyleyen Keleş, milli sanayideki verimliliğinin yükseltilmesi ve rekabet edebilirliğinin artırılması amacıyla kurulduklarını açıkladı.

Uzun soluklu günün son oturumunda ise, Tübitak SGE Direktörü Mustafa Dayıoğlu’nun moderatörlüğünde “Emerging Technologies for Cybersecurity” başlığı işlendi.

[1] ACT Assistant Chief of Staff, Command & Control, Deployability and Sustainability (C2DS)

[2] “Alliance’s the biggest mission is connecting its forces.”

[3] “Federated cyber operations”

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Rusya ortak tatbikat yaptı, üç ülkede telefonlar kesildi

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Rusya’nın geçen ayki askeri tatbikatlar sırasında bazı telefon sinyallerini kestiğinden şüphelendiklerini açıkladı.

C4ISRNET adlı internet sitesinin haberine göre en az iki üye ülke, bu yöndeki kaygılarını Stoltenberg’e iletti. Stoltenberg Rusya’nın bu tarz konularda daha şeffaf davranması gerektiğini söyleyerek şunları ekledi: “Rusya, ortada herhangi bir yanlış anlaşılmanın olmaması için elinden geleni yapmalı, aksi takdirde bu tarz uygulamaların çok ciddi etkileri olabilir.”

Rusya’nın 14-20 Eylül tarihleri arasında Belarus ile birlikte uyguladığı Zapad tatbikatı sırasında İsveç’in Oeland adası, Letonya ve Norveç’teki telefon hizmetlerinin birkaç saat süreyle kesintiye uğradığı bildirilmişti.

Letonyalı Milletvekili Ojars Kalnins de bu ayın başında kendi telefonunun dört-beş saat kadar kapalı kaldığını söylemişti. Kalnins, “Telefonum birkaç saat kapalı kaldı. Baltık Denizi’nde bulunan ve hücresel sinyalleri devre dışı bırakma kapasitesine sahip bir Rus gemisinin bundan sorumlu olduğundan şüpheleniyoruz.

Aslında bu sinyal kesintisi öncelikle İsveç’teki Oeland adasına yoğunlaşmış olsa da Letonya’daki bütün iletişim ağlarını da etkiledi. Üstelik etkilenen hizmetlerin içinde acil telefon hizmetleri de vardı. Ülkenin acil yardım hizmeti bu saldırı sırasında birkaç saat devre dışı kaldı” dedi.

İlgili haber>> DDoS saldırıları İsveç’te tren trafiğini etkiledi

Norveç İstihbarat Şefi Morten Haga Lunde, Aftenposten’a verdiği demeçte, Rusya’nın aynı zamanda bölgedeki sivil havacılığı da tehlikeye atabilecek bir elektronik saldırı yaptığını iddia etti.

Lunde, “GPS sinyallerini engellemeye yönelik denemeler yapıldığını tespit ettik. Rusya, muhtemelen bunu kendi güçlerinin GPS kullanmasını engellemek için yaptı, ama bu saldırıların bölgedeki kıtalararası sivil uçuşlar üzerinde de yan etkisi oldu” dedi.

Zapad tatbikatının ardından, ABD’nin Avrupa Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Ben Hodges, NATO üyelerinin “terörle mücadele operasyonlarına” yoğunlaştığı sırada, Rusya’nın oldukça gelişmiş ve güçlü elektronik savaş teknikleri geliştirmekle meşgul olduğunu söyledi.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz!