Etiket arşivi: huawei

Trump “Huawei”ye karşı acil durum ilan etti

ABD Başkanı Donald Trump, ülkedeki bilgisayar şirketlerini “yabancı düşmanlardan” korumak için acil durum ilan ettiğini açıkladı.

Trump, imzaladığı başkanlık emri ile, Amerikalı firmaların, ulusal güvenlik riski teşkil ettiğine inanılan yabancı telekomünikasyon şirketlerinin teknolojilerini kullanmalarını yasakladı.

Firma isminin yer almadığı kararın hedefinin, Çin menşeli Huawei olduğuna inanılıyor.

Şirketten yapılan açıklamada, ABD içinde iş yapmalarının engellenmesinin, yalnızca Amerikalı tüketicileri ve firmaları etkileyeceği savunuldu.

ABD’DEN MÜTTEFİKLERİNE HUAWEİ BASKISI

Son aylarda aralarında İngiltere’nin de olduğu bazı ülkeler, Huawei ürünleri ile ilgili güvenlik endişelerini dile getiriyordu.

Çin’in Huawei teknolojisini, casusluk için kullanabileceği kaydediliyordu.

Washington, müttefiklerine, Huawei’in 5G teknolojisini kullanmamaları konusunda baskı yaptığı biliniyor.

ABD Ticaret Bakanlığı da farklı bir önlem olarak, Huawei firmasını özel bir listeye alarak, ABD’li şirketlerin Çinli firmaya teknoloji satabilmesini federal devlet onayına bağladı.

Uzmanlar, hali hazırda gergin olan ABD – Çin ilişkilerinin bu karar sonrası daha da gerileceğini değerlendiryor.

Huawei, son bir yıl içinde, iki ülke arasındaki güç mücadelesinin merkezine yerleşti.

HUAWEI: ABD İLE ÇALIŞMAYA HAZIRIZ

ABD Başkanı Trump’ın kararı sonrasında Huawei bir yazılı açıklama yaparak, “ABD ile çalışmaya hazır olduklarını” belirtti. Yazılı açıklamada şunlar ifade edildi.

Huawei, 5G teknolojilerinin lideri konumundadır. Huawei olarak ABD ile çalışmaya hazır ve istekliyiz. Ürün güvenliğini sağlamak için de etkili tedbirler almaktayız. Huawei’nin ABD’de iş yapmasını yasaklamak ABD’yi daha güvenli veya daha güçlü hale getirmeyecek; aksine, ABD’yi daha düşük standartlarda; ancak pahalı alternatiflerle sınırlandıracaktır.

Bahsi geçen kararlar, ABD’yi 5G’nin kuruluş aşamasındaki süreçte geride bırakacak ve sonunda ABD’li şirketlerin ve tüketicilerin çıkarlarına zarar vermeye başlayacaktır. Ek olarak, makul olmayan kısıtlamalar Huawei’nin haklarını ihlal edecek ve diğer ciddi yasal sorunları ortaya çıkaracaktır.

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

ABD Huawei karşısına neden rakip çıkaramıyor?

Birleşik Krallık’ın 5G ağları için Huawei’ye ekipman tedariki izni verilmesi yönünde aldığı karar Washington’daki yetkilileri hayal kırıklığına uğrattı. Ancak aynı zamanda şu soruyu da gündeme getirdi: “Çinli şirkete rakip olabilecek bir ABD firması neden yok?”

Amerikalı diplomatlar ABD’nin müttefiklerini Çinli şirketin telekomünikasyon ekipmanlarını kullanmaya karşı uyarıyor zira bu ekipmanların Pekin tarafından casusluk için kullanabileceği iddia ediliyor.

Ancak aynı diplomatlar bir ABD şirketine bu konuda bir adım atması ve aynı ekipmanı tedarik etmesi noktasında herhangi bir öneride ya da teşvikte bulunmuyorlar.

Bir ABD telekomünikasyon şirketi yöneticisinin sözleri dikkat çekici: “Beyaz Saray sürekli Huawei’in yaptığını bizim yapamadığımızı ve bunu yapmamızın ne kadar zaman alacağını sorup duruyor.  Konuyu anlamamış görünüyorlar.”

PAZARIN YÜZDE 28’Sİ HUAWEİ’NİN ELİNDE

Huawei dünyanın en büyük telekomünikasyon ekipmanı üreticisi konumunda. Pazar araştırma şirketi Dell’Oro’ya göre Huawei, pazarın yüzde 28’ine sahip. Ayrıca dünyadaki diğer şirketlerden çok daha fazla 5G sözleşmesi bulunuyor. En yakın rakipleri Avrupalı şirketler Ericsson ve Nokia. Ancak ağ oluşturmak için cep telefonları ile kuleler ya da siteler arasında sinyal transferi yapmak için ekipman  üretebilen bir ABD şirketi bulunmuyor.

US Telecom’un siber güvenlik birimi başkan yardımcısı Robert Mayer, “Güvenlik kaygılarının çok daha görünür olmaya başlaması ile birlikte insanlar ‘Bu nasıl oldu?’ diye soruyorlar.” şeklinde konuşuyor.

Sabit hat telekomünikasyonun ilk zamanlarında, ABD dünya genelinde ağ ekipmanı tedarik eden eski Bell System tekelinin halefi konumundaki AT&T gibi şirketlerle piyasanın hakimi durumunda idi. Bell System şirketinin araştırma ekibi Bell Labs, ABD telekomünikasyon inovasyonundaki üstünlüğü yansıtan “fikir fabrikası” olarak biliniyordu.

AT&T Wireless’ın eski, Sprint’in şimdiki CEO’su olan Dan Hesse, “ABD’li  satıcıları eski sabit hat döneminde çok güç kazandılar. Fakat tam da bu yüzden, mobil ve internet geleceğine yönelik agresif ve hızlı bir şekilde değişim gerçekleştirebilmeleri zor oldu.” diyor.

1996’TAKİ YASA İŞLERİ DEĞİŞTİRDİ

Sektörün önde gelen isimleri, ABD’nin sektördeki üstünlüğünün 1990’larda hem hükümet hem de şirketlerin kendileri tarafından yapılan seçimler dolayısıyla kaybedildiğini belirtiyorlar.

1996 yılında ABD, piyasaya yeni girenlerin telaşlanmasına yol açan bir Telekomünikasyon Yasasını onaylamıştı. Ancak bazılarına göre akabinde yaşanan mücadele Lucent gibi dev ABD telekomünikasyon ekipman üreticilerini finansal açıdan zor durumda bıraktı ve bütün pazarı parçalanmış halde bıraktı.

Lucent’in eski direktörü ve telekomünikasyon analisti Tom Lauria şöyle konuşuyor:

“1996’daki Telekom yasasından sonra pazara yoğun bir şekilde yeni girişler oldu. Onların devam etmelerini sağlamak için, parayı geri ödemeye yetkin hale gelene kadar neredeyse aldıkları her şeyi finanse etmek durumundayız. Bu, sürdürülebilir bir durum değildi.”

Diğerleri, Avrupa’da şirketlerin tamamı mobil iletişimde tüm dünyada standart hale gelen GSM’i kullanırken, 1996 yasasının şirketlere kendi ağ teknolojilerini geliştirme ve kullanma izni verdiğine işaret ediyor. Lauria aynı zamanda Lucent gibi şirketlerin hızla büyüyen Çin pazarına satış yapmaya, gelirleri sabit tutmaya ama aynı zamanda Çin’in nihai egemenliği için hareket etmeye önem verdiklerini belirtiyor:

“Ne zaman Çinlilere satış yaptıysak, yerel olarak üretim yapmamızı ve teknolojiyi Çinli ortaklarımıza devretmemizi istediler. Batılı şirketlerin gelirlerinin artması gerekiyordu ve bu da oyunu onların kurallarına göre oynamamız gerektiği anlamına geliyordu.”

Neticede Lucent 2006’da Fransız Alcatel tarafından satın alındı. Nokia Siemens Networks,  2015’te Alacatel-Lucent’i satın almadan önce Motorala’nın network altyapı birimini 2011 yılında satın aldı.

CİN BİR KEZ ŞİŞEDEN ÇIKTI

Sektördeki bazı kişilerin ABD’li şirketlerin ticari bir hatası olarak değerlendirdiği bu durum, yakın zamana kadar siyasi bir sorun arz etmiyordu. Ancak 5G’nin beklenmeyen ortaya çıkışı ile Başkan Donald Trump’ın yönetiminde olan birçok kişi ABD’nin geri planda kalacağı endişesi yaşadı.

Sonuç olarak, bir takım çevreler, ABD hükümetinin bunun yerine 5G ağları kurmasını ve geliştirmesini sağlamak gibi çok olası olmayan çözümleri teşvik ediyor.

Temsilciler Meclisi’nin eski sözcüsü Cumhuriyetçi Newt Gingrich yakın zamanda Washington’da düzenlenen bir konferansta yaptığı açıklamada, “Amerika’da 5G’ye ulaşmak için savunma bakanlığına gitmeniz gerekiyor” demişti.

Bir diğer kesim ise Trump’a dünyadaki 5G ekipmanlarının çoğunun ABD dışında geliştirildiği gerçeğini kabul etmesi ve müttefikleri  ucuz Çin ürünleri yerine Avrupa ürünlerini kullanmaya zorlaması konusunda ısrar ediyor. Mayer’e göre, “Huawei ölçeğinde bir devi değiştirmenin maliyeti çok büyü olacaktır. Cin bir kez şişeden çıktı.”

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

“Siber güvenlik olmadan inovasyonun bir manası yok”

Huawei’nin Dönüşümlü CEO’su Guo Ping, Mobil Dünya Kongresi’nde yaptığı konuşmada, siber güvenlik olmadan inovasyonun hiçbir anlamı olmadığını söyledi. İnovasyon ve güvenliğin şirketlerinin temelini oluşturduğunu vurgulayan Ping, “Hepimizin güvenebileceği bir sistem oluşturmak için sorumluluğa, ortak standartlara ve açık düzenlemelere ihtiyacımız var” dedi.

Huawei’nin dünyada büyük ölçekte 5G çalışmaları yapan ilk şirket olduğunu belirten Ping, Huawei’nin dünyadaki en güçlü ve akıllı 5G ağlarını nasıl geliştirdiğini anlattı. 5G ağlarının güvenliği konusunda hiçbir tereddütleri olmadığını söyleyen Ping, endüstrinin tüm bileşenlerini, hükümetlerle birlikte çalışarak ortak bir siber güvenlik standardı oluşturmaya davet etti.

“Siber güvenlik olmadan inovasyonun hiçbir anlamı yok”

Konuşmasının ilk yarısında Huawei’nin 5G’de dünya lideri olarak konumlandığının altını çizen Ping, güvenliğin, şirketin inovasyona olan bağlılığının temelini oluşturduğunu söyledi.

Ping sözlerine şu şekilde devam etti:  Huawei, 5G ağlarının büyük ölçekli dağıtımını yapan ilk şirket. Mühendislik bilimine ne kadar çok yatırım yaparsak, o kadar fazla değer yaratabiliriz. Huawei olarak dünyanın herhangi bir yerindeki taşıyıcılara güçlü ve akıllı 5G ağlarını herkesten daha hızlı götürebiliyoruz. Huawei, 5G’de dünya lideridir. Siber güvenlik olmadan inovasyonun hiçbir anlamı olmadığını da çok iyi biliyoruz”

Guo Ping, konuşmasının ikinci yarısında Huawei’ye ABD hükümeti tarafından yöneltilen iddialara cevap verdi ve GSMA tarafından yapılan tavsiyelere atıfta bulunarak, hükümetlerin ve mobil operatörlerin birlikte çalışması için gerçeğe dayalı düzenlemeler yapılması gerektiğini vurguladı.

“Hepimizin güvenebileceği bir sistem oluşturmak için açık düzenlemelere ihtiyacımız var”

Herkes için güvenli bir siber ortam oluşturmak için standartlara ve gerçeklere dayalı düzenlemelere ihtiyaç duyduklarını belirten Ping: “Hepimizin güvenebileceği bir sistem oluşturmak için sorumluluğa, standartlara ve açık düzenlemelere ihtiyacımız var. Son tavsiyelere tamamen katılıyorum: Hükümetler ve mobil operatörler Avrupa’nın güven testi ve belgelendirme sistemi üzerinde anlaşmaya varmak için birlikte çalışmalıdır. NESAS çok iyi bir fikir ve dünyaya yayılmasını temenni ederim.”

ABD’nin son dönemdeki suçlamalarına da cevap veren Ping: “ABD’nin 5G teknolojimize yönelik güvenlik suçlaması için hiçbir kanıtı yok. İroni şu ki ABD, ‘Cloud Yasası’ ile kendi şirketlerine özel verilerin erişimi konusunda izin veriyor. Huawei hiçbir zaman arka kapıları kullanmadı ve asla başkalarının ekipmanlarımızla bunu yapmasına da izin vermeyeceğiz.”

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Uluslararası güç mücadelesine dönüşen 5G ihalesinde gözler Almanya’da

Birçok ülke, Çin teknoloji şirketi Huawei ve ZTE’nin 5G ihalesine girmesini ulusal güvenlik kaygıları nedeniyle yasakladı.

ABD, Avustralya ve Yeni Zelanda ile başlayan dalga Avrupa’ya yayıldı ve Fransa, İngiltere, İspanya, Polonya ve Çek Cumhuriyeti de benzer gerekçelerle Huawei’ye karşı duruş sergilemeye başladılar. Fransız Orange ve İngiliz BT gibi büyük telekomünikasyon firmaları Huawei ekipmanlarını altyapılarından çıkardıklarını ve 5G altyapısında da kullanmayacağını açıkladı.

Huawei’nin her geçen gün müşteri kaybetmesinin ardından gözler IT altyapısı olarak Avrupa’nın kaptanı diye tabir edilen Almanya’ya çevrildi. 5G için frekans bantlarının ihalesine başlanan ülkede, ihaleye girecek firmalar için kriterler yayınlandı.

Bugüne kadar Vodafone, Deutsche Telekom, Telefonica ile United Telecom’un iştiraki olan 1&1 Drillisch ihaleye girecekleri düşünülüyor. Bunlardan sonuncusunun ismini ilerleyen günlerde daha çok duyabiliriz çünkü 1&1 Drillisch’in 5G için kendi altyapısını kurma gücü olmadığı için bu işi ZTE’ye taşere etmeyi planladığı basında çıkan bilgiler arasında.

Almanya, düzenlenecek olan 5G ihalesinde seçeneklerini arttırarak rekabeti kızıştırma peşinde. Huawei teknolojisinin rakiplerine göre daha ucuz olmasının yanında, Almanya’nın ABD’den Çin teknolojisi kullanımı konusunda önemli bir farkı var: ABD’nin aksine Almanya’daki büyük operatörlerin hemen hepsi zaten Huawei ve/veya ZTE ekipmanlarını altyapılarında kullanıyor.

5G’nin 4G ekipmanları üzerine kurulacağı düşünüldüğünde, Çin teknolojisinden vazgeçmek aynı zamanda 4G altyapısında bulunan Çin menşeli altyapının da değişim maliyetini göze almak anlamına geliyor. Tam da bu nedenle Alman operatörler Çin teknoloji şirketlerine karşı bir duruş sergilerken, Amerikalı meslektaşları kadar ‘öfkeli’ değiller.

Çinli Firmalara Karşı Kanıt Var Mı?

Ulusal güvenlik ve maliyet dışında Çin’in 5G teknolojisi ile ilgili bir başka tartışma konusu da 5G altyapısında kullanılacak ekipmanların güvenliğe tehdit oluşturduğuna dair net bir kanıt ortaya konulmamış olması. Hacker kültürünün gelişmiş olduğu Almanya’da henüz Çin’in bilgi ve telekomünikasyon ekipmanlarından casusluk yapıldığına dair bir bulguya rastlanmadı.

2017’de yapılan federal seçimler öncesinde köklü hacker grubu Chaos Computer Club (CCC) kullanılan oyların saklandığı veri tabanında ve oy kullanma gereçlerinde siber güvenlik açığı tespit edip hükümeti uyarmışlardı.

Dünyanın önde gelen düşünce kuruluşlarından German Marshall Fund’un internet sitesinde konuyla ilgili yayınlanan yazıda Huawei etrafında dönen tartışmalar ile ilgili çok sık dile getirilmeyen bir soru soruluyor: Huawei ekipmanları neden daha ucuz?

Nokia ve Ericsson gibi Avrupa firmalarının rekabet edemediği Huawei’nin yararlandığı avantajların başında fiyatlandırma politikasında piyasa ekonomisinin şartlarına göre hareket etme zorunluluğu bulunmaması başta geliyor. Tabi, her Çinli ürün de olduğu gibi ucuz iş gücü ve devlet desteği de önemli faktörlerden sayılıyor.

Huawei ve ZTE: Pekin ile Bilgi Paylaşmak Zorunda

ABD’nin Huawei kararının ardından müttefiklerine Çinli firmayı 5G ihalesine almama baskısı yapması, konuyu bir uluslararası güç mücadelesi ve diplomasi meselesi haline getirdi. Güçlü ticari ilişkileri olan Çin ile siyasi ve askeri müttefiki ABD arasında kalmak istemeyen Berlin yönetimi iki süper güç arasındaki ticaret savaşında olduğu gibi 5G savaşında da ‘Tarafsız kalmayı başarabilecek mi?’ sorusu Alman diplomatların kafalarını karıştırıyor olmalı.

Olayın bir de hukuki tarafı var. Çin yasalarına göre, ellerindeki bilgileri Çin devleti ile paylaşmak zorunda olan Huawei ve ZTE’nin bu durumuna rağmen Almanya Başbakanı Merkel, Japonya ziyaretinde Çinli firmaların ellerinde bulunan verileri Çin ile paylaşmama garantisi vermesi gerektiğinin altını çizmişti. Çinli şirketler ise yasal olarak Merkel’in bu talebini karşılayamıyor.

5G ihalesinde Almanya’nın alacağı bir tavır AB’ye üye diğer ülkeler tarafında da benimsenir ve bir AB ortak duruşu haline gelirse Çin’in Almanya’ya yönelik sert tepkisi beklenebilir. Diğer taraftan Snowden sızıntılarından sonra Almanya ve ABD arasında oluşan güven bunalımının olumsuz bir yansıması Berlin’in Huawei’den yana tavır almasıyla sonuçlanması da ihtimaller arasında bulunuyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Siber Güvenlik Zirvesi’ne “yerlileşme ve iş birliği” damga vurdu

Türkiye Bilişim Derneği’nin düzenlediği 2. Siber Güvenlik Ekosisteminin Geliştirilmesi Zirvesi’nde siber güvenlik yazılımlarında yerli çözümlere ağırlık verilmesi ve sektörde iş birliği konuları ön plana çıktı.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) Ankara’daki konferans salonunda gerçekleşen zirvenin açılış konuşmasını Havelsan ve Bilgi Güvenliği Derneği Başkanı Ahmet Hamdi Atalay yaptı.

Konuşmasında siber güvenlikte yerli ve milli çözümlerin “olmazsa olmaz” olduğunu vurgulayan Atalay, “Yerli ve milli çözümlerimizin kullanılmaması durumunda siber güvelikten söz edilemez. Derneğimizin 2015 yılında yaptığı istatistiğe göre, kullanılan siber güvenlik çözümlerinin yüzde 97’si dış kaynaklı. Bunların da yaklaşık yüzde 55’i Amerikan menşeli, yüzde 35’i İsrail menşeli görünüyor. Biliyoruz ki Amerikan menşeli olanların arkasında da İsrail kaynağı var. Dolayısıyla Türkiye’deki siber güvenlik çözümlerinin yüzde 80’i İsrail menşeli. Başka bir şey söylemeye gerek yok herhalde. Kendimiz onlara teslim etmişiz. Yerli ve milli çözümlerin geliştirilmesinde iş birliği yapmayı çok önemli buluyoruz.” dedi.

– “Siber güvenlik için sivil inisiyatifler oluşturulmalı”

Türkiye Bilişim Derneği Genel Başkanı Rahmi Aktepe ise siber güvenlikte sivil inisiyatiflerin önemine dikkati çekerek, “Siber güvenlik strateji ve eylem planlarının hazırlanmasında sivil inisiyatifler oluşturulması önemli kazanımlar sağlayacaktır. Kamu-özel sektör, STK ve üniversitelerden uzman kişilerin görevlendirileceği teknik çalışma grupları ile izleme komitelerinin oluşturulmasına acil ihtiyaç var. Nitelikli insan kaynağının yetiştirilmesi için bir program oluşturulmalıdır. Bilişim ve siber güvenlik sektörlerinin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan kaynağının yetiştirilmesi ve sayısının artırılması amacıyla ulusal bir programın acilen oluşturulması lazım.” diye konuştu.

Aktepe ayrıca siber güvenlik alanında yerli sektörün güçlendirilmesi ve markalaşmaya ihtiyaç olduğunun altını çizdi.

Huawei Stratejik Pazarlama Direktörü  Gökalp Caymaz da firma olarak çıkaracakları tüm ürünlerin şirket içindeki güvenlik komitesinin onayından geçtiğini söyledi. Caymaz, kurdukları her sistemde uçtan uca güvenlik sağladıklarını, siber saldırılara karşı koruma sağladıklarını belirtti. Caymaz  operasyonel alandaki bütün yazılımları kendilerini yaptıklarını sözlerine ekledi.

Savunma Sanayii Başkan Yardımcısı Mustafa Murat Şeker ise siber güvenlik kümelenmesine dahil olan şirketler arasında bir uyumlu bir yapı oluşturmaya çalıştıklarını belirterek, “Amacımız kümelenmede uçtan uca ve entegre bir yapı oluşturmak. Satılan bir ürünün diğerlerini etkilemesi. Hedefimiz kümelenmenin ürünleri için test ve sertifikasyon sürecini geliştirmek.” ifadelerini kullandı

– “Öncelikli hedef siber güvenlik yazılımlarında yüzde 50 yerliliğe ulaşmak”

Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır ise siber yazılımlarda yerlileşme hedeflerinin olduğunu vurgulayarak, “Ülkemizde başta silahı kuvvetlerde, kamu ve özel sektör kuruluşlarında siber güvenlik alanında kullanılan ürünlerin yerlilik oranlarının artırılması çok önemli. Ülkemizde kullanılan yüzde 5-10 arasında yerlilik oranı içeren ürünlerin önümüzdeki 5 yıl içerisinde yüzde 50’nin üzerine çıkarılması TÜBİTAK Bilgem Siber Güvenlik Enstitüsünün öncelikli hedefleri arasında. Bu kapsamda özellikle, kişisel verilerin korunması, ağ güvenliği, mobil cihaz, mesajlaşma ve bulut güvenliği gibi stratejik teknolojiler enstitü bünyesinde geliştirilmektedir.” şeklinde konuştu.

ULAK A.Ş. Genel Müdürü Metin Balcı ise kurum olarak geliştirdikleri Milat Ağ Yönetim ve Analiz sisteminin kullanıma hazır olduğunu söyledi.

Geleneksel siber güvenlik sistemleri değiştiğinin altını çizen Balcı, “Milat projesinin tüm alanlarda kullanımını hazırladık. Siber güvenlik konusuna bütüncül olarak bakıyoruz. Bütün baytlarına kadar kontrol edebileceğimiz bir ağ oluşturmamız lazım. Merkezi ve insani kaynaklarını  kontrol edebileceğimiz, tekrarlamalardan uzak ve birbirini güçlendiren bir yapı kurmamız lazım” ifadelerini kullandı.

– “Siber güvenlik alanında iş birliği kültürü oluşturulmalı”

Türk Telekom Siber Güvenlik Direktörü Mahmut Küçük de mobil güvenlikte e-sim uygulamasına geçildikçe güvenlik risklerinin azalacağını söyledi. Küçük, e-sim uygulamaları kullanan cihazların uzaktan kontrolünün daha kolay olduğunu belirtti.

Siber güvenlik sektöründe iş birliğinin şart olduğuna dikkati çeken Küçük, “Paylaşım platformu oluşturmamız gerekiyor. Atak türleri, alt yapı imkan paylaşımı söz konusu olabilir.” diye konuştu.

NETAŞ Siber Güvenlik Teknolojileri Direktörü Uğur Çağal da siber güvenlik tehditlerinin her geçen gün ilerlediğini belirterek  iş birliği yapmadan bu ilerlemeyi yakalamanın mümkün olmadığını söyledi. Çağal, “siber güvenlik alanında işbirliği kültürünün oluşturulması gerektiğini” vurguladı.

– “Siber güvenlik riski insan sağlığını tehdit eder hale geldi”

TÜRKSAT Kurumsal Bilgi ve Siber Güvenlik Yönetimi Direktörü Mehmet Ali Ortayatırtmacı,  siber güvenlik riskinin günümüzde geldiği kritik seviyeye dikkati çekerek, “Siber güvenlik, teknolojinin gelişmesine paralel olarak her geçen gün atak düzeyinin büyüdüğü bir konu. Bugüne kadar biz teknolojiyi sadece bilgisayar başında tüketirken kablosuz ve mobil teknolojilerle bütün hayatımıza girdi. Önceleri siber güvenlik tehditleri bilgisayarımızı tehdit ediyordu. Siber güvenlik riski bugün gerek kritik altyapılarda gerekse bizatihi insan sağlığını tehdit eden bir unsur haline geldi.” dedi.

Siber güvenlikte tehditlerin birlik içinde bertaraf edilebileceğini vurgulayan Ortayatırtmacı, “Merkezde kuvvetlendireceğimiz etkileşimli yapılarla siber güvenlikle ilgili riskleri çok daha hızlı elimine eder bir hale gelebiliriz.” ifadelerini kullandı.

Türkiye Bilişim Derneği Bilişim Standartları Grubu Başkanı ve Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Ziya Karakaya ise konvansiyonel güvenlik yaklaşımlarının modasının geçmeye başladığını belirterek, “Çünkü yetersiz kalmaya başladı. Kural tabanlı güvenlik yaklaşımların kimseyi çok da güvenli tutmayacağa benziyor. Verinin çok hızlı ve gecikmenin bu kadar az olması gerektiği bir yerden bahsediyorsak kural tabanlı güvenlik yaklaşımların sizin işinizi göreceğini düşünüyorsanız  muhtemelen yanılıyor olacaksınız.” dedi.

Siber tehditlere karşı saldırı yeteneği olan sistemlere ihtiyaç duyulduğunu anlatan Karakaya, “Bize çok daha hızlı ama en önemlisi kendi kendine öğrenebilen teknolojiler lazım. Kendi kendine sadece öğrenebilmeyi başaran değil aynı zamanda önlem almayı da önlem anlamında karşı atak yapmayı da becerebilen sistemlere ihtiyacımız var. “ diye konuştu.

Karakaya gelişen teknolojini iki yönlü etkisinin olduğunu aktararak, “Teknolojilerin gelişmesi siber güvenlik tehdidini hem artırıyor hem de azaltıyor. Güvenlik tehditleri genişliyor. Sadece genişlemiyor. Güvenlik tedbirlerinin maliyetleri büyüyor. Bu maliyetler çok yüksek rakamlara çıkıyor.” ifadelerini kullandı.

– “Siber Güvenlikteki ‘güvenlik’ ifadesini değiştirmeliyiz”

Bilişim Vadisi Genel Müdürü Ahmet Serdar İbrahimcioğlu da siber güvenliğe farklı bir bakış açısı getirilmesi gerektiğini belirterek, “Siber güvenlikteki güvenlik ifadesini değiştirmeliyiz. Çünkü bu bize çok askeri bir terminolojiyi hatırlatıyor. Sürekli olarak bu işin savunma alanında olduğunu düşünüyoruz. Ama her şeyde siber yazılımlara ihtiyacımız var.” dedi.

İbrahimcioğlu siber güvenlik alanındaki koordinasyonun farklı alanlara yayılması gerektiğine dikkati çekerek, “İş birliğinin yalnızca siber güvenlik yazılımcılarının olmasıyla yetmiyor. Bunun içerisine finans teknolojisi çalışanları, akıllı şehirler üzerine çalışanları, insansız teknolojiler üzerine çalışanlarının hepsinin bir arada olabileceği ortamlara ihtiyacımız var. Bununla birlikte bizim bir entelektüel bir sermayeye ihtiyacımız var.” şeklinde konuştu.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz