Etiket arşivi: dezenformasyon

Foreign Affairs: ABD’nin işi 2016’dan daha zor 

Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşan seçimler, daha önce 2016 seçimlerine sosyal medya ve online haber kanalları vasıtası ile müdahale eden Rusya’nın 2020 seçimlerinde de benzer bir senaryoyu gerçekleştirebileceği şüphesini akıllara getirdi.

Foreign Affairs’in Eylül/Ekim 2020 sayısında çıkan bir makale yaklaşan ABD seçimlerinde Rusya etkisini bir kere daha sorgulamakta. 2016 yılında Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale için harcadığı miktara ($1,25 milyon) o zaman değiyordu, zira Rusya bu sayede bir taşla birkaç kuş vuruyordu: 1. Rusya, kendi politikalarına daha yakın aday olan Donald Trump’a destek verecekti 2. Putin’in de uzun zamandır kişisel olarak hazzetmediği Hillary Clinton ağır bir yenilgi yaşayacaktı ve belki de en önemlisi 3. Amerikan demokrasisinin işlevsizliği ispatlanmış olacaktı. 

Rusya’da dış politika, içerideki seçmeni en çok etkileyen konulardan birisi idi. Nitekim Kırım Savaşı ve Suriye’de Rusya’nın varlığı Putin’e içeride destek sağlıyordu. Fakat son zamanlarda pandeminin de etkisiyle Rus seçmeni artık önceliğin iç meselelere verilmesi gerektiğini düşünmekte. Üstelik Amerikalı seçmen de bu sefer Rusya’nın müdahalesine karşı daha korunaklı durumda. Sosyal medya kuruluşları troll ve bot hesapların kapatılmasını ve dış müdahaleyi en aza indirilmesini sağlamaktalar. 

ABD’DE TOPLUMSAL AYRIMLAR DAHA DA DERİNLEŞTİ 

Yine de Rusya’nın Amerika’nın seçimlerine karışmayacağının garantisi yok. 2016’dan bugüne Rusya’nın özellikle ilgilendiği ırkçılık, göçmenlik ve din gibi konularda ayrımlar iyice derinleşti.  Bu da ABD yönetiminin enerjisinin çoğunu dış müdahaleden çok iç huzuru sağlamaya yöneleceği anlamına geliyor. Yani Rusya için meydan boş. Ayrıca pandemi ile boğuşan Amerika’da Rus müdahalesini sağlayan ve destek veren kişilerin aldığı küçük cezalar da Ruslar için umut demek.Dezenformasyon oyunundaki diğer oyuncular da denkleme katıldığında denilebilir ki 2020, 2016’dan çok daha çetin olacak. 

ARTIK OYUNDA ÇİN DE VAR 

Uydurulmuş haberin (fake news) tek kaynağı artık Rusya değil ama diğer ülkeler Rusya’dan ilham alıyorlar. Bu iş, sahte hesaplarla kitle yaratmayla başlayan, yeterli sayıya ulaşınca kutuplaştırıcı içerik paylaşımıyla devam eden ve yürüyüşler ve protestolar gibi gerçek sonuçlara varan bir süreç. 

Üstelik oyuna İran, Bangladeş, Mısır, Kuzey Kore, Venezuela gibi birçok başka ülke de dahil oldu. Kendi coğrafyalarını ilgilendiren seçimlerde onlar da Facebook Twitter gibi sosyal medya platformlarını kullanmak suretiyle aktif şekilde dezenformasyon yapmaktalar. Fakat bütün bu ilkelerden daha etkili bir ülke daha var: Çin.  

EN BÜYÜK KOZ: KİRALIK HESAPLAR 

Facebook ve Twitter çeşitli hükümetlerle ilişkilendirilmiş hesapları kapatmaya devam ediyor. Fakat yine de gelecekteki seçimlerin dezenformasyon ve komplo teorileri ile boğuşmakla geçeceği aşikar çünkü öncü Rusya yeni bir strateji kullanmakta: Kiralık hesaplar. Rusya müdahale ettiği ülkelerden gerçek kişilerle anlaşıp paylaşımları onlar üzerinden yapmakta. Böylelikle dış müdahalenin en önemli göstergesi olan lokasyon bilgisini bulmak imkansız hal geliyor. Doğal olarak dezenformasyonun kaynağı flulaşmakta. 

ABD NASIL ETKİLİ KARŞILIK VEREBİLİR?  

Amerika’nın bu konuda ne kadar hazır olduğu ise bir soru işareti. 2016 seçiminden bu yana konu ile alakalı etkili bir yasa çıkartılmadığı gibi önleme ve ceza faaliyetlerinin sorumluluğunun hangi kurum(lar)da olduğu dahi belirsiz. Bu tip durumlar ABD’yi saldırıya yatkın hale getiriyor. 

Sosyal medya şirketlerinin çabalarının da sınırları var. Bu platformlar reklam almanın önüne geçmekte isteksiz oldukları gibi üyelerinin kişisel bilgilerini paylaşma konusunda da hassas davranma eğilimindeler. Dolayısıyla da tehditlerin asıl kaynaklarına ulaşmak zor hale gelmekte. Araştırma grupları ya da STK’ların bilinçlendirme çabaları ise siber suçluları farklı yöntemler bulmaya ittiği için engelleyici olmaktan çok uzaktalar. 

Peki bu durumda ABD yönetimi ne yapabilir? Çözümler çok zor değil. Öncelikle, ABD yönetiminin işleyen bir yasaklılar listesi çıkarması gerekiyor. Siber suçluların bu şekilde engellenerek dezenformasyon yapmalarının önüne geçilmesi şart. İkinci çözüm özellikle Rusya odaklı dezenformasyonu araştıran ekipleri finanse edip onları güçlendirmek. Belki de en önemli çözüm ise ABD vatandaşlarına dezenformasyonu anlatmak ve onları bilinçlendirmek. Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği’nde bunların örnekleri mevcut.  

Bu adımların aciliyeti var, zira seçim yakın ve ABD yönetimi bir kere daha dezenformasyona yenik düşerse, bu sefer suçlanacak tek sorumlu yine kendileri olacaktır. 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

  

Dezenformasyonun farkına var: Özgürlüğünü yalana karşı koru!

Demokrasi ve özgürlükler daha önce eşine rastlanmamış bir tehdit ile karşı karşıya.
İfade özgürlüğünü genişletmesi ve demokrasiyi güçlendirmesi beklenen internet teknolojileri baskıcı yönetimlerin elinde demokrasi ve özgürlüklere karşı bir silah olarak kullanılıyor.
Seçmenleri yanlış yönlendiren uydurma haberler, komplo teorileri, siyasi yalanlar ve hukuki olmayan yollarla ele geçirilmiş bilgilerin sızdırılması siyaset arenasının vazgeçilmez parçaları olarak tarihin her döneminde vardı. Fakat bugün internet ortamı geçmişe göre çok daha hızlı, az maliyetli ve geniş çaplı etki operasyonlarını mümkün kılıyor.
Demokratik karar alma süreçlerinin sağlıklı işleyebilmesi için seçmenlerin doğru bilgiye ulaşması gerekir. Günümüz dünyasında bilgiye ulaşmak bir sorun olmaktan çıkarken, yanlış bilgilerle ve yalan haberlerle dolu enformasyon dünyasında doğru ve anlamlı bilgiye ulaşmanın önünde çeşitli engeller bulunuyor. Şüphesiz çevrimiçi mecralarda yürütülen koordineli dezenformasyon operasyonları doğru ve anlamlı bilgiye ulaşmanın önündeki engellerin başını çekiyor.
Demokrasi ve özgürlüklerin internet ortamında güçlü bir şekilde ayakta kalabilmesi için mücadele veren gruplar, dezenformasyon kampanyalarına karşı bireylerin farkındalık seviyelerini geliştirme için çaba harcıyorlar. Freidrich Naumann Vakfı (FNF) da dünyanın çeşitli ülkelerinde dezenformasyon ile ilgili farkındalık kampanyası için başlattığı çalışmaya Türkiye’yi de kattı.
Siber Bülten olarak, FNF’in Türkiye’deki dezenformasyonla mücadele çalışmaları kapsamında ayda bir kez abonelerimize göndereceğimiz bültende, dünyada dezenformasyon ile ilgili gelişmeleri aktarmaya bu sayede küresel bir farkındalık yakalamaya çalışacağız.
Kampanya hakkında daha fazla bilgi almak için lütfen tıklayın
Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

 

Koronavirüs günlerinde dezenformasyonun başarılı olmasının arkasındaki sebep: Bilim karşıtlığı  

Wake Forest Üniversitesi’nde Felsefe Profesörü olarak görev yapan Adrian Bardon, konuyla ilgili kaleme aldığı yazıda insanların gördüklere haberlere inanıp inanmama noktasında kişilerin sahip olduğu dünya görüşlerinin ne kadar etkili olduğunu anlatıyor. Sosyal medya başta olmak üzere çevrimiçi mecralarda dezenformasyon kampanyalarının nasıl ‘çalıştığının’ daha iyi anlaşılması için Bardon’un yazsının sizler için çevirdik:

ABD hükümetinin önde gelen COVID-19 danışmanı Anthony Fauci, pandemiye karşı bireylerin ve eyaletlerin aldığı değişken kamu sağlığı tavsiyelerinden şikayet ederek ülkenin bu etkisiz müdahalesini Amerikalıların bir önyargısına; “bilim karşıtlığı”na bağladı.

Fauci’ye göre bu önyargıyı “akıl almıyor”, zira “bilim gerçektir”; ayrıca maske kullanımını ve sosyal mesafe kurallarını küçümseyenler ile “aşı karşıtları” arasında bilimin sesine kulak vermeme yönünden ciddi bir benzerlik bulunmakta.

Beni şaşırtan ise Fauci’nin tüm bunlara şaşkınlıkla yaklaşması. Korona virüsü biliminde her ne kadar bilgili olsa da, Fauci artık yerleşik bir başka bilim haline gelen “bilim karşıtlığı”, ya da bilimin inkarını gözden kaçırmakta.

Amerikalılar, kişisel bilgi evrenlerini oluşturan son derece kutuplaşmış ve bilgi anlamında izole olmuş ideolojik camialarda yaşamaktalar.

Politik blog dünyasında küresel ısınma asparagas ya da şüpheli bir olgu olarak görülmekte, dolayısıyla da önemsenmemekte. Farklı yerel ya da online camialarda ise aşı güvenliği, florit katkılı içme suyu ve genetiği değiştirilmiş gıdalar gibi konular çarpıtılmakta ya da hepten görmezden gelinmekte.  Koronavirüse dair dile getirilen endişelerde ise desteklenen siyasi partiye bağlı olarak değişkenlik gösteren belirgin bir fark var. Bunun nedeni sosyal mesafenin etkililiğine ya da COVID-19’a bağlı ölüm vakalarının gerçek sayısına dair şüphelerin farklılık göstermesi.

Teorik olarak gerçeklere dayanan ihtilafları çözmek kolay olmalı, zira güçlü deliller ya da bilirkişi konsensüsü aslında yeterlidir. Hidrojenin atomik ağırlığı gibi konularda bu tip bir yaklaşım genelde başarı ile sonuçlanır.

Fakat bilimsel bir tavsiye insanların çıkarlarını ya da ideolojik dünya görüşünü tehdit ettiğinde işler bu şekilde yürümez. Teoride az önce anlatıldığı gibi olsa da pratikte insanların politik, dini ya da etnik kimlikleri onların politize edilmiş konulardaki uzman görüşlerine gösterecekleri tepkiyi öngörmektedir.

Sosyal bilimciler, kişilerin olmasını istedikleri sonucu gösteren kanıtları kabul etmesi durumunu “güdülenmiş düşünme” olarak adlandırmaktadır. İnkarın Gerçeği (The Truth About Denial) kitabımda da anlattığım üzere, bu gayet insani eğilim maddi dünya, iktisat tarihi ve güncel olaylar ile alakalı gerçeklere yaklaşımımızı belirlemektedir.

İNKAR HER ZAMAN CEHALETTEN TÜREMEZ

Bu olgunun disiplinlerarası çalışması bir şeyi çok net şekilde ortaya koydu: Çeşitli grupların iklim değişikliği gibi gerçekleri kabul edememesi ortak bilimsel görüşten bihaber olmaları ile alakalı değildir. Tartışmalı konulardaki bilimsel görüşün inkarına sebep olan yegane şey siyasi iknadır.

2015 yılında yapılan bir meta-çalışma, iklim değişikliği konusundaki kutuplaşmanın insanların politika, bilim ve/veya enerji politikalarına dair bilgi düzeylerini artırdığını gösterdi. Üniversite eğitimi almış muhafazakar bir bireyin iklim bilimini inkar etme ihtimali oldukça yüksek. Bilişsel kabiliyette ve sayısal muhakeme yetisinde yüksek skorlara sahip muhafazakarlar iklim değişikliği konusuna gelince güdülenmiş düşünceye daha açıklar.

İnkarcılık yalnızca muhafazakarların da problemi değil. Çalışmalar liberallerin de radyoaktif atıkların güvenli depolanması ya da gizli silah yasalarının etkileri üzerine varsayımsal bilirkişi kanısını kabul etmesinin daha az olası olduğunu gösterdi.

ALGILANMIŞ TEHDİT KATI BİLGİYİ REDDEDER

İnsanların rasyonalizasyon yeteneği yüzbinlerce yılın adaptasyonunun bir sonucudur. Atalarımız işbirliği ve iknanın önemli olduğu küçük gruplar halinde evrimleştiler. Bu özellikler en az üreme başarısı kadar dünyaya dair gerçek fikirler edinmek için de elzemdi. Bir kabile tarafından kabul edilmek o grubun bilimsel ya da batıl ideolojik inanç sistemine de entegre olmak demekti. Bireyin içgüdüsel “grup içi” temayülü ve grubun dünya görüşüne olan yatkınlığı psikolojisinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Bireyin benlik algısı ait olduğu grubun statüsü ve inançları ile yakından ilişkilidir. Doğal olarak da bireyler ait oldukları grubun dünya görüşünü tehdit eden bilgiye karşı otomatik olarak defansif bir tavır takınır. Rasyonalizasyon ve kanıtları değerlendirmede seçici davranarak; yani doğrulama yanlılığı yaparak, beğendiğimiz bilirkişiye itibar edip geriye kalan her şeyi reddederiz.

İstenmeyen bilgi bizi farklı şekillerde de tehdit eder. John Jost gibi “sistem meşrulaştırma” teorisyenleri, algılanmış bir tehdidin katı düşünmeyi nasıl tetiklediğini göstermişlerdir. Bu duruma bir örnek ekonomik sorunlar ya da bir dış tehdit yaşayan toplumların genelde güvenlik ve stabilite vaad eden otoriter liderleri seçmeleridir.

İdeolojinin güçlü olduğu durumlarda kişinin ön yargıları gerçeklere dayanan inançlarını etkiler. Kişinin kendini kültürel mensubiyete ve/veya sosyal ya da ekonomik statükoya göre tanımladığı durumlarda inanç sistemini tehdit eden bir bilgi, kişinin kimliğini de tehdit eder. Buna bir örnek, endüstriyel üretimin doğa üzerindeki negatif etkisi üzerine bir bilgi olabilir. Dolayısıyla, güven duyulan politik liderler ya da onların yandaşı olan medya COVID-19 krizinin abartıldığını ileri sürüyorsa, aksi yöndeki bir bilimsel görüş bireyin kişiliğine yapılan bir saldırı gibi algılanabilir.

BİLİMİN İNKARI GERÇEKLER İLE İLGİLENMEZ

Tarihi gerçeklerin ve ortak bilimsel görüşlerin kanıtlara rağmen bilimin ekstrem şekilde reddi aslında yüklü şekilde güdülenmiş düşünme ile açıklanabilir.

Vergi kesintileri gerçekten ekonomik büyümeye sebep oluyor mu? Göçmenlerin çoğunlukta olduğu topluluklarda şiddet suçu daha fazla mı işleniyor? Rusya ABD’nin 2016 seçimlerine müdahale etti mi? Yandaş medya bu konulardaki uzman görüşlerini muhtemelen kendilerine uyar şekilde kanıt olarak sunmakta.

İnkarcı olgular çeşit çeşittir fakat hepsinin temeli çok basittir. İnsanın kavrama yeteneği bilinçaltı duygusal tepkilerle el eledir. Doğru şartlar sağlandığında, grup içi yanlılık, varoluşsal kaygı ile istikrar ve kontrole olan arzu gibi evrensel insan özellikleri birleşerek toksik bir sistem meşrulaştırıcı kimlik politikasını doğurur.

Bilimin inkarı gerçeklere kapalıdır çünkü zaten gerçekler ile ilgilenmez. Bilim inkarı kimliğin bir yansımasıdır ve seçkin mesajlara karşı daha net tavır sergiler. Bu durum özellikle de kişinin sosyal ve ekonomik statükosuna tehdit söz konusu olduğunda ortaya çıkar.

Anthony Fauci’nin COVID-19’a karşı tavırlarda politikanın, ya da Cumhuriyetçi hükümet görevlilerinin resmi açıklamalarının, partizan maske reddinin ya da Trump’ın yakın zamandaki Tulsa mitinginin verdiği mesajların etkisini bilmiyor olması beni şaşırtır. Bilimin mesajlarının etkili şekilde iletilmesi partizan mesajların toplumsal tutumlara olan büyük etkisi düşünüldüğünde çok önemlidir. Aşı, kaynakların tükenmesi, iklim ve COVID-19 konularının hepsi birer ölüm-kalım meselesidir. Bu konuları başarılı bir şekilde ele almak için bilimin bilim inkarı hakkında bize söylediklerine kulak tıkamamak gerekir.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

 

Twitter, koronavirüs yalan haberlerine savaş açtı

Twitter, yeni tip corona virüs (Covid-19) ile ilgili yanıltıcı veya tartışmalı iddialar öne süren paylaşımlar konusunda kullanıcılarını uyaracak.

Yeni kurallar çerçevesinde sosyal paylaşım ağının, hangi tweetlerin etiketleneceğine karar vereceği ve paylaşımlar zararlı ise saf dışı bırakılacağı belirtildi.

Siyasetçilerin paylaşımlarının da 40 dilde yapılacak etiketleme sistemine tabi tutulacağı, bazı tartışmalı twitlerin, altında kullanıcıları Kovid-19 hakkında ek bilgi içeren bir linke yönlendiren etiketle ağda kalmayı sürdüreceği kaydedildi. ABD Başkanı Trump’ın herhangi bir bilimsel dayanağa başvurmadan virüsün Çin’den kaynaklandığına ve Çin devletinin bu konuda herhangi bir şey yapmadığına dair açıklamaları olmuştu. Amerikan Başkanının bu düşüncesinin paralelinde atacağı tweetlerin nasıl muamele göreceği merakla bekleniyor.

Zoom, veri ihlali ve veri gizliliği açısından ne kadar güvenli?

Bazı paylaşımlar da “Bu tweette paylaşılan içerik kısmen ya da tamamen, kamu sağlığı uzmanlarının rehberliğiyle çelişiyor.” ifadesinin yer alacağı bir uyarı etiketiyle kapatılabilecek.

Twitter’ın küresel kamu politikası stratejisti Nick Pickles, şirketin, sitedeki paylaşımları doğrudan hatalı olarak nitelendirmeyeceğini, uyarı etiketlerinin, kullanıcıları düzenlenmiş twitlere, kamu sağlığı sitelerine veya haberlere yönlendirebileceğini söyledi.

Pickles, “İnsanlar onlar için neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermemizi istemiyor, ancak içerik sağlama konusunda daha güçlü rol oynanmasını istiyorlar.” ifadesini kullandı.

Sosyal medya şirketi Facebook da nisan ayında platform üzerinden Kovid-19 ile ilgili yapılan yanlış bilgilendirmeler içeren gönderileri beğenen ya da bu paylaşımlarla ilgili yorumda bulunan kullanıcılara uyarı bildirimleri gönderilmeye başlanacağını açıklamıştı.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Dezenformasyon uzmanları ‘yer altından’ çıktı: 1850 dolara karalama kampanyası

Bir güvenlik firmasının yayınladığı rapora göre, 2016 yılında ABD Başkanlık seçimlerine müdahale etmek için kullanılan yöntemler internetteki gizli forumlarda hizmet olarak satılmaya başlandı.

“Satılık dezenformasyon” hizmetleri adı verilen, iş insanları ve siyasetçileri hedef alabilen ‘medya kampanyalarında’ asılsız haberlerin web sitelerinde yayınlanmasından sosyal medyada bu haberlerin yayılmasına kadar çeşitli konularda hizmet çeşitleri bulunuyor.

Recorded Future’a bağlı olarak çalışan Insikt grubun araştırmacıları sahte bir şirket kurarak bir Rus gruptan 1850 dolar karşılığında medya kampanyası yürütmesini istedi. Araştırmacılar, anlaştıkları Rus gruptan kurdukları firmanın online reputasyonunu yükseltmelerini isterken, başka bir gruptan da 4200 dolar karşılığında şirket hakkında karalama kampanyası düzenlemelerini talep etti.

Araştırmacılar kampanya yapan Rus ekiplerin profesyonel bir dile sahip olduklarını ve müşterilerine servisleri hakkında kibarca bilgi verdiklerini belirtti. Müşterilere sunulan hizmetlerin fiyatları da oldukça ilginç. Örneğin bir sosyal medya gönderisi için 8 dolar, bir yazının altına yapılacak her 10 yorum için 100 dolar veya bir medya kaynağı ile iletişim kurmak için 65 dolar talep ediliyor. Araştırmacıların temas kurduğu iki ekip de batılı hedefler üzerinde yapılan çalışmalarda tecrübeli olduklarını iddia etmiş.

Ekiplerden birinin bir web sitesi olması ve müşterilerine bu site üzerinden hizmetleri hakkında bilgi vermesi bu işlerin o kadar da ‘underground’ yürümediği değerlendirmesine yol açtı. Foreign Policy Research Institute uzmanı Clint Watts, 2016 yılındaki ABD Başkanlık seçimlerinde Internet Research Agency’nin etkili olmasının ardından bu tür dezenformasyon kampanyalarına yönelik talebin arttığını kaydetti.

ARTIK ŞİRKETLER DE HEDEFTE

Rusya’nın St. Petersburg kentinde özel bir şirket görünümüne sahip Internet Research Agency, sosyal medya üzerinden yürüttüğü kampanya ile ABD seçimlerini etkilemekle suçlanıyor. IRA Putin’in trol fabrikası olarak anılmasına yol açan olaylar sonrasında, ABD Siber Komutanlığı 2018 ara seçimlerinde IRA’ya siber saldırı düzenleyerek internet bağlantısını kesmişti.

İlgili haber: ABD Siber Komutanlığı, IRA’yı offline’e düşürdü

Uzmanlar, sadece devletleri ve kamuoyunun gözü önündeki bireyleri değil, aynı zamanda şirketleri de hedef alan ‘uydurma haber’ ve dezenformasyon kampanyalarına ilginin başladığına dikkat çekti.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz