Akıllı teknolojiler hayatımızı her anlamda kolaylaştırmaya ve pratikleştirmeye devam ediyor. Sesli asistanlardan, giyilebilir teknolojilere, sürücüsüz araçlara ve internette karşılaştığımız botlara kadar onlarla artık sürekli etkileşim halindeyiz. Vazgeçilmez hale gelen bu teknolojiler teknik anlamda farklı yöntemler kullanılarak oluşturuluyor. Bunlardan biri de makine öğrenmesi ya da diğer bir deyişle yapay öğrenme(YÖ).
YÖ kısaca veriler üzerinden tahminlerde bulunup, karmaşık örüntüleri algılama ve akılcı karar verebilme üzerine odaklı bir bilim dalıdır. YÖ’nün geçmişine baktığımızda, modern yapay öğreniminin matematiksel temellerinin birçoğunun, bilgisayarlardan önce geldiğini görüyoruz. Bu konudaki büyük atılımlar, 18. yüzyılda Pierre-Simon Laplace’ın Bayes Teoremi’ni tanımlamasını sağlayan Thomas Bayes’in çalışmalarını içeriyor (1812).
Bu dönemlerde yapılan çalışmalar, günümüzdeki yapay öğrenmenin ataları sayılıyor. 1940’lı yıllara gelindiğinde ise başta Manchester, Cambridge ve Pennsylvania Üniversitelerdeki çalışmalar dikkat çekmeye başlıyor. 1950 yılında Alan Turing’in bir makinenin düşünüp düşünmeyeceğine yönelik olan “Computing Machinery and Intelligence” makalesi büyük yankı uyandırıyor.
Bunu takip eden önemli gelişime 1951 yılında Marvin Minsky ve Dean Edmonds’in, organik beyinlerin çalışma şeklinin bilgisayar tabanlı bir simülasyonu olarak ilk yapay sinir ağını tasarlaması oluyor. Oluşan büyük beklentinin hayal kırıklığına sebep olması ve yaşanan yavaşlama dönemi sonrasında, yakın geçmişimizden başlayarak bu çalışmalar tekrar büyük bir hız kazanmış durumda.
YÖ’de temelde üç yaklaşım bulunmaktadır: gözetimli, gözetimsiz ve pekiştirmeli öğrenme.
Gözetimli öğrenmede, girdi değişkenlerini (X), çıktı değişkenlerine (Y) eşleme işlevini öğrenmek için etiketli eğitim verileri kullanılıyor. Daha anlaşılır bir dil ile diyelim ki siz bir emlakçısınız. İşleriniz büyüyor ve size yardım etmesi için birçok stajyer işe aldınız. Ama bir problem var — siz bir eve baktığınızda evin değeri hakkında iyi bir tahminde bulunabiliyorsunuz ama stajyerlerinizin tecrübesi olmadığından nasıl değer biçmeleri gerektiğini bilmiyorlar.
Stajyerlere yardım etmek amacıyla (ve kendinizi tatil için boşa çıkarmak maksadıyla), sizin bölgenizdeki ev fiyatlarını genişlik, muhit ve benzer evlerin kaça satıldığı vb. gibi özelliklere göre hesaplayan basit bir uygulama yazmaya karar verdiniz. Bu yüzden son üç ayda şehirde satılan tüm evlerin fiyatlarını kaydettiniz. Satılan her evin oda sayısı, genişliği, muhiti vb. gibi detaylı özelliklerini not aldınız. Ama en önemlisi nihai satış fiyatını da kaydettiniz. Bu eğitim verisini kullanarak, bizim bölgemizdeki diğer tüm evlerin satış fiyatlarını tahmin eden bir program yazmak istiyoruz. İşte bu yöntem gözetimli öğrenmedir. Her bir evin kaça satıldığını biliyorsunuz, yani problemin cevabını biliyorsunuz ve oradan yola çıkarak geriye doğru bir mantık oluşturmaya çalışıyorsunuz.
Gözetimsiz öğrenmede ise sistem yalnızca girdi değişkenlerine (X) sahip, buna karşılık çıktı değişkenleri bulunmuyor. Verilerin altında yatan yapıyı modellemek için etiketsiz eğitim verileri kullanılıyor. Yine baştaki emlakçı örneğine geri dönelim.
Her evin satış fiyatını bilmeseydiniz ne olurdu? Tüm bildiğiniz evin genişliği, yeri vb. gibi bilgiler olsa bile, görünen o ki hala işe yarar hesaplamalar yapabilirsiniz. Buna da gözetimsiz öğrenme deniyor. Bu yöntem şuna benziyor: Birisi size bir kâğıtta sayı listesi veriyor ve şunu diyor: “Bu sayıların ne ifade ettiğini bilmiyorum ama belki sen burada bir düzen veya grup gibi bir şey bulabilirsin — iyi şanslar!”. Pekiştirmeli öğrenmede ise yazılımlar, genellikle deneme yanılma yoluyla en iyi eylemleri öğrenirler. Bu yöntem genel olarak robotikte kullanılır. Burada bir robot, engele çarptıktan sonra negatif geri bildirim alarak çarpışmalardan kaçmayı öğrenebilir. Ayrıca video oyunlarında da yine deneme yanılma yöntemiyle bir oyuncunun ödülleri alabileceği belirli hareketleri saptayabilir ve bir sonraki hareketini buna göre komutlar.
Günümüzde oldukça ilerleyen bu teknikler pek çok alanda da kullanılmaya başlandı. Nesne ve ses tanıma, görüntü işleme, arttırılmış gerçeklik bu konuda ilerleme kat edilen önemli konulardan bazılarını oluşturuyor. Bunlar hayatımızı kolaylaştırmakla birlikte bazı hukuksal sorunları da beraberinde getiriyor. 2018 WeRobot konferansında Washington Üniversitesi’nden Ryan Calo ve ekibinin sunduğu “Is tricking a robot hacking?” yani “Bir robotu kandırmak hacklemek midir?” adlı makalesinde harika bir hususa değiniyor.
Calo’ya göre, hasmane YÖ (adversarial ML) hukuksal açıdan da incelenmesi gereken bir konu. Hasmane YÖ, yapay öğrenme ile bilgisayar güvenliğinin ortak çalışma alanını oluşturuyor. Burada öğrenme algoritmalarının güvenlik açıklarından faydalanılarak, giriş verileri sistem güvenliğini tehlikeye atmak için manipule ediliyor. Hasmane YÖ’ye karşı savunma yapmak da oldukça güç; çünkü hasmane örnek hazırlayıp sürecin kuramsal modelini oluşturmak zorludur. Araştırmalar, YÖ algoritmalarının kırılabileceğini ortaya koymakta ve YÖ’deki bu başarısızlık, basit algoritmaların bile tasarımcılarının düşündüğünden oldukça farklı davranabileceğini göstermektedir.
Örneğin, hasmane YÖ kullanılarak, televizyondaki bir reklamda gömülü olan ve hiç kimsenin anlamlı bir şekilde farkına varamayacağı olumsuz bir ses girdisi yoluyla sesi işiten kişisel asistan sosyal medyada konum verisi paylaşabilir. Ya da sürücüsüz bir araç, dur işaretini bir hız limiti olarak algılayıp durmak yerine hızlanarak trafik kazasına yol açabilir.[1]
Görüldüğü gibi, aslında sisteme doğrudan bir müdahale yapılmayıp, sistem “kandırılarak” belli bazı sorunlara sebebiyet veriliyor. Calo’nun da dediği gibi asıl soru şu: “Bir robotu kandırmak hacklemek midir?” Ve bunun hukuktaki yansımaları nasıl olur?
Türk Ceza Kanunu(TCK) bilişim suçlarını birden fazla maddede düzenlemiştir. Bilişim Alanında Suçlar başlıklı bölümünde, madde 243’te hukuka aykırı olarak bilişim sistemine girme ve sistemde kalma suçunu düzenlemektedir. Buna göre, “Bir bilişim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren veya orada kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.” Veriler ele geçirilsin veya geçirilmesin bilişim sistemine hukuka aykırı olarak girilmesi ve orada kalınması bu suçun eylemini oluşturmaktadır. Burada failin eylemi neticesinden bir zarar veya tehlike oluşması aranmamakta, sisteme girilmesi ve orada kalınması yeterli görülmektedir.
Bilişim sistemlerinin işleyişinin engellenmesi veye bozulması suçu ile verilerin yok edilmesi veya değiştirilmesi suçunu düzenleyen madde 244/1-2’ye göre ise, “Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen veya bozan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bu düzenleme ile bilişim sisteminin her nasıl olursa olsun çalışmasının engellenmesi, sistemin bozulması ve verilere zarar verilmesi ya da erişilmez hale getirilmesi cezalandırılmaktadır. Maddenin gerekçesinde de, bu maddeyle bilişim sistemlerine yöneltilen ızrar (mala zarar verme) eylemlerinin ayrı bir suç haline getirildiği belirtilmektedir. Ayrıca yine maddenin gerekçesinde, yapılan düzenleme ile “aracın fizik varlığı ve işlenmesini sağlayan bütün diğer unsurları, söz konusu suçun konusu oluşturmaktadır” denilerek bilişim sisteminin somut ve soyut bütün unsurlarının bu suçun konusunu oluşturacağı ifade edilmektedir.[2]
TCK devamında madde 245’te banka ve kredi kartlarının kötüye kullanılması suçlarını düzenlemiştir. Kısacası bu madde ile söz konusu kartların haksız, hukuka aykırı olarak kullanılması yoluyla bankaların ve kart sahiplerinin zarara sokulması ve bu suretle hukuka aykırı yarar sağlanması istenmektedir.[3]
Bilişim alanında suçlar başlıklı bölüm dışında, TCK, Malvarlığına Karşı Suçlar başlıklı bölümünde madde 142’de hırsızlık suçunun nitelikli hali olarak fıkra 2, e bendinde “bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle” ifadesine yer verilmiştir. Bunun dışında, madde 135 vd. kişisel verilerin korunmasına ilişkin suçlarından; madde 124 haberleşmenin engellenmesi suçundan; madde 132 haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan bahsetmekte ve Kanun bilişim sistemleri aracılığıyla işlenebilecek diğer suç tiplerine de ilgili maddelerde yer vermektedir.
Sonuç olarak, TCK’nın bilişim suçları ile ilgili düzenlemelerine baktığımızda, genel itibariyle bilişim sistemlerine girip belli birtakım değişiklikler, tahribatlar, kopyalamalar vs. yapılması üzerine kurgulanmıştır. Ancak, gelişen teknoloji ile birlikte kötü niyetli kişiler yukarıda da anlatıldığı üzerine doğrudan sisteme bir müdahale etmeden de zararların oluşmasına sebep olabiliyor.
Sürücüsüz aracın hasmane YÖ ile durma işaretini hızlan olarak algılayıp bir insanın ölümüne sebep olduğunu ve kötü niyetli kişilerin bu kasten yaptığını düşünelim. TCK, bilişim alanında suçlar başlığı altında bilişim sistemlerine yapılan müdahalelere yönelik düzenlemelere yer verdiğinden, burada farklı bir yol izlenmesi gerecek. Çünkü örnekte olduğu gibi, bu teknolojinin getirdiği kolaylıktan faydalanılarak suçun işleyişi kolaylaşmaktadır.
Kasten öldürme, kasten yaralama, özel hayatın gizliliğini ihlal, trafik güvenliğini tehlikeye sokma gibi suçları da oluşturacak şekilde hasmane YÖ gibi teknolojiler kullanılabilmektedir. Dolayısıyla bunlar gözetilerek, nitelikli hal olarak bu teknolojileri kullanmanın getirdiği kolaylıkla suçun işlenmesi durumu TCK’ya eklenmelidir.
Prof. Dr. Cem Say, Richard Kelley ve Av. Gökhan Ahi’ye değerli görüşleri için teşekkürler…
[1] Is Tricking a Robot Hacking?; Ryan Calo; sf. 13
[2] Bilişim Suçları ve İnternet İletişim Hukuku; M. Volkan Dülger; sf. 406
[3] Dülger; sf. 447
Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz
Selin Hanım,
Yazınız ve emeğiniz ile dikkat çektiğiniz noktalara teşekkürler. Benim bakış açıma göre, bugün bize telefonda kendisine verilen iş akışının dışında bilgi veremeyen veya bu akışta yer almadığı için yardımcı olamayan call center personeli bir insanı ne kadar suçlayabilirsek, hukuki bir sürece yol açan yapay zekayı en fazla da o kadar suçlayabiliriz.
Başka bir konu da, belki ileriki yazılarınızda işlersiniz; Neden insansı, hatta ayırt edilemeyen robotların peşinde insanoğlu ? Bunun derin antropolojik sebepleri olduğunu düşünüyorum