Kategori arşivi: Siber Güvenlik

Siber güvenlik sosyal bilimlerin birçok alanıyla olduğu gibi strateji ve güvenlik çalışmaları ile de yakın ilişki içerisindedir. Bu bölümde ülkelerin siber güvenlik stratejileri ile ilgili izledikleri politikaları, attıkları adımları, özel sektör ile ilişkiler, faili bulma, bilgi paylaşımı gibi kritik konularda ki yasal düzenlemelerle ilgili haber ve yorumlar bulunmaktadır.

Facebook bizi nasıl izliyor?

Eğer Facebook’un sizi reklam kampanyaları için takip ettiğini düşünüyorsanız, yanılmadığınızı söyleyebiliriz. The Guardian’ın söylediğine göre, Belçika’nın veri koruma ajansı tarafından hazırlanan bir rapora göre Facebook, Facebook’a giriş yapmamış durumdaysanız, takip istemediğinizi bildirseniz ve hatta Facebook kullanıcısı olmasanız bile, online ortamda hareketlerinizi takip etmekte. Avrupa Birliği, bir süredir mahremiyet karşıtı hareketler sebebi ile Facebook ve Google’ın üzerine gitmekteydi ve şimdi, Avrupa Birliği kanunlarının doğrudan çiğnendiğine dair kanıtlar ortaya çıkmış durumda.

University of Leuven ve Vrije Universitiet Brussels araştırmacıları tarafından hazırlanan rapor, Avrupalı kullanıcıların bilgisayarlarına, karşı çıkmış olsalar da, facebook.com alanındaki herhangi bir siteyi ziyaret ettiklerinde Facebook tarafından takip çerezlerinin yerleştirildiğini gösterdi. The Guardian’ın açıklamasına göre, ziyaret edilen siteler giriş yapılmasını gerektirmeseler de, bu çerez gönderiliyor. Eğer bir kişi Facebook sosyal eklentisinin bulunduğu bir siteyi ziyaret ederse (“beğen” tuşunun bulunduğu siteler gibi) çerez tarafından Facebook’a bir bildirim gönderiliyor.Bu bildirimin gönderilmesi için ise sosyal eklenti ile iletişime geçmeye gerek bulunmuyor. The Guardian’ın söylediğine göre, 13 milyonun üzerinde internet sitesinde bu eklentiler bulunuyor.

Avrupa Birliği kanunları, sitelerin takip çerezlerini kullanıcıların bilgisayarlarına yerleştirmeden önce, kullanıcıların iznini almaları gerektiğini söylüyor. Bu raporla beraber de, Avrupa Birliği tarafından daha önceden gerçekleştirilen Google ve Facebook’un mahremiyet haklarını çiğnedikleri iddiası onaylanmış gibi gözüküyor.

Ancak, Avrupa Birliği tarafından Facebook’un mahremiyet kanunlarına karşı çıktığının kanıtı bulunsa bile, nasıl bir yol izleneceği henüz belli değil. Öyle ki, bu konuda harekete geçilmesi durumda ABD’nin Facebook’un arkasında durma olasılığı çok yüksek. Şubat ayındaki bir Re/code röportajında Başkan Obama, Avrupa Birliği’nin mahremiyet kaygısını, Avrupa teknoloji marketlerinin dünya marketinde daha güçlü bir konuma sahip olmaları adına Amerikalı internet devleri ile savaşmak için kullanılan bir taktik olduğunu söylemişti.

2 HAFTADA BİR YAYINLADIĞIMIZ BÜLTENE ABONE OLMAK İÇİN DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

 

Yapay zeka askeriyenin hizmetinde

Güney ve Kuzey Koreleri ayıran sınırda makineli tüfek taşıyan bir robot devriye geziyor. Robot bir canlı tespit ettiğinde ‘eller yukarı’ diyor ve 30 saniye sonra da ateş açıyor. Samsung tröstü tarafından geliştirilen yarı otomatik ve uzaktan kumandalı robot devriye ısı ve hareket algılayıcılarıyla donatılmış olup iki mil uzaklıktaki hedefi ‘görebiliyor’.

Yapay zeka ile askeri sistemler arasındaki bağlantının yol açabileceği tehlikeler 2014 yılından beri tartışılıyor. Birleşmiş Milletlerin de gündemine giren konu fizikçi Stephen Hawking ve elektrikli otomobilin öncülerinden Elon Musk’un, ‘Yapay zekâ insanlığın sonu olabilir’ şeklindeki uyarılarından sonra kamuoyunun dikkatini çekmeye başladı. Diğer uzmanlar da süper yapay zekânın kendini yenileyip geliştirecek düzeye gelebileceğini ve ‘zekâ patlamasının’ kontrol altına alınması mümkün olmayan sonuçlar doğurabileceğini belirtiyorlar.

Düşünebilen robot kâbusu

Amerikan Savunma Bakanlığı’na yakınlığıyla tanınan Washington’daki Milli Savunma Üniversitesi’nin hazırladığı bir araştırmada otomatik savaşın 15 yıla kadar gerçek olabileceği belirtiliyor.

“İnsan benzeri suni robotların tam otomatik olarak kullanılabileceği savaş senaryosu üç ila beş yıla kadar gerçek olabilir” diyenJames Barat, ‘Son icadımız: Yapay Zekâ ve İnsanlığın Sonu’ başlıklı kitabına, uzmanların değerlendirmelerini bir araya getirmiş. Barat, savaş robotlarının kendiliğinden karar verebilecek olgunluğa erişebileceğini belirtiyor:

“Amerikan silahlı kuvvetleri süper asker yaratma çalışmalarına hız verdi. Bu, kendi karar verebilen, hiç yorulmayan ve başka özellikleri de olan tam otomatik robot olabilir. İlk etapta ‘geliştirilmiş süper asker’ çalışması yapılıyor. Bu asker özel donanımı sayesinde daha hızlı ve daha kuvvetli olacak, uzun zaman uyanık kalabilecek ve karanlıkta görebilecek. Nükleer, biyolojik ve kimyevi silahlarda olduğu gibi tam otomatik robotlarla insansız hava araçlarının da yasaklanmasını öngören bir uluslararası anlaşmaya acilen ihtiyacımız var.”

Yapay zekânın vazgeçilmezliği

Alman silahlı kuvvetlerinin gelecek araştırmaları bölümünden yapılan açıklamalarda ise tam otomatik savaş sistemlerini bekleyen problemlere dikkat çekiliyor. Yapay zekânın zaafları, ani gelişmelere tepki gösterememesi ve doğaçlama yeteneğinin olmaması şeklinde özetleniyor. Aynı zamanda intihar amaçlı insansız hava araçlarıyla insana saldırabilen robot geliştirme çalışmalarının sürdürüleceği de ifade ediliyor.

Özel şirketlerle silah imalatçılarına üstün bilgisayar programları hazırlayan Yvonne Hofstetter yapay zekânın askeri alanda 20 yıldır kullanıldığını ve bu programların hava sahasının kontrolü, denizaltı teknolojisi ve mayın arama çalışmaları için vazgeçilmez olduğunu belirtiyor. Hofstetter, Google şirketinin zeki silah üretme kapasitesine eriştiği kanaatinde:

“Google, bütün korku senaryolarındaki zeki silahları geliştirebilecek teknolojileri satın aldı. Silahlı kuvvetler araştırma ve geliştirme çalışmalarına dahil etmedikleri askeri çözümleri özel şirketlerden temin ediyor.”

KAYNAK: DEUTSCHE WELLE

Siber suçlulara karşı acımasız cezalar mı geliyor?

Amerika’da hükümet ve özel şirketler, bilgisayar korsanlarına ve siber saldırılara karşı mücadelede yeni yöntemler ortaya koymaya çalışırken bazıları da siber suçlulara karşı acımaz davranılması çağrısında bulunuyor.

Okumadan geçmeyin>> Obama, siber güvenlik için 14 milyar $ istedi

2009’un Şubat ayından  2011 Temmuz’una kadar süren bir siber saldırı, bu çağrılara zemin teşkil etmiş durumda. Hollanda’da yaşayan Quoc Nguyen ve Giang Hoang Vu adlı 2 Vietnamlı, Amerika’da e-posta üzerinden pazarlama yapan en az 8 şirketin bilgisayarlarını ele geçirmiş ve bununla da yetinmeyip adresteki kişi ve kurumlara başka şirketlerin pazarlamalarını yapmaya başlamışlardı.

ABD Adalet Bakanlığı’nın açıklamasına göre, şüpheliler bu strateji sayesinde 2 milyon dolarlık bir kazanç da elde etmişti. Takvimler 2012’in Ağustos ayını gösterdiğinde ise Amerikan yönetimi, Hollandalı makamlarla işbirliği yaparak zanlıları yakalamıştı.

Zanlılardan Giang, 2012’de başlayan sürecin ardından Mart 2014’te ABD’ye iade edilmişti. Suçlamaları kabul eden Giang’ın alacağı ceza 21 Nisan 2015’te netleşecek. Vietnamlı kafadarlara yardım eden Kanada’da yaşayan David-Manuel Santos Da Silva da 12 Şubat 2015’te yakalanırken Quec hala kayıplarda.

Amerikan Federal Büro’dan Britt Johnson, büyük çaplı ve karmaşık siber saldırıların ülkedeki şirketler ve emniyet birimlerinin işlerini zorlaştırdığına dikkat çekti. Johnson, bu davada görüldüğü gibi zanlıların suçlanması, yakalanması ve iade edilmesinin yıllar aldığına dikkat çekti.

Bi bakmakta fayda var>> ABD Sony saldırısı ile siber alanda ilk yenilgisini aldı

Imperva adlı güvenlik şirketinden Amichai Shulman, bu sürecin emniyet birimlerinin zanlıları ortaya çıkarabildiğini gösterdiğini belirterek bu birimlerin neden sadece büyük olaylarda hareket ettiğini de sorguladı. Shulman, “Büyük olaylar da olduğu gibi küçük çaplı korsanlıklarda da harekete geçilse bu saldırılar zaman içinde ciddi bir şekilde azalır aslında,” ifadelerini kullandı.

Eset’ten güvenlik uzmanı Mark James, bu davanın başarılı bir şekilde tamamlanmasının bilgisayar korsanlarına karşı savaşın her zaman yenilgi ile bitmediğini de kanıtlayacağını belirtti.

İlgili haber>> Sam Amca siber güvenlik uzmanı arıyor

 

 

Eston hükümeti, tüm ülkeyi buluta taşıyor!

Komünizmle yönetilern yılların ardından 2007 yılında ulusal çapta bir siber saldırının hedefi olan Estonya, Ukranya’nın başına gelenlerin ardından Rusya’ya karşı geliştirdiği tedbirleri artırmayı başladı. Elektronik vatandaşlığı oldukça yaygınlaştıran 1,5 milyon nüfuslu ülke bir siber krizde gündelik hayatın aksamaması için kendisini sanal alemde yedekliyor.

 

Londra merkezli Economist dergisi, Estonya’nın “dijital devamlılık” projesi çerçevesinde ülkenin sabotaja uğrasa bile hizmetlerini internet üzerinden devam ettirmenin yolunu aradığını yazdı.

 

Estonya, 2007 yılında ilk “siber savaşın” hedefi olmuştu. Rusya ile bir savaş anıtı yüzünden sorun yaşayan Tallinn yönetiminin temel internet siteleri saldırıya uğramış ve hizmet veremez duruma gelmişti. Hadise yüzünden eski doğu bloğu ülkenin online bankacılık hizmetleri devre dışı kalmış ve acil yönetim hizmetleri sağlanamaz olmuştu. Son zamanlarda da Estonya yönetimi, Rusya’nın hava sahası ihlallerinin ve propaganda savaşlarının ortasından kalmış durumda.

Dergi, Microsoft ile ortak yürütülen projede geçen eylül ayında bir denemenin yapıldığını belirtti. Deneme çerçevesinde hizmetlerin, Estonya içindeki bilgisayardan sağlanması, bu gerçekleşmemesi halinde hizmetlerin yurtdışındaki bir takım bilgisayarlardan sağlanması hedeflendi.

Toomas Hendrik Ilves

Deneme sırasında Estonya Cumhurbaşkanı Toomas Hendrik Ilves’in sitesiyle ilgili de çalışma yapıldı. Estonyalı liderin sitesi, Rusya’nın muhtemel hedefleri arasında yer alıyor. Rusya’nın Gürcistan’a saldırdığı 2008 yılında Gürcü lider Mihail Saakaşvili’nin sitesi saldırıya uğramıştı. Ilves’in sitesi, “bulut servise” taşınmış durumda.

Ayrıca ülkenin resmi gazetesi de internete aktarıldı. Bu gazete artık kağıt olarak bulunmuyor. Deneme sırasında resmi gazetenin yedeği alınırken, acil bir durumda nasıl hizmet vereceği de test edildi. Deneme sırasında iki test uygulandı. Testlerden bir tanesi, çok sayıda Estonyalının siteye ulaşmaya çalışması diğeri de yurtdışında aşırı yüklenme şeklindeydi.

Test büyük oranda başarıyla geçti. Ancak denemeye ilişkin yazılan raporda, “Ne kadar hazır olduğunuzu düşünürseniz düşünün, hiç bir zaman yeterince hazır değilsiniz,” denilerek projenin karmaşıklığı da ortaya konmuş oldu.

 

Estonya’nın karşısındaki sorunlardan bir tanesi yasal. Avrupa’da kişisel bilgilerin korunmasını ilişkin yasalar çok sıkı. Acil bir durum halinde yurtdışına gönderilecek bilgilerin güvenliği önemli. Estonya’nın yurtdışındaki elçiliklerindeki bilgisayarlarda bu bilgilerin korunacak olması, Tallinn’in baş ağrılarını azaltıyor ancak internet yasaları hala belirsiz.

 

Yasal problemlerin yanı sıra teknik problemler de bulunuyor. Bir siber saldırı anında mesela Cumhurbaşkanı’nın sitesine ulaşım nasıl sağlanacak? Bu problemi çözmek çok fazla operasyon gerektiriyor. “Dijital devamlılık” projesine daha karmaşık işlemler eklenmesi halinde sorun daha da büyüyor. Estonya hükümetinin kullandığı yazılımların da acil bir durum halinde “ihraç” edilmesi gerekiyor.

 

Ayrıca ülke birden çok işletim sistemi kullanılıyor. Bununla birlikte bazıları da eski sürümler. Bilgi alışverişi sırasında sorun yaşatmayan bu sistemlerin, “cloud sistemlerine” taşınması ile zorlukları arttırıyor. Başka bir sorun da Estonya’daki bürokrasinin işleyişinin net olarak belirlenmemiş olması.

 

Estonya’nın gerçekleştirdiği bu denemenin sonucunu söylemek kolay ama başarılması zor. Daha iyi bir ağ ve bilgi yönetimi, bürokrasideki işleyişinin daha da netleştirilmesi ve daha güncel yazılımların kullanılması halinde yedekleme daha kolay olacak. Ancak Estonya’nın gibi dijitalize olmuş bir ülke için bile bunlar zorluk.

 

KAYNAK: THE ECONOMIST

Cebimizde “casus” taşıyoruz  

Hayatımızın her alanında yer alan ve daha da fazlasına göz diken cep telefonları, büyük devletlerin ve adi korsanların da hedefinde. Güvenlik noktasında eksiklerin olduğu cep telefonunda gün geçmiyor ki yeni bir güvenlik açığı ortaya çıkmasın. Son olarak cep telefonlarını kalbinden yani SIM kartlarından vurulduğu ortaya çıktı.

Intercept adlı internet sitesindeki bir habere göre dünyanın en büyük SIM kart üreticisi Gemalto, İngiltere’nin güvenlik kurumu GCHQ’nun hedefi olmuş. Habere göre, İngilizler yüz binlerce kart şifresini ele geçirmiş. Londra merkezli Economist dergisi, son sayısında yayımladığı bir yazıyla bu şekilde kişilerin konuşmalarını ve cep telefonları üzerinden bilgi alış-verişini takip etmenin çok kolay bir hale geldiğine dikkat çekti.

Hollanda merkezli Gemalto şirketi de bir açıklama yaparak İngiliz ajanların, sistemlerine girmeye çalışmış olabileceğini ancak “büyük bir kart şifresi çalınmasının olmadığını” iddia etti. Ancak siber güvenlik uzmanları, Gemalto’nun açıklamasını pek inandırıcı bulmadı. Neden mi? “Böyle bir araştırma için bir haftadan az bir süre yetersiz. Hükümet korsanları, bu tür işlerde çok başarılı. Edward Snowden’in ortaya koyduğu belgeler, çok kaliteli ürünlerin varlığına işaret ediyor.”

Bu hırsızlığın çapı noktasından bağımsız olarak, Gemalto skandalının bize gösterdiği yükselmekte olan bir piyasada güvenliğin ikinci plana atıldığı gerçeği. ABD Ulusal Güvenlik Ajansı ve benzer kurumlar, cep telefonlarının içine girmek için yaratıcı çözümler üretiyor. Sahte baz istasyonları, FBI ve diğer benzer yapılar için çok yararlı bir buluştu.

Ayrıca adi suçlular da harekete geçmiş durumda. Apple ve Google’un ciddi çabalarına rağmen kötü amaçlı yazılımlar yükselişte. Geçen yaz aylarında ortaya çıkan “Simplelocker” adlı yazılım bunun bir örneği. Android’lerde kullanılan program, kullanıcıların bilgilerini şifreliyor ve bu şifrenin çözülmesi için de kullanıcıdan para talep ediyordu.

Kullanıcılar, bilgisayarların savunmasız olduğu zor yollardan öğrenmişti. Ancak bu farkındalık henüz cep telefonlarına yansımış değil. Akıllı cep telefonlarını şarj etmek ve bilgileri transfer etmek için bir kablo yetiyor.

Güvenilmeyen noktalarda yapılacak bir şarj işlemi, ayrıca güvenlik riski manasına da geliyor. 2011 yılındaki bir konferans sırasında, bazı işgüzarlar hileli şarj aletleri üzerinden 350 kadar kişinin cep telefonlarına girmeyi başarmıştı.

Daha da ötesi, cep telefonlardaki sensörler üzerinden kişinin cep telefonlarının, mikrofonları kapalı olsa dahi dinlenebileceğini iddia edilmişti.

Bazı kullanıcılar, tehdidin farkında. Geçen yaz aylarında Blackphone adlı bir şirket, olabildiğince güvenli bir telefonu piyasaya sürmüştü. Üretilen telefonlar günler için tamamen satıldı. Ancak Gemalto skandalının gösterdiği daha alınması gereken çok yol var.