Kategori arşivi: Siber Güvenlik

Siber güvenlik sosyal bilimlerin birçok alanıyla olduğu gibi strateji ve güvenlik çalışmaları ile de yakın ilişki içerisindedir. Bu bölümde ülkelerin siber güvenlik stratejileri ile ilgili izledikleri politikaları, attıkları adımları, özel sektör ile ilişkiler, faili bulma, bilgi paylaşımı gibi kritik konularda ki yasal düzenlemelerle ilgili haber ve yorumlar bulunmaktadır.

ABD Siber Savaş’ta ordudan çok Silikon Vadisine güveniyor

Askeri-siyasi çatışmalar savaş meydanından siber uzaya taşındıkça ABD’nin savunma kurumları, ülkenin geçirgen İnternet savaş meydanını güvene almak için Silikon Vadisi’nin teknoloji girişimcilerine ve genç yenilikçi şirketlere füzeler ve tanklardan daha fazla bağımlı hale geliyorlar.

Amerikan Federal hükümetinin Silikon Vadisi’ne giderek bağımlılığının arttığının çok açık göstergelerinden biri olarak; ABD Savunma Bakanlığı, geçtiğimiz ay enerji nakil hatları şebekesinden, en gizli askerî yazışmalara kadar herşeyi hedef alan bilgisayar korsanlarına ve devletlere karşı Pentagon’un daha ileri siber güvenlik ve istihbarat sistemleri geliştirmesine yardım edecek Vadi’nin genç ve yenilikçi şirketlerine girişim sermayesi fonu vermeye başlayacağını duyurdu.

New York’ta bulunan Stilwell Bilim ve Teknolojide İleri Çalışmalar Merkezi adlı düşünce kuruluşunun kurucusu ve yönetici müdürü Kim Taipale, “Siber güvenlik, bilgi savaşı ve çevrimiçi korunma ile uğraşmanın büyük bir savunma meselesi olduğu ve bu alanların ordunun aktif bir rol alacağı alanlar olduğu açıkça ortaya çıktığında, Silikon Vadisi’nin müdahil olmamasının imkansız olacağı görülecektir.” diye düşünüyor.

Pentagon’un bu programı, genç teknoloji şirketlerine ülkenin istihbarat yapısının dışından bir federal ajans aracılığıyla yaptığı ilk sürdürülebilir yatırım olma özelliğini taşıyor. Yatırımlar, Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı’nın (CIA) 16 yıl önce kâr amacı gütmeyen stratejik bir firma olarak kurduğu ve aynı zamanda Google Earth’ın ortaya çıkarılmasına yardım eden Keyhole gibi şirketlere destek çıkmış olan In-Q-Tel üzerinden yapılacak. Bu Vadi’ye hükümetin daha fazla para akıtacağı anlamına geliyor. Her ne kadar ABD Savunma Bakanlığı miktarı gizlese de en ileri teknolojiye sahip genç firmalar, dışarıdaki en büyük müşterilerden biriyle anlaşma yapacaklar; yani federal hükümetle.

Menlo Ventures’dan Mark Siegel, bu durumu “Artık bazı zamanlar geride kaldı. Hükümetin ihtiyaç duyduğu bütün teknolojik yeniliklerin federal ajansların kendisinden veya federal laboratuvarlardan çıktığı düşünülen günler sona erdi.” şeklinde özetliyor.

Silikon Vadisi’ndeki teknoloji firmaları; Washington’da daha önce görülmemiş bir hızda ve düşük maliyette mikro uydular, insansız hava araçları inşa ediyorlar, büyük verilere ve biyoteknolojiye öncülük ediyorlar, 3 boyutlu baskı ve robot biliminde keşifler yapıyorlar. Bu teknolojiler de, ordunun istediğini söylediği teknolojiler.

İsmini gizli tutmak isteyen üst düzey bir Savunma Bakanlığı yetkilisi de gazetecilere “Çığır açan yenilikleri üretmek için gerekli olan uzmanlığın büyük kısmı artık savunma dışı ticari sektörde bulunuyor. Bu teknolojiler artık giderek artan bir şekilde küçük ve yeni şirketlerde bulunuyor, sadece birinci sınıf kurumsal laboratuvarlarda değil.” ifadelerini kullandı.

Bu Savunma Bakanlığı’nın Silikon Vadisi’ne ilk gelişi değil. 1960 ve 1970’li yıllarda Vadi, Yarımada boyunca fabrikalar kuran Lockheed Missiles ve San Jose’de askerî muharebe araçlarını inşa ve test eden FMC gibi havacılık ve askeri sektör müteahhitleriyle doluydu.

Ancak bu yeni girişim, yazılıma daha çok donanıma ise daha az odaklanıyor. Savunma Bakanı Ashton Carter tarafından Stanford Üniversitesi’nde duyurulan Pentagon’un bu programı, güç ve aklın iki yatağı olarak görülen ve son yıllarda birbirlerine yakınlaşan Silikon Vadisi ile Washington arasındaki ilişkilerin derinleştiğine işaret ediyor.

Ulusal Risk Sermayesi Birliği (National Venture Capital Association) Başkanı ve True Ventures’un kurucusu Jon Callaghan, “Washington ve Silikon Vadisi arasında giderek artan bir ilişki ve anlayış göreceğiz. Şirketler büyüdükçe ve birçok defalar Washington’ın sadece bir düşman değil dost da olabileceğini anladıkça bu ilişki her geçen yıl güçlenecek.” ifadelerini kullanıyor.

Pentagon ayrıca programın bir parçası olarak Silikon Vadisi’ndeki ilk ofisini açacak. Üst düzey Savunma Bakanlığı yetkilisi, Moffett Field’deki ofiste “yeni gelişmekte olan ve çığır açıcı teknolojileri gözetlemek ve Savunma Bakanlığı ile doğrudan ilişki kurmakla” görevlendirilmiş faal görevde olan askeri ve sivil personel olacağını söylüyor.

Taipale, “Eğer Pentagon’da oturup birinin 500 milyonluk bir kontrat teklif etmesini bekliyorsanız, bir garajda ilginç şeyler yapan birini görmeyeceksiniz” diye ekliyor.

Ayrıca İç Güvenlik Bakanlığı da, geçen ay açıkladığı üzere “kritik ilişkileri güçlendirmek için” Vadi’de bir ofis açıyor.

Ancak bu yeni savunma adımı, Edward Snowden’in Ulusal Güvenlik Ajansı’nın Yahoo ve Google veri merkezlerine bağlanan dünya genelindeki iletişim bağlantılarını kişisel hesaplara ulaşmak için kırdığını, Cisco tarafından Amerika dışındaki uzmanlar için geliştirilen ağ ürünlerine müdahale ettiğini ve veri takip teknolojilerini gizlice uygulamaya soktuğunu gösteren ifşaatlarıyla kalıcı düşmanlığın canlandığı bir dönemde geliyor. Başkan Barack Obama Şubat ayında Stanford’da daha çetin siber güvenlik yasaları için desteği artırmak adına bir konuşma yapmıştı; ancak Google, Facebook ve Yahoo’nun CEO’ları bunu kabul etmediler. CEO’ların bu duruşu gizlilikle ilgili konularda yaşanan gerginlikten dolayı bir tersleme olarak görülmüştü.

Allegis Capital’in bir siber güvenlik uzmanı olan kurucusu Bob Ackerman bu perde arkasına rağmen bazı girişimcilerin Pentagon ile ortaklık kurmayı düşündüğünü ve “Bu nasıl geri dönüp de beni ısırır?” diye merak ettiklerini aktarıyor.

Şüpheciler bir yana, birçok risk sermayesi girişimcisi ve teknoloji uzmanı, Pentagon’un yeni programının, veri toplama ve siber savunma teknolojileri inşa eden ancak Uber gibi şirketler için bir tüketici cazibesine sahip olmadıkları için fon bulma mücadelesi veren girişimcilere daha çok fırsat vereceğini söylüyor.

Pentagon’un vadiyle bağlantısı olan In-Q-Tel, Savunma Bakanlığı’nın ihtiyaçlarına hizmet etmek için teknolojiye yatırım yapmak ve teknoloji tanımı yapmakla görevlendirildi. Bakanlığa satış yapma potansiyeli genç şirketler için devasa bir kaynak akışı açıyor ve In-Q-Tel şirketlere geliştirdikleri teknolojilerini Pentagon’un ihtiyaçlarına göre adapte etmelerine yardım edecek ve hükümetle anlaşmalarını kolaylaştıracak.

Bain Capital Ventures ortaklarından olan ve 20 yıldır teknoloji güvenliği sektöründe çalışan Enrique Salem, “İhtiyaçlarının ne olduğunu anlamak için daha önce istihbarat ve savunma toplulukları ile çalışmamış olan genç şirketler için bir fırsat olacak” diye konuşuyor.

1999 – 2006 yılları arasında In-Q-Tel’in kurucu CEO’luğunu yapan Gilman Louie, 1999 yılında kurulan In-Q-Tel’in çoğunlukla CIA’de bilim ve teknoloji danışmanlığı yapan ve istihbarat topluluğunda üst kademelere gelen ilk kadınlar arasından bazı kadınların “risk almaya değer bir fikir” diyerek öncülük ettiği ve Washington’daki bazı isimlerin şiddetle karşı çıktığı 30 milyon dolarlık bir deney olduğunu söylüyor. O zamandan bu yana şirket, devrim teknolojisini tanımlama kabiliyetini daha erkenden kanıtlamıştı. CIA adına, daha sonra 4,1 milyar dolarlık bir şirket haline gelen Cloudera gibi büyük veri şirketlerine ve 15 milyar dolarla Vadi’nin en değerli şirketlerinden olan Palantir gibi şirketlere erken yatırımlar gerçekleştirmişti.

Louie, “Eğer Amerikan istihbaratındaki karışık bir sorunu çözebilirseniz, muhtemelen sınıfının en iyisi personele sahipsinizdir. Hamaratlık onayını almış olursunuz” şeklinde konuşuyor.

In-Q-Tel şirketleri tek başına desteklemiyor; aksine finansmanın aslan payına ortak olmak ve katkı sunmak için geleneksel girişim şirketlerine bağlı kalıyor, bu yüzden vadinin girişim şirketlerinin gemide olması programın başarısı için hayati öneme sahip – ve Carter’ın geçen ayki seyahatinde neden Andreessen Horowitz’i ziyaret ettiği de önemli.

Andreessen Horowitz’in ortaklarından olan Margit Wennmachers, Carter için “O bizden biri, bizim dilimizden anlıyor. Silikon Vadisi ile Savunma Bakanlığı arasındaki duvarları daha geçirgen yapmaya çalışıyor. Bu gerçekten zekice bir yol, çünkü güvenlik alanındaki bir sonraki büyük gelişme muhtemelen genç şirketlerden gelecek, büyük şirketlerden değil” diye konuşuyor.

Anneniz bir bilgi güvenliği uzmanıysa…

ABD Başkanı Barack Obama’nın 2013 yılında göreve getirdiği Beyaz Saray Baş Teknoloji Yönetici yardımcısı Nicole Wong başarılı bir internet hukukçusu olmasıyla tanınsa da aynı zamanda bir anne. Wong The Christian Science Monitor’de yayınlanan aşağıdaki yazısında bilgi güvenliği açısından çocuklara öğretilmesi gereken temel siber davranış kalıplarını sıralıyor. 

Deniz yemeklerini ve ev ödevlerini sevmeyişini şimdilik bir kenara bırakın. Listeyi gerçekten anlayabilmek için benim – yani annesinin – bir avukat olduğumu bilmeniz gerek. Aslında ben İnternet şirketlerine gizlilik ilkelerini ve hizmet politikalarını yazmalarına yardım eden bir avukatım ve neredeyse 20 yıldır genellikle küresel düzenlemeleri izliyorum. Son zamanlarda Başkan Barack Obama’ya Teknoloji Ofisi Başkan Yardımcısı olarak İnternet, gizlilik (evet büyük veriler) ve innovasyonlar konusunda hizmet ettim.

Çocuğumun gizlilik ilkelerine karşı olan hoşnutsuzluğu Web hizmetlerine ulaşım veya yeni uygulamaların indirilmesi konusunda evde koymuş olduğumuz kurallardan kaynaklandı. Üç basit kuralımız var:

1 Bir hesap açmadan veya bir uygulama indirmeden önce gizlilik ilkelerini okumak zorundasınız.

2 Neyi kiminle paylaşacağınızı Anneye açıklamak zorundasınız.

3 Son kararı anne ve baba verir.

Çocuklarım bu kurallardan nefret ediyor.

 

Biliyorum, toplumun büyük kısmı küçük küçük yazılan gizlilik ilkelerini okumuyor. Adeta gözlerini bulandırıyor. Yıllar boyunca onlarcasını hazırlamış olmama rağmen aslına bakarsanız gizlilik ilkelerini ben de sevmiyorum.

Ancak çocuklara gizlilik ilkelerini öğretmek, tıpkı caddeden karşı karşıya geçerken sağa ve sola bakmalarını öğretmek gibi. İhtiyatlı olmayı ve doğru düşünüp karar vermeyi öğreten basit bir güvenlik kuralı. İster küçük çocuğunuza bir çocuk hesabı açıyor olun isterseniz de ergenlik çağındaki çocuğunuza hep var olan telefonunda neler olduğu hakkında konuşuyor olun, gizlilik ilkeleri her iki taraf için de çevrimiçi iken nelerle karşılaşabilecekleriniz hakkında konuşma fırsatı sunuyor.

 

Çocuklarım her zaman sorduğum birkaç şeye bakmayı öğrendi.

  • Bu hizmeti kim veriyor? Daha önce duyduğumuz bir şirket mi? Kullanıcılardan iyi oy almışlar mı? Merkezleri neresi ve onlara nasıl ulaşıyoruz?
  • Hangi bilgileri topluyorlar? Onlara e-mail adresinizden başka birşey vermek zorunda mısınız? Fotoğraflar var mı? Uygulama hangi bilgilere erişiyor (rehber, kamera, GPS konumu..?) ve neden?
  • Hangi bilgi paylaşılıyor? Bu bilgilerin umumi mi? Sadece özel yapılabiliyor mu? Üçüncü taraflar bu bilgilere ulaşabiliyor mu?

 

Bu kurallar çocuklara gerçek dünyada öğrettiğimiz kurallardan çok da farklı değil aslında.

Yabancı tehlikesi 

Bir ebeveyn olarak bu hizmeti kimin sunduğunu veya bilgiye kimin ulaştığını soruyorum, temelde bu hizmetin güvenilir bir hizmet olup olmadığını öğrenmek istiyorum – ve çocukların da öğrenmesini istiyorum. Tıpkı karakterlerinden dolayı kaçınmamız gereken insanlar gibi tehlikeli uygulamalar da var. Eğer bir uygulamanın gizlilik ilkeleri yoksa veya iletişim bilgilerini size vermiyorsa, uygulamaya geliştirenler ya tecrübesizdirler, baştan savma bir iş yapmışlardır ya da birşeyleri gizliyorlardır. Eğer verdikleri hizmet beklenmedik, korkunç veya garipse çocuklarımdan beni veya güvendikleri bir başka yetişkini bulmalarını istiyorum. Tıpkı çocuklarınıza yabancılardan uzak durmalarını öğretmemiz gibi, yeni uygulamalarla karşılaştıklarında da onlara dikkatli olmalarını öğretmek zorundayız.

Eşyalarınıza dikkat edin 

Bilgi/veri değerlidir ve onu tıpkı cüzdanımızı, çantalarımızı ve oyuncak ayılarımızı koruduğumuz gibi korumamız gerekir. Çocuklarıma hangi bilginin toplandığını ve o bilgiye kimlerin erişebildiğini sorduğumda onlara aslında neyin değerli olduğu hakkında düşünmelerini ve neleri paylaşmaya veya kaybetmeye hazır olduklarını düşünmelerini istiyorum. Onlardan kendi fotoğraflarını veya arkadaşlarının fotoğraflarını paylaştıklarında dikkatli olmalarını istiyorum. Elbette çevrimiçi hizmetleri kullandığımızda bazı bilgileri teslim ediyoruz. Burada önemli olan bunu düşünerek ve dikkatli bir şekilde yapmak.

Emniyet kemeri 

Kişisel bilgilerimiz paylaşırken bile bu bilgiyi korumanın yolları var. (en azından sorumlu geliştiriciler ile) Çocuklarımın genellikle kilitli hesapları var, yani gerçekten çevrimdışı olduklarını bildikleri kişiler (gerçek olduğunu bildikleri) bilgilerini online olarak görebiliyor. (Gençler son zamanlarda Twitter’da halka açılıyorlar ve nasıl gittiğini görüyorsunuz) Biz genellikle, eğer paylaştıkları bilgi çok küçükse ve iyi bir gizlilik kontrolleri olanlar istisna, üçüncü taraflarla bilgi paylaşımı yapan uygulamalarını indirmiyoruz. Uygulamayı sevmediğimiz durumlarda onu kaldırmanın veya silmenin yollarına bakıyoruz.

Bunların hiçbiri mükemmel gizlilik veya güvenlik sağlamaz; ama çocuklar bir nevi önlem alma alışkanlığı ediniyor, tıpkı arabada emniyet kemerlerini takmaları gibi.

Çocuklarım gizlilik ilkeleri ve hizmet politikalarından nefret ediyor olabilir; ama bizim bir teknoloji ailesi ve bilgi optimisti olduğumuzu da biliyorlar. Biz onların iyi tercihler yapacakları araçlarla huzurlu, ehil ve çevrimiçiyken güvenli olmalarını istiyoruz. Gençlerin aldatmacalarıyla baş etmek ise başka bir dersin konusu.

SİBER BÜLTEN HABERLERİNİ TOPLU OLARAK MAİLİNİZDE BULMAK İSTİYORSANIZ, LÜTFEN HAFTALIK ABONE FORMUNU DOLDURUN

[wysija_form id=”2″]

 

Bilgisayar korsanı, uçağı ‘hack’lemiş 

Amerikalı bilgisayar korsanı Chris Roberts’in uçaklarda bulunan televizyon ve sinema sistemlerine sızdığı ve bir keresinde uçak motorlarının dahi kontrolüne yetkisiz erişim sağladığı iddia edildi.

Bilgisayar korsanı, Amerikan Federal Araştırma Bürosu (FBI) dedektiflerince geçtiğimiz nisan ayında, bir uçuş sırasında Twitter üzerinden uçak sistemine nasıl sızıldığına yönelik yaptığı sohbeti fark etmesi üzerine gözaltına alınmıştı.

Sorgulama sırasında, Roberts’in 2011 ile 2014 yılları arasında 15-20 kez uçaklarda bulunan eğlence sistemine sızdığını itiraf ettiği de ortaya çıktı. Roberts’in ayrıca bu sistem üzerinden uçağın ana kontrol bilgisayarına sızıp uçağa “yüksel” komutu verdiğini de öne sürdü.

İLGİLİ HABER>>> ABD’Lİ HAVAYOLU FİRMALARINA HACKER UYARISI

Bilgisayar korsanı, Boeing’in 3 uçak tipi ile Airbus’un bir uçak tipindeki açıkları bildiği ve Thales ile Panasonic’in hazırladığı uçak içi eğlence sistemlerini de hacklediğini savundu.

Korsanın, geliştirilmiş bir Ethernet kablosu ile koltuğun altında bulunan kontrol sistemine bilgisayarı ile bağlandığı ve bu şekilde uçağın ana bilgisayarına da girdiği ifade edildi.

FBI ajanları da yaptığı araştırmada, Roberts’in oturduğu koltuğun altındaki kontrol sisteminin hasarlı olduğu tespit etti. Ajanlar, Robert’in bilgisayarına, iPad’ine ve diğer bazı sürücülere el koydu. Sabit diskler içinde bilgisayar ağlarına sızmak için “nahoş” programlar olabileceği de kaydedildi.

İLGİLİ HABER>>> BİR SATIRLIK KOD HATASI İNGİLİZ HAVA SAHASINI NASIL KİLİTLEDİ?

Ancak Roberts’in bu iddialarına Boeing inanmamış gözüküyor. Şirket, eğlence sistemleri ile uçağın ana bilgisayarı arasında bir bağ olmadığını açıklamış durumda. Ayrıca uçaklarda bulunan yol gösterme sistemlerinin de ancak pilotun onayı ile değiştirilebildiğini belirtti.

Airbus, Roberts’in iddialarına henüz cevap vermese de daha önceki açıklamalarında uçağın ana sistemlerini korumak için güvenlik duvarlarının olduğunu ve bunların da sürekli gözden geçirildiğine işaret etmişti.

Bilgisayar korsanı Roberts, FBI’a verdiği ifadeleri basın kuruluşlarına yaptığı açıklamalarda değiştirmiş gözüküyor. Uçak bilgisayarlarına girip girmediğine yönelik soruları geçiştiren Roberts, güvenlik birimlerinin ifadesindeki bir bölümü alıp şişirdiğini savundu.

 

 

 

ABD sesten kimlik tanımlama için ‘Ses Google’u geliştirmiş!

ABD’nin dünyayı dinlediğine dair belgeleri sızdıran Edward Snowden yeni bir ifşaata daha imza attı.

Snowden’in sızdırdığı son belgelere göre, Amerikan Milli Güvenlik Ajansı (NSA), telefon konuşmalarını metne çeviren teknolojilerde üzerine kabiliyetlerini geliştirmiş ve bunları uzun süredir casusluk operasyonlarında kullanıyormuş.

Security Affairs adlı sitenin haberine göre, Snowden’in ifşaatları ile her türlü iletişimin NSA tarafından takip edildiği ortaya çıkarken telefon üzerinden yapılan konuşmaların bile metin haline getirilip saklandığı ortaya çıktı.

İLGİLİ HABER>>> CEBİMİZDE CASUS TAŞIYORUZ!

Aslında konuşmaların metine döndürülmesi çabaları ABD için yeni değil. ABD Savunma Bakanlığı İleri Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA), 1970’lerde ses tanıma sistemleri üzerine çalışmaya başlamıştı. Ajansın üst düzey yetkililerinden Dan Kaufman, sesin metne dönüştürülmesinin “acayip zor” olduğunu belirtmiş ve iyi olmadıklarını ancak iyiye doğru gittiklerini de itiraf etmişti.

2001’den sonra casusluk yazılımlarına artan miktarda yatırım gelirken Snowden’in ifşa ettiği belgelerden birinde, NSA’daki uzmanların “Ses için Google”u ürettikleri için kutlama yaptıkları ortaya çıkmıştı.

Site, sesi metne dönüştürmede “mükemmel bir aygıt” üretilmediğini ancak varolanların da “anahtar kelime arama, görüşmeyi ayıklamak, ilgi çeken konuşmaların işaretlenmesinde” çok iyi işler çıkardıklarını belirtti.

İLGİLİ HABER>>> DÜNYA ŞOKTA: 30 ÜLKEDE SABİT SÜRÜCÜLERE CASUS YAZILIM YERLEŞTİRİLMİŞ

Snowden’in belgelerine göre, Amerikan yönetimi bu programları Irak, Afganistan ve Latin Amerika gibi yerlerde kullanmış ancak ABD vatandaşlarına karşı kullandığına dair henüz bir belge bulunmuyor. Site, kişilerin NSA’nın bu tür faaliyetlerine karşı uyanık olmalarını çünkü ABD Kongresi’nin böyle bir faaliyetten haberi olamayabileceğini söylüyor.

Sivil Özgürlük Platformu’ndan Jennifer Granick, “Sanırım insanlar, gözetleme ekonomisinin tamamen değişmiş durumda olduğunu bilmiyor. Ne kadar Amerikan vatandaşının bundan etkilendiğini bilmiyoruz” dedi.

Bu tür sistemlerin ilk örneği olan “Rhinehart” 2004 yılında kullanıma sokuldu. NSA’nın bir bilgi notunda, “Ses-metin arama teknolojisi ile uzmanlar, konuşmanın önemine göre bunlara öncelik verebiliyor” deniliyordu.

İLGİLİ HABER: İNGİLTERE VE ABD SİM KARTLARI HACKLEYEREK DİNLEME YAPMIŞ!

Bilgi notunda, Rhinehart ile anlık takiplerin yapılabildiği ve konuşma lisanına göre otomatik tarama yapılabildiği de belirtiliyordu.

2009 yılında VoiceRT adlı programlar, Irak’ta günde 1 milyon konuşmanın etkilendiği ifade ediliyordu.

2011 ve 2012 yılında da SpiritFire ile daha fazla bilginin hızlı şekilde depolandığı kaydediliyordu.

Bilgi notunda, Rhinehart’ın Farsça konuşan uzmanlarca kullanıldığı ve İspanyolcanın daha kolay bir şekilde metne dönüştürülebildiği belirtiliyordu.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

 

 

 

 

Alman istihbaratı Siemens’i izlemiş!

Almanya’da yayın yapan Bild am Sonntag gazetesinin haberine göre Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı NSA, BND’den Siemens’i izlemesine yardımcı olmasını istedi.

Habere göre Siemens’in eski Rus istihbarat servisi FAPSI’ye istihbarat amaçlı iletişim teknolojisi temin etmesi buna neden oldu. BND’nin Amerikan istihbaratına yardımcı olup olmadığı ise belirsizliğini koruyor.

Alman teknoloji devi Siemens’in sözcüsü konuyla ilgili açıklamasında, “şirketin sorumluluk alanının istihbarat servislerinin harekete geçmesini makul kılan herhangi bir nitelik taşımadığını” belirtti.

Almanya’da BND’nin Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’na (NSA) yardımcı olduğunun ve hükümetin bu durumdan yıllardır haberdar olduğunun ortaya çıkması kamuoyunda ve koalisyon ortakları arasında tartışmalara yol açmıştı.

Siemens’in ürettiği PLC sistemi İran’ın Natanz şehri yakınlarında bulunan nükleer tesiste kullanılmıştı. Natanz ABD ve İsrail’in gerçekleştirdiği iddia edilen Stuxnet saldırısının ana hedefinde bulunuyordu.

İLGİLİ HABER >>> STUXNET SALDIRISININ PERDE ARKASINDAKİ ŞİRKETLER

KAYNAK: DEUTSCHE WELLE

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]