Bugün The Atlantic dergisinde çıkan Alexis C. Madrigal ve Robinson Meyer imzalı bir haber, eşyaların interneti (internet of things) olgusunun beraberinde getirdiği sahiplik/aitlik meselesinin nasıl olacağını irdeliyor. Yazı şu şekilde ilerliyor:
Bir şey internete bağlandığı zaman üç şey olur: Akıllı hale gelir, hacklenebilir hale gelir, ve artık size ait olmayan bir şeye dönüşür.
Herkes bir pompanın nasıl çalıştığını bilir. Bir dükkana gidip pompa satın aldığınızda o artık sizindir. Pompa elinizden alınırsa artık pompalık vasıfları da onunla birlikte gider. Fakat cep telefonu daha farklıdır. Sahibine ait olmasına rağmen ayrıca başka başka platformların da parçasıdır. Şirketler GPS yoluyla aletin dünyada nerede olduğunu belirler; hizmet sağlayıcısı ile yapılan sözleşme yoluyla da kullanıcı bağlanır. Bunlar cihazdan ayrılamayacak özelliklerdir. Yani aslında bir telefona “sahip olmak” bir pompaya sahip olmaktan çok farklıdır.
“Eşyanın internetinin” gelişimi ile hayatımızdaki bir çok nesne de artık sahip/ait olunma özellikleri açısından bir değişikliğe uğrayacak gibi görünüyor. Sıradan eşyaların önüne gelen “akıllı” kelimesi, bu cihazların kendi işletim sistemleri bulunduğu ve ağ erişimleri nedeniyle de güvenlik sorunlarına açık hale geldiklerini gösteriyor.
Geçtiğimiz günlerde Apple’ın tanıttığı akıllı saatler de bu özelliklere sahip. Akıllı eşyalar beraberlerinde bütün bir ekosistemi de getiriyor. Diğer bir deyişle, akıllı eşyaların uygulama marketleri ve güncellenme özellikleri bulunuyor. Bu akıllılık özellikleri sadece saatlere değil, diğer kimi eşyalara da uygulanmaya çalışılıyor. Günümüzde halihazırda akıllı şemsiyeler veya tencereler üretmenin çalışmalarını yürüten şirketler bulunuyor.
Akıllılık ile birlikte bir özellik daha eşyalara gelmiş oluyor: Hacklenebilme. Bir bilgisayarınız varsa ve ağa bağlıysa, herhangi bir kişi veya şey tarafından içinde sızılması mümkün demektir. Yani akıllı bir vantilatör yaptığınızda artık bu da hacklenebilir demektir. SmartHomes şirketinin siber güvenlikten sorumlu uzmanı ve genel müdürü Kevin Meagher de, GigaOm’a verdiği bir röportajda, akıllı evlerin hayata geçirilmesi halinde son derece karışıklık içinde bulunacağını ima eden ifadeler kulllandı:
“Bu kadar büyük bir ekosistemi yönetebilmenin tek yolu, buluttan buluta (cloud-to-cloud) bir sistem kurmak. Yani aslında cihazın üreticiyle erişim kurduğu zaman, bunu bulut platformu üzerinden yapması.”
Meagher’in bununla kastettiği de şu anlama geliyor: Akıllı evlerin iletişimi, doğrudan birbiriyle değil de, devasa veri merkezleri ile, ve bu merkezlerin birbiri ile iletişmesi ile olacak.
Siber suçluların bir vantilatörü hackleyerek ülkenize saldırması tabi ki akıl dışı bir senaryo. Ama hafızası olan her şey, bir botnete katılarak bir siber saldırının parçası olma patonsiyelini içinde barındırır. Buna vantilatörler veya akıllı olan diğer ev eşyaları da dahil.
Son yapılan siber saldırıları düşündüğümüzde bunların ileri derecede dizayn edilmiş kodlarla değil, bulut bilişim (cloud) servislerine erişim sağlayarak başarılmış olduğunu görebiliyoruz. Akıllı evler veya diğer akıllı eşyalar da tam da bu şekilde başarısızlıkla sonuçlanmış bulut sistemlerini kullanmayı amaçlıyor.
Akıllı eşyaların “sahipliği” meselesine geri dönersek, bu eşyalar sadece size ait olmadığı gibi bazı açılardan da tamamen size ait olabiliyor. Yani diğer eşyalarınız çalınırsa artık başkalarının oluyor, ama akıllı aletler çalındığı zaman eğer özellikler yüklenmişse, sahibine geri bildirimde bulunuyor ve bu şekilde dünyanın neresine giderse gitsin bir bakıma sizin kalıyor. Gerçek hayatta da bunun etkilerini görmek mümkün. Apple, telefonlarına uzaktan erişim imkanı tanıma özelliğini yerleştirdiği zaman iPhone hırsızlığı olayları yüzde 19 azalmıştı.
Bu çok farklı bir “sahiplik” çeşidi. Neredeyse “mistik” olarak bile nitelendirilebilecek bu sahiplik özelliği ile, size “tabi olan” bir eşya, artık çok uzaklarda olsa bile size durumunu bildiriyor, ne yaptığından sizi haberdar edebiliyor. Aynı zamanda elinizde tuttuğunuz bir eşya tamamen size ait de değil; herhangi bir program yükleyerek veya yaptığınız sözleşme yoluyla, bir yerlere bağlı kalmak durumundasınız.