Etiket arşivi: infodemi

Bilgi Üniversitesinden “Hakikat Sonrası Çağda İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri” Konferansı

Bilgi Üniversitesinden "Hakikat Sonrası Çağda İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri" Konferansıİstanbul Bilgi Üniversitesi, 19 Şubat’ta “Hakikat Sonrası Çağda İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri” adlı Lisansüstü Öğrenci Konferansı düzenleyecek.  Konferans için son başvuru tarihi 3 Ocak.

Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezinden yapılan duyuruda şu ifadelere yer verildi:

“Yanlış bilgilerin yayılımı yeni bir olgu değil. Ancak günümüzde dijital araçların çeşitlenmesi ve haber alma ve üretme pratiklerinde yaşanan değişim yanlış bilginin yayılımını hızlandırıyor. Deprem, iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve aşı gibi bilgi ihtiyacının arttığı alanlarda ise yanlış bilgiler “salgına” dönüşerek bireylerin hayatlarını tehdit eden bir olgu haline geliyor. 

KOVID-19 pandemisiyle gündeme gelen infodemi kriz anlarında insanların yanlış bilgilerin yaygınlığı nedeniyle güvenilir ve doğru bilgiye erişememeleri ve bu yanlış bilgilerin çok hızlı bir şekilde yayılması olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde tıpkı koronavirüs gibi hızla yayılan yanlış bilgiler virüse karşı alınan önlemleri de etkileyerek hayatımızda bir tehdit oluşturdu. Bu nedenle, yanlış bilgilerin nasıl yayıldığını anlamak ve bunları engellemeye yönelik müdahale yöntemleri oluşturmak oldukça önemli.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak, Konferans Bilim Kurulu üyelerinin katkılarıyla bu yıl ilk kez Hakikat Sonrası Çağda İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri Lisansüstü Öğrenci Konferansı’nı düzenleyerek içinde bulunduğumuz dönemde yanlış bilgilerin nasıl ve neden yayıldığını ve yanlış bilgilerin toplumsal etkilerini beraber tartışmayı amaçlıyoruz. Bu konferansta yeni medya, infodemi, bilgi düzensizliği, hakikat sonrası dönem, komplo teorileri, aşı karşıtlığı, iklim inkarcılığı gibi alanlarda çalışmalar yürüten yüksek lisans ve doktora öğrencilerini hem birbirleriyle hem de farklı disiplinlerde çalışan deneyimli akademisyenlerle buluşturarak bir tartışma zemini oluşturmayı hedefliyoruz. 

Konferansın bilim kurulunda, Sinan Alper, Özgür Arun, Selim Badur, Mutlu Binark, Emre Erdoğan, Yasemin İnceoğlu, Suncem Koçer Çamurdan, Burak Özçetin, Emel Parlar Dal, Erkan Saka, Bilge Şenyüz, Emre Toros, Aslı Tunç ve Pınar Uyan Semerci bulunuyor.

Başvuru için en fazla 500 sözcükten oluşan tebliğ özetleri, kısa özgeçmiş bilgisiyle birlikte 3 Ocak 2022 tarihine kadar infodemikonferansi@bilgi.edu.tr adresine gönderilmesi gerekiyor.

Türkçe olarak gerçekleştirilecek konferansta sunum için kabul edilen tebliğ sahiplerine 17 Ocak 2022 tarihinde bilgilendirme yapılacak. Tebliğ metinleri için son teslim tarihi 9 Şubat 2022. Detaylı bilgi almak için  https://goc.bilgi.edu.tr/ adresi ziyaret edilebilir.

Konferans üniversitenin hem santralistanbul Kampüsü’nde hem de çevrimiçi ortamda aynı anda gerçekleştirilecek.

Delta varyantı sonrası aşı karşıtları dezenformasyonda hız kesmiyor

Dünya üzerinde Kovid-19 salgınının etkileri artmaya devam ediyor. Koronavirüsün yeni varyantı Delta, kolay yayılma ve daha öldürücü olma özellikleriyle ölüm oranlarını artırırken aşı karşıtları da bundan faydalanarak dezenformasyon kampanyalarını sıklaştırıyor.

Dezenformasyon kampanyalarının son aylarda katlandığı gözlemlenirken sosyal medya platformları da aşı karşıtlarının dezenformasyon kampanyalarında başı çekiyor.

“TEMMUZ AYINDA BEŞ KATINA ÇIKTI”

Yeni yılın bahar aylarında Kovid-19 vakalarının azalması, aşı karşıtlarının dezenformasyon kampanyalarını da bir hayli düşük seviyelere geriletmişti. Ancak vakalardaki artışla aşı karşıtları tekrar yükselişe geçti. 

Sosyal medya, televizyon, basılı ve çevrimiçi medyayı takip eden Zignal Labs’in araştırmalarına göre koronavirüsün Delta varyantıyla dünya üzerinde yeniden alarm zillerinin çalması, aşı karşıtlarının dezenformasyon kampanyalarını da artırdı. 

Zignal Labs, aşı karşıtlarının yaptığı haber ve paylaşımların Haziran ayına kıyasla Temmuz ayında beş katına çıktığını açıkladı. Buna göre “aşıların herhangi bir işe yaramadığı” iddiası yüzde 437’lik bir artış yakalarken “aşıların mikroçip içerdiği” iddiası yüzde 156’lık bir artış gösterdi. Bunun yanı sıra “aşı olmak yerine doğal bağışıklığa güvenilmesi”ni iddia eden haberler yüzde 111’lik bir artış gösterirken “aşıların düşüklere neden olduğu”nu iddia haberler yüzde 75’lik bir artış gösterdi.

ANİ YÜKSELİŞTE SOSYAL MEDYANIN PAYI BÜYÜK

Dezenformasyon araştırmacıları son haftalarda koronavirüsle ilgili yanlış bilgiler içeren paylaşımlar yapan yüksek etkileşimli sosyal medya hesaplarının büyük çoğunluğunun, geçtiğimiz yıl aşılar hakkında güvensizlik yaratan kişilerden oluştuğunu belirtti.

Aynı zamanda araştırmacılar, ani yükselişin, “sosyal medya platformlarının virüs hakkındaki yanlış bilgileri önleme çabalarında başarılı olmadığını” gösterdiğini ifade etti.

Twitter dezenformasyon savaşında AP ve Reuters’dan destek alacak

Temmuz ayının sonlarına doğru, Gab Social Network yöneticisi Andrew Torba, elinde hiçbir kanıt olmadan koronavirüse karşı aşı olmayı reddeden ABD ordusu üyelerinin askeri mahkemeye çıkarılacağını iddia ettiği bir paylaşım yaptı. Paylaşımı 10 bin beğeni alırken pekçok kez paylaşıldı.

İki hafta önce, COVID-19 aşılarının bir sonucu olarak en az 45 bin ölümün gerçekleştiği iddia edilen başka bir temelsiz paylaşım çevrimiçi ortamlarda dolaşmaya başladı. İddiayı içeren gönderiler, alternatif bir video programı olan Bitchute’te 17 bin görüntülenme alırken, sohbet uygulaması Telegram’da çoğunlukla İspanyol kullanıcının paylaştığı gönderiler 120 bin görüntülenme aldı. 

Tüm bunlar yaşanırken Britanya’nın baş bilim danışmanı Patrick Vallance’ın hızla düzeltse de bir anlık hatayla hastanede yatan hastaların yüzde 60’ının iki doz aşılı olduğunu söylemesi, aşı karşıtı çevrelerin ağzına meze oldu. Bu hatayı Fransızca ve İtalyancaya çeviren aşı karşıtları Facebook’ta 142 bin beğeni ve paylaşım aldı.

Amerikalı muhafazakâr yorumcu ve siyasi aktivist olan Candace Owens, Britanya’nın baş bilim danışmanının hatasını paylaşarak, “Bu şok edici!” ifadesini kullandı. Owens, “Hükümetin baş bilim danışmanına göre İngiltere’de Kovid-19 nedeniyle hastaneye kaldırılan insanların yüzde 60’ına iki doz koronavirüs aşısı yapıldı.” dedi. 

Patrick Vallance hatasını telafi ettiğindeyse Owens, Facebook gönderisinin altına doğru bilgileri ekledi. Ancak bu güncellemeden önceki üç saat içerisinde gönderi, 62 binden fazla beğeni aldı ve pekçok kez paylaşıldı.

İDDİALAR ÇÜRÜTÜLSE DE YAYILMAYA DEVAM EDİYOR

ABD’deki askeri liderlerin ordu mensuplarını aşılanmaya zorladığı ve Savunma Bakanı’nın koronavirüs aşılarını zorunlu kılmaya çalıştığı haberleri bilinse de Gab Social Network yöneticisi Andrew Torba’nın yaydığı “koronavirüs aşılarını reddeden ordu mensubu üyeleri askeri mahkemelerde yargılanacak iddiası”na yönelik herhangi bir kanıt bulunmuyordu.

Komplo teorileriyle tanınan avukat Thomas Renz ise yine Temmuz ayında 45 bin kişinin koronavirüs aşıları sebebiyle öldüğünü iddia ettiği bir video yayımladı. Renz’in yaydığı videoda “Biden’ın, tıpkı kendisinden önceki başkan Trump gibi çevresindeki bürokrat grubu tarafından yanlış yönlendirildiğine inanıyoruz.” cümleleri sarfediliyordu. İddia, hükümet veri tabanındaki doğrulanmamış bilgilere dayansa da aslında çürütülmüştü. 

Washington University’de çevrimiçi komplo teorileri üzerine çalışan araştırmacı Rachel E. Moran, “Bu söylemler o kadar içselleştirilmiştir ki insanlar, ortaya çıkacak her yeni varyantla bu aşı karşıtı hikayeleri ileri sürmeye devam edebilir.” açıklamasını yaptı. Moran, “Şimdi Delta varyantıyla ilgili eski ve aynı iddiaları görüyoruz. Sırada gelecek olan neyse yine eski ve aynı iddiaları göreceğiz.” dedi.

FACEBOOK’TAKİ AŞI KARŞITI GRUPLAR BÜYÜYOR

Kovid-19 salgınının hayatımıza girdiği günden bugüne yanlış bilgilendirme politikasını uygulama konusunda daha katı davranan Facebook yine de yanlış bilgileri tartışan insanların popüler uygulaması olmaya devam ediyor. Bunun bir örneği olarak kendilerini aşı karşıtı tartışmalara odaklamış yaklaşık 400 bin üyeli, herkes tarafından erişilebilir veya özel 200’den fazla Facebook grubu keşfedildi. Bu gruplaraysa son yedi günde 13 bin üye eklendi.

Gruplarda yüksek etkileşim alan gönderilerin çoğu aleni şekilde yalan haber içermiyordu. Örneğin bir hayaletin maskesini düşüren bir Scooby Doo karakterinin resminin yer aldığı paylaşımda “Sizi diğer tüm varyantlardan daha korkutucu yapan şeyin ne olduğunu görelim.” ifadesi yer alıyordu. Maskenin kaldırılmasıyla birlikte MSNBC ve CNN’in logoları ortaya çıkıyordu ki bu kanallar aşı karşıtlarına göre Delta varyantını ciddiye alma hususunu abartıyordu. 

Söz konusu fotoğrafın altında ise yine asılsız iddialar sular seller gibi akıyordu. Hatta “savaş çığlıkları” bile vardı. Bunlar arasında “Tüm suç Çin’in!”, “Eninde sonunda onlarla savaşacağız, bu nedenle onlara karşı nükleer saldırıyı savunuyorum!” yorumları bulunuyordu.

FACEBOOK AŞI KARŞITLARINA YÖNELİK YAPTIRIMLARINA DEVAM EDECEK

Facebook, koronavirüs yanlış bilgilendirme politikasıyla onaylanan ihlallerin yorumlardan kaldırdığını ve insanları virüs hakkında güvenilir bilgilerle ilişkilendirdiğini söyledi.

Facebook sözcüsü Aaron Simpson yaptığı açıklamada, “COVID-19 ve aşı politikalarımızı ihlal eden herhangi bir hesap veya gruba karşı yaptırım uygulamaya devam edeceğiz.” dedi.

AŞILARA YÖNELİK TEYİTLİ BİLGİLERE ULAŞIN

Delta varyantıyla birlikte son haftalarda koronavirüs testi pozitif çıkan kişilerle ve koronavirüs nedeniyle hastaneye kaldırılanların büyük bir bölümünün aşısız hastaları içermesine rağmen yayılan yanlış bilgilerin aşıya yönelik tereddütlere yol açtığı biliniyor. 

Yanlış bilgilerin fazla oluşu doğru bilgilerin bulunmasını bulanıklaştırsa da araştırmak ve doğru bilgiye ulaşmak çok da zor değil. Aşılar hakkında yayımlanmış bilimsel makalelere, uzman görüşlerine, faz çalışmalarına, yan etkilerine veya akla takılabilecek her türlü soruyu cevaplandırmaya sadece bir tık uzaktayız. Bu sebeple sağlık çalışanları ve uzmanlar çevrimiçi ortamlarda gördüğümüz bilgileri teyitlemenin söz konusu tereddütleri bir nebze azaltacağına inanıyor.

Pandemide yalan haberler davranışlarımızı gerçekten etkiliyor mu?

Pandemide üretilen yalan haberlerin davranışlara yönelik etkisine ilişkin yapılan ilk araştırmada, sahte haberlerin genel etkisinin kısıtlı ancak sağlık üzerindeki etkisinin büyük olduğunu ortaya koydu.

“Kovid-19’un yayılması ile 5G mobil ağlar arasında ilişki bulunuyor…” “Kovid-19 virüsünün etkisini kırmak için odanızın bir köşesine yarım soğan koyun.” “Güneşli hava Kovid-19’dan koruyor…”

Bunlar Kovid-19 pandemisi sırasında her gün benzerleriyle defalarca karşılaştığımız yalan haberlerden sadece birkaçı. Pandemi sürecinde sahte ve yalan haberlerin sayısı o kadar arttı ki işin uzmanları bu durumu ifade eden yeni bir kavram dahi buldular: “infodemik”

“Fake haber” olgusu yeni bir şey değil. Ancak son yıllarda sosyal medyanın yükselişi ile yalan ve sahte haber sayısında da müthiş bir artış yaşandı. Brexit referandumu ve ABD başkanlık seçimlerinin diğer ülkeler tarafından yayılan dezenformasyondan etkilenmiş olabileceğine dair endişeler nedeniyle 2016’da bu tür haberler daha da fazla dikkat çekmeye başladı.

Bu tür sahte ve yalan haberlerin insanların davranışları üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu düşünülüyor. Örneğin, sahte haberlerin insanların maske takma, aşı olma veya diğer halk sağlığı kurallarına uyma isteklerini etkileyebileceği iddia ediliyor. Ancak konuyla ilgili yapılmış bir araştırma yoktu. Dublin Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Ciara Greene ve meslektaşları da bu alandaki boşluğu doldurmak üzere yalan haberlerin insan davranışları üzerindeki etkilerini ölçmeye yönelik ilk araştırmayı gerçekleştirdiler. 

Mayıs 2020’de, İrlanda merkezli haber sitesi TheJournal.ie’de yayımlanan bir haber aracılığıyla gerçekleştrilen online araştırmaya 4 bin 500’den fazla kişi katıldı. Katılımcılara, araştırmanın amacının “yeni koronavirüs salgını ile ilgili bir dizi halk sağlığı mesajına ve habere verilen tepkileri araştırmak” olduğu söylendi.

“KAHVE İÇMEK COVID’DEN KORUYOR…”

Her bir katılımcıya pandemi hakkında dört gerçek, iki yalan haber gösterildi. Bu yalan haberler o sırada gerçekten dolaşımda olan sahte haberlere çok benzer şekilde tasarlanmıştı. Sahte haberler arasında kahve içmenin koronavirüse karşı koruyabileceği, acı yemenin Kovid-19 semptomlarını azaltabileceği, ilaç firmalarının o dönemde henüz geliştirilme aşamasında olan aşıların zararlı yan etkilerini sakladığı, İrlanda Halk Sağlığı Hizmetleri tarafından piyasaya sürülecek olan temas takip uygulamasının Cambridge Analytica ile bağlantılı kişiler tarafından geliştirildiği şeklinde içerikler yer alıyordu.

Haberleri okuduktan sonra, katılımcılar bu bilgilerin önümüzdeki birkaç ay içinde daha fazla kahve içme veya temas takip uygulamasını indirmek gibi davranışlarını ne derece etkilediği hakkında bilgi verdiler. 

YALAN HABERİN GENEL ETKİSİ KÜÇÜK, SAĞLIĞA ETKİSİ BÜYÜK

Araştırma sonucunda sahte haberlerin insanların davranışlarını değiştirdiğini ancak bu etkinin çok güçlü olmadığı ortaya çıktı.  Örneğin, temas takip programı ile ilgili gizlilik endişelerini konu alan yalan haberi okuyan kişiler, bu haberi okumayanlara kıyasla uygulamayı indirmede yüzde 5 daha az istek gösterdi. 

Bazı katılımcılar, okudukları yalan haberler hakkında sahte anı sendromu dahi geliştirdi. Daha önce sahte bir Kovid-19 haberi duyduğunu “hatırlamak”, çalışmaya katılan bazı kişileri belirli bir şekilde hareket etmeye daha çok eğilimli hale getirdi. Örneğin, temas takip uygulamasının gizlilik sorunları hakkında haber okuduğu konusunda yanlış bir algısı olan kişilerin temas takip uygulamasını indirme olasılığı, haberi okuyan fakat hatırlamayanlara göre yüzde 7 daha az olarak gerçekleşti.

Greene’e göre bu tür etkiler oldukça hafif olmakla birlikte büyük değişikliklere neden olabilir. MMR aşısından örnek veren Greene, zamanında bu aşı ile otizm arasındaki bağlantıya ilişkin temelsiz endişelerin, 2000’li yılların başlarında çocukluk çağı aşılama oranlarında nispeten küçük bir düşüşe (yaklaşık %10) yol açtığını hatırlatıyor. Bu da kızamık vakalarında önemli bir artışa neden olmuş. Dolayısıyla, araştırmada görüldüğü üzere yalan haberlerin küçük etkilerinin insanların sağlığı üzerinde daha büyük etkileri olabildiğini belirtiyor Greene. 

Dikkat eksikliği yalan haberin önünü açıyor: ABD’liler yalan haberi çoğu kez yanlışlıkla paylaşıyor

Greene araştırmada dikkate alınması gereken bazı önemli noktalar olduğunu hatırlatıyor. Örneğin çalışmada insanların gerçekte yaptıkları şey değil bir şeyler yapmaya dair niyetleri ölçülmüş. “Niyetler her zaman eylemlere dönüşmez” diyen akademisyen, hepimizi daha sağlıklı yemek ya da daha fazla egzersiz yapmaya dair geçmişe yaptığınız planları düşünmeye davet ediyor. Bununla birlikte, eğer insanlar davranışlarını değiştirmek istemiyorlarsa, bunu gerçekten yapma şansları düşük oluyor, bu yüzden niyetleri ölçmek önemli bir ilk adım olarak görülüyor.

İkincisi, çalışma sadece bahsi geçen uydurma haberleri tek bir kere okuyan insanlara dayanıyor. Gerçek hayatta, insanlar sosyal medyada birçok kez yalan haberlerle karşılaşabiliyor. Greene’e göre aynı habere tekrar tekrar maruz kalmak, haberin doğru görünme ihtimalini artırabilir. Bu nedenle, sahte haberleri tekrar tekrar görmenin sonuçları hakkında daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyuluyor.

DEZENFORMASYON UYARILARININ HİÇBİR ETKİSİ YOK

Çalışmanın ikincil bir amacı devletler ve medya kuruluşlarının dezenformasyon ile ilgili yaptıkları genel uyarıların etkilerini incelemek olarak belirlenmiş. Bu uyarılar genellikle insanların internet üzerindeki bilgiler hakkında eleştirel düşünmeye ve paylaşmadan önce düşünmeye teşvik ediyor.

Yine, bu konuda çok fazla araştırma yapılmadığını anlatan Greene, araştırmada, bazı katılımcıların gerçek ve sahte haberleri okumadan önce genel bir yanlış bilgilendirme uyarısı okumalarının sağlandığını belirtiyor. Şaşırtıcı bir şekilde, bir uyarıyı okumanın insanların yalan haberlere verdiği tepkiler üzerinde hiçbir etkisi olmadığı görülmüş. Greene, “Devletler yalan haber stratejilerini düşünürken bunu dikkate almalılar. Yalan haberlerin etkisi beklenenden daha az olsa da, herhangi bir uyarının etkisi de düşük olabiliyor.” değerlendirmesinde bulunuyor.

Dezenformasyonun ana karargahı: Facebook grupları

Kovid-19 salgını, ‘infodemi’ olarak adlandırılabilecek yeni bir kavramın oluşmasına yol açtı. Nitekim önü alınmaz bir şekilde yayılan tek virüs, koronavirüs değil. Virüsle birlikte tüm dünyayı saran bir başka salgın daha var: “Dezenformasyon”

Yaşanan süreç, özellikle ABD’nin dezenformasyon konusunda ne kadar savunmasız olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Binlerce Amerikalı aşıların mikroçip içerdiğine dair komplo teorilerine itibar ediyor, saç kurutma makinelerinin iyileştirici gücünü merak ediyor. Peki bütün bunlar nereden geliyor? Wired.com sitesinde konunun uzmanı iki araştırmacı bu sorunun peşine düştü. Nina Jankowicz ve Cindy Otis’e göre Facebook grupları dezenformasyonun yayılmasında çok önemli bir mecra ve bu gruplar benzer fikirlere sahip üyelere büyük miktarda yanlış bilgi pompalaması yapıyor. Facebook’un aile ve arkadaş gibi küçük topluluklara ‘mahremiyet ve gizlilik’ sağlaması, dezenformasyonu önemli bir araç olarak kullanan aktörlerin işini kolaylaştırıyor. 

KOMPLO TEORİSTLERİ KÜÇÜK GRUPLARA SAĞLANAN MAHREMİYETİ İSTİSMAR EDİYOR 

Son birkaç senedir Facebook kullanıcıları markalardan ve medya kuruluşlarından ziyade, daha çok arkadaş ve aile üyelerinden içerik görme imkanı buluyor.  2016’daki seçimlerden sonra platformun ‘gizliliğe geçiş’ hamlesi ile gruplar ‘belli ortak noktalar etrafında bir araya gelen topluluklar’ olarak lanse edilmişti. Mark Zuckerberg, 2019’daki blog yazısında pek çok insanın bire bir veya sadece birkaç arkadaşıyla iletişim kurmanın samimiyetini daha çok tercih ettiğini belirtmiş, “İnsanlar, paylaştıkları şeylerin kalıcı bir şekilde kaydedilmesi konusunda daha dikkatli.” diye yazmıştı.

ABD, İranlı dezenformasyon sitelerini tespit edip ele geçirdi

Ancak araştırmalar farklı bir duruma işaret ediyor. Araştırmalara göre, “mahremiyet ve topluluk” özelliği genellikle yabancı ve yerli kötü niyetli aktörler tarafından yalan bilgi ve komploları yaymak adına istismar ediliyor. Siyasi anlamda kutuplaşmayı körüklemek isteyenler için gruplar oldukça önemli bir işlev görmekte. Bu gruplar, konuya ve hatta konuma göre düzenlenmiş potansiyel hedeflerin adeta bir listesini sunuyor; kötü niyetli aktörler sızmayı düşündükleri izleyicilerin ilgi alanlarına göre düzenlenmiş sahte profiller oluşturabiliyor. Bu durumun en net örneği 2018 yılında yaşanmış, ABD Senatosu için bağımsız aday olan Shiva Ayyadurai’nin yakınları, grupları kendilerine olan online desteği artırmak için astroturf kampanyalarının bir parçası olarak kullanmıştı. Astroturf, kuruluşların vakıf, sivil toplum örgütü gibi kurumları taklit ederek kendi amaçlarına uygun başlattıkları propaganda ve kampanyalara denmekte. Şimdilerde Ayyadurai, sağlık dezenformasyonunun en tehlikeli aktörlerinden biri ve aşıya karşı ağza alınmayacak sözler sarf ettiği gönderiler milyonlar tarafından paylaşılıyor. 

OBAMAGATE DE FACEBOOK GRUPLARINDA YAYILDI

Gruplar siyasi dezenformasyon için de yoğun bir şekilde kullanılmaya devam ediyor. “Obamagate” komplo teorisi ise bunun en net örneği. ABD’nin görevi devretmeye hazırlanan başkanı Donald Trump‘ı bitirmek için perde arkasında operasyon yürütüldüğüne ve bunun en önemli aktörünün Obama olduğu iddiasının da Facebook grupları arasında körüklendiği belirtiliyor. Konuyla ilgili memler ve aşırı sağcı web sitelerinde yayınlanan içerikler, geçtiğimiz birkaç ay içinde Facebook’ta milyonlarca kez paylaşıldı. Ve bunu bir avuç insan tarafından yönetilen gruplar ve sayfalarda faaliyet gösteren kullanıcılar mümkün kıldı. 3 milyondan fazla beğeniye sahip, en az dokuz sayfa ve 71 bin üyeli iki grup, komplo teorilerini destekleyen beş “haber” sitesine trafik çekmede kullanıldı. Mayıs ayında, bu beş web sitesi Obamagate’i anlatan 50’den fazla gönderi yayınladı ve bunlar daha sonra Trump taraftarı gruplar ve sayfalarda paylaşıldı. 

Wall Street Journal tarafından yakın zamanda gerçekleştirilen bir araştırma, Facebook’un 2016’dan beri grupların kutuplaştırıcı eğilimlerinin farkında olduğunu ortaya koyuyor. Sosyal medya devinin Kovid-19 ile ilgili yanlış bilgileri engellemeye yönelik son çabalarına rağmen, ‘Gruplar’ özelliği yalan haberler için bir taşıyıcı işlevi görmeye devam ediyor. Örneğin Facebook’ta ‘Alternatif Sağlık Bilimleri Haberleri’ grubuna katılmanız halinde sosyal medya platformu, ilgi alanlarınıza bağlı olarak, “Sheep No More” (Artık Koyun değiliz) adlı bir gruba katılmanızı tavsiye edebilir. Burası komplo teorilerinin sıklıkla paylaşıldığı bir mecra. George Floyd’un ölümünün ardından protestolar ülke geneline yayılırken, bu grupların üyeleri Floyd ve olaya karışan polisin bir senaryoyu canlandırdıklarını ve “krizin aktörleri” olduğunu iddia etmişti. Son dönemde Facebook, belirli gruplara ilişkin öneriler sunmayı bıraksa da bu gruplar kullanıcılara son etkileşimlerine ve etkinliklerine göre içerik önerilen ‘Keşfet’ sekmesinde oldukça yoğun bir şekilde yer alıyor. 

ŞEFFAFLIK SAĞLANMALI

Wired.com araştırmacıları bu sorunları azaltmak için Facebook’un, grupların kime ait olduğu, yönetimi ve üyeliği konusunda şeffaflığı kökten artırmalı. Hesapların mahremiyeti söz konusu olsa da kullanıcıların tükettikleri bilgilerin kaynağına ulaşmak için birtakım araçlara ihtiyacı var. Birincisi, Facebook’un sitede grupların ve sayfaların nasıl kategorize edildiğini daha dikkatli bir şekilde incelemesi gerekiyor. Mevcut sistemde, bir sayfanın sahibi kendi kategorisini (mutfak, eğlence vb.) seçebiliyor ve bu daha sonra topluluğun arama sonuçlarında ve ana sayfasında görünüyor. Öte yandan, çoğu grup ‘Genel’ olarak sınıflandırılıyor ve bu da ne kullanıcıların ne de Facebook’un araştırma ekiplerinin sayfanın amacını doğru bir şekilde anlamasına yardımcı oluyor. Her iki durumda da sayfa sahipleri yanıltıcı olabiliyor. Özellikle kutuplaştırıcı veya politik içerik paylaşan büyük bir sayfanın incelemeden kaçmak için kendi kategorisini ‘Kişisel Blog’ olarak belirlemesi mümkün. Bu tür tanımlayıcılar daha spesifik olmalı ve daha tutarlı uygulanmalı. Bu, özellikle on binlerce üyesi veya takipçisi olan gruplar veya sayfalar için önemli. 

BÜYÜK GRUPLAR, AİLE VE ARKADAŞ GRUPLARIYLA AYNI KEFEYE KONULMAMALI

Facebook’un kendi araştırması da algoritmik olarak önerilen grupların ve ‘İlgili Sayfalar’ önerilerinin kullanıcıları komplolara daha da yönlendirdiğini ortaya koymakta. Bu özelliğin tamamen ortadan kaldırılması gerekiyor. Zira kullanıcılar grupları kendileri aramak zorunda kalsa, hangi gruba katıldıkları konusunda biraz daha dikkatli olabilirler. Ayrıca çok büyük gruplar, yemek tarifleri ve bebek fotoğraflarının paylaşıldığı aile gruplarıyla aynı kefeye konulmamalı. Aile ve arkadaş grubuna sağlanan mahremiyetin düzeyi büyük topluluklara sağlanan ile aynı olmamalı. Bir grubun belirli bir üye sayısını aştığında otomatik olarak herkese açık olarak ayarlanması, sorunun çözümü olabilir. Bu şekilde, bu gruplar, Facebook’un araştırmacılarI ve gazeteciler tarafından gözlemlenebilir hale gelebilir.

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz