Kategori arşivi: Makale & Analiz

Siberbülten siber güvenlik ile ilgili haberlerin bulunduğu bir site olmanın dışında, siber güvenliğin sosyal bilimler ile kesişme noktalarındaki konularla ilgilenen akademisyen, öğrenci ve araştırmacılar için bir yayın platformudur. Bu bölümde siberalan ve siber güvenliğin uluslararası hukuk, uluslararası ilişkiler, strateji, güvenlik ve siyaset bilimine ile ilişkisi ve yansımaları ile ilgili blog tarzı yazılar ve derin analizler bulabilirsiniz.

Siber Diplomasi ve Dijital Diplomasinin Geleceği: Olası Sorunlar

Sıklıkla karıştırılan ve birbiri yerine kullanılan iki terim olan siber diplomasi ve dijital diplomasinin ayrımının net bir şekilde yapılması bu iki alanda atılacak adımların geliştirilecek politikaların ve yapılacak yorumların sağlıklı olması açısından önem taşıyor. Geçtiğimiz ay yayımlanan ve bu iki kavramın arasındaki farkları ele aldığım yazıda değindiğim konuları bir de tabloyla özetlemek istedim. 

Siber Diplomasi Dijital Diplomasi
Siber alandaki sorunları çözmek için diplomatik araçların ve diplomatik düşüncenin kullanılmasıdır. Halkla iletişimi sağlayan sosyal medya gibi dijital iletişim araçlarının ve tekniklerinin, diplomatik amaçlar doğrultusunda kullanılmasıdır.
Amaç, siber alandaki problemleri analiz etmek, yönetmek ve çözmektir. Amaç, daha geniş diplomatik gündemleri teşvik etmektir.
Hedefleri gerçekleştirmek için, geleneksel diplomasi araçlarının (saldırmazlık paktı imzalamak gibi) yanı sıra dijital araçlara da başvurulabilmektedir. Diplomatik hedefleri ilerletmek için sadece dijital araçlar ve teknikler kullanılır.
Hükümet düzeyinde bir dizi yöntem izlenir, devletlerarası bir ilişki söz konusudur. Kendi başına bir araçtır ve devlet ve devlet dışı aktörler tarafından kullanılabilir.

BİREYİN BİR AKTÖR OLARAK YÜKSELİŞİ

Siber diplomasi, diğer diplomasiler altında halihazırda devam eden uygulamalara hiyerarşik düzenlemeler getirmek gerektiğini öne sürer. Ancak Soğuk Savaş sonrası aktörler arasına bireyin de girmesiyle, bu iş daha karmaşık bir hal almaktadır. Örneğin, Çin’de 700 milyondan fazla çevrimiçi vatandaş bulunmaktadır. Hepsini kontrol altına almak oldukça zordur. Bunun yanı sıra, hükümetler siber güvenlik yazılımları ve güncellemeler konusunda özel şirketlere güvendikleri için sorumluluk konusunda da bir belirsizlik söz konusudur. Mesela, Çin’de özel bir şirket, altyapısını güncelleyemezse ve gelen siber bir saldırı sonucu oluşan durum dış ilişkilerde bir krize sebep olursa, devlet bundan ne ölçüde sorumludur? Özel şirketlere bu konuda nasıl düzenlemeler getirilmelidir? Geleneksel diplomaside kolaylıkla çözülebilecek gerilimler siber diplomaside ne şekilde çözümlenebilecektir? (Bousfield, 2017).

Siber anlamda güvenliği sağlayabilmek için siber fırsatları tamamıyla değerlendirmekten ve çok taraflı işbirliğine gitmekten daha iyi bir yol yoktur. Küresel anlamda sosyal kalkınma, politik ve ekonomik ilerleme kaydedebilmek için ise uluslararası bir siber güvenlik politikası gerekmektedir (Dana, 2015).

DİJİTAL DİPLOMASİNİN ZORLUKLARI

Dijital diplomasi konusunda ise şunu belirtmek gerekir ki, dijital teknolojiler diplomasinin gerçekleşmesine yardımcı olabileceği gibi, diplomatik faaliyetleri kısıtlayacak etkiye de sahiptir. İnternet kullanıcılarının bilgileri sızdırılabilir veya hacklenebilir. Bu noktada Wikileaks belgelerinin sızdırılmasını örnek verebiliriz. Bu belgeler çok sayıda aktör hakkında bilgiler içeriyordu ve tüm dünyaya yayıldı. Ardından büyük çaplı bir krize sebep oldu. Dijital ortamda yayılan bir belgenin önünün kesilmesi o kadar da kolay olmadığı için, dijital diplomasinin oldukça riskli bir alan olduğunu da söylemek gerekir (Adesina, 2017).

Son olarak belirtmek gerekir ki, siber ve dijital alanda gelişmeler olsa da, diplomasi hala temel anlamda hükümetler arasında ve yüz yüze yürütülmektedir. Çünkü hükümetler, yasaların ve olayların gidişatını belirleyen güce sahiplerdir ve kararların alınması konusunda güvenin oluşmasına ihtiyaçları vardır. Ancak diplomasinin sürdürülmesi konusunda yeni dinamiklere açık olmak, anlamak ve yararlanmak gerekecektir (Westcott, 2008). Siber diplomasi, gün geçtikçe dış politikanın yürütülmesi için potansiyel bir araç olarak daha da gerekli görünmektedir. Karar vericiler, siber diplomasi faydalı bir araç olarak görmeli ve yeni dinamiklere uyum sağlamayı öğrenmelilerdir.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

  

5G ve Huawei neden teknolojik soğuk savaşın merkezinde?

Dünyamızın küreselleşme sürecine günbegün uyum sağladığı gözlemlendiğinde, 5G teknolojisinin bir süredir çokça aşina olduğumuz kavramların başında gelmesine şaşırmamak gerekir. 3G, 4G, 5G şeklinde birbiri ardınca süregelen bu teknolojinin kelime anlamına bakılırsa, “G” harfi “generation” yani “nesil” anlamına gelir. 5G dendiğinde ise kastedilen şey, beşinci nesil mobil telekomünikasyon hizmetidir. 4G’den farkı ise yaklaşık 10 kat daha hızlı veri iletebilmesidir. 

İnternette devrim yaratacak bir teknoloji olarak görülen 5G teknolojisinin neler yapabileceğinden bahsettiğimizde, başlıca şunlara değinmek gerekir:

-4G’ye göre 10 kat daha hızlı olduğu için ağ hızlarını artırır. Örneğin, ABD’de 5G’ye yönelik çalışmalarını sürdüren mobil operatör Verizon, testler sırasında 1096 Mbps’lik indirme hızına ulaşmayı başarmıştır. 

-Milyarlarca cihazı online hale getirerek nesnelerin interneti dediğimiz IoT teknolojisini etkinleştirir. Nesnelerin interneti kavramı burada oldukça önemlidir. Çünkü Endüstri 4.0, yani dördüncü sanayi devrimi çerçevesinde ele alınan önemli bir dönüşüm olarak kabul edilir. Nesnelerin internetini kafamızda canlandırabilmek için karanlık fabrikaları örnek verebiliriz. Karanlık fabrika sisteminin ilk örneği Çin’deki bir cep telefonu fabrikasında görülmüştü. Kurulan bu sistemle cihazlar birbiri ile veri alışverişi yapmış ve insana olan ihtiyaç minimuma inmişti. 650 işçiden 60 işçiye düşen çalışan sayısı, bize nesnelerin interneti kavramını anlamada yardımcı olabilir. 

-Buna ek olarak; bu teknoloji, yapay zeka ve makine öğrenimi gibi yeni teknolojileri de geliştirmeye yardımcı olur.

HUAWEİ’NİN RAKİPLERİ YETERLİ Mİ?

Bütün bu bahsedilen fırsatlar cazip gelse de; çoğu işletme, 5G teknolojisi kullanmak bir yana dursun, ne olduğunu dahi bilmemektedir. 5G teknolojisine geçişte, hükümetler, özel şirketler ve diğer kurumların koordine şekilde çalışması gerekir. Bu nedenle, 5G hakkında bilinçlendirme çalışmaları yapmak önem arz etmektedir. 

Diğer yandan, 5G konusunda yoğun bir rekabet söz konusudur. Özellikle Çin’in 2012 yılından beri yoğun çalışmaları göze çarpmaktadır. Bu çalışmaları gerçekleştirmede kullanılan şirket bilindiği üzere Huawei’dir. 

Çin’in küresel alandaki liderlik arzusu, ABD’nin Huawei üzerine endişeleriyle birleştiğinde; oluşan gerginlik, Trump’ın 2019 Mayıs ayında Huawei’ye yönelik yasaklarda bulunmasına sebep olmuştu. Bu alandaki rekabette, adeta bir Soğuk Savaş gibi iki ülke de 5G konusunda dünyayı taraf olmaya zorlamaktadır. Ancak ABD’nin izlediği taktik, kendi mobil şirketlerinden birini rakip olarak ortaya koymak yerine; Nokia, Ericsson ve Samsung gibi şirketleri teşvik ederek Çin’in Huawei’sini saf dışı bırakmak üzerine olmaktadır. 

HUAWEİ 170 ÜLKEDE

Diğer yandan, Huawei’nin çalışmaları ise küçümsenecek gibi değil. Huawei’nin 2019 yılında elde ettiği gelir, Nokia veya Ericsson şirketlerinin gelirinden dört kat daha fazlaydı. Bunun yanı sıra teknik olarak da rakiplerinden daha fazla patente sahiptir. 

Huawei, 4G ağlarının geliştirilmesi sürecinde de küresel olarak önemli bir rol oynamıştı. Hizmetleri, halihazırda 170 ülkede konuşlanmış durumdadır. Güncel olarak ise, Avrupa, Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin çoğu 5G ağlarını geliştirmek için Huawei’yi tercih ediyor. 

Sonuç olarak, 5G konusu teknik bir konu olarak görünüyor olsa da, Çin’in Huawei aracılığıyla Afrika ülkeleri de dahil olmak üzere birçok ülkenin teknik altyapısına müdahil olması ve bu alanda liderliğe ulaşma çabası, ABD ve Batı ülkeleri açısından güvenlik sorunu haline gelmektedir. Kopenhag Ekolü’nün önce sürdüğü güvenlikleştirme kavramı çerçevesinde düşünüldüğünde, teknik bir konu olan 5G teknolojisinin, güvenlik gündemine taşınması ile ülkelere sağlayacağı etkiler son derece merak konusudur.

  Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

  

Karıştırılan iki kavram: Siber diplomasi ve dijital diplomasi arasındaki farklar

Siber diplomasi ve dijital diplomasi gibi kavramları anlayabilmek için, öncelikle diplomasinin ne olduğunu bilmek gerekir. Hedley Bull’a göre diplomasi; devletler ve diğer oluşumların, resmi temsilciler aracılığıyla ve barışçıl amaçlarla dünya siyasetine katılması sonucu, ortaya çıkan ilişkilerin yönetimidir (Hedley Bull, 1977, s. 156). Bu tanım üzerinden gidersek, diplomasinin iki noktası söz konusudur. Birincisi; diplomasi, barışçıl amaçlar getirmelidir. İkincisi ise, resmi temsilciler aracılığıyla sağlanmalıdır. Örneğin, Küba Füze Krizi sırasında nükleer silahsızlanma hareketine öncülük eden Bertrand Russell’i diplomat ilan edemeyiz. Barışçıl amaçlar ile hareket etse de diplomasi bu değildir. Zira kendisi resmi bir temsilci olmaktan uzaktır.

Diplomasinin siber alana yansıması: Bukalemun örneği 

Küreselleşmenin geldiği evreyle birlikte diplomasinin siber alana yansımasını, bukalemuna benzetebiliriz. Bukalemunlar bulundukları çevreye adapte olabilmek için istedikleri renge bürünebilmektedirler. Tıpkı bukalemunlar gibi, devletler de diplomatik tekniklerini dijital dünyaya adapte etmelilerdir. Aksi takdirde çevreyle bütünleşemez ve ortama uyum sağlayamazlar. Adapte olamayan bukalemunların dış tehditlere açık olması gibi, siber alana uyum sağlayamayan ülkeler de dış tehditlere açık hale gelirler.

Siber diplomasi nedir, ne değildir? 

Günümüzde dış ilişkilerin önemli bir parçası haline gelen bilgi ve iletişim teknolojilerinin (BİT) etkisi ve küresel politik ekonomiye etkisi her geçen gün artmaktadır. Ticareti kolaylaştıran, bilgi paylaşımına imkan tanıyan, vatandaşların günlük etkileşimlerine olanak tanıyan bilgi ve iletişim teknolojilerinin, dış ilişkiler bağlamında giderek daha fazla dikkate alındığını söylemek mümkündür. Siber diplomasi, dış ilişkilerde bilgi ve iletişim teknolojilerinin rolünü, siber alan bağlamında bize göstermektedir.

Tanımsal olarak bakıldığında, siber alandaki sorunları çözmek için diplomatik araçların ve diplomatik düşüncenin kullanılması siber diplomasi olarak adlandırılır. Siber diplomasi mekanizmalarının gelişiminin henüz ilk yıllarında olduğu düşünüldüğünde, kavramsal belirsizlikler kaçınılmazdır. Kökene indiğimizde, küresel bir siber güvenlik tanımı da yoktur veya siber silahlar dendiğinde tüm ülkeler aynı şeyi algılamazlar. Örneğin, Romanya ve ABD yasaları siber güvenlik terimini kullanırken, Avrupa Birliği ağ ve bilgi güvenliği terimini, Rusya ise bilgi/veri koruma kavramını kullanmaktadır. Bu da küresel bağlamda konuya yaklaşılmasında zorluklar meydana getirir. Zira terimin tanımlanmasında bile farklılıklar varken, ortaya çıkaracağı zorluklarla küresel anlamda mücadele etmek oldukça zorlu görünmektedir. 

Siber diplomasiye örnek olarak, Güney Pasifik’teki Fransız nükleer denemesine karşı organize edilen kampanyayı verebiliriz. Bu vakada, bir sivil toplum kuruluşu olan Greenpeace tarafından siyasi seferberlik sağlanmış ve bunu takiben kampanya başarıya ulaşmıştır. Greenpeace’in başarısının anahtarı, kullanılan yeni bilgi ve iletişim teknikleri ve mümkün olduğunca geniş bir kitleyle bağlantı kurmaktı. Oldukça yenilikçi ve çok boyutlu bir bilgi teknolojisine sahip olan Greenpeace, dünya çapında aktivizmi canlandırarak kampanyada büyük rol oynamıştır.

Siber diplomaside yeni dönem: Avustralya siber işler elçisi atadı

Dijital Diplomasi: Diplomatlar internetin ustaları olmalılar

Hükümetler ve uluslararası örgütlerin gözlemlediği üzere, sosyal medya uluslararası ilişkiler konusunda potansiyel bir yön değiştiricidir. Sosyal medyanın diplomatik amaçlarla kullanılmasıyla diplomatlar, uluslararası müzakerelerden kriz yönetimine kadar birçok eylemi yerine getirebilirler.  Bu nedenle, 21. yüzyıl küresel güvenliğini ve diplomasisini anlamak için, uluslararası siyasete etki eden dijital diplomasiyi anlamak önemlidir.

Halkla iletişimi sağlayan sosyal medya gibi dijital iletişim araçlarının ve tekniklerinin, diplomatik amaçlar doğrultusunda kullanılması dijital diplomasi olarak adlandırılır. Dışişleri bakanlığı ve elçilikler düzeyinde var olan dijital diplomasi, ulus markalama, kültürel değerleri yayma gibi faaliyetler ile kendini göstermektedir. Yumuşak güç kapsamına giren bu faaliyetler, ülkenin imajını artırmakta ve dış politika sürecinde kolaylık sağlamaktadır. Dijital diplomaside, sosyal inşacılık teorisinde de sıklıkla vurgulanan algının, istenen şekilde değişmesi için sosyal medya üzerinden harekete geçilir.

Bu diplomasi çeşidi, devletlerin, hızla değişen internet aleminde dinamik bir varlık elde etmelerini teşvik eder. Dijital dünyada aktif olan devletler, pasif olan devletlere kıyasla bir üstünlük sağlayacaktır. Elbette diplomatlar müzakerelerde yüz yüze görüşme gibi bir ayrıcalığa sahiplerdir. Ancak küreselleşmenin geldiği evreyle birlikte işler hızla değişmekte ve internet bu değişimin yapı taşı olmaktadır. Bu nedenle, diplomatlar internetin ustaları olmalıdır. 

Siber güvenlik yeni bir zorlayıcı diplomasi aracı olabilir mi?

Siber Diplomasi ve Djital Diplomasinin Karşılaştırılması

Siber diplomasi ve dijital diplomasi benzer görünse de iki kavramı birbiriyle karıştırmamak gerekir. 

1) Dijital diplomaside, diplomatik hedefleri ilerletmek için sadece dijital araçlar ve teknikler kullanılır. Ancak siber diplomaside, geleneksel diplomasi araçlarının (saldırmazlık paktı imzalamak gibi) yanında dijital araçlara da başvurulabilmektedir.

2) Dijital diplomaside amaç daha geniş diplomatik gündemleri teşvik etmektir. Siber diplomaside ise amaç, siber alandaki problemleri analiz etmek, yönetmek ve çözmektir. . 

3) Siber diplomaside diplomatın tekniklerinden ve zihniyetinden de faydalanabilmek için hükümet düzeyinde bir dizi yöntem izlenir; diğer bir deyişle daha devletlerarası bir ilişki söz konusudur. Dijital diplomasi ise kendi başına bir araçtır ve devlet ve devlet dışı aktörler tarafından kullanılabilir.

Özetle, dijital diplomaside amaç, halkla iletişimi sağlayarak ülkenin itibarını artırmak ve dış politika hedeflerini gerçekleştirmektir. Bu amaçlar için dijital araçlar kullanıldığında dijital diplomasiden bahsetmiş oluruz. Siber diplomaside ise, siber dünyadaki tehditlerle orantılı diplomatik stratejiler geliştirmek amaçlanır. Bu bağlamda geleneksel diplomasi veya dijital araçlardan hangisine ihtiyaç varsa o kullanılır. Bahsedilen bu şartlar sağlandığında siber diplomasi gerçekleşmiş olur. Günbegün fırsatlar ve risklerle kendini yenileyen siber alanda, devletler bu iki diplomasi çeşidinin faydalarından yararlanmalıdırlar. Burada yapılması gereken diplomasinin değişmesi değil, diplomasiyi pratiğe dökerken kullanılan tekniklerin dijital dünyaya adapte olmasını sağlamaktır.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

  

Disiplinler arası modele ilham kaynağı: Casus avcısı Binbaşı Aziz Hüdai

İstanbul’un işgal edildiği günlerde Aksaray’daki küçük bir eve yeni bir kiracı yerleşti. Kendisi binlerce kilometre öteden, Hindistan’dan yola çıkıp İstanbul’a varmayı başarmıştı. Eyüp Sultan ve Beyazıt camilerine sık sık gider etrafındaki insanlarla günün siyasi meselelerini çekinmeden konuşurdu. Kısa zaman içerisinde çevresinde saygınlık kazandı. Sözü dinlenir bir kişi olmuştu. Fırsat kaybetmeden Türk-Hint Uhuvvet-i İslamiyye teşkilatını kurdu. Amacı Hint Müslümanları ile bağlantı kurarak, Anadolu’da işgale karşı başlayan harekete destek vermekti.

Hindistan’da Anadolu’daki direniş için toplanan altınları getirmenin yollarını arıyordu. Bir şekilde Ankara’ya geçmeye çalışıyordu. Anadolu’ya deniz yoluyla ayak basabilmek için Bulgaristan’a gitmiş fakat yol üzerinde Yunan devriyelerine yakalanarak hapsedilmişti. Hapisten çıkıp İstanbul’a vardıktan sonra da bu kez İngilizlerce tutuklanmış fakat bir süre sonra hapisten çıkmıştı.

Ankara’ya varma teşebbüsü ikinci seferinde başarıya ulaştı. O daha yoldayken yaptığı fedakârlıklar dilden dile dolaşıyor, Ankara’da dönemin ileri gelenleri tarafından saygıyla karşılanıyordu. Bu arada Mustafa Kemal ile de tanışmıştı. Tek amacının Hindistan’da toplanan 3 milyon İngiliz altınını Anadolu’ya getirmek olduğunu söylüyor bu konuda İstanbul’daki dostlarıyla sık sık mektuplaşıyordu. İstanbul’a giden ve gelen mektuplar İçişleri Bakanı Adnan Adıvar üzerinden kendisine ulaştırılıyordu.

Bir gün Adıvar’ın odasına son mektubuna cevap gelip gelmediğini sormak için girdiğinde hayatının dönüm noktasına yaklaştığını bilmiyordu. Adıvar, mektuplarını çıkarıp “Bu mektuplar nedir beyefendi?” diye sorduğunda yolun sonuna vardığını anlamıştı.

İstiklal Savaşı yıllarında Atatürk’ün elini öpecek kadar yakınlaşan bu İngiliz casusunun adı Mustafa Sagir’di. Mektupların satır aralarına Mustafa Kemal Paşa’ya suikast planının ayrıntıları görünmez mürekkeple yazılmıştı. İngilizlere bilgi veriyor; gelen cevaplarla suikastın detayları satır aralarına işleniyordu. Sagir’in MI6’deki case officer’ı İstanbul Şişli’de oturan Ramiz Bey sahte kimliğiyle dolaşan İngiliz yüzbaşısı John Bennet’tı. Mustafa Sagir 33 yaşında Samanpazarı’nda asılarak idam edildi.

Mektupları inceleyen ve gizli mürekkebi keşfederek Atatürk’e karşı yapılacak suikastı ortaya çıkartan karşı istihbarat kahramanı ise Mim Mim Grubundan teknik uzman Binbaşı Aziz Hüdai’ydi. Mim Mim Grubu Türkiye’nin kurucu babalarından Mareşal Fevzi Çakmak tarafından Ankara hükümetine karşı yapılan casusluk faaliyetlerini ortaya çıkarma amacıyla organize edilmişti.

PROPOGANDA VE KARŞI CASUSLUK

Atatürk’ten bir yaş büyük olan Binbaşı Aziz Hüdai (Akdemir) 1902’de Harbiye’den mezun oldu. Küçük yaşlarından itibaren edebiyata merakı vardı. 1. Dünya Savaşı başladığında Askeri Sansür Kurulu’nda görev almıştı. İstanbul’un işgali üzerine Süleyman Nazif’in yazdığı “Kara Bir Gün” başlıklı yazıya sansür uygulamadığı için cezalandırılarak İzmir’e sürgün edildi. Yazının müellifi Nazif de arandığını duyduğunda karakola giderek teslim olmuş ve Malta’ya hapis olarak gönderilmişti.

İzmir’in Yunanlılarca işgalinden sonra İstanbul’a gelen Hüdai, Mustafa Kemal’in emriyle Felah Grubuna katıldı. Bu grubun başkan yardımcısı oldu. Felah Grubu Milli Mücadele’ye destek veren gizli gruplardan biriydi. Yoğunlaştığı alanlar kaşı casusluk faaliyetleri ve propagandaydı. Bir diğer ifadeyle yabancı casus avlıyordu. Binbaşı Hüdai de casus avcılarının başında geliyordu.

Edebiyat merakı, teknik bilgisi, vatanseverliği ve cesaretinin yanı sıra karşı casusluk- propaganda- etki operasyonları çalışmalarıyla günümüze disiplinler-arası bir tarihsel model sunan Binbaşı Mahmut Hüdai’ye İstiklal Savaşı’nın gidişatını yön veren on binlerce kahramandan biri olarak minnetlerimizi sunuyoruz.

*Bu yazı için Murat Yetkin’in Meraklısı için Casuslar Kitabı ve Mustafa Kemal’in Gizli Teşkilatı – “Atatürk’ün İstihbaratçısıydım” kitaplarından yararlanılmıştır.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

 

Şeytanlaştırılan TikTok’a bir de BM gözünden bakın!

Z kuşağının birincil sosyal medya platformu olarak bilinen TikTok, ABD ve Çin arasındaki teknoloji savaşında en yeni alevlenme noktası konumuna ulaştı. Bu konuma ulaşmasını tetikleyen en önemli hareket, 31 Temmuz 2020 günü Trump’ın TikTok uygulamasını ulusal güvenlik sebebiyle yasaklama tehdidinde bulunmuş olması.  ABD hükümet yetkilileri bir süredir, uygulamanın yanlış bilgi yayması ve kullanıcı verilerini Çin devletine aktarması konusunda uyarılarda bulunuyordu.. Bu endişelerden dolayı 2020 başlarında ABD Ordusu, uygulamayı ordu mensuplarının devlet tarafından verilen telefonlara indirmesini yasaklamıştı. Temsilciler Meclisi ve Senato da bu kararı desteklemişti.

TikTok’un sahibi ByteDance’in CEO’su Zhang Yiming ise firmanın, “kullanıcı güvenliği, tarafsız platform ve şeffaflık” ilkelerine tamamen saygılı olduğunu belirtti. Ancak ardından, ‘gelecek Huawei’ olma yolundaki tehlike sinyallerini gören uygulamanın sahibi olan ByteDance şirketi, TikTok’un ABD operasyonları için Microsoft ile masaya oturdu. satmaya yeltendi. Trump güvencesi alan Microsoft ile satış görüşmesi yapıldı. Tahmini değeri 50 milyar dolarlık olan uygulama için anlaşmanın 15 Eylül’e kadar tamamlanması bekleniyordu. Ancak Trump, ABD Hazine Bakanlığı’nın, anlaşmaya varılan ücretin önemli bir kısmını alması gerektiğini söyledi. Bu şartı öne sürmesinin sebebini ise, “ABD’nin bu anlaşmayı mümkün kılması” olarak açıkladı. Bu açıklamanın üzerine Pekin’den ters tepki geldi. Çin Komünist Partisi’nin Global Times sözcüsü Hu Xijin ise, olası satışı “açık hırsızlık” şeklinde eleştirdi.

Şarj kablosu deyip geçmeyin, bilgisayarınız hackerların eline geçmiş olabilir

Pekin’in uygulama sayesinde toplanan Amerikalılara ait kişisel verileri ABD siyasetinde bilgi kirliliği oluşturmak için kullanma ihtimali Washington’daki siyaset çevrelerinin korkusu haline gelmiş durumda. Benzer bir korku  toplanan veriler ile Pekin Yönetiminin Çin’deki sansür uygulamalarını yurtdışına genişletmesi. Dış İlişkiler Konseyi’ndeki siber güvenlik uzmanı Adam Segal ise bu argümanı ulusal güvenlik tehdidi olarak “oldukça zayıf” olarak nitelendiriyor ve Trump Yönetiminin ticari kaygılar üzerine hareket ettiğini ekliyor.

ŞEYTANLAŞTIRILAN TİKTOK BM PROJESİNDE

TikTok Trump yönetimi tarafından bir milli güvenlik tehdidi  olarak görülürken, uygulamanın içerisinde yer aldığı olumlu projeler göz ardı ediliyor. Eylül 2019’da AB ve UNICEF’in sosyal medya platformu olan TikTok üzerine başlattığı küresel bir kampanyayı hatırlatmak yerinde olacaktır. Bu kampanyanın amacı, çocukları güçlendirmek ve istediklerini açıkça söyleyebilmeleri konusunda cesaretlendirmekti. BM Genel Kurulu’nun 74. Oturumunda, AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini tarafından söylenen şu cümleler kampanyayı destekleyecek niteliktedir: “Geçmişi, ailesinin ekonomik durumu, cinsiyeti ne olursa olsun her bir çocuğun her hakkı elde etmesini garantileme konusunda gerçekten zorlandığımıza inanıyorum. Gelecekte artık cinsiyet eşitliği konularında çalışmaksızın büyüyen bir nesil hayal ediyorum.”

500 milyon kullanıcısının çoğu 18 yaşın altında olan TikTok uygulaması, bu kampanyanın platformu olarak belirlendi. Aktifliği 20 Kasım 2019’a kadar süren kampanyada, Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi’nin Youtube hesabında yayınlanan dört tema altındaki kısa videolar, çocuklar tarafından kendi yorumları katılarak taklit edilmeye çalışıldı. Bu sayede izleyicilerin, çocukların hayatlarındaki gerçek zorluklarla (TheRealChallenge) yüzleşmiş olması amaçlandı.

Tarihin ilk siber casusuluk operasyonu: KGB’ye veri satan Alman hackerlar

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ SİCİLİ KABARIK

Özetlemek gerekirse, yazar Jia Tolentino’nun dediği gibi, “viral iletişim için tasarlanan hiçbir platform siyasetten soyutlanamaz”. TikTok da kültürel bağlarını kırarak Çin’in dışında tamamen küresel hale gelen ilk sosyal medya platformu olmuştur. 15 Ağustos’ta Trump, ByteDance’e ABD’deki varlıklarını satması için 90 gün süre vermiştir. Trump’ın uygulamayı güvenlikleştirerek ulusal tehdit haline getirmesinden de anlaşıldığı üzere bu durum ABD’nin ekonomik kaygılarını artırmaya devam edecektir. Güncel durumda TikTok, Hong Kong’daki demokrasi yanlısı protestolarla ilgili videoları bastırmak ve Çin’in insan hakları sicilini eleştiren bir videoyu kaldırmakla suçlanıyor. Ancak iki süper güç arasında süregelen ekonomik rekabet göz önüne alındığında, ideolojik bağlamda demokratik barış teorisine kadar uzanan bu iddialar manidardır.

Son yıllarda görülmektedir ki, ABD, stratejik varlıklarının Çin tarafından satın almasını engellemeye çalışıyor. Buna ek olarak, ABD firmalarında finansal bilgileri düzgün bir şekilde açıklamayan Çinli firmaları listeden çıkarmakla tehdit eden bir ABD görmekteyiz. Çin ise Facebook, Twitter, Google gibi pek çok ABD firmasına erişimi engellemeyi sürdürüyor. Ekonomik olarak temsili bir Soğuk Savaş ortamının görüldüğü bir rekabetle karşı karşıya olan uluslararası sistemde, şu noktada sorulacak soru, iki süper gücün ne kadar daha ileri gideceğidir.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz