Kategori arşivi: Konuk Yazar

Liseli Bir Girişimcinin Silikon Vadisi Anıları

İlk olarak “Silikon Vadisi” nedir ve neden Silikon Vadisi sorularıyla başlamak daha doğru olur. Silikon Vadisi bir ekosistem ve sanıldığı gibi sadece girişimcilik üstüne değil. Ekosistemi oluşturan bileşenler ise yardım etmek için olan istek ve sürekli olarak üretime olan eğilim. Aslında Silikon Vadisi bu noktada sadece bir ekosistem olarak kalmıyor. Vadi, bu noktada bir kültür haline gelmiş oluyor.

İLGİLİ HABER >> SİBER ALAN’IN DİKKAT ÇEKEN 10 START-UP’I

Silikon Vadisi son 2-3 yıllık süreçte Türkiye’de tam olarak duyulmaya başladı. Oraya gidene kadar benim de tam olarak bir fikrim yoktu. Hatta birkaç makale ve köşe yazıları okuduktan sonra Vadi’yi gözümde inanılmaz büyütmüştüm. Bence Silikon Vadisi hakkındaki en büyük yanılgımız bu. Kıyaslama yaptığımızda ise bizim buradaki en büyük eksikliğimiz yardımlaşma. Halbuki Vadi’yi Vadi yapan ne oradaki binalar ne de teknoloji ve girişimcilik merkezi olması. Hatta merkez haline gelmesi bahsetmiş olduğum bu farka dayanıyor. Bizim aksimize toplum olmanın temel yapıtaşı olan ve ne yazık ki giderek unutmaya başladığımız yardımlaşma kavramı her zaman ön plana çıkıyor. Bunu Silikon Vadisi’nin en önemli özelliği olarak da ifade edebiliriz. Küçük bir kıyas yapmak gerekirse; yapmak istediğiniz şeyle ilgili biriyle görüşürseniz size yardım etmekle kalmıyor, sizi başka kişilere de yönlendiriyor ve kendinizi muhteşem bir “network” ün içinde buluyorsunuz. Bu aralar çok duyuyoruz değil mi? Herkes networkten bahsediyor. Bu noktada her şey size bağlı oluyor. Yani yapmanız gereken sadece iletişim halinde olduğunuz kişilerle bağlarınızı koparmamak. Buna karşı, ülkemizde durumun tam tersi mevcut. Tek bir kişiye ulaşabilmek için bile birçok farklı kişiyle görüşmeniz gerekiyor. Ayrıca sürekli iletişim halinde kalmanız oranın aksine olumsuz sonuçlanıyor. Maalesef ki insanlar rahatsız olmaya başlıyor. Bunun sonucunda“start-up” konseptinin de ülkemizde iyice yerleşmesiyle beraber bu bizim için çok büyük bir olumsuzluk yaratıyor. Bu olumsuzluk da “Türkiye’de neden Silikon Vadisi olmaz” tartışmalarına sebebiyet veriyor.

Kültürün bir başka önemli parçası da hata yapmak. Bu noktada yardımlaşmayla bağlantılı olarak hata yapmaya olan sonsuz hoşgörü doğuyor. Bunun en önemli getirilerinden biri de sonraki zamanlarda start-up’ların en hayati dönemeci olan “death valley/ölüm vadisi” diye ifade edilen sürecin minimum hasarla atlatılabilmesi. Yani başarısızlıkların hiç biri başarısızlık olarak görülmüyor. Başarıya uzanan bir adım, yeni bir öğreti olarak görülüyor. Bununla birlikte yatırımcılar birkaç defa “batmış” kişilere karşı daha olumlu bakıyor. Yani işin olmazsa olmazı olan tecrübe, en acı ama en faydalı olan yolu rahat geçirebilmek adına müthiş bir imkan sağlanmış oluyor. Yani, tüm düzenin düşmeden kalkamazsın felsefesine dayalı olması girişimciler için olabilecek en uygun ortamı oluşturmuş oluyor.

İLGİLİ HABER >> SİBER GÜVENLİK START-UP’LARI İÇİN 1 MİLYON DOLAR DESTEK

Bulunduğum iki hafta boyunca Vadi’de bu ve benzeri durumlarla neredeyse sürekli karşılaştım. Bir araya geldiğim elliden fazla girişimci ve katıldığım “meet-up”lar… Fakat bunlar Silikon Vadisi’ni bütünüyle tanımlamak için yeterli değil. Çok önemli bir bileşen daha var: Mutlu olmak. Herkes onca yoğunluğun arasında mutlaka kendine zaman ayırıyor. Bu sadece kişilerle de sınırlı kalmıyor; aynı şey şirketler, kurumlar için de geçerli. Google, Facebook, Twitter gibi şirketleri de gezerek söylediklerimi gözlemleme şansım oldu. Hatta bu şirketlerde en çok dikkatimi çeken şey kampüslerin spordan oyun odasına, oyun odasından dinlenme alanına kadar her tür aktiviteye imkan verecek şekilde düzenlenmiş olmasıydı. Buna bağlı olarak farkına vardığım bir diğer ilginç durum ise yapılması gereken şey zamanında bittikten sonra kimin ne zaman gelip ne zaman gittiğinin, ne yaptığının önemi olmaması. Eğer saat 16.00’da bitmesi gereken bir proje varsa ve o saatte teslim edebiliyorsam işe 15.00’de gelmemin veya erkenden gelip plaj voleybolu oynamamın bir önemi yok. Yani kişinin rahat ve mutlu olduğu ortamda çok daha verimli çalıştığının çok iyi farkındalar. Bu bilgileri edinmemi sağlayan süreçten ve orda yaşadıklarımdan biraz daha bahsedeyim.

İLGİLİ RÖPORTAJ >> DEVLETİN BEĞENMEDİĞİ PROJEME AVRUPA’DAN MİLYON DOLARLIK TEKLİF GELDİ

İlk haftam eğitim, geziler ve tanışma yoğunluklu geçti. Birçok yönden “start-up” kavramını ve ortamını gözlemleme, farklı durumları inceleme şansım oldu. Eğitim merkezimiz olan Plug and Play Tech Center’da olmak da hem kuluçka merkezi konseptini öğrenmeme hem de şu anda dünyayı kasıp kavuran bazı kavramları önceden keşfetme ve inceleme olanağı sağladı: “IoT/Nesnelerin İnterneti” ve “Big Data”gibi. Hazır bahsetmişken bu iki kavrama da biraz değinmek istiyorum. Big Data, bilişim dünyasının sürekli olarak gelişmesinden dolayı ortaya çıkmış olan inanılmaz büyük bir veri çöplüğü olarak değerlendirilebilir. Bu noktada “Big Data”nın başlıca iki kaynağı var: Cloud service/bulut depolama servisleri ve IoT. Veri, etkileşim sonucu ortaya çıkan bir şey ve bu yüzden de etrafımızda bulunan sayılamayacak kadar çok olan nesnelerin de etkileşime geçmesiyle, ortaya inanılmaz büyüklükteki bir veri ağı çıkıyor. Şirket gezileri esnasında Goolge Car gibi IoT ürünü olan birçok farklı yeni teknoloji gördüm. Bununla birlikte yeni doğmakta olan start-upların çoğunlukla veri toplama veya toplanmış olan veriyi kategorize ederek pazara sunma üstüne olması da dikkatimi çekti. Yani Big Data kavramı yeni bir kavram olmakla kalmamış, çok büyük bir pazar değeri de oluşturmuştu. Silikon Vadisi’nin teknolojinin de merkezi olduğunu deneyimleyerek öğrenmem bu sayede gerçekleşti ve bana farkındalığın ne kadar önemli olduğunu hatırlattı.

SİBER BÜLTEN HAFTALIK RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”3″]

Bu sürecin ardından “Big Data” temalı bir hackathona katıldım. Teoride öğrendiklerimi henüz tazeyken pratiğe geçirebilme fırsatı çok önemli bir nokta oldu. 54 saatlik yoğun bir sürecin ardından final sunumları başladı ve en önemli tecrübelerimden birini edindim. Kalabalık bir topluluğa karşı İngilizce ve çok sınırlı bir sürede sunum yapmak zorundaydım. İlk tecrübemiz olmasında rağmen süreci başarıyla tamamlayarak, Hackathon sonunda grubumla beraber genç girişimciler ödülünü de kazandık.

İki hafta sonunda sadece bir şeyler öğrenmekle kalmayıp 14 yaşındaki bir genç girişimci olarak kendime olan güvenimi biraz daha arttırmış oldum. Ve tüm bu tecrübelerimin sonucunda edinmiş olduğum çok önemli bir kazanım var ve bunu kendimce bir slogan olarak sizlerle paylaşmak istiyorum: “Girşimcilik bir meslek değil, girişimcilik bir yaşam tarzı.”

İstanbul’dan Bremen’e uzanan bir güvenlik macerası: Informatica Feminale

Bilişim sektöründe kadın istihdamının istenen seviyenin altında olduğu çok sık tekrarlanan bir gerçek. Bununla birlikte sektörün değişik katmanlarında yetişmiş eleman ihtiyacının giderek artması hem şirketleri hem de sivil toplum kuruluşlarını kadınların bilişimde yer almasını sağlayacak çalışmalar yapmaya itiyor.

Informatica Feminale bu tür etkinliklerden biri. 1997 yılında başlayıp her sene gerçekleşen ve kadınları bilişim alanına yönlendirmeyi, heveslendirmeyi ve bu alandaki kadın özgüvenini artırmayı amaçlayan organizasyon bu sene Almanya’nın Bremen Mızıkacıları ile ünlü kentinde yer alan Bremen Üniversitesi gerçekleştiriyor. Ben bu programa ilk kez geçen yıl öğrenci olarak katıldım. 2014 yılının Türk-Alman Bilim Yılı ilan edilmesi ile birlikte Alman araştırmacı Veronika Oechtering Informatica Feminale’yi bir proje olarak sunuyor ve projesi kabul alıyor. Etkinliğin başlangıcından 16 yıl sonra Informatica Feminale Türk öğrencilerle de buluşmak üzere kolları sıvıyor ve Türkiye’den bilişim alanında öğrenci olan kadınlara bir burs programı düzenliyor.

İLGİLİ HABER >> PACE ÜNİVERSİTESİNE DEV BAĞIŞ. YETER Kİ SİBER UZMAN YETİŞSİN

Geçen yıl burs kapsamında programa katılacak olan kadınların ulaşım ve konaklama giderleri karşılanıyordu. Ben de bu programdan bölüm içerisindeki hocaların gönderdiği mailler sayesinde tesadüfen haberdar oldum. Etkinliğin kapsamı kadar Bremen’in coğrafi konumu da ilgimi çekti, çünkü kendisi dışında da etrafında gezilecek bir çok güzel şehir vardı… Bu düşüncelerle burs programına başvurdum; kazandığım burs sonucu programa katılan öğrencilerden biri oldum. Programa başvuru aşamasında bizden bu programa neden katılmak istediğimizi sorgulayan bir yazı istemişlerdi; bu yazıda programa katılma isteğimi, hangi dersleri neden almak istediğimi net bir şekilde vurgulamıştım. Sonradan öğrendiğime göre programa kabul almamda en önemli etken yazdığım o yazı olmuş. Ayrıca programa katılmanız için illa öğrenci olmanız gerekmiyor, ancak prensip olarak öncelikli burs imkanını öğrencilere sağlıyorlar, özellikle de doktora öğrencilerine… Benim dışımda geçen yıl programa öğrenci olarak katılan 12 kadın daha vardı ve 15 günlük bu etkinlik bizim hem kariyerimiz hem de sosyal açıdan gelişmemiz için bir kapı olmuş oldu. Hem güzel dostluklar kurduk, hem de mesleğimizle alakalı gelişim sağlamış olduk. Tabi söylemeden geçemeyeceğim çokça da gezdik.

Informatica Feminale’nin hedeflerinden birisi Almanya’da kadınlar ve bilişim sektörü arasındaki duvarları yıkmak. Bilişim ve mühendislik gibi alanların sadece erkeklerin yapabileceği işler olduğu düşüncesini yok etmek. Alman kadınların daha çok sosyal bilimlerde başarılı olduğuna inanılması ve mühendisliğin tamamen erkek işi olduğunu algısı kadınların bilişimde başarısız olacağına dair yanlış bir algı oluşmasına sebep olmuş.

İLGİLİ YAZI >> HACKER DÜNYASININ AĞIR ABLASI RAVEN ALDER

İnanılmaz ama gerçek; biz Türkiye olarak bu anlamda Almanya’dan çok daha iyi durumdayız. Bizim kadınlarımız kendilerine bu konuda daha fazla güveniyorlar ve bu işleri başarabileceklerine daha fazla inanıyorlar. Sonunda başarı da geliyor tabi ki… Başarı arttıkça daha fazla kadın hevesleniyor ve bu alanlarda meslekleri de her geçen gün daha fazla kadın tercih ediyor.

2015’de düzenlenen Informatica Feminale’ye bu kez ders vermek için katıldım. Benim gibi başka ülkelerden gelmiş başka eğitmenler de vardı. Informatica Feminale’nin amaçlarından birinin Almanya’daki kadınları bilişim alanına teşvik etmek olduğu düşünüldüğünde neden uluslarası eğitmenlere ve öğrencilere kapılarını açtığını merak edebilirsiniz. Etkinliğin amaçlarından bir diğeri de uluslarası öğrenciler ve eğitmenler ile buluşup onlara Almanya’daki iş, doktora ve yüksek lisans gibi imkanları göstermek. Bu amaçla toplamda 15 gün süren etkinliğin, her yıl 1 günü ders yapılmıyor ve “Job Forum” düzenlenerek iş yerlerinin yüksek lisans ve doktora destek programlarına, iş yeri tanıtımlarına ve iş olanaklarına ayrılıyor. Örneğin; Intel her yıl gelip oradaki öğrencilerle mülakatlar yapıp, iş ortamlarını, lisans üstü destek programlarını tanıtıyor. Bunun yanında Diamond Dash gibi mobil oyun uygulamalarıyla bilinen Wooga şirketi de her yıl oraya gelip şirketini ve imkanlarını tanıtan şirketlerden birisi konumunda.

İLGİLİ HABER >> SİBER DÜNYANIN EN İDDİALI 10 START-UP’I

Etkinlikte katılım ve kurs sayısı da her geçen yıl artıyor. Kurslar süresince oldukça büyük bir ekip herşeyle ve herkesle ilgileniyor . Örneğin geçen yıl gittiğimde burs kapsamında Bremen’e ulaşımımı tamamiyle onlar üstlenmişti. Havalimanından beni almaya bir kişi görevlendirilmiş ve görevli beni Veronika’ya götürmüştü. Gittiğim gün “Network Party” olduğu için önce beni partiye Veronika’nın yanına bırakmıştı. Orada hem eğitmenler hem de öğrencilerle tanıştıktan sonra Veronika yine ekibinin ayarladığı kalacağım aparta kadar beni kendi elleriyle götürmüştü. Sonrasında tramvayı öğrenci olarak kullanabilmem için benim için bir öğrenci kartı çıkarttırmıştı. Ne kadar bıkmadan usanmadan çalıştıklarına dair bir örnek daha vermem gerekirse; gelen Türk arkadaşlarımızdan birisi tek başına bir evde kalmaktan çekiniyordu ve bu yüzden ayarlanan apart dairede kalmak istememişti. Veronika bunun üzerine onun için misafirhanede oda ayarlamıştı. Bu yüzden son 2 senedir gittiğim bu etkinliğin oldukça mükemmel bir şekilde idare edildiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Dahası etkinliğe her yaştan her bilgi düzeyinden kadın katılabiliyor. Bunu söyleyip davet göndermek kolay ancak bu kadınların bir kısmı evli ve çocukları var; bunun için de kurs süresince çocuk bakım hizmeti veriliyor.

İLGİLİ HABER >> DİJİTAL AKTİVİSTLERE ALMANYA’DA EĞİTİM FIRSATI

Herşey o kadar ince düşünülüp o kadar güzel planlanıyor ki, düzene ve sisteme hayran kalmamak elde değil . Okula ilk gittiğiniz gün önce ofise gidersiniz ofiste sizin için çok daha önce hazırlanmış olan üzerinde isminizin yazdığı bir dosya, isim kartınızla birlikte size veriliyor. Sonrasında size teslim edilen evraklar ve kartlarla ilgili detaylı bilgiler verilir. Evraklarınızın içerisinde mutlaka bir tramvay haritası, şehir haritası, üniversitenin haritası ve bölümün haritası bulunuyor; bölüm haritasında derslikleriniz işaretlenmiş oluyor. Ayrıca çalışanların kartları üzerinde bayraklar var ve bunlar bildikleri dilleri ifade ediyor. Türk öğrenciler için mutlaka en az bir Türkçe bilen eleman çalışır. Eğer dersleriniz içerisinde laboratuar kullanacaksanız, laboratuara girebilmeniz için size ayrıca bir kart daha verilir. Laboratuardaki bilgisayarları ve wifi’yi kullanabilmeniz için bir eduroam kullanıcı adı ve şifre de evrakların içerisinde bulunur. Bunun yanında orada bulunduğunuz sürede kullanabilmeniz için bir mail ve ftp hesabı da sizin için tahsis edilmiştir. Bunların yanında orada olduğunuz süre boyunca bedava olarak kullanabilmeniz için bir kafe ortamı oluşturulmuştur. Burada sürekli olarak soğuk/sıcak içecekler, meyve ve atıştırmalıklar bulunur. Bazı firmalar burada etkinlikler düzenlerler; örneğin geçen yıl “makeymakey” isminde kickstarter sitesinde de projesi bulunan bir kit tanıtılmıştı. Kit ile muz arasında bağlantı kurdurup piano çalmıştık.

Merak edenler için: https://www.youtube.com/watch?v=rfQqh7iCcOU

Elbette başarılı şekilde organize edilen bu denli yoğun etkinliğin arkasında bu işe kendini adamış bir kadın var; Veronika Oechtering. Kendisi Bremen Üniversitesi Doğa ve Teknik Bilimlerinde Kadınlar Yetkinlik Merkezi bilimsel yöneticisi. Anlayacağınız Veronika’nın işi gücü kadınlar ve gerçek anlamda her birimizle teker teker, sabırla, sevgiyle ilgilenmesinin yanı sıra tüm organizasyon da onun ellerinde şekilleniyor.

İLGİLİ HABER >> ALMANYA’NIN YENİ SİBER GÜVENLİK YASASI CAN YAKACAK

Geçen yıl Bremen’de öğrenciyken kurslarla alakalı bir eksiklik dikkatimi çekmişti; çok fazla konuda kurs vardı ancak Gizlilik ve Güvenlik başlığı altındaki kurslar ne tatmin edici ne de sayıca yeterliydi. Bu sebeple bu sene için “Web Uygulama Güvenliği 101” isminde bir kurs açmak istediğimi Bremen’deyken Veronika ile paylaştım. Bu yıl kurs başvuruları açıldığında da başvurdum. Böyle bir konu onlar için şaşırtıcı, ilgi çekici ve farklıydı; sonuç itibariyle kabul ettiler. Bu orada ilk kursum olacaktı ve pratiği fazla teoriği az bir kurs planlamıştım; bu amaçla az sayıda öğrenci ile çalışmayı tercih ettim. Veronika da dahil olmak üzere kursa katılmak isteyen oldukça fazla kadın oldu. Sonuç itibari ile 3 günlük web uygulama güvenliğine giriş niteliğinde bir kurs yaptım.

Uygulama için elimde yeterli teknik laboratuar  da bulunduğundan anlattığım hemen hiçbir şey havada kalmadığını gördüm. Kısacası öğrencilerim ellerini suya sabuna soktular ve harika uygulamalar yaptılar. Ders onlar için çok eğlenceliydi çünkü hep macera hikayeleri olarak anlatılan saldırı türlerinin gerçek hayatta bir saldırgan tarafından nasıl kullanıldığını saldırgan koltuğuna oturarak öğrendiler. Tabi ki ben de ders verirken oldukça keyifli zaman geçirdim; çünkü karşımda anlattıklarımı ilgiyle dinleyen, yaratıcı sorular soran ve yaratıcı çözümler üreten öğrenciler vardı.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”3″]

Kendi adıma kursu bu şekilde güzel bitirmiş olmanın ve Informatica Feminale’de ilk güvenlik kursunu açmış olmanın gururunu yaşıyorum. Etkinlik 28 Ağustos’a kadar devam edecek ve sonrasında hemen önümüzdeki yıl için hazırlıklara başlanacak. Informatica Feminale önümüzdeki yıl kapılarını daha fazla Türk kadınına açmaya hazırlanıyor; ben de yeniden siber güvenlik alanında bir kurs açmak ve kadınları da artık bu işe bir noktadan dahil etmek amacıyla bir fark yaratmak için hazırlanıyorum.

Bu yılki kurs listesi: https://www.informatica-feminale.de/en/summer2015/Programm_eng.php

Geçen yıl yazdığım yazı için: http://www.kadinyazilimci.com/informatica-feminale-2014/

 

Bir Hacker’ın Kariyer Evreleri

Hacking team’in ticari sırlarının ifşa olması ve saldırgan güvenlik teknolojilerinin kullanım boyutunun ortaya dökümesi, patriot bataryalarına yönelik saldırı yapıldığı iddiaları (ki Alman medyasının bile ne kadar gaza gelebileceğinin bir kanıtıdır), Kasperski firmasının ağında zararlı yazılım tespit etmesi gibi haberler ilgi çekiyor. Bazıları için ise bu haberler bugün hava kapalı olacak haberinden daha ilgi çekici değil. Bunlar hacking kariyerinde son evreye geçmiş sayılı insanlar.

Hacking kariyerinin 5 evresi vardır, bunlar:

  • Mide bulantısı ve baş dönmesi dönemi
  • “I know kung-fu” ve tutmayın beni kendime hakim olamıyorum dönemi
  • Bu işler çok sakat dönemi
  • Bu teknolojinin en ince detayını öğrenmek istiyorum dönemi
  • Amaan, bunlar her gün olan şeyler dönemi’dir.

İlk dönem olan mide bulantısı döneminde hacker özentisi kişi bir yol bulmaya çalışır, hacking’in çok havalı olduğunu düşünür. Görünmez adam olma fikri çok cazip görünür (aslında hacker’lar da görünür, ama bunu anlaması üçüncü dönemde olur). Ama biraz okumaya, seminerlere gitmeye başladığında anlamadığı bir dilin konuşulduğunu farketmeye başlar. Bunu kendinizi Fas’ta bulduğunuz ve aç açıkta kalmamak için dili anlamaya çalıştığınız bir durum gibi düşünün. Hangi ipin ucundan tutsa çeker çeker ama asla sonuna ulaşamaz, hiçbir şeyi tam olarak kavrayamaz, hep kendinden ve bilgisinden şüphe eder. Bu dönemde o bunu hack’ledi bu şunu hack’ledi haberlerini okuyarak ne döndüğünü anlayabilmeyi ümit eder. Ama bilmediği şey bu haberleri yapanlar ve aynı baskıyı tekrar tekrar dağıtanların çoğunun da ne olup bittiği hakkında kendisinin bir yıl sonra olacağı halinden daha fazla fikri olmadığıdır. Bu dönem öylesine ağırdır ki çoğunun midesi bu dönemi kaldırmaz ve ben normal bir yazılımcı falan olayım bari diye ekmek peşindeki yoluna devam eder.

İkinci döneme geçebilenler en zor dönemi atlatanlardır. Ama kendileri adına en tehlikeli döneme girmişlerdir. Bu dönemi araba kullanmayı yeni öğrenmiş ama kendini iyi sürücü zanneden birisinin yaşadığı döneme benzetebiliriz. Yani kazaya en yakın olduğu döneme. Sosyal medya aktivitelerinin de tavan yapmaya yaklaştığı dönem bu dönemdir. Artık hacker kulübe girmiştir (ne kulübüyse artık). Tool’lar, ilk dönemde kendisinin de anlamadığı, halen de tam olarak anlamadığı kavramlar twit’lerde havada uçuşmaya başlar. Tool kullanabildiği için biraz duvar yıkmaya, sistemlere girmeye, başkalarının e-postalarını okumaya başlar. Tool bunu nasıl yapıyor ve ben bunu niye bilmiyorum fikri içini kemirse de bu fikri beyninin derinliklerine gömmeye çalışır. Bunlardan bir tanesi bir web uygulamasındaki URL bilgisini değiştirerek başka bir müşterinin telefon faturasını gördüğünde dünyayı ele geçirebileceğini bile sanabilir. Daha ilginç olanı kendisinin ne kadar akıllı geri kalanların ise bir sürü beyinsiz olduğunu düşünmeye başlayabilir. Bunu eline silah verdiğiniz bir psikopat olarak düşünün, artık etrafındakilerin başına ne gelir bilinmez. Hacker için bu dönemde adrenalin yükselmiş, mutluluk hormonu da artmıştır. Ne de olsa artık top çevirmeye başlamış, havalı sayılar yapmaya başlamıştır.

Üçüncü dönemde hacker yaptığı aktiviteleri teknik olarak anlamaya, bu aktivitelerin bıraktığı izleri görmeye ve aslında o kadar da görünmez olmadığını anlamaya başlar. Burada adrenalin devam eder, ama mutluluk yerini endişe ve korkuya bırakır. Hacker yaptığı aktivitelerin sonuçlarını kavramaya başlar, ama adrenalin tutkusu çoğu zaman mantığını yener. Aynı zamanda gerçek hacker’lığın ne olduğunu da anlamaya başlar. Bu alanın bir kişi tarafından tamamen fethedilemeyeceğini, ağ protokollerinin, işletim sistemi ve işlemci mimarilerinin, uygulama mimarilerinin bu kadar çok olması nedeniyle bir kişinin ancak belli alanlarda gerçekten hacker olabileceğini, ancak her hacker’ın mutlaka temel bilgilere hakim olması gerektiğini anlar. Bu dönemin sonlarına doğru gerçek bir hacker’ın hayatının o kadar da adrenalin dolu olmadığını, önceki döneminde yaptığı aktivitelerin tam bir aptallık olduğunu farketmeye başlar ve temel teknolojileri öğrenmek için daha disiplinli çalışmaya başlar. Aslında hacker olmak hiç de havalı bir şey değildir, tam aksine disiplin, kendini adama ve çoğu kişinin anlayamayacağı ve dolayısıyla takdir de edemeyeceği bilgi ve yetkinliklere sahip olmak demektir.

Dördüncü dönem aslında bir başka mide bulantısı dönemidir. Teknolojide alt katmanlara indikçe girdabın hızı da artar. Bu dönemde gerçek hacker’ların dünyayı nasıl değiştirdiğini, ancak (eğer zaten orada değilse) ABD’de olmadıktan sonra bunun asla mümkün olamayacağını anlar. Apple’ın tohumunun Steve Jobs değil aslında Steve Wozniak tarafından, daha doğrusu Wozniak’ın babası ve Lockheed mühendisi Jerry Wozniak tarafından atıldığını, Unix’in (ve ondan önceki teknolojilerin) bugünkü ticari işletim sistemlerinin çoğunun temelini oluşturduğunu ve bu dönemin mühendislerinin gerçek hacker’lar olduklarını öğrenir. Bu dönem ilk üçünden uzun bir dönem olabilir, ama hacker bu dönemin geri dönüşü olmadığını ve bu dönemi tamamlamadan asla huzur bulamayacağını bildiği için ilerlemeye devam eder. Artık tüm gerçekler belirmeye, hacker “süper bilinç” seviyesine erişmeye başlar.

Ve son dönem gelir. Bu dönem hacker’ın cahiller arasındaki alim olduğu dönemdir. Kendisi aynı dönemlerden geçmemiş gibi daha önceki evreleri yaşayan hacker’ların böbürlenmelerine dayanamaz. Aynı haberleri defalarca retweet edenlere içinden, tamam anladık biri birini hack’lemiş, ne var bunda demekten kendini alamaz. Zaten internete herhangi bir sunucu yerleştirildiğinde 5 dk. içinde parola kırma saldırılarının geleceğini, 123456 parolalarını kırıp da ortalıkta ben şu dev firmayı indirdim diye gazetecilere böbürlenmeyi nasıl içlerine sindirebildiklerini anlamaz. Sanırım insan ihtiyarladığında da bu sebepten huysuzlaşıyor, etrafındakilerin konuşmaları boş gelmeye başlıyor. Bir hacker’ın sağlıklı kalabilmesi için bu aşamada kırma dökme işlerinden çoktan uzaklaşmış yeni teknolojiler geliştirmeye başlamış olması gereklidir. Bu aslında hacker’lığın ömür boyu bir iş olmadığı anlamına gelmektedir. Hacker artık çok az kişinin hayal edebileceği çözümleri ve sistemleri tasarlayabilecek seviyededir. Tabi bunları gerçekleştirebilmesi için doğru bir ekosistemin içinde olmalıdır. Türkiye’de böyle bir ekosistem var mı, bence yok ve rekabet eşitliği olmadığı sürece de olmamaya devam edecek.

Yalanım yok, ben de güncel olaylarla ilgili sırf BTRisk’in adını duyurma amaçlı karalıyorum. Türkiye’deki güvenlik uzmanlık seviyesi düşük olduğu için yapılan işin kalitesinin algılanması mümkün olmuyor. Yine etkinlik, seminer, eğitim, stand açma, defter kalem dağıtma şeklinde ilaç firması tarzı pazarlama faaliyetleri ile algılar yönetilmeye ve ticari başarı sağlanmaya çalışılıyor. Eşitlik ve iş etiği konularına hiç girmiyorum, zaten girsem çıkamam herhalde.

Ne diyorduk, bugün kim kimi hack’lemişti?

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

20 bin adımda Infosec rekorunu nasıl kırdık?

Avrupa’nın en büyük bilgi güvenliği fuarı olan Infosecurity Europe, 2015 yılında da önceki senelerde olduğu geniş katılımla gerçekleşti. Sadece sektörün ileri gelen aktörlerinin değil, yeni fikirler ile ortaya çıkmış birçok güvenlik firmasının da bulunduğu Infosec fuarında geniş ürün ve hizmet yelpazisene sahip 325 firma değişk sektörlerden 13 binden fazla ziyaretçi ile buluşma imkanına kavuştu.

2-4 Haziran tarihlerinde Londra’da gerçekleşen fuara, 2012’den bu yana olduğu gibi Symturk ekibi olarak katılım sağladık. Oldukça verimli geçen fuar sürecinde geçmiş Infosec tecrübemizin etkili olduğunun altını çizmek gerek. Fuara sadece ‘gezmek’ için gelen ve önceden bir görüşme takvimi olmayan katılımcıların aksine, hangi firmaları ziyaret edeceğinin ve kimlerle görüşeceğinin programını yapanlar fuardan fazlasıyla memnun ayrıldı.

Infosec gibi sektörün kalbinin attığı fuarlarda ‘kervan yolda düzülür’ mantığıyla ilerlemek mümkün değil. Önceden Earl’s Court’ta yapılan etkinlik bu sene daha geniş bir alan olan Olympia Exhibition Center’a taşınmış. Avrupa’nın en büyüğü ünvanını kimseye kaptırmaya niyeti olmayan Infosec’in ilk gününde toplam 20 bin adım atmak zorunda kalmam sanırım etkinliğin genişliği hakkında bir fikir verir.

Görüşme takvimi belirlemenin yanı sıra verimli bir fuar süreci yakalamanın başka bir anahtarı da hangi standlara gitmek gerektiğini bilmek. Fuar alanının en görünür yerlerinde her zamanki gibi büyük şirketler bulunuyordu. Açıkçası ürün ve hizmetlerinde yenilikleri duyurmak için fuarları beklemeyen bu şirketler yerine, orjinal fikirleri ile öne çıkan ve ürettikleri özgün çözümleri satmak için can atan start-up’lar ile vakit geçirerek somut sonuçlar almak daha yüksek ihtimal.

Nispeten küçük şirketlerin Infosec gibi büyük bir fuara katılması için devlet teşviği aldığını da önemli bir not olarak eklemek gerekiyor. Bu sayede yaklaşık 10 yıldır sektörde bulunan ama dünyaya açılamamış birçok şirketi tanıma şansı yakaladık. Tabi fuarda Fransa, Amerika ve İsrail gibi bir dizi ülkenin pavyonun bulunduğunu da hatırlatalım.

Symturk olarak bu seneki Infosec’de odaklandığımız alanların başında tehdit istihbaratı, siber dolandırıcılık ve sosyal mühendislik saldırıları ile mücadele, tespit ve müdahale arasındaki süreyi kısaltacak teknolojiler, veritabanı güvenliği ve bilgi güvenliği farkındalığını arttıracak çözümler geliyordu. Bu konularda çalışan üreticilerin hepsiyle birlikte çalışma imkanlarını değerlendirdik. Sonuç fuar boyunca 12 toplantı yaparak kendi rekorumuzu kırdık ve şirketimizin en başarılı etkinliğini geride bırakmış olduk.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

Siber Mücadele ve Algı Yönetimi

* KUBİLAY ONUR GÜNGÖR

Siber dünyayı tanımlarken bir çok kaynak, bağlı cihazların, oluşturduğu topluluk olarak bahseder genel anlamda. Bu yeterli bir tanım değildir. Çünkü çoğunlukla bu cihazların arkasında insanlar da olduğundan, insan makine etkileşimini de siber dünyanın içerisine katmak gerekir. Katmanın da ötesinde, önemli bir bileşeni olduğunu kabul etmek gerekir.

Makinelerin birbirleri ile etkileşimleri, sosyal toplum çerçevesinde insanı taklit etmekle birlikte, etkileşen makinelerin insanlarla etkileşimi ile birlikte sistem taklitin ötesine geçmiş ve kendine özgü bir dünya oluşturmaya başlamıştır.

Siber dünyanın ilk oluşum evresinde kalabalık olarak adlandıracağımız topluluklar, kendi jargonlarını, kurallarını ve iletişim biçimlerini oluşturdukça, kalabalıktan farkında topluluklar haline dönüşmüştür. Basitçe örnek vermek gerekirse, Facebook üzerinde beğenilen paylaşılan bir yazı yada görsel ‘like’lanırken, Twitter üzerinde retweet edilir. Bu aslında markaların oluşturduğu toplulukların kendine has jargonu olması anlamına gelmektedir. Pazarlama ve marka yönetimi açısından olduğu kadar, gerçekten sosyal bir topluluk oluşumunda da önemli bir aşamadır.

Konu dilbilim çerçevesinde ele alındığında, her dönem yeni nesil tarafından dillerin yok edildiğine yönelik endişeler dile getirilmiştir. İletişimin en önemli bileşeni olan dil üzerindeki değişimler bozunma olarak adlandırmak yüzeysel bir tanımlama yapmaktan ileri gitmez. Dilin kendi tekniği içerisinde bozunma olarak adlandırılan değişimler, esasında iletişim çerçevesinde önemli bir değişimi temsil ediyor olabilir. Buna örnek olarak internet üzerinde iletişim dahilinde sıkça kullanılan ‘LoL’ sözcüğü gösterilebilir. Başlarda çok komik şeyleri ifade etmekte kullanılan bu sözcük zamanla değişim göstererek, iletişim kanalı içerisinde bir empati durumunu gösterir duruma gelmiştir. Bu noktada dilin kaybına odaklanmaktan ziyade, iletişim kanalı içerisinde optimizasyon yahut yetersiz noktaların kapanması doğrultusunda evriminden söz etmek mümkündür.

İnsan makine etkileşimli oluşan sosyal gruplar ve onlara ait aktiviteleri de kapsayarak bir siber dünyadan söz edilebileceği yukarıda belirtilmiştir. Toplulukların oluşumu ile birlikte, otomatik olarak kalabalık yönetimi, agresyonlar, kurallar, jargonlar gibi ek olgular oluşmaktadır.

Buna ek olarak etkileşimli makinelerin oluşturduğu dünyada, bu makinelere ulaşım kolaylaştıkça, bilgiye ulaşım da bu ölçüde kolaylaşmıştır. Bu gün siber dünyada, herhangi bir haberin yayılma hızı 8 dakika civarındadır. Bu dünya genelinde önemli bir bilginin yayılması açısından şaşkınlık yaratacak kadar hızlı bir yayılımdır. Bununla birlikte ulaşına bilgi aslında çoğunlukla bu bilgiyi sunan makinenin ardındaki insana ve onun algısına da ulaşım demektir.

Bu yüksek makine etkileşimi, nicelik ve nitelik olarak altyapı ve cihazların artışı ile siber dünyada bilgi kirliliği konusunda eleştiriler yükselmektedir. Bu noktadaki eleştirileri tıpkı dilin yok olmasındaki endişe gibi görmek mümkündür. Zira belli bir kontrol süzgecinden geçerek sunulan bilgi ile herkesin gelişigüzel sunduğu bilgi arasında bir fark olduğunu düşünmek anlamsızdır. Bu tıpkı ders kitaplarının kimin tarafından nasıl yazıldığını bilmeden onları öğrenme eğilimi ile benzer bir özellik taşır.

Yoğun bilgi sunumu sırasında, veri üzerinde analoji ve korelasyon kurarak bilgi elde etme bireyin sorumluluğundadır.

Bilgiye rahat erişim aynı zamanda bilginin rahat sunumu anlamına gelmektedir. Geçmişte gazeteler, broşürler, sonralarında radyo ve televizyonun da dahil olduğu bu sunuş, günümüz dünyasındaki hızın gerisinde kalmıştır. Bu nedenledir ki, pek çok gazetenin yine siber dünyada anlık yayın yaptığı haber siteleri bulunmaktadır.

Aşağıdaki tabloda toplumlar için önemli paradigmaların zaman içerisinde nasıl değişim gösterdiği açıkça gösterilmiştir.

 

Paradigma Modernite Öncesi Modernite Dönemi Modernite Sonrası
Kontrol Mekanizması Din Zeka Sezgi
Güç Dini organizasyon Devlet Dünya Toplulukları
Bağımsızlık Kaynağı Kutsal Kitaplar Bilim Ekonomi
Bilginin Analizi Mistik Analitik Düşünce Karmaşık
Rejim Insan/Insan Top. Demokrasi Konfederasyon
Stratejik Karar Alma Düşük Risk Kabul Edilebilir Risk Yüksek Risk
Bilgi Kontrol Altında Eğitime açık Herkese açık
Caydırıcılık Asker Sayısı Silah Gücü Bilgi, Algı,Ekonomi

 

Tablodan kolayca incelenebileceği gibi, iletişimin yorumlanması, bilginin analizi karmaşıklaşmıştır. Buna bağlı olarak bilgiye maruz kalma oranı ciddi ölçüde yükselmiştir. Bilginin ve uyaranların yoğunluğu caydırıcılık kavramı üzerinde de etkili olmuş ve psikolojik harekat, algı yönetimi gibi saldırı vektörleri, genel anlamda kanaat değiştirme ve algı oluşturma sürecinde çok önemli bir hale gelmiştir.

Siber dünyanın hızlı büyümesi ve sosyolojik paradigmaların değişimi arasında korelasyon kurulduğunda, kanaat oluşturma ve değiştirme çabalarının büyük ölçüde siber dünyaya kayması normal olarak değerlendirilebilir.

Siber dünya, kanaat değiştirme çabaları için biçilmiş kaftandır denebilir. Aşağıdaki temel özellikleri ile siber dünya psikolojik harekatın yeni ve en güçlü alanı olarak öne çıkmaktadır.

 

  • Siber dünyada polis yoktur
  • İstenilen veri kolayca sunulur
  • Bilginin kontrol mekanizması birey odaklı olduğundan, bilginin insana nüfuzu güçlüdür
  • Bilgiye yönelik manipülasyon araçları çeşitlidir
  • Duyurulması gereken metnin duyurulma sürecinde maliyet oldukça düşüktür
  • Kaynak kolayca kaydedilebilir ve çoğaltılabilir. Nihayetinde kaynak kolayca kalabalık arasında kaybedilebilir
  • İnkar yahut suçu aktarma oldukça kolaydır

 

Siber dünyada meydana gelen aktivitelerden hangilerinin kanaat değiştirme çabaları içerisinde değerlendirileceğinin anlaşılması için, psikolojik harekatta kullanılan temel faktörlerin incelenmesi ve bunların siber dünyada nasıl uygulandığının anlaşılması gerekmektedir.

Kalıplaşmış İmajların Kullanılması

Algı oluşturulma sürecinin önemli bir parçası, insanların bir arada olması yahut bir arada olan insanların belirli imajlara dönüştürülmesidir. Esasında bu insan açısından doğal bir eğilimdir. Yalnızca belirli bir toplumun yahut kalıbın parçası olarak düşünen insan, bu çerçeveden düşündükçe gerçek durum hatırlanmaz olur.

Söz gelimi politikacıların, belirli bir durum karşısında yalan söylemesi ve daha sonra yalanlarını unutup verdikleri beyanatın tersinde bir söylemde bulunması, hitap ettikleri kitleleri etkilemez. Çünkü taban belirli bir kalıp içerisinde ilgili kitlenin yarattığı atmosferden kendisini çıkaramaz. Bu noktada gerçek kaybolur.

Gerek gerçek bir kitlenin siber uzantısı olsun gerekse salt siber bir oluşum olsun kendi kitlesinin atmosferi içerisinde tutma eğilimi gösterecektir.

İsimlerin Lakap ile Değiştirilmesi

Algı ancak gönderilen verinin temel duyu organlarına ulaşması ile etkinlik kazanacaktır. Bu nedenle propagandacı lehte yahut alehte kullanacağı metinler için deyimler seçer. Seçilen bu deyimlerin duygusal çağrışımlar yapması önemlidir. Duygusal çağrışımlar doğrudan duyu organlarına hitap edebileceği gibi, düşünüldüğünde yada maruz kalındığında bir çağrışım yapacak şekilde de olabilir.

Örneğin, komünist soviyet ordusu için Kızıl Ordu teriminin kullanıması basit bir algı oluşturma eğilimidir. Lehte yapılan bu propaganda, bir yandan kalıplaşmış bir imajın kullanılmasına yardımcı olduğu gibi, aidiyet hissini de artırmıştır.

Bütün içinden Uygun Olanı Seçme

Propaganda yapan kişi, karmaşık gerçekler içerisinden sadece amaca uygun olanı seçerek onu yüceltme yönüne gider. Belirli durumlarda propagandanın bu asamasına toplumsal stres de eşlik eder. Zira pskiolojik açıdan değerlendirildiğinde seçiçi soyutlama (selective abstraction) bir ayna efektine sahiptir. Yani propagandacı hedefe uygun olanı seçerken, tabanı ise propagandacının yaptığı hatalar için bir temelendirme ve mantık bulma eğilimindedir.

Temelde sahibini ısıran kopek için, sahibinin mantıklı bir açıklama getirme çabası, gerçek içinden amaca uygun olanı seçme eğilimidir. Yahut yolsuzluk suçlamalarına karşın geliştirilen taban refleksi olan ‘herkes soyuyor, en azından bunlar hizmet ediyor’ önermesi seçiçi soyutlamaya örnek olarak gösterilebilir.

Seçiçi Soyutlama ve amaca uygun olanı seçme süreci, kalıplaşmış imajların kullanılması ile daha uygun zemine oturtulur. Kitle atmosferi ile hareket eden topluluklar için gerçeğin içerisinden uygun olanı yüceltmek tenefüs edilen atmosfer içerisinde hızla dağılacağı için, kolaylıkla kanaat yönlendirilebilir.

İlgili sürece genellikle, keyfi çıkarsama, aşırı genelleme, olduğundan büyük yada küçük gösterme eşlik eder.

Toplumsal tansiyonun eşlik ettiği Gezi olayları çerçevesinde biro lay analizi gerçekleştirilecek olursa, Camii içerisine ayakkabı ile girmek karmaşık gerçeğin içerisinden amaca uygun olanın yüceltilmesi konusunda çarpıcı bir örnek teşkil eder. Yüceltilen bu eylem, yalnızca karmaşık olay içerisinden uygun olanı seçmenin dışında, eylemi gerçekleştirenleri bir kalıba sokar ve kolayca bir lakap ile değiştirilmelerine olanak tanır. Marjinal Grup, Gezici gibi çağrışımlar bu duruma örnek verilebilir. Bu noktada tabana yönelik başarılı bir psikolojik harekat faaliyeti olarak düşünülebilir.

Tümüyle İnkar Etme

Yalanlama ve inkar, propagandanın ortaya çıktığı en ilkel dönemlerden beri, propagandacının en önemli silahlarından olmuştur. Yalan doğrudan kanaat değiştirme çabasının ana unsuru olabileceği gibi, yukarıda belirtilen faaliyetlerin bileşeni şeklinde de ortaya çıkabilir. Söz gelimi, istenmeyen bir durum bir hedefe yönlendirilirken, kalıplaşmış imajlara yalan kolayca eşlik edebilir.

Inkar ve yalanlama ajitasyon sürecinin de önemli parçalarındandır. Ajitasyon, vicdan süzgecinden geçeceğinden dolayı kanaat değiştirme çabaları içerisinde önemli bir hedef olarak her daim yerini almıştır.

Tekrar

Propagandacı genel anlamda istediği metni sürekli tekrarladığında muhakkak taban tarafından özümseneceğini bilir. Tekrarlama, seçici soyutlama ve bütün içerisinden uygun olanı seçme sürecini doğrudan destekler. Sloganların kullanımı teknik içerisinde önemli yere sahip olduğundan, solganları kalıplaşmış imajlara dönüştürme konusunda da önemli bir yöntemdir.

Tekrar olumlu yönde kullanılabileceği gibi olumsuz çağrıştırma çerçevesinde de kullanılabilir.

İkinci Dünya Savaşı sırasında NAZİ hava kuvvetleri tarafından sürekli atılan bildiriler önemli bir örnek olarak gösterilebilir.

Yine, ‘Yeni Türkiye’, ‘Rabia’ gibi sloganlar tekrar çerçevesinde değerlendirilebilecek örnekler arasındadır.

 

İddia

Propaganda yapan kişilerin tartışırken görülmeleri imkansız gibidir. Propagandacı nadiren tartışır. Buna karşılık gündem belirleme, iddia ileri sürme konusunda ısrarlıdır. Buna karşın iddia da bulunduğu hiç bir konuda doğrudan tartışma içerisinde bulunmaz.

İddia süreci genelde yukarıda anlatılan faktörlerin, kanaat değiştirme sürecinde kullanımı sırasında destekleyici bir yöntem olarak kullanılır. Bu noktada propagandacı kendisine yöneltilen ithamlarla ilgilenmez, ithamlara yeni iddialar ile karşılık verir.

Schopenhauer doğru olarak adlandırdığı bu süreci, saçma bulma, şiddetle karşı çıkma, kabullenme olarak sınıflara ayırmıştır.

Tehdidin Tanımlanması

Tehdit tanımlaması, propaganda sürecinin belki de en önemli parçasıdır. Bir tehditin varlığı, tabanı bir arada tutma konusunda önemli yardım sağlamakla birlikte, duyu organlarına kolayca ulaşabildiğinden, toplumu kanaat oluşturmaya yatkın kılar.

Tehdit algı oluşturmada her daim var olmuş ve bu sayede hedef toplumun algılarını açık tutmuştur. Tehdit toplumsal stres yaratmanın yanı sıra, yukarıda belirtilen tüm faktörlerin uygulama safhasında kolayca özümsetilmesine ciddi ölçüde yardımcı olur.

Yunanistan ekonomik buhran  ile boğuşurken, toplumsal patlamalardan en çok korkulduğu dönemde, Ege Denizi ve Türk tehditi gündemde sıcak tutulmuştur. Bu sayede ekonomik düzeyde ayrışma ve çatlama yaşayan toplum, milli tehdit unsurlarının kullanılması bile bağlı tutulmaya çalışılmıştır.

Otoritenin Teyidi

Otoriteye sığınma eğilimi telkinin tabiatında vardır. Kendisine sığınılan otorite, tanınmış politik güce sahip bir kişi olabileceği gibi, din ve bilim gibi yine bağımsız güç kaynakları da olabilir.

On sekizinci yüzyıl toplumu inançlar üzerine kuruludur. İnsanların ilgilerinde doğal bir ahenk vardır. On dokuzuncu yüzyıl ortalarından itibaren ise yeni fikirlerin etkisi ile görüşler çeşitlilik göstermeye başlamıştır. Bu noktada

 

  • Politik hayatta gerçekten önemli konuları karara bağlama noktasında uzmanların gerekli olduğu varsayımı
  • İnsanın mantık dışı olduğu inancı
  • Rousseu’nun tüm halkın egemenliği yani kitle demokrasisi doktrini
  • Marks ve Engels tarafından sınıf mücadelesinin keşfi

 

Gibi konular özellikle ortaya çıkmıştır. Wright Mills’in belirttiği gibi ‘Siyasal lider konuşmasını uygun kişilere temas kurarak milli bir yayın ağı ile yapar ve bu konuşmaı liderin hiç bir zaman görmediği ve görmeyeceği milyonlar izler. Bu fikir işi içerisinde kamu yönlendirilir.’

Otoritenin teyidi sırasında, otorite olarak görülen kaynak doğrudan bir teyid sağlayabileceği gibi, örnekleme içerisinde de teyid algısı yaratılabilir.

Soma’da yaşanan trajik maden kazasına yönelik, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde de buna benzer kazaların olabildiğinin vurgulanması, dolaylı olarak otoritenin teyidi konusunda örneklenebilir.

 

Siber Mücadele

Yukarıda temel anlamda kanaat değiştirme ve toplumsal algı oluşturmaya yönelik faktörler belirtilmiştir. Bu faktörler genel bir şekilde bir bütün olarak incelendiğinde, her bir faktör için, hedef kitleye ulaşmanın hayati bir öneme sahip olduğu kolayca görülebilmektedir.

Bu noktada siber dünya başka hiç bir iletişim kanalının yapamayacağı ölçüde açık alan sağlar. Bununla birlikte siber dünya sayesinde propaganda sürecine katılan bir diğer durum ise, propagandaya maruz kalan bireylerin, propaganda sürecine doğrudan etkisidir.

Maruz kalan bireyler, kendi sosyal ağları ve siber çevresi ile birlikte, kendisine yöneltilen propagandanın yeni alt bir kaynağı olarak bilgiyi yayar.

Bu çerçeveden düşünüldüğünde, özümsenmesi istenen veri kitle içerisinde ulaştığı her nokta, yeni bir propaganda kaynağı olacaktır. Bu aslında propagandanın kimi zaman en önemli problemini oluşturabilen kaynağın saklanması konusunda da ciddi bir avantaj sağlayabilir.

Her noktanın ayrı bir propaganda merkezine dönüştüğü bir yapı içerisinde, gerçek kaynağı bulmak oldukça güçleşir. Kaynağın kolayca saklanabildiği süreç içerisinde kanaat değiştirme çabaları da gittikçe kolaylaşacaktır.

Yapılan bir deneyde, deneklere en yakın arkadaşlarının önereceği pizzacı ile internette tanımadığı kişiler tarafından yüksek oy almış bir pizzacı arasında seçim hakkı sunulmuştur. Denekler seçim haklarını en yakın arkadaşları yerine, tanımadıkları insanlar tarafından oylanmış pizzacılar yönünde kullanmışlardır.

Bu örnekten yola çıkılarak, aynı propagandanın aslında ulastığı tabanda yeniden yeni propagandaya dönüşüyor olmasının gücü açıkça anlaşılmaktadır.

Yine yapılan başka bir deneyde, deneklere üç ayrı fotoğraf gösterilmiştir. Kendisinden once cevap verecek olan ve deneyin parçası olan kişilere tek bir cevap vermeleri yönünde telkinde bulunulmuştur. En son sırada sıra kendisine geldiğinde denek, kendi seçimi yerine önünde deneyin parçası olan insanların yaptığı seçimi yapma eğilimine gitmiştir.

Bu iki örnek de hem hedeflenen bilginin nüfuzu, hem de sonrasında nasıl yönlendirileceğine ilişkin çarpıcı deneylerdir.

Siber mücadele içerisinde algı yönetiminin yerini güvenlik çerçevesinde iki açıdan ele almak mümkündür. Ulusal siber güvenlik, global marka güvenliği.

Söz gelimi bir firmanın web sitesinin hacklenmesi ile bir firmanın web sitesine rakip firmaya yönelik pozitif pazarlama vektörleri bırakmak arasında büyük fark vardır.

Twitter üzerinde firmalara yönelik ağır eleştirel yazıların kolayca binlerce kişiye ulaşması aslında markanın siber güvenlik stratejisi içerisinde yer almalıdır. Bu anlamda yeni yeni bazı firmalar tarafından sosyal medya takibi uygulansa da, markalara yönelik siber dünyada yapılan psikolojik harekat yahut kanaat oluşturma çabaları henüz siber güvenlik çerçevesinde değerlendirilmekten çok uzaktır.

Ulusal güvenlik çerçevesinde de konu temel anlamda farklı değildir. Günümüzde siber dünya üzerinde, milli unsurlara yönelik gerçekleştirilen psikolojik harekat faaliyetleri, henüz ülkeler tarafından siber güvenlik çerçevesinde değerlendirilmemektedir.

Psikolojik savaş, soğuk savaş dönemine kadar, silahlı mücadele için zeminin uygun hale getirilmesine yönelik gerçekleştirilen çalışmalar çerçevesinde değerlendirilmiştir.

Bununla birlikte soğuk savaş dönemi ve sonrasında, savaşın nizami olmayan bir hal alması ile birlikte psikolojik faaliyetler ayrı bir harekat şekli olarak düşünülmeye başlamıştır.

Faaliyetler çeşitlilik gösterebilmekte, milli unsurlar üzerinde etki yaratan doğrudan bir harekat olabileceği gibi, örneğin terörist faaliyetlerin desteklendiği aktiviteler halinde de ortaya çıkabilir.

Bu noktada medyayı kontrol altında tutmak hem yerel propagandacı ki, genelde hükümet yahut iktidar hedefi olan partiler olarak düşünülebilir, hem de uluslarası ilişkiler çerçevesinde ulusal güvenlik açısından önemlidir.

Jülev’in sözünü ettiği medyayı tekel altına alma durumunu Goebbels iktidara gelemden önce şu ifadelerle anlatmaktadır; ‘Radyo ve basın artık bizim emrimizdedir. Paramız da var. Tek gülük radyo örgütünü kurabilmektir. Ama bunu başaracağız. Führer’in her gün radyosu olan bir kente konuşmasına karar verdik. Onun mesajlarını bütün halka duyuracağız.’ O dönemde kitle iletişim araçlarının propagadanda üzerindeki tartışılmaz üstünlüğü kesin bir dille ifade edilmiş olduğu görülebilmektedir.

 

Günümüzde siber dünyanın getirdiği avantajlara, ne bir radyo ne de televizyon sahip değildir.

Bu açıdan değerlendirildiğinde, gökyüzü hava kuvvetleri için ne anlam ifade ediyorsa, propagandacı için siber dünya benzeri bir alan sağlamaktadır.

Benzeri şekilde ulusal güvenlik çerçevesinde sürecin dikkatlice incelenmesi ve siber dünya üzerinde yürütülen psikolojik harekat faaliyetlerinin farkındalığı, ek olarak bu faaliyetlere yönelik karşı stratejilerin üretilmesi oldukça önemlidir. Elbette bunun yolu asla, bu alana yönelik erişim kısıtlamaları değil, aksine alan üzerinde aktif bir şekilde karşı faaliyetlerin yürütülmesinden geçmektedir.