Kategori arşivi: Efsane Hackerlar

Hacker Dünyasının Beyefendisi: Charlie Miller

Tam adı Charles Alfred Miller olan efsane hacker, siber dünyanın “elit” isimleri arasında gösterilen oldukça yetenekli bir bilgisayar korsanı. 2008 yılında katıldığı Pwn2Own yarışmasında yalnızca 2 dakika içerisinde Leopar tabanlı bir MacBook Air’i Safari’de bulduğu bir açıklık sayesinde hacklemeyi başaran Miller, Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) yanı sıra Twitter gibi dünyanın saygın kuruluşlarına siber güvenlik danışmanlığı yapmaya devam ediyor.

 

 

 

 

 

 

 

ABD’nin Missouri eyaletinde doğup büyüyen Miller’ın hayat hikâyesi, siber dünyanın diğer efsane hackerlarından çok da farklı sayılmaz. Miller 7 yaşındayken, kanser hastası olan annesini kaybeder ve kısa zaman sonra kız kardeşi evden ayrılır. Polis olan babası ise aynı zamanda birçok işi bir arada götürmektedir ve bu nedenle eve nadiren uğrar. Çocukluğunu tek başına geçirmek zorunda kalan Miller’ı mutlu eden tek şey, evlerindeki 8 bitlik Commodore 64’te oynadığı oyunlardır. 1982 yılında piyasaya sürülen ve tüm zamanların en çok satan kişisel bilgisayarı ünvanına sahip olan Commodore 64’teki oyunlar, bir zaman sonra yerini Atari 400’e bırakır ve Miller günlerini tutkuyla bağlı olduğu sanal oyunları oynayarak geçirir. Liseyi bitirdikten sonra Truman Eyalet Üniversitesi’nin Bilgisayar Bilimi bölümüne kayıt olan Miller, üniversitenin bilgisayarlarını çok yavaş bulduğu için Matematik Bölümü’ne geçer. Aynı zamanda üniversitenin Felsefe Bölümü’nde yan dal yapan Miller akademik hayatına devam eder ve doktorasını Notre Dame Üniversitesi’nin Matematik Bölümü’nde fiber optiklerin denklemleri üzerine yazdığı tezle tamamlar.

EFSANE HACKERLAR DİZİSİNİN DİĞER BÖLÜMLERİ İÇİN TIKLAYINIZ

Kariyerine akademisyen olarak devam etmek istemeyen Miller, NSA’de kriptograf olarak çalışmaya başladı. Bilgisayar yetenekleri sayesinde kısa sürede NSA’in siber güvenlik uzmanlarından biri olmayı başaran Miller’in hacking dünyasına adım atması, 2005 yılında komisyoncu bir finans firmasında çalışmaya başlamasıyla oldu. NSA’de yaptığı işi gizli tutmak zorunda olan efsane hackerımız, bu kez bilgisayar dünyasında özgürce hareket etme şansına sahipti ve kısa sürede Linux’un işletim sistemindeki daha önce keşfedilmemiş bir sıfırıncı gün güvenlik açığı buldu ve bu açığın bilgisini ABD hükümetine 50 bin dolara sattı. Miller’in bilgisayar dünyasındaki altın vuruşu ise, 2007 yılında iPhone’u hacklemeyi başararak yaptı. Güvenliğinden neredeyse şüphe edilmeyen iPhone’un hacklenmesi, bilgisayar ve iletişim dünyasında büyük ses getirdi. Miller 6 ay sonra katıldığı Pwn2Own yarışmasında sergilediği performans sayesinde ise dünyanın en etkili 10 bilgisayar korsanı arasında gösterilmeye başladı. Pwn2Own, her yıl düzenlenen ve farklı ülkelerden hackerları bir araya getiren oldukça prestijli bir hacking yarışması. 2008 yılında Kanada’da yapılan yarışmaya katılan Miller, Leopar tabanlı bir MacBook Air’i 2 dakika içerisinde hacklemeyi başardı. İlgi alanı genelde android ürünler ve özelde Apple ürünleri olan Miller, 2009 yılında herhangi bir iPhone’a gönderilen özel bir metin mesajı sayesinde telefonun nasıl ele geçirilebileceğine dair farklı yöntemler geliştirdi. Herhangi bir MacBook’u güç adaptörü vasıtasıyla rahatlıkla ele geçirebilen Miller’ın, Apple’ı tehlikeye sokabilecek birçok iOS uygulaması açıklığını tespit ettiği için kendisine Apple Program Geliştiricisi lisansı verildi.

Son olarak Google’ın Bouncer programında tespit ettiği zararlı bir yazılımı tespit eden ve bu nedenle Samsung, Nokia gibi android üreticilerinin takdirini kazanan Miller, dünyanın en saygın siber güvenlik uzmanlarından biri olarak kabul ediliyor. Siber kabiliyetlerini açıkların tespit edilmesi ve düzeltilmesi için kullanan efsane hacker, 3 yıl önce transfer olduğu Twitter’ın güvenlik danışmanlarından biri olarak çalışmaya ve dünyanın farklı yerlerindeki siber güvenlik konferanslarında deneyimlerini paylaşmaya devam ediyor.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

Trollerin Atası: Andrew Auernheimer

Tam adı Andrew Alan Escher Auernheimer olan efsane hacker, nam-ı diğer Weeve, 1985 yılında Amerika’da dünyaya geldi. “Gri şapkalı” hacker olarak kabul edilen Auernheimer kazandığı ünü, çoğu kez Amazon ve AT&T gibi dünyanın saygın firmalarının internet sistemlerine karşı gerçekleştirdiği siber saldırılara borçlu. 2011 yılında FBI tarafından yakalanan ve örgüt üyeliğinden uyuşturucu bulundurmaya kadar sayısız suçla yargılanan Auernheimer, hakkında “trol” nitelendirmesinin ilk kez kullanıldığı hacker olarak biliniyor ve eleştirel siyasi duruşunu siber saldırılar üzerinden yansıtması nedeniyle dikkat çekiyor.

Auernheimer’in bilinen en önemli eylemlerinden biri, 2009 yılının Nisan ayında Amazon’un websitesine yaptığı siber saldırı olarak kabul ediliyor. Amazon’a yapılan saldırı, dünyanın ilk ve en büyük online alışveriş sitesine yapılmasından daha ilginç kılan detay ise, Auernheimer’ın saldırıyı yapma nedeni; yani Amazon’un geyler üzerine yazılmış kitapları pornografi sınıflandırmasıyla satıyor olması. Amazon saldırıyı gerçekleştirenin Auernheimer olmadığını iddia etse de, şüpheler Auernheimer ve Auernheimer’ın üyesi olduğu The Organization (Örgüt) isimli hacker grubu üzerinde yoğunlaşmıştı. Yaptığı bir açıklamayla saldırıyı üstlenen Auernheimer, Amazon’un iddialarını da çürümüş oldu. Times’ın Auernheimer’ı tanıtan ve politik tepkisini siber saldırılar yoluyla göstermesinden bahseden bir yazı yayınlamasıyla, Auernheimer ABD’nin ünlü hackerlarından biri haline gelmişti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Auernheimer, bilgisayar uzmanlarından oluşan Goatse Security isimli bir grubun üyesiydi. Grup dünyanın önde gelen telefon şirketlerinden biri olan AT&T’nin sisteminde bir açık bulmuş ve 114 bin IPad kullanıcısının maillerinin bu açık sebebiyle ortaya çıktığını tespit etmişti. AT&T’yi bilgilendirmeden önce Gawker Media’ya bu konu hakkında açıklama yapan grup, bu açığı kullanarak pek çok ünlü ismin yanı sıra siyasetin ve ordunun önde gelen yetkililerinin kişisel bilgilerini de ele geçirmişti. Goatse Security uzmanlarının bu girişimi, “Bilgisayar sistemlerindeki açıklar ifşa edilmeli mi?” tartışmalarını yeniden alevlendirmiş ve AT&T’nin itibarını zedeleyen bir duruma yol açmıştı. Auernheimer ise medya vasıtasıyla yaptıklarının doğruluğunu savunuyor ve “Biz iyi çocuklar olmaya çalışıyoruz” şeklinde açıklamalar yapıyordu. Tartışmalar devam ederken, FBI Ocak 2011’de Goatse Security ve Auernheimer hakkında soruşturma açtı.

FBI soruşturmasının başlatılmasından kısa bir süre sonra, Auernheimer’ın evi FBI ve yerel polis güçleri tarafından arandı ve Auernheimer gözaltına alındı. Fakat ünlü hackerın göz altına alınma nedeni AT&T soruşturması değil, evinde bulundurduğu sayısız uyuşturucu maddeydi. 3 bin dolar kefaletle serbest bırakılan Auernheimer, kısa bir süre sonra AT&T davası nedeniyle yeniden tutuklama kararıyla karşı karşıya kaldı. Üstelik mahkeme Auernheimer’ın işlediği iddia edilen birçok internet üzerinden kimlik dolandırıcılığı suçu nedeniyle ünlü hackerı zorlu bir dava sürecine sokmuştu. Sosyal medya üzerinden var gücüyle AT&T davasında haklı olduğunu savunan Auernheimer, kendini Aaron Swartz’la özdeşleştiriyor ve “Eğer biz de toplumun ayrıcalıklı sınıfında olsaydık, örneğin Arkansas’ta bir harabede yaşamıyor olsaydım, başımıza bunlar gelmeyecekti,” diyordu. Kasım 2012’de Wired’da yayınladığı makalede ise ceza sistemini eleştiriyor ve “Bu durumda hackerlar sistemdeki açıkları kimseyle paylaşmamalı,” sözleriyle sitem ediyordu. 18 Mart 2013 tarihinde 41 ay hapis cezasına ve 73 bin dolar para cezasına çarptırılan Auernheimer’ı, George Washington Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Orin Kerr gönüllü olarak savunuyordu. Auernheimer, 11 Nisan 2014 tarihinde, şifre dolandırıcılığı yapmadığı, yalnızca sistem açıklıklarını tespit ettiği göz önünde bulundurularak serbest bırakıldı.

EFSANE HACKER DİZİSİNİN DİĞER YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ

LiveJournal’da blog yazıları yazan Auernheimer, sık sık etnik ve kültürel konularla ilgili eleştirilerini kaleme alıyordu. Auernheimer Amerikalı Gey Zenciler adlı anti-blog trol grubunun başkanlığını yapıyordu. Childish Gambino mahlaslı ünlü rapçi Donald Glover’ın Because the Internet adlı albümünde The Biggest Troll (Andrew Auernheimer) isimli bir şarkıyla desteklediği Auernheimer, Rolling Stones gibi birçok ünlü grubun ve şarkıcının söylediği şarkılardaki homofobik ve ırkçı ifadeleri bulup blog yazılarında eleştirmeye ya da diğer bir değişle “trollemeye” devam ediyor.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

İlk Bilgisayar Solucanının Mucidi: Robert Morris

Harvard, Massachusetts Institute of Technology (MIT) ve Cornell diplomalarıyla tüm zamanların “en eğitimli” bilgisayar korsanlarından biri olarak kabul edilen Robert Tappan Morris, kendi icadı olan ve internetteki ilk bilgisayar solucanı olarak bilinen Morris Solucanı ile ismini duyurmuş bir bilgisayar korsanı. Viaweb ve Y Combinator’un kurucularından biri olan Morris, MIT’nin Elektronik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimi bölümünde profesör olarak çalışmalarına devam ediyor.

1965 yılında Amerika’da dünyaya gelen Morris’in babası, Ulusal Güvenlik Ajansı’nda (NSA) üst düzey bir bilim adamı olarak çalışıyordu. Bu nedenle henüz çocuk yaşta bilime ilgi duymaya başlayan Morris, özellikle bilgisayar ve iletişim teknolojilerine merak salmıştı. Lisans eğitimini Harvard Üniversitesi’nin Bilgisayar Bilimleri bölümünde tamamladıktan sonra, master eğitimine Cornell Üniversitesi’nin Bilgisayar Bilimleri bölümünde devam etmeye başladı. Henüz 23 yaşında olan Morris, master projesi olarak deneysel, kendini kopyalayan, kendi kendine yayılan, aynı zamanda internete de enjekte edilebilen bir programın üzerinde çalışıyordu. Morris, kendi soyadından yola çıkarak Morris Solucanı adını verdiği bu programı, 2 Kasım 1988 tarihinde denemeye karar verdi. Fakat bu deneyi eğitimini sürdürdüğü Cornell Üniversitesi yerine Harvard Üniversitesi’nin internet sisteminde test etmeyi planlayan Morris, böylelikle hem kimliğini hem de solucanın Cornell’den geldiğini gizleyebileceğine inanıyordu. Deney esnasında fark edeceği bir hata ise, Morris’in başına büyük belalar açacaktı.

Morris solucanı Harvard’ın sistemine gönderdiğinde, solucanın makinelerde yol açtığı yeniden kopyalama ve yayılma işleminin, tahmin ettiğinden çok daha hızlı bir oranda gerçekleştiğini gördü. Bu hata, çok ciddi bir riski de beraberinde getirmiş, ülke genelindeki internet bağlantılı sistemlerin %10’u ya tamamen bozulmuş ya da devre dışı kalmıştı. Virüsün daha fazla yayılmasına engel olmak isteyen Morris, Harvard ağı üzerinden tüm programcılara anonim bir mail göndererek solucanı nasıl yok edeceklerini ve yayılmasını nasıl engelleyeceklerini tarif etti. Fakat Harvard ağı çoktan kullanım dışı kaldığından mail kimseye ulaşamadı. Hızla yayılan solucan üniversitelerden askeri kurumlara, hastanelerden emniyet birimlerine kadar sayısız kurumun sitesini etkilemişti. Ayrıca solucan, hedef sistemlerdeki birçok açığı istismar etmişti. Bunlar arasında Unix Sendmail de bulunuyordu. Amerikan yetkililerin tahminlerine göre solucanın yol açtığı zarar 100.000 dolarla 10 milyon dolar arasındaydı. Morris solucanının kontrolden çıkan ilk deneyi, böylesine ciddi bir zarara yol açmıştı.

Solucan deneyini yapan kişinin Morris olduğunun tespit edilmesi çok uzun sürmedi. Bilgisayar Dolandırıcılığı ve Suistimali Yasası kapsamına yargılanan Morris, tartışmalı bir duruma yol açmıştı; çünkü Morris yasada belirtildiği gibi bilgisayar sistemlerini suiistimal etme “niyetiyle” hareket etmemiş, bu durum kontrolden çıkan deneyi neticesinde ortaya çıkmıştı. 1990 yılının Aralık ayında, 8 ay süren dava sonuçlandı. Morris 10.050 dolar para cezasına çarptırılırken, 400 saat kamu hizmetinde bulunmasına ve 3 yıl şartlı tahliyesine karar verildi. Morris, Bilgisayar Dolandırıcılığı ve Suistimali Yasası çerçevesinde ceza alan ilk kişi olarak da kayıtlara geçti.

1994 yılına kadar bütün cezalarını tamamlayan Morris, bilgisayar ve internet sistemleri üzerine yaptığı çalışmalara Harvard ve MIT’de devam etti. 2006 yılında ise profesör ünvanını alarak MIT’nin kadrosuna katıldı. Viaweb ve Y Combinator’ın kurucularından olan Morris, Meraki Networks gibi saygın şirketlere danışmanlık yapıyor.

İnternet’in Çocuğu: Aaron Swartz

Yalnızca bilişim dünyasına kazandırdıklarıyla değil, aynı zamanda siyasî aktivizmiyle de kitleleri kendine hayran bırakan Aaron Hillel Swartz, 8 Kasım 1986’da Chicago’da dünyaya geldi. İnternet teknolojileri ve programlama üzerinde çalışmaya henüz çocuk yaşta başlayan Swartz, bugün sıkça kullandığımız birçok bilgisayar programının fikir babası olarak biliniyor. Daha 10 yaşındayken, The Info Network (Bilgi Ağı, TheInfo.org) adını verdiği internet sitesini kurmuş, bu sitede herkesin bilgi birikimini paylaşarak geniş çaplı bir web ansiklopedisi oluşturmasını öngörmüştü. Böylelikle bir bakıma, Wikipedia’nın fikir önderliğini yaptığı söylenebilir. The Info Network ile Cambridge asıllı ArsDigita’nın düzenlediği okul müsabakasında birinci gelen Swartz, yarışmanın en küçük ve en parlak katılımcısı olarak tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı. 12 yaşındayken Amerika’nın çeşitli yerlerindeki seçkin konferanslara davet edilen ve internet teknolojilerinin geleceği hakkında konuşmalar yapan Swartz, RSS’in (Really Simple Syndication) taslağının hazırlandığı komitede yer aldığında henüz 13 yaşındaydı. 15 yaşında ise IEEE Intelligent Systems adlı hakemli bir dergide “MusicBrainz: A Semantic Web Service” isimli bir makalesi yayınlamıştı.

Kişisel bloğunda, “teknolojiyi kullanarak dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek” istediğini yazan Swartz; bir yandan bilişim dünyasındaki yeteneklerini hızla geliştiriyor, diğer yandan dünyadaki politik gelişmeleri yakından takip ediyordu. 18 yaşında Stanford Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ne başlamasının bir sebebi de, bu iki dünyayı bir araya getirerek toplum için daha faydalı kılabilecek bir bilim adamı olmaktı. Fakat her şeyi internetten ve kitaplardan hızlıca öğrenebilme konusunda doğuştan bir yeteneğe sahip olan, hatta okumayı 3 yaşında kendi kendine öğrenen Swartz, “okulda geçirdiği vakitte çok daha fazla şey öğrenebileceğini” düşünerek, ilk yılın ardından okulu bıraktı.

Okulu bıraktıktan çok kısa bir süre sonra Swartz, Infogami adında, internet sitesi yapmak için kullanılabilecek araç niteliğinde bir site geliştirdi. Fakat site için kullanıcı bulmakta güçlük çekiyordu. Daha sonra farklı bir site projesiyle Infogami’yi birleştirdi ve ortaya dünyaca ünlü Reddit isimli internet sitesi çıktı. Reddit; kullanıcıların üye oldukları, arkadaş edinebildikleri ve içerik paylaşırken aynı zamanda diğer içerikleri takip edebildikleri bir sosyal imleme ağıdır ve bu yönüyle Türkiye’deki karşılığı olan Ekşi Sözlük’e benzer. Hızla bir fenomen haline gelen siteyi oldukça büyük bir rakam karşılığında devreden Swartz, Conde Nast’te çalışmak üzere San Francisco’ya gitti. Fakat ofis hayatının tekdüzeliği Swartz’ın içindeki girişimci ruha zarar vermeye başlamıştı. Bu nedenle kısa bir süre sonra şirketten ayrıldı.

Swartz’ın internet dünyasına kazandırdıkları hacimli bir kitap oluşturabilecek nitelikte. Fakat onu diğer efsane hackerlardan ayıran özelliğinden, siyasî aktivizminden bahsetmekte yarar var. 2009 yılında Progressive Change Campaign Committee (Yenilikçi Değişim Kampanyası Komitesi) adlı siyasî eylem komitesini kuranlardan biri olan Swartz, 1 yıl sonra Harvard Üniversitesi’ne araştırmacı olarak gidip online aktivizm ve ‘kurumsal yolsuzluk’ üzerine çalışmalar yaptı. Ardından Demand Progress (Yenilik İste) adlı kâr amacı gütmeyen kuruluşu kurdu. Demand Progress’i kurmaktaki amacı, halkı özgürlük ve gücün adil kullanımı için harekete geçirmekti. Bu nedenle Demand Progress aracılığıyla, insanların bilgi alma hakkını ve özgürlüğünü kısıtlayan internet sansürü kanun tasarılarının iptali için 1 milyondan fazla insanın desteğini toplamayı başardı. Fakat Swartz’ı, telif hakları tartışmaları sebebiyle ciddi sıkıntılar yaşayacağı zor günler bekliyordu.

Tarihler 6 Haziran 2011’i gösterirken, Swartz Massachusetts Institute of Technology (MIT) polisleri tarafından tutuklandı. Çocuk yaşlardan beri parlak zekası ve dahi buluşlarıyla herkesin takdirini toplayan Swartz’ın tutuklanması adeta şok etkisi yaptı. Swartz’ın suçu, Harvard’da araştırmacı olduğu süre içerisinde MIT’nin Harvard öğrencilerine açık olan JSTOR isimli makale veri tabanından 4 milyon makaleyi indirip halkın kullanımına açmasıydı. Siber hırsızlıktan elektronik dolandırıcılığa kadar birçok suçlamayla karşı karşıya kalan Swartz, çıkarıldığı mahkemede 1 milyon dolar para cezası ve 35 yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyordu. Swartz, mahkemeye sunduğu itiraz ve mukabil önerilerin tamamı reddedildikten 2 gün sonra, 11 Ocak 2013 tarihinde Brooklyn’deki evinde kendini asarak yaşamına son verdi.

26 yıllık bir ömre sığdırılamayacak kadar büyük başarılara ve girişimlere imza adan Swartz’ın ölümü sonrasında, JSTOR’u kullanıcılara sınırsız bir biçimde açan, fakat bunu diğer kullanıcılarla paylaşma konusunda hiçbir yasal düzenleme olmamasına rağmen Swartz’ın tutuklanmasına yol açan MIT’ye yöneltilen eleştiriler hala devam ediyor. Swartz’ın kurduğu Demand Progress “Aaron için Adalet” sloganıyla, resmî internet sitesinde imza toplamaya devam ediyor. Yakın zamanda BBC tarafından yayınlanan The Internet’s Own Boy (İnternetin Kendi Çocuğu) isimli belgesel, Swartz’ın sıradışı hayat öyküsünü anlatırken, aynı zamanda yeni nesil online aktivistlere de ilham veriyor.

Tüm Zamanların En Büyük Bilgisayar Korsanı Kevin Mitnick hayatını kaybetti!

İlk bilgisayar korsanlarından biri olarak kabul edilen Kevin David Mitnick 59 yaşında öldü. Web dünyasındaki adıyla “Akbaba” ya da “Karanlık Korsan”, gelmiş geçmiş en azılı bilgisayar korsanlarından biri olarak biliniyor.

Çocuk yaşlarda işlemeye başladığı siber suçlarla FBI’ın en çok arananlar listesine giren ilk bilgisayar korsanı olarak kayıtlara geçen Mitnick, telefonla iletişim sistemlerinden otobüs kart sistemlerine kadar pek çok alandaki uzmanlığıyla biliniyor.

1963 yılında bölünmüş bir ailenin çocuğu olarak Amerika’da dünyaya gelen Mitnick’in siber dünyaya olan merakı, annesiyle birlikte sık sık taşındıkları için, arkadaşlarıyla telefon üzerinden iletişim kurmak zorunda kalmasıyla başlar. Sürekli değişen arkadaş çevresiyle telefonla iletişim kurmaktan başka seçeneği olmayan Mitnick, henüz çocuk yaşta telefon sistemleriyle ilgili ciddi bir bilgi birikimine sahip olur. 15 yaşındayken amatör olarak radyoculuk yapmaya başlayan ve insan ilişkileri pek de iyi olmayan Mitnick, sevmediği ve düşmanlık beslediği kişilere telefon hatlarını kesme gibi teknolojik zararlar vermeye başlar. Yine bu dönemde “delikli kart” olarak bilinen ve Los Angeles otobüslerinin bilgi-işlem servislerine komut veren sistemi ele geçirmeyi başarır.

ARKADAŞI ROSCOE HAYATINI DEĞİŞTİRDİ

Mitnick’in siber yeteneklerini geliştirmesi açısından dönüm noktası olan olay, kendisi gibi bilgisayar korsanı olan ve telefon sistemlerinden çok iyi anlayan Roscoe ve kız arkadaşı Susan ile tanışmasıdır. Mitnick, Roscoe ve Susan, telefon sistemlerini telefon firmalarından çok daha iyi biliyorlardı. Sızmak istedikleri sistemdeki insanları arayıp, onlarla bir yetkiliymiş gibi konuşup kişisel bilgilerine erişiyorlar ve bu bilgileri kayıt altına alıyorlardı. Bilgisayar teknolojilerinin gelişmesiyle telefon sistemlerinden bilgisayar sistemlerine geçen üçlü, üniversitelerden askerî kurumlara kadar birçok yerin bilgisayar sistemine sızmaya başladılar. Susan’ın ayrılması sonrası Mitnick yoluna Roscoe ile devam etti.

1981 yılında Mitnick ve Roscoe, ABD’nin en büyük Telekom şirketlerinden Pasific Bell’in telefon firmaları tarafından kullanılan bir veri tabanı programı olan COSMOS adlı merkezinin sistemine sızmaya karar verdiler. Ülke çapında yüzlerce COSMOS sistemi kuruluydu. Fakat ikili, Los Angeles’taki COSMOS’a sızmaya karar verdi ve başardı da. Fakat hesaba katmadıkları bir şey vardı: Susan. Roscoe’nun kendisinden ayrılmasını hazmedemeyen Susan, Mitnick ve Roscoe’nun telefon sistemine sızarak konuşmalarını dinlemiş ve COSMOS’a yapacakları saldırıyı öğrenerek polise bildirmişti. Polisin kısa sürede yakaladığı Mitnick ve Roscoe, 90 günlük bir inceleme ve 1 yıllık gözetim cezası aldılar. Mitnick’in bilgisayar korsanı arkadaşlarıyla görüşmesi yasaklandı. Tüm bunlara rağmen Mitnick, en iyi bildiği iş olan bilgisayar korsanlığına devam ediyordu. VAX serisindeki bilgisayarlara ilgi duyan Mitnick, bu bilgisayarların yaygın olarak kullanıldığı üniversitelerin sistemlerine sızmaya başladı. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nin sistemine sızdığı fark edilen Mitnick, 6 ay ıslahevinde kaldı.

“BASİT BİR TELEFONLA NÜKLEER SAVAŞA YOL AÇABİLİRDİ”

1985 yılına gelindiğinde Mitnick, artık çok daha tehlikeli bir bilgisayar korsanıydı. Kendi gibi bilgisayar korsanı arkadaşı Lenny’yle birlikte Amerikan Ulusal güvenlik Teşkilatı’nın (NSA) bilgisayar sistemlerine sızmaya başladı. Böylelikle yaklaşık 6 ay içinde Los Angeles’taki neredeyse bütün mini bilgisayarlara girmelerini sağlayacak kullanıcı hesaplarını ele geçirdiler. Mitnick bir yandan kayıt yaptırdığı bilgisayar okuluna devam ediyor ve başarılı bir dönem geçiriyordu. Bir yandan da dijital teknoloji piyasasının dev firmalarının sistemlerine sızmaya devam ediyor ve başı sık sık belaya giriyordu.

Gün geçtikçe gelişen siber kabiliyetleriyle daha da tehlikeli hale gelen Mitnick, hayattaki tek amacı daha fazla sisteme sızmak olan ve bilgisayar korsanlığını saplantı haline getiren biri olmuştu. Yakın arkadaşı Lenny’nin tüm çabalarına ve uyarılarına rağmen “Bu son bilgisayar korsanlığımız olacak” diyerek işine devam eden Mitnick kontrolden çıkmıştı. Lenny’nin tehlikeli çalışmalarına artık ortak olmak istemeyen Lenny, yakın arkadaşını FBI’a bildirdi ve Mitnick ertesi gün tutuklandı. Mitnick’in tutuklanışı gazetelere manşet oldu. Haberlerde onun basit bir telefonla nükleer savaşa yol açabileceği, toplum için bir tehdit oluşturduğu işleniyordu. Mitnick maksimum güvenliğin sağlandığı bir hapishaneye kondu. Mahkemede bazı suçlamaları kabul etti, yaptıklarından dolayı özür diledi ve bu tür şeyleri bir daha tekrarlamayacağına söz verdi. Mahkemenin 1 yıl ceza, 6 ay tedavi öngördüğü Mitnick, 1990 yılında cezasının tümünü tamamlamadan hapishaneden şartlı olarak çıktı.

İFLAH OLMAYAN EFSANE HACKER

Serbest kaldıktan sonra bir süre düzenli işlerde çalışan Mitnick, kısa süre sonra karşı koyamadığı bilgisayar dünyasına geri döndü. FBI’ın yakından takip ettiği Mitnick, bir süre sonra yakayı ele verdi ve tutuklanmak üzere aranmaya başladı. Bunun üzerine Amerika’da şehir şehir kaçan ve en sonunda Amerika’nın doğusundaki Raleigh’e yerleşti ve en uzun hapis cezasına çarptırılmasına neden olan işini yaptı. Tsutomu Shimomura isimli, dünyaca ünlü bir fizikçi olan Richard Feynman’dan ders alan parlak bir astrofizik öğrencisinin bilgisayarına sızdı. İşlemciler üzerine de çalışmaları olan Shimomura, bilgisayarına sızıldığını fark etti. San Francisco’daki internet hizmet sağlayıcılarına başvuran Shimomura sayesinde, bölgedeki tüm internet sisteminin ele geçirildiği fark edildi ve çok geçmeden unun arkasında Mitnick’in olduğu tespit edildi.

Hiçbir şekilde iflah olmayan Mitnick, FBI’ın en çok arananlar listesindeydi. Mitnick’in izini süren FBI kısa sürede yerini tespit etti. 1995 yılında tutuklanan Mitnick, 5 yıl hapis cezası aldıktan sonra 21 Ocak 2001’de serbest bırakıldı. Serbest bırakıldıktan sonra gözetim altında tutulan Mitnick’in telefon kullanması ve ülke dışına çıkması yasaklandı. 2003 yılında bu kısıtlamaların da kaldırılmasıyla birlikte, Mitnick tamamen özgür kalmış oldu. Mitnick’in çok ağır cezalara çaptırılmamasının sebebi, sadece veri hırsızlığıyla yetinmesi ve bu verileri kullanarak kişileri maddi zarara uğratmamasıydı.

Tüm zamanların en ünlü bilgisayar korsanlarından biri olan Mitnick, en son kendi şirketi Mitnick Güvenik Danışmanlığı şirketinde bilgisayar güvenliği danışmanı olarak çalışıyordu ve dünyanın birçok yerinde konferanslar vermeye devam ediyordu.