Kategori arşivi: disinformation

Dezenformasyona ceza verilirken ‘örgütlülük’ kriterine bakılacak

Dezenformasyona ceza verilirken 'örgütlülük' kriterine bakılacak“Yalan haber ve dezenformasyonla mücadele” gerekçesiyle, hem sosyal medya kuruluşları hem de kullanıcılara yönelik 5 yıla kadar hapis gibi cezalar içeren yasal düzenlemeyle ilgili çalışmaları hızlandırıldı. Cezalarla ilgili düzenlemelerde ‘örgütlülük’ kriteri esas alınması bekleniyor.

AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın başkanlığında Adalet, Ulaştırma, İletişim Başkanlığı temsilcilerinin katılımıyla yapılacak toplantıda, yeni düzenlemenin çerçevesinin büyük ölçüde netleşmesi ve Ekim ayında da Meclis’e sunulması planlanıyor.

Yeni sosyal medya düzenlemesinin en kritik noktalarından birisini, bir paylaşımın dezenformasyon amaçlı olup olmadığına hangi mercinin karar vereceği ve kriterinin ne olacağı oluşturuyor. Bu konuda, dezenformasyon içerikli paylaşımın “organize, örgütlü, belli bir amaca yönelik olması” halinde yaptırım uygulanması üzerinde duruluyor.

Dezenformasyon içerikli paylaşımların denetimi için de “resmi ve kurumsal” bir mekanizmanın kurulacağı ifade ediliyor.

“AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ ESAS ALINACAK”

AK Parti kaynakları, başta Almanya olmak üzere birçok ülke örneğini incelediklerini belirtirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “ifade özgürlüğünü” düzenleyen 10. maddesinin 2. fıkrasını esas aldıklarını ve Türkiye’nin de bu kriterlere göre sosyal medyaya sınırlama getireceğini ifade ediyorlar.

Avrupa Birliği’nin internet ortamı ile ilgili iki kırmızı çizgisinin “terörle mücadele” ve “dezenformasyon” olduğu belirten AK Partili yetkililer, toplumda kaos yaratmayı amaçlayan dezenformasyonun da bir “terör biçimi” olduğu görüşünü savunuyor ve düzenlemenin de buna göre yapılacağını vurguluyorlar:

AİHS’in 10. maddesinin ilk fıkrası “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir” hükmünü içeriyor ve bu özgürlüğün nasıl kullanılacağı tanımlanıyor.

İkinci fıkrada ise “Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir” ifadesi yer alıyor.

Sosyal medyaya Alman modeli önerisi: Dezenformasyona 5 yıla kadar hapis!

ALMAN MODELİ ÜZERİNDE DURULUYOR

Almanya, İngiltere, Singapur, Rusya, Avustralya’daki uygulamaları inceleyen AK Parti yönetimi, ağırlıklı olarak Almanya modeli üzerinde duruyor. Almanya’da çevrimiçi platformlarda nefret söylemi içeren paylaşımların 24 saat içinde kaldırılması zorunluluğu bulunduğu ve sosyal medya şirketlerine 50 milyon Euro’ya kadar,

Avustralya’da ise şiddet içeren unsurların sosyal medyadan silinmemesi halinde ilgili şirketlerin yıllık küresel cirolarının yüzde 10’una kadar para cezası kesilebildiğini belirtilerek, Türkiye için de benzer uygulamaya gidilebileceği ifade ediliyor.

AK Parti’nin çalışmasında dezenformasyon nitelikli paylaşımlarda bulunan sosyal medya kullanıcıları için ise hapis cezası öngörülüyor. Singapur’da yalan bilgi paylaşanlara yönelik 10 yıla kadar hapis cezası verildiği belirtilirken, AKP 5 yıla kadar hapis cezası üzerinde duruyor.

Kaynak: BBC Türkçe

YouTube, kullanıcıları radikalleştiriyor mu?

Şu hepimizin başına gelmiştir: YouTube‘da bir video izleriz ve karşımıza çıkan öneriler birden değişmeye başlar. Google’ın algoritmaları, izlediğimiz videonun konusu sanki hayatımızda büyük bir yere sahipmiş düşüncesine dayalıdır. Birdenbire, size sunulan tüm videolar, aynı konuya ilişkin hale gelmiştir.

Yeni yapılan bir araştırma, söz konusu çevrimiçi radikalleşme hikayelerinin münferit olaylar mı yoksa büyük bir eğilimi temsil eden olaylar mı olduğunu inceliyor. Veriler çevrimiçi radikalleşmenin varlığını dışlamasa da bunun kesinlikle çok yaygın bir eğilim olmadığını gösteriyor. 

Normalde, böyle bir çalışma yapmanın zorluğu, insanların video izleme alışkanlıklarına ve davranışlarının bu alışkanlıklara göre değişip değişmediğine dair veri elde etmenin güçlüğünden kaynaklanmakta. Araştırmacılar, insanların ne izlediğini takip eden Nielsen şirketinden veri alarak bu soruna geçici bir çözüm buldular. İnsanlar Nielsen’e video izleme alışkanlıklarını takip etmesi noktasında izin vermekte, firma da ortaya çıkan verileri anonimleştirmekte. Bu çalışma için ise araştırmacılar, 2016’dan 2019’un sonuna kadar devam eden bir dönemde YouTube’da 21 milyondan fazla videoyu toplu olarak izleyen 300 binden fazla izleyiciden veri topladı.

ANTI-WOKE AKIMI DA ARAŞTIRMAYA DAHİL EDİLDİ

Bu videoların çoğunun siyasetle hiçbir ilgisi bulunmamaktaydı, bu nedenle yazarlar, daha önceki araştırmaların en sol kanattan en sağ kanata kadar politik eğimlerine göre etiketlediği bir yığın youtube kanalını tanımlamak için literatür taraması yaptılar. Bu listeye araştırmacılar “anti-woke” (siyaseten doğruculuk karşıtı) olarak adlandırdıkları bir kategori eklediler. Bunlar aleni bir şekilde politik olmasalar da gittikçe artan bir kanallar dizisi “ilerici sosyal adalet hareketlerine muhalefet” konusuna odaklanıyordu. Bu kanallar sağ kanadın çıkarlarıyla uyuşma eğiliminde olsa da fikirler genellikle videoların sahipleri tarafından bu şekilde lanse edilmiyor.

Araştırmacıların kategorize ettiği kanallar (1000’in biraz altında) bu dönemde toplam video görüntülemelerinin yalnızca yüzde 3,3’ünü oluşturdu. Ayrıca bu videoları görüntüleyenler tek bir içerik türüne bağlı kalma eğilimindeydiler. Yani, 2016’da sol eğilimli içerikleri izlemeye başladıysanız, araştırmanın sona erdiği 2020’de hala bu içerikleri izliyor olma ihtimaliniz bulunmaktaydı. Hatta, video başına harcanan zamana dayanarak, belki de Trump yıllarının tartışmalı ortamının bir ürünü olarak, 2020’de bu içeriğin daha da fazlasını izlemeniz çok muhtemeldi.

YOUTUBE GİDEREK GELENEKSEL MEDYANIN YERİNİ ALMA EĞİLİMİNDE

Uç fikirlerin dışındaki hemen hemen tüm içerik türleri hem toplam izleyici hem de bu kanallarda video izlemek için harcanan süre açısından (istisna en sol ve en sağ içerik) bu dönemde artış gösterdi. Bu bulgu, eğilimlerin en azından bir kısmının YouTube’un giderek geleneksel medyanın yerini aldığını yansıttığını ortaya koymakta.

İzleyiciler çoğunlukla tek bir içerik türü izlediğinden, bunların farklı gruplar oluşturduğunu düşünmek en kolay yoldur. Araştırmacılar, her gruba ait kişi sayısını ve dört yıllık süre boyunca video izlemek için harcadıkları zamanı takip ettiler.

Dezenformasyonun farkına var: Özgürlüğünü yalana karşı koru!

Bu süre zarfında ana akım sol, diğer gruplar kadar büyüktü; bunu “orta yolcular” izledi. Ana akım sağ ve “anti-woke” hareketi, aşırı sağ ile yaklaşık aynı seviyede idi. Fakat hepsi farklı eğilimler gösterdi. Aşırı sağ izleyicilerin toplam sayısı sabit kaldı, ancak video izlemek için harcadıkları süre arttı. Buna karşılık, ana akım sağ izleyicilerin toplam sayısı arttı, ancak izlemek için harcadıkları zaman aşırı sağdan çok farklı değildi.

Anti-woke izleyicileri, herhangi bir grubun en yüksek büyüme oranını gösterdi. Dönemin sonunda, sayıları daha düşük kalsa bile, video izlemeye harcadıkları süre “orta yolculardan” daha fazla oldu.

İKİ UÇ NOKTADA DA DİKKAT ÇEKİCİ BİR ARTIŞ YOK

Peki bunlar, herhangi biri radikalleşmeyi temsil ediyor mu? İki uç noktada dikkat çekici bir artış olmaması, insanları aşırı sola veya aşırı sağa iten büyük bir YouTube izleme eğilimi olmadığını gösteriyor. Hatta araştırmacılar, sağ uçtaki insanların çoğunun YouTube’u, içinde bulundukları ekosistemin bir parçası olarak kullandıklarına dair bulgular elde etti. (Yine, sol uçtaki kişi sayısı analiz edilemeyecek kadar küçüktü.) Aşırı sağ videoları izleyenlerin, başka bir videodan ziyade sağcı web sitelerinden gelen bağlantılar nedeniyle onlara ulaşma olasılıkları daha yüksekti.

Ayrıca, herhangi bir ivme belirtisi de bulunmuyor. YouTube’un algoritmaları insanları daha aşırı videolara yönlendirmeye devam ediyor olsaydı, aşırı sağ videoların sıklığı bir görüntüleme oturumunun sonuna doğru artıyor olmalıdır. Böyle bir şey olmadı-hatta tam tersi oldu.

KENDİNE DAHA ÇOK BAĞLIYOR AMA RADİKALLEŞTİRMİYOR

Ancak araştırmacılar, aşırı sağcı izleyici topluluğunun önemli ölçüde büyümemesine rağmen, aşırı sağ içeriğin izleyicilerin daha fazla zaman harcaması nedeniyle biraz daha bulaşkan olduğunu belirtti. Anti-woke içerikleri daha bulaşkandı ve izleyici sayılarında o zamana kadarki en büyük büyümeyi gördü. Ayrıca, bir oturumda birkaç anti-woke videosu görüntüleyen kişilerin gelecekte onları izlemeye devam etme olasılıkları daha yüksekti.

İçerik moderasyonu aşırı sağ söylemlere karşı ne kadar etkili?

Anti-woke videoları kendilerini alenen politik olarak göstermese de, izleyicileri sağcı web sitelerinin daha büyük ekosistemiyle entegre olmalarına dayanarak onları sağcı olarak görme eğilimindeydi. Bununla birlikte, bu radikalleşmeye yol açmadı—bir başka deyişle daha fazla anti-woke izleyiciye sahip olmak sonuçta daha fazla aşırı sağ izleyici üretmedi.

Araştırmacılar YouTube’un radikalleştirici olduğuna dair herhangi bir kanıt bulmamış olsa da, araştırmanın bir takım sınırları olduğu bilinmesi gereken bir nokta. Birincisi, araştırma yalnızca masaüstü tarayıcı kullanımını izledi, bu nedenle mobil görüntülemeyi kaçırdı. Araştırmacılar ayrıca YouTube’un algoritmalarının gerçekte ne önerdiğini belirleyemediler, bu nedenle yalnızca genel davranışa dayalı önerilere verilen gerçek yanıtı çıkarabildiler. Ve her zaman olduğu gibi, kullanıcıların ortalama davranışları bazı belirgin istisnaları gizleyebilir.

Araştırmacıların belirttiği gibi, “Neredeyse 2 milyar kullanıcısı olan bir platformda, hemen hemen her tür davranışın örneklerini bulmak mümkün”.

Dezenformasyon yapanların cüzdanla imtihanı

Slovakya’da dezenformasyon yapan komplo siteleri mantar gibi çoğalırken, fact-checker’lar (bilgi doğrulayıcıları, teyitçiler) yanlış bilgi yayan bu dedikoduculara misilleme yapmaktan geri durmuyor. Üstelik onları en can alıcı yerlerinden vuruyorlar: “Cüzdanlarından”

Slovakça ve Çek dilinde yayın yapan sorunu web sitelerinin bir listesini tutan çeşitli bağımsız fact-checker’lar tarafından oluşturulan veri tabanı Konspiratori.sk’nin elde ettiği bilgilere göre komploların en büyük müttefiki olan bu reklamlar, aynı zamanda bu sitelerin en zayıf noktaları olabiliyor. 

Veri tabanı şu anda 200 siteyi listeye almış durumda. PR ajansları bu siteleri müşterilerine şikayet ediyor müşteriler de daha sonra reklamlarının bahsi geçen şüpheli web sitelerinde görünmesini engelliyor.

Bir düşünce kuruluşu olan GLOBSEC’ten Analist Katarina Klingova, bunun dezenformasyona karşı savaşmanın ilginç bir yolu olduğunu söylüyor: “Yalanları yayan aktörleri en savunmasız oldukları yerden vuruyorsunuz yani cüzdanlarından.”

Ülke, Kovid-19 pandemisinin yaklaşan üçüncü dalgasına hazırlık yaparken, halk hala aşılara şüpheyle yaklaşıyor ve yetkililere güvenmekte zorluk çekiyor. Aşı karşıtları protestolar düzenleyip Bratislava meydanlarını doldururken, aşılama kampanyası her geçen gün taraftar kaybediyor. 

SLOVAKLARIN SADECE YÜZDE 40’I AŞI OLDU

Avrupa Komisyonu’na göre, AB’de yetişkinlerinin yaklaşık yüzde 70’i en az bir doz aşı olurken; Slovakya’da bu oran yüzde 40 civarında seyrediyor. Bu da Slovakya’yı Avrupa’da insanların en az aşılandığı ülkelerden biri haline getiriyor.

Birçokları için bu şaşırtıcı değil. Nitekim gözlemciler, “her şeyi sorgula” şeklindeki tuhaf bir zihniyetin Slovaklar arasında karşılık bulduğuna dikkat çekiyor. Bu slogan aslında komplo teorileri üreten bir web sitesine ait. New York Times tarafından “modern propagandanın karmaşıklığında bir vaka çalışması” olarak tanımlanan bu site eski adıyla Russia Today olarak bilinen RT’den başkası değil. 

Klingova’ya göre Slovakya’da politikacılardan çeşitli yayınlara kadar aktif olarak dezenformasyon yayan pek çok farklı aktör bulunmakta. Klingova’nın araştırmasına göre, Slovaklar Orta ve Doğu Avrupa’da komplo teorilerine inanma eğilimli ülkelerin başında geliyor ve bu nedenle hem finansal hem de politik kazanç elde etmek isteyen “yalancılar” için Slovaklar kolay bir av haline gelmiş durumda. Ancak bağımsız fact-checker’lar dezenformasyon yayıcıların ceplerinde delikler açmanın bir yolunu buldu.

PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR

GLOBSEC Trends 2021 raporunda, “Slovakların yaklaşık üçte biri pandeminin gizli güçler/seçkinler tarafından nüfusu kontrol etmek için gerçekleştirilen planlı bir operasyon olduğuna inanmaya devam ettiği için binlerce aşı depolarda bekliyor.” ifadesi yer aldı. Klingova’ya göre bu devam eden bir eğilim ve birçok Orta Avrupalı her türlü komplo teorisine inanıyor. Ankete katılan Orta Avrupalıların yaklaşık yüzde 37’si Kovid-19’a yakalanan kişilere ilişkin resmi rakamların şişirildiğini ve yetkililerin yalan söylediğini düşünüyor.

Ana akım medya ve halk sağlığı yetkililerine şüpheyle yaklaşan Slovaklar Kovid-19’a dair verilen resmi istatistiklere güvenmemek suretiyle Orta Avrupa ortalamasını oldukça üzerinde yer alıyor ve yüzde 46 ile Romanya’ dan sonra ikinci sırada bulunuyor. Pandemi ile ilgili verilere şüpheyle yaklaşan Slovakların payı, geçen sonbaharla bu yılın ilkbaharı arasında yüzde 10 arttı. Bu rakam, hem uzmanlar hem de gazeteciler tarafından endişe verici bir eğilim olarak değerlendiriliyor.

DEZENFORMASYON YAYAN İKİ BİNDEN FAZLA FACEBOOK SAYFASI VAR 

Bu artışın arkasında, tartışmalı konularda ‘tek gerçeği’ söylediğini iddia eden çok sayıda online alternatif medya kuruluşu olması yatıyor. Bratislava’daki Comenius Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde yardımcı doçent olan Jan Hacek, ise sadece Çekya ve Slovakya’da 200’den fazla web sitesi olduğunu iddia ediyor. 2018’de, Çek-Slovak çevrimiçi ortamda bu şekilde 120 web sitesi bulunuyordu.

Bilgi güvenliği uzmanı Tomas Krissak’a göre, bugün Slovakça dilinde yayın yapan ve yalan ve aldatıcı bilgilerle dolu 2 binden fazla Facebook sayfası bulunmakta. Krissak, buna binlerce üyeli özel, kapalı ve gizli gruplar da eklenince sorunun daha karmaşık ve geniş kapsamlı hale geldiğini belirtiyor.

Aşıya karşı çıkan bu gruplardan biri yakın zamanda Facebook tarafından kapatıldı. Öte yandan, yaklaşık 34 bin üyesinin bir kısmı, benzer bir amaca sahip yeni gruplara katıldı. İnsanlar merak ediyor ve otomatik olarak nefret içerikli yayınlara tıklıyorlar, bu da paranın otomatik olarak dezenformasyon satıcılarının cüzdanlarına aktığı anlamına geliyor.

GLOBSEC raporuna göre, durum o kadar kontrolden çıkmış vaziyette ki dezenformasyona prim veren bazı kullanıcılar bile sosyal medya kuruluşlarının ve onları yöneten kuralların daha sıkı düzenlenmesi gerektiğini düşünüyor. 

Klingova’ya göre dezenformasyon kamusal söylemin bir parçası haline geldi. Birçok politikacı, Slovakların komplo teorilerine itibar ettiğini fark etti ve bu yüzden insanları cezbetmek ve siyasi hayran kitlelerini oluşturmak için komplo teorilerine daha fazla oranda yer veriyorlar.

Krissak’ın tahminine göre, Slovak politikacıların ve partilerin yarısından fazlası komplocu bir dünya görüşünü paylaşan seçmenlerle puan kazanmaya çalışıyor. Krissak, “Bu, seçmenlerin yaklaşık üçte birini temsil ediyor.” diyor.

REKLAM VEREN İÇERİĞE DİKKAT ETMİYOR

Ancak yalanı yayanlar için para, politik hesaplamalardan bile daha önemli bir motivasyon kaynağı. Klingova, dezenformasyon yayan web sitelerini etkisiz hale getirmeyi amaçlayan Global Dezenformasyon Endeksi tarafından yapılan ve bu tür sitelerin 20 bininin yıllık reklam gelirinin 250 milyon Euro olarak değerlendiren bir araştırmaya dikkat çekiyor.

“Reklamlar ve dezenformasyonun yayılması gerçekten müthiş bir piyasa. Dezenformasyon, insanlar arasında yankı uyandıran ve alıcısı olan olumsuz duyguları uyandırmayı amaç haline getirmiş genellikle nefret dolu bir tıklamadır.” diyor Klingova.

Krissak’ın görüşüne göre, aldatıcı ve sahte haberler sitede büyük bir trafik oluşturuyor ve bu da reklam verenler için oldukça cazip. Krissak ekliyor: “Reklam verenler web sitelerindeki içeriği umursamıyorlar hatta kendileri de genellikle benzer aldatmacalardan (mucizevi şifa yöntemleri veya ilaç reklamları gibi) yararlanıyorlar.” 

Delta varyantı sonrası aşı karşıtları dezenformasyonda hız kesmiyor

Dünya üzerinde Kovid-19 salgınının etkileri artmaya devam ediyor. Koronavirüsün yeni varyantı Delta, kolay yayılma ve daha öldürücü olma özellikleriyle ölüm oranlarını artırırken aşı karşıtları da bundan faydalanarak dezenformasyon kampanyalarını sıklaştırıyor.

Dezenformasyon kampanyalarının son aylarda katlandığı gözlemlenirken sosyal medya platformları da aşı karşıtlarının dezenformasyon kampanyalarında başı çekiyor.

“TEMMUZ AYINDA BEŞ KATINA ÇIKTI”

Yeni yılın bahar aylarında Kovid-19 vakalarının azalması, aşı karşıtlarının dezenformasyon kampanyalarını da bir hayli düşük seviyelere geriletmişti. Ancak vakalardaki artışla aşı karşıtları tekrar yükselişe geçti. 

Sosyal medya, televizyon, basılı ve çevrimiçi medyayı takip eden Zignal Labs’in araştırmalarına göre koronavirüsün Delta varyantıyla dünya üzerinde yeniden alarm zillerinin çalması, aşı karşıtlarının dezenformasyon kampanyalarını da artırdı. 

Zignal Labs, aşı karşıtlarının yaptığı haber ve paylaşımların Haziran ayına kıyasla Temmuz ayında beş katına çıktığını açıkladı. Buna göre “aşıların herhangi bir işe yaramadığı” iddiası yüzde 437’lik bir artış yakalarken “aşıların mikroçip içerdiği” iddiası yüzde 156’lık bir artış gösterdi. Bunun yanı sıra “aşı olmak yerine doğal bağışıklığa güvenilmesi”ni iddia eden haberler yüzde 111’lik bir artış gösterirken “aşıların düşüklere neden olduğu”nu iddia haberler yüzde 75’lik bir artış gösterdi.

ANİ YÜKSELİŞTE SOSYAL MEDYANIN PAYI BÜYÜK

Dezenformasyon araştırmacıları son haftalarda koronavirüsle ilgili yanlış bilgiler içeren paylaşımlar yapan yüksek etkileşimli sosyal medya hesaplarının büyük çoğunluğunun, geçtiğimiz yıl aşılar hakkında güvensizlik yaratan kişilerden oluştuğunu belirtti.

Aynı zamanda araştırmacılar, ani yükselişin, “sosyal medya platformlarının virüs hakkındaki yanlış bilgileri önleme çabalarında başarılı olmadığını” gösterdiğini ifade etti.

Twitter dezenformasyon savaşında AP ve Reuters’dan destek alacak

Temmuz ayının sonlarına doğru, Gab Social Network yöneticisi Andrew Torba, elinde hiçbir kanıt olmadan koronavirüse karşı aşı olmayı reddeden ABD ordusu üyelerinin askeri mahkemeye çıkarılacağını iddia ettiği bir paylaşım yaptı. Paylaşımı 10 bin beğeni alırken pekçok kez paylaşıldı.

İki hafta önce, COVID-19 aşılarının bir sonucu olarak en az 45 bin ölümün gerçekleştiği iddia edilen başka bir temelsiz paylaşım çevrimiçi ortamlarda dolaşmaya başladı. İddiayı içeren gönderiler, alternatif bir video programı olan Bitchute’te 17 bin görüntülenme alırken, sohbet uygulaması Telegram’da çoğunlukla İspanyol kullanıcının paylaştığı gönderiler 120 bin görüntülenme aldı. 

Tüm bunlar yaşanırken Britanya’nın baş bilim danışmanı Patrick Vallance’ın hızla düzeltse de bir anlık hatayla hastanede yatan hastaların yüzde 60’ının iki doz aşılı olduğunu söylemesi, aşı karşıtı çevrelerin ağzına meze oldu. Bu hatayı Fransızca ve İtalyancaya çeviren aşı karşıtları Facebook’ta 142 bin beğeni ve paylaşım aldı.

Amerikalı muhafazakâr yorumcu ve siyasi aktivist olan Candace Owens, Britanya’nın baş bilim danışmanının hatasını paylaşarak, “Bu şok edici!” ifadesini kullandı. Owens, “Hükümetin baş bilim danışmanına göre İngiltere’de Kovid-19 nedeniyle hastaneye kaldırılan insanların yüzde 60’ına iki doz koronavirüs aşısı yapıldı.” dedi. 

Patrick Vallance hatasını telafi ettiğindeyse Owens, Facebook gönderisinin altına doğru bilgileri ekledi. Ancak bu güncellemeden önceki üç saat içerisinde gönderi, 62 binden fazla beğeni aldı ve pekçok kez paylaşıldı.

İDDİALAR ÇÜRÜTÜLSE DE YAYILMAYA DEVAM EDİYOR

ABD’deki askeri liderlerin ordu mensuplarını aşılanmaya zorladığı ve Savunma Bakanı’nın koronavirüs aşılarını zorunlu kılmaya çalıştığı haberleri bilinse de Gab Social Network yöneticisi Andrew Torba’nın yaydığı “koronavirüs aşılarını reddeden ordu mensubu üyeleri askeri mahkemelerde yargılanacak iddiası”na yönelik herhangi bir kanıt bulunmuyordu.

Komplo teorileriyle tanınan avukat Thomas Renz ise yine Temmuz ayında 45 bin kişinin koronavirüs aşıları sebebiyle öldüğünü iddia ettiği bir video yayımladı. Renz’in yaydığı videoda “Biden’ın, tıpkı kendisinden önceki başkan Trump gibi çevresindeki bürokrat grubu tarafından yanlış yönlendirildiğine inanıyoruz.” cümleleri sarfediliyordu. İddia, hükümet veri tabanındaki doğrulanmamış bilgilere dayansa da aslında çürütülmüştü. 

Washington University’de çevrimiçi komplo teorileri üzerine çalışan araştırmacı Rachel E. Moran, “Bu söylemler o kadar içselleştirilmiştir ki insanlar, ortaya çıkacak her yeni varyantla bu aşı karşıtı hikayeleri ileri sürmeye devam edebilir.” açıklamasını yaptı. Moran, “Şimdi Delta varyantıyla ilgili eski ve aynı iddiaları görüyoruz. Sırada gelecek olan neyse yine eski ve aynı iddiaları göreceğiz.” dedi.

FACEBOOK’TAKİ AŞI KARŞITI GRUPLAR BÜYÜYOR

Kovid-19 salgınının hayatımıza girdiği günden bugüne yanlış bilgilendirme politikasını uygulama konusunda daha katı davranan Facebook yine de yanlış bilgileri tartışan insanların popüler uygulaması olmaya devam ediyor. Bunun bir örneği olarak kendilerini aşı karşıtı tartışmalara odaklamış yaklaşık 400 bin üyeli, herkes tarafından erişilebilir veya özel 200’den fazla Facebook grubu keşfedildi. Bu gruplaraysa son yedi günde 13 bin üye eklendi.

Gruplarda yüksek etkileşim alan gönderilerin çoğu aleni şekilde yalan haber içermiyordu. Örneğin bir hayaletin maskesini düşüren bir Scooby Doo karakterinin resminin yer aldığı paylaşımda “Sizi diğer tüm varyantlardan daha korkutucu yapan şeyin ne olduğunu görelim.” ifadesi yer alıyordu. Maskenin kaldırılmasıyla birlikte MSNBC ve CNN’in logoları ortaya çıkıyordu ki bu kanallar aşı karşıtlarına göre Delta varyantını ciddiye alma hususunu abartıyordu. 

Söz konusu fotoğrafın altında ise yine asılsız iddialar sular seller gibi akıyordu. Hatta “savaş çığlıkları” bile vardı. Bunlar arasında “Tüm suç Çin’in!”, “Eninde sonunda onlarla savaşacağız, bu nedenle onlara karşı nükleer saldırıyı savunuyorum!” yorumları bulunuyordu.

FACEBOOK AŞI KARŞITLARINA YÖNELİK YAPTIRIMLARINA DEVAM EDECEK

Facebook, koronavirüs yanlış bilgilendirme politikasıyla onaylanan ihlallerin yorumlardan kaldırdığını ve insanları virüs hakkında güvenilir bilgilerle ilişkilendirdiğini söyledi.

Facebook sözcüsü Aaron Simpson yaptığı açıklamada, “COVID-19 ve aşı politikalarımızı ihlal eden herhangi bir hesap veya gruba karşı yaptırım uygulamaya devam edeceğiz.” dedi.

AŞILARA YÖNELİK TEYİTLİ BİLGİLERE ULAŞIN

Delta varyantıyla birlikte son haftalarda koronavirüs testi pozitif çıkan kişilerle ve koronavirüs nedeniyle hastaneye kaldırılanların büyük bir bölümünün aşısız hastaları içermesine rağmen yayılan yanlış bilgilerin aşıya yönelik tereddütlere yol açtığı biliniyor. 

Yanlış bilgilerin fazla oluşu doğru bilgilerin bulunmasını bulanıklaştırsa da araştırmak ve doğru bilgiye ulaşmak çok da zor değil. Aşılar hakkında yayımlanmış bilimsel makalelere, uzman görüşlerine, faz çalışmalarına, yan etkilerine veya akla takılabilecek her türlü soruyu cevaplandırmaya sadece bir tık uzaktayız. Bu sebeple sağlık çalışanları ve uzmanlar çevrimiçi ortamlarda gördüğümüz bilgileri teyitlemenin söz konusu tereddütleri bir nebze azaltacağına inanıyor.

Trump destekçilerinin sosyal ağı radikal grupların propaganda alanına döndü

ABD’nin eski başkanı Donald Trump’ın beyin takımı tarafından kurulan GETTR isimli platform, kısa sürede kafa kesme videoları ve aşırılık yanlısı içeriklerle doldu.

Sanal âlemde yakın zamanda gerçekleşen bir olay, belli bir grubun propagandasını yapmak için kurulan platformların tam tersi görüşteki kişilerin hedeflerine hizmet edebileceğini gösterdi. Trump yanlısı sosyal ağ GETTR, açılmasının üzerinden sadece birkaç hafta geçmesinin ardından IŞİD destekçileri tarafından yayılan terör propagandasıyla dolup taştı.

Eski Başkan Donald Trump’ın beyin takımı tarafından bir ay önce kurulan sosyal ağda kafa kesme videoları ve Batı’ya karşı şiddeti teşvik eden fotoğraf ve videolar dikkat çekiyor. Bunlar içinde bir örgüt militanının Trump’ı Guantanamo Körfezi’nde kullanılanlara benzer turuncu tulum içinde idam ettiğini gösteren bir görsel öne çıkıyor.

Trump ve destekçileri, ünlü Kongre binası baskınının ardından Twitter ve Facebook gibi ana akım sosyal medya platformlarında yer alamamaları üzerine harekete geçerek GETTR isimli bir platform kurmuştu. Trump’ın beyin takımı, maruz kaldıkları yasakların da etkisiyle GETTR için düşünce özgürlüğü vurgusu yaptılar.

IŞİD DURUMU FIRSATA ÇEVİRDİ

Ana akım sosyal medya platformlarınca engellenmek istenen ve sürekli propagandalarını kitlelere ulaştırmak için yeni mecralar deneyen terör örgütü IŞİD ise, bu durumu avantaja çevirmekte gecikmedi. Yüzlerce örgüt destekçisi hesap propaganda nitelikli çok sayıda içeriği platformda paylaştı.

ABD, dezenformasyon yaptığı için İran destekli web sitelerine el koydu

Birbirlerini GETTR’e davet ettikleri görülen örgüt militanlarından birinin “Şu ifade özgürlüğü de ne güzel bir şeymiş.” şeklinde alaycı ifadeler kullandığı görüldü. Buna karşılık, GETTR yetkililerinin bir süre sonra bazı terör yanlısı paylaşımları sildikleri ortaya çıktı.

Yaşanan ikilem ifade özgürlüğüyle terör propagandasını engelleme arasındaki hassas dengeyi de bir kez daha gündeme getirdi.