Nazlı Zeynep Bozdemir tarafından yazılmış tüm yazılar

2009’da TED Ankara Koleji Lisesi’nden, 2013’te Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden yüksek şerefle mezun oldu. Siber güvenlik çalışmalarına 2011 yılında Groningen Üniversitesinde bulunduğu sırada başlayan Bozdemir, European Forum Alpbach, TÜBİTAK ve NATO bünyesinde birçok ulusal ve uluslararası siber güvenlik eğitimine katıldı. Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamladığı “Re-Conceptualizing Cyberterrorism: Towards a New Definitional Framework” başlıklı yüksek lisans tezini 2016 yılında savundu ve yüksek şerefle mezun oldu. ODTÜ Enformatik Enstitüsü altında 2015 yılında açılan Siber Güvenlik yüksek lisans programına ilk sosyal bilimci olarak seçildi ve 2018 Ocak ayı itibariyle "Understanding Cyberespionage: A Cross-Disciplinary Perspective" isimli projesini savunarak bölümden yüksek şerefle mezun oldu. Dil eğitimi nedeniyle bir süreliğine Almanya'da yaşayan Bozdemir, bir siber güvenlik firmasında ürün pazarlama üzerine çalışmaktadır.

Siber Güvenlik Kariyer Zirvesi: Açığı siz kapatın!

Siberbulten.com’un girişimi ve ODTÜ Enformatik Ensitüsü Siber Güvenlik Bölümü’nün ev sahipliğinde Çarşamba günü Ankara’da gerçekleşen Siber Güvenlik Kariyer Zirvesi’nde iş yaşamına siber güvenlikte yön vermek isteyen üniversite öğrencileri ile sektörün başarılı isimleri bir araya geldi. Son zamanlarda sayısı artan yüksek bütçeli siber güvenlik etkinliklerinde dinleme imkanı pek bulamadığımız, Türkiye’de yetişmiş ve siber güvenlik pazarında küresel çapta etkili olmuş uzmanları yakından tanıma ve dinleme fırsatı bulduk.

Açılış konuşmasına Enformatik Enstitüsü Siber Güvenlik Bölümünün başında bulunan Aybar Can Acar’a teşekkür ederek başlayan etkinliğin mimarı Minhac Çelik siber güvenlik alanında  bir kariyere neden yatırım yapılması gerektiğini açıklarken, gelecek planlamalarının 10 sene sonrayı düşünerek tasarlanması gerektiğini belirtti. Dünyada giderek artan siber güvenlik uzmanı açığına dikkat çeken Çelik,  bu durumun Türkiye’de yetişecek genç siber güvenlik uzmanları için küresel kariyer fırsatı içi kapı araladığının altını çizdi.

Zirve’nin ilk konuşmacısı, geçtiğimiz yıllarda hepimizin hatırlayacağı, çok ciddi boyutta bir Dağıtık Servis Kesintisi Saldırısı’nın (DDoS) öncelikli hedefinde olan nic.tr’nin yöneticisi ve bu tarz saldırıların belki de görünmeyen kahramanı Atilla Özgit, katılımcılara ellerini, kollarını sıvayıp koda hakim olmalarını önerdi. Yazılımda gelinen noktada önceliğin “güvenlik duyarlı” yazılımlar geliştirmek olmasını gerektiğini yineleyen Özgit, özellikle uygulama katmanına vurgu yapsa da, işletim sistemi ve ağ katmanlarının her birine özgü güvenlik işleri olduğunun altını çizdi.

Geliştirdiği milli yazılımlarla öne çıkan Argela’nın AR-GE, Kamu ve Güvenlik çözümlerinden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Dr.Ali Metin Balcı, katılımcılara geniş güvenlik ve bilgi sistemleri yelpazesinde bir odak belirlemelerini önerdi. Balcı, kendi 5G öngörüleri kapsamında altını çizdiği, kendini koruyabilen ağ mimarilerine imkan tanıyan, genişletilmiş güvenlik altyapı servisleri sunmayı mümkün kılan yeni nesil Yazılım Tabanlı Ağlar (SDN) ve Ağ Fonksiyonlarının Sanallaştırılması (NFV) kavramlarına sıklıkla değindi. Bu kavramların milli kaynaklarla, milli akılla geliştirilebilmesi için aynı Özgit gibi elini taşın altına sokacak insanlara duyulan ihtiyacı dile getiren Balcı, güvenlik alanında çalışan herkese dinamik, esnek ve çevik olmalarını önerdi.

4S Bilgi Teknolojileri’nin Genel Müdür Yardımcısı Nurettin Erginöz, konuşmasında siber terörizme ve siber savaşlara doğru giden dünyamızda yeni nesil güvenlik duvarları, zararlı yazılımları engelleme sistemleri, siber tehdit istihbaratı, veri tabanı izleme ve güvenliği, siber olaylarla mücadele ekiplerinin nasıl oluşturulacağından tutun, bu ekiplerin faaliyetlerine kadar herşeyin hızla değiştiğini kaydetti. Kimya mühendisliği çıkışlı olan Erginöz, IBM’e ve bugünkü bulunduğu noktaya onu taşıyan kariyer çizgisinden bahsederken, katılımcılara kariyer yollarında bir akıl hocası bulmalarının öneminin altını özellikle çizdi. Aynı zamanda Aikido hocası da olan Erginöz kendine has üslubuyla genç dinleyicilere güvenlik sektöründe başlarına gelebilecek yanlış anlamalar konusunda da şimdiden hazırlıklı olmaları konusunda uyarıda bulundu.

Estonya’daki Siber Güvenlik Yüksek Lisans Programları’na dair bilgi veren Konsolos Leemet Paulson, Talinn merkezli NATO Siber Güvenlik Mükemmeliyet Merkezi ve her sene düzenlenen CyCon Konferansı’nın onlar için önemini vurguladı. Estonya’nın siber güvenlik alanında lisans, yüksek lisans ve doktora yapmak isteyen öğrencilere kapısının açık olduğunu söyleyen Paulson, lisansüstü öğrencilere sunulan burs ve çalışma imkanlarının oldukça teşvik edici olduğunu belirtti.

Bugcrowd firmasında sızma testi uzmanı olan Fatih Egbatan, araştırmacılarla firmaları bir araya getirmeyi hedefleyen, gerektiğinde hackerlar ile beraber çalıştıkları, çoğu kişiye alışılmadık gelebilecek işinden bahsetti. “Bug bounty” yani ödül avcılığı denilen kavramdan bahseden Egbatan, dinleyicilere bu kavramın kapsamını iyice araştırmalarını ve elde edecekleri bulguların firmaların iş süreçleri için önemini iyi öğrenmeleri gerektiğinin altını çizdi.

İlgili haber >> Pastanın üzerindeki vişne: Bug Bounty

Son iki sunum da, alışılmadık şekillerde, tabiri caizse kaderin ağlarını örmesiyle siber güvenlik alanına yönelen, oldukça parlak sıradışı karakterlere sahip olduklarını hissettiren iki isme aitti. Bahsettiğim isimler, pek çok konuda (keycrypt, crypyolocker, keylogger vb.) koruma sağlamaları açısından iddialı, dünya çapında ayda 300 bin kuruluma erişen Zemana’nın ortağı Emre Tınaztepe ve son RSA Konferansı’nda stand açabilen tek Türkiye merkezli firma olan Picus Security’nin kurucu ortağı Süleyman Özarslan. Ortak noktaları,  hayatın karşılarına çıkardığı seçenekler arasında istisnasız en riskli olanı seçmiş olmaları. Yine kesiştikleri bir diğer nokta, girişken olmadan ve risk almadan başarıya ulaşmanın imkansız olduğuna yaptıkları vurgu.

Süleyman Özarslan: “Rahat köşenizde oturarak dünya pazarında rekabet edemezsiniz”

Birarada kolay kolay dinleme imkanı bulamayacağınız, teknolojiye yön veren firmalardan gelen bu uzmanların her biri, şüphesiz kendi başarılarının mimarı. Ama herşeyden önemlisi, her biri gençlerle bir araya gelmeye, teorik eğitimlerle donatılan fakat gerçek hayata atıldıklarında pratikten bihaber olan öğrencilerden iş yaşamında neler beklendiği göstermeye oldukça istekliydi.

Onlar gibi daha pek çok uzman ve yönetici olduğunu, kendi içinde bulunduğum Teknokent ekosisteminden biliyorum. Yazımın ulaştığı öğrencilere, neredeyse dört yıldır siber güvenlik üzerine çalışan biri olarak söyleyebileceğim tek şey, uzmanlardan, yöneticilerden, ya da mevkice büyük insanlardan gözlerinin korkmaması.

Özellikle teknoloji alanında ayıp yok –hatalar çabuk unutuluyor, bilmemek diye birşey yok –öğrenebileceğiniz bir dünya açık kaynak var ve sürekli gelişen ve değişen bir trendi bir yerden yakalayıp kendisini sürekli güncel tutmak isteyen herkese yardım etmeyi bekleyen insanlar bir yerlerde mutlaka var. Sadece bu kişileri arayıp bulmanız ve onlara doğru soruları sorabilmeniz gerekiyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

[wysija_form id=”2″]

 

‘E-safe’ siber güvenlik konferanslarının çıtasını yükseltti

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK)  yeni taşındığı binasında ev sahipliği yaptığı e-Safe Siber Güvenlik Zirvesi oldukça yoğun aynı zamanda verimli bir programla aynı konuların tekrarlandığı, alışılagelen siber güvenlik konferanslarının dışına çıkmayı başardı.

BTK Başkanı Ömer Fatih Sayan’ın katılımı, etkinliğin ve siber güvenliğin BTK için ciddiyetini göstermek adına önemliydi. Konuşmasında sanal dünyada mutlak bir güvenlikten bahsetmenin mümkün olmadığından bahseden Sayan, bu nedenle asıl ve gerçekçi amaçlarının saldırganlar için zor bir hedef haline gelmek, İnternete ve bilgi teknolojilerine yönelik güvenli olduğu kadar güvenilir  bir ortam oluşturmak olduğunun özellikle altını çizdi. Çoğumuzun odağında siber saldırıyı henüz gerçekleşmeden önleme beklentisinin bulunduğunu belirten Sayan, gözardı edilen noktanın aslında saldırı gerçekleştikten sonra izlenmesi gereken adımlar olduğuna ve saldırıyı takip eden sürecin oldukça detaylı bir şekilde planlanmasına duyulan ihtiyaca dikkat çekti. Kanun hükmünde kararnameyle (KHK) siber güvenlikle ilgili cezai yaptırım ve regülasyon yetkilerinin BTK’ya verildiğini vurgulayan Sayan, çevreye korku salma niyetinde olmasalar da, bu yetkileri ortamı daha güvenilebilir hale getirmek için sonuna kadar kullanacaklarına değindi.

Bakandan bir önceki sunumda söz alan Türk Telekom Siber Güvenlik Direktörü Ahmet Fethi Ayhan’ın sunumu, Sayan’ın söyleyeceklerine altyapı oluşturması açısından önemliydi. Siber güvenlik konusunda Türkiye ve dünyanın dünü, bugünü ve yarınını anlatan Ayhan, siber güvenliğe yön veren ana trendler olarak hacmi giderek artan DDoS saldırıları, oltalamayla el ele yürüyen fidye yazılımları, yeni nesil zararlı yazılımlar arasında öne çıkan APT’ler ve IoT cihazlarının güvenlik açıklıklarından doğan zaafiyetleri sıraladı. Ayhan’ın ısrarla vurguladığı en önemli noktalardan ilki Cloud veritabanında millileşmeye duyulan ihtiyaç, ikincisi ise an itibariyle sahada enfekte olduğu bilinen 1 milyon akıllı telefondan yayılacak olası bir saldırının yönetiminde sağlayıcılara ve operatörlere düşen görevlerdi. Bu noktada Ayhan, operatörlerin müşterileri güvenlik konusunda yönlendirmesinin de ihtiyaç duyulan bir husus olduğunu kaydetti.

İkinci oturumda söz alan Enigmasec Genel Müdürü Igor Lukic, IT sistemleri ve kritik altyapı sistemlerinin önceliklerini karşılaştırarak başladığı konuşmasında, bilgi teknolojileri sistemlerinin aksine kritik altyapı sistemlerinde bütünlüğün gizlilikten çok daha önemli olduğunu belirtti. Geçmişte gerçekleşmiş endüstriyel sistemleri hedef alan Night Dragon, Stuxnet, Duqu, Flame, Gauss gibi farklı saldırı örneklerine yer veren Lukic, sunumunun son kısmında Shodan üzerinden otorizasyon açıklıklarını tespit ettiği çeşitli endüstriyel sistemlere erişilebildiğini gerçek-zamanlı olarak gösterdi. Kanada’daki bir köprünün ışıklarını değiştirebileceğini, Belçika’daki bir çiftliğin elektronik perdelerini keyfince indirip kaldırabileceğini, yine Kanada’da başka bir endüstriyel sistemin yer aldığı binaya dair pek çok fonksiyonu görüntüleyip, etkileyebileceğini ortaya koyan Lukic, aslında hiç bir akıllı bina ve sistemin düşündüğümüz kadar güvenlikli olmayabileceğini bir kere daha kanıtlamış oldu.

“Güvenlik” kavramının aslında ne kadar kırılgan olduğunu ortaya çıkaran sunumlardan bir diğeri de Infosec Türkiye Genel Müdürü Mert Özarar’a aitti. Özarar, kuantumun geçerli olduğu bir dünyada değişen siber güvenlik ve kriptografi trendlerinden bahsettiği konuşmasında, kuantum bilgisayarlar devreye girdiği noktadan itibaren günümüzde geçerli olarak kullanılan büyün kriptoların kolaylıkla kırılabilir hale geleceğini vurguladı. Kuantum computing konusunda neredeyse G8 ülkelerinin tamamının ciddi çalışmaları olduğunu ve geleceğin kripto sistemlerinin bu kapsamda geliştirileceğini belirten Özarar, Türkiye’de bu konuda çalışmalara ve desteğe duyulan kritik ihtiyacın da altını çizdi. Atalay Keleştemur’un sunumunda, alanda sıklıkla karıştırılan siber istihbarat ve siber tehdit istihbarat kavramları arasındaki farkların ortaya konması kayda değerdi. Keleştemur, bir konunun siber istihbarat kavramı altında değerlendirilebilmesi için bilginin belirli adımları olan bir istihbarat çarkından (tespit, yönlendirme, toplama, değerlendirme, analiz ve yayma) geçmesi  ve istihbarat değeri taşıyacak noktaya evrilmesi gerektiğini belirtti.

Bütün konuşmalara bu yazımda yer vermeye imkan olmasa da, genel olarak alanına hakim isimlerin konuşmacı olarak yer aldığı başarıyla geçen etkinlikte siber güvenlikte güncel olaylara ve yaklaşımlara yer verilmesi, bu tarz organizasyonlarda sıklıkla duymaya alıştığımız basmakalıp sunum içerikleri ve sunum konularının dışına çıkılması benim için oldukça önemliydi.

BTK’nın önümüzdeki yıllarda siber güvenlikte giderek daha çok söz sahibi olması ve konuyu sahiplenmesi, bu alanda daha nitelikli dinleyicileri ve konuşmacıları bir araya getirecek üst düzey etkinlikler düzenlenmesine ve daha nitelikli çalışmalar yapılmasına vesile olabilir. Mimari açıdan oldukça beğendiğim yeni BTK binasının, gelecek dönemde güvenlik açısından da emsal teşkil etmemesi için hiç bir engel bulunmuyor. Tam da bu nedenle, bir sonraki etkinlikte katılımcıların gönlünce bina içinde dolaşacağı bugünkü düzenin değişeceğini umuyorum.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurun

[wysija_form id=”2″]

Amerika’nın siber çıkarları bir Rus’a emanet: Dmitri Alperovitch

Geçmişte Shawn Henry’yi incelediğim yazıda bahsi geçen, siber olaylara anında müdahale ve zararlı yazılım değerlendirmeleri gibi alanlarda uzmanlaştığı belirtilen ve son zamanlarda, özellikle ABD Başkanlık Seçimleri süresince ününe ün katan CrowdStrike şirketinin meşhur CTO’su olan Dmitri Alperovitch, bir güvenlik araştırmacısından çok daha fazlası.

Diğer yazıda değindiklerim ışığında, CrowdStrike’ın siber dünyada saldırganlara karşı şimdiye kadar sergilenen ‘reaktif’ tavrın bir işe yaramadığını, saldırganları yakından tanıyıp profillemeden ve onlara karşı ‘proaktif’ bir tutum sergilemeden, yalnızca defansa dayalı stratejilerin başarısızlığa mahkum olduğunu savunan bir şirket olduğunu hatırlatmam gerekiyor. Bu hatırlatma, Amerika’nın son dönemde başından eksik olmayan yüksek profil hacklemeleri ve diğer tüm iddiaları araştıran Alperovitch’in yaklaşımını aktarabilmek adına önemli.

Alperovitch, isminden de anlaşılabileceği üzere bir Rus, 1980 Moskova doğumlu. Nükleer fizikçi olan babasından kodlamayı öğrenen Alperovitch, kendine ait bir bilgisayarı olana kadar kağıt üzerine algoritmalar yazarak pratik yapmaya çalışırmış. 1994 yılında babasının Kanada vizesinin kabul edilmesiyle hayatı tamamen değişen Alperovitch, Georgia Tech’te bilgisayar mühendisliği okuduğu sırada, antispam yazılımı üreten bir firmada çalışırken belki de bütün kariyerini etkileyecek bir ‘aydınlanma’ yaşamış. Her engellediği e-posta spamleri üreten sunucunun yerini, yüzlerce yeni sunucunun aldığını farkettiği anda, savunmanın teknolojiyle değil, psikolojiyle ilgili olduğunu anlamış. Bu aydınlanmayla, düşmanın psikolojisini ve davranışsal eğilimlerini çözmeden başarılı siber güvenlik stratejileri üretilemeyeceğini anlayan Alperovitch, kariyerinin ilk yıllarında saldırganları daha yakından gözlemleyeceği forumlarda takılıp, analizlerini kendine ait bir blogta yayınlamaya başlamış. 2000’lerin başında FBI tarafından farkedilen bu alışılmadık yaklaşım, 2005’te 56 kişinin yakalanmasıyla sonuçlanan bir Rus kredi kartı çetesi çökertme operasyonunda büyük fayda sağlamış.

İlgili haber >> Rusya’nın en büyük siber suç çetesi çökertildi

2011’e kadar uzanan dönem, hem Alperovitch’in McAffee ile yollarının kesiştiği, hem de buradaki kariyerinin hızla yükseldiği yıllara denk geliyor. Özellikle bu dönemde, siber güvenlik ile ilgilenmeye ilk başladığım zamanlarda beni fazlasıyla heyecanlandıran Shady RAT, Night Dragon ve Aurora Operasyonları’nı bizzat yürüten ve adlandıran Alperovitch’in, siber-espiyonaj aktivitelerinin, yüksek profil siber saldırıların araştırılması ve açığa çıkarılması konusunda adeta devleştiği söylenebilir. Tam da bu nedenle, DNC hacklenmesi gündeme geldiğinde ilk irtibat kurulan ismin Dmitri Alperovitch olması şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, kendisi de bir Rus olan Alperovitch’in, DNC haklenmesinin ardında Cozy Bear ve Fancy Bear şeklinde isimlendirdiği, FSB (Rus gizli servisi) ve GRU (Rus askeri istihbarat ajansı) ile derin bağları olan iki ayrı grup tarafından yürütüldüğünü belgelerle ortaya çıkarması.

İlgili yazı>> Gelmiş geçmiş en büyük siber saldırı: Shady RAT

Ancak bugün bile Alperovitch’e sorulduğunda ABD, son dönemde hedefinde olduğu tüm bu kritik siber aktivitelerin Rusya’dan kaynaklandığını dünyaya açıklamada oldukça geç kalarak hızlı bir şekilde karşılık verme ve üstünlük sağlama şansını da yitirmiş oldu. Özellikle ABD Senatosu’nun Ocak başında en kıdemli istihbarat yetkililerini –Ulusal İstihbarat Direktörü Direktörü James Clapper, İstihbarattan Sorumlu Savunma Müsteşarı Marcel Lettre ve Amerikan Siber Kumandanı Michael Rogers-  Rusya’nın siber agresyonu konusunda dinlediği duruşmayı neredeyse baştan sona dinlemiş biri olarak, Alperovitch’in yorumu oldukça yerinde olduğunu söylemem gerekli.

İlgili yazı>> İstihbarata doymayan adam: Michael Rogers

Senatonun, bu duruşma boyunca Amerika’nın karşı karşıya kaldığı Rus siber agresyonu karşısında kısasa kısas ve orantılı karşılık verecek gücü ve kabiliyeti olup olmadığı konusunda İstibarat şeflerini ısrarla sıkıştırıp, net bir cevap alamaması da Alperovitch’in değindiği bu geç kalmanın temelinde yatan bürokratik ve diplomatik karmaşayı bir bakıma kanıtladı. Görmeye ve duymaya çok alıştığımız, siber ortamda ‘ofansif defans’ ya da ‘proaktif karşılık’ terimleri böylece devletler arası siber gerginliklerde göründüğü kadar basit pratiğe dökülemeyeceğini de gösterdi aslında.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Beyaz Saray’ın ilk CISO’su:Gregory Touhill

Pozisyonun Beyaz Saray tarafından ilan edilmesinden tam sekiz ay sonra, geçtiğimiz Eylül ayında Amerikan hükümetinin ilk  Bilgi güvenliğinden sorumlu başkanı (CISO) görevini üstelenecek isim belli oldu: Hava Kuvvetleri’nden emekli Tuğgeneral Gregory Touhill.

İlgili haber >> ABD devletin başına CISO atadı

Bu pozisyonun önceliği hackerlara karşı savunma yöntemlerini güçlendirmek olarak belirlenmiş, yani Touhill’in başlıca görevleri arasında hükümet ağlarını ve kritik altyapıları siber tehditlerden korumak yer alıyor. Obama’nın görevde kaldığı sürece boyunca gerçekleşen gerek özel sektörün gerekse hükümetin derin yaralar almasına neden olan yüksek profilli siber saldırılar ve bilgi sızıntıları sonucunda siber güvenlik meselesinin ciddi bir güvenlik meselesi haline adım adım dönüşmesine hepimiz şahit olduk.

İlgili haber >> ABD şokta: 21 milyon kişiyi etkileyen siber saldırı

Obama’nın Kongre’ye sunduğu, hükümet özelinde siber güvenliğe harcanacak $19 milyar bütçe teklifinin, göreve getirdiği sayısız yüksek mevkili siber güvenlik profesyonelinin Donald Trump’ın başkanlık döneminde akıbeti ne olacak, hala bilinmiyor. Bilinmeyenler arasında 2017 Ocak’ta görevine devam edip etmeyeceği kesinleşecek olan Touhill de yer alıyor. İlk CISO olarak atanması ve Trump yönetiminde kalıcı olup olmayacağının tartışılması, General’i daha yakından incelemeyi şart kılıyor.

İlgili haber >> Trump’a siber güvenlik önerisi: 100 bin hacker işe al

Touhill mevcut görevine DHS bünyesinde (Anayurt Güvenliği Departmanı) siber güvenlik ve iletişimden sorumlu müsteşar yardımcısı vekili olarak devam ediyor. 2014 yılında bu makama gelen Touhill’in Obama döneminde hazırlanan Ulusal Siber Güvenlik Aksiyon Planı’na büyük katkılar sunduğu, önceki yazılarımda profillerini inceleme fırsatı bulduğum Beyaz Saray CIO’su Tony Scott ve Obama’nın özel siber güvenlik danışmanı Michael Daniel ile yakın ilişkileri olduğu biliniyor. Emekli General’in Linkedin profili askeri çıkışlı olmasına rağmen diplomatik misyondan akademiye, özel sektörden politikaya uzanan geniş yelpazeli bir kariyeri olduğunu kanıtlıyor.

İlgili yazı >> Siber Liderler dizisinin diğer yazıları için tıklayınız

Penn State University’de siyaset bilimi okuyan Touhill, ikinci yüksek lisans derecesini kazandığı Hava Harp Akademisi’ni takiben orduya girmiş. 2005 yılından sonra kariyer basamaklarını hızla çıkarak ordu içinde yükselen Touhill, 2009’da Kuveyt’te Askeri Ataşe olarak görev yapmış. 2013’de ordudan ayrılıp, özgeçmişinden anlaşıldığı kadarıyla bir süre aile şirketleri olan Touhill Technology Management şirketinde çalışmışsa da, DHS’ten teklifi aldığında özel sektörle yollarını ayırıp politikaya atılmaktan çekinmemiş.

Özel sektör ve devletteki üst düzey güvenlik yetkilileri, mevcut kadroda yerini alan CISO’nun kritik bir ekleme olacağını özellikle belirtiyor. Buna ek olarak, halen görevdeki güvenlik yöneticilerinin (security chiefs) geliştireceği yeni strateji ve polikalara yön vermesine, onların sesinin tepedeki federal politika çemberlerinde daha çok duyulmasını sağlayacağına inanılan Touhill, çizdiği güçlü profil ve uzmanlığıyla şüphesiz dikkat çekiyor. Ancak yine de Amerika’da her yönetim değişikliğinde üst düzey ulusal güvenlik pozisyonlarında yaprak dökümü yaşandığını unutmamak gerekiyor. Symantec’in düzenlediği sempozyumda konuşan Touhill, görevde kalması durumunda hükümetin tüm birimlerinde CIO’nun ve güvenlik uzmanlarının dahi haberi dışında konuşlandırılmış gölge IT-sistemler ve cihazlara odaklanacağını söylüyor. Trump yönetimiyle şahsi ilişkilerini bilmediğimiz Touhill kalır mı, gider mi, kalırsa varlığıyla ses getirip farklılık yaratır mı sorularıyla önümüzdeki dönemde kesinliğe kavuşacak.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

[wysija_form id=”2″]

 

 

 

Siber Güvenlik Konusunda İki Başkan Adayı da Sınıfta Kaldı

Başkanlık Müzakereleri’nin ilki 26 Eylül’de NBC’nin tanınan spikerlerinden Lest Holt’un moderatörlüğünde gerçekleşti. Biraz meraktan, biraz da adayların birbiriyle kamera karşısında ilk etkileşimi olacağından müzakerenin tamamını izledim. Açıkcası sonlara doğru, motamot çeviriyle ‘Amerika’yı Güvenceye Alma’ (Securing America) başlığı altında siber güvenlik meselesinin bu birinci karşılaşmada adaylara direk olarak yöneltildiğini görmek sürpriz oldu. Bir yanda milli çıkarları hiçe sayma pahasına Rusya’yı Hillary Clinton’ın mailini hacklemeye teşvik eden Donald Trump, diğer yanda ise senelerce şahsi mailinden özel yazışmalar yapmış, üstüne bir de hacklenmiş Clinton varken, siber güvenliği konuşmak elbette kaçınılmazdı. Bu bir müzakere olduğuna göre, dilerseniz önce tarafların neler dediğine bakıp, ardından değerlendirmeye geçelim.

NAZLI ZEYNEP BOZDEMİR’İN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN

Bahsi geçen başlığın altında, siber güvenliğin 21. Yüzyılın savaş metodu haline geldiğine, Amerikan kurumlarının her gün binlerce saldırıya maruz kaldığına ve Amerika’nın çıkarlarını zedeleyebilecek sırların çalındığına dikkat çeken Holt, başkan adaylarına bu saldırıların arkasında kim ya da kimler olduğunu ve siber saldırıların nasıl durdurulacağını sordu. İki dakikalık cevap süresini ilk kullanan Clinton, dersine iyi çalışmış bir öğrenci gibiydi. Siber güvenlik ve siber savaş kavramlarının bir sonraki ABD başkanını yakından ilgilendirecek iki konu olarak sıralandığını belirten Clinton, siber alanda iki öne çıkan düşman olduğunu söyledi: kar amacı güden bağımsız hacking grupları ve devlet destekli oluşumlar. Clinton, ABD’nin siber alanda daha güçlü olması gerektiğinden bahsederken, bu gücün artmasının, Rusya gibi siber saldırı metodlarını dış politikada baskı unsuru olarak kullanan ülkeleri caydırması gerektiğini de kaydetti. Clinton, konuşma boyunca Trump’ın bahsi geçen davranışının ne ülkenin kumandanı olmak ne de başkanı olmak için biçilmiş kaftan olmadığını gösterdiğini sürekli olarak vurguladı. Konuşmasının ikinci kısmında ise kısaca IŞİD’i online olarak defetmenin yolunu bulacağının, teknoloji devlerinin ve Amerikan güvenlik firmalarının sanal ortamda radikalleşenlerin peşine düşmesi gerektiğinin altını çizdi.

Öte yandan Trump, konuyu bulandırarak üste çıkmayı amaç edindiği konuşma tekniğiyle, ona ayrılan müzakere süresinde neredeyse siber güvenliğe yönelik dişe dokunur tek bir argüman üretemedi. Konuşmasında öne çıkan noktalardan biri, şüphesiz Clinton’ın Rusya’yı kesin olarak suçlayan tavrını eleştirmesiydi; Trump DNC’yi ve Clinton’ı  hackleyenlerin Rusya, Çin, ya da bambaşka biri olabileceğini, kesin suçlamalar yapılmaması gerektiğini savundu. Aynı zamanda Trump, Obama’nın yönetiminde Amerika çıkışlı bir buluş olan İnternet’in kontrolünü kaybettiklerini, bu nedenle de IŞİD gibi terör unsurlarının bu araçı içselleştirmelerine fırsat doğduğunu belirtti.

Konuşmaların kapsamına baktığımızda, kanımca bulunduğumuz dönemin tüm devletleri ilgilendiren dört ana siber güvenlik meselesinin eksik olduğu görülüyor: kritik altyapı güvenliği, siber espiyonaj/istihbarat faaliyetleri ve büyük veri arasındaki ilişki ve izlenecek ulusal siber güvenlik stratejilerinin niteliği. Önümüzdeki dört senelik yönetim dönemini devralacak başkanın, Amerika çıkışlı olduğunu ısrarla söyledikleri teknolojiler hakkında çok daha kapsamlı bilgi sahibi olması, gerek devletlerin gerek organizasyonların artan siber faaliyetlerinin, gerekse büyük veri, nesnelerin interneti, makina öğrenmesi gibi oldukça yeni, hızla gelişen ve hala tam olarak nereye varacağını anlamlandıramadığımız kavramların varlığı ışığında bir hayli önemli. Şu an bulunduğumuz noktada iki başkan da kulaktan dolma bilgiler dışında kendisinden bir şey katamamış, siber güvenlik özelinde sınıfta kalmış gibi görünüyor.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]