Etiket arşivi: salgın

Siber saldırılar iş dünyasının en büyük kabusu oldu

Siber saldırılar iş dünyasının en büyük kabusu olduGeçen yıl iş dünyasının en büyük kabusu siber saldırılar ve getirdiği ekonomi riskler oldu.

İş dünyası liderlerinin gündemindeki en önemli risk olarak siber saldırılar ön plana çıkıyor. Diğer riskler arasında ise iş kesintisi, ekonomik yavaşlama, emtia fiyat riski ve marka itibarının zedelenmesi yer alıyor.

Yönetim danışmanlık firması Aon’un iki yılda bir yayımladığı ve küresel iş dünyasının karşı karşıya olduğu riskleri değerlendiren Küresel Risk Yönetimi Anketi’nin sonuçları açıklandı. 60 ülke ve 16 farklı sektörü kapsayan ankete iki bin 300’ün üzerinde risk yöneticisi katıldı.

Teknolojiye verilen önem ve duyulan ihtiyaç sonucunda siber risk, küresel riskler listesinde mevcut ve öngörülen riskler içerisinde ilk sırada yer alırken anketin ilk yapıldığı günden bu yana en yüksek risk skoruna ulaştı. Siber risk ayrıca, tüm bölge, sektör ve anket katılımcıları kapsamında ilk 10 risk arasında gösterildi. 2021 Küresel Risk Yönetimi Anketi sonucunda küresel iş dünyasının gündemindeki ilk 10 risk şöyle sıralandı:

  1. Siber Saldırılar/Veri İhlalleri
  2. İş Kesintisi
  3. Ekonomik Yavaşlama/Yavaş Toparlama
  4. Emtia Fiyat Riski/Malzeme Kıtlığı
  5. İtibar/Marka Hasarı
  6. Mevzuat/Yasa Değişiklikleri
  7. Salgın Riski/Sağlık Krizleri
  8. Tedarik Zinciri ya da Dağıtım Kesintileri
  9. Rekabette Artış
  10.  İnovasyon ve Müşteri İhtiyaçlarını Karşılama Başarısızlığı

Anket kapsamında belirlenen ilk 10 küresel riskin, mevcut konjonktürü yansıttığını ifade eden Aon Türkiye Eş-CEO’su Ferhan Özay şu değerlendirmelerde bulundu:

“Geride kalan iki yılda, küresel Kovid-19 salgınının tetiklediği, siber ve itibar gibi risklerin yönetiminin önem kazandığı, oldukça dalgalı bir seyre tanık olduk. İş dünyasının gündemindeki en büyük 10 risk de Kovid-19’un kurumlar üzerindeki etkisini yansıtıyor. Koşullar firmaların bu dalgalı seyri yönetme ve daha iyi kararlar verme yeteneklerini sınıyor. Kurumlar da bu doğrultuda odak noktalarını ‘olay tabanlı’ risk değerlendirme yaklaşımından ‘etki tabanlı’ risk değerlendirme yaklaşımına kaydırıyor. Örneğin iş kesintisi önceleri doğrusal bir riskti ancak Kovid-19 salgını iş kesintisinin birden fazla sektörü ve şirketi hem aynı anda hem de küresel olarak nasıl etkileyebileceğini gösterdi.”

Pandemide veri ihlalleri rekor kırdı: Ortalama zarar 4 milyon doların üstünde

Aon Küresel Risk Yönetimi Anketi Raporu, iş dünyası liderlerinin gündemindeki en büyük 10 riskin yanı sıra her riske ilişkin hazırlık, ilgili kayıplar ve yönetim adımlarına da yer veriyor. Raporda öne çıkan bulgular şöyle sıralanıyor:

  • Salgın Riski/Sağlık Krizleri, 2019’da yapılan ankette 60’ıncı sıradayken, 2021’de yedinci sıraya yükseldi ve Kuzey Amerika dışındaki tüm bölgelerde en önemli 10 risk arasında yer aldı.
  • İş kesintisi küresel çapta en yüksek ikinci tehdit oldu. Asya Pasifik ve Avrupa’daki anket katılımcıları ise bu riski en yüksek tehdit olarak tanımladı.
  • Emtia Fiyat Riski/Malzeme Kıtlığının gelecekteki en büyük risk olacağı öngörülüyor.
  • Tüm bölgelerde istikrarlı olarak ilk 10 risk arasında yer alan dört risk şöyle sıralanıyor: Siber Saldırılar/Veri İhlalleri, İş Kesintisi, Ekonomik Yavaşlama/Yavaş Toparlanma ve Mevzuat/Yasa Değişiklikleri.
  • Tedarik zinciri ya da dağıtım kesintileri yeniden ilk 10 risk arasına girerken, salgın ve jeopolitik etkiler nedeniyle Avrupa ve Kuzey Amerika’da en yüksek risk olarak tanımlandı.
  • En yüksek küresel riskler arasında yer almasa da iş gücü kıtlığı ve yeteneği muhafaza etmeye ilişkin sorunlar Asya Pasifik ve Kuzey Amerika bölgelerinde yüksek risk skorları aldı.
  • Enerji ve Doğal Kaynaklar, Konuk Ağırlama, Seyahat ve Dinlence ve Yaşam Bilimleri alanlarında çalışan yöneticiler İş Kesintisini bir numaralı risk olarak tanımladı.
  • Emtia Fiyat Riski/Malzeme Kıtlığı, Gıda, Tarım ve İçecek ile Endüstriyel & Üretim sektörlerinden katılımcılar tarafından bir numaralı risk olarak tanımlandı. Emtia Fiyat Riski/Malzeme Kıtlığının hem dünyada hem de Avrupa’da 2024 itibarıyla en yüksek beş risk arasına girmesi bekleniyor.

Delta varyantı sonrası aşı karşıtları dezenformasyonda hız kesmiyor

Dünya üzerinde Kovid-19 salgınının etkileri artmaya devam ediyor. Koronavirüsün yeni varyantı Delta, kolay yayılma ve daha öldürücü olma özellikleriyle ölüm oranlarını artırırken aşı karşıtları da bundan faydalanarak dezenformasyon kampanyalarını sıklaştırıyor.

Dezenformasyon kampanyalarının son aylarda katlandığı gözlemlenirken sosyal medya platformları da aşı karşıtlarının dezenformasyon kampanyalarında başı çekiyor.

“TEMMUZ AYINDA BEŞ KATINA ÇIKTI”

Yeni yılın bahar aylarında Kovid-19 vakalarının azalması, aşı karşıtlarının dezenformasyon kampanyalarını da bir hayli düşük seviyelere geriletmişti. Ancak vakalardaki artışla aşı karşıtları tekrar yükselişe geçti. 

Sosyal medya, televizyon, basılı ve çevrimiçi medyayı takip eden Zignal Labs’in araştırmalarına göre koronavirüsün Delta varyantıyla dünya üzerinde yeniden alarm zillerinin çalması, aşı karşıtlarının dezenformasyon kampanyalarını da artırdı. 

Zignal Labs, aşı karşıtlarının yaptığı haber ve paylaşımların Haziran ayına kıyasla Temmuz ayında beş katına çıktığını açıkladı. Buna göre “aşıların herhangi bir işe yaramadığı” iddiası yüzde 437’lik bir artış yakalarken “aşıların mikroçip içerdiği” iddiası yüzde 156’lık bir artış gösterdi. Bunun yanı sıra “aşı olmak yerine doğal bağışıklığa güvenilmesi”ni iddia eden haberler yüzde 111’lik bir artış gösterirken “aşıların düşüklere neden olduğu”nu iddia haberler yüzde 75’lik bir artış gösterdi.

ANİ YÜKSELİŞTE SOSYAL MEDYANIN PAYI BÜYÜK

Dezenformasyon araştırmacıları son haftalarda koronavirüsle ilgili yanlış bilgiler içeren paylaşımlar yapan yüksek etkileşimli sosyal medya hesaplarının büyük çoğunluğunun, geçtiğimiz yıl aşılar hakkında güvensizlik yaratan kişilerden oluştuğunu belirtti.

Aynı zamanda araştırmacılar, ani yükselişin, “sosyal medya platformlarının virüs hakkındaki yanlış bilgileri önleme çabalarında başarılı olmadığını” gösterdiğini ifade etti.

Twitter dezenformasyon savaşında AP ve Reuters’dan destek alacak

Temmuz ayının sonlarına doğru, Gab Social Network yöneticisi Andrew Torba, elinde hiçbir kanıt olmadan koronavirüse karşı aşı olmayı reddeden ABD ordusu üyelerinin askeri mahkemeye çıkarılacağını iddia ettiği bir paylaşım yaptı. Paylaşımı 10 bin beğeni alırken pekçok kez paylaşıldı.

İki hafta önce, COVID-19 aşılarının bir sonucu olarak en az 45 bin ölümün gerçekleştiği iddia edilen başka bir temelsiz paylaşım çevrimiçi ortamlarda dolaşmaya başladı. İddiayı içeren gönderiler, alternatif bir video programı olan Bitchute’te 17 bin görüntülenme alırken, sohbet uygulaması Telegram’da çoğunlukla İspanyol kullanıcının paylaştığı gönderiler 120 bin görüntülenme aldı. 

Tüm bunlar yaşanırken Britanya’nın baş bilim danışmanı Patrick Vallance’ın hızla düzeltse de bir anlık hatayla hastanede yatan hastaların yüzde 60’ının iki doz aşılı olduğunu söylemesi, aşı karşıtı çevrelerin ağzına meze oldu. Bu hatayı Fransızca ve İtalyancaya çeviren aşı karşıtları Facebook’ta 142 bin beğeni ve paylaşım aldı.

Amerikalı muhafazakâr yorumcu ve siyasi aktivist olan Candace Owens, Britanya’nın baş bilim danışmanının hatasını paylaşarak, “Bu şok edici!” ifadesini kullandı. Owens, “Hükümetin baş bilim danışmanına göre İngiltere’de Kovid-19 nedeniyle hastaneye kaldırılan insanların yüzde 60’ına iki doz koronavirüs aşısı yapıldı.” dedi. 

Patrick Vallance hatasını telafi ettiğindeyse Owens, Facebook gönderisinin altına doğru bilgileri ekledi. Ancak bu güncellemeden önceki üç saat içerisinde gönderi, 62 binden fazla beğeni aldı ve pekçok kez paylaşıldı.

İDDİALAR ÇÜRÜTÜLSE DE YAYILMAYA DEVAM EDİYOR

ABD’deki askeri liderlerin ordu mensuplarını aşılanmaya zorladığı ve Savunma Bakanı’nın koronavirüs aşılarını zorunlu kılmaya çalıştığı haberleri bilinse de Gab Social Network yöneticisi Andrew Torba’nın yaydığı “koronavirüs aşılarını reddeden ordu mensubu üyeleri askeri mahkemelerde yargılanacak iddiası”na yönelik herhangi bir kanıt bulunmuyordu.

Komplo teorileriyle tanınan avukat Thomas Renz ise yine Temmuz ayında 45 bin kişinin koronavirüs aşıları sebebiyle öldüğünü iddia ettiği bir video yayımladı. Renz’in yaydığı videoda “Biden’ın, tıpkı kendisinden önceki başkan Trump gibi çevresindeki bürokrat grubu tarafından yanlış yönlendirildiğine inanıyoruz.” cümleleri sarfediliyordu. İddia, hükümet veri tabanındaki doğrulanmamış bilgilere dayansa da aslında çürütülmüştü. 

Washington University’de çevrimiçi komplo teorileri üzerine çalışan araştırmacı Rachel E. Moran, “Bu söylemler o kadar içselleştirilmiştir ki insanlar, ortaya çıkacak her yeni varyantla bu aşı karşıtı hikayeleri ileri sürmeye devam edebilir.” açıklamasını yaptı. Moran, “Şimdi Delta varyantıyla ilgili eski ve aynı iddiaları görüyoruz. Sırada gelecek olan neyse yine eski ve aynı iddiaları göreceğiz.” dedi.

FACEBOOK’TAKİ AŞI KARŞITI GRUPLAR BÜYÜYOR

Kovid-19 salgınının hayatımıza girdiği günden bugüne yanlış bilgilendirme politikasını uygulama konusunda daha katı davranan Facebook yine de yanlış bilgileri tartışan insanların popüler uygulaması olmaya devam ediyor. Bunun bir örneği olarak kendilerini aşı karşıtı tartışmalara odaklamış yaklaşık 400 bin üyeli, herkes tarafından erişilebilir veya özel 200’den fazla Facebook grubu keşfedildi. Bu gruplaraysa son yedi günde 13 bin üye eklendi.

Gruplarda yüksek etkileşim alan gönderilerin çoğu aleni şekilde yalan haber içermiyordu. Örneğin bir hayaletin maskesini düşüren bir Scooby Doo karakterinin resminin yer aldığı paylaşımda “Sizi diğer tüm varyantlardan daha korkutucu yapan şeyin ne olduğunu görelim.” ifadesi yer alıyordu. Maskenin kaldırılmasıyla birlikte MSNBC ve CNN’in logoları ortaya çıkıyordu ki bu kanallar aşı karşıtlarına göre Delta varyantını ciddiye alma hususunu abartıyordu. 

Söz konusu fotoğrafın altında ise yine asılsız iddialar sular seller gibi akıyordu. Hatta “savaş çığlıkları” bile vardı. Bunlar arasında “Tüm suç Çin’in!”, “Eninde sonunda onlarla savaşacağız, bu nedenle onlara karşı nükleer saldırıyı savunuyorum!” yorumları bulunuyordu.

FACEBOOK AŞI KARŞITLARINA YÖNELİK YAPTIRIMLARINA DEVAM EDECEK

Facebook, koronavirüs yanlış bilgilendirme politikasıyla onaylanan ihlallerin yorumlardan kaldırdığını ve insanları virüs hakkında güvenilir bilgilerle ilişkilendirdiğini söyledi.

Facebook sözcüsü Aaron Simpson yaptığı açıklamada, “COVID-19 ve aşı politikalarımızı ihlal eden herhangi bir hesap veya gruba karşı yaptırım uygulamaya devam edeceğiz.” dedi.

AŞILARA YÖNELİK TEYİTLİ BİLGİLERE ULAŞIN

Delta varyantıyla birlikte son haftalarda koronavirüs testi pozitif çıkan kişilerle ve koronavirüs nedeniyle hastaneye kaldırılanların büyük bir bölümünün aşısız hastaları içermesine rağmen yayılan yanlış bilgilerin aşıya yönelik tereddütlere yol açtığı biliniyor. 

Yanlış bilgilerin fazla oluşu doğru bilgilerin bulunmasını bulanıklaştırsa da araştırmak ve doğru bilgiye ulaşmak çok da zor değil. Aşılar hakkında yayımlanmış bilimsel makalelere, uzman görüşlerine, faz çalışmalarına, yan etkilerine veya akla takılabilecek her türlü soruyu cevaplandırmaya sadece bir tık uzaktayız. Bu sebeple sağlık çalışanları ve uzmanlar çevrimiçi ortamlarda gördüğümüz bilgileri teyitlemenin söz konusu tereddütleri bir nebze azaltacağına inanıyor.

Pandemide yalan haberler davranışlarımızı gerçekten etkiliyor mu?

Pandemide üretilen yalan haberlerin davranışlara yönelik etkisine ilişkin yapılan ilk araştırmada, sahte haberlerin genel etkisinin kısıtlı ancak sağlık üzerindeki etkisinin büyük olduğunu ortaya koydu.

“Kovid-19’un yayılması ile 5G mobil ağlar arasında ilişki bulunuyor…” “Kovid-19 virüsünün etkisini kırmak için odanızın bir köşesine yarım soğan koyun.” “Güneşli hava Kovid-19’dan koruyor…”

Bunlar Kovid-19 pandemisi sırasında her gün benzerleriyle defalarca karşılaştığımız yalan haberlerden sadece birkaçı. Pandemi sürecinde sahte ve yalan haberlerin sayısı o kadar arttı ki işin uzmanları bu durumu ifade eden yeni bir kavram dahi buldular: “infodemik”

“Fake haber” olgusu yeni bir şey değil. Ancak son yıllarda sosyal medyanın yükselişi ile yalan ve sahte haber sayısında da müthiş bir artış yaşandı. Brexit referandumu ve ABD başkanlık seçimlerinin diğer ülkeler tarafından yayılan dezenformasyondan etkilenmiş olabileceğine dair endişeler nedeniyle 2016’da bu tür haberler daha da fazla dikkat çekmeye başladı.

Bu tür sahte ve yalan haberlerin insanların davranışları üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu düşünülüyor. Örneğin, sahte haberlerin insanların maske takma, aşı olma veya diğer halk sağlığı kurallarına uyma isteklerini etkileyebileceği iddia ediliyor. Ancak konuyla ilgili yapılmış bir araştırma yoktu. Dublin Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Ciara Greene ve meslektaşları da bu alandaki boşluğu doldurmak üzere yalan haberlerin insan davranışları üzerindeki etkilerini ölçmeye yönelik ilk araştırmayı gerçekleştirdiler. 

Mayıs 2020’de, İrlanda merkezli haber sitesi TheJournal.ie’de yayımlanan bir haber aracılığıyla gerçekleştrilen online araştırmaya 4 bin 500’den fazla kişi katıldı. Katılımcılara, araştırmanın amacının “yeni koronavirüs salgını ile ilgili bir dizi halk sağlığı mesajına ve habere verilen tepkileri araştırmak” olduğu söylendi.

“KAHVE İÇMEK COVID’DEN KORUYOR…”

Her bir katılımcıya pandemi hakkında dört gerçek, iki yalan haber gösterildi. Bu yalan haberler o sırada gerçekten dolaşımda olan sahte haberlere çok benzer şekilde tasarlanmıştı. Sahte haberler arasında kahve içmenin koronavirüse karşı koruyabileceği, acı yemenin Kovid-19 semptomlarını azaltabileceği, ilaç firmalarının o dönemde henüz geliştirilme aşamasında olan aşıların zararlı yan etkilerini sakladığı, İrlanda Halk Sağlığı Hizmetleri tarafından piyasaya sürülecek olan temas takip uygulamasının Cambridge Analytica ile bağlantılı kişiler tarafından geliştirildiği şeklinde içerikler yer alıyordu.

Haberleri okuduktan sonra, katılımcılar bu bilgilerin önümüzdeki birkaç ay içinde daha fazla kahve içme veya temas takip uygulamasını indirmek gibi davranışlarını ne derece etkilediği hakkında bilgi verdiler. 

YALAN HABERİN GENEL ETKİSİ KÜÇÜK, SAĞLIĞA ETKİSİ BÜYÜK

Araştırma sonucunda sahte haberlerin insanların davranışlarını değiştirdiğini ancak bu etkinin çok güçlü olmadığı ortaya çıktı.  Örneğin, temas takip programı ile ilgili gizlilik endişelerini konu alan yalan haberi okuyan kişiler, bu haberi okumayanlara kıyasla uygulamayı indirmede yüzde 5 daha az istek gösterdi. 

Bazı katılımcılar, okudukları yalan haberler hakkında sahte anı sendromu dahi geliştirdi. Daha önce sahte bir Kovid-19 haberi duyduğunu “hatırlamak”, çalışmaya katılan bazı kişileri belirli bir şekilde hareket etmeye daha çok eğilimli hale getirdi. Örneğin, temas takip uygulamasının gizlilik sorunları hakkında haber okuduğu konusunda yanlış bir algısı olan kişilerin temas takip uygulamasını indirme olasılığı, haberi okuyan fakat hatırlamayanlara göre yüzde 7 daha az olarak gerçekleşti.

Greene’e göre bu tür etkiler oldukça hafif olmakla birlikte büyük değişikliklere neden olabilir. MMR aşısından örnek veren Greene, zamanında bu aşı ile otizm arasındaki bağlantıya ilişkin temelsiz endişelerin, 2000’li yılların başlarında çocukluk çağı aşılama oranlarında nispeten küçük bir düşüşe (yaklaşık %10) yol açtığını hatırlatıyor. Bu da kızamık vakalarında önemli bir artışa neden olmuş. Dolayısıyla, araştırmada görüldüğü üzere yalan haberlerin küçük etkilerinin insanların sağlığı üzerinde daha büyük etkileri olabildiğini belirtiyor Greene. 

Dikkat eksikliği yalan haberin önünü açıyor: ABD’liler yalan haberi çoğu kez yanlışlıkla paylaşıyor

Greene araştırmada dikkate alınması gereken bazı önemli noktalar olduğunu hatırlatıyor. Örneğin çalışmada insanların gerçekte yaptıkları şey değil bir şeyler yapmaya dair niyetleri ölçülmüş. “Niyetler her zaman eylemlere dönüşmez” diyen akademisyen, hepimizi daha sağlıklı yemek ya da daha fazla egzersiz yapmaya dair geçmişe yaptığınız planları düşünmeye davet ediyor. Bununla birlikte, eğer insanlar davranışlarını değiştirmek istemiyorlarsa, bunu gerçekten yapma şansları düşük oluyor, bu yüzden niyetleri ölçmek önemli bir ilk adım olarak görülüyor.

İkincisi, çalışma sadece bahsi geçen uydurma haberleri tek bir kere okuyan insanlara dayanıyor. Gerçek hayatta, insanlar sosyal medyada birçok kez yalan haberlerle karşılaşabiliyor. Greene’e göre aynı habere tekrar tekrar maruz kalmak, haberin doğru görünme ihtimalini artırabilir. Bu nedenle, sahte haberleri tekrar tekrar görmenin sonuçları hakkında daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyuluyor.

DEZENFORMASYON UYARILARININ HİÇBİR ETKİSİ YOK

Çalışmanın ikincil bir amacı devletler ve medya kuruluşlarının dezenformasyon ile ilgili yaptıkları genel uyarıların etkilerini incelemek olarak belirlenmiş. Bu uyarılar genellikle insanların internet üzerindeki bilgiler hakkında eleştirel düşünmeye ve paylaşmadan önce düşünmeye teşvik ediyor.

Yine, bu konuda çok fazla araştırma yapılmadığını anlatan Greene, araştırmada, bazı katılımcıların gerçek ve sahte haberleri okumadan önce genel bir yanlış bilgilendirme uyarısı okumalarının sağlandığını belirtiyor. Şaşırtıcı bir şekilde, bir uyarıyı okumanın insanların yalan haberlere verdiği tepkiler üzerinde hiçbir etkisi olmadığı görülmüş. Greene, “Devletler yalan haber stratejilerini düşünürken bunu dikkate almalılar. Yalan haberlerin etkisi beklenenden daha az olsa da, herhangi bir uyarının etkisi de düşük olabiliyor.” değerlendirmesinde bulunuyor.

Fransa 3 milyar avroluk kurtarma planında yapay zeka kullanacak

Fransa, pandemi nedeniyle sıkıntı yaşayan küçük işletmeleri kurtarmak için yaptığı 3 Milyar avro bütçeli planda yapay zekayı kullanacak.

Hükümet  salgının ardından çökme riskiyle karşı karşıya kalan küçük ve orta ölçekli firmaları tespit etmek için bazı algoritmalar ve yapay zeka kullanacak. Kurtarma planı için 3,7 milyar avro ayrıldı. 

Yeni planla, özellikle son aylarda büyük sıkıntı yaşayan konaklama ve perakende sektörlerindeki piyasanın %5 ila yüzde 8’ini oluşturan küçük firmaların toparlanması hedefleniyor. Ancak hükümet için asıl sıkıntı zorluk çeken firmaları tespit etmek ve gelecek vaad eden şirketleri bulmak. 

Maliye Bakanı Bruno Le Maire, ilk adım olarak hükümetin risk altındaki şirketleri bulmak için ekonomi bakanlığı, vergi dairesi, sosyal güvenlik hesapları ve Fransa Merkez Bankası’ndan gelen çapraz referans verileri için yapay zeka kullanacağını açıkladı.

İHTİYACI BULUNAN VE GELECEĞİ OLAN ŞİRKETLERİ YAPAY ZEKA BULACAK

Le Maire’in bu hafta açıkladığı planda, 2021 sonuna kadar kredi kolaylıklarının uzatılacağını ve küçük firmaların borçlarının yeniden yapılandırılacağını söyledi. Le Maire konuşmasında, “Bu şirketlere şunu söylemek istiyorum: Düşmenize izin vermeyeceğiz. Bir strateji, bir yöntem ve mümkün olan en etkili yardımı sağlamak için buradayız.” ifadelerini kullandı.

Bakan Le Maire ayrıca yapay zeka yardımıyla yapılacak değerlendirmenin titiz olacağını belirterek, “İşin ciddi bir şekilde yapılması gerekiyor. Bu vergi mükellefinin parası ve vergi mükellefinin parası sadece uygun şirketlere gitmeli.”

Merkezi başkent Paris’te bulunan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünden (OECD) hafta başında yapılan açıklamada, küçük işletmelerinin bilançolarının desteklenmesinin krizden çıkış adına hedeflenen mali desteğin önemli bir parçası olduğu belirtilmişti.

Yapay zekaya çok önem veren Le Maire, önceki açıklamalarında “Yapay zeka, dünya milletleri çin varoluşsal bir meseledir. 21. yüzyılda, yapay zekaya hakim olanlar uluslararası arenada ağırlığını ortaya koyan milletler olacak Diğerleri bağımlı hale gelecek ve egemenliklerini kaybedecek.” ifadelerini kullanmıştı.

Dünya Ekonomik Forumu Geleceğin Mesleklerini Sıraladı: Dijital Güvenlik, Yapay Zeka ve Nesnelerin İnterneti ön planda

Kovid-19 salgınıyla değişen iş yaşamında bazı alışkanlıkların kalıcı olması ön görülürken siber güvenlik ve yapay zekayla ilgili alanların yükselen meslekler arasına girmesi bekleniyor.

Dünya Ekonomik Forumu’nun araştırmasına göre teknolojik yeniliklerin hızlanmasıyla gelişen otomasyon ve Kovid-19 salgını işgücü piyasasını derinden etkiledi. Bu değişimler, kısa vadeli değişimlerden ziyade daha uzun vadeli sonuçları olan dönüşümlere sebep olabilir. Dijital Güvenlik Analistliği,

Araştırma, 2025 yılına kadar ortadan kalkacak istihdamdan daha fazlasının yaratılacağını öngörüyor. İnsanların yerini tamamen makinelerin alacağı bir dünya öngören yıkıcı teorilerin aksine, WEF’in bulguları, yeni talepleri inceleme ve bunlara uyum sağlama imkanı olanlar açısından ortaya çıkan fırsatlara işaret ediyor.

WEF’in Cenevre’deki Yeni Ekonomi ve Toplum Merkezi’nde araştırmacı olan Vesselina Stefanova Ratcheva, “Gelişmekte olan işlerle yaratılacak pek çok fırsat var, ancak işçilerin eğitim alıp yeni işlere geçebilmesi için yatırım gerekiyor.” 

İŞLER İNSANLARLA MAKİNELER ARASINDA EŞİT BÖLÜŞTÜRÜLECEK 

İşgücü, uzmanların beklediğinden daha hızlı bir otomasyon yaşıyor; WEF, gelecek beş yıl içinde 85 milyon işin ortadan kalkacağını öngörüyor. Yeni teknolojilerin benimsenmesi, şirketlerin 2025 yılına kadar ihtiyaç duyacakları görev, iş ve becerilerin değişmesine neden olacak. Bundan beş yıl sonra, işverenler, insanlar ve makineler arasında iş hemen hemen eşit bir şekilde bölüştürecek.

Bazı işler ortadan kalkacağı gibi, yeni fırsatlar da ortaya çıkacak. Teknolojik değişimin hızlanması sayesinde 97 milyon iş yaratılacak. Vesselina Stefanova, yeni işler hakkındaki verilerin her zaman “oldukça şaşırtıcı” bulduklarını söylüyor. Gelişmekte olan meslekler, yeşil ekonomiden veri analizine ve yapay zekaya kadar çok çeşitli sektörleri kapsıyor. WEF’in incelediği istatistikler ayrıca mühendislik, bulut bilgi işlem ve ürün geliştirme alanlarındaki hızlı iş artışına da işaret ediyor.

İki yıl sonra ortaya çıktı: Apple, uçtan-uca şifrelemeden neden vazgeçti?

Bakım, pazarlama, satış, içerik oluşturma (sosyal medya yönetimi gibi), yazılım ve uygulama geliştirme gibi sektörlerin yanı sıra dijital dönüşüme odaklanan işler de yaygınlaşmaya devam edecek. Son zamanlarda işverenler, süreç otomasyon uzmanları, bilgi güvenliği analistleri ve Nesnelerin İnterneti alanında uzmanları işe alma konusunda oldukça istekli. 

GELECEKTE YÜKSELEN 10 MESLEK 

  • Analistler ve veri bilimciler 
  • Yapay zeka ve makine öğrenimi uzmanları 
  • Büyük veri işleme uzmanları 
  • Pazarlama uzmanları ve dijital stratejiler
  • Otomasyon süreci uzmanları 
  • İş geliştirme uzmanları 
  • Dijital dönüşüm uzmanları 
  • Dijital güvenlik analistleri 
  • Yazılım ve uygulama geliştiriciler 
  • Nesnelerin İnterneti uzmanları

2025’TE EN ÇOK GEREK DUYULACAK YETENEKLER 

Analitik düşünme, yaratıcılık ve esneklik, 2025’te en çok aranan beceriler arasında olacak. Bunlara ek olarak, eleştirel düşünme ve sorun çözme yeteneği, farklı profesyonel profillerle kesişen ve gelecekte giderek daha önemli hale gelecek özellikler. Araştırmalar, kendi kendini idare, aktif öğrenme, dayanıklılık ve stres toleransı gibi becerilere de ihtiyaç olduğunu gösteriyor.

LinkedIn ve beceri geliştirmek için kurs düzenleme platformu Coursera ile ölçümlerin birleştirilmesi sonucu elde edilen veriler, işgücü piyasasının ihtiyaç duyacağı özel beceri türlerini WEF’in daha derinlemesine incelemesini sağladı.

En rekabetçi şirketler, çalışanlarının becerilerini geliştirecek Daha rekabetçi özellikleriyle öne çıkan şirketler, çalışanlarının becerilerini geliştirmeye odaklanacak. Tahminlere göre, çalışanların neredeyse yarısı, önümüzdeki yıllarda becerilerini güncellemek için yeniden eğitime ihtiyaç duyacak.

“Hayat boyu öğrenme” konsepti birçok sektörde hızla yayılıyor; öyle ki sürekli eğitim üretkenliğin temel bir parçası olacak görünüyor. Ancak, bu görev sadece özel sektöre özgü olmayacak; çünkü işgücü piyasasındaki bu büyük değişiklikler nedeniyle işlerinden olacak işçileri hükümetlerin desteklemesi gerekecek. Araştırmaya göre, şu anda dünya çapında şirketlerin sadece yüzde 21’i, yeniden iş eğitimleri yoluyla çalışanlarını desteklemek için kamu fonlarını kullanabileceklerini belirtiyor.

EVDEN ÇALIŞMA KALICI HALE GELECEK

Uzaktan (evden) çalışma kalıcı olacak Kovid-19 salgını nedeniyle farklı esnek çalışma biçimleri gündeme geldi. Araştırmaya göre, bunlardan biri olan uzaktan ya da evden çalışma bazı şirketlerde kalıcı olacak. WEF anketine katılan işverenlerin yaklaşık yüzde 84’ü, tele çalışmayı da kapsayacak şekilde iş süreçlerini hızla dijitalleştirmeye hazır olduklarını söylüyor.

Ancak önde gelen işverenlerin yüzde 78’i bunun işçi üretkenliği bakımından bazı olumsuz etkileri olacağını öngörüyor. Bu değişiklikler, internet üzerinden işini yapabilecek durumda olan işgücünün büyük çoğunluğunu etkileyecek. Ancak, başta az gelişmiş ülkelerdekiler olmak üzere birçok işçi, yeni tele çalışma paradigmasının tamamen dışında kalacak. Bu nedenle WEF, teknolojik devrimin ve salgının yol açtığı ekonomik resesyonun, düşük gelirliler, kadınlar, yoksullar ve genç erkekler üzerinde çifte olumsuz etkisi olacağını belirterek eşitsizliğin daha da ağırlaşacağı uyarısında bulunuyor.

Kaynak: BBC Türkçe

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz