Etiket arşivi: NSA

Almanya’nın siber erken uyarı sistemi yabancı ülkeleri gözetleyecek

Almanya siber güvenlik ‘’erken uyarı sistemi’’ kurmaya hazırlanıyor. Sistemin yabancı ülkelerden gelen internet saldırılarını önceden saptaması amaçlanıyor.

Böyle bir adımın fundamentalistler, suç çeteleri, Çin ve Rusya’daki devlet destekli hacker grupları gibi potansiyel siber tehditleri önlemek amacıyla atıldığı düşünülüyor.

Planı destekleyenler, Edward Snowden tarafından gözler önüne serilen ABD dijital gözetim ağı ile paralellik imalarına karşı çıkıyor. Özellikle Angela Merkel’in telefonunun dinlendiğine ilişkin bulguların su yüzünde çıkmasının ardından, ABD’nin müttefik ülkelerde siber espiyonaj faaliyetlerinde bulunması Almanya’da büyük tepki uyandırmıştı.

Almanya’nın girişimini destekleyenler, planlananın NSA’nın toplu gözetim uygulamalarının yanında sönük kaldığını iddia ediyor.

Merkel’in sözcüsü Steffen Seibert, girişimi doğruladı. Stratejik Teknoloji Girişimi (SIT) adı verilen program hakkında konuşan Seibert, ‘’Stratejik Teknoloji Girişimi’nin ana elementi, saldırılara karşı bir erken uyarı sistemi kurulması. Böylece Almanya tarihinde ilk kez iletişim teknolojileri altyapısına yönelik saldırıları belirleyebilecek’’ dedi.

Alman hükümetinin program için 300 milyon avroluk bir bütçe ayırdığı belirtiliyor. Bu rakama önümüzdeki yıl için ayrılan 28 milyonluk bütçe dahil. Bu bütçe NSA’nın ve Britanya’nın GCHQ’sunun milyar dolarları bulan bütçelerine kıyasla mütevazi kalıyor.

NSA bulgularının gözler önüne serdiği üzere, bir çoğu Doğu Almanya gizli polisi Stasi’nin aşırılıklarına maruz kalmış olan Almanlar gizlilik konusunu önemsiyor. Heidelberg Üniversitesi’nde yapılan bir anketin sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 67’si yabancı ülkelerin dijital gözetim faaliyetlerini güvenliklerine yönelik en büyük tehlike olarak görüyor. Bu oran terörizmi en büyük tehlike gören yüzde 60’lık kesimden fazla.

Alman hükümeti, gizli servisi BND’nin teknik kaynaklarını artırmanın yanısıra, ekipmanlar için Alman şirketlerine başvurarak bu hasas söktördeki dışa bağımlılığını kontrol altına almayı amaçlıyor.

Steffen Seibert bu durumu, ‘’Amaçlanan yabancı üretici ve tedarikçilere bağımlılığı daha da azaltarak Almanya’nın yüksek teknoloji alanının gereksinimlerine olumlu katkıda bulunmak’’ sözleri ile açıklıyor.

Merkel iktidarının güvenlik sözcüsü Stephan Mayer, girişimin Almanya’nın internet üzerinde, sosyal ağlar da buna dahil olmak üzere, giderek artan casusluk faaliyetlerine cevap verebilmesi için gerekli olduğunu söyledi.

Mayer sözlerine, BND’nin girişimi ile NSA’nın toplu gözetimi arasında buyük bir fark bulunduğunu belirterek devam etti ve ekledi: ‘’ABD’de, teknik olarak mümkün olan her şey yapılabileceğini söyleyen bir bakış var. Biz bu görüşe katılmıyoruz. Ancak kör de olmamalıyız.’’

Mayer, sistemin belirli hedeflere yönelik hazırlanmadığını söyledi. Ancak potaniyel tehditlerin Rusya, Çin ve İslami grupları içerdiğini doğruladı. Mayer, ‘’İslami Devlet’in (ID/IŞİD) büyümesi aşırı grupların büyük ölçüde genişleyebileceğini göstermiş oldu’’ dedi.

Alman yasalarına göre, BND’nin Almanya sınırları içerisinde casusluk yapması yasak. Bu nedenle SIT programı yabancı ülkelerin gözetimi ile sınırlı.

Yurtiçinde gözetim, Amerika ve Britanya’daki muadillerine kıyasla çok daha sıkı siyasi ve hukuki denetime tabi olan Anayasanın Korunmasına İlişkin Federal Ofis’in ellerinde. Kurum geleneksel olarak aşırı sağ ve sol grupları odaklanmasına karşın son zamanlarda, BND gibi, kaynaklarını İslami tehditlerin engellenmesine ayırıyor.

Kaynak: Financial Times

‘’Siber savaş ABD hükümeti ile teknoloji şirketleri arasında’’

 

NSA’nın eski hukuk danışmanı ve avukatı Stewart Baker, internet kullanıcılarının bilgilerinin şifrelenmesi (kriptolama) adına verilen savaşın ABD merkezli teknoloji şirketleri ile ABD hükümetini karşı karşıya getirdiğini söyledi.

Dublin’deki Web Summit’te konuşan Baker’a göre, Google ve Apple gibi şirketlerin kullanıcı bilgilerini şifreleme yönünde attıkları adımların batılı istihbarat teşkilatlarına zararı, Çin ve Rusya’nın espiyonaj faaliyetlerinden daha büyük.

Baker, ‘’Dışişleri Bakanlığı’nın fonladığı bazı araçlar, mesela TOR, Arap Baharı devrimlerinde Çin’in güvenlik duvarlarını aşmak için kullanıldı. Ancak kripto savaşları esas olarak Amerikan şirketleri ile Amerikan hükümeti arasında yaşanıyor’’ dedi. Baker bu görüşlerini Guardian’ın özel projeler editörü James Ball ile paylaştı.

Mesela, Blackberry kullanıcı bilgilerini şifrelediği için, şirketin bu bilgilerin incelenmesini talep eden Hindistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki faaliyetleri kısıtlı. Şirket Rusya ve Çin’de de olumsuz tepki ile karşılaşmış. Baker bu durumu, ‘’Satış yapma kapasitelerini sınırladılar. Bizler ABD’de, siber savaş kazanılınca herşeyin sona ereceğini düşünüyoruz. Ancak bu işin kolay kısmı’’ sözleri ile açıklıyor.

Tam şifreleme piyasasının küçük olduğunu ve sayılı şirketin tüm çalışanlarının bilgilerinin tamamen korunmasını istediğini söyleyen Baker, ‘’tekno-özgürlükçü rahat bir kültür var, doğru şeyi yaptığını düşünebildiğin. Ancak bu şirketlerle çalıştım. Her ne kadar kendilerinin özgürlükçü ve aydınlanmacı olduklarını düşünseler de, kanun güçlerinden talepleri karşısında, iğrenç bir suç işlemiş birisinin bulunması ve tanımlanması için her şeyi yapıyorlar’’ dedi.

‘’Teknoloji şirketleri NSA ile büyük, umumi kavgalara girişmeyi tercih ediyorlar çünkü bu iyi bir görüntü çiziyor. Bunun yerine hükümetin verileri ele geçirme yetisini değiştirebilirler.’’ Baker’a göre, ‘’1939’daki Sovyet-Fin savaşı ikinci dünya savaşının sonucunu nasıl etkiledi ise, kripto savaşları da güvenliği öyle etkileyecek.’’

Cloudfare’in CEO’su Matthew Prince ise teknoloji firmalarını savunarak, bu şirketlerin güven temelinde iş yaptıklarını, ve Snowden’in açığa çıkardıklarının ‘’engelleyici bir darbe’’ olduğunu söyledi.

‘’Geçmişte, kanun güçleri ile birlikte çalışma isteği vardı. Ancak o günler geride kaldı. Matematiğe (şifreleme matematiği) inanıyorum. Kimse bunu gözetleyemez. Ayrıca özel kanun güçlerinin yasaya el atıp hangi trafiğin iyi hangisinin kötü olduğunu karar vermesini istediğimizden emin değiliz.’’

Prince, Heartbleed ve Poodle gibi yüksek profilli güvenlik sorunlarının ana akım güvenliğin ne hale geldiğini gösterdiğini söyledi.

‘’Ancak şu anda Google’da bir ekip internetin temel kurumunu oluşturan yazılımın her satırını inceliyor. Snowden’in yaptıklarının bir yan etkisi, artık daha iyi bir internet inşa ediyor olmamız.’’

 

 

ABD Siber Ordusunun Mimarı: Keith Alexander

 

“I believe it is in the nation’s best interest to put all the phone records into a lockbox that we could search when the nation needs to do it.” – Gen. Keith Alexander, 2013

Keith Alexander, post-9/11 dünyasının Amerikan toplumu üzerinde yarattığı korku ve paranoya kültürünün tam da göbeğinde kariyerini şekillendirmiş, 30 yılı aşkın ordu istihbaratı tecrübesini siber alana taşımış bir isim. Dört yıldızlı general, mülakatlarda kendisine ‘asıl patronun kim?’ sorusu sorulduğunda ‘eşim’ cevabını verip, dört kızı ve on altı torunundan mutlaka her konuşmasında bahsederken babacan yanını ortaya koysa da, 11 Eylül sonrası değişen Amerikan istihbarat anlayışının en büyük ve belki de en cesur mimarlarından biri. 1974’de Askeri Akademi’den mezun olmasıyla başlayan aktif sinyal istihbaratı kariyerinin, teknolojiye bu alanda üç yüksek lisans yapacak kadar duyduğu yakın ilgiyle birleşimi, 2005 yılında Alexander’ın Amerikan NSA başkanlığına atanması kararını elbette ki pekiştirdi. Alexander, en uzun süre görevde kalan NSA yöneticisi olmakla kalmayıp (2005-2013), başkanlığı süresince siber alanı ulusal güvenlik stratejileri içinde tanımlayan ve Amerika’nın en çok yankı uyandıran siber adımlarından biri olan US Cyber Command (USCYBERCOM) biriminin kurulmasında ve kumandanlığında büyük söz hakkına sahip oldu. 2001 terörü sonrası yerleşen ‘bir daha asla’ anlayışının gölgesinde tüm ulusal güvenlik birimlerinde köklü değişikliklere gidilmesi, ‘bilgi çağı istihbaratı’ olarak adlandırdığı radikal gereksinimi gerçekleştirmenin sinyallerini veren bir ismi elbette ki tepeye taşıyacaktı.

Aslında Keith Alexander, Edward Snowden’ın açığa çıkardığı PRISM programına ek olarak, Amerikan toplumunun son yıllarda sıklıkla tartıştığı, iletişim bilgilerini dijital data formatında büyük veri depolama merkezlerinde saklanması anlamına gelen ‘bulk metadata’ ve şüphe duyulması halinde kişinin iletişimde olduğu kişilerin de tespitine olanak tanıyan ‘reasonable articulable suspicion’ gibi Amerikalıların özel hayatını ihlal ettiğine inanılan yeni kavramların temellerini Irak savaşı esnasında atmıştı. O dönemde Alexander, öncüsü olduğu, yeni ve gelecek vaadeden bir sinyal istihbaratı yazılımı ile ülke içerisinde terörist olmasından şüphe duyulan isimlerin tüm e-mail, telefon ve mesaj akışını, sınırlı bir ölçekte de olsa, gerçek-zamanlı takip edebiliyordu.

 

 

NSA direktörlüğü şüphesiz ki ona bu teknolojiyi yıllar içinde global düzleme taşımanın kapılarını araladı. General, her ne kadar ‘metadata’ teknolojisinin, ulusal güvenliği terörizme karşı yenilmez yapma yolunda önemini belirtirken, iletişim bilgilerinin detayının asla izlenmediği, yalnızca arama yapan-yapılan numaralar, konuşma süresi ve aramanın tarih bilgilerinin kayıt altında tutulduğunu her mülakatta ısrarla vurgulasa da, Snowden olayını takiben gelen emeklilik duyurusu gerek kitlelerin, gerek politik figürlerin ‘her şeyi kaydet’ stratejisinden hoşnut olmadığını gösterdi. Ofisteki son aylarında Alexader, NSA ve USCYBERCOM’un Amerika’nın çıkarlarını koruma adına verilerin kullanımında kısıtlamaya tabi tutulmaması adına siber mevzuat (cyber legislation) düzenlemelerinin yapılması, devlet-özel sektör işbirliğinin üst düzeyde icra edilmesi adına ciddi çaba vermiş olsa da, Alexander sonrası dönemde NSA, şüphesiz mevcut serbestliğini kaybedeceği, gerek içte gerek dışta saygınlığını geri kazanması, şeffaflığa kavuşması gereken zorlu bir yol izleyecek.

Yeni direktör Micheal S. Rogers’ın, Alexander’ın neredeyse her konuşmasında güvenlik tehditlerinin boyutundan bahsederken sergilediği ‘Amerika’ya çok kötü şeyler olacak, hissediyorum’ tavrından uzaklığı, NSA’in yeni dönemde gündemini sessiz ve olabildiğince hukuk sınırları içerisinde takip edeceğinin en büyük habercisi.

Alexander, NSA çalışanına kendi şirketinde de iş vermiş

ABD’nin Ulusal Güvenlik Ajasında (NSA) üst düzey bir yetkilinin, aynı zamanda emekli NSA direktörü Keith Alexander’ın kurduğu şirkette yarı zamanlı olarak çalıştığının ortaya çıkması tartışmalara yol açtı.

 

Amerikan kamu görevlilerinin içerisinde bulundukları sektörle ilgili başka işlerde çalışmalarına izin verilmesinin çok nadir karşılaşılan bir durum olmasına ragmen, NSA’de Teknoloji kolunun başında olan Patrick Dowd, Alexander mart ayında emekli olduktan sonra kurduğu IronNet şirketinde çalışmaya devam ediyor.

Reuters haber ajansının olayı ortaya çıkarmasının ardından NSA Dowd’un IronNet’te çalışmasına iznin nasıl çıktığını araştırmaya başladığını açıkladı. Hem NSA hem de ABD Siber Komutanlığının başında bulunan Keith Alexaderın şirketi bankalara gizli bilgilerin nasıl saklanması gerektiği ile ilgili danışmanlık hizmeti veriyor. IronNet’in danışmanlık yaptığı bankalardan aylık gelirinin 1 milyon doları bulduğu ifade ediliyor.

Alexander emekli olduktan sonra NSA’de edindiği güvenilirliği sarsmamak adına çok dikkatli olacağına dair açıklamalarda bulunmuştu. Siber Komutanlığın kurucusu olan ve istihbaratçı general, NSA’in Snowden skandalıyla sarsılmasına rağmen pozisyonunu korumuştu.

Konuyla ilgili açıklama yapan Alexander, Dowd’un yeteneklerinden kamunun daha fazla yararlanması için kendisine şirketinde yer verdiğini söyledi.

Sadece ABD’nin değil, dünyadada eşine az rastlanacak teknolojik kabiliyetler ile istihbarat operasyonu yapan NSA’in iş dünyası ile ilişkileri nedeniyle sık sık eleştiriliyor.

Eski NSA çalışan olan William Black’in Ulusal Güvenlik Ajansını bırakarak geçtiği SAIC şirketinin NSA’den veri madenciliği ile ilgili 1 milyar dolarlık ihale alması şimşekleri NSA üzerine çekmiş, projenin gerçekleşmemesi ise kamuoyunda NSA’in güvenilirliğinin sorgulanmasına neden olmuştu.

NSA’in Sinyal İstihbarat Müdürü Teresa Shea’nın eşi James Shea’nın sinyal istihbaratı danışmanlık şirketine sahip olması da halen ateşli bir eleştiri konusu olarak ajansın önünde duruyor.

 

 

NSA’den Çin Üniversitelerine Siber Güvenlik Eğitimi Teklifi

ABD ve Çin arasındaki siber çekişme her gün biraz daha yükselirken, iki ülke siber güvenlik konusunun bazı alanlarında işbirliği geliştirmeye devam ediyor.

Amerikan bilgisayar güvenliği eğitiminin en başındaki isim, geçtiğimiz günlerde Pekin’e düzenlediği bir ziyarette Çin üniversitelerinin, Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın güvenlik programını kabul etmelerini ‘hoş karşılayacaklarını’ belirtti.

ABD’nin Siber Güvenlik Eğitimi Ulusal Girişimi başkanı Ernest McDuffie, Çin’deki girişimcilerin, Çin’in verdiği dersleri NSA onaylı müfredata göre şekillendirerek, herkesin bildiği üzere Amerika ve Çin’in siber alanda ancak ara sıra iyi olabilen ilişkilerini geliştirmek için destek olacaklarını dile getirdiklerini belirtti.

Ortaklaşa siber güvenlik eğitimi önerisi, iki ülkenin birbirlerinin ticaret sırlarını çalma konusunda karşılıklı suçlamaların zirveye ulaştığı bir dönemin hemen ardından geldi. İki taraf da bu iddiaları reddetmiş birbirlerini suçlmışlardı.

ABD’de 1998’de açılan Bilgi Teminatında Akademik Mükemmellik Ulusal Merkezleri programı aracılığıyla, 180’den fazla devlet ve özel üniversite; fakülte, eğitim ve tesisler de dahil olmak üzere, müfredatlarını NSA standartlarına göre saptadı. Anyurt Güvenliği Bakanlığı (DHS) girişime 2004’te katılmıştı.

McDuffie’ye göre, Çin’den yaklaşık 60 okul, NSA-DHS Akademik Mükemmellik Merkezleri siber modeli ile yakından ilgileniyor.

 

Amerikan Müfredatında Siber Casusluğun Önemli Yeri Bulunuyor

Amerikan programı; bilginin korunmasına, araştırma-geliştirmeye ve siber casusluk ile saldırmaya yönelik hackleme için diplomatik bir kavram olan siber operasyonlara odaklanan kısımlarından oluşuyor.

NSA akademik websitesinde, belli bir amaca yönelik, toplama, istismar ve  müdahale gibi siber oprasyonların ulusal güvenlik durumunu iyileştirmek için kullanıldığı ifade ediliyor.

McDuffie, gizli bilgiler içeren siber operasyonlar çalışmasının, Çinli mevkidaşlarına dağıtılmayacağını söyledi. Ayrıca, bu modellerin fiili materyalleri paylaşmaktan çok, ders programları ve başlıkları kapsadığını belirtti ve ekledi: “İnsanlara nasıl hacker olacaklarını öğretmiyoruz – bu gerçekten temel bir eğitim”.

McDuffie’nin Pekin ziyareti, Amerikan Adalet Dairesi yetkililerinin beş

Çinli askeri hacker’ı, çeşitli Amerikan kurumlarını siber casuslukla itham etmesinin ardından başlayan krize denk geldi. Yine de önceden planlanandığı üzere, Amerikan hükümeti eğitimleri savunan Çinli iş adamlarıyla bir toplantı yaptı. McDuffie, sınır ötesinde etik düşünme seviyesini yükseltme şansının kendilerini cezbettiğini söyledi.

Ortaklaşa Eğitim Tansiyonu Düşürebilir

Çin Hükümeti’nin ana başlıkları kabul etmek zorunda olup olmadığı veya üniversitelerin müfredatı kendi başlarına bünyelerine katıp katamayacakları konuları belirsiz.

McDuffie, Çin’de her şey üzerinde devlet hakimiyetinin hissedildiğini ve Çin’in Komünist zamanlarına atıfta bulunarak, ülkenin cepheler arasındaki tarafsız bölgeyi andırdığını söyledi. “Devletin her şeyi yönetmiş olduğu bir yerden, bir sürü işletmenin bağımsız bir şekilde hareket ettiği yarı kapitalist bir ortama…Fakat hala hükümetle bağları var” diye ekledi. Siber eğitim girişimi üzerine yorum almak için Washington’daki Çin Büyükelçiliği’ne ulaşma çabaları hemen sonuç vermedi.

 

Bu arada, Çarşamba günü, Yargıçlar Komitesi, fikri mülkiyetin suistimalini engellemek için federal kanun yolları açan Ticaret Sırları Koruma Yasası denilen mevzuatı onayladı. Komite başkanı Bob Goodlatte bir demecinde, bu önlemin Amerikan şirketlerinin fikri mülkiyet haklarını, yabancı acentalar ve ekonomik casuslukla uğraşanların  hırsızlıklarından korumaya yardımcı olacağını söyledi.