Etiket arşivi: koronavirüs

Deepweb’de Kovid-19 tuzağı : 500 dolara sahte aşı satılıyor

Pandemiyi fırsat bilen siber tehdit unsurları, internet’in karanlık yüzü Deepweb’de sahte Kovid-19 ürünlerini satışa çıkardı.Bazı yazılımlar aracılığıyla erişim sağlanan Deepweb üzerinde Kovid-19 aşıları, aşı pasaportları ve sahte koronavirüs testi sonuçları pazarlanıyor.

Astra Zeneca, Sputnik, Sinopharm ve Johnson & Johnson (Janssen) aşılarının fiyatı 500 dolarla 750 dolar arasında değişiyor.

Sahte aşı sertifikaları ise 150 dolardan başlayan fiyatlardan alıcı buluyor. Araştırmacılar, aşı bağlantılı dark web ilanlarında son dönemde büyük bir artışın görüldüğünü söylüyor.

Satılan aşıların gerçek olup olmadığı bilinmiyor.

Check Point adlı uluslararası siber güvenlik şirketinin uzmanları ilk aşı ilanlarının çıktığı Ocak ayından bu yana bu ağda yer alan siteleri izliyor.

AŞI İLANLARININ SAYISI PATLADI 

Uzmanlar, bu süre içinde ilanların sayısının üç kat artarak 1200’ü geçtiğini söylüyor. Satıcıların ABD, İngiltere, İspanya, Almanya, Fransa ve Rusya gibi ülkelerden olduğu belirtiliyor.

Bazı ilanların İngilizcenin yanı sıra Rusça olduğu görülüyor. İlanlarda Oxford-AstraZeneca aşısı için 500 dolar, Janssen ve Sputnik aşıları için 600 dolar Sinopharm aşısı için 750 dolar isteniyor.

Satıcıların biri, aşıların ertesi gün teslim edilebileceğini belirterek “Gece teslimatı ya da acil teslimat için lütfen mesaj bırakın” diyor.

Apple’ın açığını bulan Ünüver: Elimizde henüz bildirmediğimiz zafiyet var

Başka bir forumda sahte PCR testleri için “Yurt dışına seyahat edecekler için negatif Kovid testleri var. İki negatif test alana üçüncüsü bedava” deniyor.

Check Point uzmanları, dark web’deki ödemeler Bitcoin’le yapıldığı için satıcıların bulunmasının son derece zor olduğuna dikkat çekiyor. Bu uzmanların irtibata geçtiği bir satıcı, sahte aşı belgesi için sadece isim ve sertifikaya yazdırmak istedikleri aşı tarihlerini sordu, “Hiç endişelenmeyin. Bu bizim işimiz. Defalarca yaptık ve hiç sorun çıkmadı” dedi.

PARANIZDAN ÇOK KİŞİSEL BİLGİLERİNİZLE İLGİLENİYORLAR

Check Point uzmanlarından Oded Vanunu, “Bu yolla aşı, aşı kartı ya da negatif test sonucu almak son derece riskli. Çünkü hacker’lar daha çok paranızla ve kişisel bilgilerinizle ilgileniyorlar” dedi. Vanunu, araştırmaları için bir hacker’dan 750 dolara bir Sinopharm aşısı aldıklarını ama henüz bunun kendilerine ulaşmadığını söyledi.

Check Point, tüm ülkelerin sahteciliği önlemek için QR kod sistemine geçmesi tavsiyesinde bulunuyor. Bazı turizm şirketleri rezervasyon için aşı sertifikası talep ediyor. İngiltere aşı pasaportu sistemine geçmeyi değerlendiriyor. Bu sistemin barlar ya da spor salonları gibi yerlere girmek için kullanılabileceği belirtiliyor.

Avrupa Birliği yetkilileri de “Yeşil Dijital Sertifika” planları yaptıklarını açıklamıştı. Kovid aşısı yaptıran, ya da testi negatif çıkanların veya koronavirüs geçirip iyileşen kişilerin bu sertifikalarla AB sınırları içinde seyahat edebilmesi planlanıyor.

Kaynak: BBC Türkçe

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Kazakistan gözünü yeniden vatandaşa çevirdi: ‘Kök sertifika’ uygulaması tekrar devrede

Kazakistan’da hükümet internet trafiğine müdahale anlamına gelen ‘kök sertifika’ uygulamasını yeniden devreye soktu.

Kazakistan hükümeti, başkent Nur-Sultan’da ikamet eden vatandaşlarına ‘siber güvenlik denemeleri’ adı altında ‘yabancı’ internet servislerine girebilmelerine olanak sağlayacak hükümetin ‘kök sertifikasını’ (root certificate) yüklemeleri için yeniden zorunluluk getirdi. Böylelikle Kazakistan hükümeti, vatandaşların tüm internet trafiğini görebilecek.

Hükümetten yapılan yazılı açıklamada, internet trafiğine müdahale çabalarını devlet kurumları, telekomünikasyon firmaları ve özel şirketler için bir siber güvenlik eğitimi uygulaması olarak nitelendirildi.

MÜDAHALEYE PANDEMİ GEREKÇE GÖSTERİLDİ

Kazak yetkililer, uygulamanın hayata geçmesinin gerekçesi olarak koronavirüs salgınında ülkelerini hedef alan siber saldırıların 2,7 kat artması olarak gösterdi. Kazak hükümeti 2019 yılında da benzer bir açıklama yaparak kararların “vatandaşları korumak için bir güvenlik önlemi” olduğunu vurgulamıştı.

Beeline, Tele2 ve Kcell gibi Kazak internet servis sağlayıcıları (ISS’ler),  6 Kasım’dan bu yana,  başkentteki internet kullanıcılarına, hükümetin sertifikasının kurulumuna ilişkin talimatları anlatan internet sayfalarına yönlendirmeye başladı. Ayrıca başkent sakinlerine yeni kuralların bildirildiği SMS’ler de gönderiliyor.

Endişelerini dile getiren başkent sakinleri, hükümetin kök sertifikasını yüklemeden Google, Twitter, YouTube, Facebook, Instagram ve Netflix gibi popüler sitelere erişemeyeceklerini ifade etti.

Huawei, İstanbul Üniversitesi’nde Ağ Akademisi kurdu

 

KÖK SERTİFİKA NEDİR VE HÜKÜMET VATANDAŞLARIN İNTERNET TRAFİĞİNE MÜDAHALE EDİLEBİLİR Mİ?

Güvenli bir internet sitesine giriş yaptığınızda adres çubuğunun yanındaki kilite benzeyen simge, giriş yaptığınız internet sitesinin şifreleme yöntemleriyle korunduğu anlamını taşır. Bu kilit simgeyi elde etmek için site sahipleri, Sertifika Yetkilisi adlı kuruluştan güvenlik sertifikası alır. Böylelikle sitenin orijinal olduğu kuruluş tarafından doğrulandığında, sitenin adres çubuğunda kilit simgesi görünür. Kök sertifika ise mevcut güvenlik sertifikalarının en önemlisidir. Kök sertifika, altındaki tüm sertifikaları doğrular. Yani kök sertifikanın güvenliği, tüm sistemin güvenliğini belirler.

Vatandaşların hükümetin kök sertifikasını cihazlarına yüklemesiyle birlikte Kazakistan hükümeti, MITM (Man-in-the-middle) tekniğiyle vatandaşların şifreli iletişimlerine erişebilir. Ayrıca hükümet, vatandaşların internet üzerinde hareketlerini gözlemleyebilir, trafiği engelleyebilir, özel verilere erişebilir veya internet sitelerine casus yazılım yükleyebilir.

ÜÇÜNCÜ MÜDAHALE DENEMESİ OLACAK

Yeniden gündeme gelen bu deneme, Kazak hükümetinin Aralık 2015’teki ‘Ulusal Güvenlik Sertifikası’ adıyla duyurduğu ilk kök sertifika denemesinden ve Temmuz 2019’da ‘Qaznet Güven Sertifikası’ adıyla duyurduğu ikinci sertifika denemesinden sonra vatandaşlarını cihazlarına kök sertifika yüklemeye zorlama konusundaki üçüncü girişimi olarak göze çarpıyor.

Daha önce Google ve Mozilla gibi şirketlerin, hükümetin dijital sertifikalarını engelleyeceğini ve kara listeye alacağını bildirmesiyle birlikte Kazak hükümetinin her iki girişimi de başarısız olmuştu. Ayıca Apple’ın Safari adlı tarayıcısı için de Apple yetkilileri, dayatılan hükümet sertifikasına karşı önlemler alacağını açıklamıştı.

Yetkililer, uygulamanın ne kadar süreceğini açıklamadı.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Sigorta şirketlerine yönelik siber saldırılar artıyor: Peki sigorta şirketleri siber saldırılardan nasıl korunabilir?

Birçok endüstride olduğu gibi sigorta şirketleri de dijital bir dönüşüm yaşıyor. Müşteri deneyimlerini iyileştirmek ve işlerini sanal dünyadan yürütmek amacıyla yeni kanallara ve servislere entegre olmaya çalışıyorlar.

Dijitalleşme, mobil uygulamalar, Nesnelerin İnterneti bağlantısı ve üçüncü parti portallarla stratejik entegrasyonların tümü para kazanmak için veri çalmaya çalışan siber suçlular için saldırıların kapısını aralıyor.

İşlemlerini modernize etmek amacıyla Büyük Veri ve Yapay Zeka analizleri kullanmaya devam eden sigorta şirketleri, kötü niyetli veri dosyalarıyla karşılaşma riskini de artırıyor.

KİMLİK HIRSIZLARI İÇİN CAZİP BİR HEDEF

Bankacılık gibi diğer yüksek profilli sektörler daha güvenli hale geldikçe hackerlar, dikkatlerini daha savunmasız hedeflere çeviriyorlar. Bunlardan biri de sigorta şirketleri. Sigorta şirketleri kişilerin isimleri, doğum tarihleri, sosyal güvenlik numaraları, sokak ve e-posta adresleri ve gelir bilgileri dahil olmak üzere kimlik hırsızları için cazip bir hedef oluşturan poliçe sahipleri hakkında büyük bir ‘personally identifiable information (PII)’ kişisel tanımlanabilir bilgi veri tabanına sahip.

Yıllardır sigorta şirketleri ‘güvenlik’ araçlarına yatırım yapsa da anti-virüs yazılımları veya güvenlik duvarları gibi siber güvenlik araçları, gelişmiş saldırı tekniklerinden daha yavaş ilerliyor. Yapılan bir araştırmaya göre sigorta şirketlerinin yüzde 43’ü siber saldırılara karşı hazırlıklı olduğunu gösteriyor.

Her ne kadar oran yarı yarıya gibi dursa da bu durum içinde tehlikeli bir risk barındırıyor. Çünkü sigorta şirketlerine yönelik saldırılar, önemli mali zararların yanı sıra sigorta markalarının itibarını zedeleyecek ve piyasa değerlerini olumsuz etkileyecek güçte bulunuyor. Bu durum aynı zamanda sigorta şirketlerine yönelik güven kaybına da neden olacak.

SİGORTA ŞİRKETLERİNE KARŞI  SİBER SALDIRILAR NASIL GERÇEKLEŞTİRİLİYOR?

Kötü amaçlı yazılımlar, herhangi bir sigorta şirketinin ağına veya altyapısına çeşitli şekilde yerleştirilebiliyor. Bunun yanında ‘kimlik avı’ da ön plana çıkıyor. Kimlik avı, hackerların güvenlik açıklarından yararlanıp  ‘şifre’ ve ‘sosyal güvenlik numarası’ gibi hassas bilgileri çalmak için kullandıkları yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Bu yöntem, kötü amaçlı bir ‘ek’ içeren ancak alıcının bu ekin zararsız olduğunu düşündüğü e-posta iletileriyle uygulanıyor. Eğer alıcı eki açarsa, kötü amaçlı yazılım saldırıya başlıyor.

Koronavirüs pandemisi boyunca, siber suçlular muhtemelen hedeflerini ekleri açmaya ikna etmek için pandemi içerikli mesajlar kullanıyor. Bir sigorta şirketinde çalışıyorsanız ve size gelen kötü amaçlı dosyayı açtıysanız muhtemelen bütün sigorta ağını tehlikeye atmış olabilirsiniz.

Yukarıdaki senaryo sadece bir hikayeyi konu alıyor. Oysa kimlik avı saldırıları genel olarak sizin kötü amaçlı dosyayı açmanızı sağlayacak ikna edici konuları bulmakta gittikçe ustalaşıyor. FirmGuardian’a göre, sigorta şirketlerinde bir kişiyi hedef alan ‘Phishing’ saldırıları artıyor. Örneğin bir hacker, şirket yöneticisinin kimliğine bürünerek aynı şirketin finans departmanındaki belirli bir çalışandan ekteki faturayı ödemesini isteyen bir e-posta göndermesiyle daha sonra bu dosyanın çalışan tarafından açılmasıyla sigorta ağına kötü amaçlı yazılımını sokabiliyor.

Apple’ın açığını bulan Ünüver: Elimizde henüz bildirmediğimiz zafiyet var

Bunların yanı sıra sigorta şirketleri aynı zamanda çeşitli göndericilerden çok sayıda dosya kabul ediyorlar. Böylelikle poliçe formları, talep belgeleri veya teminat sertifikaları gibi dosya alışverişlerinde yer alan herhangi bir cihaz veya sistemden gelen dosya kaynaklı tehditlere de açık oluyorlar. Sigorta şirketlerini hedefleyen kötü niyetli bir yazılım olmasına gerek olmadan, örneğin bir müşterinin kişisel bilgisayarına kötü amaçlı bir yazılım bulaşmışsa, bu yazılım müşteri tarafından araba sigortası teminatı almayı umarak gönderilen bir dosyanın şirket çalışanı tarafından açılmasıyla kolayca sigorta ağına yayılabiliyor.

Diğer yandan ise üçüncü taraflarla yapılan iş birliklerinde de aynı senaryoyu görüyoruz. Bir müşteri veya satıcı, sigorta şirketinin ağına her bağlandığında yasal verilerle birlikte kötü amaçlı yazılımı bulaştırma riski barındırdığı herkes tarafından bilinen bir gerçek.

SİGORTA ŞİRKETLERİNDE YAŞANAN SİBER SALDIRI ÖRNEKLERİ

Sağlık sistemi tarihindeki en büyük veri ihlali rekorunu elinde bulundurmasıyla ünlü sağlık sigortası şirketi Anthem Healthcare’den Ocak 2015’te 78,8 milyon kaydı çalındı. Kimlik avı yöntemiyle gerçekleştirilen saldırıyla son derece hassas bilgiler hackerlarca ele geçirildi. Anthem, mahremiyet iddialarının ihlali nedeniyle bilgileri çalınan kurbanlara ödemiş olduğu 115 milyon dolarlık tazminata ek olarak yakın zamanda 40 milyon dolar daha tazminat ödemesine karar verildiği kayıtlara geçti.

ABD’deki en büyük kaza sigortası şirketlerinden olan Chubb, Mart 2020’de üçüncü parti servis sağlayıcısı tarafından tutulan verilere erişim sağlayan siber saldırının hedefi oldu. Herhangi bir resmi ayrıntı açıklanmasa da güvenlik araştırmacıları Chubb şirketinin bir fidye yazılımı saldırısına maruz kaldığını düşünüyor.

Mart 2019’da ev ve otomotiv sigortası sağlayıcısı Pacific Specialty Insurance Company’de kimlik avı saldırısının kurbanı oldu. Şirketten kişisel tanımlanabilir bilgiler çalındığı biliniyor.

Interpol uyardı: Hastaneleri hedef alan fidye yazılımlar artıyor

SİGORTA ŞİRKETLERİ NASIL ÖNLEM ALMALI?

Hub International’ın Risk Hizmetleri bölümünün başkan yardımcısı Scott Fouts, Insurance Journal TV’ye verdiği bir röportajda, koronavirüs pandemisi dolayısıyla birçok sigortacının evden çalıştığını, bu durumun da çalışanların siber saldırıya uğrama olasılığını daha yukarılara çektiğini belirtiyor. Aynı zamanda Scott Fouts, siber saldırıları önlemek için sigorta şirketlerinin önlem almak zorunda olduğunu vurguluyor.

Bir dosyanın gerçekten güvenli olduğunu anlamanın tek yolu içerik riskine ve dosya güvenliğine öncekilerden tamamıyla farklı bir açıdan yaklaşmakla mümkün olabilir.

Sigorta şirketlerinin şu anda dosyaların güvenliğini inceleme yöntemi ‘algılama’ odaklı çalışıyor. Anti-virüs yazılımları, dosyaları kötü amaçlı yazılımlara karşı tarar ve daha önceden kodu bilinen diğer saldırıların veri tabanlarıyla karşılaştırıyor. Sandbox’lar ise bir dosyanın sistem kaynaklarına erişimini kısıtlayan koruyucu bir mekanizma üstleniyor. Algılama odaklı bu mekanizmalar, sürekli gelişen siber tehditlere göre oldukça etkisiz kalıyor.

Son olarak kötüyü engellemek pek işe yarar değildir. Çünkü tüm kötülerin aslında ne olduğunu bilemezsiniz. Bunun yerine sigorta şirketleri, yalnızca bilinen ‘iyi’ içeriğe izin vermeye odaklanmalıdır.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Araştırma sonucu: Pandemi döneminde en çok yanlış bilgi üreten kişi Trump

Koronavirüs salgını hakkında internette dolaşan yanlış bilgi, yalan ve komplo teorileri bizi tek bir adrese götürüyor: Trump. 

Cornell Üniversitesi’nden araştırmacılar salgınla ilgili 38 milyon İngilizce makaleyi analiz etti. Yapılan bu analizin konusu ise Koronavirüs hakkında üretilen yanlış bilgi, yalan ve komplo teorilerini konu alıyor.  Yakın zamanda yayımlanacak olan çalışma, koronavirüs salgını süresince yanlış bilgilerin derlendiği geleneksel ve çevrimiçi medyadaki ilk kapsamlı inceleme olma unvanını taşıyor. 

Çalışma çeşitli komplo teorileri de dahil olmak üzere 11 ana yanlış bilgilendirme konusu tespit etti. Bunların arasında ABD’de Demokratlar tarafından Trump’ın yargılanmasının istenmesiyle virüsün ortaya çıkışının aynı zamana denk gelmesi ve yarasa çorbası içen insanlar gibi temalar da yer alıyor. 

YANLIŞ BİLGİLENDİRME KONUSUNDA TRUMP YÜZDE 38 İLE BİRİNCİ 

38 milyon makaleyi analiz eden Cornell Üniversitesi’ndeki araştırmacılar Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın sözlerinin “yanlış bilgilendirme” konusunun yaklaşık yüze 38’ini oluşturduğunu bu da Trump’ı, pandemi sürecinde üretilen yalanların en büyük itici gücü haline getirdiğini söylüyor. 

Yanlış bilgilendirme temasında ortaya çıkan en yaygın konulardan biri ‘sıtma tedavisi’ oldu. ABD Başkanı Trump’ın koronavirüsün neden olduğu hastalığı önleyici tedavi biçimi olarak sıtma ilaçlarını kullanın önerisi, araştırmacıların bildirdiğine göre diğer 10 konunun toplamından daha fazla yanlış bilgi içeriyor.  

Çalışmanın baş yazarı Sarah Evanega “En büyük sürpriz, Amerika Birleşik Devletleri başkanının koronavirüs konusunda en büyük yanlış bilgi kaynağı olmasıydı” dedi.  

TRUMP AYNI ZAMANDA YANLIŞ BİLGİLERİ YÖNLENDİRİYOR 

Araştırmacılar ‘mucize tedaviler’ içeren 295.000’den fazla makale, demokratik aldatmacalardan bahseden 40.000’den fazla makale, yarasa çorbası konusunda ise 6 binden fazla makale olduğunu belirttiler.  

Örneğin Trump’ın 24 Nisan’da, vücuda dezenfektan enjekte edilmesinin ve ultraviyole ışık verilmesinin koronavirüs tedavisinde kullanılabileceği fikrinden sonra, ‘mucize tedaviler’ başlıklı yanlış bilgilendirme kategorisinde günler içinde bu çeşit binlerce makale yazılması ABD Başkanı Trump’ın bu artışları yönlendirdiğini de ortaya koyuyor. 

Trump’ın açıklamalarını takip edenler için, yanlış bilgileri yaymaktan veya arttırmaktan sorumlu olduğu düşüncesi büyük bir şok yaratmayabilir. Ancak Cornell Üniversitesi’nden araştırmacılar Trump’ı içeren çok fazla makale değil komplo teorilerinden daha fazla şey bulmayı beklediklerini ifade ettiler. 

https://siberbulten.com/electionhacking/dezenformasyon-uzmanlari-yer-altindan-cikti-1850-dolara-karalama-kampanyasi/

 

 GERÇEKLERİ KONU EDİNEN MAKALELERİN YANLIŞ BİLGİ İÇERENLERE ORANI 16,4 

Araştırmacılar, The New York Times ve diğer büyük haber kaynakları da dahil olmak üzere, “geleneksel ve çevrimiçi medyada” tüm yanlış bilgilendirmeleri belirlemeye çalıştılar. Yanlış bilgileri düzeltmeye çalışan gerçek bilgileri konu eden makaleleri de toplam sayılarına dahil ettiler. Ancak gerçek bilgileri konu eden makaleler, yanlış bilgi içerenlerin yalnızca yüzde 16,4’ünü oluşturduğunu söyleyen yazarlar koronavirüs salgınında yanlış bilgilerinin çoğunun medya tarafından sorgusuz sualsiz veya düzeltilmeden paylaşıldığını öne sürüyor. 

“KORKU VE BELİRSİZLİĞİ ÖNLEMENİN EN İYİ YOLU İLETİŞİM” 

Çalışma üzerine yorumda bulunan ve halk sağlığı kriz iletişimi üzerine ders veren Dr. Sharfstein ise şöyle konuştu: “Tedavilerin veya aşıların yokluğunda belirsizlik ve korku olabilir. Ancak bunu önleyebilmenin en iyi yolu dürüst ve tutarlı iletişim halidir. Hayat kurtarmak için ihtiyacımız olan şey bu, eğer iyi yapılmazsa çok daha fazla enfekte hasta ve ölüm yaşanır”  

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

  

https://siberbulten.com/disinformation/dezenformasyonun-farkina-var-ozgurlugunu-yalana-karsi-koru/

Koronavirüs günlerinde dezenformasyonun başarılı olmasının arkasındaki sebep: Bilim karşıtlığı  

Wake Forest Üniversitesi’nde Felsefe Profesörü olarak görev yapan Adrian Bardon, konuyla ilgili kaleme aldığı yazıda insanların gördüklere haberlere inanıp inanmama noktasında kişilerin sahip olduğu dünya görüşlerinin ne kadar etkili olduğunu anlatıyor. Sosyal medya başta olmak üzere çevrimiçi mecralarda dezenformasyon kampanyalarının nasıl ‘çalıştığının’ daha iyi anlaşılması için Bardon’un yazsının sizler için çevirdik:

ABD hükümetinin önde gelen COVID-19 danışmanı Anthony Fauci, pandemiye karşı bireylerin ve eyaletlerin aldığı değişken kamu sağlığı tavsiyelerinden şikayet ederek ülkenin bu etkisiz müdahalesini Amerikalıların bir önyargısına; “bilim karşıtlığı”na bağladı.

Fauci’ye göre bu önyargıyı “akıl almıyor”, zira “bilim gerçektir”; ayrıca maske kullanımını ve sosyal mesafe kurallarını küçümseyenler ile “aşı karşıtları” arasında bilimin sesine kulak vermeme yönünden ciddi bir benzerlik bulunmakta.

Beni şaşırtan ise Fauci’nin tüm bunlara şaşkınlıkla yaklaşması. Korona virüsü biliminde her ne kadar bilgili olsa da, Fauci artık yerleşik bir başka bilim haline gelen “bilim karşıtlığı”, ya da bilimin inkarını gözden kaçırmakta.

Amerikalılar, kişisel bilgi evrenlerini oluşturan son derece kutuplaşmış ve bilgi anlamında izole olmuş ideolojik camialarda yaşamaktalar.

Politik blog dünyasında küresel ısınma asparagas ya da şüpheli bir olgu olarak görülmekte, dolayısıyla da önemsenmemekte. Farklı yerel ya da online camialarda ise aşı güvenliği, florit katkılı içme suyu ve genetiği değiştirilmiş gıdalar gibi konular çarpıtılmakta ya da hepten görmezden gelinmekte.  Koronavirüse dair dile getirilen endişelerde ise desteklenen siyasi partiye bağlı olarak değişkenlik gösteren belirgin bir fark var. Bunun nedeni sosyal mesafenin etkililiğine ya da COVID-19’a bağlı ölüm vakalarının gerçek sayısına dair şüphelerin farklılık göstermesi.

Teorik olarak gerçeklere dayanan ihtilafları çözmek kolay olmalı, zira güçlü deliller ya da bilirkişi konsensüsü aslında yeterlidir. Hidrojenin atomik ağırlığı gibi konularda bu tip bir yaklaşım genelde başarı ile sonuçlanır.

Fakat bilimsel bir tavsiye insanların çıkarlarını ya da ideolojik dünya görüşünü tehdit ettiğinde işler bu şekilde yürümez. Teoride az önce anlatıldığı gibi olsa da pratikte insanların politik, dini ya da etnik kimlikleri onların politize edilmiş konulardaki uzman görüşlerine gösterecekleri tepkiyi öngörmektedir.

Sosyal bilimciler, kişilerin olmasını istedikleri sonucu gösteren kanıtları kabul etmesi durumunu “güdülenmiş düşünme” olarak adlandırmaktadır. İnkarın Gerçeği (The Truth About Denial) kitabımda da anlattığım üzere, bu gayet insani eğilim maddi dünya, iktisat tarihi ve güncel olaylar ile alakalı gerçeklere yaklaşımımızı belirlemektedir.

İNKAR HER ZAMAN CEHALETTEN TÜREMEZ

Bu olgunun disiplinlerarası çalışması bir şeyi çok net şekilde ortaya koydu: Çeşitli grupların iklim değişikliği gibi gerçekleri kabul edememesi ortak bilimsel görüşten bihaber olmaları ile alakalı değildir. Tartışmalı konulardaki bilimsel görüşün inkarına sebep olan yegane şey siyasi iknadır.

2015 yılında yapılan bir meta-çalışma, iklim değişikliği konusundaki kutuplaşmanın insanların politika, bilim ve/veya enerji politikalarına dair bilgi düzeylerini artırdığını gösterdi. Üniversite eğitimi almış muhafazakar bir bireyin iklim bilimini inkar etme ihtimali oldukça yüksek. Bilişsel kabiliyette ve sayısal muhakeme yetisinde yüksek skorlara sahip muhafazakarlar iklim değişikliği konusuna gelince güdülenmiş düşünceye daha açıklar.

İnkarcılık yalnızca muhafazakarların da problemi değil. Çalışmalar liberallerin de radyoaktif atıkların güvenli depolanması ya da gizli silah yasalarının etkileri üzerine varsayımsal bilirkişi kanısını kabul etmesinin daha az olası olduğunu gösterdi.

ALGILANMIŞ TEHDİT KATI BİLGİYİ REDDEDER

İnsanların rasyonalizasyon yeteneği yüzbinlerce yılın adaptasyonunun bir sonucudur. Atalarımız işbirliği ve iknanın önemli olduğu küçük gruplar halinde evrimleştiler. Bu özellikler en az üreme başarısı kadar dünyaya dair gerçek fikirler edinmek için de elzemdi. Bir kabile tarafından kabul edilmek o grubun bilimsel ya da batıl ideolojik inanç sistemine de entegre olmak demekti. Bireyin içgüdüsel “grup içi” temayülü ve grubun dünya görüşüne olan yatkınlığı psikolojisinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Bireyin benlik algısı ait olduğu grubun statüsü ve inançları ile yakından ilişkilidir. Doğal olarak da bireyler ait oldukları grubun dünya görüşünü tehdit eden bilgiye karşı otomatik olarak defansif bir tavır takınır. Rasyonalizasyon ve kanıtları değerlendirmede seçici davranarak; yani doğrulama yanlılığı yaparak, beğendiğimiz bilirkişiye itibar edip geriye kalan her şeyi reddederiz.

İstenmeyen bilgi bizi farklı şekillerde de tehdit eder. John Jost gibi “sistem meşrulaştırma” teorisyenleri, algılanmış bir tehdidin katı düşünmeyi nasıl tetiklediğini göstermişlerdir. Bu duruma bir örnek ekonomik sorunlar ya da bir dış tehdit yaşayan toplumların genelde güvenlik ve stabilite vaad eden otoriter liderleri seçmeleridir.

İdeolojinin güçlü olduğu durumlarda kişinin ön yargıları gerçeklere dayanan inançlarını etkiler. Kişinin kendini kültürel mensubiyete ve/veya sosyal ya da ekonomik statükoya göre tanımladığı durumlarda inanç sistemini tehdit eden bir bilgi, kişinin kimliğini de tehdit eder. Buna bir örnek, endüstriyel üretimin doğa üzerindeki negatif etkisi üzerine bir bilgi olabilir. Dolayısıyla, güven duyulan politik liderler ya da onların yandaşı olan medya COVID-19 krizinin abartıldığını ileri sürüyorsa, aksi yöndeki bir bilimsel görüş bireyin kişiliğine yapılan bir saldırı gibi algılanabilir.

BİLİMİN İNKARI GERÇEKLER İLE İLGİLENMEZ

Tarihi gerçeklerin ve ortak bilimsel görüşlerin kanıtlara rağmen bilimin ekstrem şekilde reddi aslında yüklü şekilde güdülenmiş düşünme ile açıklanabilir.

Vergi kesintileri gerçekten ekonomik büyümeye sebep oluyor mu? Göçmenlerin çoğunlukta olduğu topluluklarda şiddet suçu daha fazla mı işleniyor? Rusya ABD’nin 2016 seçimlerine müdahale etti mi? Yandaş medya bu konulardaki uzman görüşlerini muhtemelen kendilerine uyar şekilde kanıt olarak sunmakta.

İnkarcı olgular çeşit çeşittir fakat hepsinin temeli çok basittir. İnsanın kavrama yeteneği bilinçaltı duygusal tepkilerle el eledir. Doğru şartlar sağlandığında, grup içi yanlılık, varoluşsal kaygı ile istikrar ve kontrole olan arzu gibi evrensel insan özellikleri birleşerek toksik bir sistem meşrulaştırıcı kimlik politikasını doğurur.

Bilimin inkarı gerçeklere kapalıdır çünkü zaten gerçekler ile ilgilenmez. Bilim inkarı kimliğin bir yansımasıdır ve seçkin mesajlara karşı daha net tavır sergiler. Bu durum özellikle de kişinin sosyal ve ekonomik statükosuna tehdit söz konusu olduğunda ortaya çıkar.

Anthony Fauci’nin COVID-19’a karşı tavırlarda politikanın, ya da Cumhuriyetçi hükümet görevlilerinin resmi açıklamalarının, partizan maske reddinin ya da Trump’ın yakın zamandaki Tulsa mitinginin verdiği mesajların etkisini bilmiyor olması beni şaşırtır. Bilimin mesajlarının etkili şekilde iletilmesi partizan mesajların toplumsal tutumlara olan büyük etkisi düşünüldüğünde çok önemlidir. Aşı, kaynakların tükenmesi, iklim ve COVID-19 konularının hepsi birer ölüm-kalım meselesidir. Bu konuları başarılı bir şekilde ele almak için bilimin bilim inkarı hakkında bize söylediklerine kulak tıkamamak gerekir.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz