Etiket arşivi: İngiltere

İngiltere tartışmalı gözetleme teknolojisini sessiz sedasız test ediyor!

İngiltere’de son iki yıldır polis ve internet servis sağlayıcı şirketler ülkedeki herkesin internet tarayıcı geçmişinin kaydını tutacak gözetleme teknolojisini test ediyor.

Testler, İngiltere İç İşleri Bakanlığı, Ulusal Suç İdaresi ve adı geçmeyen iki internet servis sağlayıcı şirket tarafından 2016 yılının sonunda yürürlüğe giren ‘tartışmalı’ gözetleme yasasına dayanarak yürütülüyor. Söz konusu testler başarıya ulaşırsa, veri toplama sistemleri ulusal kullanıma sunulacak ve herhangi bir demokratik ulus tarafından kullanılan en güçlü ve en tartışmalı gözetleme araçlarından biri olacak. 

Test aşamasında olan gözetleme teknolojisi için yürütülen çalışmalara yargı izni gerekiyor. Mahkemelerden izin alındıkça kullanıma giren teknolojinin kapsamı genişletilmek isteniyor. Ulusal Suç İdaresi ise mahkemeye ‘önemli işler’ ortaya koyduğunu söyledi. Ancak davalar gizlilik tedbirleriyle yürütülüyor. Gözetleme yasası unsurlarına mahkemede itiraz edilirken, davayla ilgili kamuoyuna herhangi bir duyuru yapılmadı. Endüstri şirketleri de teknoloji konusundaki güvenlik endişeleri nedeniyle herhangi bir yorumda bulunmadılar.

Söz konusu dava, Snooper’s Charter olarak adlandırılan ve 2016’da yürürlüğe giren Investigatory Powers Act (Soruşturma Yetkileri Yasası) kapsamında sürdürülüyor. Dava ise İnternet Bağlantı Kayıtları (Internet Connection Records), kısa ismiyle ICR’ların oluşturulmasını içeriyor. Bu kayıtlar çevrimiçi olarak yaptığınız işlemleri kayıt altına alıyor. Kısaca, çevrimiçi hayatınıza dair yani kim olduğunuz, ne yaptığınız, nerede olduğunuz, neden yaptığınız veya ne zaman yaptığınız gibi tüm dijital meta verileri içeriyor.

“Uygurların toplandığı kamplarda gözetim sistemi kurdu” iddiası Huawei’nin başını derde soktu

Gözetleme yasasının izin verdiği bir başka şey de internet ve telefon şirketlerinin tarama geçmişlerini 12 ay boyunca saklı tutabilmesi. Tabii bunun olması için başka emirlere, örneğin hukuksal olarak ‘tutulabilir’ denebilecek bir karara ihtiyaç var.

2019 YILINDA İKİ DAVA SONUÇLANDI

Ancak bu kararlar verilmeye çoktan başlandı. İlk olarak 2019’un haziran ayında, sonrasında ise aynı yılın ekim ayında çıkan kararla ICR’lar gerçek hayatta denenmeye başlandı. “Investigatory Powers Commissioner Office” yetkililerinin yaptığı açıklamada “toplanan verilerin gerekli ve uygun ölçülerde kalmasını sağlamak” için düzenli incelemeler yapıldığı duyuruldu.

Sivil toplum örgütleri ise ICR’lar için yapılan duruşmaların gizli olmasından ötürü ICR’ların uygun olmayan şekillerde yürütüldüğünü düşünüyor. İngiltere merkezli kuruluş Open Rights Group adına konuşan Heather Burns, “İzin verilen ICR’lar için bir duruşmanın sona ermesi neredeyse iki yıl sürüyor. Bu da sistemdeki çatlaklara işaret ediyor” dedi.

ICR duruşmalarının, internet servis sağlayıcıları için ‘samanlıktaki iğneyi bulabilmek için tüm samanlığı araştırmak’ anlamına geldiğini söyleyen Burns, “Hangi verilerin toplandığı, toplanan verilerin ifade edilen kapsamın dışına çıkıp çıkmadığı belirsiz olmasının yanında duruşmaların doğası da şeffaflıktan yoksundur.” açıklamasını yaptı.

Uygur Türklerine sokakta da rahat yok: Huawei’den Uygurları tespit eden teknoloji için patent başvurusu

HANGİ VERİLERİN TOPLANDIĞI BELİRSİZ

Sürmekte olan davalar bir giz olarak saklanıyor. Hangi verilerin toplandığı, hangi şirketlerin işin içinde olduğu ve toplanan verilerin nasıl kullanıldığı da merak edilen başka bir konu. İçişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, toplanan verilerin ‘küçük ölçekli’ olduğu ifade edilse de sivil toplum örgütlerinin yönelttiği sorular cevapsız bırakıldı.  

Ulusal Suç Dairesi sözcüsü ise ICR’lara destek açıklaması yaparak ‘önemli işler’ yapıldığını vurguladı. Ulusal Suç Dairesi, ICR’lar için testler yapan şirketlerin teknik sistemler inşa etmelerine sponsor olarak 130.000 sterlin harcadı. 

İngiltere’nin en büyük internet sağlayıcılarından Vodafone, kişilerin internet verilerini toplamayı içeren herhangi bir testte yer almadığını açıkladı. BT, Virgin Media ve Sky’ın sözcüleri ise konu hakkında yorum yapmayı reddetti. Daha küçük internet servis sağlayıcıları ise Vodafone gibi herhangi bir denemeye dahil olmadıklarını belirtti.

SORUŞTURMA YETKİLERİ YASASINA YÖNELİK TARTIŞMALAR SÜRÜYOR

Soruşturma Yetkileri Yasası, İngiltere’deki suç faaliyetleriyle bağlantılı olabilecek verilerin nasıl toplanacağını ve işleyebileceğini ifade eden geniş kapsamlı bir yasa olarak 2016 yılında kabul edildi. O süreçten bugüne ise gözetim yetkilerine çeşitli eklemeler yapıldı. Kolluk kuvvetlerinin, istihbarat kurumlarının neler yapabileceğine dair çeşitli ek yasalar getirildi. Değişikliklerin bir parçası olan ICR’lar güvenlik amacıyla toplanabilecek ve depolanabilecek yeni bir ‘veri türü’ olarak kayıtlara geçti.

Böylelikle kişilerin internet kayıtları, kullandıkları uygulamalar, ziyaret ettikleri siteler, IP adresleri, cihazdan cihaza aktardıkları veri miktarları toplanabiliyor. Kişilerin çevrimi içi dünyalarında neleri görüntüledikleri görünmese de toplanan meta veriler kişilerin profillerini oluşturmada büyük ölçüde yardımcı oluyor. İçişleri Bakanlığı’na göre ise ICR’ları oluşturan tek bir veri kümesi olmaması, akla gelebilecek tüm verilerin toplanabileceğine işaret ediyor.

Edward Snowden’ın “batı demokrasi tarihindeki en aşırı gözetim” olarak nitelendirdiği Soruşturma Yetkileri Yasası hakkındaki tartışmalar ve yargı süreci devam etse de o zamandan bugüne yasanın kapsamının artırılması, İngiltere’nin giderek ‘gözetlemeci’ bir devlete dönüştüğü sinyallerini veriyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

 

İngiltere’den kritik hamle: Terör örgütlerine siber saldırı düzenleyecek

İngiltere’nin dış tehditlere karşı siber saldırı kapasitesi artırması gerektiğini vurgulayan Başbakanı Boris Johnson, ülkede ulusal siber güç konuşlandırılacağını açıkladı.

Parlamentoda ulusal güvenlik stratejisini açıklayan Johnson, siber operasyonlar yürütecek birliğin istihdam amaçlı olarak ülkenin kuzeybatısında görev yapacağını belirtti.

Başbakan Johnson ulusal siber birliğin terör örgütlerine karşı siber saldırılar gerçekleştireceğini vurguladı.

Johnson başbakanlıktan önceki gün yapılan yazılı açıklamada, “Siber güç, aynı yüz yıl önce hava gücünün yaptığı gibi yaşam şeklimizde ve savaşma biçimimizde devrim yapıyor.” ifadelerini kullanmıştı.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Tekno-milliyetçilik siber güvenlik açıklarımızı kapatmayacak

Yoğunlaşan siber çatışmalar ve hızla gelişen tehdit ortamına karşı, dünyanın hemen her köşesinden yeni bir tekno-milliyetçilik dalgası yayılıyor.

Amerika Birleşik Devletleri önderliğinde süregelen siber kamplaşmalarla Çinli şirketlere yönelik yaptırımlar devam ediyor. ByteDance şirketinin TikTok uygulaması da ABD’de federal yargıç kararıyla yasaklanırken benzer şekilde İngiltere de geçtiğimiz günlerde 2021 yılının Eylül ayına kadar Huawei’nin 5G donanımının kurulumunu yasaklayacağını duyurmuştu.

Çin’e karşı yürütülen bu kampanya bununla da kalmıyor. ABD müttefik toplamak için bir taraftan başka ülkelere de yardım ediyor. Örneğin ABD, Brezilya gibi ülkelerin dijital altyapılarını geliştirirken, Çin ekipmanlarından kaçınmaya ikna etmeye çalışırken Washington menşeili alternatifleri kullanması için ülkeye finansal yardım seçenekleri sunuyor.

Yaşanan gelişmelere rağmen bugün dünyanın neredeyse her yerinde insanlar Çin’de üretilen akıllı telefonları kullanıyor, hizmet sağlayıcılar ve çağrı merkezleri aracılığıyla kullanıcıların kişisel bilgileri Hindistan veya Filipinler’deki çeşitli veri merkezlerine dağıtılıyor. Verilerin artık akıcı, mobil ve küresel bir hal alması belirli şirketlerin veya ülkelerin birbirlerinin teknolojilerine yönelik ambargolar koyması nihayetinde güvenlik açısından sınırlı etkiye sahip olması anlamına geliyor.

YANLIŞ BİR GÜVENLİK ALGISI

Tekno-milliyetçilik, gerekçelendirilmiş ekonomik, politik ve ulusal güvenlik endişeleri ağıyla besleniyor. Ulusal güvenlik adı altında “korumacı” uygulamalara başvuran ülkeler belirli teknolojileri, şirketleri veya dijital platformları yasaklıyor veya ambargo uyguluyor, ancak bu uygulamaların jeopolitik mesajlar göndermek, rakip ülkeleri cezalandırmak ya da yerel endüstrileri desteklemek için daha sık kullanıldığını görüyoruz.

Uygulanan bu tümcü yasaklar bizde yanlış bir güvenlik algısı oluşturuyor. Ancak fark etmediğimiz nokta herhangi bir donanım, yazılım veya kritik bir altyapıya yönelik gerçekleştirilen siber casusluklar. Eğer bunun farkında değilsek, sözde güvenliğe dair atılan her adım bir güvenlik illüzyonuna dönüşüyor.

Yazılımların tedarikçiler tarafından kullanılarak hassas verilere ulaşım sağlayabileceğini veya geniş bir siber saldırıyı kolaylaştırmaya izin verebilecek arka kapılar içerebileceği endişesini ciddiye almamız gerekiyor. Bir başka konu ise, TikTok uygulaması için devam eden davada olduğu gibi, ABD vatandaşlarının bir eğlence uygulaması aracılığıyla verilerinin toplanıp ya da sızdırılıp, devlet destekli siber aktörler aracılığıyla federal çalışanları hedefleyip izlemesine veya kurumsal casusluk yapmasına olanak sağlayıp sağlamayacağı konusunu gündeme getirmemiz gerekiyor.

Dünyanın dört bir yanındaki ulus-devletlerin istihbarat toplamak, nüfuz sahibi olmak ve düşmanlarını rahatsız etmek için giderek daha fazla siber operasyonlara yöneldiğini görmezden gelemeyiz. Ancak, birbirlerine yakın veya benzer ideolojide olanlar tarafından yapılan teknolojik uzlaşmanın bizi diğer devletlerin bilgilerimize erişiminden uzak tutmadığını veya daha güvenli hale getirmediğini unutmamamız gerekiyor.

İsrailli şirket yarışma açtı, 16 ülkeden 3500 hacker saldırdı

DİJİTAL HİLELER VE GÜVEN

Tek başına ele alındığında ‘güven’ asla sağlam bir güvenlik stratejisi değildir. Üstelik ‘güven’, siber aktörlerin dijital casusluk projelerinde yaygın olarak kullandığı bir araç olarak karşımıza çıkar. Çok popüler hizmet platformları bile kimlik bilgileri toplama aracı olarak kullanıldığını biliyoruz. Eski ABD Başkanı Reagan’ın bir Rus atasözünden alıntısını yinelemek gerekirse: “Güven, ama doğrula.” Siber güvenlikte doğrulama, kullandığınız teknolojiye körü körüne güvenmek değil, bunun yerine gerçek zamanlı olarak izlemek ve denetlemek için gereken eylemleri gerçekleştirmek anlamına gelir.

Bir bulut sağlayıcısının ABD, Çin veya başka bir yerde bulunup bulunmadığına bakılmaksızın siber aktörler yine de bu teknolojilerdeki güvenlik açıklarından ve her zaman mevcut olan insan hatalarından yararlanmak için yaratıcı yöntemler arayacaklardır. Örneğin, yabancı aktörler bazen sadece işi kendileri için yapması için içeriden bir kişiye ödeme yaparak donanım veya yazılım araçlarının tedarik zincirlerine sızmaya çalışabilirler.

Başka bir deyişle: Tekno-milliyetçilikten veya tersine tekno-küreselcilikten kaynaklanan satın alma kararlarının her ikisi de esasen aynı güvenlik tehditlerine açıktır. Bu nedenle, temeldeki güvenlik stratejimizi ve savunma teknolojilerimizi eleştirel bir şekilde değerlendirmek yerine belirli bir şirketi veya teknolojiyi hedeflediğimizde aslında güvenlik duruşumuzu güçlendirmiyoruz, bunun yerine olduğumuz yerde sayıyoruz.

Ulusal güvenlik, belirli kuruluşlar ve teknolojiler üzerindeki genel yasaklardan çok daha fazlasıdır. Ulusal güvenlik, saldırıların nereden geldiğine veya saldırganların hangi teknolojiyi hedeflediğine bakılmaksızın. siber alandaki tehditlerin her zaman mevcut gerçekliğine karşı siber güvenlik operasyonlarının dayanıklılığı ile ilgilidir.

GÜÇLENME VE İLERLEME

Günümüzde siber saldırılar, tehdit göstergelerini önceden tanımlama girişimlerini geride bırakan bir hızla ilerliyor. Yani ülkelerin siber güvenlik gücü, gelecekteki dış tehditlerin doğasını tahmin etme girişimlerinde değil, normal koşulları dahili olarak anlama ve sürdürme becerisinde yatıyor. Bu gerçek, tehdit aktörünün finansal, stratejik veya politik kaygılarla motive olup olmadığına bakılmaksızın geçerli olan bir durum tespiti olarak karşımıza çıkıyor.

Hal böyle olunca bireysel şirketlere odaklanmak, ülkeleri siber güvenlik gerçeklerinden uzaklaştırıyor. Ulusal güvenlik endişelerini azaltmak içinse alternatif yollar geliştirmemiz gerekiyor. Geliştirilecek alternatif yollar içinse öncelikli olarak teknoloji ekosistemine yönelik bir bakış açısı sunabilmemiz gerekiyor. Eğer bunları başarabilirsek, riskleri yüksekten aşağı çekmemiz olası görünüyor.

Bugünün tekno-milliyetçiliği popülerleşiyor ve ülkeler arasında yükseliyor. Muhtemelen etkisiz olsa da gerçek konulara çok gözlemlenebilir bir şekilde yanıt verdiği için yükselmeye devam edecek gibi görünüyor. Yükseldiği takdirde ise riskler yüksek kalmaya devam edecek.

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

İngiltere’nin siber istihbarat karargahında bir gün nasıl geçiyor?

İngiltere-Galler sınırına yakın Gloucestershire şehrine bağlı Cheltenham, yaklaşık 100 bin nüfuslu şirin bir kasaba. Normal şartlarda birçok İngilizin varlığından dahi haberdar olmayacağı bu küçük kasaba ilginç bir şekilde ‘boyundan büyük işlerle’ anılıyor. Sebebi, İngiltere’yi siber saldırılardan korumak gibi çok önemli bir misyonu yerine getiren GCHQ’ya ev sahipliği yapması. Oldukça hassas bir görev icra eden bu kuruluş, sadece misyonuyla değil ilginç mimari yapısıyla da Cheltenham’a değer katıyor. Üstten bakınca yanyana konulmuş iki ‘donut’ı  andıran dev yapı, bünyesinde ülkenin en iyi hackerlarını ve siber casuslarını isitihdam ediyor.  

İngiltere’yi siber saldırılardan korumak amacıyla kurulan GCHQ’nun şifre kırıcılıktan kritik bir savunma kurumuna dönüşmesinin öyküsü çarpıcı. Şeklinden ötürü ‘Donut’ olarak adlandırılan Cheltenham’daki 180 metre çapındaki dev bina, İngiltere’nin Güvenlik ve İstihbarat Dairesi GCHQ’ya ev sahipliği yapıyor. Burası ülkenin en iyi hackerları, teknoloji meraklıları ve ajanlarının casusluk icra ettikleri yer. Tahmin edileceği üzere medya ziyaretleri çok sık gerçekleşen bir durum değil. National Geographic, merkeze kabul edilen az sayıdaki medya kuruluşundan biri. Ekip doğal olarak, Gloucestershire banliyölerinin ‘Checkpoint Charlie’si olarak nitelendirilen merkezde çok katı bir güvenlik protokolüne tabi tutuluyor.  

BİTMEK BİLMEYEN GÜVENLİK KONTROLLERİ 

National Geographic GCHQ’ya yaptıkları ziyaretin ardından bir haber kaleme aldı. Yazıyı kaleme alanlar binaya girişlerinden itibaren maruz kaldıkları güvenlik kontrollerini şu sözlerle anlatıyor: “Ana girişte kimliklerimiz kontrol edilir edilmez salyangoz hızında üç ayrı güvenlik kapısından geçirilerek ziyaretçi girişi önünde aracımızı park ediyoruz. Burada hem kendimiz hem çantalarımız x-ray cihazına girdikten sonra giriş kartlarımız için fotoğraflarımız çekiliyor. Kendimizi ana binada bulmadan önce bunun gibi birçok aramaya daha tabi tutuluyoruz. Şu bir gerçek ki, en sinsi suçluların dahi buraya girmesi mümkün değil. 24 saat mesai yapan bu ‘güvenlik halkası’ ofis çalışanlarının her türlü ihtiyacını barındırıyor.  

National Geographic’e brifing veren kişi ajansın gözü pek emektarlarından biri olan Paul. Güvenlik gerekçesiyle burada müdürlerden mütevellit bir avuç görevlinin dışında herkes sadece ilk isimleri ile anılıyor. Paul, ısrarla istihbarat toplamanın “yasal ve etik olması ve yersiz yere yapılmamasının’ önemine vurgu yapıyor. GCHQ tarafından kişisel verilerin ve haberleşmelerin kitlesel bir şekilde takip edildiğini açığa çıkaran Edward Snowden’ın bu konuda hemfikir olduğunu söylemek zor olabilir. 

https://siberbulten.com/uluslararasi-iliskiler/abd/unutulan-siyasi-surgun-edward-snowden/

DONUT’TA ÇALIŞTIĞINI GİZLEMEK KOLAY DEĞİL 

Paul, GCHQ personelinin kimliklerini düşük profilde tutmayı kabul etmesi gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Örneğin, sosyal medyada var olan çok az kişi kendilerini “memur” olarak nitelendiriyor. Ancak ajans, Gloucestershire’daki geniş ölçekli tek işveren konumunda olduğu için, yerel halk genellikle komşularının Donut’ta çalışıp çalışmadığını biliyor. Çalışanlardan birinin bu konuyla ilgili yorumu şöyle: “Çalıştığımız yer gizli değil; gizli olan yaptığımız şey. “ 

Dönemin başbakanı Margaret Thatcher’ın parlamentoda GCHQ’dan ilk kez söz ettiği tarih olan 1982’de ajansın varlığı resmen kabul edilmiş oldu. O zamana kadar Britanya’nın casusluk ajanslarının kamuoyundaki bilinirliği Ian FlemingGraham Greene ve John Le Carré gibi romancıların eline bırakılmıştı. Romancılar dışındaki yazarlara ise fazla müsamaha gösterilmiyordu. Örneğin Amerikalı bir gazeteci “1976 yılında ajans hakkında bir ifşa yayınladıktan hemen sonra ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğu gerekçesiyle sınırdışı edilmişti.  

Tabi şimdilerde devir değişti. Son on yılda daha çok bilinir hale gelen GCHQ, şu anda iş gücünü çok daha çeşitlendirmiş durumda. Merkezinin Cheltenham’ın burjuva ortamında olması çok iyi bir şey değil.  Ajansın kısa süre önce Manchester’da yeni bir istasyon açmasının nedenlerinden biri de farklı geçmişlere sahip çalışanları kendisine çekmek istemesi. Ajans, muhtemelen farklı sosyal sınıf, ırk, dil ve nörolojik çeşitliliğin casuslukta daha etkili olabileceğini düşünmekte.  

Bu durum ajansın gittikçe daha esnek bir yapıya kavuştuğu anlamına gelmiyor. National Geographic ekibi yöneticilerin toplantı odasından çıkıp, kıdemli operasyon sorumlusu Caroline’ınpersonelin terörist saldırılar veya adam kaçırma gibi krizlere müdahaleyi koordine etmeye hazır bir şekilde günde 24 saat çalıştığını anlattığı “Etkinlik Yönetim Merkezi”ne gidiyor 

https://siberbulten.com/uluslararasi-iliskiler/ingiltere/ingilterenin-genc-hackerlarini-yetistiren-askeri-uste-siradisi-bir-gun/

İÇERİSİ AYRI BİR ŞEHİR GİBİ 

Ekibin GCHQ ziyareti aşağıda devam ediyor. Donut, aralarında The Street’ adı verilen kapalı bir geçitin bulunduğu iki daire şeklindeki binadan oluşmakta. Bu, çalışanların binanın içinde olabildiğince hızlı hareket etmelerine olanak tanıyan bir tasarımAmaç her bir çalışanın herhangi bir meai arkadaşının masasına en fazla beş dakikalık bir mesafede olmasının sağlanması 

The Street denilen alanda GreggsCosta CoffeeStarbuckssüpermarket, kantin gibi çalışanların ihtiyaç duyabileceği tüm olanakların sunulduğu ve tüm vardiyalar boyunca güvenlik çemberinin içinde kalmalarını sağlayacak yerler bulunmaktaAyrıca İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin Bletchley Park’taki Alman kodlarını deşifre etmesine yardımcı olan Enigma makinesi ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya ile Meksika arasında askeri bir ittifak öneren ve İngilizler tarafından durdurulduktan sonra ABD’nin savaşa girişini hızlandıran Zimmermann Telgrafı gibi kötü şöhretli güvenlik öğelerini barındıran küçük bir müze de yer alıyor.  

GCHQ’nun tam merkezinde, Royal Albert Hall’u barındıracak kadar büyük bir açık hava bahçesi bulunmaktaBurada çimlere dağılmış bir düzine kadar şezlong, yağmur yağarken oturulabilecek bir cam bölme ve bir sigara içme odası bulunmaktaDaha uzakta, üzerinde görev sırasında ölen GCHQ çalışanlarının adının yazılı olduğu bir anıt var. 

SİBER İSTİHBARAT MÜZESİ TARİHE TANIKLIK EDİYOR 

GCHQ binasının içerisinden çekilen ilk fotoğraf (2015)

Kimliği soyadı ile birlikte açıklanan bir avuç çalışandan biri GCHQ’nun yeni atanan tarihçisi Dr. David Abrutat. Yönetici Jeremy Fleming ile birlikte yasal olarak yüzünü ve tam adını kamuya açıklamasına izin verilen az sayıdaki personelden biri.  

Eski bir Kraliyet Deniz Komandosu ve tarih yazarı olan Abrutat, askeri tarih tutkusu dolayısıyla bu işe alınmış bir isim. Görevi kendisine ajansın tüm tarih arşivine hatta halkın asla öğrenemeyeceği çok gizli şeylere dahi erişim hakkı veriyor. İşini ‘bir hazine’ olarak tanımlayıp ekliyor: “Benim için bu âdeta bir şekerci dükkânına girmek gibi” 

GCHQ tarafından saklanan sırların bazıları üzerinden 30 yıl geçtikten sonra halka açıklanabiliyor. 20 yıl önce gerçekleşen bir trafik kazasının ardından tekerlekli sandalyeye bağımlı hale gelen görevli, nispeten daha az hassas olan bilgi ve nesneleri gururla sergiliyor. Arşivdeki en eski öğe, denizaşırı diplomatlara iletişimlerini nasıl şifreleyeceklerini açıklayan 1809 tarihli bir Dış işleri Bakanlığı parşömeni. 

Bir başka belge ise İngiliz Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Kraliyet Donanması’na gönderilen ve Amerika Birleşik Devletleri’ni 1. Dünya savaşına sürükleyen olay olarak bilinen İngiliz okyanus gemisi RMS Lusitania’nın Almanlar tarafından batırıldığını haber veren 1915 tarihli telegraf 

  1. Dünya Savaşı’ndan kalma, kurşun kaplıbir Kraliyet Donanmasışifre kitabını gösteren Abrutat, kitabın garip bir şekilde ağır olduğunu belirtirken ekliyor: Kitap, düşmanların gemiye binmesi durumunda kaptanın onu hızla denizin dibine atabileceği şekilde tasarlandı. 

Müzedeki en küçük şey ise GCHQ’nun ilk başkanı Alastair Denniston’un günlüğü. Abrutat, 8 Aralık 1941’de Denniston’ın büyük harflerle sadece bir kelime yazdığı girişe dikkat çekiyor: “JAPONYA” ve ekliyor: “Bu Pearl Harbor saldırılarından sonraki gündü”  

GCHQ’DA GÜNEŞ ASLA BATMAZ  

GCHQ, İngiltere’yi güvende tutmakla görevli bir kuruluş. Yaklaşık 10 bin kişiyi istihdam eden merkez, Londra’da bulunan Ulusal Siber Güvenlik Merkezi’ni de kapsamakta. Çalışanların yaklaşık yarısı Cheltenham’daki Donut’ta, diğer yarısı Londra, Manchester, Bude (Cornwall’da), Scarborough ve RAF Menwith Hill (Kuzey Yorkshire’da), RAF Digby (Lincolnshire’da) istasyonlarında çalışıyor. Ajans kabul etmese de yaygın söylentilere göre kurumun İngiltere’nin Denizaşırı Toprakları ve yabancı ülkelerde de istasyonları bulunmakta. Bir çalışan, bu durumu GCHQ’da güneş asla batmaz” sözleriyle anlatıyor. 

Ajansın web sitesinde, yönetici Jeremy Fleming kurumun temel işlevini şu sözlerle açıklıyor: “Ülkemizin siber güvenliğine ve düşmanlarımızın haberleşme yolları üzerine odaklanıyoruz: Birleşik Krallık’ın düşmanlarının haberleşme kaynaklarına nasıl erişilir, bunlar nasıl analiz edilir ve hatta gerektiğinde nasıl engellenir konusuna odaklanmış durumdayız”  

Fleming, görev alanlarını ise şöyle açıklıyor: “Terörist saldırıları önlemek, hassas ve organize suçları engellemek, silahlı kuvvetleri desteklemeksiber güvenlik ve düşman devletlerden gelen tehditleri yönetmeyi, İngiltere’nin refahını artırmayı ve uluslararası ortamı şekillendirmeyi içeren stratejik avantajlar yaratmak” 

https://siberbulten.com/uluslararasi-iliskiler/ingiltere/ingiliz-istihbaratinin-en-genc-direktoru-siber-savas-ve-makine-ogrenmesine-odaklanacak/

 

BİR YILDA 19 TERÖRİST SALDIRI ÖNLENDİ 

Peki, tüm bunların gerçek dünyadaki karşılığı ne? National Geographic ekibinin ajanstan biraz daha ayrıntılı bilgi istemesinin karşılığı ser verip sır vermeme noktasında kalıyor. Ancak şu örnekleri vermekten de geri durmuyorlar: 2018 ile 2019 arasında 19 terörist saldırının engellenmesine yardım edildiyaklaşık 1,5 milyar sterlin vergi kaçırılması önlendi. Seks suçluları Matthew Falder ve James Alexander’ın tutuklanmasına katkıda bulunuldu; 2018’de IŞİD’e karşı “örgütün saldırıları koordine etme ve savaş alanındaki koalisyon güçlerini koruma kabiliyetlerine ket vuran” bir siber kampanya yürütüldü; 2020’de Rusya’nın koronavirüs aşılarının geliştirilmesine yönelik saldırıları ifşa edildi  

Diğer önemli çalışmalar arasında ise İngiliz vatandaşlarını, işletmeleri ve kurumları siber saldırılardan korumak ve ülkeyi zaman zaman provokatif Rusya, Çin, İran ve Örneğin Kuzey Kore gibi ülkelerin saldırılarından korumak bulunuyor. 

GCHQ, bir asırdan fazla bir süredir varlığını sürdürüyor. Bu, casusluk dünyasından birçok belge ve hatıra toplamak için oldukça geniş bir zaman. Teşkilatın kökeni Birinci Dünya Savaşı sırasında ordunun elektronik istihbaratının başarısının ardından, Londra’nın merkezindeki Watergate House’da Devlet Kod ve Şifre Okulu adlı yeni bir istihbarat biriminin kurulduğu Kasım 1919’a dayanıyor. 

Kuruluş, İkinci Dünya Savaşı sırasında Buckinghamshire’daki Bletchley Park’a taşınıyor ve adını GCHQ olarak değiştiriyor. Londra banliyölerindeki Eastcote’taki kısa bir aranın ardından, operasyonlar 1951’de Cheltenham’a taşınıyor. 2003 yılında GCHQ, şu anki merkezi olan Donut’a taşınıyor.  

Abrutat, halkı GCHQ’nun ulusal güvenlikteki rolü hakkında bilgilendirmenin önemi üzerinde duruyor. Zaman zaman kendisi ve diğer çalışanlar okul çocuklarına ve seçkin davetlilere müze turları düzenliyor. Ayrıca, Ekim 2020’de yayınlanacak olan ajansın resmi geçmişi konusunda bir yazarla görüşmelere de devam ediyor.  

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

  

 

Çocuk Kodu: Britanya’da çocukların veri güvenliğini sağlamak için 1 yıllık geçiş süreci başladı

Birleşik Krallık, 2 Eylül tarihinde çocukların verilerini korumak amacıyla yapılan Yaşa Uygun Tasarım Kodu için bir yıllık geçiş sürecini başlattı. Yaşa Uygun Tasarım Kodu veya Çocuk Kodu olarak adlandırılan düzenleme, 18 yaşına kadar olan çocuklar tarafından erişilebilecek çevrim içi hizmet ve uygulama üreten tüm kuruluşları kapsayacak. Britanya’da veri koruma yasası ve bilgi hakları yasası açısından bağımsız düzenleyici konumundaki Bilgi Komisyonu Ofisi (ICO) tarafından duyurulan Kod, irili ufaklı tüm şirketlerin, bu sürece hazır olması için bir yıllık süre içinde teknik ve yatırım desteği de sağlayacak.

“EMNİYET KEMERİ TAKMAK KADAR NORMAL OLACAK”

Düzenlemenin yürürlüğe girdiği 2 Eylül’de ICO adına açıklama yapan Elizabeth Denham, “Şu andan itibaren, çocukları çevrimiçi ortamda korumaya yönelik belirli bir düzenlemenin olmadığı durumlar hepimiz için şaşırtıcı olacak. Bu konudaki güvenlik alışkanlıklarımız emniyet kemeri takmak kadar normal olacak” dedi.

ŞİRKETLERE BİR YIL SÜRE VERİLDİ

2 Eylül’den itibaren çocuklara hizmet veren tüm şirketlerin 1 yıl süresinin olduğunu söyleyen Denham, “Şirketlerin, özellikle de küçük işletmelerin, kurallara uymak için desteğe ihtiyaç duyabileceğini biliyoruz ve bu nedenle işletmelere hazırlanmaları için bir yıl süre verme kararı aldık” şeklinde konuştu. Denham bu kodun bir tür ebeveyn kontrolü olmadığının altını çizerek, “Bu kod, çocukların yetişkinlere benzemediğini ve verilerinin daha fazla korunmaya ihtiyaç duyduğunu anlamamız sonucunda ortaya çıktı. Çocukların interneti kullanmalarını, dünyayı öğrenmelerini, oynamalarını ve deneyimlemelerini istiyoruz. Ama güvende olmalarını daha çok istiyoruz” ifadelerini kullandı.

BİLGİLENDİRME METİNLERİ ÇOCUKLARA UYGUN HALE GETİRİLECEK

Yaşa Uygun Tasarım Kodu ile yapılmak istenen şey, çocukların kullandığı tüm uygulamaların sağlayıcılarını veri güvenliğinin temel parçalarından biri haline getirmek. Çocukların verilerini korumayı klasik ebeveyn kontrolüne bırakmak istemeyen yetkililer, çocuklara yönelik hizmet ve uygulama üreten tüm şirketleri bu kod sayesinde siber güvenliğin kilit bir halkası haline getirmeyi hedefliyor.

Yaşa Uygun Tasarım Kodu’nu ve çocuklar için veri güvenliğinin önemini Siber Bülten’e değerlendiren Kavlak Avukatlık Bürosu’ndan Av. Deniz Mina Küpana, yapılan düzenlemenin tüm dünyada veri güvenliğin geleceğine önemli etkisi olacağını söyledi. Kodun Avrupa’da bir ilk olduğunu belirten Küpana, “Burada önemli olan şey sadece çocuklar için ürün/hizmet üreten şirketleri değil, aynı zamanda çocukların erişme ihtimali olan içerik ve hizmetleri üreten platformların da düzenleme kapsamına girmesi. Britanya’da yaşayan çocuklara yönelik ülke içinde veya Avrupa’dan hizmet üreten tüm şirketler buna tâbi olacak. Düzenleme, her şeyden önce çevrimiçi platformlara, çocuklara yönelik şeffaflık ve anlaşılabilirlik şartı koyuyor. Yani sizin bir yetişkine yönelik hazırladığınız bilgilendirme metnini bir çocuğun anlaması mümkün olmayabilir. Bu nedenle çocuğa uygun şekilde bir bilgilendirme metni hazırlanması ve çocuktan ne istendiğinin açık bir şekilde anlatılması gerekiyor” dedi.

ÇOCUĞUN MENFAATİ ÖN PLANDA

Kodun temel prensibinin çocuğun verilerini korumak olduğunu vurgulayan Küpana, “Kod, düzenlemede veriyi korurken aynı zamanda çocuğun bilgiyi almasını da sağlamayı ön planda tutuyor. Bu anlamda denge tutturulduğunu söylemek mümkün. Alınan veri, çocuğun menfaatini ihlal ediyorsa kod, şirkete ‘bu veriyi alma’ diyor.

ŞEFFAFLIK VE VERİ MİNİMİZASYONU

Çocuk Kodu’nun her yaş grubuna göre farklı yaklaşımları zorunlu kıldığını belirten Küpana, “Düzenleme sadece siteleri ve hizmetleri değil, çocukların çok fazla zaman geçirdikleri oyunları da kapsıyor. Oyunu yüklemek ve oynamak için sorulan sorular, çocuktan paylaşması istenen veriler, açıklıkla çocuğa anlatılmalı. Kod ile bu zorunlu tutuluyor. Tabi bu anlatım, her yaş grubu için farklılık gösteriyor. 0-5, 10-12 yaş gibi farklı yaş gruplarına anlayacakları şekilde, onlardan hangi veriyi neden istediğini anlatma zorunluluğu getiriliyor. Daha önemlisi ise veri minimizasyonunun sağlanması. Kod, çocuktan alınan veriyi hizmetin unsurlarını sağlamak için ihtiyaç duyulan miktar ile sınırlandırmayı hedefliyor” dedi.

VERİ KULLANIMI YASAKLANMIYOR

Veri koruma mevzuatları hakkında çok fazla yanlış bilginin yaygınlaştığını söyleyen Küpana, “Hiçbir veri koruma mevzuatı, şirketlerin veri kullanımını ve hareket alanlarını yasaklama üzerine kurulmaz. Özellikle de bu düzenleme ile hedeflenen şey çocukları hedef alan stratejileri ve hizmetleri engellemek değil, çocukların bu hizmetleri alırken karşılaşabilecekleri olumsuzlukları ortadan kaldırmak. Yani çocuğun oyun oynamasını engellemek bir veri koruma politikası haline gelemez. Bunu sağlamak zaten günümüz şartlarında imkânsız. Ama çocuk oyun oynarken onun konum bilgilerinin paylaşılması vb. engellenebilir. Artık çocukların çevrim içi dijital dünyada var olduğunu kabul ediyoruz. ‘Peki çocukları bu dünyada ne kadar koruyabiliriz?’ sorusundan hareketle ortaya çıkan bir düzenleme ve bu anlamda önemli” şeklinde konuştu.

ÇOCUĞU KORUMAK ONU KISITLAR MI?

ICO’nun Çocuk Kodu’nu oluştururken Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni referans aldığını hatırlatan Küpana, “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin öncelikli hedeflerinden birisi çocuğun bilgiye ulaşmasını sağlamak. ICO da çocuğu korurken bu hakkı ihlal etmemeyi gözetiyor. Çocuklar, dijital dünya ile zaten iç içe. Buradaki sorun veri güvenliğini, hizmet sağlayıcının insafına bırakıp bırakmamak. ICO’nun bu kodla hedeflediği şey bu konuda bir standart yaratmak ve tüm hizmet sağlayıcıları, içerik üretirken veya hizmet sağlarken bu kurallar çerçevesinde hareket etmesini sağlamak” dedi.

YENİ DÜZENLEMELERİ TETİKLEYEBİLİR

Özellikle pandemi döneminde insanların ve özel olarak çocukların internette geçirdikleri sürenin uzamasının bu tarz düzenlemeleri hızlandıracağını söyleyen Küpana, “Çocuklar özelinde hazırlanmış veri koruma düzenlemeleri çok alışık olduğumuz bir durum değil. COPPA ile ABD’de geçerli çocuklara yönelik bir veri koruma düzenlemesi var. Avrupa’da ise GDPR’ın çocuklara ilişkin genel bir düzenlemesini görüyoruz. Bu nedenle Britanya’da başlatılan Yaşa Uygun Tasarım Kodu’nun önümüzdeki günlerde diğer Avrupa ülkeleri ve Türkiye için de bir örnek oluşturabileceğini söyleyebiliriz” diyerek sözlerini sonlandırdı.