Selin Çetin tarafından yazılmış tüm yazılar

2012 yılında Japonca eğitimi sonrasında hukuk fakültesine başladı. Jürging-Örkün-Putzar Rechtsanwalte (Almanya), Güler Hukuk Bürosu ve Ünsal&Gündüz Attorneys at Law' da staj yaptı. Japon dili sertifikası aldı. Ayrıca arabuluculuk- tahkim ve ceza hukuku gibi alanlarda sertifika programlarına katıldı. Şu an İstanbul Barosu’nda yasal stajını yapmakta ve Bilişim ve Teknoloji Hukuku alanında yüksek lisansına devam etmektedir. Büyük bir merakla, robotlar, yapay zeka ve onların hukuksal durumları ve problemler ile ilgili çalışmalar yürütmektedir.

Blockchain’in önündeki 3 köşetaşı: Hukuk, hız ve güven

BTS&Partners GC Academy etkinlik dizisine 8 Şubat’ta Zorlu PSM’de gerçekleştirilen Blockchain etkinliği ile devam etti. Microsoft, Fictech İstanbul ve Bankalar Arası Kart Merkezinin sponsor olduğu etkinliğe çok sayıda davetli katıldı.

Etkinlik BTS &Partners yönetici ortaklarından Yasin Beceni’nin açılış konuşması ile başladı. Beceni, GC Academy’nin geçmişinden bahsedip, bu yoldaki amaçlarını ve hedeflerini anlattı. GC Academy, teknoloji ve hukukun birleştiği noktada farkındalık yaratmak için ciddi işlere girişmiş gözüküyor.

Kaçırılmayacak etkinlik >> Siber Güvenlikte Başarılı Kariyer -Mentor Burak Sadıç

Açılış konuşmasının devamında “Blockchain 101” kitabının yazarı Ahmet Usta sözü aldı. Oldukça etkili olan konuşmasında tarihsel süreçte değerlerin ve verilerin aktarımıyla ilgili ilginç örnekler verdi ve bunun günümüzdeki blockchain ve bitcione kadar uzandığını dile getirdi.

Microsoft Yazılım Geliştirme Teknolojileri Genel Müdür Yardımcısı Cavit Yantaç “Teknolojide Blockchain” başlıklı konuşmasında Blockchain teknolojisinin teknik altyapısını detaylı şekilde anlattı. Paranın da aslında merkez bankası ile yapılan bir kontrat olduğu, sahteliğinden emin olabilmemiz için belli baskı tekniklerinin kullanıldığı örneğini verdi. Yantaç’a göre Blockchain de buna benzer ama daha güvenli bir sistem oluşturuyor. Bu sistemin istenilen düzeyde ilerleyememesinin sebebi ise, ilk olarak bu teknoloji için bir hukuki tanım getirilememiş olması; ikincisi, teknoloji olarak henüz inanılmaz hızlı bir işlem olmaması ve üçüncüsü ise güven unsurunun oluşamaması. Bu sorunlar aşıldıkça, teknoloji geliştikçe pek çok sektörde bu sayede değişmeye başlayacak.

Yantaç’ın konuşmasından sonra, Yapı Kredi BT ve Operasyonlar Genel Müdür Yardımcısı Cahit Erdoğan, “Finans Sektörü için Blockchain Değerlendirmesi” ile ilgili görüşlerini sundu. Blockchain teknolojisinin kullanıldığı akıllı kontratlar bakımından kontratın içeriği olan kodun iyi anlaşılması gerektiğini vurguladı. Erdoğan’a göre teknik bilgisi yetersiz taraflar kodun içeriğindeki saklı kısımları fark etmeden istemedikleri anlaşmaları yapabilir. Bunun yanında, blockchain atıl kaynakların değerlendirilmesinde, kritik süreklilik ihtiyacının karşılanmasında anonimlik ve şeffaflık gibi faydaları da barındırmaktadır.

Önemli üç ismin yaptığı konuşmanın devamında, The Bitfury Group GCCO’su ve The Global Blockchain Business Council CEO’su Jamie E. Smith ve Covington& Burling LLP Brüksel Ofisi Ortağı Sebastian F.A. Vos‘un katılımıyla “Blockchain Çözümlerinde Küresel Sorunlar” adlı video konferans gerçekleştirildi.

Video konferansın ardından verilen ara ile birlikte “blockchain’in geleceği” paneline geçildi. Moderatörlüğünü BTS&Parners kurucu ortaklarından Tuğrul Sevim’in yaptığını panelde finans ve özel sektörden önemli isimler yer aldı. Bankalar Arası Kart Merkezi Genel Müdür Yardımcısı Celal Cündoğlu, finans sektörünün blockchain teknolojisine yaklaşımını ve ondan beklentisini dile getirdi. Vestel Ventures Yönetim Kurulu Başkanı ve TTGV Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Ulav, Accenture Teknoloji Hizmetleri Yönetici Ortağı Emre Hayretçi ve Koç Sistem Finans Sektörü Müşteri İlişkileri Grup yöneticisi Hatice Kartal, özellikle özel sektörün bu teknolojiyi nasıl desteklemesini ve bunun yanında kamunun da bu gelişime yol açması gerektiğini vurguladı.

Sonrasında Fintech’te Yeni Regülastif Metodolojiler ve İnovasyon Üzerindeki Etkileri üzerine olan panele geçildi. Panelistler Yasin Beceni, Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç Dr. Aslı Deniz Helvacıoğlu ve GE İnovasyon lideri Ussal Şahbaz’ın panelistliğinde, özellikle hukuksal çözümlerin neler olabileceği üzerinde duruldu.

Verilen aranın ardından, Kripto Para Birimleri ile ilgili, moderatörlüğünü BTS&Partners’tan Naz Değirmenci ’nin yaptığı panel gerçekleştirildi. Netmarble Emea CEO’su Barış Özistek, Corestrateji’nin kurucusu İhsan Elgin, Fit Solutions CEO’su Koray Bahar, İyzıco kurucu ortağı ve CEO’su Barbaros Özbugutu ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr. Cenk Karahan’ın panelistliğinde çözüm yolları ve bu teknolojinin geliştirilmesinde izlenebilecek yollar konuşuldu.

Sektördeki pek çok önemli ismi bir araya getiren GC Academy etkinliği, blockchain teknolojisini farklı açılardan ele alarak farkındalık yarattığını söyleyebilirim. Özellikle izlenecek yol haritaları, regülatif beklentiler konusunda çözüm yolları ortaya kondu. Gelecek aylarda devam edecek olan GC Academy etkinliklerini takip etmenizi öneririm.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurun

Akıllı Güvenlik Sistemleri ve Barındırdığı Riskler

Evimizde kullandığımız pek çok cihaz yeni teknolojik özelliklerle donatılmış durumda. Ev güvenlik sistemleri de bunlardan biri. Kameralar, kilitler, hareketli dedektörler gibi akıllı telefonlardan veya internet üzerinden erişilebilen cihazlarla ev güvenliğimizi sağlamaya çalışıyoruz.

Ancak hayatımızın vazgeçilmez birer unsuru olmaya başlayan bu cihazlar, ailemiz ve evimiz için tahmin edildiği kadar güvenli olmayabilir.  Hewlett Packard (HP) uygulama güvenlik test ekibi Fortify’daki araştırmacılar IoT ile bağlantılı en iyi 10 ev güvenlik sistemini test etmiş ve hepsinde pek çok açık tespit etmiştir. Araştırma sonucu ortaya konan rapora göre, ev sahibi evi izleyen tek kişi olmayabilir.

Çünkü sistemler ya zayıf parola politikaları ile yönetiliyor ya da hiç parolaya sahip değil. Ayrıca sistemlerin çoğunda ikili kimlik doğrulama seçeneği bulunmuyor. Araştırma, bulut sistemlerinde toplanan verilerin de savunmasız olduğunu ortaya koyuyor. Bu da başta hesap kimlik bilgileriniz olmak üzere pek çok verinizin siber saldırganlarca ele geçirilebileceği anlamına geliyor. Örneğin, bir hacker evde olup olmadığınızı öğrenebilir ya da evdeyseniz uzaktan evinizin en mahrem alanını bile gözetleyebilir.

Wi-fi üzerinden çalışan kablosuz güvenlik kameraları açısından uygun önlemler alınmazsa bunlar da kullanıcılar için ek riskler oluşturabilir. Wi-fi ile iletişimin doğası gereği bir hacker evinizdeki bir kameraya bağlanabilir ve pek çok verinize erişebilir.

Güvenliğimizi sağladığını düşündüğümüz akıllı ev sistemler karşısında hackerların yaratabileceği tehditleri anlayabilmek için şu soruları yakından incelemek gerekiyor:

  • Güvenlik sistemimizde hangi kritik verileri bulunduruyoruz?
  • Güvenlik sistemimiz hangi işlemleri gerçekleştiriyor?

Özellikle video kayıtlarıyla olayların ve eylemlerin tarihsel günlüğünü tutmaya yarayan veriler, kritik verilerimizi oluşturur. Bu verilerin başkalarının eline geçmesi durumunda önemli sorunlar oluşacağı aşikardır. Örneğin, kötü amaçlı kişiler hırsızlık için kapı kilit sistemlerinin kontrolünü ele geçirebilirler, bina içine fark edilmeden girmek için video kayıtlarını kapatabilirler ya da suça delil oluşturabilecek kayıtları silebilirler.

Özellikle işletim sistemlerinin ve yazılımların güncel olmaması da güvenlik bakımından risk oluşturan bir husustur. Eski yazılımlar hackerlar tarafından kolayca istismar edilebilir. Bu saldırılar bakımından veri sorumlusunun(şirketin) veri güvenliğine ilişkin birtakım kanuni yükümlülükleri vardır. KVKK md.12’ye göre, veri sorumlusu, kişisel verilere hukuka aykırı olarak erişilmesini ve işlenmesini önleme ve kişisel verilerin muhafazasını sağlama amacıyla uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik gerekli her türlü teknik ve idari tedbirleri almak zorundadır.

Akıllı sistemler hakkında değinilmesi gereken diğer bir konu da, tutulan kayıtların nerede saklandığı ve bunun güvenliğinin nasıl sağlandığıdır. Evinizin içinde, garajınızda veya aracınızdaki akıllı sistemlerden elde edilen verilerinizin güvenlik şirketlerince başka yerlere aktarılmadığından da emin olmak isteriz. Akıllı sistemlerce kaydedilen kişisel verilerinizin güvenliği için bunların başka amaçlarla kullanılmaması da gerekir. Bu yüzden, güvenlik amaçlı bu verileri işleyen bir şirket, faaliyetlerini de bu doğrultuda belirlemelidir. KVKK md.10’a bakıldığında, kişisel verilerin hangi amaçla işleneceği, işlenen kişisel verilerin kimlere ve hangi amaçla aktarılabileceği, kişisel veri toplamanın yöntemi ve hukuki sebebi konusunda veri sorumlusunun kişilere bilgi verme yükümlülüğü vardır. Yine md.11 de bu konuda kişilerin haklarından bahseder. Herkes, veri sorumlusuna (burada verileri işleyen şirket) başvurarak kendisiyle ilgili;

  • Kişisel veri işlenip işlenmediğini öğrenme,
  • Kişisel verileri işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme,
  • Kişisel verilerin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme,
  • Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme,
  • Kişisel verilerin eksik veya yanlış olması halinde bunların düzeltilmesini isteme ve
  • Kişisel verilerin kanuna aykırı olarak işlenmesi sebebiyle zarara uğranması halinde zararın giderilmesini talep etme hakkına sahiptir.

Bununla birlikte barındırdığı riskler konusunda kullanıcılarda farkındalık oluşturmaya çalışan teknoloji şirketleri de mevcut. Bosch, Genetec ve SecureXperts siber saldırılara karşı dayanıklı video sistemleri tasarlamak ve geliştirmek için bir iş birliği geliştirdi. Ancak bu farkındalığın gerçekten yaratılabilmesi için sektördeki pek çok üretici, kişisel verilerin işlenmesi ve siber güvenlik konularında ilerleme kat etmelidir. Daha da önemlisi, tüketiciler bu hususları talep eder hale gelmelidir. Bunun sonucunda sektör açısından beklenen güvenlik seviyesine çıkılması, daha iyi hizmet sunulmasının da önünü açacaktır.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz

Turing’ten Geleceğe Yapay Zeka Konferansı Notları

Aralık ayı başında TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde düzenlenen “Turing’ten Geleceğe Yapay Zeka” konferansı yoğun bir katılımla gerçekleşti. Sektörel ve akademik birçok alandan katılımcının bulunduğu organizasyonda yapay zekanın tarihsel serüveninden, şu anki durumuna ve farklı alanlardaki uygulamalarına dair pek çok husus konuşuldu. Konferans üç oturumdan oluşup her oturumda üçer konuşmacı bulunmaktaydı.

İlk oturumun başkanlığını Prof. Dr. Cüneyt Güzeliş’in yaptığı program, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tülay Yıldırım’ın açılış konuşması ile başladı. Yıldırım, ana tema olan “Turing”in anısına düzenlenen bir konferans olduğunu belirttikten sonra geçmişten geleceğe yapay zekâ teknolojisinde ne tür gelişmeler yaşandığından bahsetti. Yapay zekâ üzerine dönen tartışmaların, insanlar tarafından yapılan zekâ gerektiren işlerin makinelere yaptırılıp yaptırılamayacağı üzerine olduğundan söz etti. Yıldırım sözlerine daha sonra şu şekilde devam etti: “Doğadaki farklı davranışların da modellenip yapay zekânın konusu olabileceğini görmüş oluyoruz. Gerçekten insana benzeyen muhakeme yapabilen sistemler oluşturmak istiyoruz. Günümüzde gittikçe popüler olan bu yapılar sosyolojik ve hukuki soruları da beraberinde getiriyor. Hem işlemsel hem fiziksel süreçleri birlikte gördüğümüz varlıklar bunlar. Yapay zekâ çok keyifli bir alan ancak disiplinler arası bir alan olduğu için farklı disiplinler bir araya gelmek zorunda. Çok başarılı çalışmaların yapılacağı bir gerçek.”

Konuşmasının devamında popüler robot çeşitlerinden ve çalışma prensiplerinden de bahseden Yıldırım, konferans hakkında bir giriş yapmak istediğinden bahsedip, keyifli bir gün geçirme dileklerini sunarak konuşmasını tamamladı.

Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cem Say, yapay zekâ evrimi üzerine birinci oturumun ilk konuşmasını gerçekleştirdi. Konuşmasına Leibniz’den bahsederek başlayan Say, insan zekası gerektiren işlemleri hesap makinesine yaptırdıktan sonra “neden diğer düşünsel işleri de makineye yaptırmayalım” ile ilgili fikir yürütmeye başlandığından söz etti. Konuşmasının devamında ise Say şunları söyledi: “O dönemlerde düşüncelerimizi makineye aktarabilmek için bir tür dil aktarımı gereği üzerinde durulmuş. Bence yapay zekâ projesinin ışığı böyle ortaya çıkmıştır.”

Say, akabinde tarihi önemi olan Turing’ten bahsederek konuşmasına devam etti. Eski moda yapay zekaya değinerek  şunları ekledi: “Eski moda yapay zekada çözüm olma ihtimali olan metinleri sistematik olarak bilgisayara ürettiriyoruz ve daha başarılı olanları elde tutuyoruz. Başarılı bir sonuç elde edene kadar bunu sürdürüyoruz. Yeni moda yapay zekâ çalışmalarında ise insan beynini model almaya çalışıyoruz ve bunun pek çok örneği artık hayatımızda.” Say devamında, günün birinde dünya enerjisini saçma sapan yerlere harcamazsa gelişmiş yapay zekalara sahip olabiliriz diyerek konuşmasını bitirdi.

Sayın Say’ın konuşmasının ardından ODTÜ’den Prof. Dr. Fatoş T. Yarman Vural, yapay zekâ, doğal zeka ve ortak zeka başlık konuşmasını yaptı. Yapay zekanın tarihsel gelişimine değinen Vural, konuşmasına zekanın tanımıyla başladı ve sözlerine şöyle devam etti: “Değişik zeka türleri var, bizim yapay zeka dediğimiz şeyin ötesinde çok farklı zekalar var. Bu zeka türleri birbirleri ile girift bir ilişki içinde. Bu girift ilişkiler de bizi zeki varlıklar haline getiriyor.”

Hayvanlarda ve bitkilerdeki zeka yapılarına değinen Vural, insanın nasıl bir düşünme sistemi olduğunu anlattı. Konuşmasının sonlarına doğru ise yapay zekanın çalışma prensiplerine değinen Vural, evrensel zekadan da bahsederek şunları dile getirdi: “Evrenin yapısının damar damar, kendi içinde topaklanarak çok büyük bir ağ tarzında olduğunu görüyoruz ve ilginç bir şekilde benzer bir yapı insan beyninde de mevcut. Sonuç olarak zeka evrenin karakterinde dağınık olarak her yerde var.”

ODTÜ’den Doç. Dr. Aziz Zambak oturumun son konuşmasını yaptı. Zambak, özellikle yapay zeka araştırmalarında matematiğin önemine değindi. Bir yapay zekanın, insan zekasına ulaşabilmesi ve hatta onu geçebilmesi için çevremizdeki her şeyin matematikselleştirilebilmesi gerektiğini vurguladı. Bunun ise ancak mevcut matematik yapısını geliştirebilmemiz ile mümkün olduğunu söyledi. Zambak, “Yapay zekada neyi matematikselleştirilip neyin matematikselleştirilemeyeceğimizi anlamamız önemli. ASECA Modellemesi ile neleri matematikselleştiremeyeceğimizi görebiliriz. Bunlar, asynchronous, semantics, emergence,complexity, autopoiesis,” dedi. Birçok yapay zeka örneğiyle matematiksel sorunlardan bahseden Zambak, matematiği ne kadar geliştirirsek o kadar zeki yapılar oluşturabileceğimize değinerek konuşmasını sonlandırdı.

İkinci oturumun başkanlığını Prof. Dr. Murat Aşkar yaparken, ilk konuşmacı ODTÜ’den Prof. Dr. Uğur Halıcı oldu. Halıcı, ODTÜ tarafında geliştirilen yapay zeka sistemlerinden bahsedip özellikle derin öğrenme noktasında gelinen noktaları anlattı. ODTÜ bu anlamda Türkiye’yi uluslararası alanda özellikle Google ve MIT’nin de bulunduğu platformlarda temsil etme başarısına sahip olmuş. Halıcı, derin öğrenme konusunda oldukça kapsamlı ve teknik detayları olan bir konuşma gerçekleştirdi.

Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. H. Levent Akın ise yapay zeka ve robot kavramlarının farkından bahsederek konuşmasına başladı. Eski Yunan’dan günümüze robotların tarihsel gelişiminden bahsedip, günümüzdeki robot teknolojisine ait örnekleri gösteren Halıcı, “DARPA otomobilleri otonom araçlar bakımından ilk örneklerdir. Çöllerde yapılan testleri başarılı geçtikten sonra şehirlerde de bunların kullanılabileceği fikri oluştu. Yine yapılan testlerle burada başarı sağlanmasına rağmen ne yazık ki otonom araçlar hala istenilen noktaya gelemedi. Ama birkaç yıl içinde bu araçları görmeye başlayacağız. DARPA daha sonra insansı yapılara sahip robotların geliştirilmesini hedefledi. DARPA bu amaçla Atlas robotu geliştirdi. İnsanlarla etkileşim de önemli bir alan haline geldi. 2015’te Pepper adlı insanların duygularını anlayabilecek ve kendi duygularını gösterebilecek bir robot geliştirildi. Yavaş yavaş bu robot çeşitli yerlerde kullanılmaya başlandı. Mesela Japonya’da telefon satan mağazalarda bunları görebilirsiniz,” dedi. Akın, yapay zeka sayesinde robot teknolojisinin de bir sıçrama yaşadığına söyledi.

İkinci oturumun son konuşmacısı ise İYTE’ den Prof. Dr. Acar Savacı oldu. Savacı, bilişsel süreçlerin modellenmesinde bir sinir hücresinin davranışlarından sinir hücreleri topluluklarının dinamiklerine hızlı bir bakış konulu teknik bilgiler içeren konuşmasını yaptı. Savacı, biyokimyasal süreçlerin matematikle nasıl tarif edildiğini, o matematik dilini anlayan elektronik yapıların nasıl oluşturulduğunu ve bugün ne noktada olduğumuzu anlattı. Savacı, “Burada ana konu bir sinir hücresinin zarında oluşan aktivasyonun matematiksel olarak modellenmesini çıkarmak ve ondan hareket ederek nöronlar arasındaki iletişimin nasıl olduğunu belirlemek ve de bundan esinlenerek yapay sinir ağlarının nasıl çıktığını ortaya koymaktır,” dedi.  Klasik yapay sinir ağlarından sonra ateşlemeli sinir ağları üzerinde duran Savacı, özellikle mühendislerin ilgisini çeken harika bir konuşma gerçekleştirdi.

Üçüncü oturumda ise oturum başkanlığını Mahir Ulutaş yaptı. İlk konuşmacı yine ODTÜ’den Prof. Dr. Ahmet İnam idi. Felsefi açıdan yapay zekâyı değerlendiren İnam, insanın sahip olduğu değerler ile yapay zekâyı karşılatırdı. İnsandaki “can” olgusuna vurgu yaptıktan sonra bu teknolojinin hayatımızla olan ilgisine değinerek şunları söyledi: “Teknoloji ile dünyayı değiştirmeye çalışırken aslında biz kendimizi, bakış açımızı da değiştiriyoruz.  Bilim insanı sınırları bilir, neyi bildiğinin, ne kadar bildiğinin, neden bildiğinin ve şimdi nerelerde olduğunun farkındadır. İnsan biraz da kendini anlamlandıran, kendine değer biçen bir varlıktır. Her şeyden önemlisi insan değer yaşayan bir varlıktır. Yapay zekâda anlatılan problemlerden daha fazlası olan, başka türlü bilen ve anlama olanağına sahip bir varlıktır.” İnam konuşmasının genelinde, her şeyi algoritmaya dökebileceğimiz düşüncesini eleştirdi.

İkinci ve son konuşmacı olarak ise E3TAM’dan Sedat Sami Ömeroğlu, teknolojinin geçmişten günümüze gelişimini örneklerle açıkladı. Teknik birçok konuya da değindikten sonra gelecekte bizi neler beklediğini de anlattı.

“Bugünün dünyasında bile internet ağına bağlı milyonlarca bilgisayarın oluşturduğu hiper üstü bir bilgisayar gücüne sahibiz,” diyen Ömeroğlu şöyle devam etti: Nano teknolojinin de gelişimiyle sağlık sektöründe bu teknolojilerin kullanılması gerçek zamanlı sonuçlar almada önemli bir etki yaratacak. Devamında yapay zekanın somut örneklerine de değinip konuşmanın sonunda robot Sophia hakkında konuştu. Geçmişte ekoloji hakim iken şu an ego denilen insan hakimiyeti söz konusu, gelecekte ise hiper egonun yani robotların hakimiyetinden bahsedeceğiz diyen Ömeroğlu, Michelangelo’nun tanrının ademi yaratma tablosunu örnek göstererek, şu an bizim robotları yarattığımız bir dünyada yaşadığımızı, gelecekte ise robotların yaratan tarafta olacağını belirterek konuşmasını sona erdirdi.

Genel olarak baktığımda, gerek teknik gerekse felsefi ve güncel konuların konuşulduğu verimli bir gündü. İzmir’de gerçekleştirilen bu harika konferans farklı çalışma alanlarından yaklaşık 1500 kişiyi bir araya getirdi. Gelecek yıllarda ülkemizde bu alanın canlandırılması adına bu tarz programlara ağırlık verilmesini umuyorum. Konferansın tamamına şu bağlantılardan ulaşabilirsiniz:

Birinci oturum: https://www.youtube.com/watch?v=7j4g7YIb1Ww

İkinci oturum: https://www.youtube.com/watch?v=_Y1S0p9tJ5g

Üçüncü oturum: https://www.youtube.com/watch?v=gwkJjtsnqiQ

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz

Hümanistik Yapay Zeka

Siri’nin yaratıcılarından Tom Gruber, Nisan 2017’deki Ted konuşmasında yapay zeka ile insan işbirliğinin bir hümanistik yapay zeka yaratması halinde, bu durumun sosyal hayatımıza, hafızamıza nasıl etki edeceğinden bahsediyor.

İnsan- Makine İşbirliği

Gruber, endişe verici Hollywood filmlerinin aksine, yapay zekanın amacının makine zekası vasıtasıyla insanı güçlendirmek olduğunu söylüyor. Makine zekası geliştikçe biz de gelişiyoruz. Gruber buna “hümanistik yapay zeka” diyor.

Bu yapay zekanın insan hayatını değiştirici özellikleri var. Siri’yi düşünelim, akıllı bir yazılım olmasının ötesinde bizi ne kadar etkiliyor olabilir? Görme engelli, el ve ayakları tutmayan biri Siri sayesinde sosyal hayatını geliştirebilir. Bakıcılarına bağlı olmadan telefonlarına, e-postalarına cevap verebilir. İronik bir şekilde, bu insanın yapay zekayla olan ilişkisi onun gerçek insanlarla iletişim kurmasını sağlıyor. İşte bu hümanistik yapay zekadır.

Gruber başka bir örnekle devam ediyor: Kanser teşhisi. Kanser araştırmalarındaki patoloji örnekleri üzerinde sınıflandırma yapmak için yapay zeka kullanılıyor. Bu sınıflandırıcılar resimlere bakarak verilen örneğin kanser olup olmadığını söylüyor. Şaşırtıcı bir şekilde bu yapay zeka %92.5 doğru sonuç veriyor ancak bu bir insan kadar iyi değil. Çünkü insanın buradaki başarısı %96.6.  Fakat makine ve insan yeteneği birleştiğinde bu oran %99.5’e ulaşıyor. Hangi aracın daha iyi sınıflandırabildiği değil, burada önemli olan makine ve insan yeteneklerinin birleşmesinden insanüstü bir performansın çıkmasıdır. İşte bu da hümanistik yapay zekadır, diyor Gruber.

İlgili haber>> Birleşmiş Milletler’den “yapay zekaya” yakın mercek

Tasarımla ilgili bir başka örnekte ise şunlardan bahsediyor: Bir drone tasarlayacaksınız, tüm verileri girdiniz, performans analizi yaptınız, bu size sadece 1 tane tasarım verir. Bu araçları bir yapay zekaya verirseniz size binlerce tasarım sunar. Makine tüm olasılıklar bunlar der ve mühendis tasarımın amacına en uygun olanını seçer. Bu da insan- makine işbirliğinin bizi en iyi sonuca ulaştırabileceğini gösteriyor.

Hafıza ve Yapay Zeka

Makinelerimizi ne kadar becerikli yapabiliriz yerine, makineler bizi ne kadar geliştirebilir sorusuna bakalım. Hafızayı örnek alalım, hafıza insan zekasının temelidir. Ancak insan zekasının eksik yönleri vardır. Detayları hatırlamada zorlanırız ya da zamanla hafızamız zayıflar. Peki bilgisayar hafızası kadar iyi bir hafızamız olsa? Tanıştığımız herkesi isim ve aile bilgileriyle hatırlasak… Ya da yapay zeka okumak istediğimiz kitapları önceden okumuş, dinlemek istediğimiz müzikleri önceden dinlemiş olsa bu birçok şeye erişimimizi kolaylaştırırdı. Bunun yeni bağlantılar kurmak, yeni fikirler üretmek üzerine olan etkisini düşünün. Peki ya bedenimize ne olurdu? Yediğimiz her yemeğin etkisini hatırlasak nasıl olurdu mesela? Bizi iyi hissettiren ya da sağlıklı tutan şeylerle ilgili kendi verilerimize göre kendi bilimimizi yaratabilirdik. Gruber, bunun alerjik ve kronik hastalıklar üzerine olan etkisini düşünün diyor. Kişisel hafıza, özel bir hafızadır,  saklanacak şeyleri biz seçeriz. Bunu güvende tutmak çok önemlidir. Alzheirmer hastalarını düşünün, güçlendirilmiş bir hafıza, saygın ve ilişki kurulabilen bir hayatın anahtarı olacaktır.

Yapay Zeka Rönesansının Ortasındayız

Bugün yapay zekayı başarılı kılan şey kapsamlı veri kullanabilirliğidir. Bu güçlü teknolojiyi nasıl kullanmamız gerektiği konusunda seçim yapabiliriz. Yapay zekayı bizi güçlendirip bizimle işbirliği yapması, bilişsel sınırlarımızı aşıp istediğimiz şeyi daha iyi yapmamıza yardım etmesi için kullanabiliriz. Makinelere zeka kazandırmanın yeni yollarını buldukça bu bilgileri dünyadaki tüm yapay zeka asistanlarına ve sonuçta bunu koşulsuz bir şekilde herkese dağıtabiliriz. Bu yüzden makine zekası geliştikçe biz de gelişiriz.

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Robotlar, Güvenlik ve Mahremiyet

Robotlar hayatımızın büyük bir bölümünde yer almaya ve hayatımıza artan bir hızla etki etmeye başladı. Evinizde kullandığınız temizlik robotundan tutun endüstriyel üretim, savunma sanayii ve diğer birçok alanda sayıları her geçen gün artıyor. Örneğin, Amazon’un yirmi ana dağıtım deposunda toplam 45 bin robot çalışıyor. Geçen yıl bu rakam 30 bin, ondan önceki yıl 15 bin civarındaydı. Yani Amazon her yıl kadrosuna 15 bin robot katıyor. (Bilim ve Teknik, Şubat 2017)

Günümüzde bu robotlar kendi kendini programlayabiliyor, çevresini algılayıp kararlar alabiliyor. Bundan 100 yıl kadar öncesini düşündüğümüzde, günümüzdeki bu teknolojiler akla getirilmesi imkansız fikirler olarak görülürdü. Ancak teknoloji inanılmaz bir hızla ilerliyor. Ray Kurzweil’e göre 2045 yılında üretilecek bir yapay zeka, bugünkü insan nüfusunun toplam zekasından 1 milyar kat daha güçlü olacak. (Predictions made by Ray Kurzweil)

Yapay zekanın ve robotların kullanımı, kuşkusuz işgücü, zaman ve masraf bakımından bize birçok fayda sağlayacak. Ancak getireceği faydanın yanında birtakım sorunlar doğurması da söz konusu olabilir. Gelişmiş sensörler ile gözlem yeteneğine sahip, her türlü şekil ve boyuttaki robotlar, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin güvenliği konuları üzerinde dikkatle durmayı gerektiriyor. Güvenlik ve gözlem amaçlı olarak robotlar pek çok alanda kullanıyor.

Örneğin, insansız hava araçları havada fark edilmeden günlerce kalabiliyor ve geniş bir coğrafyayı tarayabiliyor. Bu bakımdan ordu ve kolluk güçleri bu teknolojiyi kullanmaya başlamış durumda. Bunun yanında hükümetler, gözlem izlenimi yaratarak istenmeyen davranışları önlemek için sosyal robotları kullanma eğiliminde. Bilgisayar korsanları açısından ise robotik teknolojilerin saldırıya açık alanları, özel yaşama ilişkin bilgilere ulaşabilmek için yeni bir fırsat sunuyor.

Sosyal hayatta kullanılan bu robotlar, ticari işletmeler için veri toplama bakımından harika bir imkan oluşturuyor. Japonya’da kullanılan alışveriş asistanlarını düşünün. (https://www.youtube.com/watch?v=q4pzNl2vQOM ) Bu makineler müşterileri tanımlayıp onlara erişir ve ürünlere yönelik rehberlik etmeye çalışır. Ancak sıradan mağaza çalışanlarının aksine robotlar işlemin her alanını kaydedebilir ve işleyebilir. Yüz tanıma teknolojisi sayesinde yeniden kolayca tanımlayabilir. Bu müşteri verileri, hem kayıp önleme hem de pazarlama araştırmalarında kullanılabilmektedir. (Ryan Calo, Robot and Privacy, sf.4)

Bunun dışında ev robotlarını düşünelim. Standart ve kızılötesi kameralarla, koku algılayıcılarla, GPS ve diğer sensörlerle donatılabilirler. Bu robotlar, aslında gizlilikle ilgili birçok farklı tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Örneğin, evin içinde internete bağlanabilen bir robotun kullanılması, evin iç mekanının görüntülenmesinin yolunu açabilir, tek başına kaldığımız özel alanlara girerek mahremiyeti azaltabilirler. Harika “hafızaları” sayesinde elde ettikleri bilgilerimizi depolayabilirler ve daha da kötüsü bunları başkalarıyla paylaşabilirler.

Tamara Denning, Tadayashi Kohno ve Washington Üniversitesi’ndeki meslektaşları tarafından yapılan bir çalışma, piyasada bulunan ev robotlarının güvensiz olduğunu ve bilgisayar korsanları tarafından ele geçirilebildiğini gösteriyor.( https://sensor.cs.washington.edu/pubs/ubicomp_robots_authors_copy.pdf) Washington Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, her biri kameralarla donatılmış, kablosuz ağ oluşturma özelliğine sahip üç robota, WowWee Rovio, Erector Spykee ve WowWee RobotSapien V2’ye baktı. Sonuç, korsanlar, örneğin Rovio veya Spykee’nin veri akışlarını belirleyebilir ve yakındaki konuşmaları dinleyebilir veya robotu çalıştırabilirler.( Calo, sf.9)

Facebook kurucusu Zuckerberg’nin geçtiğimiz yıl laptop kamerasını ve mikrofon girişini bantlaması gündeme gelmişti. Web kameralara karşı güvensizlik bu noktada iken; kaydetme, aktarma, hareket edebilme ve kontrol edilebilme özellikleri sebebiyle ev robotları, güvenlik açığı duygusunu daha da artırmaktadır.

Bunun sonucunda hukuki ve teknik sorunlar oluşabileceği gibi etik sorunlarla da karşılaşmamız muhtemel. Örneğin, antropomorfik özelliklere sahip sosyal robotlara karşı insanlar paylaşımda bulunmaya daha meyilli olabilecektir. Bu da kişilerle ilgili bilgi toplayabilmek adına kötüye kullanımın önünü açabilir.

Hukuksal açıdan ise; örneğin, eşinin sadakatsizliğini ortaya çıkarmak isteyen bir eş, robotun verilerine başvurabilir mi? Ya da hükümetler devlet güvenliği, gizliliği gereği evin içini izleyebilir mi? gibi sorular mahremiyet ve güvenlik ile ilgili sorunlara işaret etmektedir.

Bu alanla ilgili olarak, robotik teknolojiye uygulanabilecek mevzuat ise şu şekildedir:

Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nın 8. Maddesi,

2016/679/EU sayılı Tüzük,

95/46/EC sayılı Direktif,

2002/58/EC sayılı Direktif,

2009/136/EC sayılı Direktif,

45/2001 sayılı Tüzük

Yukarıda aktarılan mevzuat kapsamında, veri işlemenin süjesi olan kişinin sürece dair bütün aşama ve olaylarla alakalı olarak önceden bilgilendirilmesi, bir verinin süjesinin veri işleme sürecinin kontrolüne sahip olması ve bu sürece itiraz edebilmesinin her zaman mümkün olması şeklinde düzenlemeler öngörülüyor. Robotların veri kullanımı söz konusu olduğunda da bu düzenlemelerin aynı şekilde geçerli olacağı söylenebilir.( Çağlar Ersoy, Robotlar, Yapay Zeka ve Hukuk, sf.72,73)

Sonuç olarak, robotların sosyal hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olması uzak bir gelecek değil. Durum gösteriyor ki, mahremiyet ve güvenlik ile ilgili hukuki düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç duyulacaktır. Bu düzenlemeler gerekli teknik standartlar oluşturulup,  robotların sosyal boyutu da dikkate alınarak yapılmalıdır.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz!