Berk Sürücü tarafından yazılmış tüm yazılar

Berk Sürücü Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi’nden mezun olduktan sonra The University of Edinburgh, University of Toronto, The University of Manchester, Purdue University ve Boston University'den kabul aldı. Gap year almış olan Sürücü, şu anda Hub21 adlı eğitim odaklı bir start-upta çalışmaktadır. 2011 yılında İstanbul Üniversitesi Çocuk Üniversitesi Genç Bilim Adamı Yetiştirme Programı'na seçilen Sürücü, üç yıl program bünyesinde matematik, felsefe ve bilim üzerine eğitimler aldı. Girişimcilik konusunda Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği bünyesinde Ulusal Gençlik Parlamentosu'na katılan Berk Sürücü burada pazarlama-para-siyaset ilişkileri üzerinde çalıştı. Örgün eğitimin dışında dışardan aldığı eğitimlere 2014 yılında Club Silicon Valley’de devam eden genç girişimci Silikon Vadisi'nde geçirdiği 2 haftalık süre boyunca dünya çapındaki teknoloji şirketleri ve üniversitelerde bulunma şansını yakaladı. Eğitim sonunda 54 saatlik bir hackathon çalışmasında ekibiyle beraber geliştirdiği proje sayesinde "Young Entrepreneurs"/Genç Girişimciler ödülünü kazandı. Sürücü 2015 yılında Microsoft bünyesinde Açık Akademi Yaz Okulu’nda 1 ay staj yaptı. Staj sonrasında Microsoft Student Partner olarak halen çalışmalarına devam ediyor. Robotik takımı 3646 INTEGRA ile dünya dereceleri elde eden Sürücü, robotik ve kodlama üzerine olan çalışmalarını sürdürüyor. Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği bünyesinde gönüllü olarak eğitmenlik yapan Sürücü, Türkiye Vodafone Vakfı işbirliği ile yürütülen “Yarını Kodlayanlar” projesi altında farklı illerde 7-14 yaş aralığındaki çocuklarla bir araya gelerek yazılım ve algoritmik düşünce üzerine eğitimler verdi.

Rocket Science’tan Akran Science’a

Araştırma ve öğrenme şekillerimiz büyük değişikliklere uğradı. Pek çok bakımdan artık bilgiyi edinme ve bilgi geliştirme yöntemlerimiz farklılaştı. İnternetin gelişimi tabi ki en önemli etken. Fakat bu süreçte işin içine girmeye başlamış olan ve hızla eğitim dünyasında sağlam temeller atan başka bir etmen daha var, “akran eğitimi”.

Sürekli olarak duymakta olduğumuz “nesiller arası fark” kavramı üzerine yapılan çok sayıda program, seminer ve yazılmış olan birçok makale var. Bir bütün olarak incelediğimiz zaman elde edilen en bariz sonuç yeni nesillerin eskiye kıyasla çok daha çabuk şekilde öğrenme ve gelişme sürecine girdikleri. Bu durumda; eğitim sistemlerimizi değişikliğe uğratmadan eski düzenleri olduğu gibi devam ettirirsek, eğitim kalitesi ve verimi git gide düşmeye başlar. Dolayısıyla sürecin doğal sonuçları olarak meydana gelen, hayatımıza giren yeni kavram ve sistemleri çok iyi özümsemeli ve uygulamaya koyabilmeliyiz. Kuşaklar arası değişimin çok daha kısa bir zaman diliminde çok daha büyük bir hale gelmesi “akran eğitimi” kavramının ortaya çıkmasına sebep oldu.

Okul dersleri, büyüklere sordukları sorularla meraklarını istedikleri gibi gideremeyen çocuklar doğrudan internete yönelip kendi araştırma yollarını kendileri oluşturuyorlar. Git gide daha küçük yaşlarda başlayan bu araştırmacı ruh, çocukların kısa sürede farklı alanlara yönelmelerini ve aynı zamanda bilgiye daha aç olmalarını sağlıyor. Peki; büyüklerimizle aramızdaki ilgi alanı ve yöntem farklılıkları sürekli olarak artarken, biz bilgiye olan açlığımızı sadece büyüklerimizden ve okul derslerinden öğrendiklerimizle doyurabilir miyiz?

Haber >> 18 yaşındaki hacker Pentagon’u hackledi

Henüz 16 yaşındaki bir genç ve öğrenci olarak, “akran eğitimi” gelişim sürecimde benim için de en önemli unsurlardan biri. Yapılan araştırmalar bizlerin arkadaşlarımızla ortak çalıştığımızda çok daha iyi ve hızlı öğrendiğine işaret ediyor, peki bu pratikte de böyle mi? Aynı zamanda yaşı bize yakın olan “ağabey ve ablalar” rol modellerimiz olma konusunda artık daha ön plandalar. Öncelikli olarak kendimden yola çıkmak istiyorum. İlgi alanlarını ve becerilerini keşfetme sürecinde olan her birey gibi ben de uzun süre konudan konuya geçiş yaparak maymun iştahlılık sürecini yaşadım. Şu an bu sürecimi düşündüğüm ve incelediğim zaman birlikte çalışma yaptığım arkadaşlarımın etkisini çok iyi bir şekilde algılayabiliyorum.

Temel dersler ve öğretiler başlığı altında hepimiz ortak bir müfredat görmekteyiz. Hepimizin sevdiği sevmediği, sıkıldığı veya heyecanla beklediği dersler olabiliyor. Fakat kendimizi keşfetme sürecimize girdiğimiz andan itibaren dersler yetersiz kalmaya başlayabiliyor ve hatta zaman zaman en sevdiğimiz dersler bile sıkıcılaşıp, uzaklaşmamızla sonuçlanabiliyor. Doğal olarak bu zaman diliminde en çok etkileşim halinde olduklarımız sınıf arkadaşlarımız, üst ve alt dönemlerimiz; yani “akranlarımız” oluyor. Dolayısıyla yeni yönelmeye başladığımız alanlarla ilgilenen başka arkadaşlarımız da oluyor ve birlikte çalışma süreci başlıyor. Yanımızda yaşıtımız birinin olması bizleri çok daha fazla motive ediyor ve aynı zamanda nesil farkı olmadığı için konuşulan dil ortak ve benimsenmiş bir dil oluyor. Tabi ki unutulmaması gereken önemli bir nokta var. Her ne kadar ortak bir dil konuşsak, benzer şeylerle ilgilensek de her zaman için aramızda büyük farklılıklar olabiliyor. Bir çocuk için, bir yetişkinin yanında onlardan farklı olmak çok korkutucu hale gelir, ayıp olduğunu ve büyükler gibi olması gerektiğini düşünür. Dolayısıyla istemsizce de olsa algıları inanılmaz derecede sınırlanır ve hata yapmaktan korkmaya başlar. Hata yapmak öğrenme sürecindeki en önemli tetikleyici ve en etkili yoldur. Çünkü ancak hatalarımızdan ders alarak, yani tecrübe elde ederek en iyiye ulaşabiliriz. Dolayısıyla bir yetişkinden ziyade akranlarıyla olan çocuklar farklı olmaktan ve hata yapmaktan korkmuyorlar. Hataları kendi aralarında küçük şakalara dönüşüyor ve hiç zaman kaybetmeden o hatayı nasıl düzeltebileceklerini, bir daha nasıl o hatayı yapmamaları gerektiği üzerine yoğunlaşıyorlar. Yani öğrenme ve gelişme için olabilecek en doğal ekosistem oluşmuş oluyor. Akran eğitimi kavramı da buradan doğuyor, akranlar arası etkileşim ve paylaşımdan.

Haber >> Hackerların medya silahı: Ne yapsak haber oluyor?

Akran öğrenimi tecrübesini doğrudan yaşamış birisi olarak sürecin bir diğer tarafı olan eğitme kısmını da doğrudan gözlemleyebilme fırsatı yakaladım. Sürecin ne kadar verimli ve faydalı olduğunu algıladıktan sonra ben de bu duygu ve düşüncelerimi başkalarıyla paylaşmak istedim. ”Gönüllü eğitmenlik” bunu yapabileceğim paha biçilemez bir fırsattı. Türkiye’nin dört bir yanındaki 7-14 yaş arası birbirinden farklı 500’ü aşkın çocukla bir araya geldim. Öncelikli olarak kısa zaman içerisinde “akran” kavramının etkisini bir kez daha anlamış oldum. Yaptığımız çalışmalar robotik ve yazılım üzerineydi, başka bir deyişle küçük bir çocuk için “rocket science” niteliği taşıyabiliyor.

Haber >> ABD liselerde siber güvenlik eğitimi için bu müfredatları öneriyor

Çocukların bir yetişkinden ziyade, 16 yaşındaki beni görmeleri şaşırtıcı olduğu kadar motive edici de oluyor. Onlar için yapmak istedikleri şeyin bir ağabey/abla tarafından da yapılabildiğini görmek mutluluk verici ve heveslendirici bir unsur haline geliyor. İkinci olarak ifade ettiğim üzere hata yapma korkusu ortadan kalkıyor ve çocuklar içlerinden geldiği şekilde davranmaya, yani sürekli olarak merak etmeye ve inşa etmeye başlıyorlar. Her gittiğiniz ilde aynı yaş grubu içerisinde bile devasa farklılıklar olduğunu görüyorsunuz. Öğretmen konumunda olduğunuz zaman bu farklılıklara sürekli olarak adapte olmanız gerekiyor ve akran eğitiminin bir başka özelliğini de fark etmiş oluyorsunuz. Akran eğitimi kesinlikle ve kesinlikle tek taraflı olmaktan milyarlarca ışık yılı uzakta. Sürecin içerisinde herkes farklı beceriler ediniyor, yeni bilgiler öğreniyor ve durmadan gelişiyor. Akran eğitiminin önemi bu çok yönlülükten kaynaklanmakta.

Haber >> Liselerde siber güvenlik eğitimi mümkün mi? İsrail ve Türkiye örnekleri

Bu etkileşim küçük yaşlara indikçe bireylerin gelişimleri artarken ilgi ve becerilerini keşfetmeleri de bir o kadar kolaylaşıyor. Bilinçli hale gelen bireyler de okul dönemindeki uzaklaşma ve sıkılma sürecini kısa bir sürede atlatabildikleri için hem bireysel hem de akademik gelişimlerine maksimum potansiyellerinde devam edebiliyorlar.

Son olarak paylaşmak istediğim ve bu süreçte yaşamış olduğum bir duygu var. Bir şeyler paylaştığınız ve öğrenmesine yardımcı olduğunuz bir çocuğun gözlerinin içi gülerek size ettiği teşekkür ve annesinin yanına gittiğinde kulak misafiri olduğunuz, “Anne, Berk Ağabey çok iyi bir öğretmen bana çok yardım etti!” cümlesinin bana yaşattığı mutluluk inanılmaz bir his. Erken yaşlarda bir nebze de olsa öğretmenlik duygusunu yaşayabilmiş biri olarak, bizlere yol gösteren tüm öğretmen ve büyüklerimize en içten teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

[wysija_form id=”2″]

 

 

Liseli Bir Girişimcinin Silikon Vadisi Anıları

İlk olarak “Silikon Vadisi” nedir ve neden Silikon Vadisi sorularıyla başlamak daha doğru olur. Silikon Vadisi bir ekosistem ve sanıldığı gibi sadece girişimcilik üstüne değil. Ekosistemi oluşturan bileşenler ise yardım etmek için olan istek ve sürekli olarak üretime olan eğilim. Aslında Silikon Vadisi bu noktada sadece bir ekosistem olarak kalmıyor. Vadi, bu noktada bir kültür haline gelmiş oluyor.

İLGİLİ HABER >> SİBER ALAN’IN DİKKAT ÇEKEN 10 START-UP’I

Silikon Vadisi son 2-3 yıllık süreçte Türkiye’de tam olarak duyulmaya başladı. Oraya gidene kadar benim de tam olarak bir fikrim yoktu. Hatta birkaç makale ve köşe yazıları okuduktan sonra Vadi’yi gözümde inanılmaz büyütmüştüm. Bence Silikon Vadisi hakkındaki en büyük yanılgımız bu. Kıyaslama yaptığımızda ise bizim buradaki en büyük eksikliğimiz yardımlaşma. Halbuki Vadi’yi Vadi yapan ne oradaki binalar ne de teknoloji ve girişimcilik merkezi olması. Hatta merkez haline gelmesi bahsetmiş olduğum bu farka dayanıyor. Bizim aksimize toplum olmanın temel yapıtaşı olan ve ne yazık ki giderek unutmaya başladığımız yardımlaşma kavramı her zaman ön plana çıkıyor. Bunu Silikon Vadisi’nin en önemli özelliği olarak da ifade edebiliriz. Küçük bir kıyas yapmak gerekirse; yapmak istediğiniz şeyle ilgili biriyle görüşürseniz size yardım etmekle kalmıyor, sizi başka kişilere de yönlendiriyor ve kendinizi muhteşem bir “network” ün içinde buluyorsunuz. Bu aralar çok duyuyoruz değil mi? Herkes networkten bahsediyor. Bu noktada her şey size bağlı oluyor. Yani yapmanız gereken sadece iletişim halinde olduğunuz kişilerle bağlarınızı koparmamak. Buna karşı, ülkemizde durumun tam tersi mevcut. Tek bir kişiye ulaşabilmek için bile birçok farklı kişiyle görüşmeniz gerekiyor. Ayrıca sürekli iletişim halinde kalmanız oranın aksine olumsuz sonuçlanıyor. Maalesef ki insanlar rahatsız olmaya başlıyor. Bunun sonucunda“start-up” konseptinin de ülkemizde iyice yerleşmesiyle beraber bu bizim için çok büyük bir olumsuzluk yaratıyor. Bu olumsuzluk da “Türkiye’de neden Silikon Vadisi olmaz” tartışmalarına sebebiyet veriyor.

Kültürün bir başka önemli parçası da hata yapmak. Bu noktada yardımlaşmayla bağlantılı olarak hata yapmaya olan sonsuz hoşgörü doğuyor. Bunun en önemli getirilerinden biri de sonraki zamanlarda start-up’ların en hayati dönemeci olan “death valley/ölüm vadisi” diye ifade edilen sürecin minimum hasarla atlatılabilmesi. Yani başarısızlıkların hiç biri başarısızlık olarak görülmüyor. Başarıya uzanan bir adım, yeni bir öğreti olarak görülüyor. Bununla birlikte yatırımcılar birkaç defa “batmış” kişilere karşı daha olumlu bakıyor. Yani işin olmazsa olmazı olan tecrübe, en acı ama en faydalı olan yolu rahat geçirebilmek adına müthiş bir imkan sağlanmış oluyor. Yani, tüm düzenin düşmeden kalkamazsın felsefesine dayalı olması girişimciler için olabilecek en uygun ortamı oluşturmuş oluyor.

İLGİLİ HABER >> SİBER GÜVENLİK START-UP’LARI İÇİN 1 MİLYON DOLAR DESTEK

Bulunduğum iki hafta boyunca Vadi’de bu ve benzeri durumlarla neredeyse sürekli karşılaştım. Bir araya geldiğim elliden fazla girişimci ve katıldığım “meet-up”lar… Fakat bunlar Silikon Vadisi’ni bütünüyle tanımlamak için yeterli değil. Çok önemli bir bileşen daha var: Mutlu olmak. Herkes onca yoğunluğun arasında mutlaka kendine zaman ayırıyor. Bu sadece kişilerle de sınırlı kalmıyor; aynı şey şirketler, kurumlar için de geçerli. Google, Facebook, Twitter gibi şirketleri de gezerek söylediklerimi gözlemleme şansım oldu. Hatta bu şirketlerde en çok dikkatimi çeken şey kampüslerin spordan oyun odasına, oyun odasından dinlenme alanına kadar her tür aktiviteye imkan verecek şekilde düzenlenmiş olmasıydı. Buna bağlı olarak farkına vardığım bir diğer ilginç durum ise yapılması gereken şey zamanında bittikten sonra kimin ne zaman gelip ne zaman gittiğinin, ne yaptığının önemi olmaması. Eğer saat 16.00’da bitmesi gereken bir proje varsa ve o saatte teslim edebiliyorsam işe 15.00’de gelmemin veya erkenden gelip plaj voleybolu oynamamın bir önemi yok. Yani kişinin rahat ve mutlu olduğu ortamda çok daha verimli çalıştığının çok iyi farkındalar. Bu bilgileri edinmemi sağlayan süreçten ve orda yaşadıklarımdan biraz daha bahsedeyim.

İLGİLİ RÖPORTAJ >> DEVLETİN BEĞENMEDİĞİ PROJEME AVRUPA’DAN MİLYON DOLARLIK TEKLİF GELDİ

İlk haftam eğitim, geziler ve tanışma yoğunluklu geçti. Birçok yönden “start-up” kavramını ve ortamını gözlemleme, farklı durumları inceleme şansım oldu. Eğitim merkezimiz olan Plug and Play Tech Center’da olmak da hem kuluçka merkezi konseptini öğrenmeme hem de şu anda dünyayı kasıp kavuran bazı kavramları önceden keşfetme ve inceleme olanağı sağladı: “IoT/Nesnelerin İnterneti” ve “Big Data”gibi. Hazır bahsetmişken bu iki kavrama da biraz değinmek istiyorum. Big Data, bilişim dünyasının sürekli olarak gelişmesinden dolayı ortaya çıkmış olan inanılmaz büyük bir veri çöplüğü olarak değerlendirilebilir. Bu noktada “Big Data”nın başlıca iki kaynağı var: Cloud service/bulut depolama servisleri ve IoT. Veri, etkileşim sonucu ortaya çıkan bir şey ve bu yüzden de etrafımızda bulunan sayılamayacak kadar çok olan nesnelerin de etkileşime geçmesiyle, ortaya inanılmaz büyüklükteki bir veri ağı çıkıyor. Şirket gezileri esnasında Goolge Car gibi IoT ürünü olan birçok farklı yeni teknoloji gördüm. Bununla birlikte yeni doğmakta olan start-upların çoğunlukla veri toplama veya toplanmış olan veriyi kategorize ederek pazara sunma üstüne olması da dikkatimi çekti. Yani Big Data kavramı yeni bir kavram olmakla kalmamış, çok büyük bir pazar değeri de oluşturmuştu. Silikon Vadisi’nin teknolojinin de merkezi olduğunu deneyimleyerek öğrenmem bu sayede gerçekleşti ve bana farkındalığın ne kadar önemli olduğunu hatırlattı.

SİBER BÜLTEN HAFTALIK RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”3″]

Bu sürecin ardından “Big Data” temalı bir hackathona katıldım. Teoride öğrendiklerimi henüz tazeyken pratiğe geçirebilme fırsatı çok önemli bir nokta oldu. 54 saatlik yoğun bir sürecin ardından final sunumları başladı ve en önemli tecrübelerimden birini edindim. Kalabalık bir topluluğa karşı İngilizce ve çok sınırlı bir sürede sunum yapmak zorundaydım. İlk tecrübemiz olmasında rağmen süreci başarıyla tamamlayarak, Hackathon sonunda grubumla beraber genç girişimciler ödülünü de kazandık.

İki hafta sonunda sadece bir şeyler öğrenmekle kalmayıp 14 yaşındaki bir genç girişimci olarak kendime olan güvenimi biraz daha arttırmış oldum. Ve tüm bu tecrübelerimin sonucunda edinmiş olduğum çok önemli bir kazanım var ve bunu kendimce bir slogan olarak sizlerle paylaşmak istiyorum: “Girşimcilik bir meslek değil, girişimcilik bir yaşam tarzı.”