Etiket arşivi: zeynep nazlı bozdemir

Teknolojinin Güvenlik Gurusu: Bruce Schneier

Teknoloji ve güvenliğin kesişiminde, engin bilgisi ve birden fazla konuya yayılan ilgisiyle dikkat çeken, Counterpane şirketinin kurucusu, 250.000’in üzerinde kişiye ulaşan bir güvenlik bloggerı, teknoloji güvenliği gurusu, popüler Blowfish şifreleme algoritmasının yanında 14 kitap yazan ve IBM’e ait Resilient şirketinin CTO’su Bruce Schneier tabiri caizse bilgi güvenliği dünyasının Chuck Norris’i. Hatta adına açılmış Bruce Schneier Facts isimli bir sitede, hayranlarının ona atfettiği ‘süper kahraman vari’ özelliklerle karşılaşmak bile mümkün.*

TED KONUŞMASI: SCHNEİER: SANAL TEHDİTLER GERÇEKTEN SANAL MI?

Neden güvenlik sorusu karşısında çok da ilgi çekici bir hikayesi olmadığını savunsa da, Schneier aslında fizik altyapılı ve güvenliğe doğuştan ilgisi olduğunu savunan bir bilim adamı olarak başlamış kariyerine. Başvurduğu diğer tüm güvenlik şirketleri mühendislik diploması olmadığı için onu geri çevirirken, ABD Donanması kriptolog olarak işe girmesine yeşil ışık yakmış. 1990’a kadar devlet için kriptoloji üzerine çalışan Schneier, 1990’da AT&T Bell Labs’ta işe girmiş ancak özel sektörün o dönemdeki daralma dalgasından nasibini alıp, 1991’de işten çıkarılmış. Aynı yıl, güvenlik aşkından yılmayıp 2006’da büyük iletişim şirketlerinden biri olan BT tarafından satın alınacak olan Counterpane isimli şirketi kurmuş.

SİBER LİDERLER SERİSİNİN DİĞER YAZILARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ

Güvenliğe beslediği aşkın, bir şeylerin nasıl çalıştığına duyduğu meraktan ziyade, çalışan şeylerin nasıl bozulabileceğine karşı duyduğu heycandan kaynaklandığı söyleyen Schneier’e göre tüm güvenlik uzmanları bir bakıma suçlu çünkü hepsinin beyni sürekli olarak korunaklı sistemleri alt etme yolları arıyor. Schneier’in ilgisi yalnızca teknoloji güvenliğiyle sınırlı değil, geniş kitlelere ulaşan Schneier on Security isimli blogunda havaalanı güvenliği, terorizm, politika, seçimlerden tutun da doğal afetlere kadar pek çok farklı konu üzerine yazılar yayınlıyor.** Bu yazıların çoğu The Guardian ya da The NY Times gibi prestijli kaynaklarda yayınlanıyor. Kendisini ‘meta insan’ olarak tanımlayan Schneier, güvenlikle ilgili temel bilgilerini teknoloji güvenliği ve insanın kesistiği hemen her konuda genelleme yapmak için kullandığını iddia ediyor. Hatta oldukça mütevazi bir dille, kariyerinin sonsuz genellemeler üzerine kurulduğunu söylüyor.

HACKERLARIN BİLİNMEYEN ÖZELLİKLERİNİ KEŞFEDİN: EFSANE HACKERLAR

Kendi bu anlatım şeklini çok da sevmediğini belirtse de, yarattığı “world-sized web” tabiri (dünya boyutunda web), son yıllarda RSA konferanslarında Nesnelerin İnterneti’nden (IoT) bahsedilirken sıklıkla kullanılan bir terime dönüşmüş.  Schneier bu terimi dağıtık bilgisayarlar, sensörler, kameralar, bulut sistemleri,  mobil cihazlar ve otomatik bilgi işleme ünitelerden oluşan, hayatımızdaki tüm objeleri giderek daha da birbirine bağlayan bir dünyayı tanımlamak için kullanıyor. Elbette bu tabir edilen çok parçalı, çok sistemli ve oldukça karmaşık dünya, Schneier gibi idealist bir adam için büyük güvenlik açıklıkları barındırıyor. Ona göre çözüm, kilit sistemleri birbirine bağlamaktansa, dağıtıklaştırıp, lokalize sistemler yaratmaktan geçiyor. Bunu başarmak için de ilerki dönemde akademisyenlerle devletin daha yakın çalışması gerektiğini savunan guru, devletin eninde sonunda bilgi güvenliği ve siber güvenlik alanlarında daha fazla kontrolü eline alması gerekeceğine inanıyor.

*En beğendiğim iki yorum: “Bruce Schneier knows Alice and Bob’s shared secret” ve “Bruce Schneier is always the man in the middle” oldu. (https://www.schneierfacts.com/ )

** Siteye göz atmak isteyenler için: https://www.schneier.com/

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

NATO’nun İlk Sivil Siber Güvenlik Direktörü: Sven Sakkov

“Cyber is not a new security challenge any more, it is here to stay and it is transforming most facets of our everyday life. It is ubiquitous and all-encompassing.” –Sven Sakkov, 2015

1971 Tartu doğumlu Sven Sakkov, Ağustos ayında Estonya merkezli, NATO akreditasyonuna sahip Siber Savunma Mükemmeliyet Merkezi (CCD COE) direktörlüğü görevini Albay Artur Suzik’ten devralmasıyla isminden bahsettirmeye başladı. Fakat onu ayrıcalıklı kılan yalnızca başarılı kariyeri ve eğitim geçmişi değil, Sakkov aynı zamanda Merkez’in başına getirilen ilk sivil yönetici. Üst düzey bir bürokrat olan Sakkov’un 1995 yılında Estonya Cumhurbaşkanı’nın ulusal güvenlik ve savunma danışmanı olarak başlayan kariyerinde, Estonya’nın Washington büyükelçiliğinde savunma danışmanlığı görevini yürütmesi ve 2008 yılından bu yana da Savunma Bakanlığı bünyesinde savunma politikalarından sorumlu müsteşar olarak görev alması hemen göze çarpıyor. Son görevine atanana kadar NATO ve Avrupa Birliği ile kurulan ilişkiler, uluslararası işbirlikleri ve ulusal savunma politikalarını planlamaktan sorumlu olan Sakkov ile birlikte merkez için yeni, sivil inisiyatifli ve savunma odaklı bir dönem başlayacağı hissediliyor. Estonya gibi Sovyet işgalinde uzun yıllar geçirmiş bir ülkenin Batı kurumları ile kurduğu ilişkilerde kilit rol sahibi olmak bir yandan Sakkov’un Estonya için önemini gösterirken aynı zamanda Avrupa ve Amerikalılar için Merkez’in yeni patronunun yabancı bir isim olmadığı değerlendirmesine yol açıyor.

SİBER LİDERLER DİZİSİNİN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Yeni direktörün sivil kariyerinin yanı sıra eğitimi de dikkat çeken bir başka konu. Tartu Üniversitesi’nde Tarih, Amerikan St. Lawrence Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi lisansını takiben Cambridge Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisansını tamamlayan Sakkov, Londra Kraliyet ve NATO  Savunma Kolejlerinde de lisansüstü çalışmalar yürütmüş. Estonya tarafından kendisine layık görülen üstün hizmet madalyaları ve Polonya Ordusu’ndan kazandığı altın madalya ile başarılı bir kariyere sahip olduğunu kanıtlayan Sakkov, tüm bunlara ek olarak Baltık ülkelerinin dış politikaları ve güvenliği üzerine yoğunlaşan Diplomaatia dergisinde hem yazar hem de  denetim kurulu üyesi. Dergideki yazılarında Rusya’nın Avrupa Birliği güvenliğine büyük bir tehdit teşkil ettiğine, NATO’nun olduğu kadar ABD’nin de özellikle Baltık bölgesinde bu tehdide karşı etkisini artırması gerektiğine ve Ukrayna krizi sonrası şekillenen dönemde NATO’nun Rusya ile ilgili tüm ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi zorunluluğuna değindiği yazılarında milliyetçi bir üslup kullanmaktan çekinmeyen yeni direktör, en az bir önceki direktör Albay Suzik kadar Kremlin’i rahatsız edeceğinin sinyallerini veriyor.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]

Siber savunma ve siber saldırı konularının NATO’nun 5.nci maddesi olarak karşımıza çıkan kolektif savunma prensibi kapsamına girdiğini vurgulayan, kendi uzmanlık alanları da ulusal savunma, diplomasi ve işbirliği olarak öne çıkan Sakkov’un yönetiminde geliştirilecek politikaların, asker yöneticilerin inisiyatifinde geliştirilmiş politikalardan daha farklı ve daha sivil odaklı olacağını düşünüyorum. Kanımca, Sakkov bürokrat olmasının ayrıcalığını, eski direktörün adıyla anılan, mevcut siber simülasyonlar arasında en geniş çaplı olma özelliği taşıyan Locked Shields tatbikatlarının uluslararası diplomasi ve uluslararası hukuk ile uyumluğuna daha fazla önem vererek gösterecek. Merkezin Albay Suzik döneminden farklı olarak, endüstriyle daha yakın bağlar kurması, siber savunma kabiliyetlerini artırmak ve adından daha fazla bahsettirmek adına daha fazla eğitim, çalışma grubu ve egzersiz planlaması da muhtemel.

 

 

İstihbarata doymayan adam: Michael S. Rogers

“If cyber is going to be a fundamental component of the world we’re living in, then over time we need get to the idea of norms of behavior, deterrents and response thresholds.”  -Michael S. Rogers

Micheal Rogers 2014 yılında ABD Siber Komutanlığının kurucusu Keith Alexander’dan NSA, CSS ve ABD Siber Komutanlık başkanlığı görevlerini devralırken birçok risk ile karşı karşıya kaldığını biliyordu. Dinleme skandalı ve Snowden sızıntıları nedeniyle ABD hükümetinin hem yerel hem küresel anlamda itibar kaybetmesi ve ciddi eleştiriler altında kalması masasında bulduğu sorunların başında geliyordu. Bir yandan dünya ABD’nin kendi müttefiklerini bile dinlediği gerçeğiyle sarsılırken, diğer taraftan ABD vatandaşlarının kendi hükümetleri tarafından izlendiğinin ortaya çıkması dinleme operasyonlarının merkezindeki NSA’i eleştirilerin odağı haline getirti.

Bu baskıların yanı sıra Rogers’ın karşısındaki mücadele alanlarından biri de kişiseldi. Alexander gibi başarılı bir siber liderin arkasından bu görevi devralmak, üstelik bu hengameli zamanda, başlı başına büyük bir zorluk.

İLGİLİ HABER >>> ROGERS’IN CYCON PERFORMANSI: DÜNYAYI DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI

Rogers’ın hayatına bakılırsa bu kadar geniş çaplı olmasa da zorluklara yabancı olmadığı anlaşılıyor. Doğma büyüme bir Chicago’lu olan Amiral Rogers çok istemesine rağmen Deniz Harp Okulu’na girmeye hak kazanamamış. Fakat 1981 yılında mezun olduğu Auburn Üniversitesi Deniz Yedek Subay Hazırlık Eğitim Teşkilatı, ona en gelişmiş deniz araçlarını kullanabilmesi konusunda ciddi bir eğitim vermiş.

Böylece 33 yıllık Deniz Kuvvetleri kariyeri başlayan Rogers, 1986 yılında ordunun içindeki yeniden yapılanma nedeniyle şimdiki adıyla bilgi harbi (information warfare) olarak anılan kriptoloji biriminde çalışmak üzere görevlendirilmiş. Bu görev süresince sinyal istihbaratı ve siber harp (cyber warfare) konularında uzmanlaşma şansı bulan Amiral, hem saldırı hem de savunma odaklı siber operasyonlar üzerine oldukça deneyim kazanmış. 2007 yılında Pasifik Komutanlığı’na üst düzey istihbarat yöneticisi olarak atandıktan iki yıl sonra Müşterek Karargah’ın (US Joint Staff) istihbarat direktörlüğüne yükselmiş. Buradaki görevi boyunca Amerika ve NATO’nun Libya operasyonlarına taktiksel boyutta önemli destekler veren Rogers’ın bu katkıları mükafatsız kalmamış olacak ki, 2011 yılında ABD Deniz Kuvvetleri’ne bağlı 10ncu Filo’nun (Siber Komutanlık Filosu olarak da biliniyor) başına geçmiş. 2014 yılında Keith Alexander’ın yerine geleceği söylentilerini takiben, Obama’nın açıklamasıyla kesinleşen yeni görevinde Rogers, hem yurtiçinde hem de yurtdışında ciddi kan kaybeden NSA’a duyulan güveni tazeleme gibi büyük ve kapsamlı bir sorumluluğun da altına girmiş.

Keith Alexander’ın ulusal güvenlik ve istihbarat çabalarına gelmiş geçmiş en büyük darbeyi indirdiğine inandığı Snowden skandalı karşısında takındığı ‘cool’ tutumla dikkat çeken Rogers, bu sızıntılardan kaynaklanan her türlü hasarı elinden geldiğince çabuk gidereceği mesajını göreve geldiği ilk günden bu yana sıklıkla veriyor. Ancak kendisine yöneltilen eleştirilerin temelinde kişisel gizlilik ve yasadışı dinlemeler konusunda tam olarak hangi noktada durduğunun anlaşılaması yatıyor.

NSA’in yürüttüğü aktivitelerle ilgili olarak ‘yasal çerçeve’ kavramına sıklıkla vurgu yapan ve bu nedenle de tepki çeken Rogers’ın, son dönemde başlattığı en önemli tartışma,  teknoloji şirketlerine akıllı telefonlar ve diğer dijital cihazlardaki şifreli bilgilere Amerikan hükümetinin dilediği zaman ulaşabileceği ‘arka kapılar’ (backdoors) açma zorunluluğu yüklenebilir mi, yüklenemez mi özelinde ilerliyor. Rogers, arka kapıların ulusal istihbarat stratejisi kapsamında hayati olduğunu ve ne vatandaşların mahremiyetine ne de Amerika merkezli teknoloji şirketlerinin uluslararası pazardaki değerine zarar vereceğini söylemekle kalmıyor, bir adım daha ileri giderek bu kapılara arka kapı denmesinin olumsuz bir algı yarattığını, yasal düzenlemelerle bu kavramın ön kapıya (front door) çevrilmemesi için hiç bir engel görmediğini de belirtiyor.

SİBER LİDERLER DİZİSİNİN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Yahoo, Apple, Microsoft gibi teknoloji devlerinin üst düzey bilgi güvenlikçileri, bu kapıların yalnız Amerika’ya açılması gibi ayrıcalıklı bir durumun mümkün ve mantık çerçevesinde olmayacağını ve bu kapılarla birlikte yeni güvenlik açıklarının oluşacağını vurgulasa da, Rogers teklifinde oldukça ısrarlı gözüküyor. Bu ısrarının arkasında Snowden belgelerine yönelik farklı yaklaşımıının yattığı düşünülüyor. Dünya kamuoyu, ABD istihbaratının çok sayıda ülkeyi dinlediğinin Snowden belgeleriyle ortaya çıktığını savunurken, Rogers’ın başını çektiği azınlık ise bu belgelerin terör örgütlerinin karşı istihbarat kapasitesini artırdığını ileri sürüyor. Bu tezden yola çıkan Rogers, Amerika’nın büyük bir siber saldırıyla karşı karşıya kalacağına kesin gözüyle bakıyor. Amiral son model cihazlarla gelen gelişmiş şifrelemenin özellikle teröre karşı koyma faaliyetleri açısından büyük sorun teşkil ettiğini, tam da bu nedenle hassas istihbarat toplama faaliyetlerinin önündeki yasal engellerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini belirtse de, şimdilik sessiz kalmayı seçen Obama’nın son sözü konunun akıbetini belirleyecek gibi gözüküyor.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]