Etiket arşivi: kvkk

Tarihte görülmemiş e-posta hırsızlığı endişe uyandırdı: 3 milyar kullanıcı adı ve parola sızdırıldı

Elektronik posta güvenliğine ilişkin şu ana kadar birçok adım atılmış olsa da siber tehdit unsurları her geçen gün milyarlarca kişisel veriyi sızdırmaktan geri kalmıyor.  

Siber güvenlik analiz şirketi BGR, Gmail, Hotmail, LinkedIn ve Netflix gibi platformlara kayıtlı olan yaklaşık 3,2 milyar e-posta kimliği ve şifresinin bir siber korsan forumunda paylaşıldığını açıkladı. Uzmanlar bunun “çevrimiçi olarak paylaşılan en büyük çalıntı veri listesi” olduğunu vurguladı.

Compilation of Many Breaches (Comb) olarak nitelen bu girişim aslında tek bir saldırı değil, daha çok, önceden internette tespit edilen geçmiş saldırıların derlenmesi. Şu an için bu paylaşımın kaynağı ve konumuna dair herhangi bir bilgi bulunamadı.

Son saldırının, 2017 yılında yine benzer bir şekilde gerçekleştirilen saldırıyla aynı kökene sahip olabileceği düşünülüyor.

Bu güvenlik açığını ortaya çıkaran CyberNews raporlarına göre, bilgisayar korsanları toplamda 15,2 milyar hacklenmiş hesap ve 2,5 milyardan fazla farklı e-posta bilgisi biriktirdi.

Comb saldırılarında, hackerler ele geçirdikleri kişisel verilerle çevrimiçi ortamlarda satın alma işlemleri yapabiliyor.

E-POSTANIZIN ÇALINTI DURUMUNU LİSTEDEN KONTROL EDİN

CyberNews, internet sitesindeki “Personal Data Leak Checker” endeksine söz konusu e-posta adreslerini ekledi.

Bilgileriniz toplanmış ve sızdırılmış ise siber saldırganlar e-posta ve parola kombinasyonlarınıza erişebilir ve bunları diğer hesaplarınızı çalmak için kullanabilir.

Bir veri ihlali durumunda, CyberNews sitesi size “hangi veri ihlalinin sorumlu olduğunu” söyleyecektir.

Güvenliklerini sağlamak için şifrelerinizi hızlı bir şekilde değiştirmeniz ve e-posta hesaplarında iki faktörlü erişimi ayarlamanız öneriliyor.

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Türkiye’den kişisel verilerle ilgili kritik adım : Yurtdışına veri aktarımına ilk onay geldi

Kişisel Verileri Koruma Kurumu (KVKK), özel bir şirketin yurtdışına kişisel bilgilerin aktarılmasına ilişkin başvurusunu kabul ederek veri paylaşımına izin verdi.

KVKK’dan yapılan yazılı açıklamada, “Veri sorumlusu TEB Arval Araç Filo Kiralama Anonim Şirketi tarafından yurtdışına kişisel veri aktarımı yapılması hususundaki Taahhütname başvurusu Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 9 uncu maddesinin 2 nci fıkrasının (b) bendi kapsamında değerlendirilmiş ve söz konusu veri aktarımına 09.02.2021 tarihinde Kurul tarafından izin verilmiştir.” ifadeleri kullanıldı.

 

HANGİ ÜLKELERDE VERİ KORUMA YÖNTEMLERİNİN YETERLİ OLDUĞU BELİRLENMELİ

Kurumun 17 Temmuz 2019 tarihli karar özetiyle  yurt dışına kişisel veri aktarımı  gündeme gelmiş ve e-posta verilerinin yurt dışında tutulmasına ilişkin şu tespitler yer almıştı: “Google firmasına ait G-mail e-posta hizmeti altyapısının kullanılması durumunda gönderilen ve alınan e-postaların dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan veri merkezlerinde tutulması söz konusu olacağından, böyle bir durumda kişisel veriler yurt dışına aktarılmış olacaktır.”

Kişisel Verileri Koruma Kurumu güvenli ülkeler listesi yayınlamalı

Karar özetinde kişisel verilerin paylaşılacağı güvenli ülkelerin listesinin belirlenmemiş olması akıllarda soru işareti olarak kalmıştı. Kurumdan ,Kişisel Verilerin Korunması Kanununun ‘verilerin yurt dışına aktarımı’ ile ilgili 9. Maddesinde yer alan “Yeterli korumanın bulunduğu ülkeler Kurulca belirlenerek ilan edilir” ifadesinden hareketle veri koruma yöntemlerinin hangi ülkelerde yeterli olduğuna ilişkin ayrıntılı bir açıklama bekleniyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

‘Kemal Sunal’lı Banka Reklamı ‘Deepfake’ Tartışmalarını Canlandırdı: Ölmüş Kişilerin Hakları Nasıl Savunulabilir?

Teknolojide yaşanan gelişmeler artık doğrudan sosyal hayatımızda da hissedilir hale geldi. Özellikle yapay zeka kullanılarak oluşturulan ürün ve hizmetlerin piyasaya sunulması, tüketici deneyimlerini de farklılaştırmaya başladı.

Reklam sektörünün de yapay zekaya başvurması ilginç uygulamaları beraberinde getirdi. Örneğin, geçtiğimiz günlerde ‘deepfake’ kullanılarak sanatçı Kemal Sunal’ın bir reklam filminde canlandırılması, oldukça ses getirdi. 

‘Deepfake’ nedir diye kısaca açıklamak gerekirse, yapay sinir ağları yoluyla  bir kişinin görüntüsü ya da sesinin bir başka kişinin görüntüsü ya da sesiyle ayırt edilmesi oldukça güç olacak bir şekilde değiştirilmesi olarak ifade edilebilir. Bu yöntem ile reklam filminde Sunal’ın gerçekçi bir benzeri yaratılmıştır. Esasında deepfake geçtiğimiz yıllarda özellikle Hollywood’daki sansasyonel videolarla gündeme gelmişti.

Çeşitli platformlarda karşılaşmaya başladığımız bu sahte videoların hukuki açıdan farklı yansımaları söz konusu olabiliyor. Bu yöntemde de pek çok veri kullanılıyor ve bunların büyük bir kısmı da ses ve görüntü verisi olması dolayısıyla kişisel veri içeriyor. Bu bakımdan kişisel verilerin, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) ve ilgili mevzuata uygun olarak işlenmesi gerekiyor. Örneğin, görüntüleriniz kullanılarak oluşturulan müstehcen bir video olduğunu varsayalım. Burada KVKK’nın “hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma” ilkesine aykırılıktan söz edilebilecektir. Kişisel verilerin korunması dışında, “deepfake” ile üretilen çıktılar, fikri mülkiyet hakkı ve ifade hürriyetini de ilgilendirebiliyor.

ÖLÜMLE KİŞİLİK SONA ERİYOR

Sunal’ın canlandırıldığı reklam filminde ise ölmüş bir kişinin yer alması konuya farklı bir boyut kazandırmaktadır. Avukat Kemal Kumkumoğlu konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “Deepfake yöntemi ile büyük miktarda ses ve görüntü verisi yani kişisel veri işleniyor. Bu kapsamda ilk olarak, söz konusu kişisel verilerin KVKK ve ilgili mevzuata uygun olarak elde edilip edilmediği konusu gündeme gelebilir. Reklam filmine bakıldığında ise ölen kişilerinin kişisel verileri ile ilgili bir değerlendirme yapmayı gerektiriyor. Bu hususa ilişkin, ölen kişilerin verileri ile ilgili, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun 18/09/2019 tarihli ve 2019/273 sayılı bir karar özeti bulunuyor. Karar özetinde, Türk Medeni Kanununun 28’inci maddesinde kişiliğin, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başladığı ve ölümle sona erdiği hükmünün yer aldığı ve KVKK’nın 3’üncü maddesinde ise ilgili kişinin “kişisel verileri işlenen gerçek kişi” olarak tanımlandığına yer veriliyor. Bu çerçevede Kurul, ölümle kişiliğin sona ermesi dolayısıyla ölmüş kişilere ilişkin verilerin kişisel veri olmadığı görüşünde.

TELİF HAKKI DOĞABİLİR

Deepfake kullanılarak üretilen çıktıların telif hukuku anlamında eser olarak kabul edileceğine ilişkin görüşler de bulunduğunu belirten Kumkumoğlu, “Avrupa Birliği’nin (AB) son yayınladığı “Trends and Developments in Artificial Intelligence – Challenges to the Intellectual Property Rights Framework” raporunda da yapay zeka ile ortaya çıkan ürünlerin eser olarak kabul edilebileceği dile getirildi. Bu durumda ise oluşan yeni eser üzerinde de fikri haklar söz konusu olabilir. Bu noktada da, eseri oluşturan ölen kişinin görüntüsünün ve/veya sesinin mirasa konu olup olmayacağı ayrı bir tartışma konusunu oluşturuyor.” dedi.

Ölen kişilerin verilerinin kullanılması miras hukukunu da akla getiriyor. Miras hukuku alanında çalışan Avukat Ece Ergün ise ölen kişilerin deepfake videolarında yer almasının mirasçıların durumuna etkisi ile ilgili olarak şöyle konuştu:

“Genel kural, kişilerin ünlü olup olmamasının bir önemi olmaksızın, ölüm ile birlikte ölen kişinin sadece devir ve intikal edebilen özel hukuk ilişkilerinin mirasçılarına geçmesidir. Ölenin mal varlığı mevcudiyetini korur ve mirasçı sıfatını haiz kişilere geçer. Ancak kişilik hakları denen kişiye sıkı sıkıya bağlı olan haklar ölüm ile son bulur. Kişilerin ölümü ile mirasçılarına (uygulamada her ne kadar karşımıza aile üyeleri olarak çıksa da miras hukukunda düzenlenen bazı özel durumların varlığı halinde mirasçıların ölenin aile üyeleri olmama ihtimali olabilir) geçen haklar mal varlığına ilişkin haklardır. Ünlü bir kişiden bahsedildiği ve o kişinin haklarının tartışıldığı bir durumda, kişinin mal varlığına telif haklarının da dahil olacak olması nedeniyle deepfake vb. uygulamalarla yeni eserlerin meydana getirilmesi halinde mirasçılar, ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde, zaten haklarını talep edebiliyorlar.”

ÖLÜNÜN KİŞİLİĞİNE SALDIRIYA TAZMİNAT YOLU VAR

Kişiliğin ölümle son bulması sebebiyle ölen kişi adına herhangi bir hak iddiasında bulunmanın mümkün olmadığını hatırlatan Ergün, “Ölen kişinin dava açmasının mümkün olmaması tam olarak onun yakınları/mirasçıları tarafından dava açılamaması anlamına da gelmiyor. Ölmüş kişinin kişilik değerlerine hukuka aykırı müdahalenin varlığı halinde, bu ihlalin yakınlarının da kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi halinde hukukumuzda hali hazırda yakınlarının/mirasçılarının dava açmaları ve şartların mevcudiyeti halinde özellikle manevi tazminata hak kazanmaları mümkün.” diye konuştu.

Ergün ünlü bir kişinin ölümünden sonra onun görüntüsü, eseri, adı, fotoğrafı gibi kişiliğine ait hususların o kişinin anısını zedeleyecek, aşağılayacak, küçümseyecek ya da hakaret edecek şekillerde kullanılması yakınlarının da etkilenmesine sebep olabileceğini söyledi. Bu gibi durumlarda gerek özel hukukta gerekse ceza hukuku açısından kanuni yollara başvurabilmenin mümkün olduğuna dikkati çeken Ergün, “Bu nedenle, ilk etapta bu konudaki hukuki tartışmaların birçok farklı alana temas edebileceğini ve bu alanlardaki düzenlemelerin mevcut sorunların çoğunluğunu karşıladığını söylemek mümkün.” ifadelerini kullandı.

HAYATIMIZA YENİ GİREN BİR KAVRAM: DİJİTAL MİRAS 

Bunların yanında, geçtiğimiz aylarda Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nin dijital miras ile ilgili verdiği bir karar oldukça ses getirmişti. Deepfake ile yaratılan videoların dijital mirasa etkileri bakımından Kumkumoğlu ve Ergün şunları ekledi:

“Son yıllarda hepimizin hayatı birçok alanda dijitalleşiyor, birçok özel hukuk ilişkisi hatta sosyal ilişki dijital platformlarda yürütülüyor. Bu durumdan hukuk da nasibini aldı. Kişilerin neredeyse hayatlarının merkezi olan dijital ortamdaki hayatlarının hukuka etkilerinin en önemlilerinden biri de miras hukuku alanında kendini göstermeye başladı. Kişinin aktifleri ve pasifleri ile birlikte tüm malvarlığı, mirasını oluşturur. Ama bu temel anlayış dijitalleşme sonrası büyük bir hızla değişmektedir. Kişilerin mal varlığını artık sadece taşınmazlar, arabalar, nakit paralar oluşturmuyor bunlara sanal paralar, miller, dijital oyun karakterleri, sosyal medya hesaplarında kullanılan resimler, videolar vb. birçok kalem eklendi. Bu da hayatımıza yeni bir kavram olan dijital mirası soktu.” 

Dijital miras kavramı için net bir tanım olmadığını belirten Kumkumoğlu ve Ergün, “Alman Barolar Birliği 2013 yılındaki bir görüş yazısında dijital mirası; “fikri mülkiyet hakları, web sitelerindeki haklar ve alanlar (domains) ile sağlayıcı ile miras bırakan arasında internetin kendisinin ve aynı zamanda çeşitli internet hizmetlerinin kullanılması bakımından kurulmuş tüm sözleşme ilişkileri dahil olmak üzere dijital malvarlığının tümü” olarak tanımladı. Dijital miras kapsamına, sabit disklerde, tabletlerde, bilgisayarlarda, akıllı telefonlarda, internette, bulut sistemlerinde ve veri depolanabilecek tüm aygıtlarda depolanan veriler, ölen kişinin e-postaları, sosyal medya hesapları, web siteleri ve internet ortamında bulunan fotoğrafları, videoları, yazıları üzerindeki telif hakları dijital mirasın konusunu oluşturuyor. En basit şekli ile kişinin dijital mirası sahip olduğu tüm verilerdir.” şeklinde konuştu.

KİŞİ “BENİ ÖLDÜKTEN SONRA ‘DEEPFAKE’ YAPMAYIN” DİYEMEZ

Kişinin dijital mirasına ölümünden sonra deepfake vb. yapılarda yer almak istediğini veya istemediğini ekleyemediğine işaret eden avukatlar, “Bunun en temel sebebi, dijital mirasın kişinin mal varlığının bir bölümü olmasıdır. Diğer taraftan, ölen kişinin ölümünden sonra mal varlığı üzerinde herhangi bir işlemin yapılmasına izin verip vermediği ya da mal varlığının kime kalmasını istediği gibi hususları ancak hayattayken yapacağı bir ölüme bağlı tasarruf ile (genellikle bu bir vasiyetname olmaktadır) belirlemesi mümkün. Özellikle halka mal olmuş kişilerin imajları veya eserleri bakımından, bu kişilerin ölümlerinden sonra deepfake veya benzeri teknolojiler kullanılarak yeni ürün veya eserlerin üretilmesine veya üretilmemesine ilişkin arzularını dile getirmeleri ölüme bağlı tasarruflar ile yapılabilecektir. Her ne kadar bu durum mümkün olsa da özellikle bir sinema filmi, şiir gibi günümüz fikri mülkiyet hukuku açısından korunan eserler bakımından, mali haklar mirasçılara geçtiği için yeni ürün ya da eseri üretecek kişilerle mirasçıların anlaşması durumunda mevcut hukuk uyarınca bu durumun bağlayıcı niteliği olmayacaktır. Kişinin dijital mirası içinde yer alan mal varlıkları açısından ise, bu tip bir vasiyetnamenin nasıl yapılacağına ilişkin hukukumuzda açık ve net bir düzenleme yok. Bir kişinin dijital mirasının bulunduğu söz konusu hesaplara erişilebilen şifrelerin ya da gerekli bilgilerin bir ya da birkaç kişiye bırakılması halinde ilgili malvarlığının o kişiye veya kişilere bırakılmış sayılıp sayılmayacağı gibi hususlar açısından da yine bir belirlilik bulunmuyor.” ifadelerini kullandı.

HUKUKİ DÜZENLEMELER TEKNOLOJİK DEĞİŞİMLERLE UYUMLU OLMALI

Dijital mirasla ilgili söz konusu belirsizlikle nedeniyle konuyla ilgili yeni düzenlemeler getirilmesinin tartışılabileceğini vurgulayan hukukçular, “Bu düzenlemeler, ancak farklı alanlardan birçok hukukçunun bir arada çalışması ile sağlıklı bir biçimde getirilebilir. Yapılacak yeni düzenlemelerin teknolojiden olabildiğince bağımsız olması gerektiği, yani her yeni gelen teknolojik gelişme ile değişecek nitelikte düzenlemeler değil, daha geniş bir perspektiften bakarak ve teknolojilerin gelişim hızı da göz önünde bulundurularak, genel uygulanabilir nitelikte hükümlerin getirilmesinin daha sağlıklı olacağı görüşündeyiz.” diye konuştu.

“Robotların ne kadar akıllı olduğu tamamen size bağlı”

Deepfake videolarında canlandırılan “ünlü” kişilerin öncesinde yer aldığı film vb. projelerdeki görsellerinin kullanılması da söz konusu olabiliyor. Bu açıdan bakıldığında, ilgili eserlerin deepfake geliştirme aşamasındaki kullanımının hukuki değerlendirmesi ile ilgili olarak ise Kumkumoğlu ve Ergün şunları ifade etti:

“Dağıtım hakkı ve kullanmaya izin verme hakkı fikri mülkiyet hukukunda eser sahibinin mali haklarından ve mirasçılarına intikal eder. Ancak bu mali haklar kişinin ölümü öncesinde bir sözleşme ile yapımcı vb. kişiler üzerinde de tesis edilmiş olabilir. Deepfake gibi teknolojilerle üretilen eserler ise yeni eserler ve onun eser sahibinin kim olduğuna ilişkin tartışmalar çok boyutlu. Örneğin, bu teknolojiyi üreten kişilerin mi, yoksa teknolojiyi kullanarak bu eseri meydana getiren kullanıcının mı, hatta yapay zekâ sisteminin kendisinin mi eser sahibi olacağı gibi tartışmalar devam ediyor.

Öte yandan deepfake ile kişinin ölümünden sonra üretilen eserler bakımından, ortaya çıkarılan yeni eseri oluştururken bu sistemin beslendiği kaynakların nereden elde edildiği önemli. Örneğin, bu bakımdan eser niteliğindeki önceki filmlerdeki görüntüler ve sesler kullanılarak sistemin beslenmesi/eğitilmesi söz konusu ise burada mali haklara sahip olan yapımcı şirket gibi kişilerin de bir söz hakkı olabileceği tartışılabilir. Ancak örneğin deepfake teknolojisi kişinin dijital terekesinde bulunan video veya ses kayıtlarından besleniyorsa, yine mirasçılarından izin alınması gerekebilir.

Örneğin, ölen kişi bir film kapsamında görüntüsünün/sesinin işlenme ve dağıtım haklarını tesis etmiş olsun; bu film içeriği kullanılarak deepfake ile yeni bir eser meydana getirildiğinde öncesinde tesis edilen söz konusu mali hakların buradaki yeni eser üzerinde bir etkisinin olmayabileceği da ileri sürülebilir. Çünkü bu görüş uyarınca, bu gibi bir kullanımın, taraflar arasında telif haklarına yönelik akdedilen önceki sözleşmede tesis edilen mali hakların kapsamının genişletilmesi anlamına gelebileceği de tartışmaya açık olacaktır.”

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Aşı pasaportuyla toplanan verilerin güvenliği nasıl sağlanacak?

KOVID-19 ile mücadelede kritik bir evre olan aşılama süreci pek çok ülkede başladı. Aşılamaya olan güven sayesinde ülkeler de ekonomilerini canlandırmak adına sınırlarını açma yoluna gidiyor. Aşıların etkinliği tartışmaları da bu yolla yerini yakın zamanda uygulamaya geçmesi planlanan Aşı Pasaportu tartışmalarına bıraktı. 

Aşı Pasaportu, KOVID-19 aşılarını yaptırmış kişilere verilmesinin yanında kişilere tanınan birçok hakkı da beraberinde getiriyor. Tüm bunların yanı sıra, kişilerin aşı bilgilerinin bir dijital veri tabanında toplanacağına yönelik haberler kişisel verileri koruma kapsamında birçok riske de kapı aralıyor.

Çoğu ülkede ise aşı bilgilerinin toplanması yeni tartışmalara yol açıyor. KOVID-19 aşısının hukuki olarak gönüllülük esasıyla ilerlemesine rağmen örneğin pandemiden en kötü etkilenen ülkelerden biri olan İspanya’da Sağlık Bakanlığı, aşı olmayanların bilgilerinin kamu kuruluşları ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle paylaşılacağını duyurdu. İsrail Sağlık Bakanlığı benzer bir duyuru yaparak aşı bilgilerini üretici Pfizer firması ve Dünya Sağlık Örgütü ile paylaşacağını açıklamış oldu. Herhangi bir tanımlanabilir sağlık bilgisinin paylaşılmayacağı açıklansa da bilgilerin kullanımı ve güvenliği ile ilgili sorular cevapsız bırakıldı. Brezilya’da ise Brezilya Yüksek Mahkemesi aşı olmayanların çeşitli yaptırımlarla karşılaşacağını bildiren karara imza attı.  

Özellikle Singapur ve Hong Kong gibi ülkelerde daha farklı işleyen bu süreçte aşı olmayan kişilere yönelik dolaylı olarak ayrımcılığa kadar uzanan uygulamalar gündeme geldi. Söz konusu ülkelerde aşı olmayan çalışanlara ‘işe çağrılmama veya evden çalışmanın sürekli talebi’ uygulamaları ile özellikle iş hukukundaki eşit işlem ilkesine aykırılık vb. gibi pek çok konu tartışmaya açıldı. ABD’de ise işverenlerin çalışanları aşı yaptırmaya zorlamasına izin veriliyor. Bu anlamda sağlık bilgilerinin toplanması, ifşa ve ayrımcılık konularını da beraberinde getiriyor.

Aşı Pasaportu ile gündeme gelen sağlık verilerinin toplanacağı, dijital bir veri tabanının risklerini, olası sonuçlarını, aşı bilgilerinin paylaşılmasının ne gibi ayrımcılıklara yol açabileceğini, İspanya, İsrail, Brezilya, ABD, Singapur ve Hong Kong gibi ülkelerin aldıkları kararları Kavlak Avukatlık Bürosu’ndan Avukat Deniz Mina Küpana ile konuştuk.

FİZİKİ PASAPORTTAN ZİYADE İZLEME UYGULAMALARININ GENEL BİR VERSİYONU OLACAK

Aşı Pasaportu hakkında bilgi vererek sözlerine başlayan Avukat Küpana, “Aşı uygulamalarına geçişle birlikte ülkelerin normalleşme yolunda atacağı adımlardan biri olan Aşı Pasaportunun, fiziki bir pasaporttan ziyade KOVID-19 sürecinde ortaya çıkan birçok izleme uygulamasının genel ve daha kapsamlı bir versiyonu olacağı düşünülüyor. Ülkemizde uygulanan HES kodu uygulamasına benzer fakat bu sefer birçok ülke vatandaşlarının verilerini barındıracak daha büyük bir sistem olarak düşünebiliriz. Aşı yaptıran kişiler bu pasaportu alabilecek ve böylelikle ülkeler arasında serbestçe dolaşım ve diğer birçok faaliyet güvenli bir şekilde gerçekleştirilecek.” dedi.

 

“AŞI PASAPORTU GÜZEL BİR FİKİR OLMASINA RAĞMEN BİRÇOK SORUNA DA GÖZ KIRPIYOR”

Aşı Pasaportu ile gündeme gelen dijital veri tabanı oluşturulmasının risklerinden de bahseden Av. Küpana, “Durum böyle olunca bütün ülkelerden milyonlarca insanın özel sağlık bilgilerinin toplanacağı dijital bir veri tabanı oluşturulması da konuşuluyor. Aşı Pasaportu mantıksız bir fikir olmamasına karşın bu kapsamda oluşturulacak dijital veri tabanı akla birçok soru işareti de getiriyor. Örneğin bu veri tabanının güvenliği nasıl sağlanacak? Söz konusu dijital veri tabanına erişim yetkileri nasıl olacak? Dijital veri tabanına hangi ülkeler erişim sağlayacak? Bu verilerin ülkeler arası dolaşımı nasıl olacak? KOVID-19 önlemleri kapsamında alınan bu bilgiler farklı amaçlarla kullanılacak mı? Bu amaçlar neye göre belirlenecek? Bu tarz soruların cevaplanması gerekiyor. Uygulamaya konması beklenen Aşı Pasaportu fikri güzel olmasına karşın gizlilik ve güvenlik önlemlerini nasıl sağlayabiliriz konusu da bir o kadar önem arz ediyor.” ifadelerini kullandı.

AŞI YAPTIRMAYANLAR FİŞLENİYOR

İspanya ve İsrail gibi örneklerde aşı bilgilerinin paylaşılması hakkında Av. Küpana, “Hemen hemen birçok ülkede aşı yaptırmanın kişinin kendi inisiyatifine bırakıldığını düşünürsek İspanya’nın aşı olmayı reddedenleri AB üye ülkelerine bildireceğini açıklamasının, fişlemeye varabilecek tehlikeli bir uygulama olduğu açıktır. Kaldı ki ağırlıklı olarak gönüllülük esası ile ilerleyen aşılama sürecinde bu tip uygulamalar kişiler üzerinden baskı ile irade oluşturulmasına da neden olabilir.” ifadelerini kullandı.

“SİNGAPUR VE HONG KONG’DA DURUM ÇOK FARKLI”

Pandemi sürecinde izleme uygulamalarıyla vatandaşların birçok kişisel verisini işleyen ülkeler arasında bulunan Singapur ve Hong Kong’da durumun çok farklı işlediğini belirten Küpana, “Singapur ve Hong Kong’da da aşı ile ilgili herhangi bir zorunluluk bulunmuyor. Ancak aşı olmayan çalışanların işyerinden fiziki olarak hariç tutulmaları yönünde birtakım uygulamalar mevcut. Bu durum ise ciddi tartışmalara yol açacak cinsten, zira İş kanununa göre işverenin bütün çalışanlara eşit mesafede durması gerekirken aşı yaptırmayanlara yönelik böyle ayrık bir uygulamanın geliştirilmesi hukuka aykırılık yaratacak bir başlık. Örneğin İspanya’da da bazı şirketlerin, KOVID-19 aşısı olmayı reddeden çalışanlarının sözleşmelerinin feshedilmesi yönünde çalışmalar yaptığı da ileri sürülüyor. Böylelikle eşit davranma ilkesi ihlal edilmiş oluyor. Bu şekilde dolaylı yoldan ‘aşı ol’ mesajı veriliyor. Ayrımcılığa yol açan bu uygulamaların ileride daha fazla uyuşmazlığa neden olacağı ise açık bir şekilde görünüyor. Her ne şekilde olursa olsun bu tarz uygulamalar gönüllülük ilkesini hiçe sayıyor.” değerlendirmesinde bulundu.

“HER ŞEYİN BAŞINDAYIZ”

Konuşulan tüm bu konuların henüz yeni gündeme geldiğini belirten Av. Küpana, “Aşı Pasaportu tartışmaları yeni yeni konuşuluyor. Her şeyin başında olduğumuz için ileride ne olacağını kestirmek güç. Ülkeler arasında aşı konusuna farklı yaklaşımlar varken pasaport konusunun tek bir potada nasıl toplanacağı, aşı olmayı reddeden kişilere yönelik İspanya veya Brezilya’da alınan kararlara benzer kararlar alınmaya devam edecek mi sorularının cevapları da merak ediliyor.” diye konuştu.

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Hacettepe Üniversitesi’nden ‘Bilişim Hukuku’ Konferansı

Hacettepe Üniversitesi, “Bilişim ve Hukuk” konulu sanal konferans düzenleyecek
Üniversite bünyesindeki Hacettepe Üniversitesi Hukuk Topluluğunun, alanında uzman isimleri bir araya getireceği “Bilişim ve Hukuk” konferansı 26 Aralık Cumartesi günü saat 14.30’da  Youtube üzerinden canlı olarak gerçekleştirilecek.
Konferansta, Ozan&Ozan Hukuk Bürosundan Dr. Başak Ozan Özparlak, “Yapay Zeka ve Hukuk”, Boğaziçi Üniversitesi Siber Güvenlik Merkezi (BUSİBER) Yöneticisi Doç. Dr. Bilgin Metin, “Siber Saldırıların Öncesi ve Sonrası Adımlar” ve Gün+Partners Hukuk Bürosu Yönetici Avukatı Begüm Yavuzdoğan Okumuş, “Veri İhlallerinin KVKK ve GDPR Kapsamında Değerlendirilmesi” konularında konuşma yapacak.
Konferansa Hacettepe Üniversitesi Hukuk Topluluğu’nun sosyal medya hesaplarından paylaşılacak Youtube canlı yayın linki üzerinden katılım sağlanacak.
Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz