Etiket arşivi: itu

Başbakandan yerli yazılım çıkışı: Tarlanın da bizim olması lazım

Geçtiğimiz Cuma gerçekleşen 10. Bilgi Güvenliği ve Kriptoloji Konferansı (ISC Turkey 2017), BTK, Bilgi Güvenliği Derneği ve Gazi, ODTÜ ve İTÜ gibi üç büyük üniversitenin önderliğinde gerçekleşti.

İki günlük bir programa sahip etkinliğin, yüksek katılım alan ve basına dönük ilk gününe katılma imkânı buldum. Son iki yıldır ODTÜ’de gerçekleşen geçmiş konferansların içeriğine ve işleyişine aşina olmamdan ötürü, bu seneki konferansın yayınlanan programını ilk gördüğümde, ister istemez geçmiş senelerle kıyaslarken buldum kendimi.

Etkinliğin ilk günü olarak Cuma’nın seçilmesine, bir de Başbakan’ın katılımı eklenince, ortaya konferansın akışı ve zaman yönetimiyle ilgili sorunlar çıkabiliyor. Bu tip uzun soluklu ve sağlam bir akademik tabana oturmuş olması beklenen konferanslarda özellikle sabah saatlerini verimli kullanmak büyük önem taşıyor. Geçen yıl düzenlenen ISC Turkey 2016’nın Salı ve Çarşamba günlerinde düzenlenmesiyle bu sorunlar ciddi ölçüde giderilmişti, aynı şekilde geçen yıl panellerden, açılış konuşmacılarına kadar daha kapsamlı olduğunu düşündüğüm, akademiyle bağı daha güçlü bir program hazırlanmıştı.

Türkiye’de bilişim ve siber güvenliğin geldiği mevcut noktada, bu konuların tartışıldığı platformlarda yer alan değerli konuşmacıların daha iddialı ve geniş görüşlü içerikler üretmelerini beklemek, hem katılımcıların vizyonunu genişletmek hem de yeni bilimsel tartışmaların fitilini ateşlemek adına oldukça önemli. Yapıcı eleştirilerimi bir kenara bırakırsak, biraz da konferansta konuşulanlara değinmek istiyorum.

UDH Bakanı Ahmet Arslan, BTK Başkanı Ömer Fatih Sayan ve elbette Başbakan Binali Yıldırım’ın konuşmalarının odağında yazılımda yerlilik ve milliliğin önemi vardı. Arslan, konuşmasında sektörün taraflarının işin içine daha fazla girmesi gerektiğine, daha koordineli çalışılan bir ortam yaratmanın gereğine değindi.

Siber tehditlere karşı yerli yazılımlar: Avcı, Azad, Kasırga

Sayan, USOM bünyesinde siber tehditlerle mücadele amaçlı geliştirdikleri Avcı, Azad, Kasırga gibi yerli ve milli uygulamaları da hayata geçirdiklerini dile getirdi. Bahsi geçen uygulamalara dair internette herhangi bir bilgi bulamasam da, dilerim ilerleyen günlerde milli imkânlarla geliştirilen bu çözümlerin güvenliğine, performansına ve kalite kontrollerine dair açık kaynak araştırma yapabilmek mümkün olur.

Dördüncü konuşmacı olarak söz alan Başbakan Yıldırım, siber suçlarla daha etkin mücadele için büyük veri analiz altyapısı oluşturmaya da karar verdiklerini duyurdu. Yıldırım, yerli yazılım dendiğinde yalnızca yerli mühendislerin kodladığı yazılımların kastedilmediğini, yerli yazılım geliştirme platformları üzerinde yazılan yazılımlara ihtiyacımız olduğunu dikkatle açıkladı. “Tarlayı süren çiftçinin bizden olması yetmez, tarlanın da bizim olması lazım” diyen Yıldırım, her halde bu konuyu özetleyen en doğru ve anlaşılır analojiyi yaptı.

Açılış konuşmacısı olarak salonda bulunan Prof. Dr. Erdal Çayırcı, siber güvenliği üç seviyede değerlendirdiğini belirtti: Siber emniyet, hibrid ortamlarda yapılan mücadele ve siber savaş. “Hibrid” savaş kavramının Batı’ya ait bir isimlendirme olduğuna, Rusya ve Doğu Bloğu’nun aynı kavrama “lineer olmayan ortamlarda yapılan mücadele” olarak yaklaştığına değinen Çayırcı, bu kapsamdaki en belirgin hedefin karşı tarafın istikrarını bozmak olduğunu kaydetti.

Kamuda Endüstri 4.0 ve Siber Güvenlik Yaklaşımı isimli ilk panelde, benim için en öne çıkan konuşmacı, Biznet Bilişim İş Geliştirme Direktörü Eser Ateş’ti. Gündeminde Endüstriyel IoT ve Operasyonel Teknolojiler (OT) konularına yer veren Ateş, Endüstri 4.0 ile birlikte OT’lerin dijital bir kılıf giymek zorunda kaldıklarını belirtti. OT güvenliği konusunda uzman sayısının çok az olduğunu ve bu konuda yeterli düzenleneme bulunmadığını belirten Ateş, OT sistemlerinde açıkların kapatılma sürelerinin oldukça uzun olabildiğini kaydetti.

Yine panelde öne çıkan bir diğer isim Atar Labs CEO’su Burak Dayıoğlu’ydu. Dayıoğlu, mevcut çözümlerde çok fazla alarm ve saldırı göstergesi bulunduğunu, ancak insan kas gücünün buna yetişmekte zorlandığını söyledi. Bunun temelinde yatan sorunu, alarmları inceleme işinin hala elle kumanda edilmesi olarak açıklayan Dayıoğlu, “Mevcut iş gücü ihtiyacını dramatik şekilde karşılamak mümkün olmadığı için, var olan insan gücünü robotlarla desteklemeliyiz” dedi.

Büyük Veri Analizi ve Veri Merkezleri Güvenliği isimli ikinci panelde söz alan NETAŞ Siber Güvenlik Teknoloji Geliştirme Direktörü Uğur Çağal, dünyada artık çok gizli olan verilerin güvenliğinin, bağımsız denetçiler tarafından denetlendiğini ve çok büyük cezalar kesildiğini dile getirdi.

Intellfor Global Strategy Başkanı Mustafa Avcı, artık savaş teknolojileri yerine yeni silahın bilgi olduğuna dikkat çekti, dünyayı yönetmek için veriye sahip olmanız gerekiyor değerlendirmesini yaptı. Benzer şekilde büyük verinin önemine değinen TÜRKSAT Siber Güvenlik Yönetim Direktörü Mehmet Ali Ortayatırtmacı, büyük verinin, siber güvenlik operasyonlarından artık ayrı düşünülemeyeceğini dile getirdi.

Saat 18.00’dan sonra düzenlenmesi planlanan yuvarlak masa toplantılarına bizzat katılamasam da, sonuçları Konferans Sonuç Bildirgesi üzerinden takip ediyor olacağım.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için doldurunuz!

Siber Dünyanın Deli Petro’su: Eugene Kaspersky

Siber güvenlik camiasının başlıca bir kaç isminden biri olan Eugene Kaspersky’nin kariyer çizgisi her anlamıyla bir ‘aykırılıklar yumağı’. Kurduğu ve halen CEO’su olduğu şirket, dünyanın değişik yerlerine dağılmış 30’den fazla ofisi ile 200’ü aşkın ülkede aktif olarak hizmet vererek, adeta Silikon Vadisi merkezli şirketlerin baskın olmaya çalıştığı güvenlik sektöründe Amerikan hakimiyetine tek başına meydan okuyor.

Onunla röportaj yapan pek çok yazar, Kaspersky’i kirli sakalı, manalı sırıtmaları ve uzun boylu açıklamaları nedeniyle orta yaşlı bir rock yıldızına benzetiyor. Rusların ‘güvensizlik’ ile özdeşleştirildiği bir sistemde Moskova merkezli bir güvenlik şirketi işletmek şüphesiz bu tavırları da beraberinde getiriyor. Kaspersky hakkında araştırma yaptıkça çok yönlü karakterinin yanı sıra, alışılmadık bir geçmişe sahip olduğu da farkediliyor. 1965 yılında dünyaya geldiği Karadeniz kıyısınıda ufak bir kasaba olan Novorossiyk’ten, 300 milyondan fazla kullanıcıya ulaşan bir güvenlik ağının mimarlığına uzanan serüveni bir hayli ilham verici.

Kaspersky, mülakatlarda eğitim hayatından bahsederken Sovyet döneminin koşullarını hatırlatıyor. O zamanlarda eğitimin devlet tekelinde olduğu düşünüldüğünde geleceğe yönelik kararların, pek de hür iradeyle alınamadığını söylüyor. Kaspersky’nin erken yaşlarda matematiğe olan ilgisi ve öne çıkan başarıları ona Sovyet döneminin en iyi bilim adamlarından ders alacağı Rus Savunma Bakanlığı ve KGB destekli Kriptografi, Telekomünikasyon ve Bilgisayar Bilimi Enstitüsü’nün kapısını aralıyor. 1987’de mezun olduğunda orduda yazılımcı olarak çalışmaya başlıyor. Bugün dahi ona askeriyedeki görevine ve enstitülerde aldığı eğitimlere dair sorular yöneltildiğinde “tüm bunlar çok gizliydi, bu nedenle hatırlamıyorum”[1] cevabını veriyor. Kaspersky’nin kariyerinin ve özel bir IT güvenliği şirketi CEO’su olarak tarafsızlığının sıkça sorgulanmasının nedeni olarak onun genç yaşlarından itibaren aldığı bu  yurtsever eğitim gösteriliyor. Kaspersky ona bu durum sorulduğunda aslında pek de lafı dolandırmıyor ve çekinmeden “kafam uluslararası, ancak omurgam yurtsever”[2] diyor.

 

WIRED dergisi 2012 senesinde yayınladığı bir makalede, Kaspersky’nin Rus Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev’in de aralarında bulunduğu birçok Rus devlet adamı ve KGB’nin yerini alan Federal Güvenlik Servisi (FSB) ile derin bağları olduğunu ileri sürdü. Dergi daha da ileri giderek Kaspersky’nin Rus rejimiyle internet özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik fikirlerinin örtüştüğü yönündeki iddialar ilk defa tartışılmaya açtı. Fakat Kaspersky’nin gecikmeyen sert cevabı bu iddiaların uzun soluklu etkilerinin bir bakıma önüne geçti. Kaspersky yazılarının on farklı dil seçeneğiyle sunulduğu kişisel bloğunda Rusya dahil olmak üzere ondan yardım talebinde bulunan tüm hükümetlere danışmanlık yaptığını, uzman ve özel bir firma olmanın bunu gerektirdiğini ve suçlamaların asılsız olduğunu ısrarla belirtse de, çoğu bilişim uzmanı, şirketin Rus gizli servisinin sanal bir uzantısı olduğunu ve Moskova merkezli bir şirketin asla Rus hükümetinden bağımsız hareket edemeyeceğini düşünüyor.

1989 yılında karşısına şans eseri çıkan ve daha sonradan 100 milyondan fazla virüsü barındıran şirket veritabanının ilk örneğini oluşturacak olan Cascade virüsü, Kaspersky’nin zararlı yazılımlarla aslında ilk kez tanışmasına sebep olmuş. Başlardaki merak, zamanla tutkuya dönüşmüş ve 1997’de o dönemki eşi ve şirket ortaklarından Nataly Kaspersky’nin ısrarıyla, kurdukları anti-virüs şirketine kendi adını vermeye ikna olmuş. Böylece 2003 yılında Çin’de açacağı ofisle ilk küresel sıçramasını yapacak olan Laboratoriya Kasperskogo,  yani Kaspersky Laboratuvarı (KL) doğuyor. Kaspersky’nin sağ kolundan daha fazla güvendiği ve başarısının sırrı olduğunu belirttiği GReAT (Global Research and Analysis Team) çalışanlarından Aleks Gostev, Kasperksy’nin bir virüsü inceleyip, etkisiz hale getirmek için 20 saat çalıştığı zamanlardan bahsediyor. Dünya çapında yankıları en geniş siber istihbarat girişimlerinden biri olan, Ortadoğu’yu hedef alan Flame zararlı yazılımını ortaya çıkaran KL’nin Kaspersky’nin de deyişiyle “dünyayı kurtarmak için varız” misyonu ve tüm ekibin zararlı yazılımlara duyduğu gerçek üstü ilginin birleşimi, gözümde Kaspersky’yi orta yaşlı bir rock yıldızından, süper kahramana terfi ettiriyor (Twitter arkaplanı da bu tespitimi adeta destekliyor).

Kaspersky, hemen hemen her mülakatında kritik altyapıların (CI) güvenliği meselesine şirket olarak üst düzey önem atfettiklerinin altını çiziyor ve çabalarının mobil sistemler ve otomasyonun hakim olacağı yakın geleceği kötü senaryolardan korumak açısından yeterli olmasını umduklarını dile getiriyor. Kritik altyapılara yönelik tehditleri ve siber istihbarat yazılımlarını en aza indirme yolunda Kaspersky, iddialı olduğu kadar kapsamlı bir kaç öneriyi son bir kaç senedir dilinden düşürmüyor. Bunlardan ilki, internette güvenliği ve özgürlüğü dengeleyeceğine inandığı “online pasaport” kavramı; Kaspersky’e göre internet kısımlara ayrılır ve belli, kritik kısımlar sadece geçerli kimlik bilgilerini sunabilen kullanıcılara açık hale getirilirse anonim hackerların hareket alanı belirli ölçüde kısıtlanabilir. Bir diğeri ise askeriyenin ve istihbarat teşkilatlarının Stuxnet ve Flame gibi zararlı yazılımlar üretmesinin uluslararası anlaşmalarla yasaklanması gerektiği yönünde. Öyle ki ona göre ancak bu sayede siber silahların bilmediğimiz ve kaos doğurabilecek sonuçlarının önüne geçilebilir. Dijital kimliklerin kullanılması daha fazla güvenlik açığı yaratır mı yaratmaz mı, uluslararası düzenlemeler ülkeleri izlerini gizlemeleri en kolay olan siber faaliyetlerden caydırmakta yeterli olur mu, olmaz mı? Cevaplar henüz net değilse bile Eugene Kaspersky kararlı, ITU ile yakın bağları, Davos Dünya Ekonomik Forumu’na üst-düzey konuşmacı olarak katılması, istikrarını taçlandıran sayısız ödül de bunun kanıtı.

 

[1] “that was top-secret, so I do not remember”

[2] “my mind is international but my backbone is patriotic”

Siber güvenlikte ABD lider, Türkiye 7. sırayı aldı

Küresel Siber Güvenlik Endeksi, Katar’ın Doha şehrinde düzenlenen ITU Telecom World konferasında açıklandı. Endekste (ıtu whitepaper) siber güvenlik önlemleri en yüksek seviyede olan ülkeler listesinde birinci sırada ABD’ye yer verilirken, ikincilik Kanada’da kaldı. Listedeki üçüncü sırayı Avustralya, Malezya ve Umman Sultanlığı paylaştı. Türkiye küresel listede 7. sırayı alırken bölgesel sıralamada 4. oldu. ITU kriterlerine göre Türkiye’nin siber güvenlik durumunu olumlu değerlendiren uzmanlar, yine de atılması gereken adımlar olduğuna dikkat çekti.

Küresel Siber Güvenlik Endeksi, Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) ile özel araştırma şirketi ABI Research ortaklığında hazırlandı. Projenin amacı, siber güvenlik meselelerini ulusal politikalar karşısında görünür kılmak. Endeks, ülkelerin siber güvenlik yatırımları konusunda bilgi sağlıyor.

Daha önce yine ITU’nun hazırladığı Küresel Siber Güvenlik Ajandası’ndan yola çıkarak hazırlanan endekste, ülkelerin siber güvenliğe politikaları beş başlık altında inceleniyor: yasal tedbirler, teknik tedbirler, teşkilat bazlı tedbirler, kapasite arttırımı ve işbirliği. Bu başlıklardan yola çıkarak ülkelerin siber saldırılara hazırlıkları derecelendi. Endeksin nihai amacı küresel çapta bir siber güvenlik kültürünün oluşması ve bilişim teknolojileri alanında bu kültürün kabul görmesi.

Endekste ülkelerin siber güvenlik yatırımlarına ilişkin bilgiler mevcut. Mesela, Hindistan’ın Güvenlik Eğitimi ve Farkındalığı programına ek olarak çeşitli bölgesel siber güvenlik eğitim birimleri bulunuyor. Güney Kore, özel sektörün bilgi güvenliğini Ulusal Bilgi Güvenliği Endeksi yolu ile izleme altına almış. Ruanda’da devlet kurumları arasındaki iletişimin güvenliğini sağlamak amacıyla, bu kurumlarla özel sektör arasındaki bilgi akışını sağlamak için Siber Güvenlik Yönetişim Çerçevesi oluşturulmuş.

Küresel Siber Güvenlik Endeksi projesinin uluslararası işbirliği ve özel söktör-devlet ortaklığı için önemli bir adım olduğunu belirten ABI Research Direktörü Michela Menting, ‘’Endeks siber güvenliğin önemini küresel seviyede de tanıtmış olacak. Daha çok ülkelerin katılımıyla endkes projesi gelişecektir. İknci bir endeks için çalışmaların başlayacağını umuyoruz’’ dedi.

Küresel bağlantılar ve yükselen teknolojiler hakında derin analiz ve öngörü çalışmaları yapan ABI Research firmasının Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’daki ofisleri bulunuyor. Şirket araştırma laboratuvarları ve uzmanlar yolu ile dünya çeşitli yerlerindeki karar vericilere danışmanlık hizmeti sunuyor.

Kaynak: Herald Online

The Global Cybersecurity Index (Download PDF)