Etiket arşivi: big data

Liseli Bir Girişimcinin Silikon Vadisi Anıları

İlk olarak “Silikon Vadisi” nedir ve neden Silikon Vadisi sorularıyla başlamak daha doğru olur. Silikon Vadisi bir ekosistem ve sanıldığı gibi sadece girişimcilik üstüne değil. Ekosistemi oluşturan bileşenler ise yardım etmek için olan istek ve sürekli olarak üretime olan eğilim. Aslında Silikon Vadisi bu noktada sadece bir ekosistem olarak kalmıyor. Vadi, bu noktada bir kültür haline gelmiş oluyor.

İLGİLİ HABER >> SİBER ALAN’IN DİKKAT ÇEKEN 10 START-UP’I

Silikon Vadisi son 2-3 yıllık süreçte Türkiye’de tam olarak duyulmaya başladı. Oraya gidene kadar benim de tam olarak bir fikrim yoktu. Hatta birkaç makale ve köşe yazıları okuduktan sonra Vadi’yi gözümde inanılmaz büyütmüştüm. Bence Silikon Vadisi hakkındaki en büyük yanılgımız bu. Kıyaslama yaptığımızda ise bizim buradaki en büyük eksikliğimiz yardımlaşma. Halbuki Vadi’yi Vadi yapan ne oradaki binalar ne de teknoloji ve girişimcilik merkezi olması. Hatta merkez haline gelmesi bahsetmiş olduğum bu farka dayanıyor. Bizim aksimize toplum olmanın temel yapıtaşı olan ve ne yazık ki giderek unutmaya başladığımız yardımlaşma kavramı her zaman ön plana çıkıyor. Bunu Silikon Vadisi’nin en önemli özelliği olarak da ifade edebiliriz. Küçük bir kıyas yapmak gerekirse; yapmak istediğiniz şeyle ilgili biriyle görüşürseniz size yardım etmekle kalmıyor, sizi başka kişilere de yönlendiriyor ve kendinizi muhteşem bir “network” ün içinde buluyorsunuz. Bu aralar çok duyuyoruz değil mi? Herkes networkten bahsediyor. Bu noktada her şey size bağlı oluyor. Yani yapmanız gereken sadece iletişim halinde olduğunuz kişilerle bağlarınızı koparmamak. Buna karşı, ülkemizde durumun tam tersi mevcut. Tek bir kişiye ulaşabilmek için bile birçok farklı kişiyle görüşmeniz gerekiyor. Ayrıca sürekli iletişim halinde kalmanız oranın aksine olumsuz sonuçlanıyor. Maalesef ki insanlar rahatsız olmaya başlıyor. Bunun sonucunda“start-up” konseptinin de ülkemizde iyice yerleşmesiyle beraber bu bizim için çok büyük bir olumsuzluk yaratıyor. Bu olumsuzluk da “Türkiye’de neden Silikon Vadisi olmaz” tartışmalarına sebebiyet veriyor.

Kültürün bir başka önemli parçası da hata yapmak. Bu noktada yardımlaşmayla bağlantılı olarak hata yapmaya olan sonsuz hoşgörü doğuyor. Bunun en önemli getirilerinden biri de sonraki zamanlarda start-up’ların en hayati dönemeci olan “death valley/ölüm vadisi” diye ifade edilen sürecin minimum hasarla atlatılabilmesi. Yani başarısızlıkların hiç biri başarısızlık olarak görülmüyor. Başarıya uzanan bir adım, yeni bir öğreti olarak görülüyor. Bununla birlikte yatırımcılar birkaç defa “batmış” kişilere karşı daha olumlu bakıyor. Yani işin olmazsa olmazı olan tecrübe, en acı ama en faydalı olan yolu rahat geçirebilmek adına müthiş bir imkan sağlanmış oluyor. Yani, tüm düzenin düşmeden kalkamazsın felsefesine dayalı olması girişimciler için olabilecek en uygun ortamı oluşturmuş oluyor.

İLGİLİ HABER >> SİBER GÜVENLİK START-UP’LARI İÇİN 1 MİLYON DOLAR DESTEK

Bulunduğum iki hafta boyunca Vadi’de bu ve benzeri durumlarla neredeyse sürekli karşılaştım. Bir araya geldiğim elliden fazla girişimci ve katıldığım “meet-up”lar… Fakat bunlar Silikon Vadisi’ni bütünüyle tanımlamak için yeterli değil. Çok önemli bir bileşen daha var: Mutlu olmak. Herkes onca yoğunluğun arasında mutlaka kendine zaman ayırıyor. Bu sadece kişilerle de sınırlı kalmıyor; aynı şey şirketler, kurumlar için de geçerli. Google, Facebook, Twitter gibi şirketleri de gezerek söylediklerimi gözlemleme şansım oldu. Hatta bu şirketlerde en çok dikkatimi çeken şey kampüslerin spordan oyun odasına, oyun odasından dinlenme alanına kadar her tür aktiviteye imkan verecek şekilde düzenlenmiş olmasıydı. Buna bağlı olarak farkına vardığım bir diğer ilginç durum ise yapılması gereken şey zamanında bittikten sonra kimin ne zaman gelip ne zaman gittiğinin, ne yaptığının önemi olmaması. Eğer saat 16.00’da bitmesi gereken bir proje varsa ve o saatte teslim edebiliyorsam işe 15.00’de gelmemin veya erkenden gelip plaj voleybolu oynamamın bir önemi yok. Yani kişinin rahat ve mutlu olduğu ortamda çok daha verimli çalıştığının çok iyi farkındalar. Bu bilgileri edinmemi sağlayan süreçten ve orda yaşadıklarımdan biraz daha bahsedeyim.

İLGİLİ RÖPORTAJ >> DEVLETİN BEĞENMEDİĞİ PROJEME AVRUPA’DAN MİLYON DOLARLIK TEKLİF GELDİ

İlk haftam eğitim, geziler ve tanışma yoğunluklu geçti. Birçok yönden “start-up” kavramını ve ortamını gözlemleme, farklı durumları inceleme şansım oldu. Eğitim merkezimiz olan Plug and Play Tech Center’da olmak da hem kuluçka merkezi konseptini öğrenmeme hem de şu anda dünyayı kasıp kavuran bazı kavramları önceden keşfetme ve inceleme olanağı sağladı: “IoT/Nesnelerin İnterneti” ve “Big Data”gibi. Hazır bahsetmişken bu iki kavrama da biraz değinmek istiyorum. Big Data, bilişim dünyasının sürekli olarak gelişmesinden dolayı ortaya çıkmış olan inanılmaz büyük bir veri çöplüğü olarak değerlendirilebilir. Bu noktada “Big Data”nın başlıca iki kaynağı var: Cloud service/bulut depolama servisleri ve IoT. Veri, etkileşim sonucu ortaya çıkan bir şey ve bu yüzden de etrafımızda bulunan sayılamayacak kadar çok olan nesnelerin de etkileşime geçmesiyle, ortaya inanılmaz büyüklükteki bir veri ağı çıkıyor. Şirket gezileri esnasında Goolge Car gibi IoT ürünü olan birçok farklı yeni teknoloji gördüm. Bununla birlikte yeni doğmakta olan start-upların çoğunlukla veri toplama veya toplanmış olan veriyi kategorize ederek pazara sunma üstüne olması da dikkatimi çekti. Yani Big Data kavramı yeni bir kavram olmakla kalmamış, çok büyük bir pazar değeri de oluşturmuştu. Silikon Vadisi’nin teknolojinin de merkezi olduğunu deneyimleyerek öğrenmem bu sayede gerçekleşti ve bana farkındalığın ne kadar önemli olduğunu hatırlattı.

SİBER BÜLTEN HAFTALIK RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”3″]

Bu sürecin ardından “Big Data” temalı bir hackathona katıldım. Teoride öğrendiklerimi henüz tazeyken pratiğe geçirebilme fırsatı çok önemli bir nokta oldu. 54 saatlik yoğun bir sürecin ardından final sunumları başladı ve en önemli tecrübelerimden birini edindim. Kalabalık bir topluluğa karşı İngilizce ve çok sınırlı bir sürede sunum yapmak zorundaydım. İlk tecrübemiz olmasında rağmen süreci başarıyla tamamlayarak, Hackathon sonunda grubumla beraber genç girişimciler ödülünü de kazandık.

İki hafta sonunda sadece bir şeyler öğrenmekle kalmayıp 14 yaşındaki bir genç girişimci olarak kendime olan güvenimi biraz daha arttırmış oldum. Ve tüm bu tecrübelerimin sonucunda edinmiş olduğum çok önemli bir kazanım var ve bunu kendimce bir slogan olarak sizlerle paylaşmak istiyorum: “Girşimcilik bir meslek değil, girişimcilik bir yaşam tarzı.”

“Hackerları engellemeyi unutun!”

Bu düşünce, Amerika’nın başkenti Washington’da merkezi bulunan Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden (CSIS) siber güvenlik uzmanı James Lewis’e ait. Lewis, arkasına devlet imkanlarını almış bir hackeri durdurabilecek bir şirket olmadığını savunuyor. Aynı uzman, Sony’yi hedef alan saldırının arkasında da komünist Kuzey Kore hükümeti destekli hackerlar olduğuna inanıyor.

 

BBC’ye konuşan Lewis, “Bu hackerları yenmek mümkün değil. Suçlular para kazanmak ister. Eğer sizin ağınıza sızma imkanları olmazsa, başka bir hedefe geçerler. Ancak Sony’ye yapılan saldırının motivasyonu maddi değil siyasiydi,” yorumunda bulunuyor. Lewis’in bu net ifadelerine karşı başka uzmanlar, bu siber saldırının arkasında Pyongyang olduğu noktasında şüphelerini sürdürüyor. Kuzey Kore yönetimi de saldırının arkasında kendilerinin olmadığını açıklamış durumda.

Amerikalı siber güvenlik uzmanı Lewis, devlet destekli hackerların bazı suç şebekelerine göre ellerinde daha fazla imkan olduğuna dikkat çekiyor. Bu hackerların ihtiyaç duyduğunda ajanları devreye sokabileceğini ya da telefon konuşmalarını dinlemeye yönlenebileceğini vurguluyor. “Bu tip hackerlar vazgeçmez. Başarılı olana kadar saldırıya devam ederler,” şeklinde konuşuyor Lewis.

Amerikalı uzmana göre, konuya bu şekildeki bir yaklaşımın, şirketlerin güvenlik riskleri noktasındaki anlayışlarını ve bu riskleri nasıl hafifletebilecekleri yönündeki düşüncelerini değiştirmelerini gerektiriyor. Lewis, “Şu an pekçok şirket, riskleri hafife alıyor,” uyarısında bulunuyor.

Siber güvenlik uzmanları, şirketlerin güvenlik açıklarını hızlıca tespit edip hackerların verebileceği zararları asgariye indirmeleri gerektiğine inanıyor. Amerika merkezli Forrester Research adlı şirketten güvenlik uzmanı Rick Holland, “Sony’yi bu noktada hatalı buluyorum zaten. Güvenlik ihlalini hızlıca tespit edip büyük miktarda bilginin sızmasını engelleyemediler. Bu çok sayıda şirketin ortak sorunu da ayrıca,” dedi.

Şirketler, ağlarına sızmaya çalışabilecek davetsiz misafirlere karşı yüksek güvenlik duvarları inşaa etmelerine rağmen saldırı anında harekete geçecek “kişileri” yerleştirmiyor. Holland için hackerların bir şekilde ağa sızmaları halinde verecekleri zararları asgariye indirmek, bu bilgisayar ağlarının yapılanmasında büyük değişikler anlamına geliyor. “Ağlara bakarsanız, pekçoğunun temel olarak tehlikede olduğunu görürsünüz. Saldırgan içeri girdiği andan itibaren istediğini alabiliyor.”

Holland, şirketlerin bilgisayar ağlarını parçalara ayırmaları tavsiyesinde bulunuyor. Yani, hacker bir bölüme girdiği zaman diğer bölümlere sızmasının engellenmesi şeklinde bir ayrışma gerekiyor. Bu noktada gemilerdeki güvenlik yaklaşımını örnek gösteren Holland, “Gemi gövdesi zarar görürse o bölümü kapatıp zararın diğer bölümlere geçmesini engelleyebilirsiniz,” diyor.

Bazı şirketler mesela petrol ve doğalgaz kurumları, önemli gördükleri bilgisayar ağlarını, şirket ağından tamamen kopararak bir sızma durumunda, hackerların önemli ağlara ulaşmasını engellemeye çalışıyor. Buna “air gapping” ismi verilmiş. Rick Holland, bu tekniğin etkili olabileceği ancak bazı şirketlerdeki çalışanlar için bu ayrışmanın yorucu olabileceğini ve hatta üretimin zarar görebileceğine dikkat çekiyor.

Sony’yi hackleyen kişiler, şirketin özel e-postalarını sızdırırarak Sony’nin ününe zarar vermiş durumda. Holland, şirketin gereksiz bilgileri silerek çalınmalarının önüne geçebileceği önerisinde bulunuyor. Holland, “Şirketler kesinlikle çok fazla bilgi barındırıyor. Ama gereksiz olanları tespit edip silmeleri lazım,” tavsiyesinde bulunuyor.

Ancak bu tavsiye, “big data” fetişimizde olduğu bir dönemde şirketler için bir ikileme yol açıyor. “Big data,” bilgilerin toplanıp bunlar arasında ayıklama yaparak daha önce farkında olunmayan ilişkileri ve alışkanları ortaya çıkarmakta kullanılıyor. Holland, “Büyük miktardaki bilgilerin sorunu, bunların hepsinin aynı sepet içinde tutulması. Hacker, bu sepete girdiği anda herşeyi ele geçirebilir,” diyor.

Bunların yanı sıra bilgilerin şifrelenmesi de önemli. Amerika merkezli Gartner şirketinden güvenlik uzmanı Anton Chuvakin, davetsiz misafirlerin ağa sızdığının hızlı bir şekilde tespit edilememesi halinde bu şifrelemeyi çözecek bilgileri de çalabileceğine dikkat çekiyor.

Chuvakin, şifreleme ve ağ ayrıştırmanın değerli olduğunu çünkü bu adımların hackerların işini zorlaştıracağına dikkat çekiyor. Chuvakin, “Şirketlerin yapması gereken hackerları engelleme mantığından uzaklaşmak. Hackerları yavaşlatıp onları iş üzerinde yakalamak daha mantıklı. Şifreleri bilgilerinizi çalıp ardından da üç gün boyunca bu şifrelerin anahtarlarını aramakla vakit geçirirlerse onları yakalamak daha kolay olur,” şeklinde yorumda bulunuyor.

Peki şirketler, Sony’ye yapılan tarzda bir saldırıyı nasıl engelleyecek? Halihazırda kullanılan anti-virüs programları ve diğer sistemler yetersiz görünüyor. Anton Chuvakin, yeni teknoloji ürünü makinelerin bu tür saldırıları tespit edebileceğine inanıyor. Ayrıca “big data” teknolojilerinin de güvenlik noktasında yardımcı olabileceği düşünülüyor.

İşin kötü tarafı, bu şirketler için ek maliyet demek. Lewis, devlet destekli hackerların önüne geçmek için şirketlerin para harcamak zorunda olduğuna dikkat çekiyor. “Riskin düşük olduğuna inanmak ucuz. Ama bu günler geride kaldı,” diyor.