Etiket arşivi: Atlantic Council

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Libya Operasyonunu hedef alan botun arkasında BAE ve Suudi Arabistan çıktı

Twitter, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın siyasi çıkarlarına hizmet eden kaynağı belirsiz gönderiler yayınlayan 9.000’den fazla bot hesaba sahip bir ağı kapattı. Suni kamuoyu oluşturan bu ağ, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak Türkiye’nin Libya’ya müdahalesini eleştiren yayınlar yapıyordu. Söz konusu bilgi, Atlantic Council bünyesinde faaliyet gösteren Digital Forensic Research Lab’ın (DFRLab) ağın kapatılmasına ilişkin yaptığı analizde yer aldı. Ağın ayrıca  COVID -19 salgınını da politize etmeye yönelik paylaşımlarda bulunduğu da belirtiliyor.

Bot hesapların bulunduğu ağ, ilk kez 2019 Aralık ayında Stanford Internet Observatory tarafından Twitter’a bildirildi. Mart 2020’de ise Indiana merkezli bir araştırmacı olan Josh Russell da COVID-19’a ilişkin Twitter paylaşımlarını incelediği sırada söz konusu ağı keşfetti. Hesaplar analiz için DFRLab ve BuzzFeed ile paylaşıldı. DFRLab kendilerinin geliştirdiği ‘Bot hesabı anlamanın 12 yolu’ yöntemini kullanarak hesapların yapısını teyit etti.

Twitter’ı çıldırtan Türk hacker, üst düzey yetkililere attığı mesajı yayınladı

Kamuoyu tartışmaları için dev bir platform olarak kabul edilen Twitter bu yönüyle, siyasi açıdan etkileme operasyonları da dahil kampanyalar için hedef olmaya devam ediyor. DFRLab, Koreli bir pop grubunun tanıtımını yapmaktan Hindistan’daki siyasi kampanyaları güçlendirmeye kadar uzanan suni gündem oluşturucu botneti belgeledi ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin  Libya ve diğer yerlerdeki çıkarlarını desteklemeye yönelik Twitter’da yürütülen koordineli operasyonlar hakkında kapsamlı bir rapor hazırladı.  Twitter’daki botlar, hashtag kullanarak bir kampanyayı desteklemek, kitlelerin Twitter’ın trend topic fonksiyonu aracılığıyla kampanyanın kitlelere daha fazla ulaşmasını sağlamak gibi belirli amaçlara hizmet ederler.

Koronavirüs bahane…

Sözkonusu durumda ise Russell’ın ağı ortaya çıkarması, koronavirüs ile ilgili hashtag’leri araştırması sonucunda gerçekleşti. Koronavirüse ilişkin gönderiler ağın birincil amacı olmamakla birlikte, hesaplara yakından bakıldığında, bunların daha geniş kapsamlı bir politik mesaj verme operasyonu için kullanıldığı anlaşılıyor.

Botnet tarafından propogandası yapılan mesajlara örnek olarak UAE_voice adlı hesaptan paylaşılan dayanışma videosu gösterilebilir. Videoda Arap bir spiker koronavirüs salgını sırasında Çin’e desteğini ifade ediyor. Mesaj, salgının ilk ortaya çıktığı Wuhan şehrinde pik yaptığı 17 Şubat’ta yayınlanmış.

Çin, o sırada 70.000’den fazla vaka bildirmişti bile. Video mesajı BAE hükümetinin Çin ile işbirliğine vurgu yapmayı amaçlıyordu. Bundan bir ay önce, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan, BAE’nin Çin’deki gelişmeleri yakından izlediğini ve “Çin’e tüm desteği vermeye hazır” olduğuna ilişkin bir tweet atmıştı. Çin ve BAE, geçmişe dayanan iyi ilişkilere sahip iki ülke. Geçen yıl iki ülke arasındaki ticaret yaklaşık 34.7 milyar dolara ulaştı.

Interpol uyardı: Hastaneleri hedef alan fidye yazılımlar artıyor

 

Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesine tepki

Bot hesap ağları otomatik olduğundan, daha çok kelimesi kelimesine aynı mesajlar gönderme eğilimindedirler, ancak buradaki durumda hesaplar, kopyala yapıştır içerikler ya da kelimesi kelimesine aynı mesajlar yerine benzer içerik gönderiyorlardı. Ancak mesajlar aynı politik tınıya sahipti. Örneğin, hesaplar tarafından kullanılan bir dizi tweet, Alghad TV’nin Türkiye’nin Trablus ve Misrata’daki milislere verdiği desteği eleştiren bir makaleyi kullandı. Bu tweet’lerin metni aynı olmasa da, aynı temayı paylaşıyorlardı:” Türkiye’nin bu milislere verdiği destek yeterli olmayacak ve ek bir Türk müdahalesine yol açacak.”

Tweetlerde linki paylaşılan makale, Türkiye’nin müdahalesini de eleştiriyor. Bot hesapların bu makaleye verdiği destek, diğer Türkiye karşıtı tweetlerle birlikte, ağın BAE’nin Libya Başbakanı Fayez Al-Sarraj’a yönelik karşıt tutumunu desteklemeye yönelik girişimlerini açığa çıkarıyor. Türkiye karşıtı tweetler, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Al-Sarraj ve hükümetine verdiği destek dolayısıyla ‘haddini bildirmenin’ bir yolu olarak hizmet ediyor.

 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Siber alanın atom karıncası: Jason Healey

İlk bakışta (bıyığı, sakalı ve bazen taktığı gözlükleriyle) bir karikatürü andıran ve ilginç bir karaktere sahip olduğu her halinden anlaşılan bir siber lider Jason Healey. Kendisi Atlantik Konseyi’nin Siber Devlet Yönetimi İnisiyatifi’nin başındaki kişi, bu adı gerek özgün bir girişim olmasından, gerekse çok yeni bir kavramı içinde barındırmasından ötürü ilk defa duyanlar için biraz açıklamak gerekebilir. İnisiyatif, politika belirleyicilere siberalanın beraberinde gelen kaçınılmaz regülasyon karmaşası içinde yol göstermeyi amaçlayan bir araç olarak geliştirilmiş esasında. Çok yeni bir kavram olan Siber Devlet Yönetimi’ni, geleneksel ulusal güvenlik ve uluslararası ilişkiler alanlarıyla bir araya getirmeye çalışan İnisiyatif, bu anlamda hem bir ilk olma özelliği taşıyor, hem de başta ABD olmak üzere Konsey üyesi ülkelere de ciddi bir yol haritası çizmeye çalışıyor. İnisiyatif, temelde siberalanda bir süredir devam eden uluslararası işbirliği, rekabet ve çatışma kavramlarına odaklanıyor.

Forbes’un yayınladığı Twitter’da takip edilmesi gereken 20 önemli siber politika uzmanı listesinde[1] öne çıkan Healey, tipi, fikirleri ve geçmişiyle oldukça dikkat çeken bir isim. 1990’lı yıllardan bu yana siber dünyanın içinde yer alan Healey, kariyerine Amerikan Hava Kuvvetleri’nde İstihbarat görevlisi olarak başlamış, bu dönem dahilinde Pentagon ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda kurulan, dünyadaki ilk müşterek siber savaş kuvveti[2] olma özelliği taşıyan Bilgisayar Ağ Savunması biriminde yürüttüğü üst düzey siber operasyonlar nedeniyle iki kere üstün hizmet madalyası almaya layık görülmüş. Kariyerine Bush döneminde 2003-2005 yılları arası Beyaz Saray’ın Siber ve Kritik Altyapı Güvenliği direktörü olarak devam etmiş. Healey’nin kariyerini özel yapan en önemli faktör, siber alana hem kamu, hem de özel sektör gözünden bakabilmesini sağlayan görevlerde bulunmuş olması. Goldman Sachs için iki ayrı dönem çalışan, ilk döneminde şirketin ilk siber saldırılarla mukabele birimini kurup yöneten Healey, ikinci hizmet döneminde ise bankanın Asya’daki operasyonel güvenliğini ve devamlılığını sağlamakla yükümlü olan Hong Kong biriminin başındaymış.

Hava Kuvvetleri Akademisi’nde siyaset bilimi, Johns Hopkins Üniversitesi’nde sosyal bilimler ve James Madison Üniversitesi’nde bilgi güvenliği üzerine çalışmalar yürüten Healey, disiplinler arası çalşımanın önemini erken dönemde kavramış. Akademinin sıkı bir takipçisi olan Healey, siber çatışma ve devlet yönetimi alanlarında öne çıkan sayısız makale ve raporun sahibi olmakla beraber Georgetown Üniversitesi’nde siber politika alanında aktif olarak da ders vermekte. Kendisi siberalanda gerçekleşmiş çatışmaları kronolojik ve akademik anlamda ilk defa, 1986-2012 yılları arasında olmak üzere inceleyen A Fierce Domain: Conflict in Cyberspace, 1986-2012 kitabının editörü. Hatta daha da derine inmek gerekirse, siber güvenlik yakın takipçileri ve ulusal siber güvenlik politikaları üzerine çalışanlar için öncü olan NATO CCDCOE’nin yayınladığı National Cybersecurity Framework Manual’ın da eş yazarı. Ayak basılmadık alan bırakmayan Healey, siber lider olmanın hakkını belki de en çok veren isimlerden biri.

Siber Devlet Yönetimi İnisiyatifi’nin yakın dönemde öne çıkan en önemli misyonu “Saving Cyberspace” yani siber alanı kurtarmak adını taşıyor. Healey konuşmalarında siber alanı kurtarmak dediğinde herkesin aklına ilk gelen sorunun ‘kimden?’ olduğunu ve ofansif aktivitelerin, defansiflere kıyasla çok daha gelişmiş ve ileride olduğu bir dönemde böyle bir yaklaşımın hiç de süpriz olmadığını belirtiyor. Tam da bu nedenle ‘kimden?’ algısını, ‘kimin için?’ yönünde değiştirmediğimiz, interneti suçun, savaşın ve espiyonaj faaliyetlerinin vuku bulduğu bir yer olarak niteleyip, siber alanı silahlandırmaya çalışmaktan vazgeçmediğimiz sürece dijital geleceğimizin çok büyük darbe alacağını ısrarla vurguluyor. Mevcut ‘güvenlik vs. mahremiyet’ tartışmalarını internetin yönetişimine dair olumlu adımların atılmasındaki en büyük engel olarak gören Healey, siber güvenliği ulusal güvenlikle aynı sepete koymanın da sakıncaları olduğunu düşünüyor. Bu konuda yaptığı en çarpıcı benzetme, internetin belli bir süre sonra Somali gibi gözükebileceği üzerine; bir diğer deyişle başarısız, güvenliği sağlanamayan, günlük hayatın her alanının mütemadiyen tehdit altında olduğu bir yer. ‘Internet of things’ kavramıyla herkes için yeni bir kapının aralanacağını savunan Healey, bir bakıma internet yönetişimi ve siber güvenlik algısının yeniden şekillendirilmediği takdirde ateşle oynamaya devam edeceğimizi ve sonunda hepimizin yanabileceğini söylüyor.

Amerika gibi siber alanı silahlandıranların başında gelen bir devletin yetiştirdiği bir siber liderin bu denli protest fikirlere sahip olması hem ilgi çekici, hem düşündürücü. Yazılarını ve konuşmalarını değerlendirirken, bu yazıda da değinmeye çalıştığım söylemlerinin (mevcut siber liderlerden duymamız imkansız olsa da) dikkate alınması ve çok daha yakından incelenmesi gerektiği kanısına vardım. Çoktan güvenlikleştirdiğimiz siber alanı farklı bir platforma taşımak zorluğu yadsınamaz bir iş ve herşeyden önemlisi konunun akıbeti nihayetinde yine teknolojide öncü ve güçlü devletlerdeki karar alıcıların inisiyatifinde. Siber güvenlik meselesinin kısa zamanda savunma sanayi şirketlerine ciddi paralar kazandırdığı unutulmaması gereken bir gerçek, yani aslında mevcut senaryo hem politika yapıcılara, hem de özel sektöre yarıyor. Bu trend gelecekte değişir mi, internet gerçekten de kurtarılabilir mi bilmiyorum, ancak benim karamsarlığımın aksine Healey gibi idealistler için sanırım hala bir umut var.
[1] http://www.forbes.com/sites/richardstiennon/2014/04/07/20-cyber-policy-experts-to-follow-on-twitter/

[2] Joint cyber warfighting unit