Onur Usta tarafından yazılmış tüm yazılar

Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünden mezun olduktan sonra Fransa'da 5 yıl yaşadı. Redaktörlük ve editörlük yaptı. Şimdilerde Siber Bülten'de editörlük yapıyor ve Fransızca eğitimi veriyor.

Avrupa Veri Koruma Günü’nde KVKK etkinliği: ‘Avrupa’da Facebook değil GDPR daha fazla konuşuldu’

28 Ocak Veri Koruma Günü kapsamında Ankara’daki Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nda (KVKK) bir konferans düzenlendi. Konferansa Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yanısıra çok sayıda bürokrat ve akademisyen katıldı.

Konferansın açılış konuşmasını yapan KVKK Başkanı Prof. Dr. Faruk Bilir geçen yıl bilişim hukuku alanında en çok konuşulan konunun kişisel verilerin korunması kanunu olduğunu belirtti. Bilir, “Buradaki temel amaç, kişisel verilerin korunmasıdır. Kişisel verilerin korunması ise kişinin veri güvenliğinin sağlanması yoluyla özel hayatın gizliliğini güvence altına alarak aslında verinin ilişkili olduğu kişinin korunmasıdır. Başka bir ifadeyle kişisel verilerin korunmasının özünde kişinin korunması ilkesi yatmaktadır.” dedi.

Bilir, Türkiye’de 2010 yılında gerçekleştirilen anayasa değişikliğiyle kişisel verilerin korunmasının anayasal bir hak olarak düzenlendiğini hatırlatarak,  “Anayasamızın 20. maddesinde geçen ‘Herkes kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir’ ifadesiyle kişisel verilerin korunması anayasal teminat altına alınmıştır.”  diye konuştu.

2018 yılı küresel risk raporuna göre dünyadaki en önemli ikinci küresel riskin veri güvenliğine karşı yürütülen faaliyetler olduğunu aktaran Bilir, “Bu çerçevede ilgili kişilerin ve veri sorumlularının   kişisel verilerin öneminin her geçen gün daha da arttığı bir dünyada yeterli önlemleri alıp almadıklarını düşünmeleri gerekmektedir. “ ifadelerini kullandı.

“Veri koruma kültürü toplumsal kültürün bir parçası olmalı”

Bilir konuşmasına şöyle devam etti:

“Dijital çağda başarılı olabilmek ve arzulanan dijital dönüşümün sağlanabilmesi için gereken en önemli kriterlerden biri de kurum olarak temellerini atmış olduğumuz veri koruma kültürüdür. Bu kültürü başta kendimiz olmak üzere, çocuklarımıza,  gençlerimize, özel sektöre ve kamu sektörüne  bireysel ve toplumsal kültürün bir parçası olacak şekilde aşılamalıyız. Aynı şekilde kişisel verilerin korunması bilincini zihinlere yerleştirmemiz gerekir. Bu sayede veri koruma kültürünün büyümesine ve gelişmesine katkı sağlayabiliriz. “

Kişisel verilerin korunması prensiplerinin uygulamaya yansıtılması gerektiğine dikkati çeken Bilir ayrıca “Kişisel verilerin korunması teoriden uygulamaya geçirilmelidir.  Kişisel verilerin korunması kurumların organizasyon yapısının ve kurumsal kültürünün bir parçası olmalıdır. Ancak bu şekilde kanunlara ve kurallara gereken uyum sağlanacaktır.” şeklinde konuştu.

“Bilginin silah gibi kullanıldığı bir çağda yaşıyoruz”

Adalet Bakanı Bakanı Gül ise bilişim teknolojilerinin sunduğu fırsatların yanısıra birçok riski de beraberinde getirdiğini vurguladı.

Gül, “Kolaylaştırıcı fonksiyonlarının yanında bu gelişmeler yine kendine özgü tehdit ve zorlukları da içerisinde barındırmaktadır. Bilginin aynı zamanda bir silaha dönüştüğü, silah gibi kullanıldığı bir çağda da yaşıyoruz. Günümüzün en değerli varlığı olan verinin, daha hızlı işlenmesini, daha kolay analiz edilmesini sağlayan  teknolojiler, veri güvenliğini ve depolanmasını daha esaslı bir problem olarak karşımıza çıkarmış durumdadır.” ifadelerini kullandı.

Kişisel verilerin korunmasının kişilerin hukukunun korunması olduğunun altını çizen Gül, veri temelli yeni ekonomide ülkemizin rekabetçi yapısını korumanın da veri güvenliğini sağlamayı zorunlu kıldığını söyledi.

“Yeni yargı reformu belgesinde daha fazla özgürlük sağlayacağız”

Hakları geliştirmek ve korumanın öncelikleri olduğunu belirten Gül,  “İnsanı korumazsanız, devleti koruyamazsınız.  Devlet insanların temel haklarını ve hürriyetlerini korudukça, adaleti insan merkezli yaşattıkça  devleti, insanı, toplumu ayakta tutan temel ortak değerimizdir.  Bu nedenle önümüzdeki yakın zamanda açıklayacağımız yargı reformu belgemizle  bu hakları ve özgürlükleri daha fazla ve hangi alanda geliştireceğimizi, ve insanımızın layık olduğu daha fazla hukuk, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlüğü inşallah bütün insanımız için sağlayacağız.“ diye konuştu.

Hakimler ve Savcılar Kurulu İkinci Daire Üyesi Prof. Dr. Ali Cengiz Köseoğlu ise kişisel verilerin korunması konusunun aynı zamanda insanlığın geleceğiyle de alakalı bir konu olduğuna dikkati çekerek, “Dünyanın nasıl yönetileceğine önümüzdeki yüzyılda artık verilere sahip olanlar karar verecek. Feodal dönemde, mülkiyet toprak sahipliğiyle ölçülüyordu. İlişkiler bu toprak sahipliği çerçevesinde düzenlenmişti. Sanayi devrimiyle birlikte makinalara sahip olmak servetin bir göstergesi haline geldi.  Önümüzdeki yüzyıl da artık veriye sahip olmak, zenginliğin de servetin de sahibi olmak anlamına gelecek. “ ifadelerini kullandı.

“Aydınlatma metinleri yasalara ve tebliğe uygun değil”

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Erdem Özdemir, “Teori ve Uygulamada Aydınlatma Yükümlülüğü” konulu bir sunum yaptı.

Erdem konuya ilişkin birçok sektörde eksiklikler olduğunu belirterek, “Aydınlatma yükümlülüğü konusunda uygulamada çok ciddi hatalar yapıldığını görüyorum. Web sitelerinde aydınlatma metinlerinin yer aldığını görüyoruz. Ancak web sitesinin hiç görülmez bir noktasında yer alıyor.  O aydınlatma metnini bulabilmek için özel bir çaba sarfediyorsunuz. Birbirine çok benzeyen aydınlatma metinleri var. Hiçbir anlam ifade etmiyor. Bu aydınlatma metinleri de aslında yasamıza ve tebliğe uygun değil.” dedi.

Aydınlatma yükümlülüğünün son derece önemli bir yükümlülük olduğunu vurgulayan Erdem, “Hukuksal etkileri de aynı şekilde önemli.  Aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilmezse, olası bir uyuşmazlıkta bunun karşımıza çıkaracağı komplikasyonlar da mevcuttur.”  diye konuştu.

“Envanterle aydınlatma yükümlülüğü arasında doğrudan bir ilişki var”

Henüz Türk şirketlerinin envanterlerini tamamlayamadığına dikkati çeken Erdem, “Aslında gerçekler şu. Envanterini tamamlayabilmesi lazım ki bir şirketin aydınlatma yükümlülüğünü sağlıklı bir şekilde yerine getirebilsin. Envanterle aydınlatma yükümlülüğü arasında doğrudan bir ilişki var. Sen hangi veri kategorilerini, hangi amaçla işliyorsun o envanterinde belirleyeceksin ilgiliye sağlıklı şekilde bilgi vereceksin. Envanteri tamamlayamamış şirketlerin bugün yaptıkları aydınlatmaların büyük çoğunluğu bence eksik.”  ifadelerini kullandı.

“Avrupa’da Mark Zuckerberg’den ziyade GDPR konuşuldu”

İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Leyla Keser ise Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun Türkiye’de dünyada yoğun bir şekilde gündeme geldiğini belirterek, “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, yürürlüğe girdiğinde, 2016’dan bu yana hayatımızda bu konuyu sıkça konuşuyor olduk. Aynı şeyi Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) yürürlüğe girdikten sonra Avrupadakiler de merak etmiş. Mark Zuckerberg’den ya da Beyonce, Kim Kardashian gibi ünlü kişilerden daha fazla GDPR konuşulmuş.” diye konuştu.

Keser ayrıca İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumunda en çok konuşulan üç konudan birinin kişisel verilerin korunması konusu olduğunu hatırlattı.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Yasin Beceni ise “Veri Koruması Etki Analizi” konulu bir sunum yaptı.

Beceni, ”Bütün kişisel verilerin korunması kanununun özünde hesap verebilirlik ilkesi bulunur. Kişisel verilerin korunması hukukunun ana omurgası burası. Her veri işleme faaliyetinde her bir veri sorumluları hukuka, dürüstlük kurallarına ve şeffaflık kurallarına uygun bir şekilde davrandığını kanıtlamak zorunda. Aynı zamanada her bir veri sorumlusu her veri işleme faaliyetinde amaçla sınırlılık ilkesine uyduğunu ortaya koymak zorunda.” ifadelerini kullandı.

“Facebook’ta “fan page”niz varsa dikkatli olun”

Türk-Alman Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mesut Serdar Çekin, “Teknolojik Gelişmeler Işığında Veri Sorumlusu” konulu sunumunda “Veri işleyen bağımsız talimat üzere ve somut olaya göre değerlendirme yapmak zorundadır.” diye konuştu.

Çekin konuya ilişkin Almanya’da yaşanan bir örneği verdiği konuşmasında şunları kaydetti :

“Almanya’da bir veri koruma derneği, VAK adlı bir şirkete karşı şikayette bulunuyor. VAK adlı akademi, eğitim hizmeti veriyor. İnternetten siz VAK’nın fan page’ine gittiğinizde eğitim hizmeti alabiliyorsunuz. İktisada giriş, işletmeye giriş, istatistik gibi farklı hizmetler sunuyorlar. Ama bunu Facebook üzerinden yapıyorlar. Bunu yapmalarının esprisi Facebook Insights. Siz Facebook’la şöyle bir anlaşma yapabiliyorsunuz. Diyorsunuz ki bu fan page’e giren kişilerin adları, soyadları değil belki ama lokasyonları, yaşları meslekleri hakkında bana bilgi ver. Şu halde istatistikler elde ediyorsunuz. Ama  veriler anonim. VAK’ya karşı deniliyor ki sen Facebook’la birlikte veri sorumlususun. Veri koruma derneklerinin bu konuya yaklaşımı abartılı bulundu. Avrupa Adalet Divanı  ise kararında VAK, Facebook ile birlikte müşterek veri sorumlusudur. Yani eğer Facebook’da eğer fan page’iniz varsa dikkatli olun. Facebook bu şekilde kullanıcı verilerinin işlenebilmesini mümkün kılıyor”

“E-Devlet’te yapay zekayı kullandığımız zaman daha etkili sonuçlar alıyoruz”

Siber Güvenlik, E-Yönetişim ve E-Devlet Kıdemli Uzmanı Mustafa Afyonluoğlu ise geçen hafta BM’de kapalı bir oturum yaptıklarını belirterek, ”2019 yılıyla ilgili şöyle bir tespitte bulunduk. Tespit sonuç kısmında karşımıza çıktı. E-devlet hizmetlerini verirken yapay zekayı kullandığımız zaman daha etkili sonuçlar elde ediyoruz.” dedi.

Yapay zekayı kullanırken artık bir yazılım ve birtakım verilerle kendini geliştirmesi ve olgunlaştırması gerektiğini söyleyen Afyonluoğlu, “Daha önceden verilmiş e-devlet servislerinden doğan verilerden bu yapay zekanın daha mantıklı hareket etmesi ve tahminlerde bulunabilmesi için sonuçlar elde etmek hedeflendi. Dolayısıyla benim daha önce değer vermediği bir çıktım, aslında benim hizmetimi daha iyi hale getirmek için kıymetli hale gelmeye başladı.” diye konuştu.

En hassas ve huzursuz oldukları alanın kişisel veriler olduğunu vurgulayan Afyonluoğlu, “Firmalar, gereğinden fazla veriyi alarak etik açısından güven kaybı yaşandığı noktasına gelindi. Eskiden birçok veriyi gayet bonkörce dağıtıyorduk. Ama sonradan bu veriler üzerinden işlenen siber suçlar sonrası sıkıntılar artmaya başlayınca durum tekrar gözden geçirildi.” ifadelerini kullandı.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Umut Demireze: Akıllı zararlı yazılımlar savaş başlığı taşıyan füze gibi

Big Data’nın (Büyük Veri) işlenmesi ve yapay zeka kullanılarak siber tehditlerle mücadele alanındaki ilerlemeler Ankara’da gerçekleştirilen kongrede ele alındı.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunca 3-4 Aralık tarihlerinde Ankara’daki konferans salonunda birçok ülkeden akademisyen ve yetkilinin katılımıyla “Uluslararası Büyük Veri, Derin Öğrenme ve Siber Terörle Mücadele Kongresi” düzenlendi.

Kongrede siber güvenlikte yapay zeka ve derin öğrenme yöntemlerinin gittikçe önem kazanan rolüne değinilirken terör örgütlerinin siber alandaki faaliyetleri, orman yangınlarıyla mücadelede yapay zekanın rolü ve Türkiye’nin dahil olduğu dünyadaki siber güvenlik kümelenmeleri konuşuldu.

Kongrenin açılışında konuşan BTK Başkanı Ömer Abdullah Karagözoğlu,  Büyük verinin işlenerek anlamlandırılması, bilgiye dayalı ekonomilerin temelinde yer aldığını belirterek, “Gelişmiş ülkeler arasında bu konuda bir yarış var.  Bu yarışta ülkemizin de sıralamaya girmesi için tüm ilgili tarafların üzerinde düşen görevleri yerine getirmesi gerekiyor.” dedi.

“Siber terörle mücadele çok uluslu bir takım çalışmasıdır”

Yapay zeka ve derin öğrenmenin birçok alanda olduğu gibi siber tehditlerle mücadele konusunda büyük öneme sahip araçlar olduğunu vurgulayan Karagözoğlu, “Büyük veri üzerinde yapay zeka ve makina öğrenmesiyle tespit edilen siber tehditlerin otomasyon sistemleriyle hızlıca önlenebilmesi bütüncül bir siber stratejinin önemli bir kısmını oluşturuyor.” diye konuştu.

Karagözoğlu,  siber güvenlikte uluslararası iş birliğinin önemine işaret ettiği konuşmasında şunları kaydetti:

“Siber terörle mücadele çok uluslu bir takım çalışmasıdır. Bu mücadelede uluslararası örgütlere çok büyük görevler düşmektedir. Bu örgütlerin çalışmalarına ülkelerdeki siber güvenlik birimlerinin de katılarak katkı sağlaması ve gelişmeleri takip etmesi gerekmektedir.”

“Ortak bir siber terör tanımına ihtiyaç var”

Kongre Başkanı ve Gazi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu ise siber terörün dünyadaki 4 milyar internet kullanıcısını ilgilendiren bir durum olduğunu hatırlatarak, “Terör tanımı çok önemli. Ülkemiz bundan çok sıkıntı çekmiş. Her ülkenin siber teröre bakış açısı farklı. Ülkelerin siber teröre farklı tanımlar yaptıklarını gördük. Terörle mücadelede ortak bir tanım ve yapı oluşturmak lazım.” ifadelerini kullandı.

Siber güvenliğe ilişkin akademik çalışmaların yetersiz olduğunun altını çizen Sağıroğlu, “Siber terörizmle mücadele konusuna akademik dünya gereken ilgiyi  göstermiyor. “Web of Science” veri tabanındaki 22 bin dergiye baktığımızda siber terörizmle mücadele konusunda 138 makale yazılmış. ABD’de 38, İngiltere’de 35, İtalya’da 12 ve Türkiye’de 4 makale yayımlanmış.” diye konuştu.

Büyük verinin günümüzde vazgeçilmez bir araç olduğunu vurgulayan Sağıroğlu, alt yapısında verisi olan, sistemi olan ve bunları değerlendiren toplumların dünyaya yön verdiğini ve büyük verinin siber terörle mücadele konusunda önemli araçlardan birisi olduğunu söyledi.

Kongreye İtalya’da katılan Torino Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Maria Luisa Sapino ise  hayatın her alanında akıllı sistemlerin etkin hale gelmeye başladığını anımsatarak ortaya çıkan büyük verinin güvenliğini sağlamanın kaçınılmaz bir zorunluluk haline geldiğini belirtti.

“Siber güvenlik sistemleri mahremiyeti ihlal etmemeli”

Siber güvenlikte yapay zeka çözümlerinin sürdürülebilir olması gerektiğine işaret eden Sapino, “Teknoloji, siber güvenlik ortamının anahtarı haline geliyor. Siber güvenliği artıracak sistemlerin kurulması için birbirine bağlı anomal modelleri tespit edebilecek bir algoritmaya ihtiyacımız var. Sistemin bunu yaparken mahremiyet ve güvenliği de ihlal etmemesi gerekiyor. Bu sistem ayrıca gerçek zamanlı bir entegrasyonu, devamlı beslenen ve güncellenen bilgi kaynaklı karar alma mekanizmalara sahip olmalıdır.” diye konuştu.

Kişilerin siber güvenliği konusunda sıkça rastlanan finansal dolandırıcılık konusuna da değinen Sapino ABD Federal Ticaret Komisyonun verilerine göre ülkede her yıl 30 milyon tüketici dolandırıldığını ve finansal dolandırıcılık nedeniyle yıllık 100 milyar dolar zarar oluştuğu bilgisini paylaştı.

Sapino siber dolandırıcılık konusunda büyük bir duyarlılık gözlemlediğini belirterek, “Türkiye’de birçok kamu spotunda da fark ettim genelde belli bir yaşın üstündeki insanların telefonla dolandırıldığını görüyoruz. Ancak ABD’deki araştırma sonuçlarına göre ilginç olan nokta dolandırılan insanların yüzde 40’ının genç olması. Bu oran 70 yaş üstünde yüzde 18’i buluyor.” ifadelerini kullandı.

Kongrede konuşan Roketsan Yapay Zeka Ekip Lideri Dr. Umut Demirezen de siber güvenlikteki sorunların büyük bir kısmının  zararlı yazılımlardan (malvare) kaynaklandığını hatırlatarak, “Akıllı zararlı yazılımlarla karşı karşıyayız. Eskisi gibi sisteme sızıp tek bir şeyle uğraşan bir yazılım değil. Bunun yerine savaş başlığı taşıyan bir füze gibi düşünün, savaş başlığı komuta kontrol sunucularına bağlanarak gerekli bilgiyi alıyor. Bu zararlı yazılımlar gelen komutları yerine getirerek tekrar uyku moduna dönüyorlar. Taramalar yapıldığında kendini kaybettirecek birçok araca sahip bu yazılımlar.” diye konuştu.

“Derin öğrenmeye ilişkin makaleler gerçek hayatta uygulanabilir değil”

Siber güvenlikte artık bundan sonra yapılması gerekenin, siber saldırı olmadan saldırıyı tespit etmek olduğunu belirten Demirezen,  “Sadece hackerlerın bıraktığı izleri takip etmek yeterli olmuyor bunun yerine büyük veri ve yapay zekadan birçok konuda yöntemler geliştirmemiz gerekiyor. Bunları akademik olduğu kadar uygulamada gerçekleştirmemiz gerekiyor. Derin öğrenme konusunda akademik alanda birçok makale yayınlandığını görüyoruz. Ancak gerçek hayatta uygulananlara gelince bir elin parmaklarını geçmiyor. “ ifadelerini kullandı.

Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi Genel Koordinatörü  Cenk Özen ise, siber saldırıların bütün vatandaşların günlük hayatta hissettiğin bir olgu haline geldiğini vurguladı.

Ülkelerin savunmasının artık klasik anlamda sınırların savunmasıyla başlamadığını hatırlatan Özen, asimetrik savaşın birçok insan için günlük bir gerçek haline geldiğini belirtti.

Savunma Sanayii Başkanlığının diğer devlet kurumlarıyla ortak yürüttüğü çalıştaylar sonucunda bir kümelenme modeli ortaya çıktığını söyleyen Özen, şunları kaydetti:

“Kümelenmemizi siber güvenlik eko sisteminin ortasında yer alan ve doğrudan sistemi hızlandıran bir katalizör gibi düşünüyoruz. Çalıştaylarda bize biçilen vizyon siber güvenlik alanında yetkin insan kaynağıyla ve yerli çözümleriyle dünyada bir siber güvenlik markası haline gelmek. Türkiye dünyada siber güvenlik kümelenmesi çatısı haline gelen Global Epic’in 23. ortağı oldu. Bundan sonra büyük veri ve öğrenme teknolojisini kullanan entegre bir siber güvenlik platformunun oluşturmasına yönelik bir projenin içerisindeyiz.”

DEAŞ’ın sanal ortamdaki etkisi zayıfladı

Terör örgütlerinin siber alandaki faaliyetlerinin değerlendirildi bir oturumda konuşan Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı yetkilisi Dr. Osman Şen, DEAŞ terör örgütünün güncel durumuna değerlendirdi.

Şen örgütün 2017 yılı başından bu yana Türkiye’de eylem yapmadığını anımsatarak, “Örgütün 1 Haziran 2017’de yayımladığı propaganda videolarına ve pek çok çağrısına rağmen Türkiye’de Reina saldırısının düzenlendiği 1 Ocak 2017’den günümüze bir eylem yapamadığını görüyoruz. Propagandaya çok önem veren örgüt 2017 Eylül’den bu yana Rumiyat dergisini yayımlayamıyor.” diye konuştu.

“Terör örgütlerin ‘sanal kampları’ var”

DEAŞ’ın siber alandaki önemli faaliyetlerinden birinin de eleman temini olduğuna işaret eden Şen konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“DEAŞ gibi terör örgütlerinin “sanal kampları” olduğunu düşünüyorum Örgüt geçmişte eleman teminiyle ilgili “Hicret” adında bir rehber yayımladı. Bu rehberde mensupların nasıl hareket edecekleri, kendileriyle mülakat yapacak güvenlik güçlerine ne söyleyecekleri ve kiminle irtibat kuracakları gibi bilgiler yer alıyordu. Ayrıca birçok konuda infografik ve propaganda videoları yayımlıyorlar. DEAŞ sanal ortamda yalnız kurdun el kitabı adında bir kitap yayımlamış. Burada çeşitli saldırıları nasıl yapacaklarına dair talimatlar ve ayrıntılar var. Herhangi bir askeri eğitim almamış bir şahsın eylem düzenlemesi için neler yapabileceğine dair talimatlar var ve bunu sosyal medyada değişik platformlarda yayımlıyorlar. Patlayıcı yapımını anlatan videolar da paylaşılıyor.”

Terör tehditlerinin yanı sıra doğal afetlerle mücadelede yapay zekanın ve büyük verinin önemine değinildiği oturumda konuşan Orman Yangınlarıyla Mücadele Dairesi Başkan Yardımcısı İlhami Aydın ise, yangınları insan faktörü dışında teknolojik yeniliklerden de faydalanarak daha erken tespit etmeye çalıştıklarını belirterek,

“Bilkent Üniversitesiyle yürüttüğümüz ortak proje kapsamında kuleleri kurduğumuz kameralarla dumanı daha başlangıcında tespit ederek alarm vermesini sağlayan bir sistem kurduk. Şu ana kadar bu sistemi 117 kuleye yerleştirdik. Yangın çıkması muhtemel olan saatlerde mobil kulelerden gözetlemeler yapmaya başladık.” dedi.

Türkiye’deki yangınların yüzde 46’sının nedeni tespit edilemediğini söyleyen Aydın, “Sebebi bilinmeyen yangınların bazıları göktaşlarından kaynaklanıyor. Yılın belli dönemlerinde dünyaya normalin 10 katı nispetinde göktaşı düşüyor. Göktaşlarının düştüğü tarihlerde gerek arazi yangınlarında gerekse orman yangınlarının sayısında büyük bir artış oluyor. Orman yangınlarıyla dünya dışı tehditler arasındaki ilişkiyi irdeleyen akademik çalışmalara ihtiyaç var.” ifadelerini kullandı.

“Yangın görevlilerinin tecrübesi yapay zekaya aktarıldı”

Yangınla mücadelede yapay zekadan faydalandıklarını vurgulayan Aydın, “Antalya’da Uluslararası Ormancılık Eğitim Merkezi’nde Havelsan’la yürütülen 4 yıllık proje sonucu yapay zekayı kullanılarak bir yazılım geliştirildi. Yangın söndürme görevlilerinin tecrübe ve bilgileri yazılımda değerlendirildi.” diye konuştu.

Yangın büyüdükten sonra ona müdahale etmek hem ekonomik değil hem de işgücü kaybına yol açtığına değinen Aydın şunları kaydetti:

“İnsansız hava araçları hem yangınların tespit edilmesi hem de yangına müdahalede çok büyük kolaylıklar sağladığını gördük. Bundan sonraki aşamada yapay zekanın kullanıldığı, yangın olan hangi bölgeye su ve köpükle müdahale etmemiz gerektiğini belirleyen bir yaklaşıma ihtiyacımız var.“