Murat Can Haber tarafından yazılmış tüm yazılar

İnternet, Orwell’in Korktuğu Şey Mi?: Siberalan ve Baskıcı Rejimler

Author Evgeny Morozov of The Net Delusion2009 yılında TedTalks’ta araştırmacı ve akademisyen Evgeny Morozov, siyaset bilimi açısından internetin önemine değinen ve yepyeni bir bakış açısı sunan noktaları içeren bir konuşma yapıyor. Evgeny, “iPod liberalizm” adını verdiği internet üzerinden liberal değer savunuculuğunun, aslında gerçeği yansıtmadığını, siberalanın baskıcı rejimleri daha da güçlendirici bir işlev gördüğünü örnekleriyle açıklıyor.

Avrupa’daki son diktatörlük olarak bilinen Belarus kökenli Morozov, internet ve siyaset bilimi konusundaki yayınlarıyla biliniyor. Morozov, internetin çeşitli stratejilerle diktatörlükleri güçlendirici bir platform olarak kullanılabileceği temel savıyla hareket ediyor. İnternetin demokratikleşme süreçlerini nasıl engellediğini araştıran Morozov, Batı’da genel olarak teknolojik gelişmenin otomatik olarak demokratikleşme süreçlerine neden olacağına dair genel kanının aslında bir yanılgıdan ibaret olduğunu belirtiyor. “iPod liberalizm” diye andığı bu yanılgının arkasında yatan sebep, Morozov’a göre, teknolojik cihazı ve internet bağlantısı olan her kullanıcının liberal demokrasi taraftarı olduğu zannı. Bunun son derece yanlış olduğunu belirten Morozov, örnek olarak 1990’larda Rwanda’daki soykırımın arkasında iki radyo kanalından yayılan nefret söylemi bulunduğunu açıklıyor.

Çeşitli devletler, propaganda faaliyetleri için siberalanı etkili şekilde kullanıyor. Rusya, Çin, İran gibi kimi ülkeler, blogger ve sosyal medya uzmanları istihdam ederek, ideolojilerini yaymaya ve haklılaştırmaya çalışıyor. Siberalanı bu kadar etkili kullanmalarının nedeni ise, sansür politikalarının bu ülkelerde aslında çok az işe yaraması. Morozov ayrıca 2009 yılında gerçekleşen bir olayı anlatıyor. Çin’de bir tutuklunun şüpheli şekilde ölümü üzerine internette yayılan binlerce yorumu engellemek için Çin hükümeti, bu online kullanıcılardan 4 tanesini seçip, hapishaneyi ziyaret ettirmeyi seçiyor. Sonrasında da bu kullanıcıların gördükleri olumlu manzaraları bloglarında anlatması bekleniyor. Sonuç olarak da olay unutulup üstü kapatılarak, normal sansürle başarılamayacak bir propaganda tamamlanmış oluyor.

Morozov, bu şekilde otoriter devletlerin, kendilerini eleştirenlere uzanıp onları sürecin içine dahil ederek susturmalarının siyaset biliminde “otoriter deliberasyon” olduğunu anlatıyor. Otoriter deliberasyon yoluyla hem kitleler kendilerini karar alma mekanizmasının içinde hissettiklerinden daha uysallaşıyor, hem de otoriter rejim ülke içinde ve dışında kendini haklılaştırmış oluyor. Ayrıca sosyal medya ve bloglar, bu devletler için eşi bulunmaz bir istihbarat toplama ortamı sunuyor. Eskiden, örneğin İranlı muhaliflerin nasıl örgütlendikleriyle ilgili bir araştırma aylar alırken, şimdi sadece Facebook sayfalarına bakmak yeterli oluyor.

Morozov’a göre, siber aktivizm’den bahsedildiği kadar, siber hedonizm’den de bahsedilmeli. Siber dünya, kitlelerin mobilize olabileceği ve seslerini duyurabileceği bir yer olduğu kadar, aynı zamanda “kitlelerin afyonu” olarak isimlendirilecek bir pasifize etme ve susturma aracı. Morozov, interneti ütopik bir dünya olarak görmeyi bırakıp, aslında nasıl gerçekleri barındırdığını görmemiz ve ona göre hareket etmemiz gerektiği önerisiyle konuşmasını tamamlıyor.

Rogers: ABD Rusya’ya Karşı Siber Saldırıları Arttırmalı

ABD Parlamento İstihbarat Komisyonu başkanı Mike Rogers, ABD’nin Rusya gibi devletlere karşı daha fazla siber saldırı düzenlemesi gerektiğini belirtti. Washington Post tarafından düzenlenen siber güvenlik zirvesinde konuşan Rogers, “ABD’nin, Rusya gibi Amerikan çıkarlarına karşı hareket eden ülkelere karşı siber gücünü yeterince kullandığını düşünmüyorum.” şeklinde konuştu.

Rogers, Amerikan finans sektörünü hedef alan Rusya kaynaklı saldırılara değindi. Özellikle Ağustos’taki JP Morgan Chase saldırısından bahseden Rogers, bu saldırının arkasında devlet desteği olduğunu belirtti. Rogers’a göre saldırının nedeni, ABD’nin Mart ayında Rusya’ya koyduğu ambargolar.

Rogers, kısa zamanda ABD’nin ofansif/saldırgan operasyonlar düzenlemesi ve bu saldırıların nasıl olması gerektiğine dair politikalar geliştirmesi gerektiğini açıkladı.

Siber saldırıya uğradığı kesinleşen JP Morgan Chans finans şirketi, saldırıdan etkilenme ihtimali olan 76 milyon hesabın raporlarını açıkladı.

Rogers, özel sektör ağlarının ABD’deki ağların %85’ini oluşturduğunu ve bu ağların da, arkasında devlet desteği olan günümüzdeki siber saldırılara karşı “hazırlıklı olmadığını” belirtti.

 

Şifrenizin Sorunu Ne?

Carnegie Mellon Üniversitesi’nde bilişim alanında dersler veren Prof. Lorrie F. Cranor, TEDTalks’taki konuşmasında şifreler ve şifre güvenliği hakkında yaptığı araştırmasını dinleyicilerle paylaşıyor. Cranor, ilk defa üniversite bilişim departmanının şifre politikalarında ayrıntılı değişikliğe gitmesi ile şifreler konusunda araştırma yapma fikri ediniyor. Fakat şifrelerin mahremiyeti dolayısıyla NIST’in bile elinde yeterince şifre verisi bulunmaması üzerine, bu araştırmayı ekibiyle birlikte kendisi yürütüyor.

Üniversite kampüsünde yapılan anketler ile, online kullanıcılara, şifrelerini açıkça yazmadan şifreleri hakkında sorular soruluyor. Şifrelerde rakam kullanılıp kullanılmadığı, hangi tür karakterlerin hangi sıralarda kullanıldığı gibi sorular yoluyla şifreler hakkında oldukça fazla veri elde ediliyor. Ayrıca Carnegie Mellon Üniversitesi’nde üniversite bünyesindeki tüm şifreleri (şifreleri birebir görmeden) inceleyen Cranor, işletme ve finans gibi bölümlerin mensuplarının, şifre güvenliğine en fazla dikkat eden grup olduğunu farkediyor. Şifre güvenliği açısından en zayıf ve dikkatsiz olan üniversite mensupları ise, bilgisayar ve yazılım bölümü öğrencileri.

Cranor ve ekibi, araştırmalarını derinleştirerek, kullanıcıların şifrelerini nasıl oluşturduklarını ve bu şifreleri oluştururken nasıl bir mantıkla hareket ettiklerini araştırmaya başlıyor. amazon.com’un Mechanical Turk uygulaması üzerinden, 50¢ karşılığında kullanıcılardan şifre üretmeleri bekleniyor. Bu yöntemle yaklaşık 5000 hayali şifre toplayan Cranor ve ekibi, şifrelerde en fazla kullanılan trendleri ortaya çıkarıyor. Örneğin şifrelerde belli başlı bazı hayvan isimleri (maymun, kedi, vb), bazı karakterler (@, ., ! vb.) sıklıkla tercih ediliyor. Fakat yine de kullanıcıların halen şifre güvenliğinin önemini idrak edememiş olmaları, 123456, qwerty, iloveyou gibi şifrelerin sıklıkla tercih ediliyor olması ve bunun siber suçluların işlerini kolaylaştırması, Cranor tarafından altı çizilen noktalardan.

Günümüzde bir kullanıcının çok fazla sayıda şifresi bulunduğu ve bunların hepsinin hatırlanmasının zor olduğunu kabul eden Cranor, internet kullanıcılarının şifre güvenliği konusunda nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda da önerilerde bulunuyor. Hem güvenli hem de hatırlanması kolay şifre seçimi için en etkili yöntemin “hecelenebilir şifreler” (pronouncable passwords) olduğunu belirtiyor. Bu şifreler, herhangi bir sözlükte bulunmayan, fakat dil ile söylenmesi herhangi bir kelimeyi söylemek kadar kolay olan şifreler.

Cranor, şifre konusunun siber suçlar ve siber güvenlik açısından önemini yineleyerek konuşmasını tamamlıyor.

Demokrasiyi İnternete Uyarlamak

İnternetin kitlelerce yaygın kullanılmasının demokrasinin geleceği konusunda nasıl değişimlere sebep olacağı, sürekli tartışılan bir konu. Özellikle sosyal medyanın toplumsal olaylarda gücünün yadsınamaz bir konuma gelmesi, bu tartışmaları daha da derinleştiriyor. Bir taraftan da ulus devletlerin siber alanda kontrol, sansür ve kısıtlama uygulamaları, bu tartışmalara başka bir boyut daha kazandırıyor.

Arjantinli demokrasi aktivisti Pia Mancini, geçtiğimiz hafta TEDTalks’ta gerçekleştirdiği konuşmasında, internetin demokrasi açısından geleceğini tartışıyor. Mancini konuşmasına 19. yüzyıldan kalma kurumlar ile demokrasiyi sürdürmeye başladığımızı ve bu kurumların da 15. yüzyıl bilgi teknolojilerine dayandığını belirterek başlıyor. Bu teknoloji ise, çoğunluk adına sadece bir kaç kişinin günlük kararlar vermesi esaına dayanıyor. Ayrıca bu sistemde, düzenli olarak bizi yönetecek otoriteleri seçiyoruz, fakat otoritelerin kararlarına nasıl vardıkları konusunda herhangi bir etkimiz bulunmuyor. Bu tür bir sistem sadece iki tür sonuç ortaya çıkarabiliyor: sessizlik veya gürültü.

Mancini, “Temsil yoksa vergi yok.” şeklindeki 18. yüzyıl sloganının “İletişim yoksa, temsil yok.” şeklinde değiştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu iletişimin gerçekleştirilmesi için de, teknolojik yöntemlerin kullanılmasını elzem olarak görüyor.

Mancini, Arjantinli arkadaşlarıyla DemocracyOS adında bir uygulama geliştirdi. Açık kaynak kodlu bu uygulamanın amacı ise, vatandaşlar ile seçtikleri temsilciler arasında bir köprü kurmak. Parlementoda tartışılan veya oylanan kararlar, gündelik dil ile vatandaşlara ulaştırılıyor. Bu şekilde vatandaşların sürekli bilgi alabilmeleri mümkün oluyor. Ayrıca kullanıcılar bu online platformda, verilecek olan siyasi kararları oylama imkanı da buluyor. Bu oylama siyasiler için bir referans işlevi de görebiliyor. Bu platform yoluyla genç bir parti kurmayı da başaran Mancini, 21. yüzyıl siyasetinde teknolojinin geri dönülmez şekilde kendine bir yer edindiğini savunuyor.

Türk Hackerlar Balkovanına Üşüştü

Global Tech adlı web platformunda Jordan Robertson imzasıyla çıkan bir yazı, endüstriyel kontrol sistemiymiş izlenimi veren bir siber tuzağa yapılan saldırıları inceliyor. Çıkan sonuçlara göre kurulan bu tuzağa yapılan saldırılar çoğunlukla Türkiye, ABD, Çin ve Rusya kaynaklı.

ThreatStream siber güvenlik şirketi, tuzaktaki verileri daha detaylı incelemeye aldı. Verilerin içinde, balkovanı adı verilen tuzakların düzenlenen saldırılar konusunda önemli bilgilere ulaştı. Tuzak sistem SCADA adı verilen kontrol sistemi gibi gözüküyor. Bilindiği gibi bu sistemler nükleer reaktörler, üretim sistemleri veya hapishaneler gibi büyük çaplı kurum veya kuruluşlarda bilgi kontrol sistemi olarak kullanılıyor.

Aşağıdaki grafikten de anlaşılacağı gibi listenin tepesinde Rusya veya Çin değil, Türkiye bulunuyor.

Şehir bazında bakıldığında, araştırma Türkiye’den kaynaklanan 105 saldırının tam olarak hangi şehirden kaynaklandığını bulamadı. Fakat geri kalan saldırı kaynağı şehirleri şu şekilde tespit etti: 

Pekin’in listenin yukarısında olması sürpriz olmasa da, Tennessee eyaletinin Chattanooga şehri biraz şaşırtıcı. Konuyu daha detaylı araştıran uzmanlar, burada bir siber güvenlik projesi yürütüldüğünü ve saldırıların da bu güvenlik projesinden kaynaklandığını anladı.

Konuyla ilgili konuşan ThreatStream kurucusu Greg Martin: “Saldırılar bize, güvenlik araştırmacılarından ulus devletlere kadar herkesin kontrol sistemlerine saldırmaya meraklı olduğunu gösteriyor. İnsanlar aktif şekilde bu açıklıkları tarayıp buluyorlar. Bir balkovanı veya gerçek bir SCADA sistemi olup olmaması farketmiyor.” dedi.

Uzmanlar ayrıca siber saldırıların en önemli özelliklerinden biri olan isnadiyet (attribution) problemine de dikkat çektiler. Araştırdıkları bu saldırıların gerçekten sözkonusu şehirlerden mi kaynaklandığı, yoksa bu şehirlerin hackerlarca atlama taşı mı olarak kullanıldıklarını tespit etmek oldukça güç.

Yapılan araştırmanın en önemli özelliği ise, SCADA saldırılarının artık global hale gelmiş olduğunun gözler önüne sermesi.