Etiket arşivi: RSA

FBI, Hive fidye yazılım çetesine nasıl sızdı?

FBI, Hive fidye yazılım çetesine nasıl sızdı?FBI, siber suçluları parmaklıklar ardına götürmekten vazgeçmek anlamına gelse bile fidye yazılımı çeteleriyle mücadeleyi sürdürüyor.

Hive olarak bilinen kötü şöhretli bir siber suç çetesini tek bir kişiyi tutuklamadan çökerten FBI, bu yeni yaklaşımının bir örneğini sergiledi.

DEĞİŞEN STRATEJİ: SİBER SUÇLULARI HAPSETMEK YERİNE UZAKTAN ENGELLEMEK

Söz konusu değişiklik FBI’ın siber suçlarla mücadele yönetimindeki kayda değer bir değişikliği yansıtıyor. Bu, suçluları hapsetmek yerine onları alt etmeye ve uzaktan engellemeye odaklanıyor. Bunun bir alt sebebiyse siber suçluların çoğunun ABD dışında yaşaması.

Söz konusu mücadele yöntemi değişikliğini belki de en iyi tanımlayan başsavcı yardımcısı Lisa Monaco. Monaco, nisan ayında RSA güvenlik konferansında yaptığı açıklamada, FBI’ın eski standartlarına göre böyle büyük bir davayı herhangi bir tutuklama olmadan kutlamanın “sapkınlık” olacağını söylemişti. Ancak Monaco, “Artık başarımızı sadece mahkeme salonundaki eylemlerle ölçmüyoruz.” diye sözlerine devam etmişti.

HIVE’A SIZMAK 130 MİLYON DOLARI KURTARDI

Hive bir zamanlar dünyanın en üretken suç örgütlerinden biriydi ve Amerikan okullarının, işletmelerinin ve sağlık tesislerinin ağlarını kapatması ve ardından erişimi yeniden sağlamak için fidye talep etmesiyle ünlüydü. 

FBI, Temmuz 2022’de Hive’ın ağına girerek hem Hive kurbanlarına büyük bir yardım yaptı hem de siber suçluların potansiyel saldırılarını engelledi.

Hive’ın çökertildiği dönemde Adalet Bakanlığı’nın ulusal güvenlik biriminde başsavcı yardımcısı olarak görev yapan Adam Hickey, FBI’ın bu operasyonla dünya genelindeki mağdurlara yaklaşık 130 milyon dolar kazandırdığını ve bunun da yaklaşımın ne kadar etkili olduğunu kanıtladığını söyledi. 

Hickey, “İnsanları hapse atmanın siber tehdide karşı koymanın tek yolu olduğunu düşünmek için goril olmak gerekir.” dedi.

Ancak bu yaklaşımın da sınırları var. FBI yetkilileri ve bağımsız siber güvenlik uzmanlarıyla yapılan röportajlar, FBI’ın bu işi nasıl başardığı ve Hive operasyonunu neden tam olarak bitiremeyip sadece zayıflatabildiği konusunda yeni ayrıntılar sunuyor.

Çeteye sızma çabası uzun ve yoğun emek gerektirdi. Hive, ilk olarak Temmuz 2021’de FBI’ın radarına girdi. 

FBI şifreli iletişim tuzağıyla suç şebekelerini avladı: 800 kişi tutuklandı

Yüksek profilli fidye yazılım grupları Amerikan gaz boru hatlarına ve et işleyicilerine felç edici saldırılar düzenlerken, o zamanlar bilinmeyen Hive çetesi Florida’da adı açıklanmayan bir kuruluşun ağını kilitledi.

Hive’ın Amerika Birleşik Devletleri’nde bilinen ilk saldırısı olduğu için FBI prosedürü, büronun kurbana en yakın olan Tampa saha ofisinin gelecekteki tüm Hive vakalarının sorumluluğunu üstlenmesini gerektiriyordu.

Tampa ofisinde özel ajan olarak görev yapan Justin Crenshaw, kendisinin ve ekibinin o sırada grup hakkında hiçbir şey bilmediklerini, ancak hızla araştırmaya başladıklarını söyledi.

ABD kolluk kuvvetlerinin tahminlerine göre, sonraki 18 ay içinde Hive dünya genelinde 1.500’den fazla saldırı düzenledi ve kurbanlarından yaklaşık 100 milyon dolar kripto para topladı. 

Grup, kısmen acımasızlığı güçlü bir büyüme motoruna dönüştürerek, diğer siber suçluların sınır dışı ilan ettiği hastaneler ve sağlık hizmeti sağlayıcıları gibi kuruluşları hedef alarak bu kadar hızlı büyüdü.

Hive birbiri ardına saldırılar düzenlerken, Tampa ajanları büroya başvuran her kurbanla görüştü ve bu süreç yavaş yavaş çete hakkında değerli istihbaratlar elde edilmesini sağladı.

Örneğin, Hive’ın nasıl tek bir grup değil de birkaç grup olduğunu, sıkı bir mafyadan ziyade McDonald’s gibi markalaşmış bir franchise’a daha yakın olduğunu öğrendiler. 

Grup, siber suç uzmanlarının “hizmet olarak fidye yazılımı” adını verdikleri bir modelle çalışıyordu; bu modelde Hive’ın çekirdek üyeleri şifreleme yazılımlarını, ağlara sızma ve fidye yazılımı yükünü dağıtma konusunda uzmanlaşmış diğer suçlulardan oluşan geniş bir ağa ya da “bağlı kuruluşlara” kiralıyordu.

İLK ADIM 12 AY SONRA ATILDI

İlk vakanın Tampa masasına ulaşmasından on iki ay sonra, Crenshaw nihayet bir atılım yaptı.

Grubun uzaktan yönetim paneline, yani çete üyelerinin ellerine geçen her hastane, okul ve küçük işletmenin verilerini karıştırmalarına ve ardından kurtarmalarına olanak tanıyan anahtarları korudukları dijital bir sinir merkezine girmenin bir yolunu buldu.

Bu buluş FBI’a dikkate değer bir fırsat sundu: Hive’ın kurbanlarını, grup onlara saldırır saldırmaz tespit etme ve ardından ağlarını eski hâline getirmek için ihtiyaç duydukları şifre çözme anahtarlarını onlara iletme.

Sonraki altı ay boyunca FBI Tampa dünya çapında 300’den fazla yeni kurbana anahtar sağladı.

Crenshaw’ın ekibi mağdurlara teknik yardım sunma konusunda o kadar başarılı oldu ki sonunda Crenshaw ve ekibi kendilerine bir lakap taktı: Hive yardım masası.

Ancak FBI’ın Hive’a sızmadaki başarısı hiçbir zaman grubun toptan imhasına dönüşmedi. Verilere göre grup, içlerine FBI sızmışken bile istikrarlı bir saldırı temposunu sürdürdü.

Hive’ın ödeme yapmayı reddeden kurbanların isimlerini ve hassas bilgilerini yayınladığı dark web sitesinde, ağustos ayında yedi, eylül ayında sekiz, ekim ayında yedi, kasım ayında dokuz ve aralık ayında 14 kurban listelendi. Bu rakamlar sızma öncesi rakamlarla tutarlıydı.

Hive’ın bu kadar aktif kalmasının bir nedeni, hassas dosyalarını internete sızdırmakla tehdit ederek kurbanlar üzerinde ek baskı kurabileceğini öğrenmiş olması.

HIVE DAVASI HÂLÂ SÜRÜYOR

Bu yılın Ocak ayı başlarında Tampa ofisi, Hive davasını tamamen değiştirecek olan ikinci büyük keşfine ulaştı.

Daha titiz bir araştırma sonucunda FBI, Hive’ın saldırılarını düzenlemek için kullandığı ana sunucuları Los Angeles’taki bir veri merkezinden kiraladığını öğrendi. Sadece iki hafta sonra donanıma el koydu. Kısa bir süre sonra da Hive’ın kapatıldığını duyurdu.

Crenshaw, Hive üyeleri hâlâ dışarıda olduğu için davanın bitmediğini söyledi. Hatta bu sunucular, FBI’ın 18 ay boyunca Hive ile çalışan bağlı kuruluşların maskesini düşürmesine yardımcı olabilir. 

YENİ STRATEJİNİN ARTISI VE EKSİSİ

Geçtiğimiz ay ABD Adalet Bakanlığı, Hive’a bağlı olarak çalışmakla suçlanan bir Rus vatandaşı hakkındaki iddianameyi duyurmuştu. Mikhail Matveev adlı bu kişi hâlâ firarda ve iki farklı fidye yazılım grubu için çalışmış. Bu da siber suçluların çeteler arasında dolaşmasının ve birinin çökmesi halinde yeniden ortaya çıkmasının ne kadar kolay olduğunun bir işareti.

Birçok kurban adına fidye yazılımı müzakerecisi olarak görev yapan siber güvenlik şirketi GroupSense’in CEO’su Kurtis Minder, “Liderliği ele geçirmediğiniz ve onları tam anlamıyla kilit altına almadığınız sürece, ‘fidye yazılımı’ gruplarının anlamlı bir şekilde yeniden ortaya çıkmasını durdurmanız pek olası değil.” dedi.

Minder, “FBI’ın elindekilerle en iyisini yapmaya çalıştığını, yine de bu insanların tekrar geri dönmesinin oldukça basit olduğunu” söyledi.

NSA’in siber güvenlik direktörü Rob Joyce, bu stratejinin asıl hedeflediği şeyin suç ekosistemine olan güveni sarsmak olduğunu söyledi.

Joyce, Hive’ın ele geçirilmesi gibi operasyonların “Kime güvenebileceklerinden ya da neye inanabileceklerinden emin olmayan pek çok suçlunun aklının karışmasına neden olduğunu” belirtti. Joyce, “Bu kafa karışıklığı onları yavaşlatıyor ve faaliyet gösterme yeteneklerini engelliyor.” dedi.

FBI’ın dijital sabotajı geçici kazanımlar sağlasa da suçlular şimdi ABD kolluk kuvvetlerinin peşlerinde olduğunu çok iyi bilerek yeniden toparlanabilir ve faaliyetlerine yeniden başlayabilirler.

RSA’ya GDPR damgasını vurdu

Siber güvenlik gündeminin sesi olmak iddiasıyla yola çıkan BizBize Siber Sohbet podcast serisinin son bölümünde, RSA konferansına katılan Biznet Bilişim uzmanları etkinlik hakkındaki izlenimlerini ve düşüncelerini paylaştı. Biznet İç girişimcilik Direktörü Hakan Terzioğlu’nun moderatörlüğünde düzenlenen yayına Endüstriyel Kontrol Sistemleri (EKS) Teknik Ekip Lideri Can Demirel ve Denetim Danışmanlık Birim Yöneticisi Sefa Karabulut konuk oldu.

RSA’ya katılan üçlü, yayının başında geçmişe göre bu sene dünyanın önde gelen konferansına Türkiye’den daha fazla katılım olduğunu memnuniyetle belirtirken, bazı oturumların geçen seneye göre daha ‘zayıf’ kaldığı eleştirisinde bulundu. Sefa Karabulut etkinliğin ana tema konuşmalarına katılımın düşük olmasının yarattığı hayal kırıklığına değindi. 400’ün üzerinde oturum yapılan 2018 RSA konferansında 30 saatin üzerinde sunum yapılırken, 45 bin kişiden fazla katılımcı etkinlikte yer aldı.

Farklı konularda müşterilerine hizmet veren Biznet’in konferansta çalıştığı alanlarla ilgili dünyadaki gelişmeleri yakından takip edebilmek için altı uzmanıyla RSA’e katıldığını aktaran Karabulut, 25 Mayıs’ta yürürlüğe giren Genel Veri Koruma Yönetmeliği’nin (GDPR) etkinliğe damga vurduğunu söyledi. “Yönetmelik Avrupa’dan çıkmış olmasına rağmen, ABD’de düzenlenen bu kadar büyük çaplı bir organizasyonda ana gündem maddesi haline gelmesi düşündürücü. Amerikalılar adeta yanıp, tutuşuyor çünkü AB vatandaşlarıyla iş yapıyorsanız buna uymak zorundasınız,” dedi.

Yapay Zekâ güvenlik alanında daha fazla gündemde olmalı

Biznet uzmanları RSA’de konuşulan konular her yıl değişse de, değişmeyen temaların başında veri güvenliğinin olduğunu aktardı. Bunların dışında yeni bir atak vektörü olarak kripto madenciliğe vurgu yapıldığına dikkat çeken Hakan Terzioğlu, “Herkes Blokzincir’in çalışma prensiplerini biliyor ve bundan kaynaklı güvenlik tehditlerine odaklanılıyor. Kısaca yeni bir tehdidimiz oldu: “CrytoJacking”” ifadelerini kullandı.

2018’in güncel teknoloji konularının başında gelen ‘Yapay Zekâ’ konusunda yapılan oturumda dile getirilenler ise Biznet uzmanlarını tatmin etmişe benzemiyor. Karabulut, “Makine öğrenmesi tartışmalarında derinleşme beklerdim,” derken, Demirel konuşmacılardan ziyade dinleyicilerin soru ve yorumlarıyla siber güvenliğin yapay zekâ uygulama alanları konusunda tartışmaların olduğuna dikkat çekti.

‘Data is new oil’ cümlesine atıf yapan Terzioğlu ise “Yapay Zekâ ile yapılacak çok şeyler var. Derin Öğrenmenin (Deep Learning) ötesine geçip yorumlama kısmında neler yapılacağı konuşulmadı. Siber güvenliğe nasıl uygulanacağına değinilmedi. Atlanmış önemli bir tema,” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de siber güvenlik alanında ne yapılıyorsa uluslararası iş birliği sağlamalı

EKS’lerin siber güvenliği konusunda yaptığı çalışmalarla isminden söz ettiren Can Demirel kendi çalışma alanının RSA’de geçen senelerde çok gündeme gelmediğini belirterek bu sene durumun biraz değiştiğini söyledi: “Gelecek sene gerçekleşmesi beklenen en önemli 5 saldırı çeşidinden birinin EKS’lere yönelik olması açıkçası ürpertici. Buna rağmen RSA’daki 414 oturumdan sadece 18’i endüstriyel içeriğe sahipti. IoT (Nesnelerin İnterneti) ile birleştirdiğimizde bu sayı RSA’deki oturumların yüzde 10’luk bir kısmına tekabül ediyor,” dedi. Zamanının çoğunu EKS ile ilgili oturumlarda geçiren Demirel, RSA’de EKS’ler özelinde düzenlenen CTF (Bayrağı Yakala) yarışmasının bir benzerinin EKS Siber Güvenlik Kampı’nda yapacaklarını da duyurdu.

Hakan Terzioğlu da EKS güvenliği konusunda bilgi paylaşımı ve uluslararası iş birliğine dikkat çekti: “Türkiye’de siber güvenlik alanında ne yapılıyorsa mutlaka uluslararası alanda aynı işi yapan kişi ve kurumlarla ilişki içerisinde olunmalı. Hepimiz aynı savaşı veriyoruz, ayrı ayrı deneyimliyoruz. Kaybedecek vakit yok. İhtiyaç artıyor. Bilgi paylaşımı çok kilit bir konu.”

Türkiye ile ilgili slaytları Biznet uzmanı düzeltti

Dünyanın önemli EKS güvenliği şirketlerinden Dragos’un CEO’su Robert Lee’nin sunumunun ilk üç slaydının Türkiye ile ilgili olduğunu aktaran Demirel, sunumda Türkiye’de yaşanmış güvenlik olayları konusunda doğru sanılan bazı yanlışların düzelttiğini aktardı. “Bu konuyla böyle uluslararası bir konferansta gündeme geliyorsak daha dikkatli olmalıyız,” dedi.

Sunumlarda sıklıkla dile getirilen bir başka konunun Olay Müdahale (Incident Response) olduğunu anlatan Sefa Karabulut, hacklenmenin kaçınılmaz kabul edildiğini ve buna karşı olay müdahale süreçlerinin mutlaka test edilmesi gerektiği konusunda uyarılarda bulunulduğunu kaydetti. Halkla ilişkilerin bu konuda önemli olduğunu belirten Terzioğlu, “Teknik önlemlerin yürütülmesinde bir kriz yönetim süreci yürütülmesi gerektiği gibi, yaşadığınız veri ihlalini halka nasıl anlatacağınız ile ilgili de bir kriz yönetim süreci yürütülmesi gerekiyor,” dedi.

Son olarak Can Demirel, olay müdahale konusunda bölgesel ittifaklar kurulduğunu anlatarak ve Malezya’daki İslami temelli olay müdahale kümelenmesini örnek gösterdi. Dünya çapında iş yapabilecek teknik uzmanların Türkiye’de bulunduğunu söyleyen Terzioğlu da, böyle kümelenmeler ile bu yetenekleri dünyaya gösterme şansı elde edileceğine dikkat çekti.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

RSA’de Türk kahvesi: Picus Security standında neler yaşandı?

1991 yılında küçük bir kriptografi toplantısı olarak yola çıkan RSA Konferansları bugün dünyanın sayılı siber güvenlik etkinlikleri arasında başa oynuyor. Her sene ortalama 45 bin ziyaretçinin katıldığı ABD’de düzenlenen RSA Konferansı, küresel siber güvenlik camiasının kalbinin attığı en önemli organizasyonlardan biri sayılıyor. Öyle ki, Obama Yönetimi’nin hazırladığı Comprehensive National Cybersecurity Inıtiative 2010 yılında ilk kez RSA Konferansında halka açıklanırken, Anonymous gibi grupların bazı üyelerinin kimliklerinin açıklanması gibi sıra dışı olaylar da yine bu etkinlikte gerçekleşiyor.

Bu zamana kadar RSA Konferans etkinliğe Türkiye’den de katılımcılar oldu. Mesela güvenlik konusunda istikrarlı şekilde içerik üreten Güvenlik TV’nin 6 bölümünde, Halil Öztürkçi ve Sertan Kolat katıldıkları RSA Konferansı’na dair izlenimlerini izleyicilerle paylaşmışlar. Fakat Türkiye merkezli bir siber güvenlik şirketinin RSA’de stant açtığı görülmemişti; ta ki Süleyman Özarslan ve Volkan Ertürk adlı iki ‘kafadar’ bir çılgınlık yapana kadar.

Picus Security’nin ortakları Özarslan ve Ertürk’ün yaklaşımını küresel ve yerelin dengeli bir kombinasyonu, başka bir deyişle ‘glocal’ olarak tanımlamak yanlış olmaz. Geliştirdikleri ürüne duydukları güvenle ‘dünya pazarında biz de varız’ demek için RSA’e 30 bin dolarla sponsor olacak kadar küresel vizyona sahip, ama aynı zamanda stantlarına gelenlere ikram edecekleri kahvenin bardağını Türkiye’den götürecek kadar da yerliler.

Siber Bülten’e konuşan CEO Volkan Ertürk etkinlik olumlu olumsuz birçok tepki aldıklarını belirterek, Picus’u tanıtmaya başladıklarında genelde ‘Türkiye’den yazılım firması çıkmış mı ki, siber güvenlik firması çıksın?’ önyargısıyla karşılaştıklarını anlattı. “Sadece firmamızı ve ürünümüzü tanıtmakla kalmadık aynı zamanda Türkiye ile ilgili bu algıyı da bir ölçüde bertaraf ettik.” şeklinde konuşuyor.

Picus siber güvenlik denetimlerine yeni bir yaklaşım getiriyor. Kurumların sistemlerini savunmak için kullanıldıkları siber güvenlik ürünlerini sürekli denetleyen bu yazılım, kurumların siber saldırılara ne kadar hazır olduğunu ölçerek, iyileştirme önerileri sunuyor. Güncel ataklara karşı kurumların güvenlik başarımlarını ve güvenlik sistemlerinde alınması gereken önlemleri raporlayan Picus, kurumların yeni bir siber saldırıya hazır olma süresini aylar mertebesinden, günler mertebesine indiriyor. Kurumların her biri on binlerce atak imzası içeren çeşitli güvenlik sistemlerini yönetmeye çalıştığı ve yapılandırma hatalarını tespit etmenin pratik bir yolu olmadığı bir dönemde Picus’un Türkiye’nin en büyük bankalarında ve kamu kurumlarında ciddi referanslarının olmasının arkasında da bu yatıyor olabilir.

Daha önceki RSA etkinliklerine ziyaretçi olarak katıldıklarını anlatan Ertürk “Bundan önce katıldığımız etkinliklerde yabancı iş ortaklarımızın bize sık sık ‘Standınız nerede?’ diye sorması canımızı sıkmıştı. Biz de bu sefer RSA’de firmamızla var olma kararı verdik.” diyerek sürecin nasıl başladığını anlatıyor. Volkan Ertürk böyle bir küresel etkinlikte stant açmanın pazarlama adına faydalarını saymakla bitiremiyor: “Geçtiğimiz senelerde Londra’daki Infosec’de stant açmıştık ama burada bir kez daha gördük ki, RSA gerçekten global vitrine çıktığımız bir etkinlik. Her şeyden önce artık RSA Konferans’ına sponsor olmuş bir şirket oluyorsunuz. Sadece bu durum bile şirketi bir üst lige taşıyor.”

Türk markası kendini ispat etmek için daha fazla çalışmak zorunda

RSA Konferansına ilk kez stant açan yeni girişimler için etkinlik yönetimi bir ‘kıyak’ yapıyor ve bu şirketlerin listesini yayınlıyor. Bu sayede yatırımcıların ve meraklı ziyaretçilerin biraz daha dikkatini çekmeleri hedefleniyor. Picus’un bu listede de yer aldığını söyleyen Ertürk, ‘uzaktan müşteri ve iş ortağı yapmanın en doğru yolu’ olarak tarif ettiği RSA Konferansı için Picus’un küresel marka bilinirliğine çok büyük katkı yaptığını ifade etti.

“Firmanızın ciddiyeti sorgulanırken RSA’de bulunmuş olmanız çok önemli bir veri olarak sizinle çalışmak isteyenlerin karşısında duruyor. Aynı zamanda sizin firma yöneticisi olarak yerel mi yoksa küresel bir vizyona mı sahip olduğunuzun da somut bir göstergesi.”

Ürünleri ile alakalı çok olumlu tepkiler aldıklarını kaydeden Ertürk, Picus’u bir şekilde duyan kişilerin stantlarına gelerek ‘firmaya dokunmalarının’ çok önemli iş ortaklıklarının önünü açtığını anlattı. “Ortaklık teklif eden bir yatırımcı bize geldi ve ‘Çalışmalarınızı takip ediyordum, burada gördüğüme çok sevindim.’ dedi. Picus gibi özgün ürünlerin ABD ve İsrailli firmalardan çıkmasına alışık olan bir kitle var karşınızda. Bu nedenle kendinizi ve ürününüzü ispat etmek için daha fazla çalışmak durumunda olduğunuzu kavrıyorsun.”

Milliyetçi yaklaşımlarla görüşmek istemeyen de çıktı

RSA’de Picus’a yönelik ilgi öyle bir boyuta ulaşmış ki, Volkan Ertürk otelde dinlenirken bile uykudan uyandırılıp kendisiyle görüşmek isteyen distribütör veya yatırımcılarla görüşmek zorunda kalmış. Güvenlik sektörünün büyük oyuncularından birinin önce mühendisinin, daha sonra ürün yöneticisinin ve sonunda CEO’sunun stantlarına gelerek ‘Bizim hep yapmak istediğimiz şeyi yapmışsınız.’ itirafını yaptığını da aktarıyor Ertürk.

RSA gibi platformların şirketlerin rakiplerini tanıması için de iyi bir fırsat oluşturduğunu söyleyen güvenlik araştırmacısı, rakipler arası işbirliklerinin de ortaya çıkabileceği bir ‘flört’ ortamının da oluştuğunu ekliyor. Bu etkileşim ortamına rağmen randevu vermeyen, milliyetçi yaklaşımlarla Türk firmalardan uzak duranların da olduğunu sözlerine ekliyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Siber güvenlik projelerini AR-GE batağından kurtaran proje: TTP

ABD’de siber güvenlik projelerini Ar-Ge batağında kalmaktan kurtarmayı hedefleyen yeni TTP (Transition-to-Practice / Araştırmadan Kullanıma) programı ilk meyvelerini verdi.

Amerika Ulusal Güvenlik Departmanı tarafından fonlanan siber güvenlik teknolojilerinin araştırma aşamasından kullanım aşamasına geçirilmesini hedefleyen program şimdiye kadar hizmet verdiği 32 projenin 8 tanesini özel ve kamu sektörlerinde kullanıma soktu.

TTP program yöneticisi Nadia Carlsten, benzer teknolojiler için yeniden araştırma yapmaktansa zaten elde edilen Ar-Ge’ çalışmasındaki siber güvenlik araçlarını kullanıcılarla birleştirmeyi amaçladıklarını belirtti.

The Hill’in haberine göre, San Fransisco’da yapılan RSA konferansında araştırma aşamasındaki siber güvenlik teknolojilerini tanıtan program genellikle Ulusal Güvenlik Departmanı tarafından fonlanan projeleri kapsamında bulunduruyor.

İlgili haber>> Pentagon’un gözü Silikon Vadisi’nde

Her sene 8 adet projeye mentorluk ve kısmi fon hizmeti verdiklerini söyleyen Carlsten, yıllık alınan 80-100 başvurunun arasından seçim yapmanın gerçekten çok zor olduğunu belirtti.

Ölüm Vadisi olarak tanınan projelerin Ar-Ge aşamasına girip, kullanım aşamasına geçememesi döngüsünü yıkmak isteyen programın en yeni iki projesi Ulusal Güvenlik Departmanı tarafından desteklenen CHARIOT ve QUASAR.

Sosyal medyadan gelen siber güvenlik tehditlerini filtreleyen CHARIOT ile çeşitli siber güvenlik konfigürasyonlarının etkilerini gösteren QUASAR bu teknolojilere ihtiyacı olan şirketlerle buluşmak için program dahilinde tanıtıma girecek.

Carlsten aynı zamanda bu sene program dahilinde bulunan iki Enerji Departmanı teknolojisinin de Houston’daki enerji konferansında tanıtılacağını belirtti.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

[wysija_form id=”2″]