Etiket arşivi: Mustafa dayıoğlu

Ankara’da ‘Godfather of Cyberdefence’ rüzgarı

27 Kasım’da Sheraton Hotel Ankara’da gerçekleşen, ilk gününe katılma şansı bulduğum 3. Cyber Warfare and Security Conference (ICWC), iki yılın ardından oldukça güçlü bir içerikle karşımıza çıktı. Bu etkinliğin benim açımdan büyük bir önemi vardı: Siber Liderler serisini ilk yazmaya başladığım dönemde, başarılarıyla NATO’da isminden sıklıkla söz ettiren Süleyman Anıl’ın profilini incelediğim yazımda Türkiye’deki üst düzey etkinliklere katılımının sürekli olarak sağlanmasını en büyük temennim olarak iletmiştim. Şayet bu zamana kadar hiçbir ulusal etkinlikte söz almayan Anıl’ı, ilk defa ICWC bünyesinde konuşmacı olarak görmek, üstüne bir de tanışıp, konuşmak, benim için oldukça değerliydi. Konferans süresince sohbet etme imkanı bulduğum, Anıl’ın yerine gelen Christian-Marc Lifländer ve Tuğamiral Önder Çelebi[1] sayesinde, siber alanda söz sahibi üç lider ile bizzat tanışmış oldum.

ICWC’nin bu anlamda, normal hayatınızda denk gelmenizin çok da kolay olmayacağı Türk ve yabancı yöneticiler, direktörler, generaller, amiraller veya profesörler ile karşılıklı fikir alışverişinde bulunabileceğiniz, serbest bir ortam yaratmayı başardığı açıkça görülüyor. Önümüzdeki dönemde ICWC üzerindeki mevcut NATO vurgusu devam eder mi kestiremesem de, bir sonraki etkinliğin açılış konuşmasında savaş çalışmalarını siber alana başarıyla entegre eden Thomas Rid veya uluslararası çatışma uzmanlığını, siber alan ile harmanlayan Nazli Choucri gibi akademiden çıkan ancak politikaları ve siber güvenlik literatürünü derinden etkileyen isimler görmek, eminim ki konferansın kalitesini daha da artıracaktır.

2015 yılında katıldığım 2. ICWC sonrası kaleme aldığım yazımda sunumların içeriğine dair dile getirdiğim yapıcı eleştirilerim, bu etkinlikte tamamen giderilmişti. Etkinliğin bu kapsamda başarısını, TÜBİTAK ve SSM’nin bu konuda uzun bir süredir gösterdiği özveri, etkinliği planlayan Defence Turkey ekibinin vizyonu, akademinin etkinliğe gösterdiği yakın ilgi ve elbette NATO’dan gelen üst düzey katılımcıların varlığı belirledi demek sanırım yanlış olmayacaktır. Aslında NATO’nun beş önemli katılımcı göndererek bu etkinliğe verdiği destek, NATO ile ilişkilerimizin sınandığı bir dönemde kritik önem taşımaktaydı.

İlk konuşanlardan biri olan, SSM Müsteşar Yardımcısı Mustafa Şeker, bu etkinliğin hedefini, teknoloji ve inovasyon odaklı ama ihracat temelli bir kümelenme oluşturma ekseninde değerlendirerek, uzun soluklu bir yol haritasının varlığını hissetmemizi sağladı. Açılış konuşmasını (keynote speech) yapan, NATO Altyapı Servisleri Direktörü Dr. Gregory B. Edwards, siber tehditlerin gerçekliğini vurgularken, birliğin önündeki en büyük engelin, güçlerini birleştirmek[2] olduğunu söyledi. Çok fazla bilgisayarın, düğümün, sunucunun olduğu bir ekosistemde çalışmanın güvenlik açısından yarattığı sorunlara değinen Edwards, NATO’nun bu kapsamda proaktif bir yaklaşımla güncellemeye çalıştığı üç önemli unsura değindi: ortak altyapı, siber güvenlik ve operasyonlarSunumunda NATO’nun politikaları arasında siber savaşçılar (cyber warriors) yetiştirmek olduğunu söyleyen Edwards, insan gücüne bir sermaye olarak yatırım yapılması gerektiğini kaydetti.

“Cybersecurity and Defence Policies of Nations” isimli Mustafa Şeker moderatörlüğündeki ilk oturumda söz alan NATO’da görevli Tuğamiral Çelebi, siber saldırıların hibrid savaşın önemli bir unsuru haline geldiğine, karmaşıklaşan tehditler karşısında “birleşmiş siber operasyonlara”[3] ihtiyaç duyduğumuza dikkat çekti. Çelebi, bu yükü eşit şekilde paylaşmaya hazır olmamız gerektiğini özellikle vurguladı. Aynı panelde konuşan, Süleyman Anıl’ın emekliliğiyle boşalan koltuğu doldurup, NATO Siber Savunma biriminin başına gelen Christian-Marc Lifländer, NATO’nun siber kapasitesinin artmasında en büyük rolün, üye uluslara düştüğünü iletti.

Üyelerin ulusal altyapılarını ve ağlarını savunmaya yönelik kapasitelerini artırmasıyla, birliğin savunma kapasitesinin ciddi şekilde gelişeceğini belirtti. Takiben söz alan Anıl, konuşmasına biriminde lakabının “godfather of cyberdefense” olduğunu paylaşarak başladı. Onun da sunumunun odağında Gürcistan, Estonya, Ukrayna ve Ortadoğu’da gözlemlendiğini kaydettiği hibrid savaşlar vardı. Anıl, bu olaylarda siber bileşenlerin büyük bir rolü olduğunu söylerken,  Hibrid savaşın günümüzde Siber Operasyonlar, Elektronik Harp, Sinyal İstihbaratı ve Psikolojik Operasyonlar ile birleştiğini de savundu.

Oğuz Babüroğlu moderatörlüğünde gerçekleşen, “Cybersecurity Clusters: Collaborations to Strengthen the Cybersecurity Ecosystem” isimli ikinci oturumda ilk söz alan, İspanya Siber güvenlik Kümelenmesi koordinatörü Javier Tobal, inovasyon aktiviteleri sonucu Avrupa Komisyonu H2020 programına bağlı “www.cyberwatching.eu” sitesinin doğduğunu aktardı.  STM Genel Müdür Yardımcısı Ömer Korkut, konuşmasında Türkiye’den tek üyenin kendileri olduğu European Organization for Security (EOS) hakkında bilgi verdi.

Biznet adına konuşan Hakan Terzioğlu, benzer şekilde tercih ettikleri Hollanda menşeili bir kümelenme olan The Hague Security Delta’dan (HSD) bahsetti. Kümelenme konusundaki somut öneri ve fikirleriyle, panelin en dikkat çeken konuşmacısı, SAHA İstanbul (Savunma, Havacılık ve Uzay Kümelenmesi) Derneği Genel Sekreteri İlhami Keleş’ti. Misyonlarının mevcut potansiyeli kullanarak yüksek teknolojik ürün geliştirmek olduğunu söyleyen Keleş, milli sanayideki verimliliğinin yükseltilmesi ve rekabet edebilirliğinin artırılması amacıyla kurulduklarını açıkladı.

Uzun soluklu günün son oturumunda ise, Tübitak SGE Direktörü Mustafa Dayıoğlu’nun moderatörlüğünde “Emerging Technologies for Cybersecurity” başlığı işlendi.

[1] ACT Assistant Chief of Staff, Command & Control, Deployability and Sustainability (C2DS)

[2] “Alliance’s the biggest mission is connecting its forces.”

[3] “Federated cyber operations”

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Siber Güvenliğe “akademik” bir dokunuş: BÜSIBER

Siber güvenlikte bir ekosistemin oluşturulması ve tüm paydaşların efektif bir koordinasyon ile beraber çalışması gerekliliği hem stratejik hem de taktik düzeyinde dile getirilen bir husus. Bu ekosistem içerisinde de, yetişmiş insan kaynağı açığını kapatacak hem de asıl “teknoloji” ve AR-GE tarafındaki ihtiyaçları karşılayacak olan aktör dendiğinde akla ilk gelen kurum üniversiteler.

Bu bağlamda, BUSİBER -Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri Siber Güvenlik Çalışmaları Merkezinin- özellikle son dönemde hız kazanan faaliyetleri oldukça göz doldurucu. BUSİBER, Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Bilgin Metin’in girişimciliği ve İstanbul Kalkınma Ajansının destekleriyle hayata geçirilmiş ve siber güvenlik alanının gerektirdiği özel uzmanlaşma ve odaklanmayı sağlamak amacıyla kurulmuş bir proje.

BUSİBER, rutin olarak sürdürdüğü eğitim faaliyetlerinin yanı sıra geçtiğimiz pazartesi günü Boğaziçi Üniversitesinde düzenlediği “Türkiye’de SOME’ler ve Milli Güvenlikte Yerli Milli Çözümleri” etkinliği ile ön plana çıktı. Benim de öğleden önce programına katılma fırsatı bulduğum etkinlikte, Türkiye’nin önde gelen siber güvenlik uzmanları, firmaları ve konuyla ilgilenen akademisyenleri bir araya gelme fırsatı buldu.  Etkinliğin her ne kadar ana teması SOME’ler ve yerli milli çözümler de olsa, elektronik harp sistemlerinden, milli siber güvenlik standartlarının önemine; siber istihbaratın öneminden milli siber güvenlik operasyon merkezi çözümlerine sayısı yirmiden fazla konu başlığı tartışılma imkânı buldu.

Hal böyle olunca, birbirinden kıymetli uzmanların yaklaşık 15’er dakika ayrılmış yoğun sunumlarını takip etmek hiç de kolay olmadı. Siber güvenliğin hem stratejik hem taktik hem de operasyonel alanını bu denli geniş ele almış çok disiplinli bir etkinliğe açıkçası daha yoğun bir katılım beklenebilirdi. Bu çerçevede, bu tarz kıymetli etkinliklerin farklı platformlarda, özellikle öğrenci ve profesyonel kariyerini bu doğrultuda şekillendirmek isteyen adaylar için farklı kanallardan duyurulması bir başka önemli husus.

Veri ihlallerinin oranı yüzde 781 arttı

Dinlediğim sunumlarda uzmanların verdiği güncel veriler ve çözüm önerileri oldukça çarpıcı. Örneğin, açılış konuşması ile dinleyicileri bilgilendiren İnternet Geliştirme Kurulu Başkanı Tayfun Acarer veri ihlallerinin 2015’ten 2016’ya geçerken %781 oranında arttığını belirtirken, 2019’da siber saldırıların global maliyetinin 2,1 trilyon doları bulacağı yorumunda bulundu. Bununla beraber, Acarer’e göre, buzdağının görünmeyen yüzü çok daha geniş ve siber atakların %70’i tespit dahi edilemiyor.

Siber güvenlik ile ekonomi arasındaki organik bağ

Kalkınma Bakanlığı İktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürü Emin Sadık Aydın’a göre ise bilişim artık ekonominin vazgeçilmez bir parçası haline geldi ve bu olgunun ekonominin önemli temellerinden olan büyüme, verimlilik ve rekabetçilik ile organik bir ilişkisi var. Bu çerçevede, bilişim sektörünün ekonomi üzerinde oluşturacağı verimlilik artışını izlemek ancak bir yandan da teknolojinin olumlu ve olumsuz yanlarının farkında olup, tehditleri yönetebilmek çok önemli. Öte yandan, İstanbul Kalkınma Ajansı’nın (İKA) bu projeye destek vermesi atlanmaması gereken oldukça önemli bir detay.

Milli ürünlere olan güvensizliğin aşılması kritik

“Milli Güvenlik ve Elektronik Harp Sistemleri” konusunda bir sunum gerçekleştiren Savunma Sanayi Müsteşarlığı Siber Güvenlik ve Elektronik Harp Sistemleri Daire Başkanı, Muhammet Emin Ulukavak ise konuşmasında siber güvenliğin “milli güvenlik” kavramının tam kalbine geldiğini özetliyor. Ulukavak’a göre, son on yılda kat edilen yol gerçekten çarpıcı ve daha evvel yalnızca teknik bir konu olarak güvenlik bugün savunma sektörü nezdinde de stratejik önemiyle ele alınıyor. SSM’nin savunma sanayisinin geliştirilmesinin önemine de değinen Ulukavak’a göre üzerinde durulması gereken unsurlar ise milli donanımların eksikliği, milli çözümlere duyulan güvensizliğin aşılması ve siber güvenlik ekosisteminin oluşturulması. Bu çerçevede, SSM’nin özellikle yakın zamanlarda başlatmayı düşündüğü “siber akademi” girişimi dikkatle takip edilmesi gereken gelişmelerden.

TÜBİTAK Siber Güvenlik Enstitüsü Başkanı Mustafa Dayıoğlu’nun sunumu da Tübitak’ın siber güvenlik ekosistemi için attığı anlamlı adımların bilinmesi adına oldukça dikkat çekiciydi. Siber güvenlikteki makas değişimine dikkat çeken Dayıoğlu, en büyük eksikliğin “teknoloji geliştirecek insan” olduğuna dikkat çekerken, TÜBİTAK’ın en önemli görevinin, yerlileşme ve millileştirme, uçtan uca siber güvenlik, rehberlik ve destek olduğunu hatırlattı.

KPSS’li siber güvenlikçi çelişkisi

Cezeri Siber Güvenlik Akademisi (SGA) kurucularından ve TRT World’ün IT Direktörü olan Osman Doğan’ın sunumu ise Bug Bounty ve Ödül Avcılığı teması üzerineydi. Doğan, sunumunun ötesinde, siber güvenlikte mücadele edilen asıl kesimin KPSS derecesine sahip olmayan, 20’li yaşlardaki ve mezuniyet şartını yerine getirilmese de istihdam edilen grup olduğunu yeniden hatırlatarak siber güvenliğe ilişkin insan kaynağının kazandırılmasında farklı bakış açılarının geliştirilmesi gerektiği vurgusunda bulundu. Bununla beraber Doğan uzun zamandır gündeme getirilen “Siber Güvenlik Müsteşarlığı” konusunda da yakın zamanda gelişme kaydedileceğini belirtti.

SOME’lere zengin kaynak ve daha çok yetki şart

Siber güvenliğin ekonomik hacmine dikkat çeken e-devlet ve e-yönetişim uzmanı Mustafa Afyonluoğlu da, son dönem çalışmalarından önemli veriler aktardı. Afyonluoğlu’na göre,  Fransa siber güvenliğe 2014’te 1 milyar Euro, İngiltere ise 2015’te 2,5 milyar Euro’luk bir kaynak ayırmış. Öte yandan “siber güvensizliğin” yarattığı ticari hacmin 2030 yılında 90 trilyon dolar olması bekleniyor.

İLGİLİ HABER >> ABD SİBER GÜVENLİK BÜTÇESİNİ 14 KAT ARTIRDI

Sunumuna toplantının ana temasını alan Afyonluoğlu SOMElerin (Siber Olaylara Müdahale Ekipleri) kamu tarafında siber güvenlik elektronik hizmetler vermeye çalışırken güvenliği sağlama çabasıyla ortaya çıktığını ifade etti. “Şu anda 600’e yakın SOME var” diye konuşan Afyonluoğlu’na göre SOME’ler ne kadar etkin çalışırsa kamu tarafında siber güvenlik o denli kuvvetleniyor. Öte yandan, standartlar oluşturmak, SOME’lere zengin kaynak sunmak ve onları idari yetki sahibi yapmak gerekiyor. Yetki sahibi olmayan SOME’nin bir siber saldırı durumunda müdahalesi çok da kolay olmuyor.

“Yazılım firmaların yatak odaları gibidir”

Milli siber güvenlik operasyon merkezi sunumuyla, “milli” kavramının güvenlikteki rolünü yeniden vurgulayan ANET Yazılım uzmanı Ertuğrul Akbaş ise, “yazılım firmaların yatak odaları gibidir” alıntısında bulunarak, “yerli sanayinizin ürününü kullanmazsanız yabancı bir yazılımı kullanmak zorundasınız. Onu kullandığınızda maddi kayıpların dışında bilgi güvenliğinizi kaybedebilirsiniz” yorumunda bulunuyor. Milli bir SOC (Security Operation Center) ın ise önceliklerini bileşenlerin milli olarak gerçekleştirilmesi ve süreçlerin milli olması gerekliliği şeklinde özetliyor.

Takip edebildiğim son sunumda “milli ağ ve uygulama zafiyet uygulama çözümleri” temalı sunumuyla Netsparker güvenlik uzmanı Ziyahan Albeniz tamamen yerli bir web güvenliği çözümü olan ve 22 kişilik bir Türk Mühendis ekibi tarafından geliştirilen Netsparker çözümlerine değindi. Öte yandan, güvenlik alanında yetişmiş personel ihtiyacına vurgu yapan Albeniz Türkiye’de internet, özellikle de web güvenliğinin yeni başlayan bir farkındalık olduğuna dikkat çekti.

BUSİBER’in düzenlediği etkinlik “milli” temasının tartışmaların göbeğine yerleştirilmesi ve konunun bütüncül olarak ele alınması açısından son derece tatmin ediciydi. Konuşçmacılara ayırılan 15 dakikalık sürenin bu denli yoğun ve kritik konular için çok da yeterli “olamadığı” bir başka önemli nokta.

Uzmanların bu denli “insan kaynağı eksiği” ve “ürün geliştirme” vurgusuna karşın üniversitelerin öğrencilerini bu alanda cesaretlendirmesi ve bu tarz etkinlikleri takip etmeyi teşvik etmesi gerekiyor. Özellikle uzmanlarla birebir yapılacak söyleşiler, reel dünyada gerçekten ne olup bittiğini anlamak adına oldukça anlamlı olacağı da bir başka öneri olarak gündeme alınabilir.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

[wysija_form id=”2″]