Etiket arşivi: halil öztürkçi

RSA’de Türk kahvesi: Picus Security standında neler yaşandı?

1991 yılında küçük bir kriptografi toplantısı olarak yola çıkan RSA Konferansları bugün dünyanın sayılı siber güvenlik etkinlikleri arasında başa oynuyor. Her sene ortalama 45 bin ziyaretçinin katıldığı ABD’de düzenlenen RSA Konferansı, küresel siber güvenlik camiasının kalbinin attığı en önemli organizasyonlardan biri sayılıyor. Öyle ki, Obama Yönetimi’nin hazırladığı Comprehensive National Cybersecurity Inıtiative 2010 yılında ilk kez RSA Konferansında halka açıklanırken, Anonymous gibi grupların bazı üyelerinin kimliklerinin açıklanması gibi sıra dışı olaylar da yine bu etkinlikte gerçekleşiyor.

Bu zamana kadar RSA Konferans etkinliğe Türkiye’den de katılımcılar oldu. Mesela güvenlik konusunda istikrarlı şekilde içerik üreten Güvenlik TV’nin 6 bölümünde, Halil Öztürkçi ve Sertan Kolat katıldıkları RSA Konferansı’na dair izlenimlerini izleyicilerle paylaşmışlar. Fakat Türkiye merkezli bir siber güvenlik şirketinin RSA’de stant açtığı görülmemişti; ta ki Süleyman Özarslan ve Volkan Ertürk adlı iki ‘kafadar’ bir çılgınlık yapana kadar.

Picus Security’nin ortakları Özarslan ve Ertürk’ün yaklaşımını küresel ve yerelin dengeli bir kombinasyonu, başka bir deyişle ‘glocal’ olarak tanımlamak yanlış olmaz. Geliştirdikleri ürüne duydukları güvenle ‘dünya pazarında biz de varız’ demek için RSA’e 30 bin dolarla sponsor olacak kadar küresel vizyona sahip, ama aynı zamanda stantlarına gelenlere ikram edecekleri kahvenin bardağını Türkiye’den götürecek kadar da yerliler.

Siber Bülten’e konuşan CEO Volkan Ertürk etkinlik olumlu olumsuz birçok tepki aldıklarını belirterek, Picus’u tanıtmaya başladıklarında genelde ‘Türkiye’den yazılım firması çıkmış mı ki, siber güvenlik firması çıksın?’ önyargısıyla karşılaştıklarını anlattı. “Sadece firmamızı ve ürünümüzü tanıtmakla kalmadık aynı zamanda Türkiye ile ilgili bu algıyı da bir ölçüde bertaraf ettik.” şeklinde konuşuyor.

Picus siber güvenlik denetimlerine yeni bir yaklaşım getiriyor. Kurumların sistemlerini savunmak için kullanıldıkları siber güvenlik ürünlerini sürekli denetleyen bu yazılım, kurumların siber saldırılara ne kadar hazır olduğunu ölçerek, iyileştirme önerileri sunuyor. Güncel ataklara karşı kurumların güvenlik başarımlarını ve güvenlik sistemlerinde alınması gereken önlemleri raporlayan Picus, kurumların yeni bir siber saldırıya hazır olma süresini aylar mertebesinden, günler mertebesine indiriyor. Kurumların her biri on binlerce atak imzası içeren çeşitli güvenlik sistemlerini yönetmeye çalıştığı ve yapılandırma hatalarını tespit etmenin pratik bir yolu olmadığı bir dönemde Picus’un Türkiye’nin en büyük bankalarında ve kamu kurumlarında ciddi referanslarının olmasının arkasında da bu yatıyor olabilir.

Daha önceki RSA etkinliklerine ziyaretçi olarak katıldıklarını anlatan Ertürk “Bundan önce katıldığımız etkinliklerde yabancı iş ortaklarımızın bize sık sık ‘Standınız nerede?’ diye sorması canımızı sıkmıştı. Biz de bu sefer RSA’de firmamızla var olma kararı verdik.” diyerek sürecin nasıl başladığını anlatıyor. Volkan Ertürk böyle bir küresel etkinlikte stant açmanın pazarlama adına faydalarını saymakla bitiremiyor: “Geçtiğimiz senelerde Londra’daki Infosec’de stant açmıştık ama burada bir kez daha gördük ki, RSA gerçekten global vitrine çıktığımız bir etkinlik. Her şeyden önce artık RSA Konferans’ına sponsor olmuş bir şirket oluyorsunuz. Sadece bu durum bile şirketi bir üst lige taşıyor.”

Türk markası kendini ispat etmek için daha fazla çalışmak zorunda

RSA Konferansına ilk kez stant açan yeni girişimler için etkinlik yönetimi bir ‘kıyak’ yapıyor ve bu şirketlerin listesini yayınlıyor. Bu sayede yatırımcıların ve meraklı ziyaretçilerin biraz daha dikkatini çekmeleri hedefleniyor. Picus’un bu listede de yer aldığını söyleyen Ertürk, ‘uzaktan müşteri ve iş ortağı yapmanın en doğru yolu’ olarak tarif ettiği RSA Konferansı için Picus’un küresel marka bilinirliğine çok büyük katkı yaptığını ifade etti.

“Firmanızın ciddiyeti sorgulanırken RSA’de bulunmuş olmanız çok önemli bir veri olarak sizinle çalışmak isteyenlerin karşısında duruyor. Aynı zamanda sizin firma yöneticisi olarak yerel mi yoksa küresel bir vizyona mı sahip olduğunuzun da somut bir göstergesi.”

Ürünleri ile alakalı çok olumlu tepkiler aldıklarını kaydeden Ertürk, Picus’u bir şekilde duyan kişilerin stantlarına gelerek ‘firmaya dokunmalarının’ çok önemli iş ortaklıklarının önünü açtığını anlattı. “Ortaklık teklif eden bir yatırımcı bize geldi ve ‘Çalışmalarınızı takip ediyordum, burada gördüğüme çok sevindim.’ dedi. Picus gibi özgün ürünlerin ABD ve İsrailli firmalardan çıkmasına alışık olan bir kitle var karşınızda. Bu nedenle kendinizi ve ürününüzü ispat etmek için daha fazla çalışmak durumunda olduğunuzu kavrıyorsun.”

Milliyetçi yaklaşımlarla görüşmek istemeyen de çıktı

RSA’de Picus’a yönelik ilgi öyle bir boyuta ulaşmış ki, Volkan Ertürk otelde dinlenirken bile uykudan uyandırılıp kendisiyle görüşmek isteyen distribütör veya yatırımcılarla görüşmek zorunda kalmış. Güvenlik sektörünün büyük oyuncularından birinin önce mühendisinin, daha sonra ürün yöneticisinin ve sonunda CEO’sunun stantlarına gelerek ‘Bizim hep yapmak istediğimiz şeyi yapmışsınız.’ itirafını yaptığını da aktarıyor Ertürk.

RSA gibi platformların şirketlerin rakiplerini tanıması için de iyi bir fırsat oluşturduğunu söyleyen güvenlik araştırmacısı, rakipler arası işbirliklerinin de ortaya çıkabileceği bir ‘flört’ ortamının da oluştuğunu ekliyor. Bu etkileşim ortamına rağmen randevu vermeyen, milliyetçi yaklaşımlarla Türk firmalardan uzak duranların da olduğunu sözlerine ekliyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

Tek cümleyle Türkiye’de bilgi güvenliği: “Devlette sızan verinin hesabı olmaz”

İstanbul geçtiğimiz haftalarda önemli bir siber güvenlik etkinliğine ev sahipliği yaptı. Locard’ın düzenlediği ve Siber Bülten’in medya sponsorları arasında bulunduğu Türkiye’nin ilk uluslararası siber güvenlik zirvesinde ülkemizden ve yurtdışından birçok güvenlik uzmanı katıldı. ‘Hackerlar İstanbul’da buluşuyor’ sloganıyla yola çıkan iki günlük etkinliğin ilk günü kamudan katılımcıları ağırlıkta olduğu görülürken, ikinci günde daha çok sektör oyuncularının spesifik konular üzerinde yaptığı sunumlara yer verildi.

Deloitte’den Deepak Daswani, yaptığı sunumda insanların sosyal ortamlarda fark etmeden verebileceği güvenlik açıklarının nasıl mahremiyet sorunlarına yol açabileceğini gösteren ilgi çekici bir sunum yaptı. Bir kafenin kablosuz internetine bağlanarak diğer kullanıcıların WhatsApp konuşmalarını ele geçirilebileceğini gösteren Daswani, etik hackerlara büyük şirketler tarafından istihdam imkanı sunulduğunu da sözlerine ekledi.

Sunumunu son zamanlarda revaçta olan ‘akıllı şehir’ konsepti üzerine kuran İspanyol güvenlik uzmanı Juan Garrido da, şehirleri bir anlamda işgal eden sensörlerin sunuculara data gönderirken kolaylıkla nasıl araya girilip bu verilerin manipüle edilebileceğini canlı olarak gösterdi. Böyle bir sunum dinledikten sonra hem teknoloji camiasının dilinden düşürmediği IoT hem de akıllı şehirler insiyatifi için güvenlik adına geç olmadan bazı adımlar atılması gerektiğini düşünüyor insan.

Yıllar önce İnternet basit bir ağ olarak tasarlanırken, güvenliğin değil kullanılabilirliğe öncelik verilmesi küresel nüfusun dijital bağımlılığının artması ile günümüzde, gelecekte ciddi oranda artacak olan, güvenlik sorunlarına yol açıyor. Bugün IoT ve akıllı şehir projelerinin de sadece kullanıcı deneyimine ve insanların hayatlarını kolaylaştırmaya odaklandığından güvenlik perspektifi ikincil plana atılıyor. Bu da günlük hayatımızda daha fazla siber tehditle karşılaşma ihtimalimizi kuvvetlendiriyor. Kolumuza taktığımız saatin evdeki buzdolabına bağlı olduğu bir dünyada kötü niyetli saldırganlardan insanları şimdi kullanılan güvenlik ürünlerinden (IDS, IPS, Firewall…) hiçbiri koruyamayacak. Bunun aynı zamanda bir fırsat olduğu notunu da burada kaydetmiş olalım.

Sunumunda geçtiğimiz yıl küresel ve yerel olarak yaşanan büyük siber olayları özetleyen ve bunun üzerine bir gelecek perspektifi çizen Halil Öztürkçi’nin sunumundan sonra bir soruya verdiği cevap bence etkinliğin akılda kalması gereken notları arasında yer aldı.

Türkiye’deki 33 hastanenin hasta bilgilerinin çalınması hakkındaki yorumu sorulan Öztürkçi, cevabına “Devlete göre çalınan verinin hesabı olmaz.” cümlesiyle başladı. Adli bilişim uzmanı verdiği bu cevapla hem Türkiye’deki stratejik siber güvenlik anlayışını hem de devletin veri kaçaklarına yönelik bakış açısını tek cümleyle özetlemiş oldu.

Öztürkçi’nin sunumu sırasında adli bilişimi bekleyen önemli sorunları compexity, diversity ve consistency olarak sıraladı. IoT ile artık analiz edilmesi gereken daha çok veri olacağını bu verileri analiz ederken kullanılan araçlarda çeşitliliğin artacağını ve bu kadar veri arasında ilinti bulmanın da zorlaşacağını kaydetti.

 

Siber Güvenlik Platformu gelecek için umut verdi

18 Aralık tarihinde, ülkemizdeki çeşitli kamu kurum ve kuruluşları ile birkaç özel girişimin işbirliğiyle, “Siber Güvenlik Platformu” isimli bir konferans düzenlendi. Tüm gün süren konferans çerçevesinde, Türk Standartları Enstitüsü’nün (TSE) toplantı salonunda sunumlar, paneller, katılımcılara açık tartışmalar, açık oturumlar, bilgilendirme toplantıları gerçekleştirilirken, fuaye alanında ise sponsor firmaların sunumları ve canlı demoları yer aldı.

Programın hedef kitlesi; bilişim teknolojileri ve siber güvenlik konularında aktif faaliyet gösteren, teknolojik değişimi öngören, ve bu konuda belli bir standardı yakalamayı hedefleyen bilişim ve eğitim firmaları, yazılımbilişim ve siber güvenlik uzmanları, kamu kurumlarından üst düzey yöneticiler ve çeşitli kurumların teknoloji geliştirme birimlerinin temsilcileriydi.

Etkinliğin düzenlenmesine Kamu Siber Güvenlik Derneği (KSGD) ve TSE öncülük etti. KSGD, siber güvenlik alanında ülkemizdeki faaliyetlere katkıda bulunmak amacıyla kurulmuş, kamu kurumlarında çalışan uzmanların, karar vericilerin, akademisyenlerin ve bu konuda yetkin kişilerin oluşturduğu bir topluluk. Ülkemizde siber güvenlik alanındaki yetersiz çalışmalara katkıda bulunarak, bu alandaki eksikliklerin giderilmesi ve farkındalığın artırılmasını hedefleyen dernek, kamu ve özel sektörü ortak akıl etkinlikleri vesilesiyle bir araya getirerek, siber güvenlik gibi işbirliğinin kritik olduğu bir el sektöre or bir alana katkıda bulunuyorlar.

Öncelikle etkinliğin, aynı isimle ve konseptle geçen yıl  düzenlenen etkinliğe göre çok daha verimli ve derinlikli olduğunu belirtmekte fayda var. Özellikle sabah oturumunda yapılan sunumlar ve konuşmalar, salt “Siber Güvenlik önemlidir” klişesinin çok daha ötesine geçmeyi başardı. Siber güvenlik programlarından alışık olduğumuz “Siber güvenlik neden önemli ve Türkiye bunun neresinde?” seviyesinden daha da derine inen konuşmaları dinleme fırsatı bulduk. Örneğin bizzat siber açıklık piyasasının içinden gelen Celil Ünüver, dinleyicilere program açıklıkları piyasalarını, bu piyasaların nasıl işlediğini hangi açıklıkların hangi programlar tarafından hangi fiyatlara alıcı bulabileceğini vb. içeren bir konuşma yaptı. Halil Öztürkçi de, “Neden bir CERT (Siber Olaylara Müdahale Ekipleri) bulunmalı/kurulmalı?” şeklinde değil de, daha da derine ve detaya inen “Siber Olaylara Müdahale Ekipleri’nin başarılı olmasının dinamikleri nelerdir?” sorusunu irdeleyen detaylı ve interaktif bir analiz sundu. Öğleden sonraki oturumda da, devlet kurumlarından katılan yetkililer, ülkemizde siber güvenlik alanında gerçekleştirilen çalışmaları değerlendirerek dinleyicileri bilgilendirdiler.

Etkinliğin, geçmişteki diğer siber güvenlik konulu programlara kıyasla biraz daha üst kaliteye çıkmayı başardığını yinelemekte fayda var. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada var olan siber güvenlik konusundaki mevcut bilgi eksikliği ve yönsüzlük (disorientation) siber güvenlik konusundaki tüm çalışmalarda ve konferanslarda hissedilmekte. Siber güvenlik çalışanlar veya çalışmaya başlayanlar, yeni gelişen alanın bu özelliğini yakinen bilirler. Bu minvalde, Siber Güvenlik Platformu etkinliğinin de aynı özelliği taşıdığını söylesek yanılmış olmayız. Fakat bu eksikliklerin ve yönsüzlüğün, doğrudan programa değil de, yeni gelişen siber güvenlik alanına ait bulunduğunu düşünmek gerekiyor. Yeni oluşan tüm çalışma alanları, bu eksiklerden muzdarip olabilir. Örneğin geçtiğimiz yüzyılda aynı şekilde önce havacılık ve hava güvenliği, sonrasında da nükleer ilişkiler ve nükleer enerjinin kullanımı konusunda benzer süreçlerden geçildiğini, bu alanların tam olarak ancak sonraki yıllarda “oturduğunu” söylemeliyiz.

Son tahlilde, Siber Güvenlik Platformu’nun bu yılki etkinliğinin, ülkemizde, özellikle de kamu sektöründe siber güvenlik konusunda umut verici gelişmelerin bir ürünü olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. İlerleyen yıllarda hem bu etkinliği düzenleyen kurum ve kuruluşların, hem de diğer oluşumların, siber güvenlik konusunda nitelikli çalışmalara imza atacakları muhakkak.