Etiket arşivi: Deep Blue

Yapay Zeka, Sun Tzu’ya karşı: Makinalar stratejiyi öğrenebilir mi?

“Savaş sırasında olan hiç bir şey sürpriz değildi, sadece kamikaze taktiklerini öngörememiştik…”

Amiral Chester Nimitz savaş oyunlarıyla ilgili yaptığı bir konuşmada, yukarıdaki cümleyle aslında yapay zekanın strateji ve taktiği ne ölçüde etkileyebileceğini özetlemiş durumda. Nimitz iki noktanın altını çiziyor: Birincisi “savaş oyunları” (Kriegsspiel) veya savaş gibi karmaşık durumlarda bile öngörülerin başarılı olabileceği ve Savaş Oyunlarının ordular açısından ne kadar önemli olduğu. İkincisiyse, Nimitz ve Amerikan ordusunun öngöremediği Kamikaze taktikleri ya da torpidoların yüzeyde kullanılması gibi Japon yeniliklerinin, savaşın gidişatını derinden etkileyen faktörler haline geldiği ve bunların analitik olarak görülebilmesinin pek de mümkün olmadığıdır.

RPA Robotic progress automatisation concept illustration.

Yapay zekanın, strateji alanındaki gücü ve güçsüzlüğü, yukarıda bahsedilen bu iki argümana dayanıyor. İlk argüman yapay zekanın, analitik hesaplamaların ve neden-sonuç ilişkilerinin savaş açısından önemiyle alakalı. Savaş oyunları, orduların belirli senaryoları teorik olarak defalarca denemesi ve rakibin hareketlerini öngörebilmesini amaçlıyor.

Muhtemel tüm hamleleri hesaplamak

Yapay zeka açısından benzeri hesaplamalara girildiğinde; 1997 yılında Gary Kasparov’un Deep Blue’ya kaybettiği satranç müsabakası önemli bir olay olarak göze çarpıyor. Satranç, pek tabii ki savaşlarla kıyaslandığında adeta bir çocuk oyuncağı. Sis perdesi, şans ve belirsizlik gibi savaşın önemli özellikleri satrançta mevcut değil. Çünkü bu oyunda rakibin hareketleri hatasız olarak gözlemlenebilir, oyun tahtası sınırlıdır ve yapılabilecek belirli sayıda hamle vardır. Dolayısıyla Deep Blue gibi günümüzde basit sayılabilecek bir yapay zeka bile bütün olasılıkları hafızasında tutabilir ve insana karşı en iyi hamleyi yapabilir. Satranç oyununda, Nimitz’in bahsettiği analitik hesaplamalar, Deep Blue tarafından tam anlamıyla yapıldı ve insan oyuncunun kazanması imkansız hale getirildi.

Deep Blue’nun başarısı yapay zekanın başka oyunlarda da denenmesine önayak oldu. Kayda değer başka bir deneme daha sonraları Google tarafından satın alınan DeepMind firması tarafından Go oyununda yapıldı. Go, tıpkı satranç gibi, rakip hareketlerinin gözlemlenebildiği, sınırlı bir oyun tahtası ve muhtemel hamlelere sahip bir oyun. Yapısal anlamda satrançla aynı özelliklerde olsa da, satranca kıyasla çok daha fazla muhtemel hamle içeriyor ve bu yüzden yapay zekanın Go oyununda ustalaşması daha uzun sürdü. 2016 yılına kadar geliştirilen AlphaGo, günün Kasparov’u olarak bilinen Lee Sedol’u 4-1 yenilgiye uğrattı. Böylece Go oyunundaki insan üstünlüğü alaşağı edilmiş oldu. İlerleyen yıllarda Lee Sedol ve diğer Go ustaları ile yapılan maçlarda yapay zeka artık hiç kaybetmeden 5-0’lık serilere ulaştı. AlphaGo’nun kullandığı taktikler o kadar yenilikçiydi ki, bu taktikler insan oyuncuların oyun tarzını bile etkiledi ve Go oyununa yeni bir soluk getirdi.

Hem satranç hem de Go, sınırlı sayıda hamleye sahip olduğu için, aslında yapay zeka için zor oyunlar değiller. Muhtemel bütün hamleleri değerlendirebilen bir makine, insan rakibini her zaman yenecektir. Peki yapay zeka, sis perdesinin ve şansın var olduğu oyunlarda denendi mi? AlphaGo’nun daha gelişmiş bir versiyonu olan ve Blizzard’ın Starcraft II oyununa uyarlanan AlphaStar, bunu kısmen de olsa denemiş durumda. Starcraft tıpkı diğer oyunlar gibi sınırlı bir oyun tahtasına sahip, fakat bu tahta satranç ve Go’ya kıyasla çok daha büyük bir tahta ve bu büyüklük, pratik olarak yapay zekayı ezberden çıkaran bir durum. Bu sebepten, satranç ve Go oyunlarında olduğu gibi her hamlenin öğretilmesinin yerini, makine öğrenmesi aldı. Yani AlphaStar oyunu oynayarak öğrendi.

Yapay Zeka ‘sis perdesini’ de öğrenebilir mi?

Bir başka önemli farklılık ise sis perdesinin varlığı. Clausewitz’in en çok konuşulan ve en önemli tanımlarından biri olan ve savaşın belirsizliğini anlatan sis perdesi tanımı, Starcraft oyununda mevcut. Oyunda, karşıdaki oyuncunun ne yaptığını görmeyi engelleyen sis perdesi, yapay zeka açısından büyük zorluklar çıkartan bir unsur. Nitekim rakibin hareketlerini görebilmek için tıpkı hayattaki gibi istihbari unsurların kullanılması gerekiyor. Bu farklılık yapay zeka için yepyeni bir zorluk ve oyunu gerçek savaşa yaklaştıran bir durum. Çünkü karşıdaki rakibin ne yaptığını görememek, muhtemel hamlelerin sayısını tıpkı savaşta olduğu gibi pratik anlamda sonsuza yaklaştırıyor.

İlgili yazı: Siber savaş: Şehir efsanesi mi gerçek mi?

Her ne kadar Starcraft oyunu satranç ve Go’ya kıyasla çok daha komplike bir oyun olsa da, ortaya konulabilecek taktikler ve stratejik anlayış sınırlı. İnsan bir oyuncu için bu oyunda ustalaşmak, hem beceri hem de uzun oyun süreleri gerektiriyor. Beceri konusunda yapay zekanın reflekslerinin bir insandan çok daha iyi olduğu göz önüne alındığında (oyunda micro diye tabir edilen, multi-tasking ve refleks gerektiren beceri) geriye sadece oyun tecrübesi kalıyor. Bu alanda da maalesef yapay zekanın avantajı çok yüksek. AlphaStar, 2 haftalık bir oyun süresinde, bir insanın 200 yılda oynayabileceği kadar oyunu tecrübe edebiliyor ve bu derece yüksek bir tecrübe farkı insan rakiplerini sürklase ediyor.

Gelelim AlphaStar’ın insan rakipleriyle yaptığı müsabakalara. Starcraft’ta 3 farklı ırk ile oynamak mümkün. Bu yazının yazıldığı zamanlarda muhtemelen AlphaStar 3 ırkta da oynayabilme kapasitesine sahip olacaktır fakat müsabakaların hepsi Protoss ırkı üzerinden yapılmış durumda. İki farklı profesyonel oyuncuyu da 5-0’lık yenilgiye uğratan AlphaStar, yapay zekanın satranca ve Go’ya kıyasla çok daha komplike olan bir oyunda da ne kadar başarılı olabileceğini göstermiş durumda. Yazıyı uzatmamak için burada AlphaStar’ın yaptığı taktik yeniliklerden bahsetmeyeceğim fakat şunu söylemekte yarar var: 200 seneyi aşkın bir tecrübeye sadece 2 haftada ulaşabilen AlphaStar, hiçbir insanın öngöremeyeceği taktiklere ve stratejik bir anlayışa başvuruyor. Her iki profesyonel oyuncunun da yorumlarında bahsettikleri bir kelime, yapay zekanın başarısını anlamak için bize ışık tutuyor: “Superhuman” yani insan üstü.

Nimitz’in altını çizdiği ikinci argüman ise yapay zekanın özellikle stratejik boyutta neden başarısız olabileceğini ortaya koyuyor. Gerçek hayatta ve özellikle savaşta bir önceki paragrafta bahsedilen 200 senelik tecrübenin yardım edemeyeceği durumların olması, yapay zekanın belki de hiçbir zaman aşamayacağı bir problem. Nitekim yapay zeka, yapısı itibarıyla her konuyu ve durumu analitik olarak ele alan, neden-sonuç ilişkilerini bir sonuca bağlayan ve kendi öğrenimine göre “kazanan strateji” yaratan bir varlık. Burada Sun Tzu’nun bir öğüdünü hatırlatmakta yarar var; “zafere ulaştıran stratejiyi tekrarlama, yöntem sonsuz olmalıdır.” Bu anlayışın tersi, yapay zekanın aslında çalışma prensibinin kökünde olan bir durum. Yapay zeka aldığı verilerle ve kazandığı tecrübeyle, muhtemel bütün senaryoları oynayarak, taktik ve stratejik sonuçlara ulaşıyor. Buradaki problem, senaryolar sonucunda ulaşılan “kazandıran stratejinin” yeni bir taktikle veya icatla artık “kazandıran strateji” olmama ihtimali.

Nitekim AlphaStar’ı yaratan ekip, en ufak bir değişiklikte bile yapay zekanın bütün oyunu tekrardan oynaması gerektiğini ve buna göre AlphaStar’ın agentlarının, makine öğrenmesini değiştirmesi gerektiğini söylemekte. Bu da, savaşın değişken karakterinde yapay zekanın belki de “arkhesi” itibarıyla, asla stratejiyi özümseyemeyeceği anlamına gelebilir. Öte yandan bu problemin gelecekte iyice artacak olan işlemci hızıyla aşılması da mümkün. Bugün 200 senelik tecrübeyi 2 haftalık bir sürede elde eden AlphaStar, işlemci hızının artışıyla birlikte bu süreyi 2 güne, 2 saate, hatta 2 dakikaya düşürebilir. Böyle bir hız mümkün olursa kuşkusuz ki yeryüzünün gördüğü en kuvvetli coup d’oeil yapay zekada olacaktır.

Gelecek tahminleri insanın kafasında hoş fanteziler yaratsa da, Nimitz’in kamikaze örneğini yapay zekanın şu anki kapasitesiyle öngörebilmesi mümkün gözükmüyor. Hatta meseleyi bir adım daha ileri götürmek gerekirse, savaş zamanı yapılan yenilikleri “sis perdesine” bile dahil etmek mümkün, bu da bu tarz gelişmelerin hiç bir zaman tahmin edilemeyeceğiyle eş değer. Dolayısıyla, yapay zekanın şu an için sadece sınırlı mekan ve sınırlı imkan içindeki stratejik ve taktik problemleri çözebileceği, savaş gibi boyunu aşan alanlara giremeyeceği aşikar. Öte yandan Nimitz’in ilk argümanına dönecek olursak, yapay zekanın günümüzde bile insan kapasitesinin önüne geçebileceği AlphaStar tarafından belirli sınırlar içerisinde kanıtlanmış durumda.

Yazıyı kafa karıştıran ve tartışmalı bir soru ile bitirmek istiyorum. Yaradılışı analitik ve rasyonel bir yapıya sahip olan yapay zeka, neden-sonuç ilişkilerinin hayattaki karmaşıklığı göz önüne alındığında, pratik açıdan irrasyonel olarak nitelendirebilecek “şans” faktörünü algılayabilir mi?

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

“Makinelerden çok insanlardan endişeliyim”

Sinemalarda kötü niyetli robotların dünyayı ele geçirdiği filmler ile birlikte birçok kişi yapay zekanın insan hayatı üzerindeki etkisinden endişe ediyor.

Yapay zeka ve mühendislik uzmanı Profesör Zoubin Ghahramani ile insan ve yapay zekayı, öğrenen makinaları ve yapay zeka ile bizi nasıl bir gelecek beklediğini Deutsche Welle’ye anlattı.

  • Profesör Ghahramani, yapay zeka ve öğrenen makinalardan bahsetmeye başlamadan önce, bize insan zekasının ne olduğunu anlatabilir misiniz?

Zoubin Ghahramani: “Zeka” kelimesini duyduğumuzda genelde bireyler arasındaki zeka farklılıklarını düşünüyoruz, ancak aslında sorulması gereken soru “bizi hayvanlardan, bitkilerden ve bilgisayarlardan ayıran nedir?” olmalı. Evrim, insanları bazı konularda becerikli, bazılarında da eksik hale getirdi. Ayrıca her birey birbirinden farklı. Genellikle iyi olduğumuz alanlarda “zeki” tanımını kullanıyoruz. Bence bu diğer hayvanlara ve bilgisayarlara haksızlık.

İnsanlık olarak özel olduğumuzu düşünüyoruz. Bir şeyi kavramaya başladığımız anda o konudaki gizem perdesinin aralandığına inanıyoruz. Örneğin satrancın, zekanın doruk noktası olduğuna dair bir inancımız bulunuyordu. Daha sonra bu oyun yapay zekanın en çok ilgilendiği alanlardan birisi haline geldi ve 1997 yılında dönemin Dünya Satranç Şampiyonu Garry Kasparov IBM tarafından geliştirilen “Deep Blue” isimli bilgisayara yenildi. O andan itibaren bir bilgisayarın satranç oynayabildiğini öğrendik ve bir anda “gerçek zeka bu değil” yaftasını yapıştırdık.

  • Yapay zeka ile öğrenen makinalar arasındaki ayrımı nasıl yapıyorsunuz? Ve zeki bir makinayı nasıl tanımlarsınız?

Ghahramani: Bilgisayarları icat ettiğimizden bu yana onları nasıl daha zeki hale getiririz diye düşünüyoruz. İlk başta, kurallar koyarak ve bilgisayarların bu kurallara bağlı kalarak mantık yürütmesi ile onları daha zeki hale getirebileceğimizi düşündük.

Öğrenen makinalar ise yapay zeka araştırmalarından uzaklaşan bir grup insanın bilgisayarlara daha fazla kural yüklemek istememesi sonucu oluştu. Bu gruptaki kişiler, bilgisayarların verilerden ve bu verilerin bir araya gelmesi ile oluşan şablonlardan öğrenmesini istediler. Örneğin bir bilgisayarın kedi ve köpek arasındaki farkı anlamasını istiyorsunuz. Bana kalırsa hiçbir insan oturup bununla ilgili bir takım kurallar koymak suretiyle kedi ile köpek arasındaki farkı öğrenemez.

Aynı şekilde makinalar nasıl öğreniyor? Makinalara, üzerinde “kedi” ve “köpek” etiketleri olan milyonlarca resim yüklüyorsunuz. Sonrasında da zaman içerisinde daha fazla öğrenebilecekleri metotlar geliştiriyorsunuz. Makinalar işte böyle öğreniyor. İlk etapta makine, resimleri ayırt etme ve tanımlama konusunda hata yapıyor, ancak zaman içerisinde daha iyi hesaplamalarla birlikte performansını arttırıyor. Nihai olarak da verdiğiniz resimdeki hayvanın kedi mi yoksa köpek mi olduğunu size söylüyor. Ve gün gelecek, İngilizce’den Fransızca’ya çeviri yapacaklar, konuşulanları anlayacaklar ve hatta araba kullanacaklar.

  • Birçok kişi yapay zekadan korkuyor. Sizce yapay zekanın insanlık üzerindeki etkisi ne olacak?

Ghahramani: Yapay zeka hayatımızın birçok alanını etkileyecek. Tarım Devrimi, Sanayi Devrimi ve Bilgisayar Devrimi’nde yaşananlara benzer bir şekilde, insanlık tarihindeki dönüm noktalarında olduğu gibi bir etkisi olacak. Örneğin Sanayi Devrimi’nde elde üretilen birçok ürün, buhar makinasının devreye girmesiyle birlikte otomatik bir şekilde üretile hale geldi. Bilgisayar Devrimi de muhasebe gibi karmaşık mekanik hesaplamalar için otomasyon sağladı.

Bizim yapay zekada gördüğümüz şey ise, bir şablon üzerinden tanımlama yapmasının ve karar almasının otomatik hale gelmesi. Bu özelliklerin birçok alanda olumlu etkisi olabilir. Örneğin tıp alanında sağlayacağı faydaları bir düşünün: Tıbbi görüntüleme ile elde edilen fotoğrafları analiz eden algoritmalar ile daha hızlı, ucuz ve doğru bir şekilde çeşitli hastalıklara tanı koyulabilir; genetik verilerde çeşitli şablonlar gözlemlenebilir ve tedavi süreçleri kişiselleştirilebilir.

Yapay zekanın kentleşme üzerinde de dönüştürücü bir etkisi olacaktır: Sürücüsüz arabalar otomobil sahibi olmayı gereksiz hale getirecek; ulaşım daha ucuz, çevreye daha duyarlı ve kapıdan kapıya olacak ve otoparklar zaman içerisinde yok olacak. İnsanların bir yerden başka bir yere ulaşımı sırasında çalışmalarına olanak sağlanmasıyla birlikte tüm kentlerin doğası değişecek ve hepimizin daha fazla vakti olacak.

Ancak yapay zekanın, özellikle sosyal bir takım huzursuzluklar yaratacak olmasını göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Genel olarak bir süreç daha verimli ve etkin hale geldiğinde, o süreç etrafında gelişen istihdam ilişkileri de değişiklik gösteriyor ve bu durum, insanların artık o iş kollarında çalışmasının gereksiz hale gelmesiyle sonlanıyor. Böyle bir senaryoya karşı hazır olmalıyız, çünkü teknolojik ilerlemeyi durduramayız. Uzun vadede yapay zeka herkesin yaşam standardını, üretkenliğini ve sağlığını iyi yönde etkileyebilir. Ancak diğer yandan yapay zekanın eşitsizlik yaratmasına engel olmalı ve faydalarını eşitlikçi bir şekilde yaymalıyız.

  • Konusu açılmışken, artan yapay zeka kullanımından dolayı toplumların yaşadığı en büyük korkulardan birisi  işsizliğin artması ve işçilerin gereksiz hale gelmesi olarak öne çıkıyor. Sizce bu yerinde bir korku mu?

Ghahramani: Bu soru üzerinde çalışan birçok kişinin vardığı sonuca göre tüm iş kolları ortadan kalkmayacak, sadece bazı alanlarda otomasyon artacak. Nihai olarak bazı iş kollarının yok olmasından bahsedebiliriz, ancak ben yapay zekanın insanların yerine geçmesinden ziyade, onlara daha fazla güç bahşedeceğini düşünüyorum.

Günümüzdeki yaşantımızı yüz yıl öncesi ile karşılaştırdığımızda benzer süper güçlerimiz olduğunu görebiliriz: Dünyanın bir noktasından başka bir noktasına birkaç saat içinde uçabiliyor, her yerden insanla konuşabiliyor, daha önceden hiç adım atmadığımız kentlerde yönümüzü bulabiliyor ve cebimizden çıkardığımız aygıtlarla birçok dilde bilgiye anında ulaşabiliyoruz. Ben yapay zeka ile üreteceğimiz araçların bize benzer süper güçler vereceğini düşünüyorum.

Ancak burada sorulması gereken anahtar soru bu süper güçleri nasıl kullanacağımızla ilgili. Bu süper güçleri herkesin hayatını daha iyi hale getirmek için mi kullanacağız, taşımacılığın verimini mi arttıracağız, insanları daha sağlıklı hale mi getireceğiz, küresel mutluluğu mu tesis edeceğiz ya da savaşları mı engelleyeceğiz? Yoksa bütün bu süper güçleri insanlığa ve dünyaya zarar vermek için mi kullanacağız?

Aslına bakarsanız ben makine tarafından ziyade insan tarafından daha çok endişe ediyorum. Çünkü yanlış ellere geçen her türlü teknoloji kötü amaçlara alet edilebilir. Ve böyle bir ihtimale karşı her zaman tetikte ve korumada olmamız gerekiyor.

Zoubin Ghahramani İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nde Bilgi Mühendisliği öğretim üyesi ve Uber uygulamasının bilim insanı ekbinin lideri.

Kaynak: DW 

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz